Kalpsizler Balesi

By niksimiksi

4K 615 1.6K

Kitabın Geçtiği Tarih: 2028-2032 yılları Kitabın Türü: Gizem / Gerilim / Distopya Kitapta Sizi Bekleyenler: ... More

Zaman Çizelgesi
GİRİŞ
1-Asılan Günahların Kısık Çığlıkları
2 - Lahza
3 - Acıların Kırık Uçları
4 - Zehirli Sarmaşık
5 - Bazı Duygular Gözlerde Yazar
6 - Eflatun Elbise
7 - Raks Eden Kıvılcımlar
8 - Günlerin Kovaladığı Saniyeler
9 - En Kötü Lanettir: Ağlayamamak.
10 - Kara Kışın Ardındaki Bahar
12 - Ruhların Dansı
13 - Duvarın Ardındaki Yabancı
14 - Eflatun Urgan
15 - Lanetlenmiş Bedenler / Part 1
15 - Lanetlenmiş Bedenler / Part 2

11 - Acıdan Urgan Yalandan İlmek

90 23 81
By niksimiksi

28.12.23

Hoş geldiniz. Küçük yıldıza dokunup okumaya geçebilirsiniz. İyi okumalar. Yorumlarınızı bekliyorum.

Bölüm sonundaki soruya bakıp cevap verirseniz sevinirim♡

Yazar anlatımıyla;

10 Ocak 2029

Yalanlar, doğruları maskelemek için söylenirdi ama maskelenen her doğru, insanın kalbine derin bir çizik atardı. Günün sonunda insan, çiziklerine bakar ve artık kalpsizim derdi ve devam ederdi: "İşte, yalanlar söyledim; bana da yalanlar söylendi. Şimdi bütün kalpsizliğim ile karşınızdayım. Bir yalancıdan daha korkutucu ne olabilir ki?" Bir yazarın da dediği gibi en büyük suç hırsızlıktı, en büyük hırsızlık ise doğruların saklanmasıydı.

Genç adam kırmızı ışıkta durduğunda yanındaki kadına baktı. Karısının annesi her şeyin sebebi iken bugün çıkıp alışveriş yapmıştı. Yüzü gülüyor, hiçbir şey için pişmanlık duymuyordu. Kadın, kızının babasından birçok darbe aldığını biliyorken ondan anneliğini esirgiyordu. Genç adamın direksiyonu tutan elleri sıklaşmış, parmak boğumları bembeyaz kesilmişti.

En başından beri zihninde dönen tek bir kelime vardı: Gerçekler!

Dün gece karısının, balkonda sessizce ağladığını görmüş ve yanına gidecek yüzü bulamamıştı. Kardelen'in "Keşke annemi tanısaydım, belki o zaman bu kadar sevgisiz kalmazdım ve en ufak sevgide kendimi böylesine savunmasız bırakmazdım." dediğini duymuştu. Boşluğa karşı konuşuyor olması canını yakmıştı. Her şeye rağmen, karısının onunla dertleşmesini isterdi ama buna hakkı yoktu. Annesinin varlığını bilip söylemiyor oluşu büyük bir ihanetti.

Evliliklerinin kağıt üzerinde olması Alaz'ın dürüstlüğüne engel değildi. O her zaman dürüst olmuştu. Sevdiği kişilere yalan söylemekten nefret ederdi ama uğruna birçok şeyi feda ettiği kadına daha şimdiden iki kez yalan söylemişti. Bütün bunlar zihninde dönüp dururken seslice nefes aldı. En kısa zamanda yanındaki kadının, karısına gerçekleri söylemesini istiyordu. Bunun için her şeyi yapmaya hazırdı.

"Kardelen'e ne zaman söyleyeceksin?" Sesi net çıkmıştı. Alacağı cevaba karşı her an acımasızlığını gün yüzüne çıkaracak kadar netti.

"Neyi?" diye cevap verdi yaşlı kadın. Yıllara ihanet eden sarı saçlarını çantasından henüz ayırdığı eli ile düzeltip mavi gözlerini adamın yüzünde gezdirmeye başladı. Neyi sorduğunu anlamıştı ama bunu söylemeyi düşünmüyordu. Kızını bırakmak zorunda kalmıştı ve şimdi onu tekrar bulmuşken, yanındayken bir gerçeğin açığa çıkmasıyla kaybetmek istemiyordu. Bunun için umursamazca davranıyor, kızından anne sevgisini esirgiyordu.

"Annesi olduğunu."

"Öğrenirse gider." Söyledikleri az önceki tavrından vurdumduymazlığı alıp onun yerine titrek bir ses bırakmıştı. Korkusunun iki dudağının arasından firar etmesi onu da şaşırtmıştı. Korkuları söylemek, onları gerçekleştirmek için ilk adımdı; yaşlı kadın da bunu biliyordu.

