Gri Asker

By oercvnm

13.1K 687 167

(Bölümler uzundur.) Yıllar önce öldü diye gösterilen ve karanlık bir odada renklerin ne olduğunu bilmeden, ış... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm

9. Bölüm

558 31 22
By oercvnm

Yeniden hissetmeye başlamıştım, kurumuş dallarım tekrar tomurcuklanıyordu.

-Stefan Zweig

~

Hayatta iki tip insan vardır. Her gördüğünü dağıtan ve onun arkasını sessizce toplayan. Birinci tip cenneti yaşadığını sanar fakat kendi kendine cehenneminin tohumlarını eker ve onları büyütür. İkinci tip ise birincinin ektiği o cehennem tohumlarına engel olmaya çalışır ve gerçek bir cennete laik olur.

İşte biz ortalığı dağıtanların arkasını toplayan o ikinci tip insanlardık. Bizde aslında dağılanlardandık.

Doğum günümüzün üstünden yaklaşık dört gün geçmişti. Bu süreç içinde kızımıza da yeni bir mezar yaptırmıştık. Çok güzel olmuştu... Mezarının üzeri beyaz laleler ile kaplıydı. Ucunda ise renkli bir rüzgar gülü vardı.

Mezarı bizden sonra ilk ziyaret eden babam ve Pamir olmuştu. Ellerinde ise beyaza yakışan en güzel renk, kırmızı vardı. Kırmızı laleler. Onları izlemiştim. Kızımla dertleşmelerini izlemiştim. Babama hala o çocuğun Tarık’tan değil Kuzey’den olduğunu itiraf etmemiştim. Aldığım teklifi söylemiştim. Yüzü buz gibiydi babamın. Kesinlikle böyle bir şey beklemiyor olduğu aşikar ortadaydı.

Yamaç... Pamira o kolyeyi gördüğü gibi ortalığı aleve vermişti. İçinden resmen hırçın bir hayvan çıkmıştı. Bu kız kesinlikle benim kardeşim olamazdı. Ben sessiz sakin, her şeyi zamanına saklayan bir kadındım. O ise tam tersine hareketli ve hırçındı.

Onları o günden beri görmemiştim. Yamaç’ın bu hareketine Kuzey pek bir tepki göstermemişti. Onunla daha sonrasında özel olarak konuşmuştu. Yamaç ne kadar kırıcı ve kıskanç bir insan olsa da Kuzey onu askerleri önünde küçük düşürmüyordu.

Ahsen ile konuşmuştum. Kuzey’in şuanda hala asker olduğunu fakat açığa alındığını söylemişti. Soruşturmanın içine oda katılmıştı. Ayrıca Ahsen bir süre dinlenmemizin ve birbirimize vakit ayırmanın iyi geleceğini söylemişti.

Ha tabi bunu söyledikten bir gün sonra bizi soruşturma için çağırdığını saymazsak durum böyleydi.

Şuanda Ahsen’in yanına Adalet Sarayına gidiyorduk. İmzalamamız gereken bir kaç şey olduğunu söylemişti.

Ahsen çok sağlam bir savcıydı. Büyük ve ela gözleri, uzun kirpikleri, küçük burnu, orta ve renkli dudaklara sahipti. Ayrıca süt gibi bir teni vardı. Bir erkeğin görüp görebileceği en güzel kadınlardan biriydi. Ayakları yere çok sağlam basıyordu. Kapalı bir kadındı, çoğu kapalı kadına göre çok daha güzel giyiniyor ve süslenmesini biliyordu.

Çok kısa bir sürede yakın arkadaş olmuştuk. Onun sert ve sözünü geçiren yapısı beni çok etkilemişti. Onun dikkatini çeken şey ise benim hayatım ve kişiliğim olmuştu. Kim olsa hayatımı merak ederdi gerçi.

