Kraliçe'nin Kalbi

By Yulaselene

721 138 635

"Seni Bulacağım Elya!" "Seni Seviyorum" Herşey kendisine hediye olarak verilen bir kolyeyle başladı. Taktığı... More

Merhaba-Bölüm 1
Kayıp Bulundu-Bölüm 2
Rüya-Bölüm 3
Hayali Bir Adama Aşık Olmak-Bölüm 4
Gizlenen aşklar-Bölüm 6
Hoşçakalın-Bölüm 7
Merhaba Seul-Bölüm 8
Prunus Serrulata - Bölüm 9
Gerçekle Hayal Arasında-Bölüm 10
Tanışma-Bölüm 11
O'nu Buldum-Bölüm 12
Bay Konuşmayan-Bölüm 13
Benden Korkuyorsun-Bölüm 14
Kelebekli Toka-Bölüm 15
Kolye-Bölüm 16
Ye dedim!-Bölüm 17
Gerçekler-Bölüm 18
Hayal kırıklığı ve Kan Kokusu-Bölüm 19
Şans vermek-Bölüm 20
Aşka dönüş-Bölüm 21

Son Günler-Bölüm 5

40 16 99
By Yulaselene

Sabah uyandığımda saat 8.30tu ancak ben hala uyumak istiyordum. Yarım saat daha gözlerimi kapattığımda yarım saatim bir buçuk saati bulmuştu. Saat 10.00 gibi yatakta dönmüş ve kendimi yataktan aşağıya ayaklarımı sarkılı vaziyette oturup uyanmaya çalışırken bulduğumda başımı kaşıyordum. Normalde bu kadar uyumazdım ama bugün pazardı o yüzden kendime bu kadar uyumayı ödül veriyordum.

Dün gece hiç bir şey görmemiştim. Rüya falan yoktu ya da görmüştüm de şimdi hatırlamıyordum. Belki gün içinde hatırlardım ya da hiç hatırlamazdım. Mesela dün bana olan gibi. Gördüğüm rüyayı sonradan hatırlamıştım. Aman ya neyse! Niye hala bu kadar takılıyorum ben buna Allah aşkına!

Pinekleyerek yataktan kalktım ve banyoda rutin işlerimi halledip odama gidip üzerime rahat bir şeyler giydim. Ardından mutfağa geçtim. Kahvemin suyunu koyup arkamı döndüm. Dolaptan toz kahvemi alacağım sırada kahvemin üzerindeki notu gördüm.

"Biz babanla pazara gidiyoruz, öğlene teyzenlerle barbekü yapacağız o yüzden pazardan sonra direk oraya geçiyoruz. Sende uyanınca oraya gelirsin deli kız"

Sevgili annemin klasik pazar sabahı notu

Kahvemi koyup kendime yoğurtlu granola hazırladım. Kahvaltımı yaptıktan sonra biraz odamı toparladım. Ardından bizimkilerle kısa bir konuşma yapıp elektronik postamı kontrol ettim. Güney Koreyle ilgili bir kaç maili cevapladıktan sonra üzerimi değiştirip evden çıktım. Teyzemlerin evin yolunu tutarken arada da pastaneye uğramış elim boş gitmemek adına ufak bir pasta almıştım.

Bütün günü teyzemlerle yiyip içerek, eski günlerden sohbet ederek geçirdik. Aileyle olan anlarım hep benim için kıymetliydi. Benim için en kıymetli anlar onlarla zaman geçirdiğiniz anlardı. Bunu da yurt dışında yaşadığım dönemlerde daha iyi anlamıştım.

-

Bir ay hızla gelip geçerken hem ailemle hem de bizimkilerle bol bol görüşüp zaman geçirdik. Tabi Güneşle sık sık görüntülü toplantılara da girmiştik. Şimdiden bu kadar yoğunsak orada bizi nasıl bir tempo bekliyordu az çok tahmin edebiliyordum. Üç gün sonra yolcuyduk. Zaman ne hızla geçmişti böyle

Geçen bu süre zarfında da sadece bir kere rüya görmüştüm. Onu görmüştüm. Hatta yine rüya değilmiş gibiydi. Her şey çok gerçekti. Rüyamda yine bana gelmişti.

Uyurken çok farklı bir enerji hissetmemle gözlerimi yavaşça araladım. Gözlerimi araladığımda gözlerim loş gece lambasına alışırken yatağımın ucunda duran birini görmüştüm. Hızlanan kalbimle hafifçe dirseklerimin üzerine kalktığımda uyku mahmurluğuyla çevreme bakındım. Odamdaydım. O ise yatağımın ucunda duruyor dimdik bana bakıyordu. Kim olduğunu ayırt etmeye çalışırken onun olduğunu hissetmiştim.

Yutkunup panikle yataktan doğruldum ve yatağın başlığına dayandığımda, korkuyla gözlerimi kapatmıştım. Gözlerimi bir süre kapalı tutup açtıktan sonra kalbim duracak gibiydi. Gözlerimi yatağın ucuna onun olduğu yere diktim. Badem gözleriyle bana bakıyordu. Her şeyi çok net görüyordum. Ancak bademleri hariç yüzünü yine görememiştim. Çünkü yüzünde yüzünün yarısını kaplayan bir şal vardı. Eski dönem elbiselerinden birini giyiyordu. Belinde bordo bir şal vardı.

Bana elini uzattığında öylece ona bakıyor kalbimin atışını dinginlemeye çalışıyordum. Gözlerim eline kaydığında elinde bir şey tuttuğunu fark ettim. Fakat ne olduğunu çıkaramıyordum. Gözlerimi panikle bir kez daha açıp kapattığımda o hala oradaydı fakat görüntüsünün gitgide yavaşça kaybolduğunu gördüm. Gözlerimi son kez bir kere daha yumdum ve kalbimi tutarak Sakin ol sakin ol o gerçek değil diye hızlıca ve sessizce fısıldadım. Öyle ne kadar durdum bilmiyorum ama gözlerimi açtığımda o yoktu. Kaybolmuştu.

Görüntüsü kaybolur kaybolmaz yataktan panikle fırlayıp odada üç beş tur atıp penceremi açtım. Nefes alamıyordum. Hava almalıydım. Buz gibi esen rüzgâr odamı doldururken beni de tir tir titretiyordu. Fakat bu pek umurumda değildi. İçimdeki korku ve panikten oluşan adrenalin kanımın kaynamasını, soğuk havayı hissetmememi sağlıyordu.

Hala arkama dönüp dönüp yatağımın önüne bakıyor ve onun gerçekliğinden kalan bir iz arıyordum. Ancak yoktu. O gerçek değildi ve ben yine saçma sapan akıl oyunu görmüştüm. Bakışlarımı tekrar camdan dışarıya çevirdim. Derin nefes alırken gökyüzüne baktım. Şu an gerçekti. Az önce o gerçek değildi. Bakışlarımı gökyüzünden alıp bahçeye çevirdim.