"Elbet öğrenecek."

"Sen veya ben söylemedikçe gitmesi için bir neden yok." Sen söylemezsen kimse söylemez, öğrenirse sorumlusu sensin demek istemişti. Kendi suçlarını göz ardı edip genç adamın boynuna bir yük daha bindirmişti. Seneler önce kızını bırakıp giderken arkasında bıraktıkları kalbine bir yük olarak binmişti, şimdi o da aynısını genç adama yapıyordu.

"Sen söylemezsen ben söyleyeceğim." Duyduğu kelimeler bekledikleri ile uyuşmuyordu. Alaz ona her zaman itaat etmişti, şimdi ise bu başkaldırı beklemediği bir şeydi. Korkuyla göz bebekleri titremeye başladı. Eğer Kardelen öğrenirse giderdi, kızı öğrenirse bir daha anne demezdi. Onu bırakıp gitme sebebini sorar ve kadından daha çok nefret ederdi. Çünkü bir korkaklık, evlat sevgisinden ağır basmıştı. Kadın, Alparslan Esefdağlı'dan korkup kaçmış; küçük kızını yanına alamadan orada bırakmıştı. Daha sonra yakalanma korkusu ile adama yaklaşmamış ama tanıdıkları aracılığıyla hep haber almıştı. Alaz ve Melek bu kişilerin en başındaydı ama bu da uzun sürmemişti. Bu yüzden seneler süren plana başlamış ve kızını yanına almak için türlü bahanelerle ömrünü tüketmişti.

"Yapamazsın." Sesindeki titreme bu sözü inanarak söylemediğine kanıttı. "O gider." Sesi bir fısıltıdan farksızdı ama genç adam duymuştu. Kardelen'in gitme ihtimali göğsüne oturan ağırlık ile kendini hatırlatmıştı. Ama yapamazdı. Kardelen'siz yaşamak, onu doğrulardan uzak tutmak arasında seçim yapması lazımdı. Alaz, doğruların ortaya çıkma huyunu biliyordu. Bu yüzden seçeceği yolu bugün belirlemişti. Tam beş gün sonra ona bir şekilde söyleyecekti. Yaşlı kadına bunu söylediğinde karşısında gördüğü gözlerden okunan tek duygu korkuydu. Kendi damarlarında gezen korkuyu bir çift göz bebeğinin titremesinde görmek dişlerini sıkmasına neden oldu. Kardelen'i sonsuza dek kaybedebilirdi.

14 Ocak 2029

Günlerdir dudaklarının arasından kurtulmayı bekleyen iki kelime ile yaşamak genç adama zor gelmişti. Yaşlı kadının gerçekleri söylemesi için verdiği birkaç gün hiçbir işe yaramamış, aksine hiçbir şey yaşanmamış gibi davranışları onu gerçekleri söylemek için daha da cesaretlendirmişti. Bu gece yarısı her şeyi açıklayacaktı.

Kız kardeşi ve Toprak ile yağan kar altında eğlendikten sonra yaşlı kadının onu araması ile her şeyi söylemeye karar vermişti. Kadının vurdumduymaz tavırları ve karısının acı içindeki gözleri zihninde canlandıkça doğruların ortaya çıkması gerektiğini düşünüyordu. Doğrular zaman, mekan fark etmeden her zaman söylenmeliydi. Ona göre yalanlar, bir insana yapılacak en büyük kötülüktü ve genç adam belki de en sevdiği kişi olan karısına yalanlarla dolu birkaç ay vermişti, elinde olmasa da ona söylediği iki yalan vardı. Bu iki yalan, her gece kalbine, atılan ilmekle acıdan bir urgan olup dolanıyor ve söyleyemediği her kelime için vicdanına baskı uyguluyordu.

Bugün, bu hislerden kurtulması lazımdı. Her şeye rağmen gerçekleri söylemeliydi.

Kardeşi ve Toprak ile içeri girdiğinde Alaz'ın yüzü gülüyordu. Vicdanındaki baskıya rağmen gülümsüyordu. Melek varken gülümsememesi söz konusu değildi. Melek, herkes için neşe demekti. Bu hep böyle olmuştu. Küçükken, kardeşi sayesinde gülümsemeyi öğrenmişti. Bir ağabey, kardeşinden dünyadaki en güzel duyguyu öğrenmişti. Şimdi öğrendiği şeyi göstermemek ona ihanet gibi geliyordu.

Alaz'ın gülümseyerek içeri girdiğinde sinirle ona doğru gelen Kardelen'i fark etmemişti.

"Sen hasta hasta neden dışarı çıktın? Bir de şu hâline bak! Dün gece ateşler içinde yanıyordun, Alaz."

