KAN BAĞI

By Nava2018

149K 9.6K 7.4K

Okuyabileceğiniz en iyi aile kitabı. ♠️ "Bir Akarcalı olmak ne demektir biliyor m... More

0.5• TANITIM
1.BÖLÜM• AİLE
2.BÖLÜM•SIRLAR
3.BÖLÜM•MASKE
4.BÖLÜM•ARAF
5. BÖLÜM•YIKIM
6.BÖLÜM• YILDIZ
7.BÖLÜM•VENÜS
8.BÖLÜM•DOMİNO
9.BÖLÜM•MEDYA
10.BÖLÜM• D-EVRİM
11. BÖLÜM•OKUL
12.BÖLÜM•GÜNAHKÂR
13. BÖLÜM•LANET
14. BÖLÜM•DENGE
16. BÖLÜM• PRANGA
17.BÖLÜM• G-AZAP
18. BÖLÜM • RAGNAROK
19. BÖLÜM•YAZGI

15.BÖLÜM•KONSEY

5.3K 419 566
By Nava2018

Medya: I can't this feeling anymore-REO speedwagon

Kızlar sizi çok bekletmeden upuzun bir bölüm yazdım. Karşılığında satır arası yorumlarımı istiyorum ben bilmem ajajskslldldlld

Bölümün tadını çıkarın. Keyifli okumalar ❤️

♠️

"Bir insanın hayallerini uyuşturduklarında umut, fısıltılarının en zayıfı olurmuş."

♠️

Lema üniformasını düzeltirken hâlâ yataktan çıkmadan onu izleyen üçüzlerine baktı.

"Yılın ilk gününde okula geç kalacağız."

Reha ve Deha oflayarak kalkarlarken Lema gülümseyerek ikisinin de yanağına birer öpücük kondurmuştu.

İkisi kendi odalarına giderlerken Lema saçlarını iki yandan bağlamış, dudaklarına bol bol gloss yedirmişti. Çantasını alıp odasından çıkarken asansörün dolu olduğunu görmüş ve beklemek yerine hızlı hızlı merdivenlerden inmeye başlamıştı.

Yemek salonuna girdiğinde Reha ve Deha'nın hâlâ gelmediğini gördü. O kadar oyalanırlarsa geç kalırlar tabi diye düşünürken bu kahvaltı onun için özeldi. Yeni yılın ilk kahvaltısıydı. Sırayla bütün abilerinin yanağına bir öpücük kondururken babasının da yanağına sulu bir öpücük bırakmıştı.

"Günaydın canım ailem." Lema coşkuyla konuşurken adeta sekerek ilerledi ve yerine ilerledi.

"Prensesim, keyfin yerinde gibi."dedi Agâh bey gülümseyerek.

Lema hızla başını salladı. "Elbette baba. Yeni yılın ilk günü ve ilk kahvaltımız." Öne eğildi ve sır verir gibi konuştu. "Bugün özel bir gün."

Lema ailesi ile olan her anına mutlaka bir anlam yüklerdi ama artık bunu daha fazla yapacaktı. Onlarla geçirdiği her saniye önemliydi. Dün araştırma merkezinde onun için dedikleri aklına gelirken bir an için dudaklarında ki gülümseme soluyordu ancak buna izin vermedi. Düşünmemeye çalışırken gözleri ailesinde gezdi. Hepsi dalgın görünüyordu.

"Sizin neyiniz var?"dedi gözlerini kısarak onları incelerken.

Pars gülümsedi ama düşünmesi gereken o kadar fazla şey vardı ki bunda zorlandı. Dün olanlar aklından çıkmıyorken hem Lema için neler yapabileceklerini düşünmeli hem de yarın ki konsey için hazırlıklara devam etmeliydiler.

"İyiyiz abim, bir şeyimiz yok." Berge ona göz kırparken ekledi. "Senin abilerinin kötü olma ihtimali var mı?"

Lema kıkırdadı. "Yok!"

Eflah onun tabağına biraz yeşillik eklerlen Akel de tabağa bir pankek ve bir gözleme bırakmıştı. Eflah hazırladığı tabağı onun önüne bıraktığında Lema abisine bir öpücük attı.

Eflah ona şaşkınca bakarken hafifçe öksürerek boğazını temizlemiş ardından bakışlarını kaçırmıştı. Lema ufak bir çığlık atarken ardından başını geriye atıp bir kahkaha attı. "Eflah abi, utanınca çok tatlısın!" Aklına aniden bir fikir gelmiş olacak ki sırıtarak abisine baktı. "Bu tabak yerine seni yiyebilir miyim?"

Eflah gözlüğünü düzeltirken hızla yanıtladı. "Hayır."

Herkes Eflah'a ve Lema'ya gülerken Lema hâlâ onunla uğraşmaya devam ediyordu. Deha ve Reha da geldiğinde ise artık kahvaltı başlamıştı.

Lema herkesin onlara verdiği takıları taktığını görünce dudakları hafifçe kıvrıldı. Umarım hep takarlar diye geçirdi içinden.

"Okul nasıl gidiyor bakalım?"dedi Agâh bey üçüzlerine bakarken.

Deha önündeki omletinden bir parça keserken söylendi. "Sinir bozucu."

Akel arkasına yaslandı ve kaşlarını kaldırarak sordu. "O nedenmiş?"

"Lema okulda çok popüler!"dedi Reha huysuzca. "Herkes ona aşık oldu. Görseniz inanamazsınız."

Abilerinin de yüz ifade donarken Lema şaşkınca hem üçüzlerine hem abilerine baktı. Yardım bekler gibi babasına baksa da onun da çok kıskanmış bir hali vardı. Yani ondan da yardım yoktu.

"Benim bir suçum yok."dedi dudaklarını büzerken. Gücünü kullanıp bardaklarda ki suyu havaya kaldırdı."Bana öyle bakmaya devam ederseniz hepinizi ıslatırım!"

Böyle demesiyle oluşmaya başlayan ciddiyet bir anda kaybolmuş ve herkes gülmeye başlamıştı. Berge alaylı gözlerle kardeşine baktı. "Epey korkutucu bir tehditti."

Lema homurdanarak suyu bardaklara dikkatlice geri bırakırken aklına gelen şeyle keyfi yeniden yerine gelmişti. "Babacım dün dans ederken halamla beni çekmiştin ya."

Agâh bey sorar gibi ona baktı. "Evet?"

"Ben onu sosyal medyama yükledim!"

Masada ki herkes anlık bir dehşete uğrarken yemek yemeyi bırakmış ve hızla telefonlarını çıkarmışlardı. Lema gerçekten yüklemişti ve şimdiden milyonlarca kişi bunu izlemişti. Her yerde sadece Lema vardı. Yine globallere girerken Lema onları sinir edebilmenin verdiği zaferle gülümsedi.

Sadece halasıyla olan videosunu değil dün gece çektirdikleri aile fotolarını da paylaşmıştı. Bütün sanal alem Akarcalılar'la kaynıyordu.

Lema'nın ve Alina'nın güzelliği olay olurken videoda iki kadının kahkahaları ve en sonunda Alina'nın onu öpmesi çok konuşulmuştu. İnsanlar onlar hakkında daha fazla video istemişti.

"Lema adına açılan fan sayfalarını gördünüz mü?" Deha sinirle ekledi. "Sonu yok!"

"Okulda ki bütün videoları da internete düşmüş. Lema hanım bazılarını kendisi paylaşmış. Futbol kulübü, voleybol kulübü, dans kulübü. Hepsi viral oldu!" Reha buna dayanamıyor gibi isyan ederken onların bu kıskanç halleri Lema'yı da eğlendirmiyor değildi.

Bol çekişmeli bir kahvaltıdan sonra yılın ilk kahvaltısını da böylece bitirmişlerdi. Lema evden çıkmadan önce bütün ailesine sıkı sıkı sarıldıktan sonra üçüzleriyle kapıya doğru ilerlerken birden duran adımlarıyla herkes sorunun ne olduğunu anlamaya çalıştı.Lema ise bir anda uyandığından beri aklına takılan şeyi söyledi.

"Yarın Konsey var. Her şeyi tek başınıza yapmayın ve kendinize yüklenmeyin." O an kahvaltıya indiğinden beri gülen yüzü bir buzdan bile daha soğuktu. Göz bebekleri anlık bir şekilde kızıl bir renkle parlayıp sönerken Lema'nın bu sefer ki tebessümü içten değildi. "Hazırlıklı olalım veya olmayalım. Kimse ailemize zarar veremeyecek."

Son cümlenin üzerine o kadar bastırmıştı ki buna ne kadar inandığını ve bildiğini gözler önüne sermişti. Çünkü Lema bu uğurda her şeyi yapardı.

"Evet minik kuş."derken Berge sırıttı. Ne kadar gülüyor olsa da gözler bir katilin gözleriydi. "Kimse ailemize zarar veremeyecek.

Ardından üçüzler onları okula götürecek arabaya bindiklerinde Lema, Reha ve Deha'nın hâlâ somurtmasına hafifçe güldü.

"Lily gülme."dedi Deha ona yan bir bakış atarken.

"Bundan sonra bende size Riry ve Didy demek istiyorum. Çünkü siz bana Lily diyorsunuz."

Reha ve Deha şok içinde ona dönerlerken Lema kıkırdadı. "Sakın bize böyle seslenme."dedi Reha panikle.

Lema omuz silkti. "Çok geç Riry."

Reha'nın beti benzi atarken söylenmeden edemedi. "Çok dalga geçecekler."

"Yapacak bir şey yok. Lily diyorsa kabul etmeliyiz Reha."dedi Deha kardeşinin omzuna dokunurken.

Reha iç çekerek başını salladığında Lema koltukta öne kaymış ve karşısında oturan iki çocuğunda burunlarına minik bir öpücük kondurmuştu. Ardından bir şey demeden yerine yeniden kurulurken telefonundan bir şarkı açtı. Şarkıya eşlik ederken oturduğu yerden de ufak dans hareketleri yapıyordu.

Saçını bir sağa bir sola savururken gözlerini kapatmış telefonu bir mikrofon gibi tutmuştu. Kızın neşesi şoförü bile şaşırtırken Reha ve Deha gülümseyerek onu izliyordu.

Lema bakışlarını kardeşlerine çevirirken şarkının en sevdiği sözünü tekrarladı.

"I cant fight this feeling anymore."
(Artık bu duyguyla savaşamıyorum.)

"I've forgotten what I started fighting for."
(Ne için savaşmaya başladığımı unuttum.)

Lema bağıra bağıra şarkıyı söylerken Deha'nın küpesinin ve Reha'nın boynunda ki kolyenin taşı Lema'nın sesine tepki vererek parlamıştı. Lema'nın saç telleri bile müziğin ritmine uyarken yüzünde gözleri kardeşlerine sevgiyle ışıldamaya devam ediyordu.

Şarkı sona erdiğinde tam yeniden başlatıyordu ki Deha merakla sordu. "Sen neden bugün bu kadar mutlusun?"

Lema ona 'nasıl bilmezsin?'der gibi bir bakış attı. "Bugün yılın ilk günü!" Şarkıyı yeniden başlatırken üçüzlerine bilmiş bir bakış attı. "Ayrıca yarın çok boktan olacağı için bugünü ultra mutlu geçirmeye karar verdim."

İkinci konuda ona hak verselerde Lema'nın ilginç karakteri onları şaşırtmaya devam ediyordu.

Reha inanamaz gibi başını iki yana salladı. "Yılın ilk günlerine bir takıntın mı var?"

"Ne demişler,"derken sırıtıyordu. "Nasıl başlarsa öyle gider."

Onlarda artık daha fazla dayanamayıp gülmeye başlarken bir süre sonra okula gelmişlerdi.

Reha ve Deha ondan önce inerken Lema'nın frikik vermemesi için her zaman ki gibi önünde durmuşlardı. Lema onlara gülümserken Reha onun elinden tuttu ve inmesine yardım etti.

"Bu etek neden bu kadar mini?" İkisi de söylenirken Lema onları duymazdan geliyordu. Adeta parmak uçlarında yürüyor, al al olan yanakları ile gülümserken küçük bir çocuk gibi görünüyordu.

Okul bahçesine girdiklerinde gözler üç Akarcalı'ya dönmüştü. Sahip oldukları aura, insanları adeta uyarıyor ve bakmalarına sebep oluyordu. Lema kendisine doğru gelen kızları görünce el salladı. Voleybol kulübünden arkadaşlarıydı.

"Günaydın Lema. Yine parlıyorsun."dedi Yüsra gülümserken.

"Günaydın Yüsra."dedi Lema şirince ona elini sallayarak.

"Voleybol takımında as takımımıza hoşgeldin tatlı kız." Alara ona elini uzattığında Lema hızla onu bekletmeden elini sıkmıştı.

"Teşekkürler Alara. Eminim ulusalları kazanacağız."

Selen ağzında ki sakızı patlatırken bir parmağını saçına doluyordu. "Vay, güzelsin."dedi Lema'yı süzerken. Lema'nın bu kız hakkında farkettiği bir şey varsa Dünya'dan bağımsız yaşıyor olmasıydı. Hiç olmadık zamanlarda çok alakasız şeyler söylüyordu. Diğer farkettiği şey ise bu kızın her zaman sakız çiğniyor olmasıydı.

Kıkırdarken ona göz kırptı. "Sende öylesin Selen."

Aleyna ise kollarını birbirine dolarken Lema'ya yan bir bakış attı. "Hem voleybol da hem dansta sana güveneceğim Lema."

Aleyna ondan çok haz etmese de onun yeteneklerini takdir ettiği ortadaydı. Lema onun sadece voleybol değil aynı zamanda dans kulübündende arkadaşıydı.

Aleyna'nın dudakları yukarı kıvrılırken ekledi. "Dansın inanılmazdı."

Lema iki elini birleştirirken parmaklarını birleştirdi parmak uçlarında bir kez yükselip indi. Heyecandan yanakları daha da kızarırken Aleyna şaşkınca ona baktı. "Aleyna seni de gördüm! Sahne hakimiyetin muazzamdı!"

Aleyna şaşkınlıkla karışık bir utanmayla hafifçe öksürürken Reha ve Deha onun halinden anlayabiliyordu.

"Reha, Deha. Nasılsınız, nasıl gidiyor?"

Voleybol takımındaki kızlar Reha ve Deha'yla da biraz sohbet edip yanlarından uzaklaştıktan sonra Lema, Aleyna'nın ona karşı biraz erittiği buzları düşünüyordu.

"Aa bu Lema değil mi?" Ozan, yüksek sesle konuşurken Lema bu sefer etrafında bir anda futbol kulübünde ki takım arkadaşlarını bulmuştu.

"Selam çocuklar."dedi gülümseyerek.

"Selam."

"Günaydın."

"Cuma gün ki dansın muhteşemdi Lema!"

"Instagramından gördüm. Yılbaşında çok güzel olmuşsun!"

"Bir an önce idmanlara gelmelisin!"

Hepsi bir şeyler söylerken Lema kıkırdadı. Reha ve Deha ise kollarını birbirine bağlamış düz bir ifadeyle bu anı izliyorlardı. Deha'nın kaşları seğirirken Reha'nın çenesi kasılmıştı. Okula girdiklerinden beri 10 adım atamamış anında başlarına bir sürü insan üşüşmüştü.

"Yeni yılınız kutlu olsun."dedi Lema coşkuyla.

Hepsi de ona aynı şeyleri söylerken Ata, Ozan ve James'in omuzlarına ellerini koyarak ortalarından kafasını çıkardı. "Lema, iki gün sonra futbol antrenmanı var. Sakın unutma."

Burç kaşlarını çattı."Sakın unutma."

Arda yavaşça başını aşağı yukarı salladı ve tekrarladı. "Sakın unutma."

Bulut da tekrarladı."Sakın unu-" derken lafı kesildi.

Reha ve Deha hepsini dehşete düşürecek bir ifadeyle onlara bakıyordu. Deha hafifçe başını eğdi ve gözlerini kıstı. Buz mavisi gözleri hepsinin içini ürpertirken Deha tek bir şey söyledi.

"Kaybolun."

Hepsi yutkunurken Ozan panikle Lema'ya baktı. "Sonra görüşürüz Lema."

"Görüşürüz Lema."

"Kendine iyi bak Lema."

Ardından arkalarına dönüp giderlerken Ata sessizce söylendi. "Lema'nın onların kardeşi olması ne büyük şanssızlık."

Ozan da başıyla onu onayladı ve arkadaşlarına doğru fısıldadı. "Lanet olası Reha ve Deha yüzünden takımımızın prensesi ile konuşamıyoruz."

Burç iç çekti."Lema yine çok güzeldi değil mi?"

James sırıttı. "O kızın çirkin olabilme ihtimali yok."

Onlar kendi aralarında konuştuklarını zannederken onları duyan ve sinirden yüzleri kıpkırmızı olan Reha ve Deha'dan habersizlerdi.

Reha öfkeyle bağırdı. "SİZİ DUYUYORUZ AHMAKLAR!"

Onlardan uzaklaşan futbol takımının adımları dururken hiçbiri cesaret edip de arkasına dönmemişti. Bir anda koşarak uzaklaşmaya başladıklarında Lema kahkahalar atmaya başladı.

"Riry, Didy bu kadar kızmayın. Onlar benim arkadaşlarım." Lema onları yumuşatmaya çalışırken Reha ve Deha'nın yüzünde mimik oynamıyordu.

"Hepsi sana aşık!"dedi Reha kıskanç bir sesle.

"Şu Sezginler'i gördüğüme hiç bu kadar mutlu olmamıştım."dedi Deha ileride bankta oturan arkadaşlarını görünce.

"İnan ben de Deha."diye mırıldandı Reha.

Banka ulaştıklarında ise Lema için hızla yer açtıklarında Reha ve Deha'nın gözleri şüpheyle kısılmıştı.

"Yeni yılın kutlu olsun Lema."dedi Bartın utangaç bir sesle turuncu saçlarını karıştırırken.

"Cuma gün ki dansın hakkında konuşamadık. Çok iyiydin tebrikler."dedi Sezgin gülümserken.

"Teşekkür ederim. Siz de sporda çok başarılısınız."dedi Lema nazikçe. Dirseğini banka koyarken yanağını avcuna yaslamış, onlara tatlı tatlı gülümsüyordu. Safir ve Ediz iç çekerken Arın hafifçe sırıttı.

"Olabilir. Ama sen her şeyde başarılısın."

Reha ve Deha dehşet içinde bu manzaraya şahit olurken Reha bağırdı. "BU LANET OLASI OKULUN BUGÜN NESİ VAR?!"

Sare dağınık saçlarını sırtına doğru atarken ruhunu tazelemeye devam etti. Ve göz ucuyla Reha ve Deha'ya baktı. "İşiniz zor. Bu salaklar da Lema'ya vuruldu."

Safir, ikizi Sare'ye ters bir bakış attığındaysa Sare omuz silkmekle yetinmişti. Sezgin ise inkâr etmişti. "Sare saçmalama ne vurulma-"derken gözleri onu izleyen Lema'ya takılmış ve cümlesini tamamlayamamıştı.

Deha'nın şakağında ki bir damar öfkeyle atarken buz mavisi gözleri irice açıldı. "Sezgin seni pislik herif."

"Deha sakin ol açıklayabiliriz."dedi Sezgin hızlı hızlı konuşurken.

