KAN BAĞI

By Nava2018

147K 9.5K 7.4K

Okuyabileceğiniz en iyi aile kitabı. ♠️ "Bir Akarcalı olmak ne demektir biliyor m... More

0.5• TANITIM
1.BÖLÜM• AİLE
2.BÖLÜM•SIRLAR
3.BÖLÜM•MASKE
4.BÖLÜM•ARAF
5. BÖLÜM•YIKIM
6.BÖLÜM• YILDIZ
7.BÖLÜM•VENÜS
8.BÖLÜM•DOMİNO
9.BÖLÜM•MEDYA
10.BÖLÜM• D-EVRİM
11. BÖLÜM•OKUL
12.BÖLÜM•GÜNAHKÂR
14. BÖLÜM•DENGE
15.BÖLÜM•KONSEY
16. BÖLÜM• PRANGA
17.BÖLÜM• G-AZAP
18. BÖLÜM • RAGNAROK
19. BÖLÜM•YAZGI

13. BÖLÜM•LANET

7K 474 447
By Nava2018

Medya:Zendaya-Replay

Kızlar yine uzun bir bölüm yazdım. Benden çok bölüm istiyorsunuz. O zaman bende yorum istiyorum. Anlaştık mı🩷

Keyifli okumalar.

♠️

"Eğer siz iyi olacaksanız ben yeryüzünde ki en büyük günahkâr olmaya razıyım."

♠️

Lema eve geri döndüğünde bir enkaz ile karşılaşmıştı. Olanları öğrendiklerinde kendilerini suçlayacaklarını ve ne kadar çok üzüleceklerini bildiği için hiç öğrenmelerini istemese de artık çok geçti.

Şimdi ise akşam yemeği için yemek salonuna gidiyorlardı. Herkes sessizdi,kimse konuşmuyordu.

Lema, Deha ve Reha arasındaki yerine otururken herkesin teker teker yerlerine oturmasını izledi. Hepsinin teni solgun, yüzleri asıktı. Negatif bir enerji duvarlara sanki yapışmış gibi saatlerdir varlığını koruyordu.

"Başlayın." Agâh Bey'in dediği cümle ile kimse yemeğe başlamazken hepsi Lema'ya dönmüştü.

"Lema'nın tabağını bana verin."dedi Eflah kendini toplamaya çalışırken. Saatlerdir hâlâ kendilerine gelememişlerdi. Kalplerinde ki bu derin sancının orayı uzun bir süre meşgul edeceği belliydi. Deha,Lema'nın önünde ki boş tabağı alıp Eflah'a uzattığında Eflah tabağı dengeli olacak şekilde doldurmaya başlamıştı.

Ardından doldurduğu tabağını Lema'nın önüne koyduğunda bir tutam saçı gözlüğünün önüne düşüyordu ve Lema'nın bildiği Eflah, o saçı da o gözlüğü de düzeltmeden duramazdı. O kadar bitik duruyordu ki Lema'nın gözlerinin içi titremişti. Onları böyle görmek hiç hoşuna gitmemişti.

Herkes kendi tabaklarını doldurmaya başladığında Lema'nın kaşları aşağı doğru kıvrılmış, gözleri hüzünle kaplanmıştı. Onun yüzünden bu kadar üzgünlerdi.

"Bir şey demeyecek misiniz?"dedi Lema gözleri tabağındayken. "Saatlerdir benimle konuşmadınız."

Herkesin çatal bıçak hareketleri dururken onun için bu denli etkilenmeleri Lema'nın içinde ki küçük kızın hoşuna gitmişti. Onun için üzülen insanlara alışkın değildi. Ama onları o kadar seviyordu ki onun için bile olsa üzülmelerini istemiyordu.

"Kelimelerim tükenmiş gibi Lema. Bugünlük abilerine izin ver."dedi Berge durgun bir sesle.

Lema şaşkınca ona baksana babasının ve üçüzlerinin de kafalarını eğip sessizlik yemek yediklerini görünce o da daha fazla bir şey dememeye karar vermişti.

"Tamam abi."dedi üzgün bir sesle. Ardından hiç iştahı olmamasına rağmen onları üzmemek için en azından tabağın yarısını yemeyi başarabilmişti. Çünkü ara ara onun tabağına bakarak yiyip yemediğini kontrol ettiklerini anlayabiliyordu.

Daha fazla yiyemeyeceğini anlayınca sandalyesini geriye ittirip ayağa kalktı. "Size afiyet olsun." Ardından hızlı adımlarla yemek salonundan çıkarken sırtındaki bakışları hissedebiliyordu.

Lema odasına geldiğinde o soluk negatif enerjinin kendi odasını bile sardığını gördü. Bu enerjiyi bir yasa benzettiğini düşündü. Ailesi, onun için yas tutuyordu. Lema tüm gün okulun ardından yetimhane müdür yardımcısı derken bir çok şeyle uğraşmıştı. Saatlerdir de ailesiyle birkaç cümle de olsa konuşmaya çalışıyordu. Bugün çok yorulmuştu ve tek istediği sıcak bir banyodan sonra uyumaktı.

Tişörtünü çıkarıp yere atarken banyoya doğru ilerlemeye başladı. Yatağın üstünden telefonunu alırken bir yandan şortunu çıkarıp atmıştı. Banyoya girince küvetin dolması için suyu açarken biraz kendisi ile ilgilenmek istiyordu. Banyo dolaplarının içinde mumları çıkartıp teker teker yakarken şimdiden biraz daha iyi hissetmeye başlamıştı.

Suyun dolmasını beklerken biraz cilt bakımı yapmaya karar verdi. Temizleme jeli ile yüzünü iyice yıkadıktan sonra burnuna bir burun bandı yapıştırdı ve pamuğa döktüğü tonikle cildini silmeye devam etti. Ardından yüzüne birkaç damla cilt serumu damlatıp yüzünü ovalamaya başladı. Dudaklarını nemlendirmek için bir dudak peelingi kullanırken burnunda ki bandı çıkardı. Eskiden bir rutin olarak neredeyse her gün yaptığı bakımlarını bir süredir ihmal ediyordu. O yüzden şimdi kendini biraz da olsa daha iyi hissediyordu.

Küvetin dolduğunu görünce suyu kapattı. Ve Gül Hanım'dan eve gelir gelmez istediği çiçeklerin banyo tezgahının üstünde olduğunu gördü. Küvette ki suyun içine yasemin ve nergis çiçeği yapraklarını atarken şimdiden güzel kokuları Lema'yı rahatlatmıştı.

Nergis çiçeği baş ağrısını dindirmesi içinken Yasemin çiçeği bugün kolay bir uykuya dalmasını sağlayacaktı. Çok sevdiği kiraz çiçeği aromalı banyo toplarını da küvetin içine atınca su pembe bir renge bürünmüştü.

Lema mumların bazılarını küvetin duvar kısmında kalan rafına koyarken kalanını da banyonun çeşitli yerlerine dağıtmıştı. Sudan yükselen sıcak buhar ve çiçek kokusu Lema'yı gülümsetirken telefonundan annesinin çok sevdiği şarkılarından birini açtı. Ahenk Eva'nın sesi, banyo duvarları arasında yankılanıyorken Lema garip bir huzur buluyordu.

İç çamaşırlarını da çıkarıp atarken bir bacağını küvetin içine soktu ve suyun tam istediği sıcaklıkta olduğunu gördü. Banyonun loş ışığında suya girerken mumlardan daha bir aydınlatma olamayacağını düşünüyordu. Banyonun geniş penceresinden gökyüzünde ki ayı görürken annesine eşlik ederek onun şarkısını söylemeye başladı.

(Tell me the truth)
(Bana doğruyu söyle)

(This is a end)
(Bu son.)

Sakin tınılar banyo duvarlarını usul usul gezinirken Ahenk Eva'nın ve Lema'nın birleşen sesi durgun bir enerjinin yayılmasına sebep oluyordu.

(I feeling losing myself)
(Kendimi kaybettiğimi hissediyorum.)

(Can't my find way)
(Yolumu bulamıyorum)

(To note lose you)
(Seni kaybetmemek için)

(Why is it so complicated?)
(Neden bu kadar karmaşık?)

Ahenk Eva'nın ve Lema'nın sesi yayılan enerji ile evin her bir köşesinde duyulurken malikanenin etrafını saran yüzlerce koruma bile büyülenmiş gibi sesin kaynağını aramaya başlamışlardı.

"Çok güzel."diye fısıldadı içlerinden biri. Notalar sanki onların tenini okşuyor gibiydi. Sanki hava bile birden değişmiş bu şarkı onları kendi dünyasına çekmiş gibiydi.

Gül hanım ise Ahenk Eva'nın ve Lema'nın sesinin birleşince bu kadar inanılmaz olabileceğine inanamadı. Ev çalışanları bile yaptıkları işi bırakmış ve bu şarkıya kulak vermişlerdi. Her biri o an ki kötü düşüncelerinden, olumsuz hislerinden sıyrılırlarken garip bir huzurun içine çekilmişlerdi.

Reha çizdiği resimden kafasını kaldırırken elinde ki boya paletini kenara bıraktı. Annesinin ve Lema'nın sesini duyuyorken hayatta en sevdiği iki kadını görmezden gelemezdi.

Pars, hayvanlarını sevmeyi bırakırken karşısında oturan Berge ve Agâh bey ile göz göze geldi. Üçünün de gözleri şaşkınlıkla irileşmişti.

"Annemin sesi?"dedi Berge neler olduğunu anlamazken. "Ve Lema'nın sesi?"

"Çok güzeller."diye fısıldadı Agâh bey dolan gözleriyle. O ikisine sahip olduğu için tanrılara binlerce kez şükretse bile az kalırdı.

Deha ve Eflah yaptıkları bir araştırmayı duydukları seslerle anında sonlandırırken yüzlerinde oluşan minik tebessümün sebebi küçük kız kardeşleriydi. Annelerinin sesine olan uyumuna ikisi de şaşırırken ne ara odadan çıktıklarını bile anlamamışlardı.

Akel ise elinde ki eskimiş kağıdı izliyordu. Yüzünde ki ifade karışık, üzgün ve özlem doluydu. Henüz küçük bir çocuk olduğu fotoğrafa bakarken annesinin ona şimdi de bu fotoğrafta ki gibi sarılmasını istiyordu. Eski fotoğrafı yatağının üstünde bırakırken kendini bir anda odadan çıkmış olarak bulmuştu bile.

(Nothing makes me confused)
(Hiçbir şey kafamı karıştırmıyor)

(No wonder why)
(Nedenini merak etmiyorum.)

Lema, suyun üzerinde parmaklarını gezdirirken pembe renkli su, minik küreler halinde tavana doğru yükselmeye başladı.

Yüzlerce minik, pembe su küreleri tavana doğru yükselip hava da süzülmeye başladıklarında yaydıkları güzel koku her yeri kaplamıştı. Bazı su kürelerinin içinde Nergis ve Yasemin yaprakları varken görüntü hayran olunmayacak gibi değildi.

Lema küvete biraz daha yayıldı ve başını küvetin kenarına yaslayarak gözlerini banyosunda süzülen su kürelerinde gezdirdi. Uzun saçları küvetten aşağı salınıyor, kumral saçlarının arasında ki altın teller mum ışığında parlıyordu. Ay ışığı ve mumlarla birlikte banyoyu aydınlatırken oluşturdukları sihirli hava herkesi kendine çeken bir huzur içeriyordu.

Parmak uçlarıyla su kürelerine yön verirken banyosunun kapısı açılmıştı. Kim geldi diye bakmasına gerek yoktu. Onların varlığını zaten hissediyordu. Dudaklarında küçük bir kıvrım oluşurken bakışları iç ısıtan bir sevgiyle doluydu.

(I'm still in hell)
(Hâlâ cehennemdeyim.)

Akarcalı ailesi evde ki bu sihirli havanın kaynağına gelirlerken karşılaştıkları manzara hepsini şaşırtmıştı. Mumlara, havada süzülen su kürelerine ve çiçek yapraklarına hayranlıkla baktılar. Arkada annelerin şarkısı açıkken ona eşlik eden Lema ise bunlardan çok daha hayran olunasıydı.

(This is the moment, come)
(İşte tam zamanı,gel)

Tam o an notalar sanki onlara saldırıyor gibi bir esinti hepsinin tenini okşarken bu iki sesin birleşimi kalplerinin en ücra köşelerine kadar işledi. İçleri ürperiyor, gizlemeye çalıştıkları hissiyatlar bir bir ortaya çıkıyordu. Sanki şuan Ahenk Eva da bu banyodaydı ve her birinin saçlarını okşayıp onlara sarılıyordu.

"Özür dileriz Lily. Sen böyle bir hayat yaşadığın için özür dileriz." Reha dolu gözlerle konuşmaya başladığında küvete doğru birkaç adım atmıştı. Saatlerdir hepsi kendini tutmuşken sonunda o sıkı duvarda bir çatlak oluşmuştu. Lema doğru yolda olduğunu anlarken şarkısını söylemeye devam etti.

(Bring me to the dark)
(Beni karanlığa götür)

(Can't find you in the end)
(Bulamıyorum seni sonunda)

Berge de ona yaklaşırken annelerinin gökyüzünden onlara seslendiğini, kız kardeşleri ile daha çok ilgilenmelerini hep onlara söylediğini düşünürdü. Berge'nin içinden bir ses ise şuan annesinin sesinin yalnızca basit bir kayıttan ibaret olmadığını söylüyordu. Sanki annesinin ruhu burada onlarla gibiydi.

"Onca yaşadığın şeye rağmen bu kadar güçlü kalmana minnettarım Lema."dedi Berge durgun bir yüzle. Kız kardeşinin şimdi sapasağlam karşısında olması bile onun için tutunacak bir daldı.

"Hayatımıza girdin ve bir anda her şeyimiz oldun. Bundan sonra da olacaksın Lema. Abilerin seni hiç bırakmayacak." Eflah kendinden emin bir sesle konuşurken sesinin hafifçe titriyor olması onun karakterine oldukça ters olsa da Akarcalılar bugün onları paramparça edecek şeyler öğrenmişlerdi. Kız kardeşleri için kalpleri bu kadar sızlarken nasıl göründüklerinin bir önemi yoktu.

(Don't ever cry for me)
(Benim için asla ağlama.)

(Ooh-ooh, hoo-hoo)
(Ooh-ooh,hoo-hoo)

Her biri Lema'dan defalarca kez özür dilerken Lema yüzünde ki gülümseme ile onları dinleyerek şarkısına devam etmişti. Ara ara ağlamışlar, ara ara ondan af dilemişlerdi.

Lema şarkısını bitirdiğinde gözlerini onlara çevirdiğinde yıkılmış ailesine derin bir sevgi ile bakıyordu. O sevginin arkasında ise ailesine bunları yaşattıkları için inanılmaz bir öfke vardı. Onların her bir gözyaşının hesabını soracaktı. Bu aile için ölürdü, öldürürdü. Lema bu aile için her şeyi yapardı.

Küvetin içinde biraz doğrulurken kollarını küvetin kenarına yasladı ve çenesini de kollarının üstüne dayadı.

"Kelimelerim size ulaşmayınca annemden yardım aldım."derken yüzünde ki huzur dolu ifade hepsinin içinde bir ağlama isteğine sebep oluyordu. "İşe yaramasına sevindim."

Hepsi ona şaşkınlıkla bakarken Lema gülümsedi. Ortaya çıkan gamzeleri mum ışığında gölgelenirken ıslak kirpikleri hafifçe titriyordu. "Benim için bu denli üzülürseniz ben de üzülüyorum. Benim gözümde ne kadar güzel olduğunuzu biliyor musunuz?"

Ardından tekrardan doğruldu ve kollarını iki yana açtı. Deha ve Reha hemen yere çökerken ona sarılmışlardı. Lema bir eliyle Reha'nın diğer eliyle Deha'nın kafasını kendisine bastırırken ikisi de sanki saatler sonra ilk kez nefes alıyor gibi onun kokusunu derin derin solumuşlardı. Gözlerinden düşen gözyaşları Lema'nın ıslak omzundaki suyla karışırken Lema küçük bir anne gibi onları yatıştırmaya devam etti.

"Şşt, üzülmeyin artık. Yanınızdayım, iyiyim. Bir şey olmadı bana."

