KEŞKE

esbusah द्वारा

250 36 8

Keşkelerle dolu bir hayatı olan İdil, birden kendini ait olmadığı bir fantastik dünyada bulur. Olaylar anide... अधिक

KEŞKE: GİRİŞ
KEŞKE: ADIM MÜCAHİT
KEŞKE: SİLİNEN HAFIZA
KEŞKE: KARŞILAŞMA

KEŞKE: İNFAZCI

40 7 0
esbusah द्वारा

Adının az önce Mücahit olduğunu öğrendiğim yeşil gözlü ‘beyefendi’yle pasajda koşar adım ilerliyorduk.

Takip edilmenin verdiği heyecan, korku ve panik karışımı duygular silsilesinden dolayı olsa gerek, buz kesmiştim.

Ve çişim gelmişti.

Koşar adım yürümemize daha ne kadar dayanabilirdim, peşimizdeki her kimse ya da kimlerse onlardan ne kadar kaçabilirdim, emin değildim.

Yürüyüşüm biraz yavaşlayınca Mücahit de bana uyarak yavaşlamıştı.

Yanımda olan Mücahit’e bakarak fısıldadım.

-“ Mücahit Bey, şey... Benim... Bir yerde durmamız gerekiyor.”

Mücahit bana onaylamaz bakışlar atarak beni yanıtladı.

-“ Bakın İdil Hanım, peşimizdeki kişi”, dedi ve havayı koklar gibi derin bir nefes aldı, “ üçüncü seviye bir iz sürücü ama bize yaklaştıkça kokumuzu ezberleyecek kadar da güçlü. Eğer şimdi durursak bu pek iyi-“

Cümlesini bitirmesine izin vermeden durdum ve kelimelerimin üstünü bastıra bastıra konuştum.

-“ Eğer şimdi durmazsak bizi koklamasına gerek kalmayacak çünkü ben izimi buraya bırakacağım!”

Mücahit de birkaç adım atıp durmuş ve bana dönmüştü.

Bakışları benden arkamdaki bir yere kaydı ve ben daha tepki bile veremeden hızlı bir şekilde elimi tutup koşmaya başladı.

Peşinden beni de sürükleyerek.

-“ Birazdan işinizi halledebileceğiniz bir yere gideceğiz İdil Hanım,” dediğinde kafamla onaylamakla yetindim.

Havayı arada bir koklayan Mücahit’le pasajdan çıkıp başka bir ara sokağa girmiştik.

Ara sokaktan kısa bir süre koştuktan sonra sağa dönmüş ve önümüzde sıralı olan dördüncü lokantaya girmiştik.

Mücahit elimi kapı girişinde bırakmış ve içeri girmişti, benim de girmem için kapıyı açık tutuyordu.

Benim için açık tuttuğu kapıdan geçerken, “ Yalnızca üç dakika,” dedi ve lokantanın cam duvarlarından uzak bir masaya oturdu.

Gördüğüm ilk garsonu durdurdum ve neredeyse ucu ucuna yetiştiğimiz tuvaletin yerini sordum.

-“ Pardon, lavabonun yeri nerede acaba?”

-“ Üst katta efendim,” dedi ve Mücahit’in siparişini almak için ona doğru ilerledi.

Lokantanın merdivenlerini çıkıp karşımda duran kadın tuvaletine girdim.

Hepsi boş olan üç kabinden birine girip hızlıca işimi hallettim ve kabinden çıkıp ellerimi yıkamaya başladım.

Muslukta akan su, buz gibi olan ellerime sıcak geliyordu.

Derin birkaç nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım ve musluğu kapatıp ellerimi enseme bastırdım.

Bu iyi gelmişti.

Peçeteyle ellerimi kurulayıp peçeteyi çöpe attım.

Aynada son kez kendime bakıp bir adım atmıştım ki az önce girdiğim kapısı açık olan kabinin havalandırma penceresinden bir kadın içeri atladı.

Gözlerim far görmüş tavşan misali kocaman açılırken bana yaklaşan kadına döndüm.