Zil sesi duyulduğunda Lema oturduğu yerden kalktı ve dersine bakmak için telefonundan programına baktı. Ancak okuldan bir mesaj gelmişti. Ona baktığında ise birazdan gireceği Parçacık Fiziği dersinin bugün için iptal olduğu yazıyordu.

"Ya hayır."dedi üzülerek isyan ederken.

"Ne oldu Lily?"dedi Reha, hâlâ geçmeyen siniriyle arkadaşlarına bakarken.

"Parçacık Fiziği dersim iptal olmuş."

"Girmek istediğin başka ders var mı güzelim?"dedi Deha onun saçlarını okşarken.

"İstersen kafeterya da oturabilirsin."dedi Arın ona öneri sunarken.

"Evet, kafeterya da otur bence."dedi Ediz başını sallarken. Hepsinin aklından derslerden bir şekilde kaçıp onunla kafeterya da başbaşa oturmak olsa da Reha ve Deha'nın buz gibi bakışlarıyla karşılaşınca daha fazla bir şey dememişlerdi.

"Benimle Felsefe dersine gelmek ister misin?"dedi Reha.

Lema başını iki yana salladı. Şuan hiç Felsefe dinlemek istemiyordu.

"Benimle dil dersine gel o zaman."dedi Sare onu elinden tutup çekiştirirken. Lema bunun daha iyi olduğunu düşünürken başını salladı. Böylelikle bildiği dilleri biraz pekiştirebilirdi.

Sare ile onların yanından ayrılıp dil sınıfına doğru ilerlerken hiç tanımadıkları çocuklar bile onlara selam veriyordu."Lema, Reha ve Deha'ya hak vermeye başladım."dedi Sare sırıtırken.

"Okulda daha ikinci haftam. Ne ara böyle oldu anlamadım."dedi Lema kendisinin bile şaşırdığını dile getirirken.

"Onları anlıyorum sanırım,"dedi Sare başını hafifçe sallarken. "Lema, ne ben ne de bu okuldakiler senin gibi birini gördü. Farkında olmayabilirsin ama sen bir dahisin! Yeteneklisin. Ayrıca yanlış anlama ama gözlerin parlıyor."

Sare kıkırdayarak konuşurken dil sınıfına geldiklerinde Lema'yı da çekiştirerek peşinden sınıfa sokmuştu. Merdivenlerden çıkarak boş buldukları bir yere oturduklarında Lema sınıfın bu kadar kalabalık olmasına şaşırıyordu. Onun girdiği sayısal derslerin hiçbiri bu kadar kalabalık değildi. Öyle ki Sare ile oturacak boş bir yeri bile zor bulmuşlardı.

"Yabancı dillerle aran nasıl Lema?"dedi Sare çantasından defterini çıkarırken.

"Güzel."dedi Lema gülümseyerek.

Sınıfa hoca girdiğinde öğrenciler onun yeni yılını kutlarken Lema ise bir dersin bu kadar gürültülü olmasından hoşlanmamıştı. Sayısal derslerinde daha mutlu olduğunu anlarken iç çekti.

"Bugün aramızda yabancı birini görüyorum. Ben dil hocalarınızdan biriyim. Adım Çınar. Sen de Lema olmalısın."

"Merhaba hocam."dedi Lema saygısızlık etmeden. "Dersinize size sormadan girdiğim için kusura bakmayın. Parçacık Fiziği dersim iptal olduğu için vaktimi kafeterya da geçirmek istemedim."

Son cümlesi sınıfta kıkırdamalara neden olurken kızın dürüst,kibar ve saygılı konuşmasını Çınar hoca takdir etmişti. "Hiç problem değil Lema'cım. Biz bu okulda çalışkan öğrencileri severiz."

"Teşekkürler."

Çınar hoca önceki derslerden ufak bir özet geçerken biraz pratik yapacaklarını söyledi. Sare,Lema'ya eğildi. "Bu okulun dil eğitimi çok ağırdır. Gramer ve konuşma derslerini ayrı ayrı alıyoruz. Ve maalesef tek bir dil seçme hakkımız yok. Birden fazla dil öğretiyorlar."dedi Sare isyan ederek.

"Hangi dilleri öğreniyorsunuz?"

"İspanyolca, Rusça, Fransızca ve Almanca."

Lema'nın kaşları havalanırken merakla sordu. "Neden İngilizce yok?"

Sare sessizce güldü. "İngilizce bilmeyeni bu okulun kapısından bile almazlar."

Lema eski lisesiyle burayı artık karıştırmaması gerektiğini kendine hatırlatırken sınıfa giren başka bir hocayla Lema neler olduğunu anlamamıştı. "Dil derslerinin birden fazla hocası vardır."dedi Sare ona açıklama yaparken.

"Lema hanım, ders ilginizi çekmemiş olmalı. Neden buraya gelmiyorsunuz?"dedi Çınar hoca Lema'yı konuşurken görünce.

Tüm gözler bir anda ona dönerken Lema içinden bir küfür savurdu ve kalkarken Sare'nin kıs kıs güldüğünü gördü. Çünkü Lema'dan çok konuşan kişi Sare'ydi.

"Sınıfımıza hoşgeldin Lema. Ben Suna." Diğer dil hocası ona kendini tanıtırken Lema sahte bir gülümseme ile ayağa kalkmış ve merdivenlerden inmeye başlamıştı. Bir dersi de bir hoca ona çatmadan geçirebilecek miydi emin değildi. Bu okulda ki bu test mantığı Lema'nın oldukça sinirini bozuyordu.

"Lema'cığım, hiç bildiğin diller var mı?" Suna hoca sınıfta nazikçe yürürken ona bu soruyu sorduğunda Lema, Çınar hocanın yanında ki yerini almıştı bile.

"Evet. O yüzden bu dersi almak istemedim."dedi Lema tebessüm ederken.

"Bir iki dil bilsen bile bu yeterli değildir Lema,"dedi Çınar hoca yanında ki kıza dönerken. "Her zaman daha fazlasını öğrenmelisin."

Lema sessiz kalıp yüzünde ki kibar ifadeyi korurken içten içe sinir oluyordu. İnsanların bilip bilmeden akıl vermesi ne güzeldi.

"O zaman biraz pratik yapalım."dedi Suna hoca,Çınar hocaya bir bakış atarken.
İkisi anlaşmış gibi bakışırken ilk konuşan Çınar hoca oldu.

"Hast du dich an die Schule gewöhnt, Lema?"
"Okula alışabildin mi Lema?"

Lema, duyduğu Almanca cümlelerle gülümserken yavaşça başını salladı.
"Ja, ich habe mich daran gewöhnt. Die Schule ist schön und meine Mutter hat dazu beigetragen."
"Evet, alıştım. Oldukça güzel ve annemin de katkısının bulunduğu bir okul."

Lema'nın aksanlı ve takılmadan konuşmasıyla Çınar hocanın kaşları havalanırken sınıfta sessizlik içindeydi. Herkesin merak ettiği belliydi.

"Deine Mutter war eine sehr wichtige Person."
"Annen çok önemli bir insandı."

Çınar hocanın gülümseyerek söylediği cümlelerle bu hocanın bile annesini görebilmiş, onun görememiş olması üzerken bunu ne zaman aşabileceğinden emin değildi.

"Das wird immer so sein"
"Her zaman da öyle olacak."

Lema'nın kusursuz konuşması Çınar hocayı şaşırtırken Almanca konuşmayı bir kenara bıraktı.

"¿Dónde aprendiste a hablar así?"
"Böyle konuşmayı nereden öğrendin?"

Çınar hocanın bu defa İspanyolca konuşması ile Lema bu okulun hocalarını da içinden tebrik etti. Gerçekten oldukçu donanımlı hocalardı.

"Recibí una estricta formación lingüística. Una vez estuve bastante interesado."
"Sıkı bir dil eğitimi aldım. Bir zamanlar oldukça ilgimi çekmişti."

Çınar hoca onun İspanyolca bilmesini beklemezken üstüne mükemmel bir telaffuzla konuşmuştu. Sanki ana dili gibiydi. Sınıfta fısıldaşmalar yükselirken Suna hoca boğazını temizledi nazikçe.

"Vous êtes une fille très talentueuse et intelligente."
"Sen çok yetenekli ve zeki bir kızsın."

Suna hocanın Fransızca konuşmasıyla Lema ona sıcak bir tebessüm sundu.

"Assurez-vous que vous l'êtes aussi."
"Emin olun sizde öylesiniz."

Sınıfta ki uğultular yükselirken Çınar hoca elini kaldırarak hepsini susturmuştu. Fransızca da bile hiç takılmıyor oluşu iki hocayı da şaşırtırken Suna hoca bu defa Rusça konuşmuştu.

"Есть ли что-то, чего ты не можешь сделать?"
"Yapamayacağın bir şey var mı?" Suna hocanın gülümseyerek sorduğu soruyla Lema hafifçe dudaklarını büzdü.

"мне нужно подумать об этом."
"Bunu düşünmem lazım."

Lema'nın dediğine Suna hoca bir kahkaha atarken sınıfa döndü. "Arkadaşınıza bir alkış alalım." Sınıftan bir alkış yükselirken herkes şaşkın görünüyordu.

"Lema sanırım neden dil dersi almadığını artık anlıyorum. Okulda öğrettiğimiz 4 dili de ana dilin gibi biliyormuşsun."dedi Çınar hoca hayretle.

"Merak ettiğimden soruyorum Lema. Tam olarak kaç dil biliyorsun Lema?" Suna hocanın sorusuyla herkesin bu soruyu beklediği belliydi.

Lema ailesiyle ilk tanıştığı zamanlar 9 dil biliyordu. Ama Akarcalı malikanesine saldıran 1000 kişiyi öldürdüğünden beri yüzlerce yetenek almış ve hepsini sindirebilmek için günlerce uyuması gerekmişti. Öldürdüğü insanların hepsi yüksek seviye suikastçılar,ajanlar ve aralarında bir çok yabancı vardı. Onlardan aldığı dil sayısını test etmeden tam olarak kendisi bile bilemezdi. Bir gün oturup sayması gerekiyordu. Ama tahmini sayısını dile getirdi.

"17 dil biliyorum."dedi şirince gülümserken.

Sınıfta herkes dehşetle bağırırken Çınar hoca ve Suna hocanın beti benzi atmıştı.

"Öğrenmeye sürekli devam etmek konusunda haklısınız Çınar hocam ama şimdilik bu kadar dil benim için yeterli. İlgimi çeken veya ihtiyaç duyduğum bir dil olursa söz veriyorum öğreneceğim."dedi Lema.

Çınar hoca soğuk terler akıtarak yalnızca başını sallarken sınıftan gözlüklü bir çocuk elini kaldırdı ve merakla sordu.

"Birkaç gündür okulda yeri yerinden oynatıyorsun. O yüzden hepimiz seni tanıyoruz ve takip ediyoruz. Ama merak ediyorum. Her şey de nasıl bu kadar iyi olabilirsin? Sayısal da bir bilim dehası gibisin. O sayısal bilgin çoktan lise seviyesini aşmış. Her sporda, kulüplerde çok başarılısın. Sadece okulda da değil. Sen global bir ünlüsün. İnternete girdiğimizde artık sadece seni görüyoruz." Çocuk bunların cevabını almazsa delirecekmiş gibiydi. Hızlı hızlı konuşmaya devam etti.

"Oyuncusun, modellik de yapıyorsun, bir çok buz pateni ve piano videoların var. Aynı zamanda YouTube için oldukça içerik de üretmişsin. Ve şimdi de bu diller çıktı. Tam tamına 17 dili bunca şey içinde nasıl öğrenebildin?"

Lema zamanla insanların ondan şüphelenmeye başlamasını bekliyordu ancak bu kadar çabuk olacağını da düşünmemişti. İçinden çocuğa söverken yüzüne tatlı bir gülümseme kondurdu.

"Sıkı bir eğitimin ve azimli bir çalışmanın çözemeyeceği şey yoktur. Birkaç önemli dili öğrendikten sonra diğerlerininde benzediğini görebiliyorsunuz. Sandığınız kadar zor değil." Nazik bir dille onunla konuşurken Sare'nin alay dolu kahkahası duyuldu.

"Nasıl öğrendiğini sana hesap mı verecek dörtgöz?"

Çınar hoca sinirle bağırdı. "Küçük hanım, hemen terbiyenizi takının ve arkadaşınızdan özür dileyin."

Sare inatla kollarını birbirine bağladı ve başını çevirdi. "Asıl o arkadaşımdan özür dilemeli. Bir psikopat gibi her şeyi araştırıp aklında tutmuş. Bu daha korkunç."

"Sare, hemen dersimizden çıkıyorsun. Bu yaptığın müdür beye ve ailene iletilecek. Rehberlik hocanla anlaşılan sıkı bir konuşma yapmalısın."

Sare oflayarak sınıf kapısına doğru yürürken Lema'nın ona attığı bakışla onun da çantasını almış ve merdivenlerden inmeye başlamıştı. Lema, Çınar hocaya ve Suna hocaya baktı.

"Her şey için teşekkür ederim. Ben Sare ile ilgilensem iyi olacak."dedi Lema yumuşak bir sesle.

En önde oturan gözlüklü çocuk sinirle bağırdı. "Bana dediğin o kelime için seni dava edeceğim. Mahkeme de görüşürüz Sare!"

Ve Lema bir kez daha eski lisesi ile bu liseyi karşılaştırdı. Yapmayacağım demesine rağmen yapılmayacak gibi değildi. Eski lisesinde küfürler hava da uçuşur ve her cümlenin sonuna küfür bir nokta gibi eklenirdi. Ama bu lise de bu çocuk 'dört göz'denildiği için dava açacağını söylüyordu.

Yine de bu Sare'nin dediğini onayladığı anlamına gelmezdi. Ne de olsa Eflah abisi de gözlüklüydü. Ve birisi ona böyle seslense Lema çok sinirlenirdi.

Sare ve Lema sınıftan çıktığında ikisi de sessizdi. "Beni koruduğun için teşekkür ederim Sare."

"Reha ve Deha'ya sınıfta seni koruyacağıma söz verdim." Ardından Sare gülümsedi. "Ayrıca onlar demese de bunu yine de yapardım."

Lema, bir kız arkadaşının olmasının ne kadar güzel olabileceğini Sare ile anlarken gözleri ışıldadı. "O zaman ben de seni korumalıyım Sare!"

Sare ona anlamazca bakarken Lema telefonunu çıkardı ve babasını aradı. Birkaç çalmanın ardından telefon açılırken Agâh beyin sesi telaşlıydı.

"Babacım? Okuldayken aramazdın. Bir şey mi oldu?"

"Evet baba."

"Ne oldu?" Babasının daha da telaşlı sesiyle Lema gülmeden edemedi.

"Baba derste ufak bir sorun oldu. Sare beni korumak istedi ama hocalar onu hem müdür beye hem de ailesine söyleyecekler. Müdür beyle sen konuşur musun?Ayrıca beni koruduğu çocuk Sare'ye dava açacak. Öyle bir şey yaparsa şirket avukatını yönlendirir misin lütfen?"

"Sare,Reha ve Deha'nın arkadaşı. Yıllardır tanırım ve ailesi de aile dostumuzdur. Tamam babacım, ben halledeceğim bu konuyu. Siz bunu düşünmeyin. Sare'ye selamımı söyle."

Lema sevinçle ufak bir çığlık attığında Agâh bey güldü. "Teşekkür ederiz babacım. Seni çok seviyorum. Görüşürüz."

"Ben de seni seviyorum kızım. Görüşürüz."

Telefonu kapattıklarında Sare şaşkınca ona bakıyordu. Kızın gözlerinden buna ne kadar duygulandığı ve mutlu olduğu anlaşılıyordu. Bir anda Lema'nın boynuna atladığında Lema da ona sarıldı.

"Teşekkür ederim Lema."

"Rica ederim." dedikten sonra unutmadan ona babasının ona selam söylediğini iletti.

İki kız kol kola yürürken bu defa kafeteryadan kurtulamamışlardı. Konuşa konuşa yürürlerken Lema merakla sordu.

"Birine 'dörtgöz' denilince dava mı açılıyor gerçekten?"

"Bu bir küfür değil. Bildiğim kadarıyla kaba hitap ve nezaket dışı kelimelere dava açılmıyor. O çocuk o an beni korkutmak için bunu demiş olabilir."dedi Sare düşünür bir tavırla.

Lema omuz silkti. "Herneyse. Açsın veya açamasın. Babam halledecek."

Sare çantasını hoplatırken söylendi. "Bu çanta da ne kadar ağırmış?" Lema kendi çantasını rahatlıkla taşırken Sare ile sahip oldukları fiziksel güçlerin farklı boyutlarda olduğunu hatırladı. İnce davranarak sordu.

"Zorlanıyorsan yardımcı olabilirim."

"Olmaz, inceciksin! Omuzların ağrır."Sare net bir sesle bunu kabul etmezken Lema iç çekti. Sare onu tanımıyordu ve açıklama yapmadan da onu tanıyamazdı. O yüzden Lema ısrar etmekten vazgeçti.

İki kız sıcak birer kahve alıp kafeterya da devasa bir camın önüne koyulmuş puf koltuklara oturdular. Oturdukları koltukların içine gömülürken ellerinde ki kahveleri ortalarında ki küçük masanın üzerine baktılar.

Dışarıda hafif bir yağmur yağarken kafeterya da hoş, sakin bir müzik çalıyordu.

"Dostum,"dedi Sare kafasını geriye atarken. "İşte hayat bu."

Her hareketinde puf koltuğa adeta gömülen Lema da oldukça mayışmıştı. İtiraf etmeliydi ki bu an ona da çok iyi geliyordu.

"Yağmuru çok seviyorum. Keşke daha çok hızlansa."dedi Sare kahvesine uzanırken.

Lema'nın dudaklarından ufak bir kıkırtı kaçarken tatlı bir şekilde mırıldandı. "İstediğin bu olsun arkadaşım."

Sare ona anlamazca bakarken birkaç saniye sonra hızlanan yağmurla güzel kız hayretler içinde kalmıştı. Şaşkınlıkla Lema'ya bakarken, "Bunu nasıl bildin?"diye sordu.

Lema omuz silkti. "Havayı okumakta da iyiyim." Geçiştirmek için öylesine salladığı yalana Sare oldukça inanmıştı. Dudaklarında neşeli bir gülümseme belirdi.

"Artık şaşırmıyorum." Ardından bir şey aklına gelmiş olacak ki gözleri irileşti. "Hey?!"

"Sana dillerle aran nasıl dediğimde nasıl sadece güzel dersin. Ultra süper falan demeliydin."

Lema iç çekerken Sare cıklamaya ve söylenmeye devam etti. "Seninle güzel kavramlarımız çok farklıymış!"

Kafeterya da o sakin müziğin ardından annesinin şarkılarından biri çalmaya başladığında Sare de durumu anlayarak sessizleşmişti. Annesinin naif sesi her zaman ki gibi Lema'yı etkilerken yüzünde ki hüzünlü ifade Sare'yi de üzmüştü.

"Sare,"dedi gizli bir merakla."Bir anneye sahip olmak nasıl bir duygu?"

Sare'nin göz bebekleri titreşirken oldukça şaşkındı. İlk kez Lema'yı böyle görüyordu. "Dünya'nın en güzel şeyi."dedi Sare dürüst olarak. Ona çok fazla güzelleme yapıp daha fazla üzmek istemese de Lema ona kendini açıp gerçekten merak ettiği ve öğrenmek istediği bir şeyi sormuştu. Ona yalan söylemeyecekti.

"Her zaman, her şartta seni seven, senin için endişelenip seni düşünen kişi annendir. Senin parmağına kıymık bile batsa bilirsin ki annenin canı senden daha çok yanar. Senin için saçlarını tarar, hoşlandığın çocukları dinler ve sana güzel yemekler yapar. Neleri sevip sevmediğini senden daha iyi bilir. İşte bu kişi bir annedir Lema."dedi Sare yumuşak ve nazik bir sesle.

Dinlerken Lema'nın adeta etinden et koparken çenesi hafifçe titredi. Ve o an Sare, karşısında ki kızın gözlerinde ki ışıltının ilk defa söndüğünü gördü.

Lema zorlukla gülümsedi. "Çok güzelmiş." Diliyle dudaklarını hafifçe ıslattıktan sonra hafif bir korkuyla sordu."Peki...benim annem nasıl biriydi? Sen onu tanıyordun değil mi?"

Sare onu bu kadar rahatsız eden hissin ne olduğunu anlayamıyordu. Neden Lema için bu kadar üzülmüştü?

"Tanıyordum. Ahenk teyzenin hepimizde çok emeği var. Her yaramazlık yaptığımda arkamı toplardı."dedi Sare hafif bir gülümsemeyle. Gözlerinde bir hayranlık belirirken yoğun bir sesle fısıldadı.

"Hayatımda gördüğüm en güzel kadındı o Lema." Başını hafifçe iki yana salladı. "Ondan daha güzelini göremeyeceğime eminim." Kelimeleri ağır ağır söylüyor, her birinin üzerine bastırıyordu.

"Kimsesiz çocuklar için açtırdığı yüzlerce sevgi evi, yaptırdığı hastaneler, okullar, dernekler ve daha nicesi." Sare uzandı ve Lema'nın ellerini tuttu."Senin annen yeryüzünde ki bir melekti Lema."

"Tüm Dünya onu o kadar sevdi ki, ondan o kadar etkilendi ki Ahenk teyzem asla unutulmayacak. Konserleri o kadar kalabalık olurdu ki birine bile bir bilet almak için aylar öncesinden almalıydın. Her konserinden kazandığı o serveti ise her seferinde daha büyük bir yardıma harcardı."

Lema can kulağıyla onu dinlerken gözlerinde ki parıltılar sönmeye devam ediyor, bu durum ise Sare'yi endişelendiriyordu. Anlatmayı keserken Lema biraz öne eğildi.

"Devam et lütfen."

Sare kararsız kalsa da bunları bilmenin Lema'nın hakkı olduğunu düşünüyordu. Sonuçta Lema onun kızıydı. "O seni çok sevdi Lema. Hiç tanımadan senin için bıkmadan usanmadan ömrü boyunca yas tuttu. Bizimkilerin arasında tek kız bendim. Ne Deha ve Reha ne de diğerleri beni hiç dışlamasa da Ahenk teyze en çok beni korurdu. Kendi oğullarına karşı bile. Kızının yaşasaydı benimle aynı yaşta benim gibi güzel bir kız olacağını söylerdi."

Bunları hatırlamak Sare'yi de duygulandırırken dudakları hafifçe kıvrıldı."Senin için şarkılar yazdı. Sevgisini de acısını da çekinmeden sundu ve Dünya bu duygulara hayran kaldı."

Sare'nin hafifçe gözleri dolarken Lema'nın bembeyaz kesilen yüzüne, birbirine bastırdığı dudaklarına ve artık ışıltılarından eser kalmayan gözlerine üzüntüyle baktı. Ve o an sadece birkaç gündür hep neşeli ve hep başarılı gördüğü bu kızı hiç tanımadığını farketti.

"Teşekkür ederim Sare."dedi Lema başını hafifçe yana eğerken. "Beni kendime getirdiğin için."

Daha birkaç dakika öncesine kadar sesi cıvıl cıvıl çıkan kızın sesi şimdi boş bir kabuğu andırıyordu. Sare karşısında bir çiçek gibi solan kıza inanamadı. Tıpkı annesi gibi üzüntüsü bile bir ilahi varlığı andırıyordu. Bu sanki pırıl pırıl parlayan bir günün ardında ki gün batımı gibiydi.

"Rica ederim Lema."diye fısıldadı Sare hayranlıkla onu izlerken. İnsan gözünü alacak güzelliği bu defa insanın kalbine sızacak bir güzelliğe dönüşmüştü. Sare onu bir sanat eserine benzetti."Ahenk teyzemin kızı için en azından bu kadarını yapabilmeliyim."

Zil çaldığında ve teneffüs olduğunda Sare kulübü için üstünü değiştirmesi gerektiğini söylemiş ve Lema'nın yanından ayrılmak zorunda kalmıştı.

Lema ise o teneffüsü hemen yanındaki, yerden tavana kadar olan camdan şiddetle yağan yağmuru izleyerek geçirmişti.

Bir yudum bile almadığı artık soğumuş kahvesine göz ucuyla bile bakmazken yanına gelen ve hiç tanımadığı halde ona selam veren insanları görmezden geldi.

İnsanlar duygu ve beden dilini okumaktan bu kadar aciz miydi? Şuan bütün varlığı sessiz bir şekilde yalnız kalması gerektiğini haykırıyordu. Bir haykırışın duyulması için illa yüksek sesli mi olması gerekirdi? Göz ucuyla anlık onlara bakarken onlar gibi aptal olsaydı mutlu olabilir miydi diye düşünüyordu.

Yılın ilk gününü mutlu olarak geçirmeyi nasıl düşünebilmişti. Saflık ediyordu. Onun böyle bir ayrıcalığı yoktu ve olamazdı. Yapması ve düşünmesi gereken onlarca belki de yüzlerce şey varken Lema bu etrafında kahkahalarla kayıtsızca gülen insanlar gibi olamazdı.

Telefonundan Reha ve Deha'ya mesaj attıktan sonra gözlerini yeniden camdan dışarıya çevirdi. Sare'den annesini dinlemek ona güzel bir ders olmuştu.

"Annem ölmeyi hak etmedi." Sessizce fısıldarken bunu tek duyan kendisiydi. "İyi olmak bir işe yaramıyor anne. Dünya çok acımasız ve sen zarar vermedikçe o sana zarar veriyor."

Yağmur damlaları adeta camı kıracak kadar şiddetlenirken öğrenciler de panik olmaya başlamıştı. Lema'nın mat bir rengi alan gözlerine camın ötesindeki yağmur damlaları yansıyordu.

Saçlarının uçlarında ki bukleler bile sönüp dümdüz bir hâl alırken altın telleri gözden kaybolmuştu.

Kendine o kadar kızıyordu ki bu güçlerini kontrol edememesine yol açıyordu. Babası, abileri, dedesi, halası, amcası, bütün ailesi yarın ki konsey için hazırlık yapıp çalışırken o burada eğlenmeyi düşünüyordu. Kuzeni Uzay bile onlara yardımcı olmak için bugün okula gelmemişti. Emindi ki kendisi gelmese Reha ve Deha da bugün okula gelmezdi.

Alınması gereken bir intikamı ve sınırlı bir ömrü vardı. Bunu anlamsız eğlenceler yerine ailesinin etrafındaki bütün pislikleri temizleyerek geçirmeli ve onların güvende olduğundan emin olmalıydı.

Lema'nın aksine onlar ailesiyle hep birlikte büyümüşlerdi. Hepsinin kendi hayatı, kendi hayalleri ve kendi arkadaşları vardı. Onlar kendisinin aksine güzel bir geleceği hakediyordu.

Bu kaçıncıydı bilmiyordu ama bir kez daha kendinden vazgeçtiği anlardan biriydi. Kalbi hayal kırıklığı ile doldu ve kırıklar Lema'nın yaralarını kanatmaya devam etti.

"Lily?"

Reha'nın sesiyle gözlerini canından çok sevdiği iki çocuğa çevirdi.

"Riry?"

İkisi de neler olduğunu anlamaya çalışırken onun gözlerine, saçlarına ve soluk beyaz tenine baktılar.

"Biri sana bir şey mi yaptı?!" Deha öfkeyle bağırırken Lema'nın dudaklarında tatsız bir gülümseme belirdi.

"Canım çocuk, bu okulda ki insanlar bana zarar veremezler." Gülümsemesi genişlese de bomboştu."Bunu biliyorsun."

Elini oynatmak bir yana sadece bakarken, en ufak bir hareket bile etmezken öldürebileceği insanlar ona hiçbir şey yapamazdı. Bu okulda ki eli sıcak sudan soğuk suya değmemiş hassas zengin çocuklar onun dengi değildi.

Sınıfta ki çocuğun 'dörtgöz' denilmesine dava açmak istemesine neden bu kadar şaşırdığını şimdi anlıyordu. Hayatı boyunca en ufak bir hakaret yememiş olmalıydı. Kimse ona en ufak bir şiddet dahi uygulamamış olmalıydı ki 'dörtgöz' denilince bunu ağır bir hakaret olarak algılıyor ve kendinde dava açma lüksünü buluyordu.

Onların aksine onun Dünya'sı karanlık bir yetimhanenin köşesinde kana, vahşete ve acı verici işkencelere, deneylere açılmıştı.

En çokta buna üzülüyordu.

Öylesine mahvolmuştu ki benliğini yitirmişti.

Yitirilen bir benlik ise geri getirilemezdi. Bunu bir insanın ruhunun bedeninden çıkınca dönmemesine benzetiyordu Lema. Çünkü benlik de, ruh gibi bedenini terk ettiğinde insanı soluksuz ve bomboş bırakıyordu.

Oturduğu puf koltuktan kalkarken Reha onun çantasını almıştı. "Riry, Didy,"dedi sanki nefes almakta güçlük çekiyormuşçasına. "Evimize gidelim."

Deha onu kolundan yakalayıp bir anda kendine çekerken kızı içine sokmak istermişçesine sıkıca sardı. Öyle ki Lema onun kolları arasında yok olmuştu.

Lema ona itiraz etmeden daha da sokulurken burnuna dolan koku ona güven veriyor, hastalıklı düşüncelerini zihninden biraz olsun uzaklaştırıyordu. "Gidelim güzelim,"dedi Deha başını eğip onun saçlarına bir öpücük kondururken. "Evimize gidelim."

Üç kardeş ağır adımlarla okul binasından çıkarken ikisi de ortalarında ki küçük kız kardeşlerini sıkıca sarmış, bir an bırakmıyorlardı. Onları bekleyen araca doğru giderken çıldırmışçasına yağan yağmurun tek damlası bile onları ıslatmamıştı.

Çünkü Lema buna izin vermemişti.

♠️

O gün akşamında Akarcalı malikanesinde koşuşturmaca vardı. Çünkü bir saat içinde uçağa binmiş olmalıydılar.

"Bir de Fransa'ya gitmek zorundayız. Harika!" Berge söylenirken bavulunu kapının yanına bırakırken endişeli gözleri sık sık kız kardeşine uğruyordu.

Lema, okuldan geldiğinden beri gün boyunca bir kez bile gülümsememişti. Reha ve Deha olanları Sare'den öğrenirken abilerine ve babalarına bu durumdan bahsetmişlerdi.

Lema, saçlarını çözmüş ve salık bırakmıştı. Işıltısını kaybeden bukleler, sönük bir şekilde dümdüz sırtına doğru iniyordu.

"Yine yapıyor."dedi Reha kafasını iki yana sallarken. "Üzgünken saçlarını bağlamıyor." Lema sanki o sevdiği saç modeli o üzgünken lekelenecek diye korkuyor ve her üzüldüğünde saçlarını hızla çözüyordu. Bunu o kadar fazla yapmıştı ki Reha artık emindi.

Akel, Lema'nın yanına otururken kolunu onun omzuna attı ve onu kendine çekti. "Seninle biraz konuşalım petite fée."

Lema üzgün gözlerini abisine diktiğinde Akel onun böyle hissetmesinden büyük bir rahatsızlık duymuştu. "Olur abicim."dedi ince ama kısık bir sesle.

Akel'in dudaklarında minik tebessüm belirirken eğildi ve kızın burnuna bir öpücük bıraktı. "Sare ile annemiz hakkımızda konuşmuşsunuz. Bu nereden aklına geldi?"

Lema omuz silkti. "Kafeterya da bir an annemin şarkısı çalınca aklıma geldi."

Akel onu kendine biraz daha çekerken salon kapısından onları dinleyen abilerine bir bakış attı. Hepsi ne demek istediğini anlarken Berge babalarının sağ kolu olan Kemal'e hızla mesaj attı. Okul idaresini aramasını ve kafeteryada ki çalışanların Lema oradayken Ahenk Eva'nın şarkılarını açmamasını söylemesini yazdı.

"Neler dediğini bana da anlatmak ister misin?"

"Annelerin özelliklerini ve neler yaptıklarını anlattı."dedi Lema dudaklarını büzerken.

"Bak sen,"dedi Akel alayla kaşlarını kaldırırken. "Neler yapıyorlarmış, bana da anlat bakalım."

Lema yavaşça başını salladı. "Her zaman seni seven ve senin için endişelenen ve seni düşünen kişidir dedi."

Akel bir parmağını düşünürmüş gibi çenesine koyarken birkaç saniye sonra parmağını şıklattı. "Ama o zaman senin abilerin de annen oluyor."dedi Akel sırıtırken. Başını eğdi ve Lema'nın yanaklarını avcu içine aldı. "Senin tüm ailen seni çok seviyor, senin için çıldırmış gibi endişeleniyor ve her daim bebek kız kardeşlerini düşünüyorlar."

Lema'nın kaşları çatıldı. "Ben bebek değilim!"

"Öylesin."Akel'in dudaklarını esir alan haylaz gülümsemesi yüzüne yapışmış gibiydi. "Sare başka ne dedi?"

"Senin canın yansa onun daha çok yanar dedi."Lema iç çekerken parmaklarıyla oynamaya başladı. "Senin için saçlarını tarar, hoşlandığın çocukları dinler ve sana güzel yemekler yapar dedi." Yanakları al al olurken fısıldadı. "Ben bu duyguları çok merak ediyorum."

Akel'in gülüşü donarken şimdi sırasının olmadığını biliyordu. Akarcalı ailesi salona girmeden geniş holden onları izlerken Akel iyi ki şuan onların yanlarında oturmadığınu düşündü. O kadar üzgün duruyorlardı ki Lema'yı daha kötü etkileyeceklerdi.

"Farklı bir şey göremedim küçük peri."dedi Akel yalan söyleyerek. Bir annenin hissiyatını hiçbir şeyin veremeyeceğini bilse de bu konuda bir fikri olmayan Lema'yı ikna etmek kolaydı. Ama onlar Lema'ya anne yokluğunu ellerinden geldiğince hissettirmemeye çalışıyorlardı.

"Biz de senin saçını tarıyoruz. Sana henüz yapmadım ama ben muhteşem yemek yaparım. Söz veriyorum konseyden sonra yapacağım." Baş parmakları onun yanağını okşarken Akel devam etti. "Ayrıca abim, senin canan yansa bizler ölüyoruz."

Lema anlıyormuşçasına başını sallarken aydınlanmış gibiydi. O an saatler sonra ilk defa gülümsediğinde gözlerinde minik bir ışık küresi ortaya çıktı. Akel bu manzarayı hayranlıkla izlerken içten içe kahroluyordu. Böyle konuşarak onu ikna edebiliyor ve inandırabiliyorlardı ama bunun en büyük sebebi Lema'nın hiçbir zaman bir anne hissiyatını bilmemesinden kaynaklıydı.

"Haklısın abi,"dedi Lema gülümserken. "Sizde benim annem sayılırsınız."

Akel kendini zorlayarak başını salladı ve gülümsedi. Lema'nın aksine onlar mükemmel bir anneyle büyümüşlerdi ve o hissi her hatırladıklarında hâlâ tüyleri diken diken oluyordu. Lema'nın bu ayrıcalıktan mahrum kalması abilerinin de en büyük yaralarından biri olmuştu.

"Sana, seni bıktıracak kadar fazla annelik yapacağız. Göreceksin."dedi Akel gözlerini kısarak.

Lema'nın gözlerinde her yeni çıkan ışık küresiyle saçlarında ki altın teller geri dönmüş, parlayarak eski yerlerini geri almışlardı. Bu inanılmaz görüntü hepsini durgunlaştırırken kızın yaydığı aura bir güneş gibi sıcacıktı.

"Abi ama bir cümlemi görmezden geldin."

Akel bunun hangi cümle olduğunu çok iyi bilirken bilmiyormuş gibi başını iki yana salladı."Öyle mi yapmışım? Hiç farkında değildim."dedi rol yaparak.

Lema başını aşağı yukarı sallarken dudaklarında ki gülümseme eğlendiğini gösteriyordu. "Anneler, hoşlandığın kişileri dinlermiş dedim. Onun için bir şey demedin."

Akel yüzünde ki gülümsemeyi zar zor korurken içinden Sare'nin çenesine sövüyordu. "Abim, bende ho-hoş-hoşlandığın çoc-çocukları-"Çenesi seğirirken cümleyi bir türlü tamamlayamıyordu.

Lema kıkırdarken ince parmaklarını dudaklarına örttü ve ışıldayan bakışlarla abisine baktı. "Abi dürüst olur musun?"

Akel ona ters bir şekilde baktı. "Onun kafasını koparırım!"

Lema başını geriye atıp gür bir kahkaha atarken cıvıl cıvıl gelen sesiyle herkes rahat bir nefes almış ve diğer abileri de üçüzleri de salona girmişti. "Merak etmeyin,"dedi Lema abisinin yanaklarını avuçları içine alırken. "Ben sadece kendi aileme aşığım!"

Hepsinin yüz ifadesi sanki patlamayı bekleyen bir sevgi bombası gibiydi. Hepsinin enerjisine bile yansıyan bu yoğun sevginin kaynağı karşılarında ki bu küçük kızdı. Öyle ki ona duydukları bu yoğun his, onları endişelendirmeden edemiyordu. Çünkü Akel'in dediği gibi onun canı yansa onlar ölüyordu.

"Reha, Deha. Sare ile konuşun bir daha Lema'ya böyle şeyler anlatmasın." Pars, kardeşlerini uyardığında Lema hızla müdahale etti.

"Abi, Sare'nin hiç bir suçu yok! Ben ona ısrar ettiğim için anlattı. Sakın ona bir şey söylemeyin."

Lema, saatler sonra ilk kez iyiyken Pars onu kırıp üzemezdi. Şimdilik görmezden gelirken derin bir nefes verdi. "Pekala."

Eflah bacak bacak üstüne atarken gözlüğünü hafifçe itti. "Küçük hanım, senin hazırlıkların tamam mı? Hani bavulun?"

Lema'nın gözleri büyürken hızla ayağa fırladı. Üstünde kocaman bol bir beyaz tişört vardı ve tişörtün üzerinde pembe bir tavşan vardı. Kalçasının altında biten tişört, şortunu göstermezken yalnızca tişört giymiş gibiydi.

Şaşkınlıkla parmaklarını dudaklarına örterken hem gözlerinde ki hem saçlarında ki parıltılar eskisinden bile daha fazla artıyordu.

"Abicim, hemen halletmeye gidiyorum." Panikle konuşarak arkasına dönüp seker gibi parmak uçlarında koşmaya başladığında çıplak ayaklarından çıkan pıtı pıtı sesler odadaki herkesi güldürdü.

"Bu kadar tatlı olması inanılır gibi değil."dedi Berge başını iki yana sallarken.

Lema asansöre bindiğinde ve asansörün kat çıktığına dair sesi gelene kadar sessiz kaldılar. Ardından Akel sinirle konuştu.

"Sare akıllı bir kızdı ne olmuş beynini kaybetmişte haberimiz mi yok?"

Pars'ın sinirlendiği belliydi. "Lema ısrar etmiş olsa da annesiz büyüyen birine bu kadar anne güzellemesi yapılmaz."

Bu olayı öğrenir öğrenmez kamera kayıtlarını izlemişlerdi. Şanslarına Lema ve Sare kafeterya da köşede, camın yanına ve kameranın tam altına oturmuşlardı. Böylece her şeyi net bir şekilde duymuş ve görmüşlerdi.

"Lema fazlasıyla hassas bir kız."dedi Eflah durgun bir sesle. "En ufak bir konu bile onun için inanılmaz büyük olabiliyor ve Lema adeta hayattan kopuyor."

"Onun gülüşüne aldanmak iyi değil."dedi Deha başını iki yana sallarken."O aslında zar zor ayakta duruyor." Buz mavisi gözleri oldukça düşünceli bakıyordu. "Tenefüste yanına gelip ona selam veren herkesi görmezden gelmiş. Normalde bunu yapmaz. Bu defa fazla üzülmüş olmalı ki renklerini dahi kaybetti."

Reha ne yapacağını bilemezmiş gibi bacaklarını kendine çekerken, "Az önce gülmesine rağmen odada şuan ağladığına eminim. O çünkü böyle bir kız. Aslında sana inanmadı Akel abi. Bizi de üzmemek için inanmış gibi yaptı."

Akel başını geriye atarken gözlerini görkemli avize de gezdirdi. "Anlamıyorum. Görüntüsü eski haline döndü. Yalnızca mutlu olunca o kadar ışıldıyor."

Reha onu onayladı. "Öyle zaten. Onu düşündüğümüz ve onun için endişelendiğimiz için mutlu oldu."

Akarcalı kardeşler bugüne kadar kimseyi çözmek için bu kadar uğraşmamışlardı. Hem kimse buna ihtiyaç duyacakları kadar zor olmuyor, hem ihtiyaç duyarlarsa güçleriyle hallediyorlar,hem de kimseyi çözmek için bir ilgi duymuyorlardı.

Ama Lema öyle bir karakterdi ki hepsini alt üst etmişti. Ruh hali bir anda değişiyor, ağlarken gülüyor ardından sinirleniyordu. Ve hepsinden önemlisi o profesyonel bir oyuncuydu. Girdiği rolleri sıradan insanların anlaması imkânsızdı ve Akarcalı kardeşler biliyordu ki Lema sıradan insanları fazlasıyla aşıyordu. Kendi ailesi dışında o küçük kızla kimse baş edemezdi.

"Onun iyi olması için iyileşmesi için her şeyi yapacağım."dedi Akel keyifsiz bir sesle.

"Benim bir süredir aklımı kurcalayan bir şey var."dedi Berge hepsinde gözlerini gezdirerek. "Starklar'ın ve Rossiler'in her birinin sahip olduğu güçleri bilmiyoruz. Belki de Lema'nın sağlığı için bize yardımcı olabilecek bir güç vardır."

Akarcalı kardeşlerin yüzlerinden karanlık ifadeler geçerken Berge devam etti. "O yüzden o konsey de ortalık karıştığında gücünü bilmediğiniz hiçbir Stark'ı veya Rossi'yi öldürmeyin."

Akel koltukta öne giderken dirseklerini dizine koydu ve ellerini birleştirdi. Göz bebekleri kızıl bir ışıkla parlamıştı. "Peki ya gücünü bildiklerimiz?"

Pars soğuk bir şekilde gülümsedi. "Onlara acımayacağız."

Akarcalı ailesi özel uçaklarına bindiklerinde Lema sanki bugün hiç o kadar üzülmemiş gibi halasıyla sohbet ediyordu.

♠️

Ertesi gün ise daha da koşuşturmacalıydı. Konsey öncesi son düzlükteydiler. Lema, dedesinin Fransa'da böyle güzel bir evi olduğunu bilmiyordu. Buram buram tarih kokan ev aklını biraz olsun dağıtmıştı.

"Baba, çalışan gelmeyecek mi?"dedi Deha boşaltılması gereken bavulunu düşünürken.

Agâh Akarcalı başını iki yana salladı. "Oğlum Konsey öncesi evimize birini sokmak bizler için bile çok riskli."

Ferdi Akarcalı bitirdiği telefon konuşmasının ardından, "Kendi işinizi birkaç saatliğine kendiniz halletmelisiniz."dediğinde Uzay ve Reha oflamıştı.

Altun Akarcalı torunlarına ters bir bakış attı. "Kalkın ve şu eşyalarınızı yerleştirin."

Bundan o kadar nefret etmiş duruyorlardı ki Lema neden bu kadar abarttıklarını anlamıyordu. Birkaç iş yapmak zor bir şey değildi. "Ben size yardım edebilirim."dedi Konsey öncesi evde tartışma çıkmasını istemezken.

Lema bunu teklif edince Deha hızla bavulunu kapıp odadan çıkmış, peşinden de Uzay fırlamıştı. Lema onlara şaşkınca bakarken Reha gülümsedi. "Sen yorulma Lily. Biz hallederiz."

Ardından Reha da odadan çıktığında Alina söylenmeden edemedi. "Saatlerdir bavullarını odalarına bile götürmediler. Sanırım konu sadece Lema olunca hepsinde akan sular duruyor." Lema utangaç bir şekilde gülümserken buna herhangi bir yanıt vermemişti.

Birkaç dakika sonra Pars ve Eflah ortak salona geldiğinde ellerinde iki kutu vardı. Lema sadece seslerinden bile o kutuların silahlarla dolu olduğunu anlayabiliyordu. "Konsey'in bir barış anlaşması içerdiğini düşünüyordum. Silahlar yasak değil mi?"dedi Lema merakla.

"Bu kurala kimse uymuyor."dedi Eflah başını iki yana sallarken. Eflah herkese birer tane silah uzatırken Lema istemedi. Silaha ihtiyacı yoktu ve hiçbir zaman da olmamıştı.

Çünkü Lema'nın kendisi bir silahtı.

İşleri biten Deha, Reha ve Uzay da yanlarına gelirken kendilerini ince işlemeli koltuklara attılar ve uzanarak birer tane silah aldılar.

Altun Akarcalı herkesin nasıl davranması gerektiği ile ilgili uzun bir konuşma yaparken torunlarını da tekrar tekrar bilgilendirmişti. Ellerinde olsa hiçbiri Lema onlarla gelsin istemezdi ama Konseyin en katı kuralı ortadaydı. Bir ailenin her üyesi katılmak zorundaydı.

Lema, onların yanlarından ayrılarak salondan çıktığında merdivenlerden çıkmaya başlamıştı. Bu evde asansör yoktu ve asansörün kıymetini son birkaç saattir daha iyi anlıyordu. Tahta merdivenlerden çıkarken bu görkemli evin en azından bir 200 senelik olduğuna emindi. Duvarlar siyah ve beyaz yüzlerce çerçeveli fotoğrafla çevriliydi. Tavanların yüksekliği şaşırtıcıydı. Aydınlatma için altın ve kahve renklerinden oluşan bir avize kullanmılmıştı.

Fotoğraflardan biri dikkatini çekerken durdu ve daha iyi görebilmek için yaklaştı. Gördüğü fotoğraf kalbinden onu adeta bıçaklarken parmakları fotoğrafın üzerinde gezindi.

Fotoğrafta dedesi daha gençti ve yanında çok güzel bir kadın vardı. Dedesinin kadına olan bakışlarından Lema onun babaannesi olduğunu anlamıştı. Öldüğünü biliyor olsa da nasıl ve neden öldüğünü bilmiyordu.

Dedesi ve babaannesinin yanında annesi ve babası vardı. Annesi bu fotoğrafta henüz yirmili yaşlarında olmalıydı. Kucağında tuttuğu iki bebeğin Reha ve Deha olduğunu anında anlarken önlerine dizilmiş olan dört çocuğa baktı Lema. Bunlarında abileri olduğunu anlarken buğulanan gözleriyle kısık sesle güldü.

Akel abisi dil çıkarmışken Eflah abisi gözlüğünü tutarak tiksinen gözlerle ona bakıyordu. Pars abisi her zaman ki ters ters bakarken Berge abisi ise fotoğrafta güzel çıkmak için güzel bir poz vermişti. Lema onların hâlâ aynı kalmasına gülerken duvarda daha asılı olan yüzlerce fotoğrafa baktı.

Bu çok eski fotoğraflar onun atalarından kalma olmalıydı. Burada herkes vardı ama o yoktu.

Bir sonraki fotoğrafa geçtiğinde bu sefer amcası ve halasını gördü. Amcasının yanında esmer, oldukça çekici bir kadın vardı. Bu kadın da amcasının eşi, Erim ve Uzay'ın annesi olmalıydı. Lema onun da öldüğünü bilse de sebebini hiç sormamıştı. Durduk yere babaannesinin ve yengesinin ölümünü sormanın kaba olup olmayacağından emin değildi. Ama şimdi görünce oldukça merak etmişti.

Sonraki fotoğrafta ise bu sefer bütün ailesini gördü. Amcası, yengesi, babaannesi, dedesi, annesi, babası ve halası. Onları hep birlikte görmek Lema'yı tuhaf hislerle bırakırken önlerinde abilerini ve kuzenlerini gördü. Herkes gülüyor ve oldukça mutlu görünüyorlardı.

"Fotoğraflara mı bakıyorsun?"

Uzay'ın sesiyle Lema hızla gözyaşlarını silerken yavaşça başını salladı. "Lema sen ağlıyor musun?!"

Uzay hızla onun yanına yaklaşırken onun yüzünü elleri arasına aldı ve baş parmaklarıyla onun gözyaşlarını sildi. "İyiyim Uzay. Sadece biraz duygulandım. Bu iki kadın babannem ve senin annen mi?"

Uzay fotoğraflara bakarken yavaşça kafasını salladı. Annesine özlem dolu gözlerle bakması Lema'yı pişman olmaya itmişti bile.

Ne diyeceğini bilemezken Uzay ondan önce konuştu. "Nasıl öldüklerini merak ediyorsun değil mi?" Lema şaşkınca ona baksa da usulca başını salladı.

"Babannem ve annem bir trafik kazasında öldü. İkisi araba da yalnızdı ve arabayı annem kullanıyordu. Araba bir anda patladı Lema. Alev aldı! İkisi de dedem ve babamla evlenen sıradan kadınlar. Bizler gibi kuvvetli bedenleri veya güçleri yoktu. İkisi de oracıkta yanarak can verdi."

Lema'nın eli dehşetle ağzına giderken gözleri iri iri açılmıştı. Aklından ise binbir türlü düşünce geçiyordu. "Uzay o araba-"

"Biliyoruz, bu bir tuzaktı. Birileri babaannemi ve annemi öldürdü." Uzay düşen omuzlarıyla keder dolu gözlerini kuzenine çevirdi. "Bunun o kadar izini sürdük ki Lema! Her deliğe baktık. Ama bunun altından kimse çıkmadı."

Lema öfkeyle söylendi. "Annemi, Starklar öldürdü Uzay. Yengemi ve babaannemi de onlar öldürmüş olabilir."

Uzay yavaşça kafasını salladı. "Biz de onlardan yıllarca şüphelendik. Ama ortada bir barış anlaşması varken üstüne en ufak bir kanıt yoktu. Birkaç Stark ve Rossi'nin zihnine baksak bile bir şey çıkmadı. Bunları yapan onlarsa bile bunun aile büyükleri olduğu aşikar. Bizim hamle yapacağımızı tahmin ederken çocuklarına bundan bahsetmemiş olmalılar."

Lema'nın gözyaşları yanaklarından süzülürken yavaşça Uzay'a sarıldı. "Ben çok üzgünüm Uzay." Dudaklarından birkaç hıçkırık kaçarken Uzay da onu sıkıca sardı. "Güzel ailemize bu kadar zarar verildiği için çok üzgünüm."

Uzay onun hiç tanışmadığı halde onun annesine ve babaannesine olanlar için ağladığını görürken dudaklarında şefkatli bir gülümseme belirdi. Bir eliyle onun saçlarını yavaşça okşarken diğer eliyle onu daha çok kendine bastırdı. Yatıştırıcı bir sesle fısıldadı.

"O kalbin ailene karşı oldukça yumuşak değil mi?"

Lema yavaşça başını salladı. "Benim kalbim aileme ait Uzay."

Bu kızın kendilerine olan sevgisi Uzay'ı zaman zaman şaşırtsa da kendisi de ondan farklı değildi. "Ailemizden seni de almak istediler. Zor şeyler yaşasanda bu yaşına kadar dayanıp yanımızda olduğun için sana minnettarım Lema." Ardından eğildi ve onun saçlarına bir öpücük kondurdu. "İyi ki geldin kuzen."

Lema bir süre onu kollarında ağlamaya devam ederken Uzay bıkmadan usanmadan onun saçlarını okşamaya ve sarılmaya devam etmişti.

"Bugün elimize fırsat geçerse öğrenelim Uzay. Anneni ve babaannemizi öldürenler onlar mı öğrenelim."

Uzay şaşkınca ona baktı. "Bunu nasıl öğreneceğiz?"

Lema gözlerini bile kırpmazken bakışları kor bir ateşle yanıyordu. "Bugün orayı yerle bir edeceğim Uzay."dedi bir yemin gibi.

İçinden bir ses bas bas bu ölümlerin arkasında da onların olduğunu söylüyordu. Ve Lema genelde hislerinde yanılmazdı. Onların ailesine yaptıklarına inanamazken hepsine karşı duyduğu öfke yıkıcı boyutlardaydı.

Gözleri duvarda ki güzel fotoğraflar da gezinirken sevdiklerinin önceden ne kadar mutlu olduğunu gördü. Bu tabloyu bozmak için önce onu almışlardı. Sonra yengesini ve babaannesi almışlardı. Sonra da annesini almışlardı. Lema'nın bu güzel kadınlar için kalbi sızlarken gözyaşları tükenmek bilmiyordu.

"Onlar bize zarar vermeseydi biz de onlara zarar vermezdik."dedi Lema kafasını iki yana sallarken.

Lema bir süre Uzay'ın onu yatıştırmasına izin verdikten sonra dedesinin ona verdiği odaya girdi. Giyinmeli ve aşağı inmeliydi. Artık zamanı geliyordu.

Odanın güzelliği gece geldikleri için dikkatini çekmemiş ve anında uyumuştu. Şimdi ilk kez inceliyordu ve odanın insanın içini açan bir havası vardı. Lema soluk yeşil, çiçekli bir duvar kağıdı ile kaplı duvarlara, altın varaklı büyük aynaya ve çekmecenin üzerinde ki yarısı kullanılmış mumlara baktı.

Pencereye doğru ilerlerken en son ne zaman böyle bir pencere gördüğünden emin değildi. Köşede ki kıskacı çevirirken camı alttan tuttu ve yukarı kaldı. Uzun zamandır açılmadığı belliyken çıkan gıcırtılı ses Lema'yı rahatsız etmemişti.

Büyük yatağın başlığı masal kitabından fırlamış bir prensese ait gibiydi. İnce işlemeler , altından detaylar ve tavana doğru bir çatı gibi görkemli bir şekilde yükselmesi çok güzeldi.

Makyaj masasının üzerinde birkaç kozmetik ve cilt bakım ürünü varken Lema bu odada kimin kaldığını merak etti çünkü sanki bu oda hâlâ kullanılıyor gibiydi.

Kendine akşam için siyah bir kısa tulum seçmişti. Oldukça dar olan tulum bütün vücudunu sararken kalçasının hemen altında bitiyordu. Yakası ise ince askılıydı ve gerdanını oldukça güzel göstermişti. Ayağına bembeyaz bir spor ayakkabı geçirirken o pislikler için süslenmeye en ufak bir hevesi yoktu.

Saçlarını olduğu gibi salmaya karar verirken tarağını getirmeyi unuttuğunu farketti ve sıkıntıyla bir ümit tarak bulmak için çekmecelere bakmaya başladı. Açtığı son çekmece de koridorlarda ki gibi bir fotoğraf daha bulurken duraksadı ve fotoğrafı yavaşça eline aldı. Fotoğrafta küçük bir mezar vardı.

Bu onun mezarıydı!

Mezar taşının üzerinde ki ismini görürken doğum ve ölüm günün arasında yalnızca birkaç gün vardı. Ailesi yıllarca boş bir mezarın başında ağlamıştı. Lema yutkunurken fotoğrafın arkasını çevirdi.

Çok güzel bir el yazısıyla yazılmış bir not vardı.

"Benim güzel meleğim, güzel kızım, gittiğin yerde mutlusundur umarım. Anneciğin seni çok özlüyor."

Lema iri iri gözlerle notu okurken mürekkebin bazı yerlerde dağıldığını gördü. Bunlar gözyaşıydı. Annesinin göz yaşlarıydı.

Lema o an annesinin odasında olduğunu anlarken yavaşça yere oturdu ve yazıyı onlarca kez belki de yüzlerce kez okudu. Annesinin kurumuş gözyaşlarının üzerine kendi gözyaşları damlarken dayanılmaz bir acı duyuyordu.

"Bende seni özlüyorum anne."dedi fısıldarken. "Hem de o kadar çok özlüyorum ki bununla başa çıkamıyorum."

Lema gözyaşları içinde çekmeceyi yoklarken eline bir fotoğraf daha geldi. Buğulu gözlerinden fotoğrafı bile net göremez olmuştu. Fotoğrafta annesini ve kucağında pembeler içinde bir bebek gördü. Ahenk Eva ışıldayan bir gülümsemeyle, dolu dolu gözlerle kucağında ki kızına büyük bir sevgiyle bakıyordu. Altın saçları beline doğru bir şelale gibi inerken bu eski fotoğrafta bile kadının güzelliği göz kamaştırıyordu.

Lema annesi ile olan tek fotoğrafa bakarken az kalsın ağlayarak kendinden geçiyordu. Fotoğrafın arkasına çevirdi ve annesinin ona olan başka bir notunu gördüm.

"Benim güzel yavrum. Bu bizim tek fotoğrafımız ama benim sahip olduğum en güzel fotoğraf. Annen seni çok seviyor."

Bu not dağılan mürekkeplerden dolayı zor okunsa da anlaşılıyordu. Annesi bunu yazarken çok ağlamış olmalıydı. Elindeki fotoğrafı göğsüne doğru bastırırken isyan ede ede ağlamaya devam etti. O kadar fazla ağlamıştı ki kanının kontrolden çıkmak üzere olduğunu hissedebiliyordu.

Izdırap içindeydi ve kaldıramayacağı acılar yaşıyordu.

Annesi ile ikisinin olduğu fotoğrafı göğsünden çekip tekrar bakarken kederle kaplı gözleri acıyla bezenmiş, intikam isteği ile ışıldamıştı.

"Annem,"dedi boşluğa soğuk bir fısıltı bırakırken. "Bugün katillerinle aynı yerde olacağım."

Diliyle dudaklarını ıslatırken zar zor gülümsemeye çalıştı. "Bizi ayırdıkları için sende öfkeli olmalısın. Bir cezayı hakediyorlar değil mi?"

Parmakları fotoğrafta gezinirken bakışları ise artık bir insan ait değildi.

"Bir insanın hayallerini uyuşturduklarında umut, fısıltılarının en zayıfı olurmuş."

Dudaklarında soluk bir gülümsemeyle yerinden yavaşça kalkarken fotoğrafları özenle çekmeceye koydu. Ama buradan giderken bu fotoğrafları mutlaka yanına alacaktı.

"Eskiden rüyalarıma giren küçük bir düş tüccarı vardı. Bana pembe dünyaları gösterirken ona dedim ki beni mahvedeceksin. Ve bunu yaptığında hayatımın sonuna kadar sana lanet edeceğim."

Lema göz yaşlarını silerken artık aşağıya inmesi gerektiğinin farkındaydı.

"Keşke bana o pembe dünyaları göstermeseydi."

Soğuk fısıltısı, yoğun bir aura yayıyor ve odanın havasını değiştiriyordu. "O düş tüccarından nefret ettim anne."

Ardından silik bir tebessüm yer aldı dudaklarında."O günden sonra bir daha rüya görmedim."

Bulduğu annesine ait bir tarakla saçlarını taradıktan sonra hafif bir makyaj yapmış ve odadan çıkmıştı. Odanın kapısını nazikçe kapatırken gözyaşlarını da üzüntüsünü de bu kapının arkasında bıraktı.

Karanlık bir katmanın kalbini sardığını hissederken dudaklarından titrek ama mutlu bir gülüş yükseldi.

Onların ölümünü düşünmek bile ona derin bir haz veriyordu.

Ağır adımlarla merdivenlerden inerken bütün ailesi gelen ölümcül aurayı hissetti. Öylesine baskın, öylesine yoğundu ki normal bir insanların şuan yanlarında nefes alması imkansızdı.

Şu saatten sonra merhametinin ulaşacağı tek insanlar kendi ailesi olabilirdi.

Ailesinin yanına giderken onların endişeli bakışları ile karşılaştı. Ağladığını duymuş olmalılardı ama yanına gelmedikleri için onlara minnettardı. Altun Akarcalı onun zihin olarak kendisini hazırlaması gerektiğini söylemiş, kimsenin yukarı çıkmasına izin vermemişti.

"Mutlusun, değil mi kardeşim?" Pars eğilip onun yanağına bir öpücük kondururken Lema yavaşça kafası salladı.

"Senin kalbin soğuyacaksa bu şehri bile yakarım petite fée." Akel ona doğru eğildiğinde haylaz bakışları Lema'nın gözlerine ilişti. Lema gülümsedi.

"Eğer onlara ulaşmamızda bu şehir bir engelse,"derken Lema'nın gözleri kısıldı. "Bu şehri benim için yak lütfen."

Akarcalılar evden çıkıp arabalara dağıldıklarında Konsey'in başlamasına bir saatten az kalmıştı.

Şuan üç kutsal aileyi ve Konsey'i içinde barındıran şehir , yaklaşan kıyameti hissetmişçesine sessizdi.

♠️

Yaklaşık bir saatin sonunda vardıklarında Lema durdukları açık araziye bakıyordu. Şehirden oldukça uzaklaşmışlardı ve bulundukları alan açık bir araziydi. Etrafta tek tük büyük evler vardı.

Arabadan indiklerinde arkalarından gelen arabadan ailenin geri kalan üyeleri inmişti.

"Burada Konsey'in ana binası var. Şimdiye kadar kendi ana binalarında hiç toplantı yapmamışlardı."dedi Altun Akarcalı bir yılan gibi bakan sinsi gözleriyle.

Lema gökyüzünde tüm gücüyle parlayan dolunay da bakışlarını gezdirirken bu anın geldiğine inanamıyordu.

Konsey'in ana binasına bakarken etrafının beş tane upuzun kulelerle çevrelediğini gördü. Ortalarında ki ise insana kendini karınca gibi hissettirecek büyüklükte bir yapı vardı. Onlar da tam olarak o yapıya doğru ilerliyorlardı.

Lema son model lüks araçların sayısından diğer ailelerin de gelmiş olduğunu anlamıştı. Kanı adeta kaynarken sakin kalmaya çalıştı.

"Abim,"dedi Pars Lema'ya bakarken. "Her şey konuştuğumuz gibi."

Lema onu onaylarken Reha ve Deha'nın dikkatli bakışlarının üzerinde olduğunu gördü. Yüz ifadeleri endişelerini gizlemekte yetersiz kalıyordu. "Merak etmeyin, bana bir şey olmayacak ."

İri, takım elbiseli bir adam onları karşılarken Lema her an tetikteydi.

"Hoşgeldiniz Akarcalı ailesi,"derken kenara çekildi ve bir eliyle onlara yol verdi. "Buradan dümdüz ilerleyin lütfen."

Adamın rehberliğinde kırmızı zeminin üzerinde ilerlemeye başladıklarında Lema duvarların dahi değerli taşlarla kaplı olduğunu gördü. Bulundukları yerin her bir yerinde büyük bir servet yatıyordu.

Altın renginde geniş bir kapının önünde durduklarında onlara rehberlik eden adam nazikçe kapıya iki kez vurdu ve kapı diğer tarafta ki çalışanlar tarafından açıldı. Eğilerek anında Akarcalı ailesine saygılarını sunarlarken hiçbiri bu duruma bir tepki vermemişti.

Geniş kapıdan içeri girdiklerinde devasa bir salona gelmişlerdi. Lema tavanın en az 15 metre olduğuna emindi.

Ve görmeyi bekledikleri herkes artık buradaydı.

Tam da tahmin ettiği gibi Starklar da Rossiler de gelmişti. Ve salonun en ucunda yüksek bir sahnenin üzerinde oturan 5 kişi vardı. Bunlar Konsey üyeleri olmalıydı. Dünya da ki üç kutsal aileyi kontrol eden en büyük güçtü.

Lema Starklar'ın da Rossiler'in de nefret dolu bakışlarını üzerinde hissederken dudakları yaramaz bir gülümsemeyle kaplanmıştı. Gözlerinde ki ışıltı daha da artarken o da onlara karşı derin bir nefret duyuyordu.

Lema'nın gülümsemesi Konsey üyelerinin bile anında dikkatini çekerken en ortalarında oturan üye yüksek sesle konuştu.

"Akarcalılar hoşgeldiniz!"

Akarcalılar'dan herhangi bir 'hoşbulduk' veya selam gelmezken aile onlar için olan masaya , tam ortaya oturmuşlardı.

Sağ taraftaki bembeyaz bir masa Cennet'e, yani Starklar'a aitti. Sol tarafta ki simsiyah masa ise Cehennem'e, yani Rossiler'e aitti. Tam ortalarında ki kırmızı masa ise Araf'a, Akarcalılar'a aitti.

Akarcalılar'ın yaptığı saygısızlık diğer iki aileyi ve Konsey'i şaşırtırken aynı zamanda sinirlendirmişti.

"Ben Konsey'in yöneticisi Daniel Alves."dedi ortadaki adam kısık gözlerle ona saygısızlık yapan aileyi izlerken. Ardından Konsey'in diğer üyelerini tanıttı.

"Alice Caiht."

"Sean Smith."

"West Cabel."

"Jeff Weiner."

Ardından Daniel'in keskin bakışları Lema da gezindi. "Hepiniz bizi tanıyor olsanızda aramıza yeni katılanlar için bir kez daha kendimizi tanıtmak istedik."

Lema'nın kıkırtısı salonda duyulurken Konsey üyelerinin kaşları çatılmıştı.

"Sanırım benim içindi. Teşekkürler."dedi Lema oturduğu yerden ayağa kalkarken. Özgüvenli ve güçlü bakışları herkesin üzerinde gezindi.

"Ben kendimi tanıtmalı mıyım? Ben sizleri tanımıyorum ama siz beni tanıyorsunuz değil mi?" Şirin bir sesle konuşurken gülümsedi. "Bunu sorun etmiyorum. Nasıl olsa tanınmaya alışkınım." Kibir dolu cümleleri daha en başından herkesi zıvanadan çıkarırken sanki hiçbir şey yapmamış gibi tekrardan yerine oturdu.

Marco Rossi dişlerini sıkarak, öfkeyle oğlu Alex Rossi'yi paramparça ederek öldüren bu kıza baktı. Bu kızın ölümü ne olursa olsun onun elinden olacaktı.

"Zerafetten yoksun hareketlerinle bu kutsal geceyi lekeleme Akarcalı."dedi Starklar'dan bir kız Lema'ya yan bir bakış atarken.

Akarcalı ailesi gerilirken sinirlendikleri anlaşılıyordu ama onların aksine Lema oldukça sakin görünüyordu. "Benim bir şey yapmama gerek yok Stark."dedi Lema sinir bozan bir gülüşle. Ardından adeta zehrini akıtarak ekledi.

"Siz zaten yeterince lekeliyorsunuz."

Starklar oturdukları yerde dikleşirken küçükken eziyet ettikleri kızın şimdi onlara bu kadar ukala olmasının öfkesini taşıyorlardı.

"Kızının diline sahip çık Agâh!"

Starklar'ın lideri Thomas gür bir sesle konuşurken Agâh bey düz bakışlarla ona döndü. Karısını öldüren bu aileye zor tahammül ettiği yetmiyormuş gibi bir de ona sesini yükseltme cüretinde bulunuyordu.

"Önce o sesine sahip ol,"derken bakışları oldukça sertti. "Aksi takdirde olacaklardan ben sorumlu değilim." Ardından kızının saçlarını birkaç kez okşayıp elini geri çekerken ekledi. "Eğer kızım bir şey söylüyorsa mutlaka bir sebebi vardır."

Böylece kızının arkasında durduğunu gösterirken Marco Rossi'nin de Thomas Stark'ın da listesine kendi adını yazdırmıştı.

"Bu kadar yeter. Ortada bir barış anlaşması olduğunu unuttunuz mu? Sizden önceki nesillerde bile bu anlaşma varlığını sürdürmüştür."dedi Konsey üyesi West.

Konsey, ailelerin uymadığı anlaşmayı hâlâ ortaya getirirken Altun Akarcalı dikkatleri üzerine çekti. "Bu Konsey neden toplandı? Bize bundan bahsedin. Toplanma sebebimiz nedir?"

İki aile de , Konsey de bu aileyi ilk defa böyle görüyordu. Sanki bütün ipleri kopartmış gibilerdi. Sean Smith boğazını temizlerken açıklamaya başladı.

"Buraya bir çok sebepten ötürü toplanmış bulunmaktayız. İlki ailelerin arasında son zamanlarda ortaya çıkan tatsızlıklar. İkinci sebep ise Rossiler'in ve Starklar'ın sahip oldukları şirketler de devasa hisse düşüşü."dedikten sonra gözleri kayıtsızca onu dinleyen küçük kıza kaydı. "Üçüncüsü ise Lema Akarcalı'dır."

Lema, abilerinin seğiren çenesine, sıkılı dişlerine bakarken her an bir bomba gibi patlayacaklarını anlayabiliyordu. Ama plana uymaları lazımdı. İlk başta dinleyip bazı cevapları almaları gerekiyordu.

"O zaman ilk konudan ele almaya başlayalım. Bu olayların başlaması Lema Akarcalı'nın medyaya tanıtıldığı gece Rossiler'le olan tartışmayla başladı." Alice, küçük kıza üstten bir bakış attı. "Lema Akarcalı'nın açık açık tehdit ettiğini ve gücünü kullandığını onaylamış bulunmaktayız."dedi Alice duygusuz bir sesle.

Konuşmayı buradan itibaren Jeff devralmıştı. "Bu olay ardından Rossiler, Alex Rossi öncülüğünde bin kişilik bir ekiple Akarcalı malikanesine saldırıyor ve Lema Akarcalı bin kişiyi tek başına dakikalar içinde öldürüyor. Ardından Alex Rossi'yi bütün uzuvlarını kopararak öldürüyor. Ardından cesedini de eritiyor.Bunu da doğrulamış bulunmaktayız."

Bunları dile getirmek hepsine bu kızın nasıl bir canavar olduğunu hatırlatırken Marco Rossi adeta o güne gitmiş ve küçük kıza doğru tıslar gibi bir ses çıkarmıştı. Akarcalı kardeşler, Marco Rossi'ye uyarıcı bir bakış atarken hepsinin aynanda ona dönmesi ve bomboş bakışlarla ona bakıyor olması Marco Rossi'nin bile tüylerini diken diken etmişti.

"Gördüğümüz kadarıyla öldürmekten bir çekince duymuyorsunuz Lema."dedi Sean soğuk bir sesle.

Lema ona 'bir aptal' bakışı atarken şımarık bir dille konuştu. "Evimize gelecek cesareti bulduysalar buna hazırlıklı olmaları lazımdı. Marco Rossi bana minnettar olmalı."dedikten sonra Marco ters bir şekilde konuştu.

"O neden?"

Lema'nın gözlerinde anlık bir kızıl ışık parlayıp kaybolurken dudaklarında şeytani bir gülümseme vardı. "Sadece Alex'in ölümüyle bu işten kendini kurtardığın için elbette! Bir anda gelip hepinizi de öldürebilirdim."

Küçük kızın her bir kelimesi zehirliyken kayıtsızlığı ve kendine güveni herkesi geriyordu.

"Keşke bir deneseydin."dedi Marco Rossi tükürürcesine.

Lema,"Eğer denemiş olsaydım şuan burada olmazdın."dedikten sonra alayla güldü ve heceledi. "Mar-co!"

Konsey üyeleri bir çocukken kendi ataları tarafından yetiştirilmiş ardından otuz seneyi aşkındır Konsey'i yönetiyorlardı. Ancak onlar bile bir toplantı da ilk defa birinin bu kadar cesur davrandığını görüyorlardı.

"Bu kadar yeter Lema."dedi Daniel otoriter bir sesle. "Üç ailenin birbirini öldürmesi Tanrılar tarafından onaylanmayan bir eylemdir."

Lema'nın kaşları çatıldı. "Evimize saldıran onlardı! Bizi öldürmek için geldiler! Ailemi koruyunca neden ben suçlu oluyorum?" Lema, ters bir tavırla karşı çıkarken vücudundan sızan yoğun enerji herkesi adeta uyarırken bu hissedilmeyecek gibi değildi.

"Ne olursa olsun öldüren taraf suçludur."dedi West katı bir sesle.

Rossiler Lema'ya adeta sırıtırken Alina yavaşça ayağa kalktı.

"Adil bir yargılama yapmayacaksanız bizi asla çağırmamalıydınız!" Gür sesi salonda yankılanırken bakışları bir cellada benziyordu. "Yeğenime bu şekilde hesap soramazsınız!"

Konsey başkanı Daniel ona küçümseyici bir bakış attı. "Bizim kim olduğumuzu unutmuş gibi bir haliniz var Akarcalılar." Gözleri kısılırken devam etti. "İstediğime istediğim şekilde hesap sormam hakkım var. Bu hakkı bana Tanrılar verdi."

Akarcalılar'ın yüzü gerilirken Altun Akarcalı hepsine sakin olmalarını söyleyen bir bakış attı.

Jeff, konuyu toplamak istercesine dikkatleri üzerine çekti. "Şimdilik toplantının ilk konusunu bir kenara bırakalım. İkinci konu ise Starklar'ın ve Rossiler'in yaşadığı hisse kaybı. Sizlere Dünya'nın en güçlüleri denmesinin sebeplerinden birisi sahip olduğunuz servetlerdir. Bu mevkiyi korumak sizin sorumluluğunuz."

Starklar'dan bir çocuk ayağa kalkarken söz hakkı aldı. "Seni dinliyoruz Matthew."

"Bunun sebeplerinden birisi Akarcalılar'ın bizimle olan bütün ortaklıklarından geri çekilmesiydi. Aniden geri çekilmeleri bizi zarara uğrattı. Ve son zamanlarda birisi sanki haber uçuruyormuşçasına yapmak istediğimiz her proje Akarcalı markası tarafından bizden önce sunuluyor. Rossiler'le geçtiğimiz iletişim de onlarında aynı sorunlardan muzdarip olduğunu öğrendik."

Akarcalılar büyük bir keyifle bunu dinlerken Starklar onlara nefretle bakıyordu. Thomas Stark başını hafifçe iki yana salladı. "Her zaman bir baş belası oldunuz."

Matthew devam etti. "Aynı zamanda medya da üstümüze çok büyük bir karalama kampanyası var. Bunları da Akarcalılar'ın yaptığını düşünüyoruz." Ardından Lema'ya ufak bir bakış attı. "Ayrıca Lema Akarcalı son zamanlarda interneti ele geçirmiş durumda. Bizim reklamlarımızın ön plana çıkmasını da engelliyor. Bu konuda onu uyarırsanız seviniriz."

Lema anlık bir şaşkınlıkla ona bakarken Konsey'in artık günah keçisi belirlenmişti. Öfkeyle Lema'ya bakıyorlardı.

"Lema, emin ol burada ki herkes Dünya da tanınan isimlerdir. Ama içimizden birinin diğerlerini zor duruma düşürecek kadar ilgi çekmesini onaylamayız."

Tam ailesi bir şey diyecekken Lema onlardan önce davranmıştı. Ayağa kalkarken artık öfkeli yüzünü gizlemeye çalışmıyordu.

"Starklar'ın iş hayatında olduğu gibi medya hayatında da beceriksiz olmaları beni ilgilendirmez." Ardından çenesini biraz havaya kaldırırken gözlerinde ki parlaklık arttı. "Ayrıca, ne kadar ilgi çekeceğimi size soracak değilim."

Starklar bir anda ayağa kalkarken yaydıkları ölüm aurasını Lema rahatça hissedebiliyordu. Akel de ayağa kalkarken bir elini saçlarının arasına daldırdı ve boş bakışlarını onlarda gezdirdi.

"Sizler,"derken mavi gözleri kızıla dönmüştü. "Kimsiniz?"

Öne eğildi ve gözlerini kıstı. "Kardeşimin adını o leş kokan ağzınızla anmaya devam ederseniz," Kıstığı gözleri bu defa iri iri açıldı ve gözünü bile kırpmadan onlara baktı. "Öldürürüm sizi."

"Haddini bil Akel!"dedi Starklar'dan uzun boylu bir çocuk bağırırken. Ancak burada ki herkes Akel'in sinirlenince ne kadar korkunç olduğunu bilirdi. Tam anlamıyla bir deliydi.

"Tamam, kesin!"dedi Sean sert bir sesle. "Şimdi biraz da 3. Konuya değinelim. Lema Akarcalı biraz senden bahsedelim."

Daniel adamlarından birine seslendi. "Lema'yı önümüze getirin." Sinirle ekledi. "Saygı duymayı öğrenmeli."

Lema'nın birkaç metre arkasında ki adamlardan biri daha ilk adımını atar atmaz kimse ne olduğunu anlamadan adamın kafası yerinden ayrılmış ve yere düşerek bir top gibi sekmişti. Lema masumca gülümsedi. "Tüh, bir anda kendimi kontrol edememiş olmalıyım."

Herkes şok içinde kalırken Lema'nın adama bir kez bile bakmadan bunu nasıl yaptığını düşünüyorlardı. İnanılmaz içgüdüleri vardı ve bunu göstermekten çekinmiyordu.

"Getirin."dedi Daniel iki adama bakarak.

Bir adam sağdan bir adam soldan yanına gelirken iyice yaklaştıklarında Lema iki kolunu da yan tarafında kaldırmış ve elini bir pençe misali adamların göğsüne sokmuştu. Kimse neler olduğunu bile anlayamazken Lema ellerini geri çektiğinde iki elinde de kalp tutuyordu.

İki kalbi de Konsey'in önüne fırlattığında "Hey,"dedi gözleri güçle parlarken. "Çöplerinizi üzerime göndermeyin."

Konsey hayretle karışık bir öfkeyle onu izlerken iki aile de ayaklanmıştı. Akarcalılar ise hâlâ sakince oturuyorlardı.

"Tüm bunlar ne demek oluyor?" Konsey başkanı Daniel şiddetle bağırırken Starklar'dan Luna adlı bir kız nefretle konuştu.

"Bize Colin ve Brad'i geri verin sizi canavarlar."

Ferdi Akarcalı soğuk ama sakin bir sesle onu yanıtladı. "Siz bizden aldıklarınızı geri verebilecekseniz neden olmasın."

Konsey üyesi West nefret dolu gözlerini artık saklamıyordu. "Akarcalılar, Starklar'a Colin ve Brad'i geri vereceksiniz!"

Eflah ayağa kalkarken gözlüğünün kenarlarından tuttu ve her an onlara saldırmak için hazırlanan iki aileye baktı. İki aile birleşince başarabileceklerini düşünüyor olmalılardı. "Bu kadar yeterli."dedi Eflah kızıl gözlerini Konsey'e çevirirken. "Şimdi bize Konsey'in gerçek toplanma nedenini söyleyin."

(Eflah)

Takım elbisesinin yakasını nazikçe silkerken uzun örgülü saçlarını arkaya attı. "Siz pisliklerin arasında hastalık kapacağım." Tiksintiyle konuştuğunda iki ailenin de yaydıkları aura bir çığ gibi üstlerine bindi.

Lema, ailesine bir bakış attığında hepsinin gözleriyle onu onayladığını gördü. Geldiğinden beri bu üstü kapalı konuşmalardan sıkılmıştı. "Daniel bey,"dedi Lema gözlerini ona dikerken. "Bir barış anlaşmasından söz ediyorsunuz. Bu Akarcalılar için mi geçerli sadece?"

Daniel'in kaşları çatıldı."Ne demek istiyorsun?"

Lema'nın gözleri bu defa Starklar'a döndü. Aslında buradaki herkes neyden bahsettiğini gayet iyi biliyordıu. "Beni bebekken kaçırıp üzerimde deneyler yaparlarken Starklar bu anlaşmaya çok uymuyor gibiydi."

Starklar onun bunu doğruca herkesin içinde söylemesini beklemezken şaşkınca baktılar. "Sizler, annemi, yengemi ve babaannemi öldürürken bu barış anlaşması neredeydi?" Kafasını iki yana sallarken gözleri artık tahammülsüz bakıyordu. "Bunların bir bedeli olmalı değil mi?"

Lema, ailesinin evde Uzay ile konuşmalarını duyduğunu biliyordu. Yine de onlar bile bir anda bunu dile getirmesini beklemiyordu. Lema ortaya bir yem atmıştı ve tek istediği yengesiyle babaannesini onlar mı öldürmüştü öğrenmekti.

Thomas Stark soğuk terler akıtarak ona bakarken sürdürdüğü o birkaç saniyelik sessizlik Lema'yı doğrulamıştı. "Bizi öldüreceğini mi söylüyorsun?"dedi Thomas tükürürcesine.

Lema'dan soğuk bir gülüş yükseldi. "Hem de her birinizi."

Konsey üyeleri de ayağa kalkarken Daniel ölümcül altın rengi bir aura yaymaya başlamıştı. "Bugün bir sonuca vardık."dedi Daniel gözleri ışıldarken.

"Lema Akarcalı'nın yetenek avcısı güçleri oldukça tehlikeli. Saldırgan tavırları diğer iki aileye karşı tehdit içeriyor. Güçlerini mühürleyeceğiz!"

Akarcalı ailesi ayağa kalkarken hepsinin gözlerinin kızıla dönmesiyle karanlık bir enerji devasa salonu sarmıştı. Agâh bey başını yavaşça iki yana salladı.

"Daniel,"derken Lema bile babasını ilk defa böyle görüyordu. "Daha önceden Konsey'in sözlerinin artık bizler için hükümsüz olduğunu ve barış anlaşmasına artık uymayacağımızı açıkça söylemiştik ama anlamamakta ısrar ediyorsunuz değil mi?"derken sakin konuşmasına ters bir şekilde o kadar tehditkâr bakıyordu ki yaydığı aura bile herkesin tenine bir diken gibi batıyordu.

Lema ise takıldığı başka bir noktayı dile getirdi. "Bir dakika,"derken kızıl gözleri Daniel'in üzerindeydi. "Siz benim bir yetenek avcısı olduğumu nereden biliyorsunuz?"

Kısık gözleri bir süre onlarda dolanırken devam etti. "Bu ya bildiğiniz halde sustuğunuzu ya da onlarla birlik olduğunuzu gösterir." Lema ileri doğru bir adım atarken ailesinin temkinli bakışları bir an olsun onun üzerinden çekilmiyordu.

"Ailemizden üç kişiyi aldıklarını söyledim ve bir şey demediniz."dedi Lema bir adım daha atarken. "Siz de bu işin içindesiniz."

Konsey üyesi Alice sinirle bağırdı. "Birkaç insan parçasının konusunu burada açma. Onlar kutsanmış bile değiller!"

Lema'nın gözleri iri iri açılırken duyduğu kelimeler defalarca beyninde yankılandı. Nefesleri hızlanırken ayağının altında ki zemin çatırdamaya başlamıştı. Ardından kaşları büyük bir nefretle çatıldığında enerjisi adeta patlayarak dışarı çıktığında salonun camları patlamış, çatlaklar duvarlara kadar ilerlemişti.

Kızın yoğun enerjisi bir anda herkesi ezdiğinde Lema nefretle haykırdı. "SENİ PİSLİK HAŞERE!" Elinin etrafını yoğun bir enerjiyle sararken bir rüzgâr gibi fırlamış ve bir anda Alice'in yüzüne sert bir yumruk geçirmişti. Bu kutsanmış ailelerde nesiller boyunca bir kez bile olmamış bir durumdu. Aileler Konsey'e saygı duyar ve verdikleri her karara uyarlardı.

Alice yediği yumrukla ailelerin önüne düşerek adeta yere yapışmıştı. Kadın ayağa kalkacakken Lema tekrardan onun yanında belirdi ve kadının yerdeki bileğinin üzerine öfkeyle bastı.

Her şey o kadar hızlıydı ki birkaç saniye bile sürmemişti. Alice 'in eli vücudundan koparak ayrıldığında kadından acı bir haykırış yükseldi. Bu onu biraz olsun tatmin etmezken Lema eğildi ve onu saçlarından kavrayıp kafasını hızla, defalarca kez yere vurmaya başladı.

"Seni öldürürüm Alice!"

Kadının yüzü paramparça olurken güçlerini kullanmaya bile dermanı kalmamıştı. Lema saçlarını daha sıkı kavrarken onu tuttu ve sertçe duvara fırlattı. Kemiklerinin kırılma sesini herkes duyarken salonda ki her şey Lema'nın enerjisinden yerle bir olmuştu.

Rossiler'den Brent adlı bir çocuk, "Bu kız yaşayan bir ölüm makinesi."dediğinde sesinin derinliklerinde ki korku net bir şekilde anlaşılıyordu.

Marco Rossi temkinli ve şaşkın gözlerle bu sahneyi izliyordu. "Sadece sahip olduğu bu devasa enerji değil, savaş yetenekleri de, algıları da üst düzey. Bu kız artık bir kutsanmış değil, bir canavar."

Lema Alice'i öldürmek için yeniden onun yanına gidecekti ki Konsey üyeleri bir anda önüne çıktı. Daniel, onunla göz geldiğinde o bakışlarda bir iblisin yattığını gördü. Orada öldürmek için çıldıran bir iblis vardı. Bu uzun görev hayatında da, atalarından duyduklarında da böyle bir şeyle karşılaşmamıştı. Bu kız gittikçe insani varlığını siliyor ve derin bir nefret onu sarmalıyordu. Bu kız artık bu Dünya'ya ait değildi ve dengeyi bozuyordu

"Onu öldürmene izin veremeyiz. O bir Konsey üyesi."dedi Daniel düz bir sesle.

Ardından dört Konsey üyesi enerjilerini birleştirip ona yönlendirirlerken Lema'nın önünde birden abileri belirdi. Küçük kardeşlerinin önünde devasa bir bariyer örerlerken o saldırgan enerjinin ona ulaşmasına engel olmuşlardı.

"Ona zarar veremezsiniz!" Berge duygusuz bir sesle konuşurken buna asla izin vermeyecekleri ortadaydı.

"O kız yok edilmeli. Onu sağ bıraktığınız için pişman olacaksınız!" Konsey üyesi Jeff öfkeyle bağırdığında salonda ki işler artık oldukça karışmıştı.

Lema abilerinin ve Konsey üyelerinin yanından yürüyüp geçerken yavaş adımlarla Alice'in yanına ilerlemeye devam etti. Ondan sürünerek geri kaçan kadın korku içindeydi.

"Ah Alice,"dedi sahte bir üzüntüyle. "Senin gibi aşağılıkların Konsey üyesi olması ne kadar acı değil mi?"derken kızıllık tüm gözüne yayılmaya devam ediyordu. Kadın korkuyla titrerken Lema bir dizini yere koydu ve eğildi. Fısıldayışı Alice'in tüylerini ürpertirken bu kıza hiç bulaşmaması gerektiğini düşünüyordu.

"Söyle bana Alice,"derken bir eliyle kadının çenesini tuttu. "Gücün nedir?"

Kadın hızla başını iki yana sallarken ondan gözünü kaçırmaktan bile çok korkuyordu. "Şşt, söylemezsen sinirlerim ama."derken kadının çenesini tutan elleri sıkılaştı ve gelen seslerle çenesinin çatlattığını anlamıştı.

"Gölgeler,"dedi kadın korkuyla. "Gölgeleri yönetebiliyorum."

Lema'nın kaşları havalanırken Konsey'in her üyesinin çok güçlü özelliklere sahip olduğunu biliyordu ama böylesini de tahmin etmemişti. Kadının çenesinde olan eli onun boğazına doğru kayarken elleri kuvvetle kadının boğazını kavradı.

"Alice,"derken yanakları aldığı hazla birlikte al al olmuştu. "Bu güç artık benim."

Ardından bir enerji bıçağıyla diğer bileğine kesik attı. Birkaç damla kanı yere damlayıp zemini çürütmeye başlarken Alice dehşet içindeydi. "B-Beni öldürme. Ne istersen yaparım."

Lema kayıtsızca mırıldandı. "Benim merhametim sizlere işlemez." Bu andan keyif alır gibi dudaklarında ürpertici bir gülümseme belirdi. "Şimdi, öl lütfen."

Ardından kadının üstüne kanını damlattığında kadının çığlıkları devasa salonu adeta yıkar gibi inletmişti.

Alice yanarken, eriyen tenine ve gözükmeye başlayan organlarına bakarken acıyla feryat ediyor, haykırıyordu.

Konsey üyeleri de, Starklar da, Rossiler'de bu anı iri gözlerle izlerken Lema ayağa kalktı. Saniyeler sonra Alice son nefesini verirken salon sessizleşmişti.

Tarihte bir ilk olmuştu. İlk defa bir Konsey üyesi öldürülmüştü. Savaşma fırsatı bile bulamamış göz açıp kapayıncaya kadar acı içinde son nefesini vermişti.

"Kimse aileme hakaret edemez."derken Lema'nın bakışları gittikçe daha da kızıl bir ışıkla parlıyordu. Alice'in güçlerinin vücuduna aktığını hissederken yaydığı enerji daha da büyüdü.

Rossiler ona saldırmak için hazırlandığında aile büyükleri gözlerini karartmışlardı. Bu kızın ölmesi gerekiyordu.

Rossiler'in önüne Reha, Deha, Uzay ve Erim çıktığında Deha başını yavaşça yana eğdi.

"Bizi geçmeden Lily'ye ulaşamazsınız."

Marco Rossi'nin kardeşi Martin Rossi bir küfür savurarak ailesine bağırdı. "Beyaz saçlı olana dikkat edin ve kanının size temas etmesine sakın izin vermeyin. Hipnoz gücü var."

Eğer onun kanı bir kez onlara temas ederse işleri biterdi. "Üstünüze bariyer örün ve size değmesine izin vermeyin!"

Lema ağır adımlarla yürürken saçları elektrikleniyor ve yoğun enerjiyle birlikte hareket ediyordu. "Rossiler, Alex için bu kadar üzülmeyin. En azından gücü benimle yaşıyor."

Marco Rossi öfkeyle ona baktı. "Ne saçmalıyorsun sen?"

Lema bir elinde su küresi oluşturduğunda iki ailenin de Konsey'in de aklına durgunluk vermişti.

"Hakkımda bilmediğiniz bir detay var."derken dudaklarında ki kan kokan gülüşü bile hepsini tedirgin ediyordu. "Ben sadece yetenek avcısı değilim. Aynı zamanda bir güç avcısıyım."

O an arkasından görkemli gölgeler yükseldiğinde Lema şaşırmış gibi yaptı. "Kusura bakmayın henüz kontrol etmeyi bilmiyorum."

Alice'in de gücünü almasıyla kızıl gözlerinde siyah noktalar belirirken Starklar bile var ettikleri bu canavara inanamıyorlardı. Böyle olacağını bilseler çocukken onu asla sonradan kendi haline salmazlardı.

"Oğlumun gücünü çaldın!"Marco Rossi öfkeyle haykırdığında yüzü sinirden kıpkırmızı olmuştu.

Alina kırık camlardan Konsey binasının etrafını çevreleyen beş kuleyi görebiliyordu. Elini kaldırdı ve bağırdı. "Şimdi!"

O anda devasa salona kurşunlar yağmaya başlarken buna hazırlıklı olan Akarcalılar hızla yere eğilmişti. Eşyalara enerji sıkıştırabilen Lema dün okuldan geldikten sonra binlerce mermiye enerji sıkıştırmıştı. Bu sayede mermiler, kutsanmışların bariyerlerini delip geçecekti.

"BU BİR TUZAK!" Starklar'dan Matthew tüm gücüyle bağırdığında herkesin bundan kaçınabilmesi için artık çok geçti.

Hepsi ördükleri bariyere güvense de Lema'nın mermilere enerji sıkıştırdığından habersizlerdi. Mermilerden biri Konsey üyesi Jeff'in bariyerin delip omzuna sağlandığında acıyla bağırdı.

"Bu mermiler enerjiyle dolu. Bariyeri aşıyorlar!"

Kulelerde ki keskin nişancılar durmaksızın ateşe devam ederlerken bir sonra ki mermi Rossiler'in içinde ki bir adamın karnına saplanmıştı.

"George, dayan!" Marco Rossi, adama bir kat daha bariyer örerken aileler mermilerin aşmaması için bariyer üstüne bariyer örüyorlardı.

Bir sonra ki mermi ise Starklar'dan Luna adlı kıza gelmişti. Kafasına gelen kurşunla oracıkta ölürken Starklar'dan feryat sesleri yükseldi.

"Luna!"

"Kızım!"

"Luna'yı öldürdü!"

Lema sakin gözlerle bu anı izlerken ayakta tek duran kişiydi. Yoğun mermi yağmurunda, mermilerde ki enerji sahibini tanıyor, ona zarar vermiyordu. Lema'nın ailesine yaptığı takılarda kendi enerjisi olduğu için mermilerde ki enerjisiyle birbirini nötrlüyor ve bu onları sıradan bir mermiye çeviriyordu. Ailesi için o mermiler de işlevsizdi.

Çünkü sıradan mermiler kutsanmışlara zarar veremezdi.

"Kulelerde bizim ve Konsey'in adamları vardı. Bu nasıl oldu?" Martin Rossi, mermi sesini bastırmak için bağırırken Lema düz bir suratla ona baktı. "Elbette hepsini öldürdük aptal."

Pars'ın yılanları, zehirli örümcekleri ve akrepleri sessizce onlar için çoğunu halletmişti. Bir noktadan sonra Konsey'in içinde ki uzun zamandır onlara çalışan Deha'nın kontrolünde olan iki adam geri kalanını öldürmüştü.

Bu süreç içerisinde Alina, Ferdi Akarcalı ve Altun Akarcalı, toplantıda geri planda kalırken tüm güçleriyle onların varlıklarını bastırmıştı. Böylece öldüklerini Konsey hissedemeyecekti.

Salona ses gelmesin diye ilk başta ördükleri bariyeri bile Konsey farkedememişti çünkü Lema görevini layığıyla yerine getirmiş ve hepsini öfkelendirip dikkatlerini dağıtmıştı.

"Buna pişman olacaksınız!" Daniel'in söyledikleriyle Berge ve Akel alay edercesine güldü.

Lema elini duvara uzattı ve enerjisiyle duvarı parçalarken oldukça büyük bir delik açtı. "Sevgili ailem,"derken yüzünde bir gülümseme vardı. "Buyrun lütfen." Şakacı bir tavırlara onlara yol verdiğinde Akarcalı ailesi gururlu gözlerle ve sakin adımlarla dışarı çıkmaya başladı.

"Tebrik ederim torunum."dedi Altun Akarcalı ufak bir gülümsemeyle. Lema onun baston üzerinde olan elinin üzerine elini koydu ve okşadı. "Teşekkür ederim ama henüz yeni başlıyoruz dedeciğim." Altun Akarcalı'nın yüzünde hüzünle karışık bir ifade vardı. "Babanneni onların öldürdüğünden böylece emin olduk. Ondan da bahsettiğin için ben de teşekkür ederim Lema."

Yaşlı adam yürümeye devam ederek dışarı çıktığında Lema birkaç saniye onun arkasından buruk bir tebessümle baktı. Fısıldasa da dedesinin onu duyacağını biliyordu.

"O benim de ailemdi dede. Söz veriyorum yaptığım her şey ailem için olacak."

Halası dışarı çıkarken ona göz kırptı. "Darling,göz kamaştırıyorsun."

Bir sonraki çıkan ise kuzeni Erim abisi ve Uzay'dı. "Uzay'la benim annemden de söz ettiğin için teşekkür ederiz Lema."

Lema hafifçe başını sallarken gözleri üzgündü. "Rica ederim Erim abi."

Erim önden çıkarken Uzay kalmıştı. Öfkeli ve yıkılmış görüntüsü Lema'nın içini sızlatırken Lema ona hızla sarılıp geri çekildi. "Eğer çok kötü hissediyorsan arabaya geçip oturabilirsin Uzay. Ben seni korurum."

Uzay başını şiddetle iki yana salladı. "Ailemi yalnız bırakacak değilim. Özellikle de seni."derken Lema'nın bunu demesine kızmış gibiydi. Ardından omuzları düşerken mırıldandı. "Gerçekten de öğrendin. Ve burada sadece kendi annenin değil benim annemin de intikamını alıyorsun."

