İçimdeki Suç

By denizkilic_

5.8K 934 672

" - Sadece ayrıcalıklı okurlar - için yazıldı! (21 yaş altı, yaş grubu için sakıncalı içerik. 2003' lüler oku... More

YAZAR TANITIM
1.Bölüm: On Aralık, Gece
2.Bölüm: Arsen ve Doğu
3.Bölüm: Arınma
4.Bölüm: Kan Kokusu
5.Bölüm: Kim Bilir?
6.Bölüm: Onu Ben Öldürmedim
7.Bölüm: İnkar!
8.Bölüm: Otuz Beş Saniye
10.Bölüm: Onu Bulun
11.Bölüm : Sevmek, Sır gibi
12.Bölüm: Proleterya
13.Bölüm: Dipsiz Karanlık
14. Bölüm: Vahşet(Şömine Ateşi)

9.Bölüm: Rana

191 58 20
By denizkilic_

"Kapıyı üzerlerine kilitleyelim, güzel bir yer var biraz sarhoş olup, birlikte uyumak hiç de kötü olmaz. Sen de yeni bir kitaba başlarsın, eşine ceza vermek istiyorsan ben sana yardımcı olurum." Avukatını aradı; "Boşanmak istiyorum, işlemleri başlatır mısın?"

Dedi ve kapıyı kilitleyip, yedi yıldızlı otele gittiler.

The Best' in yazar tanıtımı için ekiple birlikte Hollanda'da olacağını bilen kadın ve adam birlikte sabahlamışlardı. Uyandığında mutfağa gitti ve evli sevgilisi için yemek hazırladı. Onu uyandırdı; "Yasak aşkım kahvaltı hazır."

Adam siyah boxerıyla içeri girdi. Kadına sarılıp boynundan öptü, hızlıca bir şeyler atıştırarak, işe yetişmek için takım elbisesini giyip, kıravatını bağlayarak evden çıkmak için kapıya yöneldi, kapının kilitli olduğunu görünce, sevgilisine döndü, kadın pembe iç çamaşırının üzerine eflatun bir gecelik geçirmişti. Kapıyı birkaç kez zorladı ama o da başarız oldu.

"Nasıl olabilir, kendi kendine kilitlenmiş, bozulmuş sanırım." Dedi.

Adam; "Geç kalıyorum, lanet olsun!" Diye söylendi.

Pencereye yöneldi; "Buradan atlıyorum."

"Bekle, şu kırılan eşyaları poşetleyeyim, ben çıkamam oradan."

Adam durdu, kırmızı kıravatını boynuna taktı;" Bekliyorum." Dedi

Kadın kırılan vazo parçalarını ve bazı süs eşyalarını siyah poşete koyup, adamın eline tutuşturdu.

Olaylar hızlandı, filmi neredeyse soluksuz izliyorlardı. Herkes sonunu merakla bekliyordu. Çok güzel bir gece geçiren ev sahibi, adamın poşetle pencereden atladığı görüntüler dışında ki her şeyi sildi, silmediği tek görüntüyü polise verdi. Adamı hırsız olarak suçladı, her ne kadar adam bunları yapmamış olsa da, görüntüler böyle demiyordu. Kadınla birlikteliklerinin olduğunu inandıramadı, kadında evliliğini sürdürebilmek için adamı yalandı ve adamın eve girdiğini, elinde poşetle çıkacakken, kapıyı kilitlediğini, kendisine tecavüz etmeye çalıştığını ve boğuşma yaşadıklarını, çığlık atmaya başlayınca, panikleyip, camdan elinde ki poşetle atladığını söyledi.

Çöpe atılan vazonun, müzayede ile alındığı ve değerinin bir milyon $ olduğu ortaya çıktı, adam her iki suçtanda tutuklandı. Rüya gibi bir gece kabusa dönüşmüştü. Kadın adamı tanımadığını söylese de kocasını ikna edemedi. Ondan boşanmasını istedi. Kadının hiçbir talebi olmadı. Olamazdı da. Ortada bir suç vardı ve buna dolaylı yoldan da olsa ortak olmuştu. Sayısız yalan söylemişti. İfadeler bunları destekler delil niteliğindeydi. Valizlerini toplayıp evden giderken, birlikte olduğu adamın karısı aldattığı eski eşiyle kol kola sarmaş dolaş eve girdi.