Adalet Sarayına gelmiştik. İçeri girdik ve Ahsen’in odasını sorduk. Bu bina çok büyüktü ve Ahsen neredeyse en üst kattaydı. Normalde asansörlerden çok hoşlanmazdım, pek güzel anılarım yoktu. Kuzey’i kırmadım ama, bindim o asansöre.

Uzun zaman sonra onunla bu kadar iyi olmak beni mutlu ediyordu. Alex’in yanındayken düzelmiştik. Artık birbirimizden kaçmıyorduk fakat Türkiye’ye gelince her şey birden değişmişti. Tekrar eski halimize dönmüştük. Bu beni çok üzmüştü.

Ancak yıkıldığımız yerden yeniden doğuyorduk. Deniz konusunu hala tam olarak çözememiştim ama artık biz iyiydik. O yüzden bunun pek bir önemi yoktu. Zamanında su bulamadığımız o çöllerde yavaş yavaş çiçekler açtırıyorduk. Güzel kokulu çiçekler...

"Sanırım asansörler artık seni korkutmuyor." İkimizde kapıya dönüktük. Bizi birbirimize bağlayan tek şey ellerimizdi. Ne ben baktım ona, ne o baktı bana. "Korkuyorum, ama sen varsın, her zaman ki gibi korkumla başa çıkmamı sağlıyorsun."

Bu cümlem onu güldürmeye yetmişti. Gülme sesi kulaklarımı güzel bir melodiyle doldurdu. Başka hiç bir yerde duyamayacağım ve huzuru tadamayacağım bir melodiydi bu...

Bu onun melodisiydi.

"Hadi bana bir soru sor." Dudaklarım belli belirsiz yukarı doğru kıvrıldı. Sorum hazırdı bile. "Neden gri? Neden grisin sen asker?" Soruyu böyle sormam onu yine güldürmüştü.

"Ben ne iyiyim, ne de kötü. Gri ise bana göre bunların tam ortası,"

Bana yan bir bakış attı. "Gri asker ise... Zamanı gelince öğreneceksin." İçten bir gülümseme gönderdim. Artık Pera’nın yavaş yavaş beni terk ettiğini ve Pınar’a döndüğümü inkar edemiyordum.

Asansörün kapısı açıldığında beraber ilerlemeye başladık. Üstümde beyaz, uzun kollu, boğazlı ve mini olan bir elbise vardı. Elbisenin altına dizime kadar gelen topuklu çizmeler ve üstüme siyah uzun bir kaban giymiştim. Kuzey de bana uymuş altına siyah, kumaş bir pantolon, üzerine ise beyaz boğazlı dar bir uzun kollu giymişti. Onun üstündeyse yine benim gibi bir kaban vardı.

Kaban onu kapatsa dahi üstünde ki kıyafet açık açık vücut hatlarını belli ediyordu. Açıkta olmasına rağmen sporunu ihmal etmemesi içimi kıpır kıpır ediyordu.

O çok iyiydi. Her tarafı çok iyiydi. Yüzü, vücudu, hareketleri...

Her kız belki onu istemezdi. Ama ben isterdim. Hiç bir kız onun bu kadar tuhaf olmasına katlanamazdı. Ama ben katlanırdım.

Kimse onun bu kapalı kutu oluşuna katlanamazdı, ben ise... Katlanırdım.

Odaya girdik. Ahsen bizi ayakta karşılamıştı. Bana sarıldı, Kuzey ile ise el sıkıştı. Oturmamız için koltuğu gösterdiğinde oturduk. Kuzey hala elimi tutuyordu. Ellerimiz onun kucağındaydı.

"Direkt konuya gireceğim. Soruşturma da şuan siz haklı çıkıyorsunuz ama nedenini bilmediğim bir şekilde Alex’in avukatı Dna testi istiyor," Gözlerini bana çevirdiğinde yurkunmuştum. Bana çok dikkatli bakmıştı. Derin bir nefes aldı.

"Alex babandan davacı. Senin kendi kızın olduğunu ve annenin aslında seni kaçırdığını iddia ediyor." Elim ayağım titremeye başlamıştı. Kuzey’in bakışları üstümdeydi.

