KAMP ATEŞİ (yarı texting)

By siladamlaakcicek

704K 42.9K 15.8K

heradelrey: Üzerindekiler yakışmış. Beyaz gömleğinin yakasına bir ruj izi bırakmak şart oldu. Başlangıç Tarih... More

0.0
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1

4.2

7.4K 703 3.1K
By siladamlaakcicek

4.2

Isabel LaRosa - i'm yours

"Hmm," diye mırıldandım, ya da kıkırdıyordum, çok anlayamamıştım, sesim bana bile buğulu geliyordu, neden tekleyip içmiştim ki? Ya boşluğuma gelseydi ve onunla bir şeyler yaşasaydım? Kendime sakın sakın diye talimat verirken Kaan, "Pişt," diye dürttü beni, benim başım göğsüne yaslıydı. "Sarhoş musun?"

"Neden benden faydalanacak mısın pislik!" diye cırlayıp hemen ondan uzaklaştım. Kaan'ın bakışına göre sanırım söylememem gereken bir şeyi söylemiştim.

"Fena olmazdı aslında," diye sırıtınca kumun üzerindeki bitmiş şişeyi elime alıp ona doğru kaldırınca irkilerek geriye adımladı. "Sarhoş falan dinlemem geçiririm bunu kafana, çok konuşma," diye homurdandım, sert sesle. "Hayırdır?" Tek kaşımı kaldırıp, diğer kaşımı da çatmaya çalıştığımda Kaan oynayan kaşlarıma sırıtarak baktı.

"Şu kaşlarla seni ne kadar ciddiye alabilirim ki?" Hâlâ sırıtıyordu.

Bu sefer kaşlarımdan oynayanı elimle durdurmaya çalışıp, şişeyi yine salladım. "Akıllı dur."

"Kaşınla mı konuşuyorsun benimle mi?" diye oldukça ciddi bir ifadeyle sordu.

Bunun cevabını bilmiyordum.

"Bilmiyorum,"dedim dürüstçe, ardından şişeyi kenara bıraktım, durgunlaşmıştım, içtiğimde hep böyle ara ara patlamalar yaşar ara ara düşerdim. "Biliyor musun, ben hiç çiçek almadım," dedim, sesim buruktu. "Hiç almadım. En sevdiğim çiçek ne kimse bilmez bile." Boş boş konuşmamak için kendimi nasıl durdurabilirdim?

Kaan'ın çıplak bedenine düşen bakışlarımı hemen çektim. Rezil mi olmuştum? Kaan'ın şeytan şeytan dudağının ucunun kıvrıldığını görünce ona kötü kötü baktım. "En sevdiğin çiçek, ha?" Gözlerinden gözlerime bir şimşek çaktı. "Ne?"

"Lale," dedim hiç düşünmeden, bakışlarım dalgalanan suya düştü. "Babam anneme her haftasonu eve gelirken lale buketi alıp da gelir yıllardır. Ben kendimi bildim bileli, yemek masamızdaki vazoda hep lale olur..." Yüzümde bir gülümseme oluştu. "Sanırım onları özledim."

Annemle babamın ilişkisi benim ideal ilişki anlayışımdı. Babam annemi gerçekten hep incitmeden sevmişti, şu yaşıma kadar bir kere sesini yükselttiğini bile görmemiştim, ve ayrıca babam çok da eğlenceli bir adamdı, evin neşesi o diyebilirdim. Tabii, bir de küçük kardeşim Çınar vardı. O çok ayrı bir boyuttu, biraz yaramazdı. Ama sekiz yaşında olmasına rağmen çok çapkındı. Her gün okul dönüşünde yanıma gelip kızlarla yaşadığı olayları anlatırdı. Benden tavsiye alır, sonra yine bildiğini okurdu tabii orası ayrı.

