KEŞKE: GİRİŞ

102 14 6
                                    

İki katlı evin önündeki havuzun kenarına oturmuş, pantolonunun paçalarını katlıyordu. Birazdan ayakkabılarını ve çorabını da çıkarttı, ayaklarını havuzun suyuna hafifçe değdirip suyun sıcaklığına baktı, su çok soğuk gelmemiş olacak ki ayağını suya daldırdı ve ellerini arkasındaki bej renkli kare fayanslara dayadı. Yüzünde altı gün önceki aynı ifade vardı: Acı.

Ona baktığımı hissedip kafasını kaldırdı ve sağa yatırdı, bana onaylamaz bakışlar atıp ayağa kalktı ve paçalarını indirdi.

Çorabıyla ayakkabısını hızlıca giyip sürgülü kapıdan içeri geçti, göremesem de biliyordum.

Pencerenin önündeki betona sırtüstü şekilde uzanmıştım, karşımdaki birkaç santimlik duvara ayağımı uzatmıştım.

Ve yıldızlı gökyüzünü izliyordum.

Kapı açılma sesi geldi ama yıldızları izlemeye devam ettim, gelen kişiyi tahmin etmek çok da zor değildi.

Hızlıca yanıma geldi ve duymaya aşina olduğum sesini bana bahşetti.

-“ İçeriye gel!”

Ses tonundan bana kızdığını anlamıştım ama onu takmadım ve gökyüzünü izlemeye devam ettim, yıldızlara dalmak istiyordum ama onun varlığı, kokusu, sesi dikkatimi dağıtıyordu.

Tekrar bana seslendi.

-“ Neden pencerenin dışına uzanmayı sever ki bir insan, hiç anlamıyorum!”

Cümlesi biter bitmez karnımda birleştirdiğim ellerimden birini tuttu ve daha bir tepki bile veremeden beni içeriye çekti.

Bir elim elindeyken diğer elim omzundaydı, kafam göğsüne yaslıydı çünkü bir anda hayvan gibi beni çekmişti.

Kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım, kokusu burnuma dolarken varlığı evrenden yavaşça siliniyordu, kalbim bu yükün altında yaşayamazdı, bu yüzden yarın ilk defa keşkelerimden biri gerçekleşecekti.

Adım gibi ezbere bildiğim pembe ciltli defterde ilk sayfa,  ikinci satır, iki kelimelik cümle.

Keşke 2: Keşke ölsem.

Hızlıca ondan uzaklaştım, ellerimiz ayrıldı ve ben yanından geçip odadan çıktım.

Koridordan geçip merdivenleri indim, yemek masasında bana ayrılan yere oturdum.

-“ Cenk nerede?”

Aysude Hanım'a gülümseyerek birazdan aşağıya ineceğini söyledim.

Aysude hanımın bakışları arkama kaydı.

Ve Cenk'in elini omuzlarımda hissettim.

-“ Geldim bile İdil,” diye kulağıma fısıldadı, nefesi saçlarıma karışırken o yanımda yerini almıştı.

Yüzünde sahte gülümsemesiyle yemeğini yerken derin bir sızı hissettim yüreğimde.

Ve yine adım gibi bildiğim pembe ciltli defterde, ikinci sayfada yedinci satır, dört kelimelik cümle.

Keşke 23: Keşke gerçek duygularımı yaşayabilsem

Aysude hanımın çaprazında ve baş köşede oturan Derman Gürbüz Bey'le üç saniye bakıştık, bu üç saniye bile beni önümdeki yemekten soğutmuştu.

Yemeği çatalla biraz didikledikten sonra hiç yemeden sofradan kalkıp, “ Afiyet olsun,” dedim.

Aysude hanımın hiçbir şey yemediğimi söylemesini umursamadan başım yere eğik odama çıktım.

Yatağıma uzanıp yorganı kafama çektim ve birkaç dakikadır tuttuğum gözyaşlarımı serbest bıraktım, bir başka keşkem daha gerçekleşemedi.

İkninci sayfa, ikinci satır, iki kelime.

Keşke 15: Keşke ağlamasam

Ses çıkmasın diye elimle ağzımı sıkıca kapattım, bu gece de diğerleri gibi uyuyamayacaktım.

Ve yarın her şey son bulacaktı.

Oysa bilmem gerekirdi, her keşkem gibi keşke 2 de henüz gerçekleşmeyecekti ve her şey son bulmak yerine yeniden başlayacaktı.

Ve bir keşke daha eklenecekti pembe defterime, bir keşke daha gerçekleşmemek üzere yazılacaktı, her keşke gibi bu keşke de ruhuma ağırlık oluşturacaktı.

Ben de bu ağırlığın altında ezilecektim.

 

 

 

 

 

KEŞKEΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα