Moth To A Flame ~Bucky Barnes

By sebonunlavini

10.4K 1K 1.2K

Smut warning ⚠️ Bir kehanet, sonsuzluk savaşı ve bir evrenin kurtuluşu. More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7⚠️
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.4
2.5

2.3

168 19 12
By sebonunlavini

"Eyes don't lie..."






Legion yemek arayışı için yine ve yine kendini doğaya atmışken ortamdaki gerginliğin tavan yapacağını bildiğim hâlde salona doğru yol aldım. Natasha'dan aldığım topuklu botlarımın sesi zeminde yankılanırken duyan herkes başını çevirip beni görünce 'günaydın' gibi şeyler mırıldanmıştı. O hariç.

Gelenin ben olduğumu zaten biliyormuşçasına bir kere bile dönüp kim olduğuma bakmamıştı. Bu aralar sıkça yaptığım şekilde iç çektim Natasha ve Sam'in arasına otururken. "Ne oldu, konuştunuz mu?"

Oturur oturmaz Natasha'nın eğilip fısıldadığı soruyla ona döndüm. "Konuştuk." Bir süre suratıma baktı sonra konuşmadığımı görünce gözlerini devirdi. "Dökülsene."

Dudaklarımı ısırarak Bucky'ye kaçamak bir bakış attım ancak kendisi salonun koca cam duvarının sunduğu Wakanda manzarasını izlemekle meşguldü. "Benim için yanıyormuş." diye fısıldadığımda kıkırdadı. "Tam olarak böyle mi söyledi?"

Kafamı salladığımda yüz ifadesi düz vir hâl aldı ve gözleri büyüdü. "Yani sana abayı yakmış, öyle mi?" Sabahtan beri aynı şeyi söylemeye çalışıyordum ben de, bunda anlamayacak ne vardı?

Bıkkınlıkla derin bir nefes verip tekrar kafamı salladığımda bağırarak, "Biliyordum!" dediğinde bir tane oatlattım bacağına. Ancak hızımı alamamış olmalıyım ki çıkan sesle Natasha acıyla inlerken herkes şaşkınlıkla bize dönmüştü.

"Siz ikiniz," diyen Tony ile ona döndük. "Ne yapıyorsunuz?" Ne yapıyor gibi görünüyorduk acaba oradan... Yine gerilmeye başladığımı hissederken Bucky ile göz göze gelmiştik ve dik dik bakan gözleri ile nedense ne konuştuğumuzun farkında olduğunu düşünmüştüm.

Bizden bir cevap alamayınca gülerek Steve'e dönen Tony, "Bir şey söylemeyecek misin?" diye sorduğunda kaşlarım çatıldı. Ne zırvalıyordu bu şimdi? Gülmemek için kendini zor tutan Steve'den yanıt alamayınca bu sefer de, "Ben de eski neslin daha yobaz olduğunu düşünürdüm ama görünen o ki siz bizden daha gavatsınız." dediğinde gözlerim yuvalarından çıkacakmış gibi oldu. Natasha'ya döndüğümde onun da benden farkı olmadığını görmüştüm.

"Sorun değil, üçlü yaparız." Steve'in sırıtarak söylediklerinden sonra Natasha önünde duran meyve tabağındaki muzu ona attığında kahkaha atmıştı. "Sadece şakaydı."

Birden Bucky kalkıp sert adımlarla odasına doğru yürümeye başladığında bakışlarım sırtında oyalandı. Artık varlığıma bile katlanamayacak kadar nefret ediyordu benden, değil mi? Sam Steve'e bir baş hareketi yaptığı zaman o da kalkıp peşinden gitmişti.

Beş Dakika Sonra:

"Lanet olsun, dostum! Yalnızca aptal bir şakaydı!"

Steve'in homurdanarak salona gelmesiyle ona bakakalmıştık. Elini elmacık kemiğine bastırarak Tony'nin tam karşqısına oturduğunda Shuri gülerek ne olduğunu sordu. Steve ise yalnızca Tony'ye bakıp, "Haklısın eskiler çok ilkel." dediğinde neden bir bok anlamadığımı sorguladım. Üstelik üzerime doğrultulan bakışlardan sonra anlamayan tek kişi bendim sanki...

Birkaç dakika sonra salona Clint geldi ve Natasha'ya özür diler gibi baktı. "Yaklaşan savaş sebebiyle Fury, yardım istedi."