Herkes onun için bu kadar perişan olurken Lema'nın da gözleri bu tablo karşısında doldu. Her şeye rağmen yüzünde ki sıcak ifade onlara karşı her zaman yerini koruyor olacaktı.

"Biz çok güçlü bir aileyiz. Bundan sonra kimse bize zarar veremeyecek." Lema'nın da gözlerinden birkaç damla yaş süzülürken devam etti. "Buna asla izin vermem."

Bu Lema'nın hayatında ki en büyük yemindi. Koşullar ne olursa olsun, ailesini canı pahasına koruyacaktı. Kaç kişiyi öldürdüğünün ve öldüreceğinin bir önemi yoktu. Yaptıklarının olmadığı gibi yapacaklarının da sınırları olmayacaktı.

Parıltılı gözlerinden ışık taneleri süzülmeye başladığında artan enerjisi yine kendini belli etmeye başlamıştı. "Ailemden birine bir şey olursa o zaman bana da olur. O zaman işte ben iyi olmam."

Abilerinin ve babasının güçlü durmaya çalışan hallerine bakarken kafasını hafifçe iki yana salladı. "Ağlamanız önemli değil. Arada düşmeniz de önemli değil. Ben sizin sığındığınız liman olurum. Ağlarsak sonrasında daha çok güleriz. Düşersek eğer daha güçlü kalkarız."

Deha ve Reha'nın gözyaşları durulurken herkes duyduklarının ağırlığını hazmetmeye çalışıyordu. Küçük bir kızın hepsinin sorumluluğunu omuzluyor olması ve bu olgunluğu hepsini şaşırtsa da sebebini Kemal'den bugün yeterince öğrenmişlerdi. Lema güçlükle sahip olduğu ailesini kimseye yem etmezdi. Kimsenin üstlerine gölge düşürmesine izin vermez, kimsenin onları üzmesine bile müsaade etmezdi.

Işığı andıran gözyaşları yanaklarını ıslatmaya devam ederken gözlerinde ki acı hayatın ona yaşattıklarının bir yansımasıydı.

"Eğer ailem iyi olacaksa, ben yeryüzünde ki en büyük günahkâr olmaya razıyım."

♠️

Ertesi gün okula gittiklerinde Lema, üçüzlerinin biraz normale dönmesine sevinmişti. Tüm gece birlikte uyumuşlardı ve sabaha kadar Lema'ya sarılmayı bir kez olsun bırakmamışlardı. Okul bahçesinde arkadaşlarının yanına gittiklerinde Lema Arın, Barlas ve Sezgin'in ona hayranlık ile baktığını gördü. Bu onu hafifçe güldürürken futbol kulübünden beri ona böyle baktıklarını biliyordu.

"Lema, futbolda inanılmazmışsın. O videoları kaç kez izledim bilemiyorum!" Sare heyecanla konuşurken Lema gülümsedi. Bu sabah futbol oynadığı videoyu Lema kendi sosyal medya hesaplarında da paylaşmıştı ve sonuç milyonlarca izlenmeydi.

"Ben de aynılarını Arın, Barlas ve Sezgin için söylüyorum."dedi Lema iri iri açılan gözlerle."Bu kadar iyi oynamalarını bende beklemiyordum."

Lema'nın onlara iltifat etmesiyle üçü de sırıtırken Reha ve Deha kısık gözlerle onları izliyordu. Bu üçünün Lema'ya bakışları ve hareketleri mi değişmişti? İkisi de bunu anlamaya çalışırken durumu farkeden Lema hemen konuyu çevirdi.

"Sare, bugün voleybol ve dans kulübüm var. Sende bu iki kulüpteydin değil mi?"

Sare heyecanla yerinde zıplarken ne kadar mutlu olduğu belli oluyordu. "Evet, sen varken daha çok eğleneceğimize eminim Lema!"

Herkes ona garip garip bakarken normalde çok soğuk bir karakter olan Sare'nin Lema'nın yanında bu kadar cıvıl cıvıl olması şaşırtıcıydı. Sonra akıllarına onlarında Lema'nın büyüsüne kapıldığı gelince ona hak vermeden edemiyorlardı.

"Sare'nin birini sevmesi zordur."dedi Sare'nin ikizi Safir. Oldukça uzun boylu, masmavi gözlü ve siyah saçlı bir çocuktu. Lema onun yanından geçen kızların iç geçirdiğine bir çok kez denk gelmişti.

Hep birlikte sohbet ederlerken aralarından en erken ayrılan Ediz olmuştu. Ardından çalan zille herkes sınıflarına doğru giderken Lema kendisine doğru koşarak gelen Uzay'ı gördü. Uzay onu kolları arasına alıp sıkıca sararken Lema da kıkırdayarak ona sarılmıştı. Uzay'ın aklı ise dün Lema hakkında öğrendiğim korkunç geçmişiydi. Bir kardeşten farksız gördüğü küçük kuzeni hepsinden daha güçlüydü.

"Uzay, seni özledim."

Uzay, onun saçlarına minik bir öpücük kondurdu. "Bende özledim güzelim. Derslerimiz aynı ben de Nanofizik sınıfına gidiyorum."

Reha ve Deha ona ters ters baksalar da Uzay'ın da dünden sonra ne kadar üzgün olduğunu görüyorlardı. Bu yüzden bir şey dememeyi tercih etmişlerdi.

"Siz kendi sınıflarınıza gidin. Uzay ile giderim ben."dedi Lema üçüzlerine gülümserken.

"Tamam güzelim. Kendine dikkat et. Canını sıkan bir şey olursa söylemen yeterli biliyorsun."dedi Deha hafifçe gülümserken.

Lema, ikisinin de yanağına bir öpücük kondurduktan sonra Uzay ile Nanofizik sınıfına doğru ilerlemeye başlamışlardı. "Okulu sevdin mi?"

Lema hızla başını salladı. "Hem de çok Uzay. İyi ki bu okula gelmişim. Ayrıca yanımda üçüzlerim ve sen olduğun için mutluyum. Ailemle olmak beni rahatlatıyor."

Uzay yüzünde samimi bir gülümseme oluşurken "Senin bundan sonra iyi olacağını bilmek de beni rahatlatıyor Lema."dedi.

Lema, karşıdan gelen futbol takımı üyelerini görünce el salladı. Onlar da onu görünce gülmüş ve neşeyle bağırmışlardı.

"Takımımızın yıldızı da buradaymış!"

"Hey,Lema!"

"Yine çok güzelsin."

Futbol takımından ona yoğun bir iltifat yağmurun yağarken Uzay ise bu sahneyi şaşkınlıkla izliyordu. Sadece bir gün okula gelmemişti ve Lema okulda ki en popüler gruplardan biriyle daha kaynaşmıştı.

"Selam, çocuklar. Nasılsınız?" Lema, Ata ile bir beşlik çakarken Ozan ile yumruk tokuşturmuştu. Her biri Lema'ya karşı o kadar cana yakınlardı ki sanki yıllardır tanışıyor gibiydiler.

"Seni gördük daha iyi olduk prenses."dedi Burç göz kırparken. Ardından Lema'ya doğru iki elini kaldırdı ve Lema da onu geri çevirmeden iki eline de aynanda bir beşlik çaktı.

"Sizinle tekrar oynamak için sabırsızlanıyorum. Bir an önce antrenmanlar gelsin!" Lema heyecanla konuşurken takımda gülüşmeler yükselmiş Bulut elini Lema'nın kafasının üstüne koyarak hafifçe okşamıştı.

"Biz hep futbol sahasındayız. 9 tane kulüpte olan sensin. Fırsat buldukça gel."

Lema ofladığında Bulut hafifçe gülmüştü. Yanlarından geçenler ise Uzay gibi şaşkınlığını gizleyemiyordu. Futbol takımı okulun en eğlenceli takımlarından biri olarak bilinirdi ve kolay kolay birine selam vermezlerdi.

"James, saç modelini farklı yapmışsın. Bayıldım!" Lema James'in bugün topladığı saçlarını beğeniyle alkışladığında James şımarık bir bakış atarak olduğu yerde birkaç poz vermişti.

"Lema, Lema!"dedi Arda heyecanla. "Siyah gömlek bana futbol formasından daha çok yakışmıyor mu?"

Lema, onu hızlıca süzmüş ardından onaylamıştı. "İnanamıyorum Arda! Sen gömlek insanısın." Arda kızarırken tüm takım onunla dalga geçmeye başlamıştı. Lema da dayanamayıp gülmeye başlayınca gülüşmeler artmıştı.

Ata başını hafifçe iki yana sallarken gözlerini onları hayretle izleyen Uzay'a çevirmişti. "Seni kıskanıyorum. Dünya üzerinde bulabileceğin en iyi kuzene sahipsin."

Bulut, Uzay'ın omzuna iki kez pat pat yaparken, "Ata haklı. Lema fazla inanılmaz bir kız."dediğinde takımdan onaylayan sesler yükselmişti.

"Ve güzel!"

"Harika bir futbolcu!"

"O çok eğlenceli!"

Lema'nın duyduğu iltifatlarla yanakları al al olduğunda dudaklarını büzerek bakışlarını başka bir yöne çevirmişti.

"Utandı."

"Çok tatlı."

Ozan bir yanağından, Ata bir yanağından çekiştirmeye başladığında Lema'nın itirazları işe yaramamıştı. Bir süre daha onunla uğraşıp el sallayarak Lema ve Uzay'ın yanından uzaklaştıklarında ikisi sonunda sınıflarına gidebilmişlerdi.

"Bunu nasıl becerdin? Hepsi sana aşık olmuş."

Lema hafifçe güldü. "Abartmasana Uzay."

"Haklısın,aşık demek az kaldı. Eriyorlardı senin için." Uzay çatık kaşlarla konuştuğunda Lema uzandı ve onun yanağına bir öpücük kondurdu. Tatlı gülümsemesi, Uzay'ın çatılan kaşlarını anında gevşetmişti.

"Rahatlasana Uzay."

"Reha ile Deha'ya anlatana kadar bekle. Onlara da böyle 'rahatla' dersin." Uzay gözlerini devirerek konuştuğunda Lema'nın gülümsemesi silinmişti.

"Bunu yapmayacaksın değil mi?" Lema tedirgin bir sesle konuşurken Uzay dudaklarında ki küçük bir sırıtmayla omuz silkmişti.

Nanofizik hocası sınıfa girdiğinde Lema bu adamın dün Kuantum Fiziği dersine de girdiğini hatırladı. İki dersine de bu hoca giriyor olmalıydı. Lema bunu mantıklı buldu çünkü Nano ölçekli cisimlerin doğasını anlamak için önce Kuantum fiziğini anlayıp ondan faydalalanmak gerekiyordu.
Gözlerini kısarak orta boylu ve elinde dosyalarla dolu bir çanta taşıyan adamı incelemeye başladı. Dün de aklına takılmıştı. Bu adamı birine benzetiyordu ayrıca ismi de tanıdıktı.

"Profesör Joan, bugün hangi konuyu işleyeceğiz?"

Sınıftan bir çocuk elini kaldırarak konuştuğunda yaşlı adam gözlüklerini taktı ve bunu diyen öğrencisine döndü.

"Nanomagnetism ve Spintronik."diye kısaca yanıtladığında Lema şaşırmıştı. Lise de verilen bir Nanofizik dersinin daha yüzeysel olmasını beklerdi anca oldukça ileri düzey olarak görüyorlardı.

Profesör Joan ekrana bir slayt yansıttığı da Lema dün dikkat etmediği bir detayı şimdi farketmişti. Slaytın başında profesörün adı ve soyadına! Karşısında ki adamın kim olduğunu anlarken gözleri iri iri açılmıştı.

"Bu bir şaka olmalı." Kendini tutamayıp şaşkınlığını dile getirirken sesli söylediğini farketmemişti. Tüm sınıf Lema'ya dönerken Uzay da ne olduğunu anlamayarak kuzenine dönmüştü.

Yaşlı adam, bakışlarını ağır ağır Lema'ya çevirdi. Bu dün sınıfında Kuantum Fiziği dersinde üstün başarı gösteren kızdı.

"Lema Hanım, bir problem mi var?"

Lema heyecanla kıpırdandı.
"Kim olduğunuzu yeni anladım profesör Joan."

Lema'nın kulağa hoş gelen aksanı ve bu kadar kolay konuşması sınıftakilerin dikkatini çekerken Profesör Joan ona merakla baktı.

"Beni nereden tanıdın?"

Lema'nın kaşları havalanırken ciddi mi diye düşünmeden edemedi. Karşısındaki adam dünyaca ünlü bir bilim adamıydı. Aksanlı konuşması Lema'nın biraz dikkatini dağıtsa da hafifçe gülümsedi.

"Bütün makalelerinizi okudum. Siz bir dahisiniz Profesör Joan! Hızlandırıcı kütle spektrometri üzerine olan yazınız harikaydı."

Profesör Joan ilgili bir tavırla ona bakmaya başladığında sınıfta ki kıskanç bakışlar Lema'nın üzerindeydi. "Kütle spektrometresi işe ilgileniyorsun demek."dedi tebrik eder bir sesle. Karşısında ki küçük kızda bundan daha fazlası olduğunu biliyordu.

"Makalelerimi nasıl buldunuz Lema Hanım?"

Lema gözlerini kaçırarak yanıtlarken bunu demesi saygısızlık olarak kaçar mıydı emin değildi. "Hepsi harika ama yalnızca bir makalenizde gözden kaçırdığınız bir detay var profesör Joan."

Profesör Joan 'nın dudakları hafifçe kıvrılırken içinden bir ses bir mücevher bulduğunu söylüyordu. "Buraya gelip o makalemi açmaya ne dersin? Sınıf arkadaşlarına da anlatmış olursun."

Lema, profesörün bunu bir saygısızlık olarak görmemesine sevinirken hızla başını sallamış ve ayağa kalkarak amfinin merdivenlerinden inmeye başlamıştı. "Lema, bütün makalelerimi okuduğunu söyledin. Ancak benim yüzden fazla makalem var."dedi Profesör Joan aklına takılan detayı söylerken.

"Toplamda 136 makaleniz bulunuyor profesör Joan. Her birini defalarca kez okuyup inceledim."

Sınıftan bir uğultu yükselirken Lema, karşısında ki Nobel ödülü almış bu bilim adamına sevimli bir şekilde gülümsedi. Ardından masanın üzerinde ki bilgisayara ilerleyerek profesörün makalesini ekrana yansıttı.

"Oh, QCD birimlerinin manyetik alan hesaplaması demek? Neyi gözden kaçırmışım Lema?"

Öğrenmenin yaşının olmadığını düşünen Profesör Joan tüm dikkatini Lema'ya verirken Lema ekranın önüne geldi ve parmağıyla bir paragrafı işaret etti.

"QCD birimlerinin manyetik alanını hesaplamanın tek yolunun Maxwell denklemi olduğunu söylemişsiniz ama enerji yoğunluğunu tamamen gözden kaçırıyorsunuz."

Profesör Joan 'nın kaşları havalanırken düşünür bir ifadeyle Lema'ya baktı. "Bunun aksini düşünmek seninkini de hatalı yapar."

"Belki." Lema omuz silkti. "Ama 3.54'lük bir sapmayla. Önemsiz görünebilir ama yakından incelendiğinde pi sayısı üzeri 4'ün kareköküdür."

Profesör Joan, elini çenesine koydu. "Yani?"

Lema'nın gülümsemesi büyüdü."Rasyonelize edilmiş birimler ve edilmemiş birimler pi üzeri 4 ile ayrılırlar."

Profesör Joan 'nın gözleri büyürken yaşlı adam uzun bir zaman sonra bu kadar heyecanlandığını hissediyordu. Sınıfın garipseyen bakışları Lema üzerindeyken bu kızın daha ne kadar zeki olabiliceğini düşünüyorlardı. Kesinlikle normal değildi.

"Enerji yoğunluğunu, rasyonelize ve rasyonelize olmayan birimleri gözden kaçırdığıma inanamıyorum."dedi profesör Joan gözlüğünü düzeltirken.

Lema gülümsedi. "Bu sadece minik bir detaydı Profesör Joan. Makaleniz hâlâ muhteşem."

Lema ve Profesör Joan makaleler üzerine olan tartışmalarına devam ederken sınıftakiler bunların sadece bir kısmını anlayabilmişlerdi. Kısa bir süre sonra Profesör Joan kendi dersine geri dönerken anlatımında bir çok yerde Lema'dan yardım almıştı.