Kadın yanında ki adamı öptü; "Sen de en az kocam kadar aptalmışsın, böylesine eğlenceli bir adamı nasıl kocamla aldatabildiğine şaşıyorum ama biliyor musun, iyi ki de yapmışsın, sana teşekkür borcum var." Dedi.

Kadın ağlayarak yanlarından geçip gitti ve kapı arkasından kapandı. Adamla kadın kutlama yapmak için şampanyayı açıp, aldıkları yudumdan sonra öpüşmeye başladı. Kamera uzaklaştığında masanın üzerinde kadının kitapları görünüyordu, çift haneli baskı sayılarına ulaşmış kitapları... Ve ekran karardı.

Leylifer; "Harikaydı!" diye bağırdı. Sevgilisi ve arkadaşı da çok beğendi. 
Filmde adamın suçu yoktu, kadın onu suçlamıştı. Arsen, film neredeyse yaşadıklarımı özetlemiş, diye dimağından geçirdi.
Leylifer ışıkları açtı; " Kaç saat geçmiş, farkına bile varamadık geçen zamanın." Dedi. Arkadaşına; "Nane limon iyi geldi mi?" diye sordu.
"Çok iyi geldi hem de, bizim bölümde olmalıydın, şifa dağıtırdın."
"Çok sevindim, biraz olsun düzelme var, iyisin iyi."
Esnedi, elini ağzına götürdü. Ağzı açıkken konuştu; "Geç olmadı mı?" Derin bir nefes verdi."Uykusu gelen sadece ben miyim? Hadi gençler yarın ders var. En azından benimki. Öğleden sonra ama olsun yine de bir yerlere bayılıp düşmeden önce yatmalıyım."
Arsen; " Siz içeride yatın, ben şuraya kıvrılıp uyurum." Dedi.
"Hayır öyle olmaz,  en azından çekyatı açalım. Odan çok soğuk olmasa biz burada kalırdık."
"Biliyorum, teşekkür ederim, lütfen rahatınıza bakın. Benim için sorun değil.Televizyon izlerken çoğu zaman burada uyuyorum, yadırgamam hiç."
Doğu ile birlikte divanı çekip, açtılar.
Leylifer berjerin üstünde ki çantasını alıp odaya gitti. Sevgilisi de peşinden girdi. Genç kadın üzerinde ne varsa çıkardı. En az teni kadar pembe kemerli sabahlığı giydi.
"Yeni aldım." Dedi. Kendi etrafında döndü.
"Üzerinde çok kalacağını sanmıyorum."
Leylifer ses çıkmasın diye iki eliyle ağzını kapattı ve güldü. Kollarını uzattı;
"Buraya gel. Beni seviyor musun?"
"Her ayrıntını seviyorum."
Işıklar söndü. Baza adeta bağırıyor, gıcırdamaları içeriye kadar geliyordu. 
Arsen kafasını yastığa koydu.  Beyninin içindekinden  başka hiçbir sesi işitmiyordu. Diğer tarafa döndü, sonra diğer tarafa. Yatak kendisine düşmandı. Kalktı bağdaş kurup oturdu...