Kaan'ın ilgili bakışları bendeydi, hava soğumaya başlamıştı, üşümüyor muydu o? "Lale demek," dedi, gözleri dudağımdaki belirsiz tebessümde uzunca oyalandı. Bu beni utandırmıştı. "Ne sırıtıyorsun öyle sen?" Gülümsemem büyürken onun da büyümüştü, esneme gibi birbirimize mi bulaştırmıştık? Çakır keyif kendi kendime güldüğüm sırada Kaan bir atak yaparak aniden kollarını bacaklarımın altından geçirdi. Dünyam bir anda dönerken dudaklarımdan bir çığlık kaçtı. "Ne yapıyorsun!" Midem ağzıma gelirken Kaan'ın kucağında olduğum gerçeğini bir on saniye sonra algıladım. "Delirdin mi indir beni!" Kaan'ın sıcak elleri soğuk bedenimle temas edince anlık bir ısındım, "Ay elbisem uçuşacak!" diye sinirle çığırdığımda Kaan'ın bir eli elbisemin eteğine gitti ve aşağı doğru çekiştirip, beni o şekilde kucağında sabitledi. Yakışıklı yüzü dibimdeydi şimdi. "Böyle iyi mi?"

Heyecanlanınca kekeleyen kızlara dönüşeceğimi biliyordum ağzımı açarsam, bu yüzden sadece sesli bir yutkunuş ve kafa sallaması olarak yanıt verdim ona. Neden kucağındaydım ve bana neden öyle bakıyordu? Ben kucağındayken yönünü denize doğru değiştirince hızlıca göğsüne tutundum. "Hayır hayır!" Düşündüğüm şeyi yapmayacaktı değil mi? "Sakın Kaan."

Kaan sanki beni taşımıyormuş gibi normal bir şekilde yürümeye devam edince, "Bırak beni delirdin sen," dedim kızarak, kucağından inmek için hareket ettiğim an bedenimi sıkıca kıskaçladı resmen. "Hayırdır?" diye göz kırptı. "Yolculuk nereye?"

"Deniz hariç her yere," diye göz devirdim, "manyak mısın sen be?"

Kaan bana aldırış etmeden yürümeye devam edince kafamı çevirdim ve Kaan'ın ayaklarının suya girmek üzere olduğu gerçeğiyle yüzleştiğimde, "Sen ciddi olamazsın!" diye bağırdım dehşetle. "Ölsem girmem! Gerçi girsem de ölürüm, hasta mısın ya?"

Bu sefer Kaan göz devirdi. "Hadi Ezgi, hadi yavrum," diye beni ikna etmeye çalıştı. "Elbisenle mi girersin, yoksa çıkarır mısın sana bırakıyorum." Daha sonra yüzünde hınzır bir ifade oluştu. "Çıkarsan daha iyi olur tab-"

Ellerimle saçına asıldığımda, "Edepsiz," dedim ters ters. Kaan saçlarını elimden kurtarmaya çalışırken biraz daha asıldım. "Ahlaksız tekliflerini başkalarına sorabilirsin. Mesela gömleğini giydirdiğin kişilere falan."

Saçından elimi çektim, Tuana'ya verdiği gömlek sarhoş da olsam bir an bile aklımdan çıkmamıştı çünkü gerçekten canımı yakmıştı. İşte böyle anlarda onunla aynı yerde bulunmak bile istemiyordum. Kaan düşen yüzümü fark ettiğinde beni usulca kucağından indirdi. "Hâlâ onda mısın?" diye sordu merakla.

"Sana ne oğlum?" Ona o kadar ters bir bakış attım ki. "Sana ne?"

"Kıskandın mı?"

Güya ağzımdan laf alacaktı kafam güzel diye ama istediğim kadar sarhoş olayım yine kendimi ele vermezdim. "Neden, hoşuna mı gider?" Parmak uçlarıma değen soğuk su tüm bedenimi baştan aşağı titretti. Hava sıcaktı, buna rağmen neden üşüyordum?

"Hoşuma gitmesini mi isterdin?"

"Benim isteğime mi bağlı?"

"Senin isteğin benim için önemli."

Bir dakika şu an sanki pek de kıskançlıktan konuşmuyorduk. Ona aval aval baktım. Sövmek, kızmak, bağırmak çağırmak istiyordum; bir yandan da keşke kucağıma yatsa da parmaklarımı yumuşak saçlarında dolaştırsam istiyordum, neden konu o olunca bu kadar dengesizleşiyordum?