Genç adamın duyduğu sözler ile istemsizce dudakları gerildi. Kardelen onu her düşündüğünde böyle oluyordu. Onu ne zaman görse gerilen dudaklarına engel olamıyordu. Sanki mutluluğu iki kadına bağlıydı. Melek ve Kardelen olmasa yaşayacağı hayat ne kadar zevk verirdi? Birisi mutluluğu, gülümsemeyi öğreten iken diğeri bunlara sebep olan kişiydi.

"Ben zorla çıkardım abimi. Evde canı sıkılıyordu. Sen de o odada akşama kadar ders görünce tek kalmasın istedim." Melek, abisinin cevap vermediğini görünce onu korumak için öne atılmıştı. 

"Dışarıdayken hiç de zorla çıkmış gibi durmuyordu. Ayrıca adam hasta, küçücük çocuk bile bilir dışarı çıkmaması gerektiğini. Daha çok hasta olması bize zaman kaybettirir."

Kardelen'in titreyen sesi ve ifadesi ile Alaz'ın gülümsemesi solmuştu. Genç kadında gördüğü şeyler ile kaşlarını çattı, bugün onda farklı bir şey vardı. Gözlerinin içine baktığında hafiften dolu dolu hareler ile karşılaşmak yutkunmasına neden oldu. Kardelen'in acısını hissetmesi için konuşmasına gerek yoktu. Gözlerine baktığında gördüğü yıkım her şeyi anlatıyordu. Onu böyle görmek cehennemde geçirilen saniyelerle eşdeğerdi. Adamın kalbine atılan ateş, kadın her acı çektiğinde harlanıyordu. Onu sakinleştirmek için sakince konuşmaya başladı.

"Ben iyiyim. Gece yaptığın içecek iyi geldi. Uykumu da alınca bir şeyim kalmadı."

"İlaç almış mıydın?"

"Evet, sabah aldım. Daha doğrusu öğlen, kahvaltı yaparken." Kardelen'in gerginliğini fark eden genç adam, yine aynı taktik ile onu bu ruh halinden kurtarmaya çalışıyordu. Birlikte geçirdikleri zamanları dile getirince, genç kadının kızarmasını ve sinirlenmesini izlemek ona keyif veriyordu.

"İlacın etkisi ile iyi olmuşken gidip kendini daha kötü hâle getirecek şeylerle uğraştığın için tebrik ederim." Alaz, karısının bu tepkisine gülümseyerek karşılık verdi. İstediği gibi genç kadının iki yanağındaki kızarmalar kendini göstermişti. Bu konuyla ilgili konuşacağında kadının başını iki yana sallayıp odasına ilerlediğini gördü. Ona doğru ilerleyeceğinde Melek, abisinin kolundan tuttu.

"Bence biraz yalnız kalmaya ihtiyacı var."

"Ama..."

"Bence de iyi değil, yalnız kalmaya ihtiyacı var gibi duruyor. Şu anda yanına gidersen sadece gülmesini sağlayacaksın, ağabey. Kendi kendine kalıp düşünmesi daha sağlıklı. Begüm Hanım gelene kadar kafasını dinlesin."

Kardeşine hak verirken duyduğu isimle yüzündeki ifade daha acımasız bir hâle büründü. Uzun zamandır aklında olan gerçek iki dudağının arasındaki yerini terk etmek için çırpınmaya başladı.

Ona kendisi söyleyemezdi. Annesinin sakladığı gerçekleri söyleyen kişi Alaz olamazdı. Bunu kendisi söylemek isterdi ama genç kadına, tüm gerçekleri annesi anlatmadıkça bir şey değişmezdi.

İşte tam o anda zihninde kayan yıldızın kuyruğu gerçeklere dolaştı ve artık tüm gerçeklerin kurtulmak için bazı oyunlara ihtiyacı vardı. Bu oyunları oynamak onu kötü bir insan yapacaktı. Bunu yaptığında kendisinden nefret edecekti ama verilen birkaç aylık şans artık yerini terk etmeye kararlıydı. Gerçekler senelerce saklı kalmıştı, artık her şeyin açığa çıkması lazımdı.

Hızla odasına yürüyüp Begüm Hanım'ı aradı. Son şansını sundu ve kadın söylemeyecek olduğunu, sadece adamı oyaladığını anladığında, "O zaman ben söylerim." dedikten sonra telefonu kapattı. Telefonu üst üste çalmaya devam ederken yaşlı kadının odasında bulduğu fotoğrafları alıp oturma odasındaki masanın üzerine koydu.