Ah! Rana neye üzülsem neye ağlasam bilemedim, hayatın bana bir gün güzel bir şeyler verip veremeyeceğini düşündüğüm bugünki gibi uzun ve  karanlık bir gece yarısıydı, olmaz diyor, uyumaya çalışıyordum. Olmazdı çünkü sen göz kamaştırıcı bir halde sadece benim değil seni izleyen herkesin karşısındaydın. Ben kimdim? Aklımı başımdan alacak türden bir zarafetin daha ötesinde, benliğimi unutturacak kadar güzeldi bakışların. O günü unutamıyorum. Kalbim titreyerek, korkarak, bakışlarını üzerimden çekmeni dileyerek sevmiştim seni. Evet arzum buydu, çünkü beni sevmenin yıkımım olacağını düşünüyordum.  Aşk mı? Hayır. Bu aşk değildi, Her şey göründüğünden ne kadar da farklı, giyimi ve ihtişamıyla zamanı, en azından benim zamanımı durduran kadın,  dileğimin kabul olmasını engellemeye çalışırcasına gözlerimden içimi, en içimi görüyordu. Dediğim gibi bu aşk değil, körü körüne bağlanmak, büyülenmekti...
İri gözlerinin içinde kaybolmuş, nefesim kesilmiş, onu izliyor, bilinmezliklere dalıp gidiyordum. Yürümeye başladı. Adımlamıyordu emindim, bunlar bilinen, sıradan ayak atışı değildi. Konuşmayı yeni öğrenmiş bir çocuk gibi, aynı şeyleri tekrar edip, tekrar edip duruyordum.
Gülümsedi; "Şu an yaptığım gibi." Dedi. 
Onu izleyen gözler, vücut buluyor, o sıraların arasından geçerken onunla birlikte yürüyordu. Nihayet karşımdaydı. Boynum kırılacaktı. Boğulacak gibiydim;
" Buraya... Buraya... Buraya mı... oturacaksınız?" Diyebildiğimi hatırlıyorum.
"Sizin için sakıncası varsa, başka bir yer bulabilirim."
Sakıncası var mıydı? Mahzuru yoktu. Belki de vardı. Bilmiyordum.
Bu kadar güzel bir kadından kim korkmazdı ki? Dudaklarına dalıp gitmişim; "Afedersiniz, sizinle konuşuyorum."
"Özür dilerim buyrun."
Yanıma oturdu, çantasını diğer yanına bıraktı, elini uzattı;
"Rana." Gözlerim bu kez de ince ve yuvarlak çenesinin iki yanında da bulunan gamzelere kaymıştı.
Kolum tutmuyor gibiydi, zar zor ona uzandım.;
"Arsen ben de, memnun oldum."

Okulun ilk haftasıydı. Sadece buğday tarlalarında gördüğüm çiçeklerden ve Belemir'den sonra böylesine güzel bir kadınla konuşmak hiç kolay değildi.
Sesinin karşısındakine tesiri; bir patikada, ayın karanlığında bir başına, ufak taşlara takılarak yürüyen, rüzgarların yeşil saplı buğdaylarla devinmesinden çıkan titreşimi işittiğinde etrafına bakan birinin hissettiği ürpertiyle aynıydı.
O konuşurken,  sesinin ritmine kapılıp, dans etmemek mümkün değildi.
Ders bitene kadar hiç konuşmadık. Kapıdan çıkacakken; "Affedersin Rana!" diye seslendim. Yüzü bana dönükken kendimi ifade etmekte zorlanıyordum; "Şey, yanlış anlamazsan, şey soracaktım sana."

Ne soracaksın der gibi, meraklı bakışlarla tebessüm ederek beni izledi. Benden hoşlandığı düşüncesine kapılmadım diyemem...

"Ders programını aldın mı? Eğer almadıysan... Numaranı verirsen..."

Doğru düzgün cümle kuramıyordum, konuşmayı unutmuş gibiydim. Neyse ki o beni anlamıştı.

"Tabi ki kaydedebilirsin."

"Rana" diye kaydetmiştim, çaldırdım. "Benim numaram." Dedim.

"Çok teşekkür ederim Arsen."

"Rica ederim. Görüşmek üzere."

"Kendine iyi bak."

Okulun bahçesinden çıkmadan numarasını ezberlemiştim. Eve geldiğimde Rana'm diye değiştirdim ismini. Hiçbir şey yapmadan, profil fotoğrafına bakıyor, onlarca hayal kuruyordum. O soruyordu, ben cevaplıyordum. Sonra sıra bana geliyordu.

Gece olduğunda saçmaladığımı farkettim. Okulda başka kimse kalmamış gibi benimle mi çıkacaktı sanki. Hayat bana bu kadar cömert davranır mıydı bilmiyordum. O güzel bir kadındı. Okul zengin piçleri ile doluydu. Ben kimdim? Ben yaşamamın, üniversiteye kadar olan kısmını, babamın binlerce dönümlük beş para etmez, sulama imkanından yoksun, verimsiz, eğimli arazilerinde geçirmiş genç bir çiftçi. Ekime el verişli olan tarlalarda koşturup durmuştum.Telefonu yastığımın yanına bırakıp, yatağın içinde dönmeye başladım. Uykuya dalmak üzereyken, bildirim sesiyle kendime geldim.