"Benimle kelime oyunları oynama," deyip bir adım ona attım, aramızdaki mesafe kapanmıştı, ona şimdi daha yakından ve daha anlamlı bakıyordum, ve itiraf etmek gerekirse dudakları yakından çok daha dikkat çekici görünüyordu. "Daha doğrusu..." Ay ışığı bedenine yansıyordu ve kaslı bedeni çok estetik görünüyordu. "Benimle herhangi bir şekilde oynamaya çalışma. Eğer amacın buysa."

"Ya amacım bu değilse?" Cevabı beni olduğum yere mıhladı. Yutkunurken, "Başka bir ihtimal aklıma gelmiyor," dedim net bir sesle, ah hayır aslında kelimelerim resmen birbirlerine çarpıp tökezliyordu.

Kaan'ın yüzündeki sırıtışın yerini oldukça ciddi bir ifade kaplamıştı. "Gelmiyor öyle mi?" Dilini ağzının içinde gergince yuvarladı. "Senin için bir ihtimal miyim yalnızca?" diye sordu, sesindeki merak ve bilme isteği çok net gelmişti kulağıma.

Ayaklarıma değen su şimdi ılıktı, su mu sıcaklamıştı? Ya da ben mi alkolün etkisinden ısınmıştım bilmiyordum ama bir deli cesaretiyle elim, elbisemin ipine gitti. Kafamın yerinde olmadığını ve konuşursam kendimi ele vereceğimi biliyordum. Suya girip ferahlamalıydım, gerekirse soğuktan bir yerlerim donabilirdi ama konuşmak istemiyordum.

Elbisem tek hareketimle ayak uçlarıma düşerken Kaan'ın nefesini tutuşuna şahit oldum, şişen göğsünden anlaşılıyordu, içime ne olur ne olmaz giydiğim bikini takımıma şükrederek ona yandan bir bakış attım. "Olmak ister miydin?" Ve denize adımladım.

Şimdi ay ışığı benim bedenimi aydınlatıyordu, su sandığım kadar da soğuk değildi ayrıca, bacaklarım gittikçe suya gömülürken Kaan'ın orada durmuş öylece beni izlediğini biliyordum, bu kalbimin yerinden çıkmak istemesine sebep olsa da kendimi dizginlemek zorundaydım. Tereddütle ona dönüğümde bakışları doğrudan gözlerimdeydi, ne bedenimde, ne başka bir yerde. Döndüğüm gibi gözleri gözlerime sabitlenmişti. Ve çok farklı bakıyordu ilk defa, bir mana yoktu, bir sırıtma, en ufak bir mimik.

Sadece ciddiyetle bakıyordu.

"Gelmeyecek misin?"

Altındaki pantolonu tek hareketle sıyırdığında baksırıyla kalmış olması onu pek utandırmışa benzemiyordu ama ben utanmıştım. Çekiniyordum. Yine de gözlerimi gözlerinden çekmedim, o da suya girip yanıma gelene kadar bu göz temasını bozmadı, kesmedi, yanıma ulaştığındaysa eli doğrudan belime kaydı ve yavaşça beni kendisine doğru çekip, bedenlerimizi suya gömdü.

Tüm bedenim ıslanırken suyun altında gözlerimi zor bela açtığımda onunla yeniden gözlerimiz kesişti, eli hâlâ belimdeydi, içimde bir istekle tek kolumu boynuna doladığımda bu yakınlık beni her an bayıltabilirdi. Kaan, kolum boynuna dolandığında gözlerini kapatarak bizi yeniden dışarı çıkardı.