Sınıfta bir klasik müzik sesi duyulduğunda herkes zilin çaldığını anlamış ve toparlanmaya başlamıştı.

"Lema sen delisin. Adamın bütün makalelerini okudun mu?"diyen Uzay'a kıkırdadı.

"İlgi çekiciydi."

"Senin böyle makaleler okuduğunu bilmiyordum."Uzay eşyalarını toplarken kuzenine ufak bir bakış attı. "Merak ettiğimden soruyorum. Her zaman böyle makale okur musun?"

Lema yavaşça başını salladı. "Evet. Sen okumuyor musun?"

Uzay kaşlarını çattı. "Neden okuyayım?"

Uzay telefonundan internet sitesine girerken mırıldandı. "Sen ve Profesör Joan'ın makale konuşmasını internet sitesine yüklemişler bile. Eminim herkes bunu izliyordur."

Uzay ve Lema sınıftan çıkarlarken gözler onların üzerinde olsa da en azından artık kimse Lema'nın bu dersleri gösteriş için seçtiğini düşünmüyor veya söylemiyordu.

"Bugün 2 tane kulübüm olduğu için başka dersim yok. Senin dersin ne?"dedi Lema bir yandan Sare 'yi görmek için bakınırken.

"Genel Kimya Laboratuvarı."dedi Uzay oflarken. Lema duyduğu dersle gülümserken kulübü olmasa Uzay'ın yerine o derse girmek isterdi.

Lema, annesinin tablosunun yanından geçtiklerinde adımları duraksadı. Özlem dolu gözleri tablodada ki gülen kadındayken her baktığında güzelleşen bu fotoğrafa inanamıyordu.
"Yengem, çok iyi bir insandı. Bu Dünya onu haketmiyor."dedi Uzay, Lema gibi fotoğrafı incelerken.

Lema, orada öylece annesini izlerken etraftakilerin ona acıyarak bakmasına aldırmadı.

"O çok güzel."dedi hayranlıkla mırıldanarak.

"Öyle."dedi Uzay başını sallarken. Lema'nın anne özlemini açık açık görmek Uzay'ı rahatsız ederken bunun sebebi bu durum için yapabileceği bir şey olmamasıydı. Lema sanki şuan her zamankinden daha küçük görünüyordu. Uzay onun annesine ihtiyacı olduğunu anlıyordu. Bir kolunu Lema'nın omzuna atıp kendine çekerken kızın yasemin kokulu saçlarına bir öpücük kondurdu.

"Sen de çok güzelsin."

Lema, kirpiklerin altından Uzay'a utangaç bir gülümseme ile baktığında Uzay hafifçe güldü.

"Lema, her yerde seni arıyordum!" Sare koşarak yanlarına geldiğinde onu çekiştirerek götürmeye başlamıştı.

"Uzay, kuzenini alıyorum! Geç kaldık." Sare, onu çekiştirerek götürmeye başladığında Lema, Uzay'a el sallamış ardından Sare'nin onu çekiştirmelerine uyum sağlamıştı.

"Nereye geç kalmışız Sare?"dedi Lema koşarken bağırarak.

"Antrenmana. Koç bizi mahvedecek."

Okulun bahçesine çıkıp voleybol sahasına doğru ilerlemeye başladıklarında ikisi okulda ki erkeklerin oldukça ilgisini çekmişti. İkisinin de uzun saçları savrulurken, mini etekleri her adımlarında havalanıyordu. İki katlı bir kulüp binasının önünde durduklarında Lema kulüp binasının önünde büyük bir voleybol sahası görmüştü.

"Burası voleybol kulübünün alanı. İçeri de ilk katta voleybol kulübüne özel bir spor salonu ve voleybol sahası var. Ama çoğu zaman dışarıda ki kullanıyoruz."

İçeri girdiklerinde Lema'nın ilk gördüğü voleybol filesi olmuştu. Sare'nin dediği gibi içeride de bir saha vardı. Her yer uzun boylu, mini şortlu güzel kızlarla doluydu. Lema, bu okulun güzellik standartlarına şaşırmaktan gerçekten bıkmıştı.

"İkinci katta ise duş alanı, soyunma odaları, kantin, dinlenme alanı, revir ve voleybol malzemelerini aldığımız bir depomuz var."

Lema, voleybol kulübü binasını oldukça iddialı ve güzel bulmuştu. İkinci kata çıktıklarında okulun voleybol dalında elde ettiği başarılarla donatılmış bir alanı gördü. Kupalarla, madalyalarla ve plaketlerle kaplıydı. Hemen yanlarına ise şampiyonluk bayrakları asılmıştı.

Soyunma odasına girdiklerinde Sare hızla Lema'nın bedenine göre voleybol kıyafetleri ayarlamaya başlamıştı.

"Burası harikaymış."dedi Lema soyunma odasını incelerken. Futbol kulübünde ki kızlar soyunma odası bomboşken burası oldukça doluydu. Kilitlerinden Lema çoğu dolabın sahipli olduğunu anlayabiliyordu. Kendisi için boş bir dolap seçerken Sare ona olabilecek voleybol kıyafetlerini getirmişti.

Lema aşağı katta kızların üzerinde de görünce de bu kıyafetleri çok hoş bulmuştu. Siyah, kısa bir şort ve sıfır kollu üzerinde okulun logosu bulunan bir üst vardı.

Lema kıyafetlerini çıkardığında kendisi için seçtiği boş dolaba bırakmıştı.

"Oha kızım bu fizik ne?"dedi Sare bir ıslık çalarak.

"Kendine bak."dedi Lema ona göz devirirken. İkisinin de yüzünde bir gülümseme asılı kalırken Sare de kendi kıyafetlerini giymeye başlamıştı.

Şort, Lema'nın kalçalarını tamamen sararken her hareketinde biraz daha toplanıp yukarı kalkıyordu. Lema bu durumu şimdilik görmezden gelirken üstünü giyindi. Üstü ona tam olmuştu. Hemen şortunun üstünde bitiyor ve oldukça salaş duruyordu.

"Giyindiysen gidelim."dedi Sare dolabının kapağını kapatırken.

Odadan çıkıp aşağı inmeye başladıklarında duyulmaya başlayan düdük sesleri ile Sare sıkıntıyla söylenirken Lema da koçtan çekinmeye başlamıştı.

Kulübün spor salonuna girdiklerinde Lema karşısında esneme egzersizleri yapan bir sürü kız gördü. Arada birkaç tane erkek olsa da büyük bir çoğunluk kızlardı. Ve Lema okulun ilk gününde iki dersinde de gördüğü kızı gördü.

Aleyna.

Her zamanki gibi çatık kaşlarla Lema'ya bakıyordu.

"Siz nerede kaldınız?" İri yapılı bir kadın onlara tüm gücüyle bağırdığında Lema irkildi.

"Koç, Lema'nın kulübe ilk gelişi olduğu için ona yardımcı oldum." Sare açıklama yapmaya çalıştığında Lema bu kaba kadının koç olduğunu anlamıştı.

"Lema ilkokul çocuğu sanırım."dedi Koç çatık kaşlarını Sare'nin yanında gördüğü kıza yöneltirken.

Voleybol takımında ki kızlardan gülüşme sesleri yükselirken Lema'nın da kaşları çatılmıştı. Eğitimcilerin bu kadar kaba olması hiç hoş değildi.

"İlkokul çocuğu olduğum için şuan lisedeyim. Evet." Lema'nın verdiği cevapla Sare büyümüş gözlerle ona dönerken Koç'un şişman yüzü öfkeyle kızarmıştı.

Koç, "Küstah."diye söylenirken Lema bu okulda ki koçların neden bu kadar sert olduğunu anlayamıyordu.

"Bana bak küçük kız,"dedi Koç ellerini beline koyarken. "Bu okulda antrenmanlar çok önemlidir. Geç kalma bir şansın yok. Anladın mı?" Küçümseyici gözleri Lema'nın vücudunda gezindi.

"Pek de çelimsizsin."

Lema'nın gözleri sinirle kısılırken sakin kalmaya çalıştı ve sessiz kaldı. Ona en iyi cevabı oynayışı ile verecek ve o voleybol as takımına ne olursa olsun girecekti.

"Sizde esneme egzersizlerine başlayın hemen."

Koç'un dediği ile Lema ve Sare kızların oluşturduğu büyük çembere katılmışlardı. Çemberin ortasında ki bir kız hareketleri yapıyor,ardından herkes onu taklit ediyordu.

Ortada ki kız yere oturup vücudunu sağ bacağı üzerine yatırdığında herkes bu hareketi yapmaya başlamıştı.

"Selen, uyumadan önce kazık mı yuttun?" Koç herkesi azarlamaya devam ederken Lema bu kaba halinin sadece kendisine özel olmadığını anlamıştı.

"Yüsra,biraz daha eğil."

"Alara sana kaç kez antrenmanlarda sakız çiğneme dedim."

Lema yere oturup bacaklarını uzatırken kolayca sağ bacağına eğildi. Lema'nın ilk günü olduğu için kızlar merakla ve yargılayıcı gözlerle ona bakıyorlardı.

Ortada ki kız diğer bacağına eğildiğinde Lema onu da kolay yapmıştı. Hemen yanında ki Sare hafifçe güldü. "Senden beklentilerimi karşılamaya başladın bile."

Sonra ki hareket de ortadaki kız bacağını bu defa sıfır açmıştı. Lema voleybol kulübü için neden bu denli hareketleri yaptıkları düşünürken Sare kısık sesle konuştu.

"Ortada ki o kız Jimnastik kulübünden. Koç, bu hareketlerle herkesin ne kadar esnek olduğunu ölçmek istiyor olmalı."

"Sare, az laf çok iş!" Koç,Sare'ye bağırdığında Sare sıkıntıyla söylendi.

"Tamam koç."

Lema kolayca bacaklarını sıfır açarken kızlar ona şaşkınca bakıyorlardı. Koç düşünceli gözlerle Lema'nın esnek olduğunu düşünürken Sare ve Aleyna da sorunsuzca yapmışlardı.

Bir süre daha esneme egzersizleri yaptıktan sonra Jimnastik kulübünde ki kız gitmişti. Bu sefer koşu ve zıplama alıştırmaları yapmaya başladıklarında artık kulüp binasından çıkıp hemen önünde ki voleybol sahasına gitmişlerdi.

"Voleybol da kas gücü kadar esneklikte önemlidir. Bunların önem dereceleri pozisyonlara göre farklılık gösterebilir. Bir smaçör için en önemli şey olabildiğince yükseğe zıplayabilmektir. Burada da devreye kas gücü giriyor. Bir libero ise topları kaçırmamak için olabildiğince esnek olmalıdır. Eğer voleybol da başarılı olmak istiyorsanız bunun için her şeyinizi ortaya koymalısınız."

Koç onlara taktiklerden ve yapmaları gereken şeylerden bahsederken sonrasında ufak bir maç yapacaklarını söylemişti.

"Aleyna, Yüsra, Alara, Sare, Lema,Selen. Siz birinci takımsınız."dedi Koç ve ardından dönerek bir takım daha oluşturmaya başladı.

Lema, Sare ile aynı takımda olduğuna memnun olsa da sürekli ağzında ki sakızı patlatan Alara'ya, ona ters ters bakan Aleyna'ya, saçıyla uğraşan Selen'e ve herkese çekingen bakışlar atan Yüsra'ya sıkıntı ile baktı. Bir an endişelenmeden edememişti.

"Sakin ol. Böyle göründüklerine bakma. Hepsi as takımda."dedi Sare gülümseyerek.

"Ciddi olamazsın."dedi Lema hâlâ sakız patlatıp duran Alara'ya göz ucuyla bakarken.

Koç yanlarına geldiğinde 6 kız da toplanmaya başlamıştı. Aleyna'nın bu durumdan ne kadar rahatsız olduğu açıkça belli olurken maç öncesi takımı germek istemeyecek kadar olgun olduğu belli oluyordu.

"Kızlar, şimdi pozisyonlarınızı söyleyeceğim. Antrenman da olsa as takımda olmanıza güvenmeyin. Yerinizi almak isteyen çok fazla kişi var. Ve Lema, eğer yetersizsen kapı orada."dedi Koç tersçe konuşurken.

Lema'nın avuç içleri bu kadını öldürmek için kaşınsa da yüz ifadesini sabit yutup koça bakmaya devam etti.

"Sare sen her zaman ki gibi pasörsün. Alara pasör çaprazı olacaksın." Koç ardından Lema'ya döndü.

"Sen daha önce voleybol oynadın mı?"

"Evet smaçör olarak oynadım."dedi Lema düz bir sesle.

"O zaman bugün libero olacaksın." Koç, Lema'nın tam tersi bir pozisyonu söylediğinde Lema artık sinirle karışık bir şaşkınlıkla koça bakıyordu. Aleyna bile şaşırmışken Alara sakız patlatmayı bırakmıştı. Sare'nin de yüzü Koç'un Lema'ya olan tavırları yüzünden düşerken Koç kararından dönmeyeceğini belli eden bir bakış atmıştı.

Koç diğerlerinin de pozisyonunu söyledikten sonra voleybol sahasında yerlerini almışlardı. Lema liberonun yerine geçerken Koç'a smaçör olduğunu söylemesine rağmen onu bir savunma pozisyonuna koymasından dolayı sinirliydi.

Smaçör olan Aleyna, Lema'nın yanına yaklaştı. "Seni sevmesem de bu maçta bir libero olarak sana güveneceğiz Lema." Sapsarı saçları ve o yeşil gözleriyle bir Barbie bebeğine benziyordu. Soğuk bakışları Lema'dayken göz kırptı. "Çok zorlanırsan söyle."

"Koç, Lema'ya daha fazla mı yükleniyor bana mı öyle geldi?"dedi Yüsra meraklı bir sesle.

"Neyse ki bu Lema'nın sorunu."dedi Selen bir parmağını saçına dolarken. "Ama maç başladıktan sonra bizim de sorunumuz haline geliyor. Savunmayı halledebilecek misin?"

Lema'nın gözleri garip bir heyecanla parlarken Koç'a ufak bir bakış attı. "Endişelenmeyin. Bu top bugün bizim sahamızda yere değmeyecek."

Karşısındaki 5 kızın da kaşları hayranlıkla kalkarken Alara koca bir sakız şişirdi ve patlattı.

"Futbol da o kadar iyi olduğun için bu dediğine inanmayı seçiyorum."Alara gözlerini kısarak konuştuğunda Sare Lema'nın omzuna hafifçe vurdu.

"Halledebileceğine eminim."

Lema'nın dudaklarında ufak bir gülümseme belirirken bakışlarını kızların çözemediği bir karanlık bürümüştü. "Halletmekten fazlasını yapacağım Sare."

Koç herkesin pozisyonlarına geçmesini söyledikten sonra düdüğünü çalmış ve top artık oyuna girmişti.

Lema yapamayacaklarını kendine hızlıca kendine hatırlatırken bir hata yapmamakta kararlıydı. Liberolar servis kullanamazlardı veya zıplayarak file üstü bir hücum gerçekleştiremezlerdi. File üstünden bir blok yapamaz veya bu bloğu engelleyemezdi.Libero bir defans ise Lema bunu layığı ile yapacaktı.

Oyun kısa bir süre dönerken henüz Lema'nın topu kurtarması gereken bir durum olmamıştı. Sare'nin dediği gibi hepsi inanılmaz oyunculardı. Pasör olan Sare aynı zamanda başarılı bir oyun kurucuydu. Ne yapılması gerektiğini hemen anlıyor, duruma göre en uygun kişiye paslıyordu. O cıvık hareketleri olan Selen ve Alara ise Lema'nın gözüne şuan bir savaşçı gibi görünüyorlardı.

Sare'nin attığı pasla Aleyna bir smaç daha basarken bir puan daha öne geçmişlerdi. Aleyna arkasına dönüp Lema'ya kibirli bir bakış atarken kendine olan güvenini Lema bile tebrik etmek istemişti.

Selen karşı sahadan gelen topu karşılarken sakin bir şekilde Sare'ye atmış. Sare de Aleyna'ya gönderdiğinde Aleyna bir smaç daha basmıştı. Bir sonra ki puanlarını alan da Yüsra olmuştu.
O kadar iyilerdi ki as takım olmaları şaşılacak bir şey değildi.