Ortaya çıkmamış gerçekleri, ortaya çıkmış gibi gösterip ilk ilmeği atacaktı. Her şeye inanan Begüm Hanım ise Kardelen'in yanına gideceğinde ikinci ilmek atılıp Kardelen'i boğacak urgan hazırlanacaktı.

Kardelen (14 Ocak 2029)

Kapıyı kilitledim, ayakkabılarımı giydim, müziği açtım. Parmak uçlarıma çıktığımda dünya ayaklarımın altından kaydı ve ben düşüncelerimin ağırlığıyla ezilmeyeceğim bir diyara düştüm.

Bir kere döndüm, yaşadığım kıskançlığı affettim. Onu yaşayan ben değil, küçük Kardelen'di. Bir dönüş ile geçmişimi affettim.

Bir kere zıpladım, Alaz'a olan duygularımı kabullendim. Yanlış da olsa bazı şeytanlar, sebepsizce sevilirdi.

Bir kere acıyla gülümsedim, kırılmış kapının ardından bana bakan aile üyelerini gördüm. Ardından saate baktım, beş saat geçmişti. Bu beş saatin sonunda duyduklarım ile ciğerim acıyla doldu. Ben kendimi annemin kollarında buldum.

Benim annem, Begüm Hanım'dı. Acıyla kızım diyerek beni kucaklıyordu. Herkesin gözündeki korku, yerdeki çocukluk fotoğraflarımın üzerine düşüyordu.

Bir çocukluk daha ebeveynlerin günahları ile örtünmüştü.

🎭

Öğrendiğim her gerçek beni biraz daha hissizleştiriyordu. Yanımda oturan yaşlı kadın konuşmaya devam ettikçe kucağımda toplanmış ellerim, gözlerimin tek odak noktası olmakta ısrarcıydı. Beni seneler önce terk eden kadın, kendini aklamaya çalışıyordu. Hangi bahane, küçük Kardelen'i mutlu ederdi?

Beni kollarına alıp, kızım diyerek ağlaması onu affetmem için yeterli miydi?

"Seni gerçekten bırakmak istemedim. Seni alsam ben gidemezdim." Gözlerim yerdeki dağılmış fotoğraflara çevrildiğinde hıçkırıkları devam ediyordu. "O adamdan kurtulmam lazımdı. Bana takıntılıydı. İğrenç bir takıntısı vardı. O olmadan bahçeye bile çıkmama izin vermiyordu, Kardelen."

Fotoğraflarda sarı saçlı, mavi gözlü genç kadın babamın takıntısıydı. Taktığım perukların sebebi de yanımdaki kadındı. Saçlarımı keserken kendime küstürmemin sebebi tam olarak yanımda oturuyordu. Bana bir şeyler anlatıyor ama anlattıklarının bir şeyi değiştirmeyeceğini anlamıyordu. Acıyla söylediklerinin ardında benim acılarım boy gösteriyordu.

"Seni o gün almak istedim. Yanına geldiğimde çok geçti. Odanda yoktun, kızı-"

"Sakın! Sakın o kelimeyi tamamlama!" Söyleyeceği kelimeyi ben kimseden duymamıştım. Şimdi beni terk eden bu kadından duymayı kaldıramazdım. Bir saat kadar önce söylediği kelimeyi şimdi de söylemesine izin veremezdim. Gözlerimi kapatıp sakinleştikten sonra ona çevirdim. "Bitti mi?"

"Seni gerçekten bırakmak istemedim."

"Anlatacakların bitti mi? Bunları daha sonra da dinleyebilirim. Anladım; pişmansın, babamın takıntı hâline getirdiği kadınsın, beni yanına almak istedin. Bunları şimdi dinlemek istemiyorum. Anlatacakların bittiyse ben konuşmak istiyorum." Kafasını olumlu anlamda salladığında gözlerimi duvara çevirdim. Biraz önce hiddetli çıkan sesim, şimdi beni terk etmemek için savaş veriyordu. Yine de devam ettim. "Babamı aslında severdim, diğer babaları görene kadar." Yanlış yerden başlamamın verdiği acı ile tekrar sessizliğe gömüldüm. Beni terk eden kadına babama duyduğum çaresiz sevgiyi anlatmamın bir anlamı yoktu.

"Küçükken hiç arkadaşım olmasına izin vermedi. Benden nefret etti. Biliyor musun? Ben saçlarımı hep kısa keserdim. Yamuk olurdu ama zamanla alıştım. Şu anda baksan tek bir yamuk bulamazsın." Elimi saçıma attığımda acıyla gülümsedim. "Gerçi hiç bu kadar uzun olmamışlardı. Neden olduğunu biliyor musun? Babam saçlarımdan nefret ederdi. Gözlerimden nefret ederdi." Gözlerimden akmayan yaşlar kalbime bıçak gibi saplanıyorlardı. "O yüzden sarı peruk takmamı istedi, masmavi lenslerim vardı. Basının önünde kimin olduğunu bilmediğim elbiseleri giyerdim. Bana biraz dar gelirlerdi, nefes alamazdım. Bu yüzden tokat yediğimi hatırlıyorum. Yediğim tokatlar, karnımı doyururdu. Üç gün sonunda o elbiselerin içine girecek hâle gelirdim." Gülümseyip duvarı izlemeye devam ettim.