Sarı, kısa, kıvırcık saçlarıyla kocaman, kıpkırmızı gözleri ve mor ruj sürülmüş dolgun dudakları vardı. Boyu iki metre kadar olan kadının havaya anormal şekilde kalkmış küçük bir burnu ve kalın siyah kaşları vardı.

Gözlerini kısarak havayı uzunca kokladı.

Daha sonra tatmin edici bir ses çıkardı ve sağa çarpık bir şekilde gülümseyerek konuştu.

-“ Mmm, seni şifacı sanıyordum ama sen... İstediğimden de öte nadide bir parçasın tatlım. Kanının hiçbir zerresini boşa harcamayacağıma emin olabilirsin.”

Kadın cümlesini bitirir bitirmez alt kattan yükselen sesle irkilerek bakışlarımı ayağımın altındaki zemine çevirdim.

Musluğun mermerine dayalı vücudum bu sesi bir uyarı olarak algılamış gibi anında tuvaletin kapısından çıkıp alt kata koşmaya başladı.

Merdivenleri hızlı hızlı inerken arkamdaki kadının yüksek sesli kahkahasıyla ayaklarım birbirine dolandı ve on basamağı yuvarlanarak indim.

İnleyerek yüzüstü yattığım zeminden kalkmaya çalıştım ama kalkma girişimim başarısız oldu ve yeniden yere yüzüstü düştüm. Kafamı kaldırıp etrafıma bakmaya çalıştım ama gözüm kararmaya başlamıştı bile.

Gözlerimi birkaç kez kırpıştırıp görüşümü netleştirmeye çalıştım, bir adamı masanın üzerine fırlatıp ona yumruk atan ve bana lavabonun yerini gösteren garsonu bulanık da olsa gördüm.

Başımı inleyerek hafifçe yana çevirince Mücahit’in yanındaki iki kişiyi iterek yanıma gelmeye çalıştığını gördüm.

Ama ittiği iki kişiden uzun boylu olan adam onu geriye doğru çekip sert bir yumruk indirdi çenesine.

Daha fazla dayanamayan göz kapaklarımı kısa süreliğine kapattım.

Gözlerimi açtığımda zonklamaya başlayan başımı ellerimin arasına alıp yerde, dizlerimin üzerinde doğrulmaya çalıştım ama dik duramıyordum.

Ayağa zorla kalkıp sendeleyerek ve inleyerek bir adım atmıştım ki yukarıda bıraktığım iki metrelik kadın tek eliyle saçlarımdan beni havaya kaldırdı.

İnlemelerim çığlıklara dönüşmüştü.

Ağrıyan saç diplerini kurtarmak İçin iki elimle elini açmaya çalışıyordum ama hiçbir işe yaramıyordu.

Ayaklarımı havada sallamaya çalıştım ama sol ayağımı hissetmiyordum, sağ ayağımsa kadına tekme atacak kadar güçlü değildi. Ama çırpınmaya devam ediyordum.

Diğer eliyle gözlerimin içine duygusuzca bakarak boğazımı sıkmaya başladı.

Saçımdaki eline yapışan ellerim, boğazımdaki eline indi ama boğazımı sıkan elini de iki elimle açamıyordum.

Çığlıklarım boğuk hırıltılara dönüşüyordu.

Gözümden yaşlar akıyordu.

Kendim bile duyamadığım sesimle nefessiz bir şekilde çaresizce konuşmayı başarmıştım.

-“ Lütfen... beni... öldürme...”

Kadının yüzünde ölümü andıran bir gülümseme belirdi.

Nefessizlikten kıpkırmızı hatta mor olan yüzüm, deli gibi akan göz yaşlarım, boğazımda ve saçlarımda elleri olan bir katil.

Bu şekilde bir ölümü kesinlikle hayal etmemiştim.

Merdivenlerden düşen bedenim sızlıyordu, çığlık dahi atamıyordum, hayvan böğürtüsünü andıran son çırpınışlarımla ölüme doğru gidiyordum.