"Nasıl? N-nasıl yani? Saçmalamayın isterseniz Ahsen. Ne kaçırması, ne annesi... Olay birden buralara nasıl geldi?" O sırada içeriye bir adam girdi. Sarı saçlı, mavi gözlüydü. Hafif çıkmış sakalları ona ayrı bir hava katıyordu. Üzerinde takım elbise vardı.

"Ahsen," Elinde ki dosyadan kafasını kaldırdığında bizi gördü. "Yani... Ahsen savcım..." İçeri girdi ve Ahsen’in yanına ilerledi. Aralarında ki seviye arkadaş olduklarını çok çabuk belli ediyordu.

"Ahsen diyebilirsin Efe. Pera, yani Pınar. Oda Kuzey, Pınar’ın erkek arkadaşı." Efe bunları pek umursuyor gibi değildi. Çok stresli görünüyordu.

"Biliyorum zaten. Onları bilmeyen mi kaldı Doğu da. Onu bunu geç şimdi Ahsen, Pınar’a şantaj yapıldığını düşündüğümüz olay doğru çıktı. Gerçekte şantaj yapılmış ve kız tuhaf bir şekilde..." Gözlerini bana çevirdi. "Onunla çok benziyor..." Ahsen bir kağıda bir de bana baktı. Gözleri sürekli kağıtla benim aramda gidip geldi.

"Nasıl olabilir bu... İşler iyice çığırından çıkmaya başladı." Ahsen, Efe’nin elinde ki resmi bana ve Kuzey’e çevirdi. Kağıtta ki renkli resme baktım. Bir kız vardı.

Gözleri kahverengiydi fakat sağ gözünün bir kısmı yeşildi. Aynı zamanda anlında çok fazla büyük olmasa da kendini açıkça belli eden bir yara izi vardı. Saçları benim gibi uzun fakat benim aksime kıvırcıktı. Birbirimizin aynısıydık. Aramızda ki tek farklar bunlardı.

Efe resmi geri almıştı. Kalbimin çok hızlı attığını hissettim. Bu bir heyecan veya mutluluk değildi. Bu tamamen korkuydu. Bütün vücudumu kaplamıştı bu duygu. Bu kadın bana neden bu kadar benziyordu? Bu kadın kimdi? Sorular aklımda dolanıyordu sürekli.

O sırada kapı açıldı. Önde babam peşinde geçen gün eve, doğum günümüzü kutlamaya gelenlerden Mert onun arkasındaysa soruşturma ile alakalı olan herkes vardı.

Ahsen ayağa kalktı. Babamla el sıkıştı. Daha sonra yerine geri oturmuştu. Babamın gözleri ilk Kuzey ve bana değdi. Elimi geri çekmek istedim fakat Kuzey buna engel olmuştu. Ona bir bakış attım. "Bekliyordum zaten. Mutlu ol kızım, kiminle veya nerede olduğun önemli değil. Mutlu ve güvenli ol." Tebessüm ettim. Babam yanıma oturduğunda bu sefer Kuzey’den ayrılıp onun omzuna yaslanmıştım.

Bu adam benim beyaz atlı prensimdi.

Bir süre soruşturmayla alakalı şeyleri konuştular. Daha sonra bana benzeyen kızın resmini bu sefer babama gösterdiler. Babam resmi gördüğü gibi donup kalmıştı. Oda kesinlikle böyle bir şey beklemiyordu...

~
(Alex ve Tarık’a yapılan tüm sorgular.)

(15.10.2023)

(1. Sorgu)

"Alex Smirnov. Elli yaşında, Moledro Meyra Martaval Örgütünün kurucusu. Anne ölü, baba sağ fakat yatağa bağımlı. Bir kardeşin varmış, beş yaşında iken kendi yaş gününde vefat etmiş. Annen ve kardeşin aynı gün ölmüş. Vefat etme nedenleri ise..." Ahsen Alex’in delici bakışlarını yakaladığında sustu. Onun zayıf noktasına bastığını fark etmişti.