Tuttuğum nefesimi büyük bir şekilde bırakırken gözlerimi ovuşturup derin derin nefes aldım. Islanan saçlarım gözümün önüne gelirken Kaan saçlarımı düzelterek, boynumu açıkta bıraktı ve saçlarımı sırtıma doğru attı. Hızlı hızlı alıp verdiği nefesler yüzüme çarparken, ıslak dudaklarını yaladı. Belimdeki eli bel oyuğuma daireler çizerken bacaklarımı birbirine yapıştırma isteği ağır basıyordu. "Kendine geldin mi?" diye sordu, suyun ılık olması beni çok sevindirmişti, aramızdaki temaslar ve yakınlık ağzımı açmama bile izin vermiyordu resmen!

Kaan bir cevap bekler gibi bakarken, "Evet," diye mırıldandım, bikinimin ipini düzelterek.

Kaan'ın belimdeki elinin sert bir tutum aldığını fark ettiğimde Kaan, beni kendisine tam anlamıyla yapıştırıp dudaklarıma doğru fısıldadı. "O kadar fenasın ki..." Nefesini dudaklarıma üfledi. "Sırf sarhoş ağzı hislerini ağzından kaçırırsın diye kaçtığın suya girdin." Diğer kolumu da bu sefer kendisi kendi boynuna attı. Ellerimi ensesinde birleştirdiğimde, "Çakal," diye fısıldadı bu sefer de kulağıma.

Hareketlerinin beni ne kadar etkilediğinin farkında mıydı acaba? Ayrıca tam anlamıyla kendime gelmiş sayılmasam da, on dakika öncesinden kesinlikle daha ayık olduğuma kanaat getirdim. Konuşursam, dudaklarımızın birbirine değeceğinden adımın Ezgi Hera olduğu kadar emin olduğumdan çok az uzaklaştım. "Üzerine konuşulması gereken bir hissim yok ki kaçırayım," deyip gülümsedim, imalı imalı.

Ah, öyle bakmasa olur muydu?

Kaan bu sefer gerçekten kendini tutamadan güldü. Uzaklaştırdığım bedenini yeniden kendisine sert bir hareketle yapıştırdı. "Öyle mi?" Beni resmen sınıyordu! Bedeninin tüm kıvrımlarını bedenimde hissediyordum! Bu delilikti! Daha bugün ondan uzak duracağıma dair kendime verdiğim sözlere ne olmuştu?

Ne yaptığıma bir anlığına önem vermedim, düşünmek istemedim, hataysa hataydı, pek de umrumda olmadı ve ensesinde birleştirdiğim ellerimi ıslak saçlarına çıkardım. Bunu yaptığım an Kaan'ın gözleri kapandı. Gözleri kapalıyken yüzünü inceledim, parmaklarım saçlarında gezerken rast geldiğim bu duygunun adı; huzurdu.

"Okul, tatili keşke biraz daha uzatsa," dedim istekle, bu onun gözlerini açtırdı. Delici bakışları önce boynuma, oradan da göğüslerime kaydığında onu tekmelemek ve kaçmak arasında sıkışmış hissediyordum. Bu hissettiğim hissin adı istek miydi? Çok farklı hissettiriyordu.

Kaan, serseri bakışlarını sonunda gözlerime yeniden çıkardığında, "Keşke," dedi, saçlarıyla biraz daha ilgilendim. Bana çok farklı bakmasına anlam veremiyordum. Sebebi neydi? "Okula dönesim pek yok," dedi. "Bu anın bitesini isteyesim de pek yok aslına bakılırsa."

Sırıttım. "Ya bakılmazsa?"

Belimdeki parmaklarıyla beni çimdiklediğinde acıyla inledim. "Cımbızla laf alıyorsun, tam dayaklıksın he," diye homurdandı ağzının içinde. "Cins."

"Cins bir kediyim, evet."

Kaan sırıttı. "Harbi benziyorsun." Yüzümü incelerken, "Scottish fold tipi var sende."

"Yaa," diye sırıttığımda alay edeceğimi anlamıştı. "Sen de bir şeye benziyorsun ama."

"Hadi beni geçen dediğin gibi maymuna benzet de kafanı suya sokayım," diye beni tehdit edince ağzıma fermuar çekiyor gibi yaptım. "Az söz dinle."

"Pek yapımda yok, biliyor musun?" Küstah tavrıma göz devirdi.