Ama karşı takımın gözüne kestirdiği bir sonraki oyuncu liberoydu.

"Şuan aralarında en zayıfı o. Onu hedef alıyoruz." Onlar kendi aralarında sözleştikten sonra toplar Lema'nın üzerine yağmaya başlamıştı.

"Hey dikkat et."dedi Alara hızla.

Lema iki avcunu birbirine geçirirken iki baş parmağını üste getirdi ve atik bir hareketle yana kayarak topu karşıladı. Top doğrudan Sare'nin ellerine düşerken Sare kolayca Selen'e göndermiş ve bir sayı daha almışlardı.

"Sen de iş varmış."dedi Selen sırıtarak.

Lema da onun gibi sırıtırken Aleyna ise ona yan bir bakış atmıştı.

Bir sonraki top bu sefer Lema'nın da arkasına giderken herkes bu defa topun yere değeceğinden emindi.

"Bu sefer sayı bizim!"

"Bunu yakalayamaz."

Lema bir dizini yere koyarken vücudunu ileri ittirmiş bir anda eğilerek topu karşılaşmıştı.

"İyi hareketti!"

Top Aleyna'ya doğru yükselerek giderken Lema ona ufak bir bakış attı. Aleyna burnunu kırıştırarak hızla zıplamış ve topa vurmuştu. Bir sayı daha aldıklarında bu öyle bir kombinasyondu ki Koç bile ne olup bittiğini görememişti.

Karşı takımda ki kız öfkeyle söylendi. "Şu libero bize engel oluyor."

Bir sonraki topu sahanın en arkasına ve en köşesine gönderdiklerinde herkes oranın topu en zor karşılama yeri olduğunu biliyordu. Lema bir tüy gibi vücudunu öne atarken yüz üstü düşse de topa vurmuş ve başarılı bir şekilde takım arkadaşlarına yollamıştı.

Ardından bir sayı daha almalarını sağladığında Lema, Aleyna'nın yüzünde bir gülümseme gördüğünden emindi.

"Çok iyisin Lema."dedi Sare neşeli bir sesle ve ardından koça baktı. "Koç, Lema varken bu takım yenilmez olacak!"

Lema düştüğü yerden kalkarken yerine geçti ve bir kez daha pozisyon aldı. Oyundaki varlığı öylesine hissedilir öylesine baskındı ki herkes en arkada duran bu kızı iliklerine kadar hissediyordu.

Karşı takımdan bir kız mırıldandı. "O kız sanki bir duvar gibi."

"Topun yere düşmesine izin vermeyecek gibi."diye mırıldandı başka bir kız.

Lema sözünü tutmuş maç sonuna kadar bir topun dahi yere düşmesine izin vermemişti. Çevik hareketleri ve anormal hızı herkesin dikkatini çekerken sadece savunma değil, aynı zamanda arkadan bir çok kez hücuma destek çıkmıştı.

"İnanılmaz."

"Sadece futbolu değil voleybolu da harika."

"Nasıl o kadar hızlı."

Koç ise bu küçük kızı izlerken dehşete kapılmadan edemiyordu. Ondan çok bir beklentisi yokken Lema tüm düşüncelerini alt üst etmişti. Bu kızın neyin nesi olduğunu düşünürken dikkatini diğer çeken şey ise kızın o kadar top karşılamasına rağmen henüz hiç kızarmamış olan bilekleri ve elleriydi. Hâlâ yerinde o kadar sağlam duruyordu ki Koç onu kırılmaz bir kayaya benzetti. Bu kızın şirin görüntüsü tamamen bir yanıltmacaydı.

"Lema, Aleyna ile birlikte smaçör olacaksınız. Sare sen yine pasörsün. Ufak bir maç daha yapıyoruz. Hadi bakalım kızlar!"

Lema'nın dudakları hafifçe kıvrılırken filenin önünde onu bekleyen Sare ve Aleyna'nın yanına ilerlemeye başladı. Onlarla birlikte en önde savaşmanın daha eğlenceli olacağına emindi.

"Ne dersin Lema, onları bu sahaya gömelim mi?" Aleyna'nın zehir gibi sesiyle Lema gülmeden edememişti.

"Elbette Aleyna!"

"Hey, beni dışlamayın. Size o topları pasör atacak. Unuttunuz herhalde."dedi Sare ikisinin arasına girerken.

Üçü kendi arasında konuşurken diğer kızlar bu üçünün güzelliğine bakmadan edemiyorlardı. Aleyna başlı başına bir Barbie iken Sare siyah saçları ve mavi gözleriyle tam bir ateş parçasıydı. Lema ise canlı bir bebekten farksızdı.

Maç bir kez daha başladığında karşı takım bu sefer çok daha hırslıydı. Lema libero da değilken birkaç sayı alabileceklerine eminlerdi.

Karşı takımdaki kız topa smaç basmak isterken Lema birkaç adım ilerledi ve hızla zıpladı. Zıpladığı yükseklik kızdan daha fazlayken o ne olduğunu anlamadan Lema onu bloklamış ve topa sertçe vurarak karşı saha da yere düşmesini sağlamıştı. O kadar hızlı olup bitmişti ki insanlar hangi birini değerlendirmeleri gerektiğini bilmiyordu.

O kızın smaç basacağını anlamış ve önceden harekete geçmişti. Bir maçta hamle okumak büyük bir avantajdı. Bunun yanında hızı, gücü ve zıplama yüksekliği bambaşka bir seviyeydi.

"Vay."dedi Alara bir sakız şişirirken.

"Beklenti ötesi mi? Severiz."dedi Selen eğlenir bir ifadeyle.

Bu defa topu Lema'dan uzak tutarak şuan ki liberoya, yani Yüsra'ya gönderdiklerinde Yüsra topun hareketlerini okuyarak topun düşeceği yere gelmişti bile. Lema o kızın çekingen doğasına rağmen muhteşem bir oyuncu olduğunun farkındaydı. Yüsra'ya bakarak karşı taraf oyuncularına sırtını döndüğünde bir sonraki sayıyı almak için kararlıydı.

Yüsra topu karşılayıp Lema'ya doğru gönderirken Lema bir anda sıçradı ve karşı takımın oyuncularının tek görebildiği onun sırtıydı. Topu göremiyorlardı. O anda Lema havada kendi etrafında dönüp topa vurmuş ve ışık gibi görünen top bir anda karşı sahanın yerine düşmüştü.

"Bu durdurulması imkansız bir smaçtı."

"Bu inanılmaz!"

"Bu kız profesyonel bir voleybolcu gibi."

"As takımda olacağı kesin."

Alara'nın ağzından sakızı yere düşerken bir kez daha mırıldandı. "Vay."

Aleyna ve Sare şaşkınlıkla onu izlerken Lema ise sonunda daha fazla zevk alabildiği için mutluydu. Koç ise iri iri açılan gözlerle neye şahit olduğunu anlamaya çalışıyordu. O hareket bir lise öğrencisinin yapacağı bir hareket değildi. Okulları ne kadar üstün düzey olsa da çok az öğrenci böyle bir kondisyona sahip olabilirdi.

Bir sonra ki pas havalanırken Lema, Aleyna'ya ufak bir bakış atmıştı. Lema topa doğru koşarken karşı takım topa onun vuracağını sanmış ve bloklamak için zıplamışlardı ancak Lema'nın arkasından Aleyna çıkmış ve bir anda onların çaprazlarına bir smaç basmıştı.

Sare, pasları kontrol ederken Aleyna ve Lema bir bir smaçları basıyordu. Üçü bir araya gelince alanda ki bütün kızların içi ürpermişti. Her hareketleri 'bizi yenemezsiniz' der gibi baskındı.

Servis hakkı kazandıklarında Lema gülümseyerek topu aldı ve çizginin gerisine çıktı. Karşı takım servisi engelleyebilmek için konumlanırken Lema çizgiye kadar koştu, koştu ve sıçrayarak bir anda topa vurdu. Top o kadar hızlıydı ki gözleriyle bile zor takip etmiş, görseler bile müdahale edecek zamanları olmamıştı.

Sayı aldıkları için top bir kez daha onlardayken Lema neşeyle topu aldı ve çizgi dışına çıktı. Onlar onun servisini engelleyene kadar bu servis atışı devam edecekti. Lema sıçrayarak topa vurmuş ve tekrardan sayı almıştı.

Art arda servislerle tüm sayıları ve seti alan Lema ile Koç'un bile tüyleri diken diken olmuştu. Dikkatini çeken şeylerden biri Lema'nın ne elinde ne bileğinde hâlâ bir kızarıklık olmamasıydı. Onu asıl korkutan da bu olmuştu. Bu kız henüz tüm gücünü bile kullanmamıştı.

Lema göğsüne doğru düşen uzun saçlarını omzundan geriye atarken gözlerinde ki parıltı, aldığı zaferle artmıştı. O bir avcı, burada ki herkes bir av gibiydi. Tüm sahayı, içindekilerle birlikte avcunun içine almıştı.

O an yüzünde ki gülümseme artık kimseye şirin gelmiyordu.

♠️

Lema, Sare öğle molasından çıkarak dans kulübüne doğru ilerliyorlardı. Deha ve Reha'yı hiç göremediği gibi onun yanına hiç gelmemeleri Lema'yı düşündürüyordu.

"Aa, böyle yüzünü asma Lema. Uzay'ı duydun. Basketbol antrenmanları çok yoğun olduğu için kulüp binasında ki kantinde atıştırmışlar."

"Tamam ya,"dedi Lema gözlerini devirirken."Yüzümü falan asmıyorum."

Dans kulübü binasının önüne geldiklerinde Lema şaşkınlıkla üç katlı binaya bakıyordu. Ayrıca binanın çevresi çeşitli sahnelerle doluydu ve her kulüpten insanlar görüyordu Lema.

"Ait olmadığın kulüp binasına girmek yasak sanıyordum .

"Yasak zaten."dedi Sare. "Binanın içinde değiller bahçesinde ki sahnenin etrafında toplanıyorlar. Dans kulübünün bu konuda özel izni var. Okul böyle gösterilere engel olmuyor."

Lema yuvarlak sahnenin üzerine çıkan kızla kaşları çatıldı. Bu Aleyna'ydı.

"Bu Aleyna neden her yerde karşıma çıkıyor?"

Sare kıkırdadı."Eminim o da senin için aynısını düşünüyordur."

Lema, Aleyna'nın paletli kostümüne hayranlıkla bakmadan edemedi. Çok güzel görünmesi bir yana sahneye de çok yakışıyordu. Sahnenin etrafında ki kalabalık gittikçe artarken Lema gördüğü futbol takımıyla şaşırmadan edemedi.

"Futbol takımı?"

"Aleyna okulda oldukça popüler bir kızdır. Ailesi cemiyetin en önde gelenlerinden. O sayısal derslerinde zekasını ,kulüplerde ise yeteneklerini göstermekten çekinmez." Saye hafifçe kıkırdadı. "Erkekler ona bayılır."

Barlas, Arın, Sezgin,Ediz ve Safir de sahneye doğru yaklaşırken Aleyna artık kalabalığın yeterli olduğunu düşünmüş olacaktı ki müziğin açılmasını işaret etmişti.

Başlayan müzikle birlikte Aleyna dansına başlarken vücut kontrolü hayret edilesiydi. Saçlarını savuruyor, ritimleri kaçırmıyor ve inanılmaz zarif hareketler sergiliyordu. Bir amigo kız ve bir balerinin karışımı gibiydi.

"Biz de kostüm seçmeliyiz. Dans hocamız, voleybol koçumuz kadar katı değil ama dsiplinlidir."

Sare ile binaya girdiklerinde hâlâ arkadan Aleyna için olan alkışları ve ıslıkları duyabiliyorlardı. "Bu dans kulübünde 13 farklı dans türü öğretiliyor. Latin danslardan modern danslara kadar hepsini öğrenmek zorundayız. Yoksa kulüpte yetersiz olarak görülüp atılıyorsun."

Lema'nın kaşları çatıldı."Ama bu çok saçma. Herkes her dansta iyi olmak zorunda değil."

"Okul zaten her danstan en iyi olmanı beklemiyor. Ama hepsinin nasıl yapıldığını bilmeni ve ortalama düzeyde yapabilmeni bekliyor. Herkes dans kulübünü eğlenceli olduğu için seçiyor ama kısa sürede atılıyorlar. Dans kulübü en zor kulüplerden biri. Her hafta başka bir dans türünde bir kareografiyi öğrenip onu sergilememiz gerekiyor."

Lema, okulun her şeyi bu kadar ciddiye almasından hoşlansa da bazen garipsemeden edemiyordu. Kesinlikle mükemmellik isteyen bir okul olduğunu anlamıştı. Onlara en mükemmel imkanları sunup en mükemmel sonuçları bekliyorlardı. Kulüp binasında girdiğinde kendini bir kulüpte hissetmişti. Renkli ışıklandırmalara, çalan müziklere ve duvarları kaplayan devasa aynalara büyük bir beğeniyle baktı.

"Bu kulüp binası, en büyük kulüp binalarından biridir. İçinde duş alanları, soyunma odaları, her dansa uygun 13 farklı salon ve bir tane büyük ortak salon, kantin, ekranlar ve müzikler için bir kontrol odası, revir, kostüm odaları, terzi ve makyaj salonu bulunmakta." Sare saymaya devam ederken Lema küçük dilini yutmak üzereydi.

"Festivallerde, önemli etkinliklerde bir gösteri için hazırlanan öğrenciler de bu bina da hazırlanır. O yüzden dans kulübü bu okulda oldukça önemlidir."

Sare onlara yürüyen adamı gördüğünde Lema'yı durdurdu. "Dans kulübünde birden fazla hocamız var ama buranın başkanı Cenk hocadır."

Cenk hoca hızlı adımlarla kızların yanına yaklaşırken kaşları çatıktı. "Siz hâlâ giyinmediniz mi? Çabuk olun." Ardından gözlerinin Lema'ya kaymasıyla önce kim olduğunu çıkaramamış ardından herkesin konuştuğu kız olduğunu anlamıştı. Yalnızca okulda değil, Dünya da bile konuşuluyordu bu kız.

Dudaklarını hafifçe yalarken haylaz bakışları Lema'daydı.

"Aleyna'dan sonra sahneye sizin çıkmanızı istiyorum."dedi ani bir karar vererek.

Sare'nin ve Lema'nın gözleri irileşirken dışarıdan gelen sesler ise kalabalığın daha da arttığının göstergesiydi.

"Ama ben bugün başlıyorum. Bir kareografi bilmiyorum. Ayrıca Sare ile nasıl uyumlu dans edeceğiz?"dedi Lema bu duruma anlam veremezken.

Cenk hoca ona doğru yaklaşırken dudaklarında eğlenen bir gülümseme vardı. "Hayatım, seni test etmeden kabul eden bir ders veya bir kulüp gördün mü bu okulda? Bu okulda paran değil başarın konuşulur. Seni dans kulübüne kabul etmem için seni değerlendirmem gerekiyor."

Lema'nın üstüne eğilirken dudaklarında ki gülümseme genişlemeye devam ediyordu. "Uyum dediğin şey sadece kareografi değildir. Hislerdir. O sahneye çıkın ve orayı yıkın!"

Ardından Cenk hoca kıkırdayarak onların yanından uzaklaştığında arkasında iki tane şaşkın kız bırakmıştı. Sare hızla Lema'yı kostüm odasına çekerken hareketleri aceleceydi.

Lema girdikleri odanın genişliğine ve anormal tavan uzunluğuna şaşırırken çeşit çeşit kostümlerle donatılmış odayı incelemeden edemiyordu. Kostümler sınıflandırılmıştı. Ve Sare'nin şuan baktığı kostümlerin üzerinde erotik yazıyordu.

"Sare, erotik yazıyor."

"Farkındayım." Sare'nin yüzünde Cenk hocayı aratmayan bir gülümseme belirdi. "Bugün bu çatlak Koç'un da hocanın da nesi var bilmiyorum ama onların dilinden konuşalım."

İki tane şort tulum çıkarırken Lema'ya yan bir bakış attı. "Ayrıca Aleyna'yı görmedin mi? Onun gerisinde kalmaya niyetim yok. Biz daha iyi olalım Lema."

Lema sevimli bir gülümseme ile şort tulumlardan birisi alırken bu okulu daha ne kadar sevebileceğinden şüpheliydi. "Nasıl istersen."