Hıçkırıkları arttığında gözlerimi duvardan, yanımdaki kadına çevirdim. "Taktığım sarı peruk senin saçlarına benzemesi içindi, mavi gözler bana hiç yakışmazdı ama sana benzerdim. O iğrenç elbiselerin hepsi sana aitti. Öyleydi değil mi?" Sakinliğim her geçen saniye yerini öfkeye bırakırken kendimi zorluyor oluşum, dengesiz ruh haline bürünmemi sağlıyordu. Yaptığım hareketleri düşünecek kadar sağlıklı ruh hâline sahip değildim. Bu yüzden ayağa kalkıp sinirle ellerimi saçlarıma attığımda ağlaması şiddetlenmişti. "Sana olan takıntısı yüzünden ben baba sevgisi göremedim! Zaten sen gittin diye anne sevgisi de görememiştim." Son kelimemde sesim kısılmıştı. Konuşan ben değildim, konuşan kişi her korktuğunda dolaba girip farklı dünyaya gittiğini sanan Kardelen'di. Ve o Kardelen ağlamıyordu, hesap soruyordu.

Melda Abla sayesinde anne sevgisi hissetmiştim ama hissettiğim şey herhangi bir sevgi de olabilirdi. Sevilmeyen kız çocuğu hangi şefkat karşısında sevilmediğini düşünürdü? Ben anne sevgisini bilmiyorken gördüğüm ilk şefkati anne sevgisi sanmıştım.

"Gitmen sorun değildi." Öyleydi. "Madem gitmiştin, neden karşıma çıktın? Neden bana burada yapay bir aile verdin? Sözleşmeli kocam, beni terk eden annem, tanımadığım ağabeylerim, küçükken uğruna tokat yediğim arkadaşım olan kocamın kız kardeşi! Bana verdiğin aileye bak. Benden aldıklarından sonra telafi ediş şekline bak. Alaz sana bu oyunu oynamasa gelip söyleyecek miydin?" Sesim bir yükselip bir alçalırken kapının ardındakilerin beni duyduğunu biliyordum. Alaz, bizi yalnız bırakmadan her şeyi anlatmıştı. Ona kızamıyordum. Onun yerinde olsam söyler miydim, bilmiyordum. O bu oyunu oynamasa annemin bana gerçekleri anlatmayacağını biliyordum.

"Söyleyecektim." Duyduğum kelime ile dudaklarımın arasından bir kahkaha kaçtı.

"Ne?"

"Söyleyecektim, tabii ki. Böyle öğrenmen gerektiği için üzgünüm, kızım." Yanıma gelip ayaklarıma kapandığında ona acıyarak bakmaya başladım.

"Beni doğurdunuz diye kızın olduğumu söylememelisiniz. Diğer tüm annelere haksızlık ediyorsunuz, Begüm Hanım. Alaz bana her şeyi anlattı. Size verdiği tüm şansları anlattı. Bana seçtiğin koca için teşekkür ederim. En azından dürüst biriyle evliyim, senin aksine!" Yüz ifadesi her saniye daha da acıyla kaplanıyordu. Alaz'ın bana her şeyi anlatacağını düşünmediği için rahatça cevap veriyordu ama bir saat önce yanımdaki kadın bana sarılıp ağladıktan sonra bayılmış, ayıldığında da her şeyi bilen Kardelen ile karşılaşmıştı. Yine de sessizce onu dinlemiş beni bırakma zorunluluklarını anlamaya çalışmıştım. Onu anlayamıyordum. Onu anlamak istemiyordum.

Bir annenin çocuğunu bırakması için gerekli olan hiçbir nedeni anlamak istemiyordum.

"Beni yalnız bırakır mısın? Seni daha fazla dinlemek istemiyorum." Gözlerinde birçok duygunun yerle yeksan olup kırgınlığın ortaya çıktığına anbean şahit oldum. Bir şey söylemek için ağzını açtığında yüzümdeki ifade yüzünden ağzını geri kapatıp yerden kalktı ve odamın kapısına yöneldi.