"Nasıl yani?" diye sordum kaşlarımı çatarak. Natasha'ya baktığımda ise duruşu dikleşmiş ve neler döndüğünü anlamış gibiydi. "Bunu yapmadın, değil mi?"

"Üzgünüm, kendisi gönüllü oldu. Sanırım ablasını özlemiş."

"Clint, zarar görmesine izin veremem!"

"Zarar falan görmeyeceğim." Duyduğumuz yabancı bir sesle arkamı döndüğümde salonun girişinde, Natasha'nın görevlerde giydiği siyah üniformaya benzer bir kıyafetin içindeki sarışın kadınla göz göze geldim. Bu da kimdi? Yeşil gözleri ve hafif kalkık burnuyla çok güzel görünüyordu.

"Yelena."

Benim dışımda diğerleri de onu tanımıyor olacak ki Tony, "Bu sarışın kim?" diye sorarken diğerleri merakla izliyordu. Natasha dönüp, "Kardeşim." diyerek sert bir şekilde Tony'ye baktığında, demir adam gülerek geri adım atmıştı. "Pekâlâ, bir kardeşin olduğunu bilmiyordum."

"Hiçbirimiz bilmiyorduk."

Onları umursamayan Nat, kardeşine tersçe bakmaya devam etti. "Burada kalmıyorsun."

"Dışarıda bir yerlerde evrenin yarısını yok etmek isteyen bir yaratık var olduğu sürece bu işte birlikteyiz kardeşim." dediğinde Nat hâlâ ona onaylamazca bakıyordu. "Hadi ama, eğer kazanırsa ölenlerden biri de ben olabilirim. En azından savaşarak ölmek istiyorum."

Natasha sonunda yenilgiyle iç çekmişti. "Ölmek falan yok."

***

Gecenin köründe hayvan gibi susadığımı hissedip kendimi mutfağa atmıştım. Ya da Bucky'nin buraya gelme ihtimalini değerlendirmek istemiştim, ne de olsa güçlerim sayesinde sadece su için yürümeme gerek yoktu, değil mi? İtiraf ediyorum, düşmanca tavırları hoşuma gitmiyordu. Eski Bucky'yi istiyordum ben. Beni görmezden gelmeyen, her fırsatta alaycı bir şekilde flört etmenin yolunu bulan ve yanımda kahkahalar atabilen Bucky'yi...

"Orada daha ne kadar dikileceksin?" Aniden duyduğum sesle istemsizce gülümsedim, o gelmişti. Ona doğru dönüp kalçamı tezgaha yasladım. "Bir şey mi istedin?" Nasıl davranmam gerektiği konusunda bir fikrim yoktu, bu yüzden hiç bir şey olmamış gibi davranmaya karar vermiştim.

Sanki bu tavrım hoşuna gitmemiş gibi bana ters bir bakış attı, o da kalçasını masaya dayarken. "Oradan çekilmen dışında bir isteğim yok. Senden hiçbir zaman bir şey istemedim." Çok güzel, laf sokma evresine geçmiştik...

"Öyleyse buradan çekilmemi isteyemezsin," diyerek çok anlamsız bir savaş başlattım, kaşlarım çatık bir şekilde ona bakarken.

"İnat etme, yalnızca biraz su alıp gideceğim ve sen yolumu kapatıyorsun."

Sanki bir duvarla konuşuyormuşçasına benden herhangi bir tepki alamayınca sabır dilenircesine gözlerini yummuş ve derin bir nefes koyvermişti. Daha sonra ise yavaşça yerinden kalktı ve gözlerini gözlerimden ayırmadan bana doğru yürüdü. Gözlerimin derinliğini ölçmek istercesine bakarken attığı her adımda vücudumun karıncalandığını hissettim.

Ayakkabısının ucu benimkine temas ettiğinde durdu ve yalnızca birkaç santimetre uzağımda olan vücudu, kafamın üzerindeki dolaba uzanırken vücuduma temas etti. Nefes alamadığımı hissettim ancak burnuma doluşan erkeksi kokusu tüm duyularımı harekete geçirirken daha çok nefes almak için çabaladım. Kokusunu daha iyi soluyabilmek için...

Dolaptan bir bardak çıkarıp tezgahın üstüne koyduğu sırada alnıma temas eden çenesindeki kirli sakallarıyla başımı kaldırarak dudaklarıyla bakıştım. Çok öpülesi duruyorlardı. Daha fazla yakınlığına dayanamayıp iç çekerek ellerimi siyah tişörtünün üzerinden göğsüne yasladığımda, anında gerilen teniyle onu daha çok öpmek istedim.