İki kız da askılı parıltılı tulumları giyerken V şeklindeki göğüs dekoltesi ve sırt dekoltesi oldukça cesurdu. Sare dolabından kendi makyaj malzemelerini çıkarırken Lema'ya da bir ruj uzattı. Lema itiraz etmeden sürerken Sare de bir yandan saçlarını taramıştı.

Apar topar odadan çıkıp kulüp merdivenlerinden inerken ikisinin de aklında nasıl bir dans etmeleri gerektiği vardı. O kadar ani olmuştu ki ikisi de olayların nasıl geliştiğini anlamamıştı.

"Sare bence yalnızca tadını çıkarmalıyız."

Sare'nin kaşları havalanırken sonrasında onu onayladı. "Haklısın Lema. Sahne de birbirimize ve şarkıya odaklanalım."Hafifçe güldü. "Başka bir seçeneğimiz yok zaten."

Kulüp binasından çıktıklarında gördükleri kalabalıkla ikisi de duraksarken ileride sırıtarak onlara el sallayan Cenk hocayı gördüler.

"Neredeyse tüm okul burada!" Lema'nın gözleri iri iri açılırken Sare öfkeyle kaşlarını çattı.

"Cenk hoca okulun sitesinde duyurmuş olmalı."

Sare, Lema'ya ufak bir bakış atarken artık her şeyin sebebini anlıyordu. Normalde okul sitesinde duyurulsa bile bu kadar ilgilenip gelen olmazdı. Ancak Lema öyle ilgi çekiciydi ki herkes onu görmek için can atar olmuştu. Lema farkında olmasa da şuan okulun en popüler kızıydı. Erkekler ona hülyalı hülyalı bakar olmuş, kızlar onun güzelliğini ve yeteneğini kabul edip onu rakip görmeye başlamıştı. Bir o kadar da onu idol olarak görmeye başlayanlar vardı. Ancak Lema hepsinden o kadar farklı bir noktadaydı ki ne kadar uğraşsalar da onun gibi olamayacaklardı.

İkisi de sahneye doğru yürürken Sare bu kız hakkında düşünmeden edemiyordu. Çok zekiydi ve öyle üst düzey derslerde sanki ilkokul seviyesindeymiş gibi her seferinde bir başarı gösteriyordu. Çok güzeldi ve bunun farkındaydı. Hiçbir şeyden korkmuyor, durum ne gerektirirse onu yapıyordu. Bu kalabalığı görmesine rağmen yüzünde en ufak bir tereddüt bulunmazken kendinden fazlasıyla emin ve eğleniyor gözüküyordu. Üstünde ki cesur kıyafetlerle bile en ufak bir çekingenlik göstermiyordu. Sare de biraz daha rahatlarken gülümsemesi genişledi ve bir şeyden emin oldu. O, Lema Akarcalı'ya hayrandı.

Sahneye çıktıklarında alkışlar ve ıslıklar yükselirken ikisinin güzelliği görenleri şaşkına çevirmişti. Tüm futbol takımı Lema'ya büyük bir hayranlıkla bakarken Ata onu defalarca kez süzerek mırıldandı.

"Hadi canım."

Hepsi ona öylesine kilitlenmişlerdi ki kontrol onlardan gitmiş gibi hissediyorlardı.

"Bu kız bu kadar güzel olmayı nasıl beceriyor?" Bulut dehşet içinde söylenirken Ozan ağzı açık bir şekilde sahnede insanlara el sallayan kızı izliyordu.

"Bu kız bizden iyi futbol oynuyor. Şaka gibi."

James kendini gülmekten alamadı. "Tanrılar bu kızı yaratırken epey uğraşmış olmalı."

"Kızın teni ayna gibi. Yakından baksak kendimizi görürüz. Bu gerçek mi?" Burç inanamıyor gibi başını iki yana salladı. "Gözleri gibi teni de parlıyor. Saçlarında ki o altın gibi tellerden bahsetmiyorum bile."

Arda onların dediklerine katılırken fısıldadı. "O kadar güzel ki insan değil gibi geliyor."

Lema, sahneden insanlara el sallayarak selamlarken biraz alkışların ve ıslıkların durulmasını bekliyor olsa da aksine daha fazla artıyordu.

Barlas, Arın, Sezgin, Ediz, Safir ve Uzay da futbol takımı gibi dehşet içindeydi.

"Tanrılar aşkına,"dedi Arın fısıldayarak Lema'yı süzmeden edemezken."Bu güzellik ne?"

"Onun büyüsüne kapılıyorum ve buna engel olamıyorum."dedi Barlas isyan ederek. Ancak isyan ederken bile gözlerini Lema'dan ayıramıyordu.

"Yıldız gibi."dedi Sezgin sahnede inci gibi dişlerini göstererek gülen kızı izlerken.

"Reha ve Deha şuan okulda olsa olacakları düşünemiyorum."dedi Ediz. İç çekerek devam etti. "Neden onların üçüzü ki sanki. Tanrılar çok adaletsiz."

Safir sinirle sahnede ki ikizi Sare'ye baksa da gözleri hemen yanındaki kıza kaymadan edemiyordu. Onu görüyor ve siniri yatışıyordu.

Uzay ise kıskançlıkla baksa da bu durumun engellenemeyeceğini biliyordu. Lema çok daha popüler, çok daha ünlü olacaktı. Uzay bunu kolayca öngörebiliyordu. Sezgin'in dediği gibi o bir yıldızdı.

Sare karşısında ki büyük kalabalıktan Lema'nın sayesinde çok çekinmezken izleyenlerin arasında gördükleriyle gözleri büyüdü.

"Okul müdürü burada." Lema'ya doğru fısıldarken Lema gülümsemiş ve okul müdürüne de el sallamıştı. Lema'nın rahatlığı onu çok ederken sadece müdürün değil, bütün öğretmenlerin, koçların ve hocalarında geldiğini gördü.

Cenk hoca memnuniyetle kalabalığa bakarken buraları en son ne zaman bu kadar canlı gördüğünü sorguluyordu. İşaretiyle şarkı çalmaya başladığında büyük hoparlörlerden gelen yüksek sesli şarkı tüm okuldan kolayca duyuluyordu.

"Kendini bana bırak. Özgürüz Sare!"

"Make it stop, sounds so good"
(Durdur şunu, kulağa çok hoş geliyor.)

"I just can't take no more"
(Sana daha fazla dayanamayacağım)

Şarkının başlamasıyla ikisinin vücudu da salınmaya başlarken Lema bugün büyük bir gösteri sunmakta kararlıydı. Bu yüzden biraz gücünü kullanmakta sakınca görmüyordu.

"Turn it down, turn it up, I don't know"
(Sesini kıs, sesini aç, bilmiyorum)

"I don't know (know)"
(Bilmiyorum (biliyorum))

Lema bir bacağını büküp ileri attığında kolunu da uzatmış ve başını yana eğmişti. Ardından diğer bacağını ayağının ucunu yer sürterek kendine çekerken başını bir tur çevirmiş ve hemen ardından vücudunu ritimlere göre kıvırmaya devam etmişti. Her hareketi o kadar güzeldi ki insanlar bir başkasının onun kadar sahneye yakışabileceğinden şüpheliydi.

"But don't stop, don't move"
(Ama durma, kıpırdama.)

"Just keep it there (right there)"
(Sadece orada tut (tam orada))

Parmak uçlarında ritme uygun hızlı hareketleri yaparken ince beli her kıvrıldığında izleyenlerin aklını başından alıyordu. Başını geriye atarken gerdanı açığa çıkmış, vücudu notalarla bir olmuştu.

"Keep it right there"
(Orada kalsın)

"Keep it right there"
(Orada kalsın)

Bir bacağını havaya kaldırırken bacağıyla havada bir daire çizdi. Ardından bacağını indirirken üst bedenini de eğdi ve havada bir takla atarak parmak uçlarında yere indi.

"Yok artık."diye mırıldandı Barlas.

Cilveli hareketlerle omuzlarını hareket ettirip vücudunu kıvırıp hareket ettirirken işaret parmağı ve orta parmağını kullanarak Sare'yi yanına çağırdı.

Sare etrafında dönerek onun yanına yaklaşırken Lema gülümseyerek enerjisinin birazını dışarı saldı. Bu insanları baskılayıp boğacak türden bir enerji değildi. Gökyüzünde bulutlar toplanırken hafif bir esinti çıkmıştı.

Bir dansçı sahnesini hazırlamaktan sorumluydu. Ve Lema da tam olarak bunu yapıyordu. O güneşe ait değildi. Bulutlar toplanıp gölgeli bir hava oluşturduklarında artık çok daha iyi hissediyordu.

"I wanna put you on repeat, play you everywhere I go"
(Seni tekrarlamak istiyorum, gittiğim her yerde seninle oynamak istiyorum)

"E-e-everywhere I go, play you everywhere I go"
(E-e-gittiğim her yerde, gittiğim her yerde seninle oyna)

İki kolunu havaya kaldırdığında bir eliyle kolunu boydan boya okşadı ve parmak uçlarının üstüne yükseldi. Ayaklarıyla birkaç hızlı hareket yaparken dudaklarında neşeli bir gülümseme vardı. Gülüşü adeta ışıldıyor, saçları esintiyle savruluyordu.

"O mükemmel."dedi Sezgin fısıldarken.

Okul müdürü bile kızın sahne performansını hayretle izlerken Lema bir okul dolusu insanı adeta kontrol altına almıştı.

"Put you on repeat, play you everywhere I go"
(Seni tekrar ediyorum, gittiğim her yerde seninle oynuyorum.)

"E-e-everywhere I go, play you everywhere I go"
(E-e-gittiğim her yerde, gittiğim her yerde seninle oyna)

Sare ile dipdibe geldiklerinde Sare elini ona uzatmıştı ve Lema bedenini geriye yatırdı. İkisi de Cenk hocanın dansın hisler olabileceğini söylemesinin nedenini şimdi anlıyorlardı. Sare elini ona biraz daha uzatırken öne eğiliyor ve Lema da geri eğilmeye devam ediyordu.

"Yeah, wanna put this song on replay"
(Evet, bu şarkıyı tekrarlamak ister misin)

Şarkının patlama noktası ile Sare onun ellerini yakalarken iki kızında gözleri birbirine kenetlendi ve kalpleri o sahnede bir oldu. Birkaç kez zıplamışlar ardından birbirine uyum sağlayan ayak hareketleri yapmaya başlamışlardı. İkisi aynanda başını geriye atmış, göğüslerini öne itmişlerdi. Geriye doğru eğilmeye devam edip ikisi de bir geri takla attığında kalabalık çıldırmış gibiydi.

"Oha, oha, oha."dedi James hipnotize olmuş gibi izlerken.

"I can listen to it all day"
(Bütün gün dinleyebilirim)

"I can listen to you all day, yeah, you all day"
(Bütün gün seni dinleyebilirim, evet, bütün gün seni)

Lema taklalar atmaya devam ederken enerjisi bedenini sarmış ve onun daha hafif ve esnek olmasını sağlamıştı. Rüzgarda ona yardım ederken Lema akıl donduran art arda taklalarına devam etmişti. Hava da takla atıyor, ters takla atıyor ve etrafında dönerek aynı şeyi tekrarlıyordu. Yerden o kadar yükseliyordu ki insanlar onun uçtuğunu düşünmeye başlamıştı.

Rüzgâr bile onunla bir bütün olmuş gibiyken Lema şarkıya rağmen duyulan neşeli bir kahkaha attı. O kadar inanılmazdı ki insanlar adeta büyülenmişti. Lema birkaç adım sıçrarken havada bacaklarını sıfır açtı. Çıktığı yükseklik ve hava da kalma süresi normalden daha fazlaydı. Ardından yere inmeden önce bacaklarını birleştirirken kollarını göğsünde çapraz koydu ve havada etrafında dönerek yere indi.

"Bu gerçek olamaz."dedi Ata kaşları havalanırken.

"Kanatları var gibi."dedi Bulut şaşkınlıkla.

"Yeah, wanna put this song on replay"
(Evet, bu şarkıyı tekrarlamak ister misin)

"We can start all over again and again"
(Her şeye yeniden yeniden başlamak ve elimizden)

"Yeah, I wanna put this song on replay"
(Evet, bu şarkıyı tekrarlamak istiyorum.)

Sahnenin önüne gelirken bacaklarını açıp öne doğru kırıp ellerini dizlerine koyup birkaç kez saçlarını savurdu. Rüzgâr, yasemin kokusunu her yere taşırken Lema'nın gülüşü büyümüş ve kalabalığa göz kırpmıştı. Sıcak gülüşleri, samimi hareketleri ve sahnede ki rahatlığı herkesi kendine hayran bırakıyordu. Lema sanki o an olduğu sahneye ait gibiydi.

"Fazla iyi."diye mırıldandı Arın. Dudakları hafifçe kıvrılırken gözleri kızın üzerinden ayrılmıyordu.

Hafif bir yağmur yağmaya başladığında kimse bunu umursamadı bile. Yağmur Lema'yı ıslatırken birkaç saç teli yüzüne yapışmış, kostümü vücudunu daha sıkı sarmaya başlamıştı. Lema birkaç hızlı adım hareketinden sonra hafifçe zıplamış ve gökyüzüne bakarak bir elini havaya kaldırmıştı.

Bir an olsun tereddüt etmiyor, düşünmüyor ve çekinmiyordu. Bir saniyesini bile boş geçirmezken insanlar onun nasıl müzikle bu kadar iç içe geçebildiğini düşünüyordu. Sanki hareketlerini o değil ritimler belirliyordu.

Vücudu yağmurda salınmaya başlarken önce bir bacağını büküyor ardından sonrakini büküyordu. Omuzları ritme göre hareket ederken iki bacağını birleştirdi ve vücudunu kıvırarak yere inmeye başladı. Her hareketinde kafasını da döndürürken ıslak saçları da savrulmaya devam ediyordu.

Ardından dizlerini yere koyarak diz çöker pozisyona gelirken ıslanan sahne sayesinde dizlerini kaydırarak bacaklarını açıp kapatmaya başladı. Bir eli göğüs dekoltesinden karnına doğru yavaşça inerken diğer eli saçlarına gitmişti.

"Don't stop"
(Durma)

"Turn it on, turn it up, make it louder"
(Aç, aç, daha yüksek sesle)

Lema Sare'ye döndü ve gülümsedi. İnsanlara karşı yan dururken sadece üst bedenini eğdi ve ayak bileklerine kadar eğildi. Ardından saçlarını geri atarak usul usul doğrulurken sergilediği cesur hareketlerle vücudunun güzelliği göze çarpıyordu.

Sare ve Lema burun buruna olacak kadar yaklaştıklarında Sare bir bacağını Lema'nın bacak arasına geçirmişti. İki kız bir bütün gibi tamamlanırken eğiliyor,kıvrılıyor ardından kahkahalar atıyorlardı. Sare bir elini Lema'nın beline koyarken ikisininde göğsü birbirine değmeye başlamıştı. Sare bir elini havaya kaldırdığında Lema da kaldırmıştı.

İki kızın güzelliği okulda ki yüzlerce insanı etkisi altına almışken o kadar özgür duruyorlardı ki bu kıskanılası bir tabloydu.

"I don't want to miss a single thing"
(Tek bir şeyi kaçırmak istemiyorum.)

"I wanna hear every melody yeah"
(Her melodiyi duymak istiyorum evet)

Şarkı sonlanırken Sare ve Lema el ele tutuşarak poz vermiş ve dansı bitirmişlerdi. Bir alkış tufanı koparken herkes onların adını haykırıyor, ıslıklar hava da uçuşuyordu.

Lema gökyüzüne hafifçe bir bakış attıktan sonra yağmur durulmuşken onun aksine birkaç dakika boyunca alkışlar hiç durulmamıştı.

"İnanılmazdı!"

"Lema çok güzel."

"Bir melek gibi."

Lema öne doğru gelip onlara el sallarken gözleri ışıldıyor, baştan aşağı parlıyor, göz kamaştırıyordu. Sırılsıklam olmasına rağmen hâlâ o kadar güzeldi ki herkesin ona hayretle bakmasına sebep oluyordu.

Tüm futbol takımının gözleri bir an olsun ondan ayrılmazken Burç elini kalbine koydu.

"Sizin de kalbiniz kulaklarınızda çınlıyor mu?"