"Özür dilerim. Seni gerçekten seviyorum, hiçbir şeyin böyle olmasını istemezdim." Konuştukları asla umurumda değildi. Beni seviyor olması bir şeyi değiştirmezdi, beni geçmişte sevmeliydi. Bir tepki vermediğimi görünce kapıyı çekip beni yalnız bıraktı. Ayaklarım beni taşıyamayacak duruma geldiğinde yere düşüşümü engelleyemedim. Kapının ardından bağrışma sesleri gelirken saatlerdir tuttuğum yaşları serbest bıraktım. Her gözyaşım içinde boğulduğum gerçeklere dönüşmeye başlamıştı.

Kapı açıldığında karşılaşacakları ilk şey bir enkaz olurdu. Gözyaşlarım enkazımı beslerken her saniye acım daha da büyüyordu. Boğazıma geçirilen bir urgan nefes almamı engelliyor gibiydi.

Ağlayan ben değildim.

Ben alışmıştım.

Ağlayan; dondurmayı seven o küçük kız çocuğuydu, büyüyünce dondurmadan nefret ettiğine inandırılmıştı.

Ağlayan; uçan balon ile hayallerine veda eden o küçük kız çocuğuydu, büyüyünce uçmaktan korkar olmuştu. Ama annesiyle bir uçakta tanışmıştı.

Ağlayan; tüm acılarının bir dolaba girince geçeceğine inanan kız çocuğuydu ve ben de ona istediğini verdim. Yerden kalkıp adımlarımı dolabıma yönlendirdim. Askıdaki tüm kıyafetleri tek tek yere fırlatıp kendime yer açtım. Yanıma küçük Kardelen'i de alıp dolaba sığındım.

Küçüklüğümdeki gibi dolaba saklansam gerçeklerden kaçabilir miydim? Dar bir alanda gerçekler benimle birlikte yaşar mıydı? Bunca sene yalanlarla bir dolaba sığmamış mıydım? Büyük bunların cevabını seneler önce almıştım. Burada acı yoktu. Hisler yoktu. Mutlu olamazdım ama üzülmem gereken her şey iki dolap kapağının ardında kalmıştı. Gerçek dünya, benim üzerime iki dolap kapağı kapatmıştı ve hislerimi benden almıştı. Artık gözyaşlarım akmıyordu.

Dolaba sığınmadan önce sinirliydim, üzgündüm, kızgındım.

Kırgındım. Bir kırgınlığı her zaman gözyaşları mı izlerdi?

Oysa dolaba girdiğimden beri benim hissettiğim tek şey boşvermişlikti. Düşünmeyi bile kendime yasaklamıştım. Nefes alış verişim düzenliydi, zihnim bomboştu. Sanki tüm düşüncelerim bir karadeliğe kapılıp benliğini kaybetmiş gibiydi.

Acı hissetmiyordum.

Kırgın değildim.

Sinirlerim benden çok uzaktaydı.

Yaşadıklarımın ağırlığı ise göz kapaklarıma binmiş beni iki büklüm şekilde dolaba hapsetmişti.

Bir rüya gördüm, uzun saçlı kız çocuğunun bir elinde dondurma, bir elinde balon vardı. Anne ve babası onun yanından yürüyorlardı.

Küçük kızın bir sürü arkadaşı vardı. Yüzünde de kocaman gülümsemesi... Konuşmuyordu ama kelimeler tüm mutluluğu bozardı. Çünkü insan en çok kelimelerle yalan söylerdi. Bu yüzden sessizlik, rüyamdaki küçük kızın dostuydu.

Dolabın içine bir ışık sızdığında rüyamdaki kızın saçları yok olmuş, dondurması yere düşmüşken balonunu elinden kaçırmıştı. Gözlerinde de artık sadece acı vardı. Bu sefer kelimeler değil, gerçek dünyanın ışığı her şeyi mahvetmişti.

"Özür dilerim," diye fısıldadım. O sırada dolabın içinden çıkarılmıştım. Burnumdan içeri tanıdık bir koku dolduğunda kendimi ona daha da yaklaştırdım. Güven verici kollara kendimi hapsettim.

Alaz gelmiş, beni dolabın içinden çekip çıkarmış, kollarına hapsetmişti.

"Bunları bu şekilde öğrenmek zorunda kaldığın için özür dilerim, Kış çiçeğim." Kulaklarıma dolan ses direkt kalbime ulaşmıştı.

"Kış çiçeğim mi?"

"Kardelen," dedi. Adımı her söylediğinde bir yaram kendiliğinden kapanıyordu ama sayamayacağım kadar çok yaram varken Alaz'ın ömrü onları iyileştirmeye yetecek miydi? "Adının anlamı bu değil mi?"