Bir süre daha pencerenin önünde durup camı kapattım ve telefonumdan saate baktım. 3.23. Penceremi kapatıp yavaş adımlarla yatağıma doğru ilerlerken adımlarım temkinliydi. Yatağıma girip yorganımı ağzıma kadar çektim. Bakışlarım hala yatak ucumdaydı ve kalbim hala deli gibi atıyordu. Derin bir nefes alıp uyumaya çalıştım fakat uykum kaçtığından o gece sabaha kadar uyumamıştım. Sabahına da Güneşle görüntülü toplantıya katılmıştık zaten.

O geceden sonra da ne rüya gördüm ne de onu gördüm. Aslında görmemem de iyi olmuştu. Zaten koşuşturmayla ve Güney Kore hazırlığıyla geçen günlerimde bir de dalgın ve uykusuz kafayla gezemezdim. Çünkü eğer onu yine odamda görürsem bu sefer bana ne olurdu bilmiyorum.

Valize son bir kazak daha koyduğumda telefonuma gelen mesajla çömeldiğim yerden kalktım. Mesaj atan kişiye baktığımda Can olduğunu gördüm. Mesajı açtım.

"Senin o manyak hallerini Güneşin o uyuşuk hallerini çok özleyeceğim sevdiceğim aşkom"yazıyordu.

Mesajı okuyunca hem tebessüm ettim hem de üzülmüştüm. Çünkü onlar olmadan nasıl dört beş ay orada geçirecektik hiç bilmiyorum. Gözlerimin dolmasına engel olamadan tebessümle Cana;

"Bizde seni özleyeceğiz Aşk böceğim, ama o uyuşuk kelimesini Güneş duymasın" yazıp gönderdim. Bu onu her an Güneşe söyleyebilirim içerikli bir cümleydi. Anında gelen cevapla Canın imalı cümlemi anlamış olması ve anında bana cevap yazması hoşuma gitmişti. Güneşten fazlasıyla korkuyordu.

Çünkü bir keresinde Güneş'e "Senin uyuşuk tarafların yüzünden biz hiç bir yere gidemiyoruz. Hep uyuyorsun"demişti.

Güneş'te bu lafına çok sinirlenmiş makası alıp Canın ön tarafındaki itinayla havaya kaldırdığı saçlarının ön kısmını tutup bir çırpıda kesmişti. Can sırf bu yüzden saçlarını iki numaraya vurmak zorunda kalmıştı garibim. Bir de saçları uzayana kadar Güneş'le konuşmamıştı. Diyorum size Canın saçlarına zaafı vardı. O yüzden Baranda onu hep saçlarından vuruyordu garibim. Allahtan bir ay öncesine kadar Baranı ikna etmiştik de Can'ın saçlarına dokunmamıştı. Yoksa bu kez Can ne tepki verirdi bilemiyorum...

Aslında Güneş de bir anda onu ciddiye alıp, sinirlenerek ona yaptığı hatadan pişman olmuş, Can'dan defalarca özür dilemişti ama bizimkinin en hassas noktası saçları olduğu ve Güneşte onu oradan vurduğu için Güneş'e çocuk gibi küsmüş, bir buçuk ay konuşmamıştı. Daha sonra Güneş onun gönlünü almıştı. Tabi Can artık Güneş'e uyuşuğun u harfini bile etmiyordu.

"Kim dedi uyuşuk? Aman benim elim yanlışlıkla yazdı onu benim aşkom, benim çiçeğim, kendisi küçük, kalbi büyük boncuğum"diye beni yağlarken resmen kahkaha atıyordum.

"Tamam Can yağlamayı kes. Daha yeni banyo yaptım. Merak etme sırrın benimle güvende damarıma basmadığın sürece" yazdım.

Can "Aşk olsun ben yağcı mıyım da seni yağlıyorum? Ben bu kelimeleri sana hep kuruyorum aşkom" yazdığında "Biliyorum Canikom. Ne yapıyorsun? İşin yoksa gel bende kendime kahve yapıyordum. Akşama da bizimkileri yemeğe çağırırız son kez hep birlikte yemek yeriz" dememle Can beni aradı.

"Vallahi yazmaya üşendim aşkom. Ben şu an yatakta uyanmaya çalışıyorum ve bir kahveye hayır diyemeyeceğim. Zaten yalnız bıraktılar beni. Biri nişanlısıyla, biri de Bara gitti. İç mimar gelecekti bugün yukarısını düzenleceğiz ya. Bana da söyledi ama dün akşam Barı ben kapattım. Eve 3.30ta geldiğim için bana pek dokunmadı. Sadece sabahta abim kapıdan seslendi Ben gidiyorum uyanınca gel" diye dedi.

"Kimmiş uyuşuk acaba?"dedim imalı bir şekilde.

"Ya!"diye bir itiraz geldikten sonra Hadi giyinip geliyorum kahvemi hazırla. Hatta hazırlan giderken sende benimle gelirsin fikir verirsin bize Bar için. Hem gitmeden önce son bir kez Bara uğramış olursu dedi.

"Hmm Güzel fikir olabilir. Aslında valizimde hazır, her şey tamam gelebilirim. Kahveleri hazırlıyorum hadi gel" dedim.

"On beş dakikaya sendeyim aşkom"

Can'la konuşur konuşmaz üzerime siyah yüksek bel bir kot etek ve üzerine de siyah dar uzun kollu bir bluz giymiştim. Hava serinlediği için onun üzerine de mor önü açık bir hırka giydim. Saçlarımı da düzleştirip bol bir şekilde bağladım. Hafif bir makyajla işim bittiğinde ince siyah çorabımın üzerine bileğimden biraz uzun morlu siyahlı çoraplarımı geçirdim. Siyah beyaz Converse ayakkabılarımı giydiğimde hazırdım.

Mutfağa geçip kahvenin suyunu ısıttım ve masaya da atıştırmalık bir şeyler koydum. Telefonumu elime almıştım ki zil çaldı. Tam vaktinde

Kapıya gülümseyerek gidip kapıyı açtım ve Hoş geldin Canikom dediğimde yüzünde güller açan bir Can gördüm. Ne yalan söyleyeyim günlük enerjimi aldım.

"Hoş buldum aşkom"

"Oooo kahvenin kokusu da beni ayılttı. Eline sağlık boncuğum"

"Afiyet Canikom"

Can'la kahvelerimizi içip konuşma grubumuza da bir kaç resim çekip attık. Birbirinden salak fotoğraflarımızı attığımızda Can "Görsün eziklerde kıskansınlar"dediğinde kahkaha attım.

Güneş: Ohaaa! Bizsiz kahve ha?

Mirel: Ooo afiyet kardeşlerim.

Beran: Eeee biiiizzz?!? Zaten bir kaç gün sonra gidiyorsunuz! Niye biz yokuz!

Hazel: Biz dış kapıyız ya. Afiyet ballarım.

Enes: Afiyet olsun gençler de saçma salak fotoğraflarınıza gerek yoktu.

Can: Kıskanma enişte.

Ongun: Elya bu deliyi niye eve alıyorsun? Evi yakar falan.

Can: Ha-ha-ha çok komik!

Elya: Yakmaz yakmaz. Ocağın çocuk emniyet düğmesine bastım.

Can: Aşkom bebeğim yanımda oturuyorsun bence kaşınma.