"Uzay, sen benim canımsın. Canımın canını acıttılarsa buna sessiz kalamam. Sadece kendim annem için değil, senin annen için de üzülürüm."

"Sen inanılmaz bir kızsın Lema. Söz veriyorum ben de seni her zaman canım pahasına koruyacağım." Uzay ona karşı duyduğu derin bir hayranlık ve sevgi ile konuşurken son kez gülümseyip dışarı çıktı.

Amcası ve babası çıkarken babası onun saçlarını okşamış, amcası ise omzunu sıvazlamıştı. "Agâh, görüyor musun yeğenim ailesi için nasıl savaşıyor."

Ferdi Akarcalı olayı şakaya vururken Lema ne kadar gizlemeye çalışsalar da karşısında ki sevdiği kadınları kaybeden bu adamları anlayabiliyordu. İkisi de annesini kaybetmiş, aynı zamanda çok sevdikleri, evlendikleri kadınları kaybetmişlerdi.

"Amca, baba, bugünü atlatıp bir tatile gidelim."dedi Lema onların nasıl daha iyi olacağını düşünürken. Biraz dinlenmenin onları daha iyi hissettireceğini düşünüyordu.

Agâh Akarcalı ve Ferdi Akarcalı bu isteğe şaşırsa da yumuşak bir gülümsemeyle onu onayladılar ve dışarı çıktılar.

Lema ona bakan abilerine ve üçüzlerine döndü. Akel abisi birkaç iri adımla onun yanına yaklaşırken eğildi. "Söyle bana," derken gözlerini kısmıştı. "Böyle havalı olmayı benden mi öğrendin?"

Ardından kollarını birbirine bağlarken burnunu kırıştırdı. "Bu ailenin en havalısı sadece ben olabilirim."

Tam bir şey daha diyecekti ki Pars sinirle onu tuttu ve duvarda ki delikten dışarı fırlattı. "Kaybol Akel."
derken söylenmeye devam ediyordu. "Bu çocuk her yerde aynı."Akel dışarıdan ona dil çıkarınca Pars gözlerini devirdi. "Sorunlu salak."

Eflah duvarın üstünden ona toz gelmemesi için üstüne bariyer örerken elleriyle kollarını silkeledi. "Ne pislik bir yerdeyiz." Tüm sorun yıkıntılardan gelen tozlarmış gibi davranan Eflah da her zaman ki gibiydi.

Lema bu gördüğü sahnelere daha fazla dayanamayıp kısık bir sesle gülerken sessizce onları izliyordu. Ne olursa olsun onları korumakta kararlıydı.

Berge dalga geçerek Eflah abisine baktı. "Gözlüğünde toz var."

Eflah dehşete düşmüş gibi titreyen elleriyle gözlüğünü çıkartırken Berge dudaklarını birbirine bastırdı. Eflah isyan etti. "Gözlüğüme de bariyer örmem gerektiğini biliyordum."

Abileri çıktıktan sonra Lema onların şuan bile neşelerini koruyabilmelerinden etkilenmişti. Veya Lema'yı daha rahat hissettirebilmek için her zamanki gibi davranıyorlardı.

Lema bunları düşünürken bir anda üstüne adeta atlayıp ona sarılan Reha ve Deha'ya şaşkınlıkla sarıldı.

"Riry, Didy,"dedi yatıştırıcı bir sesle. "Her şey yolunda."

Bir yandan gözü hâlâ mermilere karşı dayanmaya çalışan iki aile de ve Konsey üyelerinde geziniyordu. Birazdan mermiler tükenecekti ve dışarı çıkmaları lazımdı. Çünkü hepsi tüm öfkesiyle ona saldıracaktı.

"Hemen arkamızdan sen de çok Lily."dedi Reha endişeyle.

Lema başını salladı. "Merak etmeyin burada çok kalmayacağım. Sizden sonra çıkacağım." Reha ve Deha onu onaylarken arkalarına baka baka dışarı çıkmışlardı.

Tüm ailesi çıktıktan sonra Lema yüzünde ki gülümsemeyi sildi ve ailelere doğru bir adım attı. Bariyer örmekten güçlerini kullanamıyorlardı.

"Şuna bir son ver! Kutsanmışları öldürmenin cezası çok büyük olacak. Tanrılar seni lanetleyecek!"Rossiler'den yaşlı bir kadın nefretle Lema'ya seslendiğinde Lema o kadına baktı.

"Bunun umrumda olacağını mı sanıyorsun?"derken sesi buz gibiydi. Dudakları kıvrılırken devasa gölgeler etrafını çevrelemişti. Henüz kontrol edemiyordu ama gölgeler onu korumak istiyormuş gibiydi. Lema o aptal kadının ölmeden önce gücünün kırıntısını bile kullanamamış olmasına şaşırıyordu. Ölüm korkusu daha mı ağır basmıştı?

Lema yerde ki yüzlerce mermiye bakarken işaret parmağını hareket ettirmesiyle hepsi yerden yükselmiş ve yüksek tavanda yerlerini almışlardı. Hepsinin içini yeniden enerji ile doldururken kıkırdayarak yere kapaklanan ve onlarca enerji bariyeri ile mermi yağmurundan sağ çıkmaya çalışmalarını izledi.

"Ölüm,"derken diliyle dudaklarını ıslattı. "Korkutucuymuş değil mi? Bu hissi ilk kez deneyimliyor olmalısınız."derken ağır ağır yürümeye başladı.

"Sizin sayenizde ben bir çok kez deneyimledim. Merak etmeyin sizi anlıyorum."

Thomas Stark, "Seni çocukken öldürmemiz gerektiğini biliyordum."

Lema başını salladı. "Ne güzel, bende sizi öldürmem gerektiğini biliyorum."

Thomas acıyla haykırdı. "Luna'yı öldürdün!"

Lema, yerde gözleri açık bir şekilde başından kan akan kıza baktı. Öldüğü merminin içerisinde Lema'nın enerjisi vardı. Ve Lema'nın enerjisiyle öldüğü için Lema onun gücünü alamayacak olsa da kızın enerjini alabilmişti.

Onun enerjisi Lema'nın sahip olduğu enerji deposunu daha da büyütürken Lema'yı daha fazla güçlendirmişti.

"Şşt hadi ama,"dedi Lema gülümserken. "Biz eski dostlarız."

Mermilerin çokluğundan tavan bile görünmezken Lema yere düşen her mermiyi yeniden enerji ile doldurup tavana doğru yükseliyordu. Herkes ona dehşetle bakarken hiç istifini bozmamıştı. Starklar da Rossiler'de, Akarcalılar'dan kalabalıktı. Lema ilk önce sayıyı eşitlemeyi hedefliyordu.

Lema üstüne gelen ateş topuna bakarken gölgeler önüne çıkmış ve ateşi yutmuştu. Lema ufak bir ıslık çalarken bu gölgelerin daha neler yapabildiğini merak ettiği gibi neden Alice'e saldırdığında Alice'i korumadıklarını da merak ediyordu.

Ateş topunu atan kişinin Rossiler'den bir adam olduğunu görünce bakışları ona kilitlenmişti. Yirmili yaşlarının sonlarında olmalıydı. Martin ve Marco onun ne yapacağını anlarken korkuyla bağırdılar.

"Tim, bariyeri kalınlaştır!"

"Tim,mermile-" demelerine kalmadan Lema tavandaki mermilerin bir kısmını hızla Tim'in üzerine yağdırmıştı.

Birkaçını engellese de yüzlercesini tek başına engellemesine imkan yoktu ve ailesinden biraz uzakta kalmıştı. Onlarca mermi vücuduna saplanırken Lema hayati noktalarından kaçınmıştı. Ölmeden önce onun birkaç saniye daha yaşamasına ihtiyacı vardı.

"O ateş topunu nereye gönderdiğine dikkat et pislik." Lema soğuk bir sesle konuşurken çocuğun bedenini enerjiyle kaldırdı. Ve ayaklarının ucuna düşmesini sağladı.

Rossiler çığlık çığlığa bağırırken Lema kimseye en ufak bir acıma göstermiyordu. "Gücünü beğendim. Almamda bir sakınca yok değil mi Tim?"dedi Lema buz gibi bir gülümsemeyle.

Elini öne doğru uzatırken bileğinde ki akan kanı ayaklarının ucunda ki ölmek üzere olan adamın üzerine damlattı.

"Bu kan sadece beni değil, hepimizi yakacak." Lema'nın bomboş bakan gözleri ayaklarının dibinde eriyen adamdaydı.

"Sizi ben değil, siz kendinizi öldürdünüz. Beni bu hale getirerek, aileme ihanet ederek, annemi öldürdürerek,"dedikten sonra gözleri onlarda gezindi ve başını hafifçe yana eğdi. "Aslında kendinizi de öldürmüş oldunuz."

Tim orada can verirken Rossiler çıldırmışçasına bağırıyorlarken Lema vücuduna akın eden gücü hissediyordu. Tim'in ateş gücü de artık onundu.

"Sizi uyardım Rossiler."derken aldığı güçler ve enerjilerle görünüşü de değişiyordu. Yıkıcı bir güçtü ve bu şekilde devam ederse durdurulması imkansız olacaktı. "Size söyledim."

"Size ailemin düşmanı olmayın dedim."

Onlara arkasını dönerken duvardaki büyük deliğe doğru ilerledi. "Eğer aileme zarar verecek olursanız, sizi öldürürüm dedim."

Lema'nın dudaklarından ölüm kokan bir gülüş yükseldi. "Ve ben sözlerimi her zaman tutarım."

Lema dışarı adım attığı anda tavanda ki binlerce mermi üstlerine yağmaya başladı. Bir daha dönüp onlara bakmazken ilerlemeye devam etti. "Bakalım kaçınız hayatta kalacak?"

Onları geride bıraktığı an Konsey'in ana binası çökmeye başlamıştı. Lema orayı yerle bir ederken böylelikle Uzay'a verdiği başka bir sözü de tutmuştu.

Biraz uzaklaştıktan sonra döndü ve enerjisiyle binayı patlatmaya ve parçalamaya devam etti. Uzakta ki halası ona baş parmağını kaldırırken Lema kulede ki adamlarının da indiğini anlamıştı. Halası devam etmesi gerektiğini söylüyordu.

Yanında bir insan silüetini alan bir büyüyüp bir küçülen gölgelerine baktı. "Şu kuleleri yıkın!" Sadece şansını denemişti, onu ne derece dinleyeceklerinden emin değildi ama bir sorun yok gibiydi. Gölgeler bir anda metrelerce büyürken Lema her birinin en az 20 metre olduğuna emindi. Gölgeler, kulelerin üzerini bir örtü gibi örterken kuleleri adeta yutmuşlardı. Kuleler parçalanarak dev molozlar halinde düşerken, molozlar bile yoğun enerjinin altında un ufak olmaya devam ediyordu.

Lema, Konsey'in en büyük üssünü dümdüz etmişti.

Ailesinin yanına ilerlediğinde onların bile kendisini şaşkınlıkla izlediğini gördü ama gülümsüyorlardı da. Halası bir anda üzerine atlayıp sarıldığında Lema ona karşılık verdi.

"Başardın darling."

Lema ise bundan o kadar emin değildi. Tüm bunlar iki aileyi ve Konsey'i öldürmeye yetmezdi. Moloz yığınlarına bakarken hızla ailesine döndü. "Hazır mısınız? Birazdan gelecekler."

Akarcalı ailesi bir ip gibi yan yana dizilirken Akel coşkuyla bağırdı. "Biz her zaman hazırız petite fée!"

Tüm ailenin gözleri daha da koyulaşırken hazır bir şekilde onların molozlardan çıkmalarını bekliyorlardı.

"Uzun zamandır bu kadar heyecanlanmamıştım!"dedi Uzay vücudunu elektrik ile kaplarken.

Berge enerjisini kullanarak hızla arabalardan birine giderken ses sistemini açtı ve sesi sonuna kadar açtı. Bir opera müziği alanda yankılanırken göz açıp kapayıncaya kadar tekrardan yanlarında belirmişti. Herkes ona 'ne yapmaya çalışıyorsun?' bakışı atarken Berge sırıttı.

"Savaşırken daha güzel gözükeceğim."

Alina bir kahkaha patlatırken herkes ona umutsuz vaka bakışları atıyordu. Eflah ise sinirle kaşlarını çatarken, "Arabanın içinde dezenfektanlar vardı seni sersem."dediğinde göğsüne düşen uzun örgülü saçlarını arkaya attı. "Arabaya toz dolacak!"

"Arabamızda neden dezenfektan var Eflah?"dedi Pars sabır dileyerek.

Eflah ona bir aptalmış gibi bakarken istifini bozmadı. "Çünkü ben koydum."

Arkada opera müziği çalarken Berge abisi ne kadar güzel gözükeceğinden söz ediyor, Pars abisi ve Eflah abisi dezenfektan tartışması yapıyor, Akel abisi ise oradan oraya zıplayıp savaşa hazır olduğunu bağırıyordu. Lema iç çekerken gülümseyerek kafasını iki yana salladı.

Uzay, Akel abisine tezahürat ediyor, Erim ve Reha bomboş onları izliyor ve Deha onlara bunun ne kadar yanlış olduğuyla ilgili öğüt veriyordu.

Lema kendini daha fazla tutamazken gür bir kahkaha attı. Herkes ona dönerken Eflah iki kez alkış yaptı. "Başardık,"dediğinde herkes ona anlamamış gibi bakarken ekledi. "Lema'yı güldürdük."

Uzay merakla sordu. "Yani arabada dezenfektan yok mu?"

Eflah ona yan bir bakış attı. "Elbette var."

Herkes artık pes ederken Lema merakla sordu. "Peki neden iki alkış Eflah abi?"

Eflah gözlüğünü düzeltirken ciddi bir sesle konuştu. "Ben her zaman iki defa alkışlarım. Uğurlu sayım." Bir prensip meselesiymiş gibi bahsederken Pars delirecekmiş gibi elini alnına vurmuştu.

Lema hissettiği yoğun enerjiyle elini kaldırıp ailesini sustururken herkes zamanının geldiğini anlamıştı. "Geliyorlar."

Herkesin yüzü ciddileşirken saniyeler sonra molozlarda bir patlama meydana geldi ve toz bulutundan bir şey göremez olmuşlardı. Eflah toza bulanmamak için hızla kendini bariyer içine alırken bu sefer kimse gülmüyordu. Çünkü enerjilerin varlığı gitgide artıyordu.

Lema ve Deha enerjilerini ileri iterek tozlu havayı biraz dağıtırken önlerinde 40 dan daha fazla kişi belirmişti. Her biri yıkıntıların bir yerlerindeydi ve yaydıkları ölümcül aura her an artıyordu.

O kadar öfkeli duruyorlardı ki Lema dudak büzdü. "Sanırım bana sinirlendiler."

Starklar gökyüzüne yükseldiklerinde Lema hepsinin sırtından çıkan görkemli kanatlarına baktı. Cennet'i temsil eden Starklar bembeyaz kanatlarla mükafatlandırılmışlardı. İçlerinden birinin kucağında Luna'nın cesedi vardı.

Tim ve Alice için aynısı geçerli olamazdı. Çünkü Lema onları eritmişti. Molozların altından çıkarılamayacak kadar dağılmış olmalılardı. Karnından kurşun yiyen George ise her an ölebilirmiş gibi duruyordu. Ancak Rossiler'in elinde başka bir ceset vardı. Kurşunlara yakalanmış olmalıydı.

Kalan 4 Konsey üyeleri ise gökyüzünde bir enerji bulutunun üzerinde duruyorlardı.

"Sen,"dedi Marco Rossi öfkeyle Lema'ya bakarken. "Alex'i, Tim'i ve Zack'i öldürdün. George de senin yüzünden ölebilir. Seni öldüreceğim Lema."

Tüm nefretiyle bunları dile getirirken Lema birkaç adım öne ilerledi. "Buradayım öldür beni,"dedikten sonra kızıl gözleri parladı ve gülümsedi. "Tabi öldürebilirsen."

Konsey üyesi Jeff bugün yaşadıklarına hâlâ inanamıyordu. Küçük bir kız çocuğu onlarla alay etmiş, 5 tane kutsanmış insanı öldürmüş, Konsey binasında ki bütün çalışanlarını öldürmüş ve ana üslerini yerle bir etmişti.

Lema enerji bulutunun üzerinde yerden biraz yükselirken Berge'nin açtığı opera en güzel kısmına geliyordu. İçine derin bir nefes çekerken masumca onlara baktı.

"Sever misiniz,Nessun Dorma?" Ardından bir cevap bekler gibi ekledi. "Luciano Pavarotti?"

Berge hafifçe güldü. "Opera sevmiyorlar sanırım minik kuş."

Lema omuz silkti. "Çok yazık."

Konsey başkanı Daniel giydiği cübbenin altında ki ellerini çıkartırken o kadar sinirli duruyordu ki altın bir ışıkla parlıyordu. "Sen lanetli kan,"derken işaret parmağını Lema'ya doğrulttu. "Tanrılar senden bunların hesabını soracak."

Starklar'dan Matthew ekledi. "İşte o zaman o çok sevdiğin annenin yanına gidersin."

Bunu demesiyle Akarcalılar'ın yüzünde ki keyifli ifadeler yok olmuş, sertleşmişti. Lema kaşlarını kaldırarak sordu. "Luna'nın gittiği gibi mi?"
Matthew'in yüzü acıyla kasılırken dişlerini sıkıyor ve gözleri nefretle parlıyordu.

"O zaman şimdi asıl sahneye neden geçmiyoruz?"dedi Lema sahte bir neşeyle. Ardından kuzenine döndü. "Erim abi, lütfen."diye eklediğinde Erim ne demek istediğini anlamıştı.

Ellerini öne doğru uzatırken iki elinin altında Colin Stark ve Brad Stark belirmişti. Işınlanma ve ışınlama becerileri bulunan Erim, zamanında Konsey tarafından askerleri olmak için istense de Akarcalılar buna müsaade etmemişti.

"Colin!"

"Brad!"

Starklar korku içinde bağırırken o an savaş başlamıştı. İki tarafta birbiriyle amansız bir savaşa girerken Lema ağır adımlarla yerde dizleri üzerinde çökmüş , elleri arkadan bağlı olan iki adamın yanına ilerledi.

İkisi de dehşetle Luna'nın cesedine ve dümdüz edilmiş Konsey'in ana üssüne bakıyordu.

"Lema seni lanet olası!"dedi Colin Luna'ya bakarken. "Sen ne yaptın!"

"Kardeşimizi mi öldürdün?!" Brad delirmiş gibi bağırırken Lema bu üç kutsanmış ailenin kendi içlerinde de bağlarının kuvvetli olduğunu anlayabiliyordu. Bu yüzden ilk başta başka bir aileyi annesiz bırakmamalılardı.

Lema onların ortalarına geçip diz çökerken bir kolunu Colin'in omzuna, diğerini Brad'in omzuna attı ve onlarla birlikte savaşı izlemeye başladı. Starklar tüm güçleriyle savaşıyor ve Colin'in, Brad'in yanına gelmek istiyorlardı ancak Akarcalılar buna izin vermiyordu.

"Görüyorsunuz değil mi? Size hepinizi öldüreceğimi söylemiştim. Yeni başlıyorum Colin."dedi Lema soğuk bir sesle.

"Başka? Başka kimleri öldürdün?"dedi Brad şaşkınlıkla karışık bir korkuyla sorarken.