"Annen ve kardeşin, zayıf noktan değil mi?" Alex bu sefer bakışlarını başka yere çevirdi. Kesinlikle bunları konuşmak istemiyordu.

"Pekala. Buradan çıkışın yok. Beni zorlama ve bana gereken her şeyi anlat." Alex avukatının camın arkasında olduğunu biliyordu. Bu sebepten ötürü rahattı. Ahsen’in arkasında Fatih duruyordu. Herhangi bir olaya karşıt müdahale için buradaydı.

"Uğruna dünyayı yakacağım küçük kızım bana ihanet etti. Bu kadar kötü bir baba olduğumu bilmiyordum." Bu iki cümlenin içinde çok yoğun duygular gördü Ahsen. Alex sanki asla böyle bir şey beklemiyor gibiydi.

"Uğruna dünyayı yakacağın kızının hayatını yaktın. Sence iyi bir baba mısın?" Alex gözlerini Ahsen’e çevirdi. Ahsen işte o an Alex’in gözlerinde ki yorgunluğu ve çaresizliği gördü.

"Benden sana bir tavsiye genç kız..." Alex öne doğru eğildi. "Kimsenin hayatını ve yaşadıklarını bilmeden yaptığı anne babalığı sorgulama." Ahsen irkildi. Bir an dank etti kafasına. Bir teröristin haklı olacağını asla düşünmezdi. Fakat burası onun iş yeriydi. Burada ki insanlar suçlu insanlardı. Onlara acıyamazdı.

"Bunu sen mi diyorsun, bir çok canın yanmasına sebep olan Moledro Meyra Martaval’ın kurucusu?" Ahsen düşündü. Hem bu isim neden bu kadar uzundu? Ne anlamı olabilirdi. "Hem ne bu, bu kadar uzun bir isim... Ne gerek var yani?" Alex güldü. Bu acı bir gülümsemeydi.

Kötülüğün içinde ki acı gülümseme mi?

Yoksa acının içinde ki acı gülümseme mi?

"Ah savcı, çok, çok , çok çaylaksın." Alex masaya kelepçeyle bağlanmış elini kıpırdattı. Fatih bir anlığına hareket etmişti. Ahsen gözleriyle geride durmasını anlatmaya çalıştı. Fatih çoktan anlamıştı bile.

"Bir kadın vardı savcı. Çok güzeldi. Ben içi de güzel sanmıştım. Oysa ki yanılmışım. Beni terk etti. Zaten kararmış hayatımı daha da kararttı," Hafif aksanlı Türkçe’si ile aşk hayatını anlatması Ahsen’i sinirlendirmişti. O burada bir teröristin aşk hayatını dinlemek için durmuyordu.

"Burada senin acılı aşk hayatını dinlemek için durmuyorum Alex. Bana bilmem gerekenleri anlat." Alex güldü. Kafasını salladı.

"Siz beni kötü olarak görmeye devam edin. Asıl terörist gözlerinizin önünde duruyor. Yıllarca Pera’yı ondan korudum. Senin kötü dediğin Örgüt kaç tane aileye can suyu oldu, kaç kişinin hayatını mükemmel etti... Haberin yok. Siz Türk’ler, çok iyi ve vatan sever insanlarsınız. Dost canlısı kişilersiniz. Şuan yaşıyorsam Türk’ler sayesinde. Bunlar çok güzel şeyler fakat yaptığınız yargısız infazlar sizin sonunuzu getiriyor. Siz başkalarının hayatını cennet ederken kendi hayatlarınızı cehenneme çeviriyorsunuz, haberiniz yok..." Ahsen daha fazla dayanamadı. Gözleri dolmuştu. Bu adamın konuştuğu her bir kelime onu nedense bu hale getirmişti.