Baran: Yalan mı? İki sene önce makarna yapacaksın diye evsiz kalıyorduk. Hem ben seni Barda bekleyeceğimi söylemiştim?

Can: O yanlışlıkla oldu bir kere! Evet bende oraya geliyordum fakat Elya ağlayarak beni aradı ve bana ihtiyacı olduğunu söyledi. Ayrıca yalvararak beni buraya çağırdı. Gelmemek olmazdı.

Elya: Tabi canım tabi

Can: Ne yalan mı aşkom?

Elya: Evet

Baran: Sende yanlışlıkla oldun zaten. Uzatma da gel buraya kadın birazdan gelecek!

Beran: Bazen gerçekten bu Canın kafasından istiyorum.

Elya: Ama yapmayın benim aşkoma daha büyüyecek o. Birinin ona yol göstermesi gerek.

Can: Elyacığım yanımdasın diyorum. Ne o öyle büyüyecek falan. Senin canın altına işeyene kadar gıdıklanmak istiyor galiba.

Elya: Dene bakalım ne oluyor!

Enes: Can yerinde olsam denemezdim. Belli olmaz.

Hazel: Her an başına bir şey gelebilir bence de deneme Can.

Güneş: Bırakın denesin. Canın başına gelecekleri görmek istiyorum!

Baran: Can buraya işe gelmen için sana on dakika veriyorum. Kahveni zıkkımlan ve buraya gel!

Can: Ya ama dün akşam işleyen kimdi?! Sanki bütün yükü sana bırakıyoruz. Küstüm gelmiyorum!

Baran: Yerse gelme!

Elya: Merak etme yemediği için eşek gibi gelecek.

Ongun: Bence de!

Sohbetten çıkıp yanımda oturan Can'a baktım. Hafif kaşlarını çatmış dudaklarını büzmüş bana bakıyordu. Bende ona gülerek Ne? Bakışı attım.

"Sende harca beni minik koalam"

"Of hadi kalk. Gidelim yoksa Baran seni kesecek! Acaba ben gelmesem mi? dediğimde başını olumsuz şekilde salladı ve Niye gelmiyorsun?"dedi kaşını havaya kaldırarak.

"Ya sizin işinize karışmayım" dediğimde yanağımdan makas aldı.

"Emin ol abim orada olmanı benim yerime tercih eder"dediğinde gülerek "peki" dedi.

Evden çıkmadan anneme nereye gittiğimi kısa bir mesajla anlattıktan sonra Barın yolunu tuttuk. Bar sokağına girip arabayı park ettik. Arabadan inerken burasının ambiyansının ne kadar da güzel olduğunu yine ve yine içimden kendime söyledim. Barı buraya açmakla çok iyi fikir etmişlerdi. Barın bulunduğu yer eski bir konaktı. Baran ve Can ortak işe gireceklerinde mekan bakmaya başlamışlardı. Can bir gün çok bunalmış sokak sokak gezerken gözüne burası takılmış. Yani Can burayı rastgele bulmuş daha sonra da Baranı buraya getirmiş. Baranın da beğenisi kazanmasıyla burayı satın almışlardı. Eski yapıya zarar vermeden burayı restore etmiş ve günümüzün en işlek mekanı haline getirmiş oldular.

Şimdi de yukarısını düzenliyorlardı. Çünkü her geçen gün müşteri katbekat artıyordu. Ayrıca gelen müşteriler çok memnun olduğu için burayı sürekli saatlerce mesken tutuyorlar ve haliyle gelen yeni müşteriler de ayakta kalmış oluyordu. O yüzden yukarısı da bir o kadar daha büyük olduğu için orayı da onarmaya karar vermişlerdi.

İçeriye girdiğimizde Baran barın önünde sarışın bir kızla konuşuyordu. Kızın yan profili kızın çok güzel olduğunu bangır bangır söylüyordu. Tabi Baran her zamanki gibi kaşları çatık bir şekilde kızın anlattıklarını dinliyordu. Bu kız iç mimar olmalıydı ve şu an Baranın ağzına giriyordu. Fakat Baran'ın pek umurunda değildi. Her zamanki soğuk bakışlarıyla hem kızı dinliyor hem de arada elinde tuttuğu çizimlere göz atıyordu. Baran da hala ne istiyordu anlamıyorum.

"Oğlum kız güzel sen yakışıklı bir ışık yaksan kıza kız eline düşecek fena mı"diye içimden geçirirken başını çizimlerden kaldırıp sağa çevirdi. Bizi görmesiyle çatık kaşları daha da çatıldı.

Can kulağıma eğilerek "Vay puşta bak sen taş gibi kızla çalışıyoruz ve bana tek bir şey bile söylemedi. Bana iç mimarcımızın taş olduğunu söyleseydi sabah gözümü burada açardım. Hatta eve bile gitmezdim. Gerçi kızla pek ilgilendiği yok gibi. O yüzden otomatik olarak kız benim olacak gibi görünüyor" dediğinde Can'a inanamaz gözlerle baktım ve fısıldayarak "Sapık mısın sen?" diye çıkıştım.

Yanlarına doğru ilerleyip kısa bir selamlaştık. Kızın beni baştan aşağı süzmesi beni rahatsız etmişti. Ayrıca alaycı bakışları da üzerimdeydi. Ups! Hoşlanmayacağım kız tipi sinyali yanıyor!

Kaşlarımı havaya kaldırıp Ne? bakışı attım. Can ise biraz daha kızın göğüs dekoltesine düşecekti.

Ben az önce bu kıza güzel mi demiştim? Unutun! Şu an bana olan bakışlarından ne mal olduğu anlaşılıyordu. Bu da bizim erkeklere düşen yellozlardandı. Büyük bir ihtimalle beni ya Baranın ya da Can'ın kız arkadaşı olduğumu sanmış ve delici kıskanç bakışlarını üzerimde gezdirip duruyordu leş kargası. Keşke diğer kızlarda burada olsaydı. O zaman görürdüm ben senin yüzünü. Beni bu düşüncelerden ve kıza olan bakışlarımdan Baranın soğuk ve mesafeli sesi çıkarttı.

Selin Hanım bu anlattıklarınızı bir de kardeşim Can'a anlatın. Onun da size anlatmak istediği birkaç fikri var deyip bar sandalyesinden kalktı. Baran Can'a onun kalktığı yere oturmasını işaret ettiğinde Can Baran'ın yerine resmen hızla yapışmış ağzının sularını çizimlere akıtmaya odaklanmıştı. Daha doğrusu kızın göğüs dekoltesine. Vallahi sapık!

Baran bakışlarıyla hızlıca beni süzüp yanıma geldiğinde "Nasılsın? Geleceğini bilmiyordum" dedi. Sanırım Selin Hanımcığımın Baranın onun yanından kalkıp yerine Can'ı oturtması ve benim yanıma gelmesi biraz canını sıkmıştı. Çünkü şu an yine bana hiç tekin bakışlar atmıyordu ve bu da benim sinir kat seviyemi artırıyordu. Leş kargası!