Keşkelerle dolu defterimdeki bir keşkem gerçekleşecekti ve ben ölecektim.

Çırpınmayı bırakıp gözlerimi kapadım ve boğazımı sıkan elinden ellerimi çekip aşağı sarkıttım.

Her yerime iğneler batıyor gibi hissediyordum ve birazdan hepsinin son bulacağını da biliyordum.

Ama her zamanki gibi yanılmıştım, çünkü bir anda yere düşmüştüm ve boğazımı sıkan, saçlarımı tutup beni havaya kaldıran eller artık benim üzerimde değildi.

Ciğerlerimi yakan derin soluklar alıp elimle boğazımı sardım, gözlerimi hafifçe aralayıp oturur pozisyona geçtim ve sağ ayağımı kullanıp geri geri sürünerek sırtımı duvara yasladım.

Her bir hücrem sanki patlıyordu, ağrımayan ya da sızlamayan hiçbir uzvum kalmamıştı.

Boğazımdaki elimi yavaşça indirip sol ayağıma hafifçe dokundum.

Yüzümü acıyla buruşturmama sebep olan sızıyla elimi geri çektim.

Uğuldayan ve kalp atışlarımın sesinin doldurduğu kulaklarım hafifçe çınlamaya başlamıştı.

Sol ayağımdaki bakışlarım, bana yaklaşan siyah rugan ayakkabılarda durdu. Yavaşça kafamı yukarı kaldırmadan gözlerimi kaldırarak ayakkabının sahibine baktım.

Daha önce görmediğim sağ yanağında kesik izi olan bir adamla karşılaştım.

Sırtımı duvara daha sert yaslamama sebep olmuştu, beni öldürecek miydi onu bile bilmiyordum.

Nefes alış verişlerim hızlanırken adamın arkasındaki, dudağının kenarından kan akan Mücahit’i ve bana tuvaletin yerini söyleyen gözü morarmış garsonu bulanık bir şekilde görebiliyordum.

Tekrardan sağ yanağında kesik olan adama baktığımda ağzının açılıp kapandığını görüyordum ama hiçbir ses duymuyordum.

Başımdaki zonklama giderek artarken duyamadığım ama dudaklarımdan çıkan yüksek sesli bir çığlık attım ve başımı iki elimin arasına aldım, kafamı karnıma eğip saçlarımı çekiştirmeye başladım.

Her yeri ağrıyan bedenim buna daha fazla dayanamayıp yere yığılırken dünya çoktan karanlığa bürünmüştü bile.

§§§

Yarı baygın bir halde birinin beni kucağında taşıdığını görüyorum, bu sağ yanağında kesik olan adam.

Dudakları hareket ediyor ama ben hiçbir şey duymuyorum çünkü kulağımda güçlü bir çınlama var.

Ve karanlık tekrar beni içine çekiyor.

§§§

Bir arabanın içinde açıyorum gözlerimi.

Elim başıma gidiyor ve şakaklarımı ovalıyorum.

Bu sefer beynimde yankı da yapsa sonunda birinin sesini duyuyorum.

-“ Hala başın ağrıyor mu? Beni duyabiliyor musun?”

Sesin geldiği yöne bakıyorum kafamı hareket ettirmeden, gerçi kafamı hareket etmesin diye tutan iki el olduğunu daha yeni idrak ediyorum.

Ses tepemden geliyor, bakışlarımın buluştuğu kişi yanağı kesik adam.

Dudaklarımı hareket ettiriyorum ama ses çıkmıyor.

Adam kafasını beni duyabilmek için biraz daha yaklaştırıyor.

Ve ben tekrar ediyorum.

-“ Canım... Çok acıyor.”

Adamın bakışlarındaki acıma duygusunu yakalıyorum.

Şu an ne kadar berbat bir halde olduğumu hayal bile edemiyorum.

Adamın sesini tekrar duyuyorum.

-“ Az daha dayan, yakında tüm acıların dinecek.”