"Nasılmış bakalım senin yapın?" Kalın sesi bir anlığına çok fazla istek dolu gelmişti, bu ben, heyecanlandırırken, "Ben kendimi anlatamam," dedim. "Sen beni çözmelisin."

"Bulmaca mısın sen?"

Cıkladım. "Daha çok problem diyebiliriz."

Kaan'ın kaşları havalandığında, bir elimi geniş omuzlarına indirdim, bu sefer bakışları kısılmıştı, dokunuşlarımdan etkilenmediğini söylemek büyük bir yalan olurdu, bunu görebiliyordum. Teni çok sertti, bu çocuğun yağ oranı kaçtı? Dokunduğum her yer kas gibiydi. Kısık gözleri bedenimin dokunduğu her yerinde bakışlarına ait izler bırakırken, "Hmm," diye mırıldandı. "Benim matematiğim iyidir, yalnız."

Biliyordum tabii ki.

"Biliyorum," dedim. "Ege'nin geçenki sınav kağıdını sen doldurmuşsun."

Kaan onayladı. "Dangalak ya,"dediğinde sesi neşeliydi. "Sabaha kadar pes oynamış, avel. Bu sınavı geçemezse Alihan hoca okul koridorlarını sildiririm sana diye tehdit etmiş. Yaptım verdim beş dakikada." Arkadaşlarından bahsederken gözlerinin içi gülüyordu, onlara gerçekten değer veriyordu.

"Ege bir deli."

"Hem de zırdeli," diye beni onayladı.

Bir süre ikimiz de sessizce durduk, suyun içerisinde, kimse etrafta yokken ve ay ışığı bedenlerimizi aydınlatırken, bu anın sevgilimle olmasını isteyeceğimi fark etmiştim. Bizim gibi hiçbir şey olmayan iki kişi için fazla romantikti. Sahi, sabah hiçbir şey olmamış gibi devam edecektik, neden böyle olmak zorundaydı ki?

Kaan, bakışlarımın uzaklara daldığını görünce belimdeki ellerini çekti. Aramızdaki teması kesmesi niye kötü hissettirmişti? Bana ne oluyordu! Ben tam kendimi geri çekecekken eli baldırlarıma kaydı ve bedenim alev topu gibi yanmaya başladı. "Ne yapıyorsun?" Sesim fısıltı gibi çıkmıştı ama Kaan beni dinlemeden bacaklarımı beline doladı. Bu hareketi kazık yutmuş gibi gözlerimi fal taşına çevirdi. Şimdi, çok fazla onu hissetmemem gereken kadarıyla hissediyordum. Boynundaki ellerim, bacaklarımdaki elleri teması kesmiyordu. Gözlerinde yanan şehvet duygusunu bu kadar net görmek beni telaşlandırmıştı.

"Dola," dedi, sesi emir verir gibiydi, ve ben neden buna karşı koyamadan bacaklarımı beline dolayıp, omzundaki kollarımı sıkılaştırmıştım? Benim bu geceki amacım heradelrey fake hesabımın fakeine bakmak değil miydi? Neden bu çocukla sarmaş dolaş bir hâldeydim?

Ve kucağındaydım tam olarak?

Kaan, bu atağımla beni kendisine tamamen yasladı, aralık dudakları kıpkırmızı görünüyordu, ben nefesimi tutuyor, kendimi frenlemeye çalışıyordum ama Kaan'ın buna niyeti yok gibiydi. Yüzü, yüzüme yaklaştığı sırada, dudaklarının yemin ederim temasını dudaklarımın hemen üzerinde hissediyordum, ikimiz de öylece duruyor bir atak yapmıyorduk.

Birbirimizin varlığını birbirimize kanıtlamaya çalışıyorduk.

Tam olarak buydu.

Kaan'ın delici gözleri dudaklarımdan bir saniye ayrılmazken, bilinçli bir şekilde nefesimi verdim, buna tepki olarak sertleşen bedeni karşılık verdi, sanki öpüşmemiş olsak da neden bundan fazlasını yapmış gibi hissediyordum? Onun da böyle hissettiğine emindim.