"Düşünelim,"derken dudaklarını büzdü. "Rossiler'den Tim ve Zack diye birini. Alex'i saymalı mıyım, onu bugün öldürmemiştim. Bir de Konsey üyesi Alice var."dedi Lema sırıtırken.

Gölgeleri ortaya çıkarken cisimleşmiş ve etraflarında hareket etmeye başlamışlardı. "Çocuklar, Colin ve Brad'e merhaba diyin."

Colin titrek bir sesle sordu. "S-sen Alice'in g-güç-"diyemeden Lema başını sallayarak onu onayladı. "Evet, onun güçlerini aldım."

Onlar korkudan titrerken Lema acımasızca devam etti. "Alex'in ve Tim'in de güçlerini aldım. Sizi öldürüp sizinkileri de alacağım. " Lema ikisinin kafasını kendine doğru çekerken fısıldadı.

"Ardından tüm ailenizi peşinizden göndereceğim."

İkisinin de gözleri iri iri açılırken Brad yutkundu. "Sen bir şeytansın Lema!"

Lema ona gücenmiş gibi baktı. "Şeytan da bir zamanlar melekti."derken anlam veremez gibi onlara baktı. "Beni şeytan yapan sizdiniz."

O anda bir anda önlerinde beliren Akel ile ikisi de irkilirken Akel büyük bir sinirle Colin ve Brad'in omuzlarında ki Lema'nın kollarına bakıyordu.

Başını yana eğerken sinirini gizlemek ister gibi gülümsedi. Altın sarısı uzun saçları sırtına doğru yayılıyor, birkaç perçem gözlerinin üzerine düşüyordu.

(Akel)

"Sizler,"derken yere eğilmişti. "Kardeşimle temas etmeyi kesin."

Colin şaşkınlıkla ona baktı. Güçlerini kullanamayacak kadar yaralı, dizlerinin üstündeydi ve elleri arkadan bağlıydı. Onlara dokunan Lema'ydı.

"Biz dokunmuyor-" Akel, Colin'in cümlesini kulağını onlara doğru uzatıp lafını keserken söylendi. "Duyamadım? Kemiklerimin kırılmasını istiyorum mu dedin?"

Colin ve Brad şok içinde ona bakarken korku içindeydiler. "Nasıl lanet olası bir zaman geçiriyoruz?" Brad dehşete bağırdığında Akel onun yüzüne bir yumruk attı. Brad geriye doğru sürüklenip sırt üstü yere yapılırken Akel sinirle ona baktı. "Size kardeşime dokunmayın demiştim."

Ardından arkasına dönüp savaş alanına yeniden döndüğünde Lema iç çekerek Brad'i kaldırdı ve yanına geri getirdi. Burnu kırılmış olmalıydı ki oluk oluk kan akıyordu.

Lema ayağa kalkarken halasının iki kolunun uzun bir hançere dönüştüğünü gördü. Sarı saçları enerjiyle uçuşuyor adeta görsel bir şölen sunuyordu.

Pars abisinin Starklar'a ait bir adamın kanatlarını kopardığını gördüğünde kaşları havalandı. Ardından adamın kafasını koparmasıyla Colin ve Brad'den bir haykırış daha koptu.

"Abim."dedi Colin acı içinde.

Arkadan çalan opera müziğinin tam yükselme kısmında bıçaklar, güçler ve kanlar havada uçuşurken Lema parlayan gözlerle bu anı izledi.

"Hazır mısınız,"derken gölgeler Lema'nın etrafında dans ediyordu. "Ölmeye?"

Colin ve Brad bu canavardan kaçışları olmadığını anlarken ölümlerini kabullenseler de bu kadar acı çekmeyi istemiyorlardı. "Bana eziyet ederken düşünmeliydiniz. Bu kız büyüyünce bize düşman olur mu? Bizi bulur mu? Bizi bırakır mı?"

Brad, "Affet bizi Lema."dese de Lema onun içten olmadığını biliyordu. Yalnızca ölümden korkuyordu.

"Ben Tanrı değilim ki,"dedi Lema başını iki yana sallarken. "Sizi affedeyim."

İki bileğine de yeni iki kesik açarken bunu gören Starklar çıldırmış gibiydiler.

"YAPMA!"

"BUNU ÖDEYECEKSİN!"

Lema gelen seslere hiç aldırmazken duygusuz gözleri Colin ve Brad'e kaydı. "Sonsuz uykunuzda o düş tüccarı bana bir daha uğramadığı gibi size de uğramaz umarım."

Ardından bileklerini uzatırken dışarı çıkmak için çıldıran kanını onların üzerine akıttı. İkisinin çığlıkları ve haykırışları alanı inletirken savaşın bile durulmasına neden olmuştu. O kadar acımasız bir ölümdü ki iki ailenin de tüyleri ürpermişti.

Colin ve Brad son nefeslerini verirken Lema fısıldadı. "Tüm kalbimle dilerim ki, ruhlarınız hiç huzur bulmasın. Bu kan bedenlerinizle birlikte ruhlarınızı da kül etsin."

Hemen ardından vücuduna hücum eden iki Stark'ın gücüyle birkaç saniye boyunca nefesi kesilmişti. Bir günde dört kişinin gücünü almak vücuduna ağır gelmişti. Göğsüne bir sancı girerken bunu yansıtmamaya çalıştı.

Ama o an kanının ısındığını farkettti ve fazla zamanının kalmadığını anladı. Kanı ona ölümden beter bir acı çektirmeden önce bu savaşı sonlandırmalıydı.

Gölgeleri serbest bırakırken edindiği ateş gücünü kullanmak istese de şuan o fazla riskliydi. Suyu kontrol etmeyi öğrendiği için sorun yoktu. Tüm enerjisini bir kıyafet gibi kuşanırken öne atıldı halasıyla savaşan adamın yüzünü eliyle kavrayıp bir anda adamın kafasını yere gömmüştü.

Adam, onun geldiğini dahi görüp hissetmezken ardından yüzünde sadece bir el hissetmişti.

Halası bile Lema'ya şaşkınlıkla bakarken Lema kendini bir kez daha öne fırlattı ve amcasıyla savaşan Stark'ın kanatlarını tek seferde kopardı.

Bir rüzgâr gibi geçerken güçleri kontrolden çıkmış, gökyüzüne kadar yükselen alevler meydana gelmiş, gölgeler daha da saldırganlaşmış ve Lema'nın etrafında yüzlerce su küresi belirmişti. Berge abisiyle savaşan bir Rossi ve bir Stark su kürelerinin hedefi olup geriye savrulurken, Reha'nın karşısındakini ise gölgeler yakalamıştı.

Alevler bütün bir alanı kaplarken bulundukları ortam artık cehennemi aratmıyordu. Akarcalılar onun güçlerinin kontrolden çıktığını anlarken Lema elinde enerjiden bir bıçak oluşturdu ve yoluna çıkan 5 kişiyi anında keserek aralarından geçti. Bu onları öldürmeye yetmezdi ama zaman kazandırırdı.

Göz açıp kapayıncaya kadar 4 kişiyi daha hallettiğinde Uzay ile savaşan adamın üzerine adeta uçmuş ve iki ayağını da adamın yüzüne bastırırıp ileri ittirirken adam metrelerce geriye uçmuştu.

Babasıyla gökyüzünde savaşan Konsey üyesi Sean'ı görünce ayaklarının altında enerjiyi sıkıştırırken kendini gökyüzüne fırlattı ve Sean'ın karnına ona kan kusturacak kadar sert bir yumruk vurdu. Sean yere doğru düşerken karnını bir eliyle tutuyordu ama diğer elini babasına doğru doğrultmuştu.

Lema bunu görünce altında ki enerji bulutunun kaybolmasını sağlarken kendini yeryüzüne doğru bıraktı. Gökyüzünden bir ışık gibi kayarken arkasında enerji izleri bırakıyordu. Sean'a yaklaştığında bir an bile duraksamadan kolunu geri çekerken dirseğini geriye doğru büktü ve ardından Sean'ın yüzüne bir yumruk geçirdi. Sean metrelerce yüksekten yere çakılırken kemiklerinin kırılma sesi duyulmuştu.

Matthew ve iki Stark'ın ona doğru geldiğini görünce Lema da kendini onlara doğru fırlatmıştı. Matthew ona bir yumruk atmak için hazırlanırken Lema'da aynı pozisyonu aldı. İkisi de hızla birbirine ilerlerken Lema'nın saçları altın tellerle ışık saçıyor, gözlerinin kızıllığı yüzüne doğru yayılıyordu. İkisinin yumruğu gökyüzünde çarpıştığında oluşan enerji patlaması gözle görülür boyuttaydı. Kozmik bir patlama gibi dalga dalga yayıldığında Matthew'in aksine Lema bundan hiç etkilenmemişti.

Anında onun omuzlarına oturduğunda bacaklarıyla sıkıca Matthew'in boynunu kavradı ve ellerinin altına enerji bulutu koyarak kendini geriye bıraktı ve bir ters takla attı. Kontrolden çıkan güçlerine aldırmadan Lema'dan sinirli bir bağırış yükselirken bacaklarıyla Matthew'ı tüm gücüyle yanında ki Starklar'dan birine fırlattı. İkisi de yeryüzüne çakıldığında hiç vakit kaybetmeden havada etrafında bir tur döndü ve diğer Stark'ın yüzüne bir döner tekme geçirdi. Enerji bulutunun üzerinde zıplayıp daha da yükselirken bacaklarını birleştirdi ve iki ayak topuğunu da sertçe adamın kafasına geçirdi.

Atletik yeteneklerini takip etmekte, ayak uydurmakta imkansızdı. Bir anda tüm alanı temizlediğinde herkes bir yere savrulmuş, yara bere içinde ve güçlükle ayakta duruyorlardı.

Akarcalılar, onlara Lema'nın zayıf yönünü belli etmemek için onun yanına koşmuyor olsalar da endişeli gözlerini bir noktaya kadar gizleyebiliyorlardı.

Lema Colin ve Brad'den aldığı toprak ve bitki gücünü kontrol edemezken bulundukları alanda deprem olmaya başlamıştı. Yer kuvvetle sallanırken Lema kalan son dermanıyla ailesini güçlü bir bariyerin içine aldı.

Her yerden sarmaşıklar çıkmaya başlarken Starklar da Rossiler'de Konsey de en ufak bir saldırma girişiminde bulunmuyor dehşetle bu anı izliyorlardı.

Akarcalılar arabalara binerken Lema onlara bunu belli etmemek için en son binecekti. Herkes hızla arabalara binerken onun yanından geçen Eflah fısıldadı.

"Oyalanma, acele et ve bin."

Lema sadece kafasını sallarken Starklar'ın ve Konsey'in gökyüzünde iyice yükseldiğini, Rossiler'in geri çekildiğini gördü.

Lema'nın gözlerinin akı bile kızıla dönerken soğuk fısıltısını, rüzgar her birine taşıdı. "Sizin için geleceğim."

Bu onu yatıştırmazken arabaya binmeden önce nefretle haykırdı. "BU İŞ BURADA BİTMEDİ!" Sesi alanda yankı yaparken kor alevler onun gözlerine de yansımıştı.

Alevlerin yüksekliği kilometrelerce öteden görülebilecek kadar yüksekken alevlerin içinde devasa bir patlama gerçekleşti. Hepsi sessizce onu izlerken artık nasıl bir canavara karşı savaştıklarına kendi gözleriyle şahit olmuş ve tanıklık etmişlerdi.

Bu kıza karşı öylece savaşıp kazanamazlardı. O esnekliği, hızı, gücü, dövüş bilgileri, algıları , her biri bambaşka bir boyuttaydı. O kız yürüyen bir ölüm makinesiydi.Kazansalar bile verdikleri kayıplar, kazançlarından daha büyük olurdu.

Belki de tarih boyunca varolmuş en güçlü kutsanmışla karşı karşıyaydılar.

Konsey üyesi Jeff gökyüzünden Akarcalılar'ın giden araçlarını izlerken kurşunla yaralanan kolunu tutuyordu. Hâlâ yaşadıklarının dehşetini atlatamazken fısıldadı. "Tanrılar yardımcımız olsun."

O gün Starklar da Rossiler de çok büyük kayıplar vermişlerdi. Ancak uyuyan bir canavarı uyandırmamın bedelini bu kadar kolay ödeyemezlerdi. Yarattıkları iblis, onları avlamak için geri dönecekti.

Hepsi Lema'nın ardında bıraktığı mahşer alanına bakarken alevler sanki onun iradesine sahipmiş gibi daha da güçleniyor, yükseliyor ve onları yutmaya çalışıyordu.

Kendi gölgeleri bile onlara ihanet etmek ister gibi hareket ederken Lema artık olmasa da varlığı hâlâ onların üzerindeydi.

"Bu nasıl bir yaratık?" Konsey üyesi West, her yeri yara bere içinde, küllerle kaplanmış ve çamura bulanmış bir haldeydi. O kızın her an, ne zaman isterse onları öldürebileceğini öğrenmek onu dehşete kapılmaya itiyordu. O yokken bile ensesinde soğuk bir ölüm hissi vardı.

"Bizim için geri dönecek."dedi West bile korkusuna yenik düşerken. "O bizi öldürmeden biz onu öldürmenin bir yolunu bulmalıyız." İki eliyle kafasını kavrarken vücudu titriyordu. "O kızı kimse yenemez!"

"Bir iblis, bir şeytan!" West şoka girmiş gibi bunları tekrarlarken Konsey başkanı Daniel ona sert bir tokat attı.

"Kendine gel." Daniel'in bomboş bakan gözleri Starklar da ve Rossiler' de gezindi. "Bir yolu bulunacak, bulacağız."

O gün Starklar, Rossiler ve Konsey ortak olmuş ve iş birliği yapmışlardı. Bundan sonra her şeylerini o kızı öldürebilmeye adayacaklardı.

İki aile de kaybettiği sevdiklerine ağlarlarken gömülecek bir cesetlerinin bile olmaması hepsini perişan ediyordu.

Lema'nın giderken, 'bu iş burada bitmedi' haykırışı hâlâ hepsinin kulaklarını çınlatıyordu. Hâlâ hıncını alamamış, biraz olsun öfkesini dinmemişti. Hepsi ölmeden Lema'nın ne nefreti tükenirdi ne de öfkesi.

"Çok kindar bir canavarı kendimize düşman ettik." Starklar'ın lideri Thomas Stark başını iki yana sallarken o yetimhane de ki küçük kızın böyle bir şeye dönüşmesine inanamıyordu.

Akarcalılar ise Fransa da ki evlerine varır varmaz, Lema'yı dinlenmesi için kucaklayarak odasına çıkarmışlardı. Altun Akarcalı telefon ederek uçağın hızlı bir şekilde hazırlanmasınu söylerken gözleri acıyla kıvranan torunundaydı.

"Onu hemen araştırma merkezine götürmemiz gerekiyor."dedi Eflah onun ateşini kontrol ederken. Vücut sıcaklığı belli bir noktaya geldiğinde Lema kriz geçiriyordu. Ve Eflah yanlış tahmin etmiyorsa eğer yalnızca birkaç saatleri vardı.

"Abi."dedi Lema zayıf bir güçle Eflah abisinin bileğini kavrarken. "En alttaki çekmecede ki fotoğrafları bana getirir misiniz?"

Herkes ona endişeyle bakıyorken Reha hızla çekmecedeki fotoğrafları aldı. Ancak gördüğü resimlerle olduğu yerde kalırken şaşkınlıkla mırıldandı. "Annem."

Diğerlerine de gösterirken Reha arkasını çevirdi ve annesinin notunu sesli bir şekilde okudu. Herkes duygulanırken Lema yumuşak bir sesle fısıldadı.

"Bana not yazmış."

Reha, iki fotoğrafı da Lema'nın kucağına bırakırken Lema onları göğsüne bastırdı. Bu acıya rağmen rahat bir nefes aldığını hissederken bunun sebebi bu iki fotoğrafta annesinin varlığını yanında hissedebildiği içindi.

"Lema? Lema? Bizi duyuyor musun?"

"Lema? Ne oluyor cevap vermiyor!"

"Babacım dayanmaya çalış. Lema, kızım cevap ver!"

Lema hiçbirine tepki veremezken vücudu o kadar sıcaktı ki sanki bir ateş topunun içine atılmıştı. Gözleri sıcaklıkla yaşarırken ağzından birkaç acı dolu inleme yükseldi. Gözleri yavaşça kapanırken fotoğrafları sıkıca tutan eli gevşedi.

"Lema!"

Ailesi ona seslenirken hepsi yanıtsız kalmıştı. Lema Akarcalı bir kez daha kanında ki lanetin boyunduruğu altına girmişti.

Bir çocukken bildiği gibi bir gençken de biliyordu ki bu kan bir gün onun sonu olacaktı. Sonu ne olursa olsun kendisiyle birlikte ailesine düşman olan herkesi götürecekti. Onlar ölmeden asla ölmeye niyetinin olmadığı gibi kalbinde ki bu ateş onları da yakmadan sönmeyecekti.

Bir inanışa göre bir ayna kırıldığı zaman her bir parçası yüzlerce yansıma sunar, hayata farklı bir bakışı temsil edermiş.

Lema da kendini bazen kırılmış bir aynaya benzetiyordu. O da paramparçaydı ama o parçaların neyi yansıtacağını bilemiyordu.

Bu yansıyan parçalardan biri tutkuydu.

Gizemli bir ağaç gibi büyürken köklerini salmış, büyümüş, büyümüş ve onca acıdan sonra kurumuştu.

Bu yansıyan parçalardan biri arzuydu.

Meraklı bir ağaç gibi büyürken köklerini salmış, serpilmiş, serpilmiş ve onca acıdan sonra kurumuştu.

Bu yansıyan parçalardan biri nefretti.

Işığa aç bir ağaç gibi büyürken yeşermiş, yeşermiş ve onca acıdan sonra bu defa kurumak yerine yeni tomurcuklar açmıştı.

Bu ışığa aç ağaç karanlıkla sarmalandıkça güneşten uzak gecelerde büyümüş ve bu gecelere yeni bir isim kazandırmıştı.

İnsanlar bu geceye Yelda dediler.

Güneşten uzak gece.

Kışın başlangıcı.

"Sevgilik günlük annem bana not yazmış!"

"Sevgili günlük, benim sevgili Yelda'm, kanla kaplı upuzun bir yola çıkıyoruz."

"Sevgili günlük, bugün Konsey'i yerle bir ettim!"

"Tanrım, günahlarla bezenmiş beni afftet!"

♠️

BÖLÜM SONU.

BÖLÜMÜ BEĞENDİNİZ Mİ?

Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi buraya alabilirim.

En beğendiğiniz kısım neresi oldu?

En sevdiğiniz Akarcalı hangisi?

(Veee karneler nasıl bakalım?)

Kızlar bu bölümle birlikte kitabı yarıladık. Kan bağı 30.bölümde final verecek. Ama kitabı hava da bırakmayacağım biliyorsunuz uzun yazıyorum bölümleri.

Hayalet okuyucularıma da aşk olsun diyerek gidiyorum. Sonraki bölümde görüşmek üzere 🩷

Duyurulardan haberdar olmak için beni takip etmeyi unutmayınn

(Üçüzler)

(Üçüzler)

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 39.4K 22
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir, karanlık aşk türündedir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, psikolojik...
2M 73.9K 60
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
193K 9.5K 20
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
551K 20.4K 49
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...