Kafamla onu onaylamak istiyorum ama adam kafamın hareket etmesini engelliyor.

-“ Şşş, hareket etmemelisin!”, diyor.

Dudaklarımdan, “ Tamam,” diye bir fısıltı çıkıyor ve dünya tekrar kararıyor.

§§§

Esneyerek gözlerimi yavaşça araladım.

Bu sefer çok net ve yankısız bir şekilde bir ses duydum.

-“ Uyandı.”

Ses bana pek tanıdık gelmedi, bu yüzden başımı hafifçe sağa çevirip sesin sahibesine baktım.

Karşımdaki kadın bana yabancı da tanıdık da gelmedi.

Kadının yanındaki yanağı kesik adam, Mücahit, garson ve ... tanımadığım bir adama sırayla kaydı bakışlarım.

Ve yatakta doğrulmaya çalıştım ama bu ani hareketimle her yerim tekrar ağrımaya başladı ve yüksek sesle inledim.

Kadın beni omzumdan tutarak yavaşça geri yatırıyor ve ellerini omzumdan çekmeden konuştu.

-“ Sakin ol ve pek fazla hareket etmemeye çalış. Vücudun daha yeni iyileşmeye başladı.”

Hafifçe kafamla onayladıktan sonra bakışlarımı bu odadaki beş kişiden en çok tanıdığım ya da en çok konuştuğum diyebileceğim Mücahit’e çevirip sordum.

-“ Neredeyim ben? Neler oluyor?”

Mücahit, tanımadığım adama bakıp sustu.

Tanımadığım adam bana bakarak ama bana hitap etmeden sanki diğerleriyle konuştu.

-“ Hafızasını silip evine geri yollayalım.”

Mücahit’e sinirle bakıp ekledi, “ Onun sıçtığımın şifacısı olmadığını nasıl anlayamıyorsun ki?”

Odadaki kadın, tanımadığım adamı boğazını temizleyerek uyardı.

Mücahit’se mahcup mahcup ayaklarına bakarak konuştu.

-“ Şifacının güçlü bir tılsımı var demiştiniz, İdil Hanım’ın da güçlü bir tılsımı var sandım. Ben... onun insan olduğunu anlayamadım.”

Konuşmalar zihnimi giderek bulandırırken beynim benden izinsizce bir anı oynatıyor ve bu anı benim bilmediğim ama yaşadığım bir anıymış gibi hissettiriyordu bana.

Tanıdık ama bir o kadar yabancı bembeyaz elbiseli bir kadın silueti, beş yaşındaki aynı elbisenin bana uygun halini giyen benim elimi tutarak her iki tarafı yeşil çalılar ve renkli çiçeklerle dolu, ortası taş yol olan bir bahçede yürüyordu.

Bir anda durup beni kucağına aldı ve sıkıca sarıldı.

Kıkırdayarak yanağına sulu bir öpücük bıraktım.

Gözlerimin içine bakarak fısıldadı.

-“ Bir infazcı için fazla sevgi dolusun Gaye’m.”

Dudaklarımı buruşturup kucağından inmek için çırpındım.

Beni kucağından indirdikten sonra elimi belime atıp bilmiş bir edayla ona yanıt verdim.

-“ Sen de bir şifacı için fazla karamsarsın.”

Tek kaşı bak sen der gibi havalanırken benim kadar simsiyah gözleriyle bana bakıyordu, gözlerinin içi bile mutlulukla dolup taşıyordu. Bunu anlamak beş yaşındaki ben için bile çok basitti.

-“ Büyümüş de küçülmüşe bak sen,” dedi ve parmaklarını beni her gıdıklamasında yaptığı gibi teker teker aşağı yukarı hareket ettirerek beni kovalamaya başladı, bense ondan kaçmaya çalıştım.

Hemen önümüzdeki dört taş yolun birleşme yerinde olan kocaman yuvarlak üç katlı, içinden masmavi su akan bembeyaz çeşmenin etrafında dolanarak kadının tam karşısına geçtim, beni yakalaması için çeşmenin etrafını dolanması gerekiyordu ve ben ne taraftan gelirse tersi tarafa kaçacaktım.