"İyiyim senden? Gelmeyecektim fakat Can söyleyince geldim. İstemezsen giderim?"dedim yandan gülerek.

Baran "O anlamda söylemedim. Bu salak geleceğini söylemedi. Ben hazırlanırsın diye Can'la gel demedim. Ayrıca seni burada istemeyeni burada barındırmam. Burası senin, sizin de Barınız" deyip bana göz kırptığında gülümsedim.

"Her şeyim hazır. Baktım evde de kimse yok Canın sende gel teklifini değerlendireyim" dedim tebessümle. Hala kötü kötü ve sinsi sinsi yüzüme bakıyor bu boya fıçısı. Vallahi yolarım!

Baran iİyi etmişsin. Son günlerimizde yüzünüzü biraz daha fazla görmüş oluruz" dediğinde Selin Hanımcığım "Bir yere mi gidiyorsunuz Elya Hanım?"dedi. Kızım sen Cana planı anlatmıyor muydun? Anlaşılan gözüyle kulağı bizde idi. Yelloz.

Hafifçe ve hiç istemeyerek tebessüm edip "Evet. Bir süreliğine iş için bir arkadaşımızla yurt dışına gidiyoruz"dedim.

Selin Hanımın ağzı kulaklarına kadar varmış ve samimiyet barındırmayan gülüşüyle "Ah! Anladım. Bu çok güzel. Umarım her şey sizin için güzel olur. Ne kadar kalacaksınız?"dediğinde zoraki tebessüm ettim.

"Şimdilik ne kadar kalacağımız belli değil"diyerek üstü kapaklı konuşmuştum. Sana ne?

Selin Hanım "Hmm...Temelli gitmeyeceksiniz anladığım kadarıyla"dediğinde Baran tek kaşını yukarıya kaldırıp mesafeli sesiyle "Evet, temelli gitmiyorlar. Gidemezler de zaten"dedi. Baran'ınbu deyişiyle üçümüzde tuhaf tuhaf ona baktık. Oda anlamış olacak ki açıklama yaptı.

Baran "Hani diyorum işiniz bitince orada kalıp ne yapacaksınız. Geri buraya döneceksiniz. Şirketi buradan da yönetebilirsiniz. Yani orada kalıp ne yapacaksınız" dedi.

Can "Aynen. En önemlisi biz yokuz. Bizsiz yapamaz bunlar. Bizde onlarsız yapamayız o ayrı" dedi.

"Aynen Canım bizsiz yapamazsınız" deyip bakışlarımı Selin Hanımcığıma çevirdim. Kızın bakışlarında halen kıskançlık görsem de bozuntuya vermeyerek bakışlarımı üzerine diktim.

Baran "Neyse Elya gel biz yukarıya çıkalım, hem temizlenmiş halini görmüş olursun hem de birkaç fikir verirsin. Sizde planları rahatça konuşun" deyip beni kolumdan tutup merdivenlere yönlendirdiğinde sırtımızdaki yelloz bakışları hissediyordum.

Canı Selin Hanımla baş başa bırakıp yukarı çıktık. Kızdan gerçekten hoşlanmamıştım. Bakışlarıyla resmen beni yiyordu. Bir de bu yelloza ben güzel dedim. Gerçi ben böyle bakışlara alışkınım. Yani biz gruptaki kızlar böyle bakışlara alışkınız. Çünkü yanımızda beş tane taş gibi erkekle gezince kızlar kıskanç bakışlarını üzerimize atmak da haklılar.

Yukarıya çıktığımızda "Burası cidden büyükmüş. Temizlenmeden önce de büyük görünüyordu ama şimdi daha da büyük görünüyor" diyerek boş ve geniş odayı incelemeye başladım. Duvarların bazı kısımları çatlamıştı. Ayrıca tavanda olan ahşap tahtaların bir kısmı da sökülmüştü. Ancak o tarihi kokusu hala duvarların üzerindeydi.

Baran "Evet, göründüğünden de büyük. İçindeki eşyaları temizleyene kadar canımız çıktı ama oldu. Şimdi madem geldin söyle bakalım birkaç fikir. Buraya ne yapalım, nasıl yapalım? "dediğinde bakışlarımı incelediğim odadan alıp Baran'a çevirdim. Elleri cebinde beni izlediğini gördüm.

Dudaklarımı büzüp tekrar odayı incelemeye başladığımda "Bilmem. Selin Hanım zaten burasıyla ilgili planları çizmiş ve fikirlerini sunmuş. Şimdi ben bir şey söylesem belki yanlış olur. Hem sizin de fikirleriniz zaten çok güzel" dedim tebessüm ederek.

Baran gözlerini kırpıştırıp "Çizmiş olabilir ama bizim isteklerimizi uygulamak zorunda. Hem sizin fikriniz uyduruk bir iç mimardan daha önemli, benim için "dedi.

Kaşlarımı havaya kaldırıp "Hmm... Bir düşünelim bakalım" diyerek odanın iki tarafında bulunan dar ve uzun balkonlara doğru yöneldim. Yukarısı da alt taraf gibi genişti. Dar uzun balkonlardan arka manzara çok güzel görünüyordu. Balkonlar içteki küçük bahçeye açılıyordu. Pencereleri yuvarlak şeklindeydi. Panjurları da kahverengi tahtaydı. Resmen eski tarihi barındırıyordu. Balkondan aşağıya sarkıp, barın arka terasına, bahçesine baktım. Gerçekten burası harika bir yerdi. Hafiften yükseklik korkum olsa da yine de tahta korkuluklara dokunarak aşağıya baktım. Bar'ı bir kaç günlüğüne tadilat dolayısıyla kapatmışlardı. Tıkabasa dolu olan bahçe bugün bombuştu.

Baran "Korkuluklara çok asılma. Pek sağlam değiller. Kendini de beni de aşağıda bulmak istemezsin herhalde" dedi uyarı tonu bir sesle. Dediğini yapıp hızla tahta korkuluktan uzaklaşıp ona döndüğümde kaşlarımı çattım.

"Kendini niye yerde buluyormuşsun? Olan bana olacak sana değil"dedim alayla gülerek.

"Sen aşağıya düşerken benim de elim armut toplamayacak herhalde. Seni tutmaya çalışırken bende aşağıya düşeceğim. Sende Güney Koreye gidemeyeceksin. Çünkü eğer şansın varsa ya elin ya ayağın kırılmış olacak olacak dedi elleri cebinde" alayla konuşarak.

"Allah korusun!"diyerek gözlerimi kocaman açtım. Kulağımı çekip hemen tahta koruluklara vurduğum da Baran "Korusun, korusun da daha fazla vurma istersen korkuluklara yoksa cidden yeri boylayacağız. Hadi gel içeri"diyerek beni kolumdan tuttuğu gibi içeri soktu. Bir süre sessizleşip odayı incelemeye devam edip birkaç fikir üretmeye çalıştım.

"Bence bu tahta panjurları bozmayın. Yine aşağıdaki gibi eski mimariyi burada da bırakın. Yerlere de aşağıdaki taş mermere benzeyen taşlarla döşerseniz uyum sağlayabilirsiniz" dediğimde Baran "Mermerleri bende öyle düşünmüştüm. Burasının yerleri aşağıdaki mermerlere göre daha yıpranmış ayrıca ayni değiller "dedi.