Hızlıca çıktı oradan. Daha sonra içeriye Alex’in avukatı girmişti. Peşinden gelen Fatih’i umursamadı bile. Lavaboya girdi. Şalının kenarlarını düzeltti ve gözlerinde ki yaşlar akmasın diye üstün çaba sarf etti. Alex’in sözleri ona çokta yabancı olan sözler değildi. "Siz başkalarının hayatını cennet ederken, kendi hayatlarınızı cehenneme çeviriyorsunuz. Haberiniz yok..." Sözleri tekrarladı. Bir kaç kere daha yaptı bunu. Daha sonrasında bu sözleri kendine söylendiği gibi tekrarladı.

"Sen başkalarının hayatını cennet ederken, kendi hayatını cehenneme çeviriyosun. Haberin yok...!" Elini tam aynaya geçirecek iken. Omuzlarından geriye doğru çekildi. Elini boşa savurmuş oldu. Fatih vardı.

Fatih vardı yine. Her zaman olduğu gibi arkasındaydı. Elinin boşa gitmesi Ahsen’i daha sinirlendirmişti. Ağlaması gittikçe şiddetleniyordu.

Bir kaç kere Fatih’i ittirmeyi denedi, vurdu, kırdı, döktü. Hiç bir şey bu adamı devirmeye yetmedi. Ahsen sonunda kendini bıraktı Fatih’e. Fatih her zaman ki gibi sıtını sıvazlıyordu. Her zaman ki gibi ona destek olmaya çalışıyordu.

"Yine aynısını dediler Fatih, yine aynısı..." İkisi beraber yere çöktüler. Bu cümle Ahsen’in zayıf noktalarından biri olmuştu. Ancak Fatih dahi bunun nedenini bilmiyordu. Çokta sorgulamamıştı. İlla bir gün Ahsen ona tam olarak güvenecekti. Tam olarak kendini açacaktı. ona...

~

(19.11.2023)

(3. Sorgu)

Ahsen uzun zaman sonra farklı farklı şeyler bulup askeriyeye gelmişti. Onun dışında sorgu yapanlardan topladığı bilgiler ile çok sağlamdı bu sefer. Ayrıca örgütün üç isminin anlamını da bulmuştu. Kendi ile gurur duyuyordu.

Sorgu odasında bu sefer Tarık ve Alex’in bir arada olmasını istemişti. Ahsen çok sağlam bir savcıydı. O sebeple kimse onun lafını ikiletmemişti. Bu sefer yanında Efe de vardı. Ayrıca yanında savcı olmak için stajerlik gören kardeşi Uraz da vardı. Bu onun ilk sorgusu olacaktı. Uraz Ahsen’in aksine mavi gözlü, siyah saçlı, bir seksen boylarında ve çapkın bir çocuktu.

Ahsen ne kadar sakin ve sabırlıysa o tam tersiydi. Tam bu yüzden savcılık ona göre değildi. Ama Uraz ablası ne yaparsa onu yapıyordu. Çünkü onun annesi ablasıydı. Her şeyi olduğunca ondan örnek alıyordu. Hatta burunlarında ki ince halka piercing bile aynıydı. Ahsen bunu yaptırdığı için Uraz’ı biraz sorgulasa da en sonunda kardeşin bu deli tarzını onaylamıştı.

Sorgu odasının kapısında Fatih ile karşılaştılar. Ahsen ona sıcak bir gülümseme gönderdi. Aynı zamanda Fatih de ona karşılık vermişlerdi.

Birbirlerine aşıklardı. Bu aşikar belliydi ama ikisi de cesaretsizdi. İleriyi düşünürken bu anları berbat ediyorlardı birbirlerine. İkisi de bu aşkın acısını çekiyordu.

İçeri girdiler. Tarık ve Alex oturuyordu. Yanlarında bir de asker vardı. Alex’in ağzına ağızlık takılmış ayak ve el bilekleri kelepçelenmişti. Ahsen’in duyduğuna göre bir askere saldırmıştı.