Arda yavaşça başını salladı."Evet. Bu ne anlama geliyor?"

Ozan, hafifçe Arda'nın omzuna vurdu. "Ona abayı yaktığımız anlamına geliyor."

Ata kaşlarını çatarak söylendi. "Hayatımda böyle bir kız görmedim."

Uzay ise Lema'nın sahip olduğu bu yeteneklerin onu her seferinde şaşırtmaya devam edeceğine emin olmuştu. Bu sadece insanlardan aldığı yeteneklerle olacak iş değildi. Bilsen de bunlara uyum sağlayamadıkça o yetenekler anlamsızdı. Ama Lema her yeteneğini adeta işliyor,kendine göre en uygun şekle getiriyordu. Vücut kondisyonu, o zekası inanılır gibi değildi. Lema büyük bir dahiydi ve Uzay bunu artık çok net bir şekilde görebiliyordu.

"Bütün bunları nasıl yapabilir?"dedi Ediz kafasını iki yana sallayarak.

"Lema gerçekten özel bir kız."dedi Safir içtenlikle.

Okul müdürü Hakan bey ise büyük bir şokla çıldırmış gibi Lema'nın adını haykıran öğrencilerine bakıyordu. Bu okul, Lema geldiğinden beri çok daha canlı bir hale gelmişti. Derslerinde ve kulüplerde ki başarıları Hakan Bey'in de beklentilerini yükseltmesine sebep oluyordu. Lema şuan 9 kulüpte olsa da bütün kulüp koçları ve hocaları, müdürün yanına giderek Lema'yı istediklerini söylüyorlardı. Ders hocaları ve profesörleri ise o kıza öğretecek hiçbir şeylerinin olmadığını,onun bir dahi olduğunu söylüyorlardı. Ve okuldaki eğitimcilerin emin olduğu ortak tek bir düşünceleri vardı. Bu okul, bu sene her alan da her lig de Lema sayesinde zirveye oturacaktı.

Bugün Profesör Joan olan makale konuşmasıyla ilgili video internet sitesine konulurken, Dünya'ca bilinen gazeteler anında videoyu daha büyük platformlarda yayınlamaya başlamışlardı. Daha bu gündemden düşmezken voleybol ve dans videoları magazine bomba gibi düştü.

Lema Akarcalı, bir dalga gibi Dünya'ya yayılırken yakın bir zamanda tsunami etkisi yaratacaktı. Şöhreti, ünü, popülerliği daha da artarken küçük bir kız Dünya'yı avuçları arasına almaya başlamıştı.

Görenleri hayran bırakan parlak gözlerinde kimsenin göremediği bir de karanlık vardı. Işıl ışıl görüntüsünün aksine içi dipsiz bir karanlıktı. Lema Akarcalı tarihin en büyük oyuncusuydu. Dudaklarında ki sevimli gülümseme ile insanlara bakarken kameralara samimi hareketler sergilemeye devam etti.

Bu Dünya onun için gölgelerle bezenmiş dolambaçlı korkularla beslenen bir yaratıktı. Lema için onu alt etmek sorun değildi. Onun için sorun olan onu yendiği zaman Tanrılar'ın cehenneminin bile onu kabul etmeyecek olmasıydı. Vaat edilen cennet onun için imkansızdı.

Bunu umursamadı.

Ne de olsa o Cennet'e yakışmazdı.

Kendini bazen başka canlılara,cisimlere ve hatta gezegenlere benzetiyordu. Eğer uzayda varlığını sürdüren bir madde olsaydı bunun Ay olacağına emindi. Güneş'ten aldığı ışığı yansıtan Ay'ın bir yüzü her zaman karanlıkta kalırdı. Onun da kendi ışığı yalnızca bir yanılmasaydı.

Bir bitki olsaydı da Oxalis olacağına emindi. Oxalis, gün ışığında yapraklarını açan, gün batınca da içine kapanan üç yapraklı bir yoncaydı.

İnsanlar onun çok parlak bir geleceği olacağını düşünseler de yanılıyorlardı. Karanlıkta kalmış ruhunun tutunduğu tek bir dalı vardı. O da ailesiydi. Yaptığı her eylem, ağzından çıkan her cümle Lema için ailesini koruma yolunda olan birer adımdı.

Cennet'in ona yakışmayacağına emin olsa da ondan daha çok yakışmayacak insanlar olduğunu biliyordu.

Starklar.

O gün o medya gecesinde Lema'nın onları tanımayacağını düşünürken akıllarından tam olarak ne geçiyordu? Lema'nın her şeyin arkasında onların olduğunu bilmediğini mi sanıyorlardı? Lema sahneden inerken yüzündeki tatsız bir hale bürünen gülümseme silinmiş, gözlerinde ki parıltılar sönmüştü.

Dünya'nın ışığı olarak bilinen Stark'lardan önce ışığını alacaktı. Onu ittikleri bu karanlıkta Lema'nın tek başına boğulmaya niyeti yoktu.

Üzerinden düşen ıslak damlalar yere düşerken her nefes alış verişinde ağzından ufak bir buhar çıkıyordu.

Her yerde bu küçük kızı gören Rossi'ler, Stark'lar ve Konsey yaklaşan tehditin esintilerini hissediyordu.

Ne de olsa uzun zaman önce hiç uyandırmamaları gereken bir canavar bir felakete dönüşmüş, kara bir lanet gibi onları çevrelemeye başlamıştı.

♠️

Agâh bey, okuldan çıkan kızına el sallarken onu görünce ona koşan kızına gülümsedi. Lema hızla babasına sarılırken Agâh bey kızının saçlarına bir öpücük kondurdu.

"Bugün seni ben almak istedim. Baba kız vakit geçirelim mi güzelim?"

Lema hızla başını salladı. "Olur babacım." Gözleri etrafta gezinirken endişeyle babasına döndü. "Bugün Reha ve Deha'yı hiç görmedim."

Agâh bey yavaşça onun saçlarını okşadı."Bir işleri vardı o yüzden bugün okuldan erken ayrılmak zorunda kaldılar."

Lema düşünceli bir gözle babasına bakarken bir şeyler tahmin etse de bunu yansıtmadı. "Yardım edebileceğim bir şey var mı baba?"

Agâh bey kafasını iki yana salladı. "Yok güzelim." Ardından gözleri, karanlık bulutlarla çevrelenmiş gökyüzünde gezindi. "Bu hava senin eserin mi? Dışarıda güçlerini kullanırken dikkatli olman gerektiğini biliyorsun."

Lema'nın gözleri büyürken ne diyeceğini düşünürken hızlı adımlarla onlara doğru gelen müdürü gördü. Bu adamı gördüğüne bu kadar sevineceğini hiç düşünmezdi.

"Agâh bey, bu ne güzel bir sürpriz."dedi Hakan bey, Agâh beye elini uzatırken. Agâh bey onun elini sıkarken gülümsedi.

"Bugün kızımı ben almak istedim."

"Bir şeyler ikram etseydik? Gelin lütfen."dedi müdür bey onu davet ederken.

Lema, babasına bakarak kaşlarını 'hayır de' anlamında kaldırıp indirirken Agâh bey gülmemek için dudaklarını birbirine bastırmış ardından boğazını temizlemişti.

"Hakan bey bugünlük izninizi isteyelim. En yakın zamanda bir okul ziyareti yapacağım."

Müdür beyle vedalaşıp arabaya bindiklerinde Lema rahat bir nefes almıştı. Sabahtan beri hem dersler hem kulüpler üst üste gelmişti ve daha fazla okul çekesi yoktu.

"Söyle bakalım, nereye gitmek istersin? Biraz alışveriş yapalım mı baba kız?"

Lema babasına aşık olan küçük bir kızdı. Gülümseyerek başını salladı."Yapalım babacım."

Agâh bey şoföre gerekli talimatları verirken Lema hemen arkalarından korumalarla dolu bir aracın daha onları takip ettiğini gördü. Babası gerçektende işini riske atmayı seven bir adam değildi.

Bir AVM önünde durduklarında Lema babasının bu kalabalığa çatık kaşlarla baktığını gördü. Lema onun AVM'lere alışkın olmadığını görünce hafifçe güldü ve babasını çekiştirdi.

O sırada Akarcalı erkekleri ise kararmaya başlayan hava ile artık hazırlardı. Starklar'ın bu ülkede ki en büyük sığınağını bulmuşlardı. Bir fabrika boyutunda devasa bir yapıydı. Binlerce korumayla korunuyordu.

Kemal, Pars'a döndü.

"Efendim, içerideki enerji akışından 2 Stark'ın varlığını onayladık."

"Pekâlâ, güzel. Bir taşta iki kuş. Hem sığınağı yok edeceğiz hem de Stark pisliklerini." Pars sert bir sesle konuşurken kardeşlerine baktı. Lema'nın yanında iyi gibi davransalarda dünden beri hiçbiri biraz olsun kendine gelememişti. Onun yaşadıklarını sindirmeye niyetleri yoktu. Birileri bunun bedelini ödemeye hazır olmalıydı.

Kemal'in bu sabah dediği ise tuzu biberi olmuştu. Ahenk Eva'nın ölümünden sorumlu olanların Starklar olabileceğini söylediğinde artık onları tutan tek bir şey kalmamıştı.

Tam da konuştukları gibi Uzay, Lema'yı okulda idare etmişti ve sonrasında babaları onunla ilgileniyordu. Hepsi buradayken Lema'nın yalnız kalmasına izin veremezlerdi.

"Efendim, doğrudan saldırmanızı çok sakıncalı buluyorum." Kemal saatlerdir bunu demesine rağmen hiçbirinin düşüncesi değişmemişti. İçleri biraz olsun soğumadan sakinleşmeyeceklerdi. Plan yapacak sabırları yoktu.

"Merak etme Kemal. Bu bir çatışma olmayacak. Tek taraflı bir kıyım olacak." Berge boynunu kıtlatırken Kemal onlara söz geçiremeyeceğini anlamıştı. Bir Akarcalı'yı bu kadar tehlikeli yapan da buydu. Sevdiklerine zarar gelince gözleri bir şey görmez, kulakları işitmezdi. Tereddüt etmez veya korkmazlardı.Yıkıcı, ölüm kokan bir öfkeleri vardı ve yakın zamanda herkes bu öfkeden nasibini alacaktı.

Araçtan indiklerinde her biri enerjisini serbest bırakmış ve rüzgâr gibi bir hızla 5 kilometre gitmiş ve Stark sığınağının önünde belirmişlerdi. Ulaşmaları yalnızca birkaç saniye sürerken hissedilen varlıkları ile büyük bir alarm sistemi ötmeye başlamıştı. Kırmızı ışıklar her yerde gezinirken binadan sonu yokmuş gibi korumalar çıkmaya devam etmişti.

Akarcalı kardeşler farklı yönlerden ağır ağır yürümeye başlarken kendilerinden en ufak bir şüpheleri yoktu.

Berge sarı saçlarını sakin hareketlerle kulağının arkasına sıkıştırırken durgun mavi gözleri bir anda onu çembere alan adamlarda gezindi. Her birinin elindeki son model silahların namlusu Berge'ye yönelmişti.

"Sizler yalnızca bir figüransınız." Berge'nin umursamazca söyledikleriyle hepsi sinirlenirken silahları ateşlemiş ve onu bir kurşun yağmuruna tutmaya başlamışlardı.

Berge kılını bile kıpırdatmazken vücuduna birkaç santimetre uzaklıkta bütün kurşunlar hava da kalmıştı. "Sizin gibi böceklere tahammülüm yok."

Hava da asılı duran mermilerin yönü değişirken hepsi tereddüt içinde geri çekilselerde artık çok geçti. Berge fısıldadı. "Ölün." Binlerce kurşun bir yağmur gibi adamların üzerine yağarken Berge sakin adımlarla ilerlemeye devam etmişti.

Bu sakin görüntüsüne rağmen o kadar öfkeliydi ki mavi gözlerinin tek görmek istediği büyük bir yıkımdı. Cebinde ki küçük bıçağı çıkarırken bütün parmak uçlarında derin kesikler açtı. Kan damlalarının düşmesine izin vermeyip enerjiyle hava da tutarken ona doğru koşan başka adamları gördü. Bu defa akıllanıp silahla saldırmıyorlardı.

Havada süzülen kan damlaları adamlara temas eder etmez kimisi nefes alamamaya başlamış, kimisinin teni kabarmaya başlamış, kimisi kan kusmaya başlamıştı. Berge, zehrin ta kendisiydi. Her bir kan damlası başka bir zehir, her biri ölümcüldü.

İlerlemeye devam ederken arkasında bıraktığı yüzlerce ölüye göz ucuyla bile bakmamıştı.

Eflah, gözlüklerini düzeltirken bugün bağlamadığı uzun saçları sırtına doğru düşüyordu. Önüne çıkan küçük bir orduya bakarken yüzünde tatsız bir ifade belirmişti. Söylendi. "Neden sizin gibilerle uğraşmak zorundayım?"

Gözleri kızıla bürünürken siyah saçları ve kızıl gözleriyle bir iblis gibi görünüyordu. Adamlar çeşitli silahlarkla saldırsa da onların hiçbiri Eflah'a ulaşmıyordu. Kanı bir şifa olan Eflah'ın asıl gücü vücudunun seyrini izleyip bunu değiştirebilmesiydi. Bu sayede sorunun nerede olduğunu görüp düzelmesini sağlayabiliyordu. Eflah, biyolojik bedenlere hükmeden bir canavardı.

Yüzlerce adamın atan kalbi kızıl gözlerinin önünde belirirken yüz ifadesi bir duvardan farksızdı. Tek yapması gereken o kalplerde ki basıncı arttırmaktı. Parmaklarını öne uzattığında yüzlerce insanın kalbi artık onun avuçları içindeydi. Gözlerinde beliren acımasız ifade durmayacağının bir göstergesiydi."Yolumdan çekilin."

Ardından elini yumruk yaptığında hepsinin kalbi patlamıştı. Hepsi birer birer yere yıkılırken Eflah asil adımlarla ilerlemeye devam etti.

Akel parmağına enerjisiyle ufak bir kesik açarken parmağını dudakları arasına götürdü ve emdi. Gözleri koyu bir kızıl bürünürken altın sarısı saçları uçuşuyordu. Sahip olduğu güç ve hız insan sınırlarını daha da aşarken bakışlarında ki delilik yaklaşan tehlikeyi bas bas bağırıyordu. Ona doğru koşan adamlardan biri diğerlerine bağırdı.

"Yaklaşmayın. Bu adam şuan bir insan değil!"

Akel'in başı hafifçe sağa yatarken üzülmüş gibi konuştu. "Benimle oynamayacak mısınız?"

Akel'in üzerine el bombaları yağmaya başlarken devasa binanın üstünde ki keskin nişancılar onu hedef almıştı. Bombalar bir bir patlarken bir duman Akel'in olduğu yeri esir almıştı.

"Hallettik sanırım."dedi adamlardan biri.

Birkaç saniye sonra duman dağılırken bir gülüş sesi duydular. Altın saçlı bir çocuk bütün bunlar çok komikmiş gibi gülüyordu.

"Beni daha çok eğlendirin."

Akel, bir anda öne atıldığında artık onların fani gözleri onu görmeye yetmezdi. Tek hissedebildikleri bir rüzgardı. Adamlardan biri yere yığılırken silahlarını oraya yöneltselerde kimseyi görememişlerdi.

Hemen ardından az önce yere yığılan adamın sökülen kalbi önlerine düşerken dehşete düşselerde soğuk terler akıtarak boşluğa ateş etmeye devam etmişlerdi. Adamlar bir bir yere düşerken kimisinin kafası ezilmiş oluyordu, kimisinin kafası kopuyor ve bir top gibi yerde yuvarlanıyordu. Akel, onların aklının alamayacağı kadar gaddardı.

"Beni daha çok eğlendirin." Az önceki cümlesini tekrarlarken 7 kişi bir anda yere yığıldı. Bunları tek sefer de yapıyor olması bir yana hepsini vahşice öldürüyordu.

"Beni eğlendirin ki anneme ve kardeşime yapılanların öfkesi biraz dinsin."

Bir sonra ki yere yığılanların sayısı ise 20 olmuştu. "Beni eğlendirin ki yıkım biraz daha geciksin."