Onu başımla onaylayıp "Duvardaki taşların kısa bir tarafını da bir renkle boyayın bence. Mesela koyu yeşil ya da koyu turuncu. Zıt ama hoş olabilir. Ayrıca üzerine de ya canlı sarmaşık ya da yapay sarmaşıklar koyarsanız da güzel olabilir. Tavandaki tahta şeritleri de bırakın derim. Böyle konaklarda çok güzel yakışıyor" diye devam ettim. Ben bunları anlatırken Baran benim söylediklerimi hayal edermiş gibi dimdik gözlerini kısıp bana bakıyordu.

"Hellooo!"diyerek onu daldığı yerden çıkarmaya çalıştığımda "Dalmışım"diyerek gözlerini birkaç kez kırpıp açtı.

Tebessüm ederek "Fark ettim"dediğimde birkaç adım öne doğru ilerledim. Baran'ın bir şeyler mırıldadığını duydum.

"Ne gerek vardı da yurtdışındaki bir firmayla ortak oldunuz anlamadım" gibi bir şeyler söylemişti sanki. Ancak ne dediğini pek anlamadığımdan "Efendim?" dedim.

Baran "Söylediklerin güzel olabilir haklısın" dedi. Tebessüm ettim.

"Selin Hanım benden daha iyi bilir ama" dedim.

Baran tek kaşını havaya kaldırıp "Tabi Can kızı rahat bırakırsa kız çalışacak"dedi anda gülmemek için dudaklarımı bastırdım. Onun da gülmemek için kendini tuttuğu belliydi. Ah şu Can! Bakışlarımla yerleri tekrar inceleyip bakışlarımı tekrar ona çevirdiğimde Baran'ın dimdik bana baktığını gördüm. Gözleri, daha doğrusu bakışları bir şeyi çağrıştırıyordu bana ama ne? Sanki birini anımsatıyordu bakışları. İkimiz bir süre birbirimize dalgın bakışlarla baktığımızda sessizliği bozan o oldu.

Baran derin bir nefes alarak "Biliyor musun sana uzun zamandır bir şey söylemek istiyorum ama şimdi sırası mı emin değilim" dediğinde kaşlarımı havaya kaldırarak tebessüm ettim.

"Ne oldu? dedim ve meraklı bakışlarımla ona bakmaya başladım. Dimdik gözlerime bakmaya" devam etti. Bir süre sonra cevap vermeyince sessizliği bu sefer ben bozdum.

"Kötü bir şey mi oldu?" dediğimde Baran başını iki yana olumsuz anlamda salladı.

"İyi mi kötü mü onu bile bilmiyorum kdediğinde kaşlarımı havaya kaldırdım. Daha da meraklandım.

"Burasıyla mı ilgili?"

"Hayır. Aslında konu benimle alakalı. Yani ben uzun zamandır biraz şeyim"

"Ne oldu hasta mısın?"dedim panikle gözlerimi açıp.

"Hayır, hayır değilim"

"Ay! Şimdi çatlayacağım!"dediğimde hala bana bakıyordu. Bana öyle tuhaf bakıyordu ki kendimi tedirgin hissetmeye başladım.

"Aslında uzun zamandır emin olduğum bir şey bu. Ancak nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum"dedi yine sustu. Tam ağzımı açıyordum ki Can'ın sesini duymamla ağzımı kapattım.

"Hah işte buradalar! Kaç saattir ne yapıyorsunuz bu boş odada ya acıktık bir şeyler içelim" diyerek yukarıya gelen Can, Baranla olan bakışlarımızı bölmüştü. İkimizde bakışlarımızı Can'ave arkasında Can'ı takip eden Selin Hanıma çevirdik.

"Bitti mi işiniz"dedi Baran sert ve canı sıkkın bir şekilde nefes verip. Bir şey olmuştu kesin. Bana her ne söyleyecekse yarım kalmıştı ve bu onun canını sıkmıştı.

Selin "Evet, artık gerisi sizde. Ben planı hazırladım. Eklemek ya da çıkarmak istediğiniz şeyler varsa onu da konuşalım ve burayı yenileyelim"dedi havalı ve cilveli bir şekilde. Bu kız ağzını konuşurken niye çenesinin yayları kaymış gibi yapıyordu? Nasıl beceriyor ki bunu? Aynanın karşısında prova yapıyor herhalde. Cilveli olacağım diye çenemin yayı kaymış gibi gezeceğime Erkek Fatma olurum daha iyi be!

Can "Vallahi ben çok beğendim. Eklemek istediğim sadece belki biraz renk olabilir" dediğinde ona alayla sırıttım. Can kastettiğim şeyi anlamış gibi bana gözlerini açıp uyarıda bulundu. Tabi canım sen kızın bilmem hangi taraflarını beğendin de ondan plan iyi gelmiştir.

"Kesinlikle. Biraz renk olması gerek ki bunu da Elya ile konuştuk. Ya koyu yeşil ya da turuncu tonları kullanalım diyoruz" dediğinde Can"Ay aman benim boncuğum da ne güzel renk seçermiş öyle" dedi ve üzerime gelip yanaklarımı tutup sıkıştırdı. Yanaklarımı bırakınca da yanağımdan hafifçe öptü. Bu hareketi üzerine Baran sinirli, Selin Hanım ise hafif alaycı bakışlarıyla bana bakıyordu. Bu kızı yolacağım

Baran "Bıraksana kızı rahat. Çocuk mu var karşında? " dediğinde Can da ben de şaşkın bakışlarımızla ona baktık.

Can "Tamam ya yemedik Elya'nı. Aşkom dur bir bakayım incin döküldü mü? Yok. İncisi de dökülmedi" deyince bastım kahkahayı.

Baran "Bence sen sussan artık kardeşidedi tıslayarak ve gözlerini Can'aimayla dikerek.

Selin Hanım yalaka gibi tebessüm ederek "Peki, renk seçimini de kesinleştirelim de uygulayalım"dediğinde "Can Bence turuncu tonlarını kullanalım"dedi.

Baran derin bir nefes alıp verdikten sonra "Bana uyar. Elya'nın dediği gibi bir kaç yere de sarmaşık bitki koyarız. Turuncu tonlarıyla uyar" dediğinde Selin Hanım yüzündeki tebessümü bozmadan bakışlarıyla beni yemeye başlamıştı yine. Bu hareketiyle gözünün Baran da olduğunu ve beni kıskandığını anlamıştım. Geri zekalı. Sanki Baran benim sevgilimdi de onu kıskanıyordu.

"İlla yapmanıza gerek yok. Ben sen bana sorunca sadece önerdim. Siz ne yapmak isterseniz onu yapın "dedim tebessümle.

Can "Olmaz. Sen ne dersen o olsun boncuğum "dediğinde Baran "Verdiğin fikirler güzel"diyerek onu onayladı. Daha sonra üçü biraz daha yukarısının dekoruyla konuştuktan sonra alt kata indik. Üçü diyorum çünkü ben başka karışmak istememiştim. Ayrıca Baranın söylemeye çalışıp da söyleyemediği şeyi çok merak etmiştim. O yüzden aklımı ona vermiştim.