"Siz buralar gelir miydiniz savcı hanım?" Tarık şaşkınmış gibi yaptı. Bu kadar ağzını yayarak konuşması Fatih’in hiç hoşuna gitmemişti.

"Ben yoğun bir insanım. Millete uyuşturucu satıp bilinçleriyle oynamak gibi şeyler yapmıyorum ama benim de sizden başka işlerim var." Tarık güldü. Sinirli bir gülüştü bu. "Dilimizde uzunmuş baya, başka şeylerde de görmek-" Fatih’in sesi odada yankılanmıştı. "Sus lan piç herif!" Fatih birden Tarık’ın üzerine gitmiş odada ki diğer asker de onları sakinleştirmeye çalışmıştı.

Efe ve Uraz odanın bir köşesinden olanları izliyordu. Uraz da sinirlenmişti ama onu tutan kişi Efe olmuştu.

"Ben buraya sorgu yapmaya geldim Tarık. Boş boğazlılık yapıp benim işimi zorlaştırmaya kalkışma. Senin hayatını yakarım. Beş saniyemi almaz." Ahsen elini yine şalına götürdü. Şalını düzeltirken Tarık yine konuşmaya başlamıştı. "Sende şalına takıntılısın galiba. Sürekli elin oralarda dolaşıyor. Hayır rahatsızsan çıkaralım, bana hiç sorun olmaz yavru-" Fatih bu sefer yumruğu Tarık’ın yüzüne indirmişti. Tarık oturduğu yerden yere düşmüş, yüzünü tutuyordu.

Odanın içinde bir ses yankılandı. Bu ses Albay’a aitti. "Fatih sen rahat dur. Ayrıca Allah şahidim olsun oraya gelirsem seni sağ çıkarmam Tarık." Tarık bu kelimeleri işittikten sonra bir daha konuşmamıştı. Ahsen ortalığın sakinleştiğini görünce hemen lafa girmişti.

"Evet, ilk sormak istediğim şey şu... Darbe, darbe yapmaya çalıştınız. Size kim engel oldu? Sana kim engel oldu Tarık?" Ahsen bu sorunun cevabını çok iyi biliyordu. Stajını bile M.M.M. örgütü üzerinden almıştı. Bu adamların içine ve dışına çok hakimdi.  Ya da öyle sanıyordu...

"Darbe yapmaya çalışan ben değilimdim. Ben sadece emirlere uyuyorum o kadar." Tarık çok fazla detaya girmiyordu. Belki de kendini yakmak, hayatını dört duvar arasında geçirmemek için yapıyordu bunu. Ama o çoktan buna mahkum olmuştu bile.

"Tarık, sana Emir’i kim verdi? Ayrıca sen bir Türk’sün, kendi vatanına, topraklarına nasıl ihanet edebildin. Hiç mi için acımadı?" Derin bir nefes aldı Tarık. Bu soruları hiç sevmiyordu. O Türk de değildi. Annesi’nin Türk olması ona hiç bir şey ifade etmiyordu.

"İnan canım hiç acımıyor. İnsanların acı çekmesi beni besliyor savcı. Bayılıyorum," Ahsen anlamaya çalıştı. Adamın duygularını algılamayı denedi. Ama adam duygularını saklamakta bir ustaydı. "Emir veren kişiyi söylersem... Alacağım ceza hafifleyecek mi?" Tabi ki de Ahsen buna izin vermeyecekti.  "Evet. Kanıtların varsa belki de hiç ceza almazsın." Tarık özgürlüğe, kadınlara ve ayyaş olmaya düşkün bir insandı. Babasını bile satardı bunlar için.

"Pera Smirnov. Bana darbe emrini veren, belgeleri çalan, imzalayan... Hepsi Pera Smirnov’un işi. Alex’in dahi bu işlerle alakası yok."  Ahsen’in beyni uyuştu bir anlığına. Adam doğruyu söylüyordu. Bu çok yüksek bir ihtimaldi.