Kıkırtıları hepsinin içini ürpertirken bir şeytandan hallice olan bu çocuktan iliklerine kadar korktular. Her birini bir keklik gibi avlıyor olması bir yana kurduğu anlamsız cümlelerini anlamıyorlardı.

"Çok öfkeliyim." Gülüşleri aniden kesilirken bu defa öfkeli nefes alış verişleri duyulur olmuştu. Ani ruh değişimleri hepsinin diken üstünde tutarken onlarca adamın kafası patlamıştı.

"Benim güzel kardeşim, kalbin soğuyana kadar buna devam edeceğim."

Bu adamların duyduğu son cümle olmuştu. Yüzlercesini saniyeler içerisinde kendi elleriyle öldürürken Akel'in koyu gözlerinin içi bomboştu. Islık çalarak ilerlerken yıkıcı enerjisi her adımında bastığı zeminin çatlamasına sebep oluyordu.

Pars, hemen yanında duran tırın kapılarını enerjiyle kolayca açmıştı. Tam da ayarlandığı gibi Kemal zamanında tırı getirmişti. Tırın açılan büyük kapılarından sonra devasa alanı aslan ve kaplan kükremeleri sararken Pars'ın onlarca vahşi hayvanı karnını doyurmak için tırdan çıkmaya başlamıştı. Sahiplerinin yanına gelirlerken Pars'a doğru koşan adamlar duraksamıştı.

"Bu da neyin nesi!" Bir adam dehşetle bağırırken korku içinde her an onlara saldırmaya bekleyen vahşi hayvanlara baktı. Bir panter saldırı pozisyonu alırken Pars'ın dudakları hafifçe kıvrıldı.

"Bu hayvanlar nereden çıktı?!" Hepsi tereddüt dolu olsa da şuan savaşmaktan başka çareleri kalmamıştı.

Vahşi kükremeler alanda yankılanırken Pars bütün hayvanlarının üstüne bir kıyafet gibi bariyer ördü.

"Hissediyorsunuz değil mi,"dedi Pars yanındaki aslanın yelesini okşarken. "Ne kadar sinirli olduğumu?"

"Benim kıymetli dostlarım,"derken Pars'ın gözleri kızıla dönmüştü. "Yiyin onları."

Hepsi bunu bekliyor gibi öne atılırken tek hareketle bir adamın kafasını koparıyor, tek pençe darbeleriyle onları paramparça ediyorlardı. Adamlar ona silah sıksa da üstlerindeki bariyerden dolayı ne mermiler ne de bıçaklar onlara erişemiyordu.

Hepsi cam havliyle kaçışmaya çalışsa da böylesi hayvanlardan kaçmak mümkün değildi. Canı için yalvaran bir adam, Pars'ın panterinin gözüne takılmışken korkuyla parçalanan arkadaşlarını izliyordu. Panter tek sıçrayışta adamın üstüne atlarken adamın boğazını ısırmış ve adam oracıkta kanıyla boğularak can vermişti.

Yüzlerce adam Pars'ın hayvanlarına yem olurken Pars koluna dolanan çok sevdiği yılanı Nigel'in başını okşadı. Ağır adımlarla ilerlerken hemen arkasında aslanlardan, kaplanlardan ve panterlerden oluşan bir sürü onu takip ediyordu.

Deha, duyduğu çığlıklarla ve hayvan kükremeleri ile abilerinin çoktan hallettiğini anlarken buz mavisi gözleri ona doğru yönelen tanklardaydı.

"Lily, benim canım Lily'm." Gözleri kedere bürünürken fısıldadı. "Benim güzel,melek annem."

Göğsünü sıkan bu yakıcı hissi tarif etmesinin imkanı yoktu. Çok sevdiği iki kadın için kalbi öylesine ağrıyordu ki bunu dindirmek için her şeyi yapmaya hazırdı. Onlardan daha bebekken Lily'sini almış, sonrada annelerini almışlardı. Lily'ye eziyet etmiş, annesini acılar içinde öldürmüşlerdi. Deha o an anladı ki bu acıyı dindirmenin bir yolu yoktu.

Üstüne gelen tanka öfkeyle bakarken elini kaldırdı ve devasa bir enerji topu oluşturmaya başladı. Ardından enerji topunun tankın üzerine bıraktı. Onlarca ton ağırlığındaki tank bir kağıt gibi ezilirken içindekiler de tankla birlikte dümdüz olmuştu.

Deha öfkeyle tankları paramparça ederken binanın içinden sonu yokmuş gibi adamlar çıkmaya devam ediyordu.

"Tankları parçaladı. Canavar!"

Deha kolunda bir kesik açarken enerjisiyle kanı gökyüzüne yükseldi ve adamların üzerine bir yağmur gibi yağmaya başladı. Yüzlerce adamın yüz ifadesi bomboş bir hâl alırken artık her biri Deha Akarcalı'nın kuklasıydı. Karşısındaki yeni oyuncaklarıyla dolu ordusuna bakarken kızıl gözleri nefretle doluydu.

"Gidin ve burada gördüğünüz Akarcalılar dışında herkesi öldürün. Ardından kendinizi öldürün."

Hepsi Deha'nın emirlerini yerine getirirken beyaz saçlı çocuk ellerini cebine sokmuş ve ilerlemeye devam etmişti.

Reha üstüne ateşlenen füzeleri bariyerle durdursa da bir süre sonra bu bariyerinin zayıflamasına sebep olurdu. kolunda derin bir çizik oluşurken akan kanları yönlendirerek kandan bir füze çizmişti gökyüzüne. Dudaklarında beliren soğuk gülümseme buram buram kan kokuyordu.

"Bakalım kim daha iyi?"

Reha kanına şekil vermeye devam ederken kan damlaları bir mermi şeklini almıştı.

Karşısındakiler ise dehşet içinde gördükleri şeyi anlamaya çalışıyorlardı. Reha'nın etrafında hava da süzülen kan renginde füzeler, mermiler vardı. Reha her birinin etrafını enerjiyle kaplarken hepsini hızla onlara gönderdi. Füze yerine ulaştığında patlamış ve peşinden bir çok kişiyi götürmüştü.

Bu hepsini daha da şaşırtırken karşılarında ki çocuğun sıradan bir kutsanmış olmadığını anlamışlardı. Bu yaptıkları basit çizimler değildi. Çizdiği şeyin özelliklerine de sahip oluyorlardı!

Reha cebinden bir çizim kağıdını çıkarırken kağıdın üstüne birkaç damla kan damlattı. Tüm bunlar için tamamen kan kullanmasına gerek yoktu. Reha cisimlerinde gerçeğe bürünmesini sağlayabilirdi.

Kağıdın üstünde binlerce mermi resmi vardı. Reha gönderdikçe yeni mermiler var oluyordu. Bazen bir mızrak, bazen bir bıçak, bazen ise bir füzeydi.

"Bu çocuk sınırsız bir silah deposu gibi!" Adamlardan biri dehşetle bağırırken Reha kollarını iki yanına kaldırdı ve içine derin bir nefes çekti. Bir yandan yerdeki kağıda kolundan kanlar damlıyor ve yeni silahlar oluşmaya devam ediyordu. Uzun saçları enerjiyle uçuşurken büyük bir enerji hortumu oluşturdu. Dudaklarından histerik bir gülüş yükselirken kızıl gözleri gittikçe daha da koyulaşıyordu.

"Bunlar daha başlangıç!" Reha'nın öfkeli haykırışı alanda yankılanırken enerjiyle yerde yarıklar oluşturmaya, hortumlar göndermeye, binlerce silahı var etmeye devam etti.

Reha'nın hedefine ulaşınca şeklini kaybedip yere düşen kan damlaları birleşmeye başlarken Reha'nın durmaya niyeti yoktu. Birleşen kan damlaları sivrileşerek yükselirken üstlerinde ki herkesi delerek geçmişlerdi.

Akarcalı kardeşler bir araya gelirken devasa bahçe onbinlerce ölüyle doluydu.

"Kardeşlerim, bu bizim savaşımızın henüz başlangıcı."dedi Pars gözlerini kısarak.

Her birinin kızıl gözleri büyük bir kararlılıkla bakıyor, hiçbir şeyden şüphe duymuyorlardı. Akel irice açılmış gözlerini kardeşlerinde gezdirdi. Yüzünde ki kızıl damarlar onu daha da korkutucu gösterirken sahip olduğu bu ölümcül güzellik fanilerin aklını yitirmesine sebep olabilirdi. "Tüm Starklar'ın, tüm Rossiler'in kökü kuruyana kadar bu savaş bitmeyecek. Dünya bundan sonra yalnızca Akarcalılar'a ait olacak."

Berge'nin dudaklarından bir gülüş yükseldi. "Dünya zaten bizimdi. Cennet'ten ve Cehennem'den önce Araf vardı. Şimdi bizim olanları geri alıp küçük kardeşimize verme zamanı."

"Önce, şu bina da saklanan Stark piçlerini çıkaralım."dedi Pars keyifle.

6 kardeş önlerinde ki devasa yapıya ellerini uzatırken bulundukları alanın üzerinde bulutlar toplanmaya başlamıştı.

Saniyeler sonra binanın üzerine yıldırımlar yağmaya başlarken yer şiddetle sallanmaya başlamıştı. Bina yıkılmaya başlarken Akarcalılar'dan yükselen enerji inanılmaz boyutlardaydı.

Binanın içinde 2 tane Stark çıktığında duraksamadan binayı yıkmaya devam ettiler. Bina birer moloz haline gelirken iki tarafta birbirine yaklaşmaya devam ediyordu.

"Sonunda saklandığınız delikten çıktınız sürüngen Starklar." Akel alayla konuştuğunda ikisininde yüzü öfkeyle gerilmişti.

"Colin Stark ve Brad Stark demek? Bizim topraklarımızda böyle büyük bir sığınak yaparken aklınız neredeydi?"dedi Eflah kaşlarını çatarak.

"Biz nereye ne istersek onu yaparız Akarcalı."Colin'in konuşması alaylıydı. "Bunu hâlâ öğrenemedin mi?"

Colin ve Brad etrafta gözlerini gezdirirken onbilerce adamı çizik bile almadan öldürmelerine şaşırsalar da belli etmediler. Lanet olası Akarcalılar her zaman ki gibi çok güçlülerdi.

"Yanılıyorsun Colin. O aldığın nefes için bile bizlere şükretmelisin. Çünkü biz izin verdiğimiz için şuan yaşıyorsun." Berge de onun gibi alayla konuşurken Colin ve Brad ikilisinin yüzleri gerilmişti.

"Bu yaptığınız Starklar'ın size savaş açmasına sebep olacak. Ne yaptığınızın farkında mısınız siz?" Brad kaşlarını çatarak konuştuğunda hâlâ bunu diyebiliyor olması hepsini sinirlendirirken bir an önce onları öldürmek için elleri kaşınıyordu.

"Bu savaşı biz değil siz başlattınız!" Reha öfkeyle bağırdığında kızıl gözleri onlara delirmiş gibi bakıyordu.

"Ne yapmışız? Bir suçumuz varsa bunu Konsey de konuşmalıydık." Colin umursamazca konuştuğunda hepsi artık kendine zor hakim oluyordu.

"Öğrendik Stark! Lema'yı bebekken bize ölmüş gibi gösteren de, annemizi öldüren de sizlersiniz." Pars öfkeyle haykırdığında uğursuz, negatif bir hava etrafta kol geziyordu.

Starklar'ın kaşları havalanırken yüz ifadeleri tatsız bir hâl almıştı. Daha fazla inkâr etmeye gerek yoktu. "Anlamanızın bu kadar uzun sürmesine şaşırıyorum. Bunun için hem kardeşinizi hem annenizi kaybetmeniz gerekiyormuş sanırım." Colin onların damarına basarken kabul etmesiyle birlikte Akarcalılar'ın boğazına kocaman bir yumru oturmuştu. Çok sevdikleri anneleri bu pisliklerin elinde can vermişti.

"Lema'yı bulmanıza da şaşırdım. Bir elimiz bir gözümüz hep onda olsa da biliyorsunuz sizin kız sinirlenince biraz hırçın." Brad gülerek konuştuğunda aslında bu olayı hatırlamak onun sinirlerini bozuyordu. Akarcalı ailesi kızı bulur bulmaz tek sefer de onu yanına almış ve bir daha da yanlarından asla ayırmamışlardı. Eğer Akarcalılar'ın Lema'yı öğrendiklerini öğrenselerdi müdahale edebilirlerdi ancak Akarcalılar buna fırsat tanımamış, kızlarını hemen yanına almışlardı.

"Küçükken bu kadar hırçın değildi ama."dedi Brad devam ederken. "O zamanlarda çok tatlıydı. Özellikle ağlarken." Son dediği cümleyle küçük Lema'nın abilerinin kalbi sızlamıştı.

"Onu o yetimhaneye kapattığımız zamanlarda henüz ben de çocuktum ama ondan yine de büyüktüm. Onun yanına her gittiğimizde yüzümüzde bir maske takılı olurdu." Ardından boynunda ki yara izini gösterdi. "Beni neredeyse öldürüyordu. Ona ders olsun diye günlerce işkence çekmesini sağladım."dedi Brad keyifle. Ardından yüzünde ki keyifli ifade biraz dağılırken yüzünü buruşturdu. "O kız kontrol edilmez. Bir deney malzemesi olmayı hakediyor. Çok yakında siz de anlayacaksınız."

Pars ileri atılıp Brad'in yüzüne sert bir yumruk geçirdiğinde Brad metrelerce geriye uçmuş, moloz yığınlarına çarparak durabilmişti. Gülerek ayağa kalkarken üzerinde ki tozları silkeledi.

"Akarcalılar her zaman ki gibi sinirli. Bazı şeyler hiç değişmiyor değil mi Brad?"dedi Colin kollarını göğsünde bağlarken.

"Öyle. Her zaman böyle yersiz kaba hareketleri vardı."dedi Brad yeniden Colin'in yanında ki yerini alırken.

Pars'ın az önceki yumruğunu normal bir insan yeseydi kırılmadık kemiği kalmaz, yüzü paramparça olur ve beyin kanaması geçirerek ölürdü. Ancak karşısındakiler kendileri gibi kutsanmış vücutlara sahiplerdi. Bu karşılarında ki Starklar, o korkak Alex Rossi'ye benzemezdi.

"Lema'yı deneylere sokmakta ki amacınız neydi?"dedi Berge sinirle.

Colin'in kaşları havalandı. "Bir de soruyor musun Berge? Kız kardeşin bir yetenek avcısı. Akarcalılar'ın böyle bir gücü elde etmesine izin veremezdik."

Brad kollarını esnetirken gözleri oldukça kurnaz bakıyordu. Buradan Colin ile tek başlarına kaçamayacaklarını biliyorlardı o yüzden onların oldukça damarına basmakta bir sakınca görmüyorlardı.

"Ahenk Eva'nın ölümü ne acı oldu değil mi? O sıra ben de yanındaydım. Zavallı kadın ölürken bile sizi düşündü."

Akarcalılar'ın hepsi beyninden vurulmuşa dönerken gözlerinde ki kızıllık, göz aklarını bile ele geçirmişti. Annelerinin o güzel yüzü gözlerinin önüne gelirken bu acıyla, bu nefretle nasıl başa çıkacaklarını anlayamıyorlardı.

Akel hafifçe güldü. Gülse de gülüşünde kan kokusu vardı. Öfkesi artık ölçülebilir bir düzeyde değildi. "Çok tehlikeli sularda yüzüyorsunuz. Siz sanıyor musunuz ki bunu sessizce karşılarız?" Akel onlara doğru bir adım atarken Brad ve Colin'in yüzünde ki gülümseme silindi. Akel de ciddileştiyse durumun nereye gittiğini anlıyorlardı.

"Siz sanıyor musunuz ki Starklar bundan sonra varlığını sürdürecek?" Bir adım daha atarken boynunda ki damarlar bile kızıla bürünmüştü.

"Akarcalılar'dan korkup bizi zayıf düşürmek istediniz. O zaman biliyorsunuzdur değil mi? Bunların ne derece büyük bir bedeli olacağını?" Akel tekrardan gülerken öyle nefret doluydu ki uzayan tırnaklarını onlara doğrulttu.

"Bence biliyorsunuz. Artık Starklar yok. Artık siz yoksunuz." Kıkırtıları yükseldi. "Bundan kaçışınız yok!"