Alt kata indiğimizde Baran "Bir şeyler içmek veya yemek ister misiniz?"dediğinde bana bakarak konuşsa da ortaya attığı soruyla ona baktım.

"Ben susadım, bana bir su verebilir misin?"dediğimde Baran beni onaylayıp "Tabi, siz bir şey alır mısınız Selin Hanım?"dedi mesafeli bir şekilde.

Baran'ın mesafeli davranması Selin Hanımı biraz bozsa da bozuntuya vermeden "Olabilir. Soğuk bir şeyler içebilirim"dedi.

Baran "Alkollü alkolsüz?" diye sordu.

Selin Hanım "Gin tonik alabilir miyim?" dedi. Baran onu başıyla onaylayıp tam barın arkasına ilerliyordu ki Can "Bende bir vodka vişne alabilir miyimdedi.

Baran sırıtarak "Tabi, Can Bey madem sizde hazır alkol alıyorsunuz içkileri siz hazırlayın isterseniz" dediğinde Can kaşlarını havaya kaldırarak ve Selin Hanım'ın dekoltesinden zorlukla aldığı gözlerini Barana çevirdi ve "Ha?" dedi.

Can'ın kolunu çaktırmadan çimdiklediğimde "İçkileri sen hazırla" diyor dedim bıyık altından. Can bana döndüğünde Baran'ın ona olan sinirli bakışlarını işaret ettim.

Can bozuntuya vermeyerek "Tabi ya tabi hazırlarım"dedi.

Baran "Bana da bir su verirsin" dediğinde Can " Peki" diyerek bara ilerledi. Can içkileri yaparken bizde bara oturduk. Selin Hanım yine beni ve Baran'ı bakışlarıyla yiyordu. Tek fark Baran'ı alıcı gözüyle, beni de yırtıcı gözüyle yiyordu. Çokta umurumdaydı!

Aslında Can Selin Hanım'a bir maden suyu verse daha iyiydi. Malum beni yemekle meşgul. Ağır gelmişimdir, hazmım zor olur şimdi. Belki maden suyu onu rahatlatabilirdi. Beni bu düşüncelerimden tiz cırtlak bir ses ayırdı.

Selin Hanım "O zaman çalışmalarımıza iki, üç gün sonra başlayabiliriz? Ne dersiniz?" dediğinde Baran "Olmaz, çalışmalara haftaya başlarız. Bu hafta müsait değiliz" dedi.

Can üzülerek "Niye haftaya?"dedi itiraz eder gibi.

Baran bana bakarak "Kızlar iki gün sonra gidiyor bilmem farkındaysan kardeşim. En azından son iki günü de kızlarla geçirelim" dediğinde Can'ın üzülen yüzü daha da soldu.

"Şu lanet günü ne güzel unutmuştum, hatırlatman için sağ ol!"diye somurttuğunda "Hadi ama sanki de temelli gidiyoruz. Alt tarafı birkaç ay. Gidip hemen geleceğiz"dedim ona masum bakışlar atarak.

Can "Tabi canım alt tarafı BİRKAÇ AY! dedi "söylenerek içkileri hazırlarken. Selin Hanım'ın bakışları ise üçümüz arasında gidip geliyordu.

Ona dimdik baktığımı gören Can "Ne? Sizin için kolay. Gidene gitmek kolaydır kalanın aksine "dediğinde dudağımı büzdüm.

"Sanki bizim için de zor değil"

Can "Onu böyle işlere girmeden önce düşünecektiniz. Ne güzel geçinip gidiyorduk. Ne vardı da oralara kadar gidiyorsunuz?"diye yakındığında "Hayalimizi gerçekleştiriyoruz" dedim.

Baran'ın ağzında "B.k vardı orda da gidiyorsunuz "gibi bir şeyler gevelediğini duymamla bakışlarımı ona çevirdim şaşkınca. Bu aralar çok küfür ediyordu.

Baran herkesin ona baktığını görmesiyle boğazını temizleyip "Şey diyorum hani ne vardı o kadar uzağa gidecek. Hadi kardeşim sende bir saat ettin iki içeceğe" diye Can'a çıkıştığında"Hayalimiz de mi olmasın? dedim.

Can "Tabi canım abiciğim bende de altı kol var ya hemen yapacağım " diye gevelediğinde bakışlarını bana çevirdi.

"Vallahi ben onu bunu dinlemem. Sizi özledim mi anında yanınızdayım" dediğinde hazırladığı içkiyi Selin hanıma uzattı.

Daha sonra bana dönerek "Suyu sıcak mı vereyim soğuk mu boncuğum? diye sorduğunda Sıcak lütfen " dedim. Suyumu bana uzatmıştı. Suyu bir dikişte yarıladığımda ne kadar susadığımı o kadar anlamıştım.

Birkaç dakikalık sessizlikten sonra Selin Hanım sessizliği bozarak "Nereye gidiyordunuz?"dedi.

Zoraki bir şekilde tebessüm ederek kısaca i Güney Kore" dedim.

Selin kaşlarını havaya kaldırıp "Duyduğuma göre orada çok yakışıklı ve yetenekli genç beyler varmış " dediğinde kaşlarımı hayretle havaya kaldırarak bakışlarımı Selin Hanıma yönelttim. Hayret ilk defa şu Selin Hanımcığıma haklıydı. Maşallah hepsi taştı.

Hafifçe tebessüm ederek "Evet, öyleler"dediğimde Selin Hanım hoşnut olmuş gibi gülümsemişti.

"Daha önce oraya gittiniz sanırım?"dediğinde onu onayladım "Evet"dedim.

Can bir anda "Hah! Ben biliyordum zaten. Sen geçen defa oraya gittiğinde de birkaç tane flört bulmuştun. Şimdi kesin yine bulursun! Gitmeyin kızım siz, sen meyillisin oralardan birine tutulup da geri dönmemeye" dediğinde gözlerimi kocaman açtım.

"Ya! Saçmalama. Mesela ben İtalyan ve Portekizlileri de yakışıklı buluyorum. Oralara da gittim. Her iki ülkeden de evlenip de mi geldim?" dedim bir anda.

Can "Tahtaya vur! Evlenemezsin öyle yabancılarla. Ne sen ne diğer kızlar! İzin vermem" dediğinde hayretle ona bakıp "Ay size mi soracağız kiminle evleneceğimizi?"dedim.

Can "Evet. Babandan sonra biz geliyoruz. Gerçi babandan öncede biz geliyoruz. Biz bir olmaz diyelim bakın bakalım babalarınız sizi veriyor mu? "dedi.

"Pes! O zaman sizde yabancı kızlarla evlenmeyin. Bizde sizi engelleriz" dediğimde Can "Niyeymiş?" dedi.

"Her şey karşılıklı!" diye ona sertçe çıkıştım. Selin Hanımı resmen dışlamıştık. Çok da umurumdaydı ya.