"Biz boş yere insanların canını yakmayız. Örgütün bütün hakları Pera’nın üstünde. İsterseniz dışarıda ki adamlarım ulaşamadığınız tüm belgeleri getirebilir. Bunca zaman kızımı korudum ama o beni istemiyor. Artık hiç bir şeyin anlamı kalmadı."  Uraz masaya doğru yaklaştı. Ellerini masaya koyduğunda tüm gözler ona dönmüştü.

"Peki kızın neden hiç bir şeyden haberi yok? Tüm bunlar onun yüzünden olsa dahi sizin bir şeyler çevirdiğiniz belli. Kıza orada kaldığı sürece ilaçlar veriyormuşsunuz. Bunların akli dengesini bozmadığını bana kanıt olarak sunabilir misiniz? Hayır." Ahsen erkek kardeşine hayran hayran baktı. Bu kadar iyi manipüle edebileceğini kesinlikle düşünmemişti.

"Evet, ilaçlarla akli dengesini bozdum. Onu odaya kilitledim, psikolojik baskı yaptım, bir yerlere göndermedim, bazense çok serbest bıraktım, okula göndermedim evde eğitim gördü, arkadaş edinemedi izin vermedim, saçlarını kestim, bazen uzattı görmezden geldim, siyaha mahkum ettim onu. Her şey onun içindi. Her şey o beni kabul etsin diyeydi. Her şeyi denedim ama memnun edemedim. O hep kötü yolu tercih etti. Kendi ülkesini diplere sürükleyecek belgeleri imzaladı. Örgüt’ün bütün sorumlulukları, senetleri... Her şeyi onun üzerine yapmamı istedi. Bu krallıkta ikimizin lafının eşit olmasını istedi. Sizce tek sorun ben miyim? Ben sadece kızım biraz olsun beni sevsin istedim. Her yolu denedim ama o beni sevmedi. Ben kızımı sadece kendime saklamak istedim." Son cümleleri söylerken gözleri Tarık’taydı. Ahsen kesinlikle Alex’ten böyle şeyler duymayı beklemiyordu.

"O senin kızın değil ama. Onu napacağız?" Ahsen Alex’in yaşlı gözlerinden birer damla aktığını gördü. Gözlerinde ki yorgunluğu gördü.

"Benim kızım. Dna testi istiyorum. Hepiniz göreceksiniz. Yıllarca beni kötü bildiniz ama asıl kötü olan sizlersiniz. Avukatım da bir USB var savcı hanım. Lütfen onu alın ve inceleyin." İşte o an sorgu bitmişti, Ahsen ve Uraz hariç hepsi dışarı çıktı. İlk dışarı çıkan Efe olmuştu. Onun peşine Fatih gitmişti.

"Peki ya Lev? O ne alaka? En son ki görüşmemiz de bir şeyler söylediniz ikiniz de ama parçalar bende oturmadı." Tarık’ın rahatsız edici kahkahası yankılandı odada.

"O şerefsiz mi? Benim sevgilime yanlayan o piç mi? Yemin ederim onu gördüğüm yerde kafasını Tanrı’ya teslim edeceğim. Her şeyde Pera’ya destek çıkan o. Pera ne yaptıysa hepsine destek oldu. O darbe olayında bile..." Tarık’ın Pera’yı kıskandığı apaçık belli olmuştu. O Pera’ya aşıktı. Veya sadece takıntılıydı.

"En güvendiğim çocuklarımdan biriydi Lev. Bana bunu nasıl yaptığını halen anlamış değilim. Ama örgüt’ün tüm pis işlerini ona vermiştim. Adam kaçırma, zarar verme, diğer başkanlara toplantılar. Ben yaşlı bir adamım. Bir saatten sonra buraları güvendiklerime bırakmayı düşünüyordum. Fakat herkes faso fiso çıktı." İkisi de hala Pera’nın doğurduğu çocuğun aslında Lev’den olduğunun farkında değildi. Ahsen bunu açıkça anlayabilmişti. Tarık çok kıskanç ve gözünü intikam bürümüş bir adamdı.