Ama kadın sağa taraftan çeşmeyi dolanacakmış gibi yapıp aniden sol tarafa yönelmişti, ben de sağ tarafa gittiğini görüp ona bakmadan deli gibi sola koşmaya başlamıştım.

Bir anda karşımda onu görmemle, “ Hile, hile,” diye bağırıp arkamı dönmüştüm ki bir anda beni tutup kendine çevirdi ve beni gıdıklamaya başladı.

Durması için ellerimle ellerini tutmaya çalışıyordum ama o ellerini ben yakalayamadan benden kurtarıyordu. En sonunda beni tekrar kucağına aldığında fısıldayarak,“ Seni seviyorum bir tanem, hayat Gaye’m,” dedi ve benim gibi yanağıma ıslak bir öpücük bıraktı.

Ve zihnimdeki anı yerini karanlığa bırakıp tatlı sesiyle kurduğu cümlesinin son kelimesini söyledi, “ minik infazcım.”

İnfazcı.

İnfazcı.

İn. Faz. Cı.

Zihnimde yankılanan bu kelimeye bir mana veremiyordum.

Zihnimde az önce oynayan anıya bir mana veremiyordum.

Bakışlarım zihnimi kaplayan anıdan tekrar şu anda bulunduğum odaya döndüğünde kafamı iki yanıma sallayarak gözlerimi kırpıştırdım ve kendime gelmeye çalıştım.

Beni omuzlarımdan sarsan kadının görüş alanıma girmesiyle oturur pozisyonda olduğumu bile az önce fark etmiştim.

Sanki... Kısa bir film izlemek için bu dünyadan ayrılmışım gibi hissediyordum.

Kadının sesi beni gerçekliğe tekrar döndürdü.

-“ İdil, beni duyuyor musun?”

Hala omuzlarımı sarsan kadının eline nazikçe dokunarak onu durdurdum.

Ellerini omuzlarımdan çekmeden bir süre öylece durdu.

Konuşmaya başladığında endişeli sesi hiç de hoşuma gitmemişti.

-“ Yarım saattir ‘infazcı’ diye sayıklıyorsun. Bu kelimenin anlamını biliyor musun İdil?”

Ne diyeceğimi bilmiyordum, yarım saattir sayıklamamı mı, az önce gördüğüm tuhaf anıyı mı yoksa anlamını bile bilmediğim ‘infazcı’yı mı dert etmeliydim, emin değildim.

Yüzümde hafif bir gülümsemeyle odadaki sessizliğe rağmen varlıklarını hissettiren dört adamlara kısa bakışlar atıp tekrar kadına döndüm.

-“ Biraz yalnız kalabilir miyim?”, dememle beraber sırayla tanımadığım adam, Mücahit, garson, yaralı yanaklı adam ve en son da kadın çıktı.

Kadın kapıyı kapatmadan son kez kısa bir bakış atıp şevkatle konuştu.

-“ Akşam, seninle başbaşa konuşmak isterim, eğer sen de istersen tabii. Şimdi dinlen iyice, sanırım akşamımız uzun olacak.”

 

पढ़ना जारी रखें

आपको ये भी पसंदे आएँगी

34.8K 2K 29
Yıllardan 2038 di aylardan Nisan . Gezegen adı:Barlik Krallık 25 yıl önce kurulmuştu. Kralımızın kayıp kızı 18 yıldır aranıyordu. En sonunda Krallık...
3.7M 306K 84
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...
205K 13.4K 62
Kitap en baştan düzenleniyordur bu yüzden bölümlerde karışıklık olabilir. Bu yüzden düzenlenmeyen bölümlerin olunmaması önerilir !!! Dünya baştan koy...
6.7K 266 50
Benliğinden kaçmak için çabalayan, aynaları kıran, bir ucube gibi giyindiği halde güzel yüzü sayesinde bir takım kahverengi gözleri cezbeden o genç...