Biz Can'la yine çocuk gibi atışırken Baran bir anda "Bence şu evlilik ve yabancı erkek-kız muhabbetini kapatın artık. Can sıkıcı olmaya başladı"dedi.

Can "Neden? Sırf sen evlilikten korkuyorsun diye konuyu mu kapatacağız?"dediğinde Baran bir elini yumruk yapıp kısık bir sesle tıslayarak " Can kaşınıyorsun kardeşim" dedi.

Baran'ın yavaş yavaş sinirlendiğini gözlerinden anlamıştım o yüzden Can'a hemen müdahale ettim. Yoksa burada Selin Hanım'ın önünde harp çıkacaktı.

"Can! Bana bir Kozmopolitan yapar mısın?"diye bir anda konuştuğumda Can bakışlarını bana çevirip "Tabi yaparım boncuğum sen iste bütün içkileri önüne dizeyim" dediğinde gülerek Yok biri yeterli dedim.

İçkilerimizi içtikten sonra Selin Hanım ayaklanmış ve başka bir iş görüşmesine gitmesini gerektiğini söyleyerek, bana ağzı kaçık ve alaylı bir bakışla "İyi yolculuklar Elya Hanım"dedikten sonra yanımızdan ayrıldı. Haspam bir çarpacağım yüzüne o olacaktı ama hadi neyse.

O gittikten biz bir süre daha sohbet ettik. Sonra "Ben acıktım. Can şu bize söylediğin pizzacıya mı gitsek?"dediğimde Can yanağımdan makas alıp "Gidelim aşkom. Zaten benim de midemden sesler geliyor kaç saattir" dedi.

Baran "Hadi kalkın o zaman" dediğinde arabaya geçmeden gruba mesaj attım. Belki birileri daha acıkmıştır da bize katılırlar diye.

Elya: Millet! Baran ve Canın toplantılarına bende dahil oldum ve şu an acıktığımız için Pitalye gidiyoruz. Öğlen arası boşu olan gelsin, öptüüüüm!

Güneş: Ooo afiyet olsun kuzularım maalesef ben anneannemlere kalmaya geldim. Malum son günlerimi onları da görerek geçirmek istedim. Artık yarın dönerim, size bol afiyetler.

Ongun: Afiyet olsun gençler, bende henüz yedim.

Beran: Bana uyar hazır öğle aramda, sevdiceğimi arayım üyesi yoksa birlikte geliriz.

Elya: Tamam kuzu al sevdiceğini de gel.

Ongun: Yanılmıyorsam Enesin seansı var Beran.

Beran: Hadi ya neyse bir arayayım.

Hazel: Gençler ben ve Mirel de gelemiyoruz. Bugün önemli bir toplantımız var ve babamda burada ikimiz de bir yere kıpırdayamayız. Size afiyet olsun. Miroşun telefonuna babam el koydu bu arada çaktırmayın. O yüzden yazamıyor

Elya: Oha şaka yapıyorsun!

Hazel: Çok ciddiyim! Gülmemek için kendimi zor tutuyorum.

Güneş: Mireli ilk gördüğüm anda dalgasını yaparım haberiniz olsun.

Beran: Bendeee!!!

Ongun: Çocuk, çocuk hareketler yaparsa olacağı buydu. Adam iyi bile çekiyor. Kazık kadar adam oldu hala büyüyemedi.

Hazel: Büyümeyen bir kardeşim var ne yapayım bende bilemedim.

Can: Bana bakın ayağınızı denk alın kardeşime laf yok! Yedirmem size kardeşimi.

Beran: Sen sanki çok büyüdün de! Hadi uzatmayın acıktım ben geliyorum. Enesin seansı varmış. Bitince hala oradaysak bize katılacak.

Elya: Tamam kuzu biz Pitalye gidiyoruz oraya gel.

Beran: Tamam bebek!

Başımı telefondan kaldırdığımda Can'ın somurtmasını gördüm. Ona bakıp göz kırptığımda "Ne oldu?"dedim.

Can "Hiç bizi yerden yere vuruyorsunuz daha ne olsun" dediğinde hemen masumca "Aman da aman sen niye bu aralar yok duygusal oldun ha? Özel günlerinde misin yoksa?"diyerek alayla yanına ilerleyip koluna girdim.

"Bak ya bir de bana sırnaşıp yapışık, yapışık espri yapıyor. Kızım vallahi bir dün seni dizime yatırıp bir güzel döveceğim bakayım bizimle alay etmek nasıl oluyormuş!" dediğinde koala gibi yapıştığım kolundan beni çıkarmaya çalışıyordu. Fakat aniden bir sarsılma oldu Can'ın gövdesinde ve ardından Can'ın sesi yankılandı.

"Ahhh!" diye acıyla bağıran Can'la panikleyerek ondan ayrılıp yüzüne baktığımda Baran'ın Can'a arkadan tekme attığını anlamam bir olmuştu.

Baran "Seni bir daha kızlarla düzgün konuş diye uyarmayacağım direk sana kafa göz dalacağım demiştim. Bu ön izlemesiydi canım kardeşim" diye tısladığında Can "Acıttı ama! Sana ne oluyor! Hem az kalsın ikimizde düşüyorduk!"diye çıkıştığında alayla ona baktım.

"Hayır. Ben düşmüyordum ben seni tutmasam yerdeydin. Bana dua et!"diye hava attım.

Can inanamaz gözlerle bana bakıp "Hadi be!"dediğinde " Evet"dedim havayla.

Can yanıma gelerek "Aman da aman benim küçük boncuğum bu böyle beni mi kurtarmış. Ay sen büyüdün mü de beni o fındık kadar boyunla kurtarıyorsun"dedikten sonra yanaklarımı sıkmaya başladı.

Tabi benden de "Ah-A-Sı-sıkma ya-aaa"diye sesler çıkıyordu çünkü şu an yanaklarım sünüyordu! Tabi ki imdadıma Baran yetişti.

Baran "Yapmasana geri zekalı!"dediğinde Can yanaklarımı bıraktı.

"Tamam be tamam al Elya'nı de başına çal. Siz ikiniz gidin ben arabamla giderim. Küstüm size!" dedikten sonra, beni Baran'a doğru ittirdiğinde Baran beni belimden tutup dengemi sağlamıştı.

Arkamı dönüp "Öküz!"diye ona çıkıştığımda Baran Cana'a doğru atılıyordu ki Baran'ı tuttum.

Can hızlıca arabasına yöneldi ve "Evet canım şu an tuttuğun kişi bir Öküz!" dediğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Baran elimden kurtulduğunda ben hala Can'a bakıyordum. Bakışlarımı Baran'a çevirdim. Bir dakika Baran yerden kocaman bir taş mı aldı yoksa ben mi yanlış görmüyorum!

"A-aaa Baran dur yapma ya dalga geçiyor!" dememe rağmen Baran elinde tuttuğu kocaman taşı hızla arabasına doğru topuklayan ve hala bu duruma rağmen pis pis sırıtan Can'a atmaya çalışıyordu. Baran'ın koluna uzanıp taşı atmasını engellemeye çalıştım.

Baran sinirden köpürmüş bir halde "Çekil şuradan Elya!" dedikten sonra devam etti.