"Peki ya Tarık. Hayatını mahvettiğin, bir dönem öylece oynayıp çöp gibi kenara fırlattığın o kızı hatırlıyor musun?" Tarık düşündü. Hayatında bir sürü kadın olmuştu. Hangisini dediğini anlayamamıştı. "Hamile bıraktığın... Çocuğun düşmesine sebep oldun, biraz daha oynadın o kızla, sonra çöp gibi kenara attın." Tarık’ın o an aklına dank etmişti. "Füsun mu...?" Ahsen sesinin titrediğini duydu.

İşte o an soru işaretleri daha da fazlalaştı kafasında. "Evet Füsun." Tarık gözlerini kaçırdı. Bu soruyu cevaplamak istemediği belliydi. Kendini yine de zorladı. "Sadece... Bir dönem aşıktım. Aşk bitti. İstemedim ve gönderdim. Hayatını ona verdim. O kadar." Ahsen onun doğru söylediğini anladı. Gözlerinden belliydi. Kadının adı geçtiğinde bile sesi titremişti. Kadın eşarbını düzeltip eşyalarını toparladı ve gitmeye hazırlandı.

"Tekrar görüşmek üzere bayım." Ahsen bunu Alex’e karşıt söylemişti. Alex’in ağzında ağızlık olsa da tebessüm ettiği gözlerinden belli oluyordu.

Ahsen çıktı. Bir daha buraya gelmek aklındaydı. Her şey onun aklındaydı...

~

"Ahsen hanım böyle bir şey nasıl olur?" Babam şaşkınlıktan ayaklanmış oraya buraya yürüyüp duruyordu. "Bilmiyorum fakat ortada çok büyük oyunlar döndüğü belli." Gözleri bana döndü. "Pınar, herkes senin üstüne oynuyor," gözleri odada gezindi. Kalabalık olduğunu görünce susmuştu.

"Kanıtlar var. Eğer bir kaç kanıt daha elimize geçerse seni içeri almak zorunda kalacağız." Gözlerimi şaşkınlıkla açtım. Zaten hayatımın çoğu duvarlar arasında geçmişti.

"Nasıl ya? Ben bir şey yapmadım." Şu an odada bulunanların gerginlik seviyesi beni de geriyordu. Ahsen’in bu kelimeleri ise ortaya bomba gibi düşmüştü.

"İnan bana Pınar burada çok büyük şeyler dönüyor. Bu kadın saçlarını düzleştirse aynı sen." Fotoğrafı tekrar bize doğru döndürdü. Bu konuda çokça haklıydı.

"Kuzey, sen neden konuşmuyorsun? Geldiğinizden beri sessizsin." Gözlerini Ahsen’e odakladı. Elimi daha çok sıktı ve yutkundu. Üzerinde ki endişeyi hissedebiliyordum.

"O kadını," Bu sefer bana çevirdi kafasını. Bana odaklandı. Gözleri ruhunu yansıtıyordu. Ben o ateşi gördüm. Bu ateş kesinlikle sıcak değildi. Alev alev yanarken etrafa soğukluk yayıyordu.

"tanıyorum."

~

Bu da size yılbaşı hediyem olsun. Güzel, mutlu ve sağlıklı yıllarınız olsun.

🎄✨⭐

Continue Reading

You'll Also Like

12.5K 700 12
"Siz yanık görmemişsiniz Binbaşım." Haklısın,daha sendeki yanıkları görmedim." Yeni görev yeri için Hakkari'ye atanan İzel yüzbaşı için kartlar yenid...
25K 2.3K 14
(Eski adı: Ateş'li Üsteğmen) (Wattpad'de Zifir Mavisi isimli ilk ve tek kitaptır.) ...
6.4M 206K 103
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
13.3K 500 17
Birbirlerini tanımayan, hayatın farklı yönlerinde yaşayan Yadenur ve Hüray'ın yolları, beklenmedik bir şekilde hastane odasında kesişir. Yadenur, has...