Rana'm:

-Selam.

-Selam!

-Kusura bakma, gecenin bu saatinde seni rahatsız etmek istemezdim.

-Ne kusuru rahatsız olmadım.

-Programı göndereceğini söylemiştin.

-Özür dilerim. Aklımdaydı, nasıl olurda unuturum.

-Hiç önemli değil.

-Gönderdim, nasılsın?

-İyiyim, sen?

-Teşekkür ederim, bende iyiyim.

-Daha fazla zamanını almayayım. İyi geceler!

-Bende uyumak üzereydim, aklıma konuşmamız gelince, mesaj atmak istedim.

-Aslında mesaj atmana sevindim, bende uyumak üzereydim. Mesajını görünce mutlu oldum.

-Neden mutlu oldun?

-İmkansız hayaller kuruyordum sen bana bazı şeylerin ne kadar mümkün olduğunu gösterdin.

-Arsen bence senin uykun var?

-Hayır, bunları uykulu bir halde yazdığım söylenemez.

-Söylediklerinden hiçbir şey anlamıyorum.

-Açık konuşmak gerekirse, sohbet ediyorduk.

-Beni mi hayal ediyordun ?

-Tam karşılığının bu olduğunu söyleyemem.

-Ne konuşuyorduk?

-Kahve içebilir miyiz, diye soruyordum.

-Ne diyordum?

-Olur, demiştin.

-Yarın?

-Ne yarın?

-Birinin düşünde, bilmediğim konuşmalarım olsun istemem.

-Anlamadım, kusura bakma ben... ben seni...

-Anlamadın.

-Rahatsız etmek istememiştim.

-Diyorum ki, saat kaçta?

-Kahve mi?

-Nihayet anladın.

-Öğleden sonra sana uyar mı?

-Aynı sınıftayız.

-Evet yanımda oturuyorsun.

-Neyse ki yanında oturduğumun farkındasın.

-Bunun farkında olmamak imkansız.

-Neden?"

-Yarın söylerim.

-Tamam o zaman yarın görüşürüz, iyi geceler.

-İyi geceler.

"Sabah olmasını arzuluyordum. İnsan sevince, geceler nasıl da uzuyor, daha garibi acı çekince de aynı.O gün beni mutlululuktan uyutmayan Rana, bugün gecelerimi uzatıp, ıstırabım oluyordu.

Zahir'e mi üzülsem yoksa sevdiğime mi, cevap bulamıyorum." Diye düşünerek uzandı. Gözlerini kapattı. Bu düşünceler bir süre sonra başka bir alemde ona eşlik etmeye devam etti; Doğu ve Leylifer birbirine sarılıp, çoktan uykuya dalmıştı. Sobanın tavana yansıyan ışığı cılızlaşmış, ısısı düşmüş, odanın sıcaklığı azalmaya başlamıştı. Bulutlar yürüdükçe, Ay semada parlıyordu.

Öte tarafta, uyumayan birileri vardı. Gecenin bu saatinde Zahir'in başına ne geldiğini düşünen ailesi...

Zaim ZAİMOĞLU, şöminenin başında elinde viski kadehi ile ateşi izliyor, çaresizce düşünüyor, intikam yeminleri ediyordu. Gözleri içini gösterir gibi alev alevdi. Şüpheli KALENDER' lerdi. Onlara bunun hesabını soracaktı, kuşkunun dışında ufak çok ufak bir kesinlik belirsin istiyordu. İçki bardağını şöminenin duvarına fırlattı.

İncecik dudaklarının arasından çıkan, kalın bir ses; "Oğlum." Dedi.

"Oğlum, nerdesin?"

Zahir, çocuklarının en küçüğüydü. İşlerin başında duran, ZAİMOĞULLARI'nın en büyüğü ise Barlas' tı.

Kapı çaldı...

Zaimoğlu, kocaman yeşil taşlı yüzük olan elini, kızılcık ve ceviz ağaçlarından yapılmış, altın ve gümüş işlemeli, aslan başlı bastonunundaki elinin üstüne koyup, simsiyah bakışlarını kapıya çevirdi;

"Gel."