"Aslında bahar müjdecisi demek." Daha bir saat önce mahvolmuşken şimdi ölüm sakinliği ile konuşuyor olmamı ben de garipsiyordum. Sanırım acıya alışkın olmak böyle bir şeydi. Acıyla uyanmak, kabuslarla uyanmak, rüyaların kabuslara dönüşmesi ile uyanmak... ama her şeye rağmen, uyanınca unutmak. Kardelen olmak bu muydu?

"Yine de kışın açan çiçeğimsin benim." Gülümsediğinde aklına bir şey gelmiş olmalı ki, "Tüh," diye devam etti. "Evlilik sözleşmemizde bunu yazmış mıydın? Sahiplenici sözler söylemek yok! Tam senin ekleyeceğin türden bir madde." Ben kucağındayken yatağa oturduğunda bir saat önceki gözyaşlarıma inat kahkaha attım. Evlilik sözleşmemizden nefret ediyordu. Ama ben kimseye güvenmemeyi seneler önce öğrenmişken böyle bir şey yapmadan onunla evlenmem aptallık olurdu. Yine de kalbim ona koşulsuz şartsız inanıyorken bu düşüncelerimin ne kadar anlamı vardı?

"Söyleyebilirsin, tabii ki." Dudaklarımı büküp devam ettim. "Ama bu sana ait olduğum anlamına gelmiyor, Alaz. Sonuçta ben özgür bir kadınım."

"Özgür bir kadın olarak da bana ait olabilirsin." Elini kalbimin olduğu sol göğsüme yaklaştırıp devam etti. "Sadece elimin altında atan kalbin bana ait olsa, ki bence bana aşıksın, yine de özgür olabilirsin."

Beni güldürmek için söylediği cümlelere bir yanım inanırken diğer yanım ihaneti dört gözle bekliyordu. Bir kadına annesi, babası ihanet etmişken yabancı bir adamın onu sevmesi ironik olurdu. Ama bu benim sevgisiz kalbimi inandıramadığım bir gerçekti.

"Sana aşık değilim." Sadece güveniyorum. Belki de benim dilimde güven, sevgiyle eş anlamlıydı. Belki de kalbim, zihnime inat ederken sevgisinden dolayı ona güveniyordu; belki de ona gerçekten aşıktım... Ama belkilerle yola çıkılmazdı. İnsan aşkı belkilerle yürütemezdi.

"Ama olabilirsin." Beni yatağa yatırdığında üzerime yorganı örttü.

"Belki de." dediğimde beklemediği bu cevap ile yüzündeki gülümseme şaşkınlığa evrilmiş daha sonra yerini daha büyük bir gülümsemeye bırakmıştı. Ama ona istediğini vermeyip devam ettim. "Belki de buradan gitmeliyiz." Böyle ani bir belkiyi şu anda söylemeyi ben de beklemiyordum ama söylemiştim.

Burada kalmak istemiyordum. Buradan ayrıldığımda Alaz'ı arkamda bırakmak istemiyordum. Küçük kız çocuğunun yaralarını, sadece adını söyleyerek iyileştiren bu adamı yanımdan ayırmak aptallık olurdu. Ama ondan kardeşini bırakmasını bekleyemezdim. O yüzden bu soruyu sormak bencilce olmuştu. Belki artık benim de bencillik yapmam gerekiyordu...

Dudaklarını bir kez aralayıp kapattığında rahatsızca yerimde kıpırdandım. Tekrar konuşmak için ağzını araladığında, "Nereye istersen." dedi. Gözlerim şaşkınlıkla aralandı. Cevabı, tüm endişelerime bir yara bandı sarmıştı. Bu cevabı beklemesem de içten içe istiyordum.

"Gerçekten benimle gelir misin?"

"Gerçekten benimle gitmek ister misin?" Soruma soruyla karşılık verdiğinde gülümsedim.

"Hemen yarın gitmek istiyorum. Bana veda etmeyen o kadına ben gidiyorum demek istemiyorum. Yarın o, evden ayrılınca gidelim, nereye olursa. Melek de gelsin, diğerleri de kabul ederse gelsi-" parmağı dudağımı bulup beni susturduğunda kaşlarım çatıldı. Diğer parmağı da oraya yönelip kaşlarımı düzeltti.

"Yarın gideceğiz. Kimse bizimle gelmeyecek, yerimizi sadece Melek bilecek. Bir süre kimseyi görmek istemezsin diye düşündüm ve bu yüzden bir yer ayarlamıştım." Çapkınca gülümseyip devam etti. "Ama tek başına gitmek istersin diye tek yatak odası olan bir yer bulmuştum."

"Oturma odamız var değil mi?" Oynadığı oyunu anlayıp devam ettirdim.

"Tabii ki var. Ama koltukları o kadar küçük ki sen bile sığmazsın." Annemi unutmuştum, dertlerim benden birkaç metre uzağımdaydı. Alaz ile konuşurken her şeyden muaftım, arada yoklayan kalp çarpıntılarım ise muafiyetten küçük bir istisnaydı.