Kaan'ın beni öpeceğini anladığım an ise, belki tam o an gerginlikten tamamen kafam yerine geldi ve zihnimin bana fısıldadığı seslere kulak verdim. Tırnaklarımı Kaan'ın ensesine batırdım ve bu onun inlemesine sebep oldu. Bunun hoşuma gitmesi çok garipti. "Her şey olacağına varır, Kaan Korkmaz," diye fısıldadım dudaklarına. "Eğer olasın varsa."

Bir anda kucağından inip bedenimi sırt üstü bıraktığımda Kaan'ın hipnoz olmuş bir şekilde bana bakakaldığının farkındaydım, bu beni bıyık altı gülümsetirken, karaya doğru yüzmeye başladım. Şok olmuş muydu? Olmalıydı. Beni birkaç bel altı hareketle etkileyebilirdi ama etkisi altına alamazdı.

Kuma sonunda ulaştığımda Kaan hâlâ onu bıraktığım yerde doğrudan biraz hırslı, biraz istekli gözlerle bana baktı. Saçlarımın suyunu sıktım, ardından elbisemi üzerime geçirip bağladım, topuklu sandaletlerimi elime alıp ona döndüğümde, kaslı bedeni aydan daha parlak gelmişti gözüme o an. Kaan bana oldukça tehditvari bir şekilde sırıttı. "Oldurasım varsa oldururum," diye bağırdı sesini duyurmak için, kışkırtıcı bir ses tonuyla. "İpler elimdeyse inan hiç fark etmez."

"İyi geceler Kaan."

Onu orada bırakıp otele giderken yüzümdeki keyifli sırıtışı bir an bile silinmedi. Otele girer girmez yatağa bedenimi fırlattığımı hatırlıyordum, sonrası yoktu. Sabah gözlerimi kapı sesine zor bela açarken, "Bu kapının arkasındaki eğer sizseniz..." diye homurdandım sinirle, yatağımın ucuna kaymış nevresimi tekmeleyip göz bandımı çıkardım ve tipime dahi bakmadan kapıyı açtım. "Ne var kardeşim karga bokunu yemeden sabahın köründe ya?!"

Maalesef kapıdaki kızlardan biri değildi. Sanırım bir kuryeydi ve adam bana şok içinde bakıyordu. Utançla yüzümü buruşturduğumda, "Hanımefendi saat on bir öncelikle," dedi şaşkınlıkla, daha sonra kapı kenarından bir şeyi göz hizama soktu.

Bu bir çelenkti.

Ve üzerinde tam olarak. "Çiçek almam sana, yollarım çelenk," yazıyordu.

"Kaan Korkmaz'dan."

En büyük hayalimdi, bana yaşatılmadı karakterlerim yaşasın bari... Keşke biri de bana yollasa demiyorum bile erkekler benden uzak durun.

Tmm nefret kusmuyorum.

SINIR! 3k yorum, 500 vote!

!! Kamp Ateşi için instagram hesabı açacağım, gulahkeriwatty hesabına hikaye olarak atarım eğer bulamazsanız, oradan konuşalım ve size spoiler vereyim...

Öptüm!

Continue Reading

You'll Also Like

8.5K 617 34
Düşman sınıfların 2. kitabına var mısınız? Birinci kitabındaki serüven tüm hızıyla devam ediyor! Tek bir seçim her şeyi belirleyecek. İlk kıvılcım'...
Bay Odun By Yaren

Teen Fiction

225K 9.2K 21
"Eğer bir daha bana odun dersen..." diye fısıldadı dişlerinin arasından. "Külahları değişiriz." "Bence ben sana odunla ilgili bir lakap bulayım ya,"...
22.1K 831 33
tutkulu yoğun bir AŞK hikayesi istiyorsan... ne bekliyorsun oku işte NURDA or PUSAT
161K 14.1K 34
Arel: Ben seninle miyim? Hazel: Maalesef evet. Arel: Can güvenliğimi kim sağlıyor? Hazel: Kes. *Yüzünüz biraz da olsa gülsün diye koşun gelin. Fes...