Barlas yanına kadar yürüdü, o yürürken gözleriyle onu takip etti. Karşısına geçip ellerini önünde birleştirdiğinde, yüzü ateşe dönüktü;

"Haber geldi baba." Dedi. Başını öne eğdi. Üzüntüsü dudaklarından, ağlamaklı sesinden okunuyordu;

"Ee!"

"Eşleşme olmuş, analiz sonucu %99,99 Zahir'in DNA'sı ile uyuşmuş."

Bazı yerlerinde ak olan siyah sakallı adam bastonunu iki kez yere vurdu ve konuştu;

"Kan bizim kanımız oğul! Zahir'in değil sadece."

Oğlu, başını hafifçe yana eğdi. Tek kelime bile etmedi.

Adam eliyle kavisli kaşlarını ve uzun sakallarını okşadı;

-Ölmüş mü?

- Henüz bilmiyoruz baba ama araştırıyoruz.

-Bir yerde tutuyor olabilirler mi?

-Olabilirler.

-Öğrenin. Yaralıysa bulup eve getirin, öldüyse bana katilini getirin!

-Emredersin baba.

-Emniyet müdürünün yanına git. De ki, babam gelmedi ama sen de gelmemişsin, neden gelmemişsin?

-Gittim baba, söyledim.

-Ne dedi?

-Gelecekmiş, oğlunu bulmadan gelemem dedi.

-Gelmesin!

-İfadelerin hepsini okudum.

-Ee!

-Devin's otelin çalışanı. İfadesinde; bizim aracın otele geldiğini söylemiş, geldiğini görmemiş. Kızaklama sesi duyunca dışarı çıkmış, plakayı not etmiş.

-Devin KAYA'nın oteli.

-Evet baba. Devin Hanım' ın ifadesini de okudum.Vale ile aynı şeyleri söylemiş.

-Sonra?

-Mehmet KALENDER' in söylediklerine baktım.

-Ne demiş, KALENDER?

-"Gece iş yerimizin, kurşunlandığını öğrendik. Evdeydim. İki adamımı gönderdim. Gidin araştırın dedim. Kameraları izlemişler. 34 ZA... sayılı plakanın ZAİMOĞULLARI' na ait olduğunu öğrendik. Bulun dedim. Aramızda bir husumet olduğu doğru, bunu inkar edemem, bizim çocuklar araştırmış ama bulamamışlar. Boğuşma izleri var demişsiniz. Bilgim yok. Kan izlerini soruyorsunuz. Bilgim yok. Bizim yaptığımıza dair bir tek deliliniz var ise, suçlayın. Yerimiz belli." Demiş adamları da aynı şeyi söylemiş.

ZAİMOĞLU bastonun başlığını, adamların boğazını tutar gibi sıktı; "Adamları takip edin, yarın depoya getirin." Dedi.

"Onları göndermiş, nerede olduklarını bulmaya çalışıyoruz. Kendisine de yurt dışına çıkma yasağı kararı verilmiş."

Başını diğer tarafa çevirdi. Pencereden dışarı baktı. Şehir ayaklarının altındaydı. Oğlu orada bir yerdeydi. Nerede diye düşündü. Yüzük olan eliyle, çıkmasını işaret etti. Barlas, elini tutup öptü ve odadan çıktı. Yerinden kalktı. Çalışma masasına geçti. Çekmeceyi açtı. Zahir ile birlikte çekilmiş fotoğrafını aldı. Öptü, gözyaşı üzerine damladı. Kruvaze yakalı, taba rengi yeleğine sildi. Yerine koyup kapattı. Cebinden çıkardığı köstekli saatine baktı. Zaman bir hayli ilerlemişti. Dakikalar hiç olmadığı kadar kıymetsizdi...

Continue Reading

You'll Also Like

İhtiras By milavens

Teen Fiction

1.2M 25.7K 21
Körkütük sarhoş bir kız. Bir bar ve yaşanmaması gereken bir gece. Adamın tek istediği, tenine yüz sürdüğü kadınla sevişmek. Asla daha fazlası değil l...
885K 29.4K 56
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
1.6M 53.7K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...
308K 18.8K 40
17 yıl önce annesi tarafından ölü olarak bildirilen Neva... Yıllardır onun hasretiyle yanıp tutuşan Akay ailesi... Ama... Ortada bir sorun vardı.Neva...