"Bu taşı sana değil geri zekalı, senin can noktana atacağım! Sevgili oyuncağının ön camını kırayım da gör!" diye kükremesiyle Can'ın sırıtması yüzünde solarken korkudan açılan gözleriyle birden özür dilemeye başladığında ellerini arabasının önüne siper etti.

"Yo-Yo-yo özür dilerim vallahi özür dilerim. Anam avradım olsun şakasına yaptım abi. Yeminle bir daha sana öküz demem!" diye yalvardığında ben hala Baran'ın elindeki taşı almaya çalışıyordum.

Baran sinirle "Bir de hala konuşuyor! Çekilsene kızım aradan sen! Bir yerine bir şey olacak bırak bir kaşıyayım şunu" diye konuştuğunda "Ya ama şaka yapıyor. Bilmiyor musun sen Can'ı!" diyerek taşı hala elinden almaya çalışıyordum. Anacığım boyumda yetmiyor ahtapot gibi sarıldım adamın üzerine bir taş için.

Can "Aşkom kurtar beni ve siyah panterimi. Bak o taş bana da gelebilir güzel kafam yarılır hastanelik olur komaya girerim, arkamdan ağlarsınız" diye acıtasyona bağlayan Can'a baktım.

"Yaaaa! Allah korusun sus saçmalama Can! Baran hadi bırak şu taşı sende. Çocuk musunuz siz ya! Hem burası kaşıma yeri değil. Evde kaşırsın şunu!" dediğimde Baran bir anda durup Can'a pis pis bakmaya başladı.

"Aslında doğru diyorsun Elya. Ben bunu evde kaşıyayım" dedikten sonra taşı elinden yere fırlattı. Fırlatmasıyla derin bir nefes aldım.

"Ne?! Ya boncuğum kurtar dedik amel defterimizi kapat demedik!" demesiyle Baran öne atıldı fakat benim kolundan tutmamla geri yerine çekildi. Kolunu bırakırsam kızgın boğa gibi Can'ı ve arabasını kesin parçalardı kesin.

"Sen binsene şu arabana!" diye bağırmamla Can panikle arabasına binerek hızlıca arabasını çalıştırdı.

"Sen beni niye tutuyorsun kızım? Bir bırakmadın kaşıyayım şunu!" diye çıkışan Baran'la gözlerimi devirdim.

"Oldu. Sonumuz hastane de bitsin değil mi?"

"Bitseydi. Belki akıllanırdı"

"Allah korusun!"dediğimde kaşlarımı çatıp ona baktım.

"Arabaya bin hadi" diyerek beni arabaya doğru çekiştirdi.

Atraksiyonlu araba binişimizden sonra Pitalye gelmiş ve pizzamızı sipariş etmiştik. Ben, Beran, Can ve Baran bir büyük boy pizzayı mideye yolcu etmiş, ardından çıtır tavuk ve patates kızartması da sipariş edip onu da midemize uğurlamıştık. Neredeyse mide fesadı geçiriyorduk. Yemeğimizin üzerine birer de kahve içip sohbet ettikten sonra ayaklanmıştık.

Beran "Elyatoşum istersen ben seni bırakayım yolumun üstü zaten"dediğinde "Olur bebek"dedim.

Baran tek kaşını havaya kaldırıp "Ne gereği var benimle geldi benimle gider. Sen git kliniğe oyalanma" dedi.

Beran gözlerini açarak "Ay sana ne! Hem benim yolumun üzerinde, iki dakika bırakacağım kızı. Hem belki konuşacaklarımız vardır. Ah! Ne çimdikliyorsun be geri zekalı!" diye son lafını Can'a söyleyen Beran'la Can şaşkınca gözlerini açtı.

"Kim? Ben mi?"dedi.

"Beran Yok Dedem!"dedi.

"Aaa dedem mezardan izinli mi çıkıp geldi? Hani nerede?"diyip etrafını aramaya başlayan Canla kahkaha atmaya başlamıştım. Beran dadaha fazla dayanamayıp oda kahkaha attığında bu ortamda gülmeyen bir kişi vardı. Onu da tahmin edersiniz artık.

"Hadi fazla yolun ortasında gülmeyin" diyen Baran'la susmuştuk. O pek böyle yol ortasında kahkaha atacak bir tip olmadığından yakınındaki kişilerinde onun gibi olmasını istiyordu.

"Hadi Elyatoş" diye beni yönlendiren Beran'la Baran'a dönüp "Beran'la gitsem daha iyi olur. Senin yolun benim eve ters düşer" dedim.

Can "Ya bir küçük kızı paylaşamadınız. Gel bebeğim seni ben bırakayım. Hem zaten seni evden çıkaranda benim, eve sokan da ben olayım. Zaten geçen gün sana dondurma sözüm vardı onu da alırım" dediğinde Beran "İşte bunu söylemeyecektin hain insan! Ne güzel kız kıza son araba turumuzu atıp dedikodu yapacaktık. Şimdi dondurmayla aklını çeliyorsun kızın!" dedi.

"Dondurmamı sana feda ediyorum Beroşko! Can'a hayır Beran'a evet diyorum!" dediğimde Beran "İşte bu!" diyerek yanıma gelip sarıldı.

"Demek dondurmana ve beni ona tercih ediyorsun ha?" diye şakadan üzgün bir surat yapan Can'a öpücük attığımda "Neyse öpücük için affediyorum" dediğinde Baran ona ve bana ters bir bakış attı.

"Ne bakıyorsun ters ters? Senin de canın öpücük çektiyse gel öpeyim" diyen Can'ın üzerine yürüyecek olan Baran'ıdurdurmasak yine olanlar olacaktı.

"Var ya eve bir gidelim ben sana öpücüğü de öküzün kim olduğunu da göstereceğim!" dediğinde Can arabasına çoktan topuklamıştı.

Can bize boru basarak yanımızdan geçerken Baran'a teşekkür edip Beran'ın arabasına bindim. Baran da arabasına binip yanınızdan geçtiğinde Beran arabayı çalıştırıp gülmeye başladığında ona baktım.

Beran gülme krizinden çıkmayınca "Ne oldu be?"dedi şaşkınca.

Beran karnını tutarak "Bir gün Baran Can'ı ya gerçekten boğacak ya da Can'ı ayaklarından tavana asacak!"dediğinde bu söylediğiyle ister istemez bende kahkaha atmaya başlamıştım.

Ah ah! Bir bilseniz sizi ne kadar özleyeceğim, özleyeceğiz. Umarım işimizi erkenden bitiririz de evimize, size geri geliriz..

Continue Reading

You'll Also Like

BELEDA By simdilikyeni

General Fiction

264 61 9
Seni herkesten, her seyden koruyabilirim ama kendimden nasil koruyabilirim bilmiyorum.
996K 54.3K 41
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
42.9K 1.6K 62
Zambağı seven dikenine katlanır ~James Potter
3K 444 22
Henüz yeni kurulmuş bir Türk devleti acımasız bozkırlarda birbirinden çetin düşmanların olduğu bir zamanda var olma çabası ... Gök Hanlığının yürek v...