"Tüh, sana yatacak yer kalmadı o zaman." dediğimde dudaklarını küsmüş çocuklar gibi büzüp düşünmeye başladı. Aklına bir şey gelmiş gibi heyecanla konuşmaya devam etti.

"Yatağa birlikte yatarız belki de, ben zaten küçücük adamım sıkışırım bir köşeye. Varlığımı bile hissetmezsin. Daha önce böyle bir ihtimal aklıma gelmemişti, şimdi yatakta oturunca yüzleştim bu gerçekle. Gerçekten bana ilham veriyorsun, karıcığım"

Lafı yine istediği yere getirmişti. Bu söyledikleri gerçek flört cümleleri miydi, yoksa beni iyi hissettirmek için mi yapıyordu; bilmiyordum. Yine de ikincisi için oldukça işe yarıyordu.

"Evlilik sözleşmemizde böyle bir madde olduğuna eminim ama." diyerek cevap verdim. Yüzüme yerleştirdiğim sahte üzüntüye bakıp göz devirdi. Ağzının içinde bir şeyler söylediğinde ise evlilik sözleşmesine küfür ettiğine emindim. "Yine de belki," i harfini uzatarak söylediğinde sağ elimin baş ve işaret parmağını birleştirip, ikisi arasında küçük bir boşluk bırakıp devam ettim. "Küçücük bir esneme yapabiliriz. Sonuçta iki tarafın da rızası varsa hiç sorun olmaz diye düşünüyorum."

"Kesinlikle olmaz." Hızla cevap verdiğinde bir kahkaha daha dudaklarımdan firar etti. "Yani sorun olmaz."

Kafamı salladığımda o da benimle birlikte gülmeye başladı. Göz göze geldiğimizde ise yorganın açılmış ucunu düzeltip saçlarımı yüzümden çekti ve alnıma öpücük kondurduktan sonra ayaklandı. "Yarın gidiyoruz. Sana söz veriyorum, artık hayatımızda yalan olmayacak. Ben sana her zaman dürüst olacağım. İster arkadaşın, ister kocan olarak. İyi geceler, kış çiçeğim." dedikten sonra beni yalnız bıraktı.

Yarın yeni ailem ile yeni bir hayata adım atacaktım.

Bu sefer yalanların olmayacağının garantisi, Alaz'ın söylediği iki cümle olabilir miydi?

------Son------

Selaaam.

Umarım bölümü sevmişsinizdir. Hatalarım olabilir, bölümün son kısmı hariç içime sinmedi. O kadar daralarak yazdım ki... Kardelen'in ağlamamak için çaba vermesini içimde hissettim ve aynı zorluğu onu ağlatmamak için çektim ama işe yaramadı. Bir de bayağı stresli bir dönemdeyim o yüzden hatam varsa söylerseniz sevinirimmmm♡

Ayrıcaaaaa BİR SORUM OLACAK.

Biz bir süredir geçmiş zaman okuyoruz. Günümüz (2034) bölümü normalde 12.bölüm olacaktı ama 12.bölümü yılbaşı özel olarak 31 Aralık'ta yayınlamak istiyorum ve daha soft bir bölüm olsun istiyorum. Yani 12 ve 14. Bölümlerin yerini değiştirmiş olacağım aslında.

Sizce 31 Aralık'ta özel bölüm gelsin mi? Yoksa aynı gidişatta devam mı edelim?

Twitter sohbet grubuna katılmak isterseniz:
@

iksimiksiworld hesabına yazabilirsiniz♡

Bir sonraki bölüme görüşmek üzere♡

Continue Reading

You'll Also Like

7.6K 2.5K 20
Ait olduğum yeri bulmama yardımcı olan bütün ait olmadığım yerlere çok teşekkürler. •Wattpad'de Kırmızı Örümcek Zambakları adındaki ilk ve tek kitapt...
98.7K 6.9K 50
🌙 WATTYS 2018 | KALP KIRANLAR KAZANANI 🌙 12 GECE | OGÜN ENES O, umursamaz adamdı. Korkmazdı. Üzülmezdi. Kırılmazdı... O, geçmişini tozlu raflara k...
272K 9.2K 34
Bora'nın üzerime gelen adımlarıyla birkaç adım daha ondan uzaklaşmak istesem de yatağa çarpan bedenimle durmak zorunda kaldım. Gözlerimin derinine ba...
794K 22.6K 24
Sevgiden nefrete dönüşen imkansız bir aşkın hikayesi. "Onlar cehennemi yaşayacak, Aşk cennetin dilinden onlara kalan tek an olarak kalacak, bu aşkın...