Dokunuşumla koyulaşan mavileri dudaklarımı buldu. İçinde verdiği savaş gözlerine yansırken pes edip yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Tam o sırada duyduğumuz, "Ah, çok özür dilerim!" diyen sesle ben içimden bir küfür savururken Bucky ateşe dokunmuş gibi aniden aramıza tonlarca mesafe koymuştu. Bunu da sevmemiştim.

İstemsizce bıkkın bir şekilde gelen kişiye baktığımda Natasha'nın kardeşi olduğunu gördüm ve engel olamadığım bir şekilde öfkelendiğimi hissettim. Zamanlaması harikaydı doğrusu!

"Ben gideyim, siz devam edin." Wakanda'yı terketse bile gözleri ben dışında her yerde oyalanan Bucky'nin, bu gece bir kez daha bana yaklaşacağını sanmıyordum. Yine de Yelena mutfaktan dışarı adımlayınca ona bakmadan edemedim.

O ise bana sanki karşısında en azılı düşmanı varmış gibi bakıyordu. Öfkeyle burnundan soluyup arkasını dönerek kapıya doğru yürüyünce kendime hakim olamadım, "Böyle davranma." diye sitem ettim. "Kendimi kötü hissediyorum, sanki seni kandırmış, aldatmış, sonra da yüzüstü bırakmış gibi."

Bana dönmeden olduğu yerden, "Belki de öyledir." dediğinde hayâl kırıklığıyla ona baktım. Nasıl böyle düşünebilirdi? Nasıl onu bilerek incittiğimi aklından geçirebilirdi...

"Ben seni hiçbir zaman kullanmadım Bucky," dedim hissettiğim hayâl kırıklığı ses tonumanda yansırken. "Sen bana gelirken kim olduğumu, kiminle olmak istediğimi ve kimin acısını çektiğimi biliyordun. Senden bu duyguları hissetmeni ben istemedim, aksine senden tam tersini istedim."

Bana döndüğünde sert çehresine rağmen gözlerindeki kalıp kırıklığı okunabiliyordu. Söylediklerimin hepsi gerçekti ancak onu kırmıştı, bu da kendimden nefret etmemi sağlamıştı. "Sence seçme şansım olsaydı bir başkası için gün sayan birini sever miydim?"

Haklıydı, bu onun özgür iradesiyle olan bir şey değildi ancak benden nefret etmesini ve bunu bana yansıtmasını da açıklamazdı.

"Senden uzak duruyorum çünkü dudakların başka birisinin ismini fısıldarken bana bakarken kalbim gibi yanan gözlerin kafamı karıştırıyor." dediğinde gözlerim kocaman açıldı. Ne demek istemişti şimdi?

"Sen de ne hissettiğini bilmiyorsun ve anladığın zaman her şey geç olacak. Ben bundan korkuyorum."

"Ben ne hissettiğimi biliyorum." dediğimde histerik bir şekilde güldü. "İşte bundan bahsediyorum." derken hızlı adımlarla tam karşımda durdu ve yüzümü elleri arasına alarak eğildi. "Dilin başka gözlerin bambaşka söylüyor." Gözleri yine gözlerimi derince seyre dalarken iç çekti. "Bu yüzden onları görmemek için uzak duruyorum."

Sonra kalbimi titretecek bir şekilde eğildi ve yakınlığıyla kapanan gözlerimden birine bastırdı dudaklarını. Sonra da beni orada, daha önce hiç yapmadığım şekilde kendimi sorgularken bırakıp gitti.


















Yaklaşık Kırk dakikada yazdığım bölüm için mantık hatası ya da yazım yanlışları varsa affedin. Ama scene bakımından içime sinen bi bölüm oldu.

Ne zamandır tension yazmıyodum bu ikiliye wşmsğföğwlwğfl

Yelena geldi, gıcık gıcık bölümler de eşiktedir...

Continue Reading

You'll Also Like

199K 20K 31
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
132K 14.4K 52
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
49.1K 9.8K 27
kim taehyung, intiharın eşiğindeyken jeon jungkook ile tanışır. agust d - so far away
16.8K 1K 32
Jungkook; Dolabımın şifresini değiştirip üstüne bir de içini prezervatiflerle dolduran orospu çocuğu sendin değil mi? Jungkook hoşlandığı kıza çok ya...