Colin ve Brad daha da gerilirken geriye doğru bir adım atmışlardı ama ayaklarının içinden geçen sivri bir şeyle ayakları parçalanmıştı. İkisinin de yüzü acıyla kasılırken Reha kanını bükmeye devam etti.

"Nereye gittiğinizi sanıyorsunuz?" Reha'nın sesi bir faninin duygular içeren sesinden çok daha farklıydı. "Size izin vermedik."

Colin ve Brad o an geç farkettikleri şeyle şaşırmadan edemediler. Akarcalılar bulundukları büyük bir alana bir bariyer örmüşlerdi. Colin ve Brad savaşmaktan başka şanslarının olmadığını anlarken güçlerine odaklanmaya başlamışlardı bile.

Akel, göz açıp kapayıncaya kadar Colin'in yüzüne bir yumruk vururken onun kafasını adeta yerdeki toprağa gömmüştü. Ardından saçlarından tutup kaldırırken bir yumruk daha geçirmişti. Yırtıcı bir canavardan farksızdı.

Colin, bitkilere hükmetme gücüne sahipken Brad, toprağı bükebiliyordu. İkisinin güçleri uyumlu olduğu için aileleri tarafından genelde birlikte gönderilirlerdi.

Colin eliyle yere dokunduğunda toprak bir anda yükselmiş ve Akel'i üzerinden itmişti.

"Başlıyoruz galiba."dedi Colin sırıtırken. Ama gözleri kısa süreliğine Deha'ya gitmişti. O çocuğun kanı onlara temas ettiği an bu savaş biterdi. Akarcalılar'ın üçüzleri başa belaydı.

Ama yine de tek tehdit o değildi. Eflah onların kalplerini patlatabilir, Berge'nin kanının bir damlası bile onları felç bırakabilirdi. Pars'ın arkada onları izleyen vahşi hayvanlarının da ayrı tehdit olduğunu söylemeye gerek yoktu. O hayvanların hepsi onlara saldırırsa aynanda hepsine karşı koymalarına imkan yoktu. Bir de Akel'in o insan dışı formu vardı. Tüm güçleriyle saldırsalar ona bir çizik atamazlardı.

İşte bu yüzden yıllardır aile büyüklerinin neden onları zayıflatmak istediklerini anlıyordu. Sahip oldukları kanın gücü onları öylesine geri de bırakıyordu ki Starklar buna tahammül edemiyorlardı. O yüzden yine de karşı koyacaklardı.

Alanda ki ağaçların dalları uzayıp onlara saldırmaya başladığında Akarcalılar yerinden bile kıpırdamamıştı. Ağacın dalları onların enerji bariyerini bile aşamazken Brad dehşete düştü. Colin yere bir yumruk attığında yerde devasa bir yarık belirirken bekledikleri Akarcalılar'ın içine düşmesiydi.

Ancak yine yerlerinden kıpırdamamışlardı. Bir enerji bulutunun üstünde dururken hava da süzülüyorlardı. Denedikleri her şey başarısızlıkla sonuçlanırken yüzleri hayal kırıklığı ile dolmuştu. En başta güçlerini kullanarak en azından kaçabileceklerini düşünseler de ne kadar saf düşündüklerini şimdi anlıyorlardı.

"Ee, kaldı mı denemek istediğiniz başka bir şey?" Reha onlara alayla bakarken bir eliyle hortum oluşturmaya başladı. "Artık sıra bize geldi mi?"

"Lanet olsun size Akarcalılar!" Brad öfkeyle haykırırken Eflah elini hafifçe salladı ve ikisinin de göğsüne inanılmaz bir acı girmişti.

"Ailemizin adını daha fazla o pislik ağzınıza almanıza izin vermeyeceğim." Eflah gözlüğünü düzelterek onları uyardığında dediklerinde oldukça ciddi görünüyordu.

"Halbuki bize zarar vermeseydiniz soyunuz devam edebilirdi." Deha hafifçe başını iki yana salladı."Ne aptalsınız."

"Öldürecekseniz hemen yapın!"dedi Colin tükürürcesine.

Akarcalı kardeşlerden gülme sesleri yükselirken Colin ve Brad neler olduğunu anlamıyor ama rencide edilmenin utancını yaşıyorlardı.

"Sizi hemen öldürmeyeceğiz. Öyle hallere düşeceksiniz ki sürüne sürüne bize ölmek için yalvaracaksınız." Pars'ın dudaklarında ki tehlikeli gülümseme ikisinin de içini ürpertirken ne ara yanlarına geldiğini anlamadıkları Akel kolunu Colin'in omzuna attı.

"Önümüzde uzun güzel bir hayat var. Öyle değil mi Colin?" Ardından sırıttı ve Colin'in karnına sert bir yumruk geçirdi. Colin öne doğru eğilip karnını tutarken beti benzi atmıştı.

Ardından Akel ve Berge ikisini de kendinden geçene kadar dövmüştü. Birkaç araç sesi duyulduğunda Kemal'in geldiğini anlamışlardı. Arabalardan Akarcalılar'ın adamları inerken Pars Kemal'e döndü.

"Kemal, bunları mahzene götür."

Mahzen, Akarcalılar'ın en büyük düşmanlarını kapattıkları nesillerdir varlığını sürdüren bir zindandı.

"Tabiki efendim. Burayı ne yapalım?"dedi devasa moloz yığınlarına ve cesetlerden oluşan bir denize bakarken.

Pars umursamazca bir göz attı ve tek bir şey söyledi. "Yakın."

Akarcalı kardeşler büyük araçlardan birine yerleşirken Pars'ın hayvanları da geri götürülmek üzere tıra bindirilmişti. Pars sürücü koltuğuna yerleşirken gerisini artık Kemal'e ve adamlarına bırakıyorlardı.

Arabayı süratle sürerken sessizliği Reha bozmuştu. "Lily'yi özledim."

Deha mırıldandı. "Bende."

Herkesten 'bende' sesleri yükselirken Pars hafifçe gülümsedi. Küçük cadıyı o da çok özlemişti.

"Lema nasıl iyileşecek?"dedi Berge sıkıntıyla. Aklına her gelenlerle yüreği sıkışıyordu.

"Elimizden geleni yapacağız Berge. Hatta daha fazlasını yapmalıyız."dedi Eflah düşünceli bir sesle.

"Kardeşimi özledim."Reha tekrardan özlediğini dile getirirken Deha da ona katılarak başını salladı. "Bende."

"Ondan hiç ayrılmak istemiyorum. Bundan sonra her an yanımızda olsun." Berge iç çekerek konuştuğunda Akel ona ufak bir bakış attı.

"Küçük peri bundan sonra hep bizimle olacak."

Pars, kardeşlerinin ona ne kadar bağlandığına şahit olurken kendisininde onlardan bir farkı olmadığını biliyordu. Evde peşinden 'abicim, abicim ' diyerek koşan biri olmazsa Pars bundan sonra ne yapardı bilemiyordu. Elleri direksiyonu sıkarken şuan tek istediği onu kolları arasına alıp sıkıca sarmaktı. Onu düşündükçe onu daha da özlerken bir yandan da duygusal bir boşlukta olduğunun farkındaydı. Bugün hem anneleri hem de onun hakkında öğrendikleri hepsini yıpratmıştı. Belki anneleri yoktu ama şuan yanlarında olan Lema'ya sıkıca sarılabilirlerdi.

"Ona da bir şey olmaz değil mi?" Reha endişeyle konuşurken Pars sert bir ses tonuyla yanıtladı.

"Olmayacak."

Bir saatin sonunda eve ulaştıklarında saat artık oldukça geç olmuştu. Eve girer girmez hızla Lema'nın odasına yönelmişlerdi. Odanın kapısını açmadan önce Lema'nın sesini duymak adıyla durdular.

"Babacım, abilerim iyi mi?" İnce ses tonu kulağa oldukça uykulu gelirken her an uyumak üzere olduğu belliydi.

"İyiler tabiki." Agâh bey kızının saçlarını okşarken Kemal'den aldığı haberle bunu artık daha emin bir şekilde söyleyebiliyordu.

"Peki Reha ve Deha iyi mi?"

Herkesi tek tek sorarken Agâh bey onun kapanmak üzere olan gözlerine derin bir sevgiyle baktı. "Onlarda iyi babam. Herkes çok iyi. Kardeşlerin birazdan evde olurlar."dedi Agâh bey kapıya bir bakış atarken. Onların geldiğini çoktan anlasa da Lema neredeyse uyuyor olduğu için bir şey farketmemişti.

"Tamam ama Reha beni öpmeden uyuyamaz. Gelince söyle yanıma gelebilir." İnce sesi daha da kısılırken artık gözleri kapalı konuşuyordu.

Güçlerinin kontrolünü kaybettiği günden beri onun içtiklerine hafif dozda sakinleştirici koyuyolardı. Bu Lema'nın daha kolay uyumasını sağlıyordu. Kapının önünde duydukları ile Reha'nın gözleri dolarken elini hafifçe kapının üstüne koydu.

"Babacım,"dedi mırıldanarak.

"Efendim kızım?"dedi Agâh bey onun her dediğini özenle dinlerken.

"Abilerimi özledim." En son sabah okula gitmeden kısa bir süre abilerini görebilmişti. O yüzden aklından bir an olsun çıkmamışlardı.

Kapının önünden onu dinleyen abilerinin bakışları derin bir sevgiyle dolarken Berge başını duvara yasladı. Onlar da onu çok özlemişti.

"Onlarda seni çok özlemiştir babam. Yarın bol bol vakit geçirirsiniz."

"İyi geceler baba." Birkaç saniye sonra uykuya daldığında düzenli nefes alış verişlerini duymaya başlamışlardı. İlaç sayesinde Lema'nın sabaha kadar uyanmayacağını biliyorlardı.

Agâh bey odanın kapısını açarken eliyle oğullarını içeri çağırdı. Hepsinin yorgun adımları odaya ilerlerken gözleri anında yatağında peluş oyuncağına sarılarak uyuyan kıza kaymıştı. Neler yaptığı ve ne kadar güçlü olduğu önemli değildi. Onlar için Lema her zaman onların küçük kızıydı.

"Tüm gün sizi sordu. Abilerim iyi mi? Benden ne gizliyorsunuz? Reha ve Deha iyi olacak mı? Baba beni abimlere götür diye söylendi durdu."dedi Agâh bey gülümseyerek.

Reha eğilerek onun yanağına bir öpücük kondururken Berge gücü tükenmiş gibi yatağın kenarında yere çökmüştü. Dolan gözleri kız kardeşinin yüzünde gezinirken uzandı ve onun saçlarını okşadı. Lema bunu hissetmiş gibi gülümserken abileri yoğun bir şefkatle bu ana tanıklık etmişlerdi.

"Baba bugün hiç hoş şeyler öğrenmedik."

Pars, küçük kardeşinin alnına bir öpücük kondururken hemen ardından Akel onun gülümseyen dudaklarına minik bir öpücük bırakmıştı. Eflah ve Deha da onun yanaklarına öpücük bırakırken Lema'nın şirin yüzü oldukça huzurlu görünüyordu.

"Benim güzelim, canımın içi."dedi Pars onun saçlarını okşarken. Konuşurken bile boğazı düğüm düğüm oluyordu.

"Bugün yaptığımız son olmayacak."dedi Eflah ifadesiz gözlerle."Her gün yeni bir hamle yapacağız. Onları soyu kuruyana kadar annemin de ruhu huzur bulmayacak. Lema da asla istediğimiz kadar güvende olmayacak."

Akel kolunu yatağın pembe başlığına koyarken eğilerek kız kardeşinin yüzüne baktı. "Lema'ya tehdit oluşturan bir şeyin varlığına izin veremeyiz."

Deha kararlı bir ifade ile onu onayladı."Bugün yalnızca bir başlangıçtı."

Agâh bey gururlu gözlerle oğullarına bakarken o da bunun henüz bir başlangıç olduğunu biliyordu. Önlerinde bu amacı gerçekleştirene kadar uzun bir yol olsa da bu karardan dönmeyeceklerdi.

"Size bir haberim var."dedi Agâh bey düz bir sesle. "Konsey önümüzdeki hafta bir toplantı düzenliyor. Ateşkes alanı olacak ve tüm bu durumların üzerinden geçilecek. Her ailenin bütün üyeleri ile katılım isteniyor."

Akarcalı kardeşler şaşkınlıkla babalarına bakarlarken Pars sinirle söylendi. "Lema'yı da götürmemiz gerekiyor o zaman."

Agâh bey hafifçe kafasını sallarken hepsi çıldırmış gibiydi. "Starklar'ın ve Rossiler'in içine onu sokamayız."dedi Berge kaşlarını çatarak.

"Zorunlu olduğunu biliyorsun Berge."dedi Agâh bey. Onun da bu durumdan oldukça rahatsız olduğu ortadayken Akarcalılar bu sefer başka bir olayla karşı karşıya olduğunu anlamıştı.

Bir süre uyuyan kızı izlerken hepsinin aklında binbir türlü düşünce vardı. Kuyruğu birbirine değmeyen yüzlerce plan yapıyorlardı. Hepsi de küçük kardeşleri içindi.

Hâl böyleyken hepsinin uykusu kaçmıştı. Pars, Eflah ve Berge mahzenlere giderken Reha daha da güçlenmek için bodruma antrenman için inmişti. Deha, Starklar'ın ve Rossiler'in arasındaki casuslarıyla iletişme geçerken Agâh bey çalışma odasına çekilmişti. Bu hafta Starklar'ı çok büyük zarara uğratacak bir hamle için çalışıyordu. Akel ise evin camdan çatısından bacaklarını sallandırarak sigarasını içiyordu. Gözleri camdan arada hemen aşağıda uyuyan kıza kayarken elini cebine soktu ve telefonunu çıkardı.

Telefonu kulağına götürdüğünde mavi gözleri sigaranın üzerindeydi.

"Bana Konsey'in toplantıyı nerede yapacağını öğrenin."

Lema'ya canavar deseler de Akarcalı ailesinde canavar sayısı birden fazlaydı. Karanlık bir enerji gökyüzünü kaplarken kalın bir sis tabakası oluşmuştu. Hafifçe esen rüzgâr bile olacakları bilir gibi titreşirken gecenin sessiz uğultusu duyuluyordu.

Kutsanmış bedenlerin enerjisi doğayı esir almış, gecenin hayvanları bile saklandıkları kuytudan dışarı çıkamamışlardı.

"Sevgili günlük, bir savaştayız!"

"Sevgili günlük ölüm listem gittikçe kabarıyor."

"Sevgili günlük, hepsini öldüreceğim."

"Tanrım, önce yeryüzünü ardından gökyüzünü ele geçireceğim için beni affet!"

♠️

BÖLÜM SONU.

BÖLÜM NASILDI?

En beğendiğiniz sahne hangisi oldu?

Lema'nın okulunda olsaydınız başarılı olabilir miydiniz?

Lema'nın dans ettiği şarkıyı medyaya koyuyorum. Dinleyebilirsiniz 🩷

Sizce bu savaşın sonu nasıl bitecek?

Lema'nın gerçek karakterini her bölüm daha fazla görmeye başladık. Ne düşünüyorsunuz?

Okul kulübü sahnelerini seviyor musunuz?

Diğer bölümde yılbaşına değinelim mi?

Akarcalı kardeşlerden en çok hangisini seviyorsunuz? Ve en çok hangisinin gücünü seviyorsunuz?

Duyurulardan haberdar olmak için beni takip etmeyi unutmayın 🩷

(Üçüzler)

(Üçüzler)

Sonraki bölümde görüşmek üzere ♠️

Continue Reading

You'll Also Like

4.3M 122K 41
054* ***: benim seninle sevişme 054* ***: pardon antrenman yapma ihtimalim nedir? - : kapak tasarımı için @gokbuttired 'a çok teşekkür ederim.<3 :
YUVA By _twclr

Teen Fiction

866K 42.2K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
245K 4.8K 34
Instagram hesabı; maviibulutt__official Başlama tarihi: 28.10.2023 Bitiş tarihi: ----------------- "Bir, iki, üç, dört" Dediğinde ilerlemeyi bırakt...
1.1M 65.5K 44
Ayağa kalkıp göz yaşlarımı sildim. Gözlerim son kez baktı ardından. Son kez seslendim adını. Bana öyle bir yara bırakmıştı ki, asla affetmeyecektim o...