ŞAFAK VAKTİ

Galing kay yazarrpink

452K 18.7K 1.1K

Vakit, vuslat vaktine çok hasret kala, Hazan vaktinin en karanlığında, Ne yaman bir ayrılıktır ki Muhtaç etti... Higit pa

1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
Duyuru🥳
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14 BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17.BÖLÜM
18.BÖLÜM
19.BÖLÜM
20 BÖLÜM
21.BÖLÜM
22.BÖLÜM
24.BÖLÜM
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM
27.BÖLÜM
28.BÖLÜM
29.BÖLÜM
30.BÖLÜM
31.BÖLÜM
32.BÖLÜM
33.BÖLÜM
34.BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM

23. BÖLÜM

6.5K 334 10
Galing kay yazarrpink

28 NİSAN 2018
CUMARTESİ

NİSAN AYI/ TUZLA-İSTANBUL

Göz yaşları içinde Fundaların evinden çıkarken, gözlerimin nemi, etrafı görmeme engel oluyordu. Annemin arkamdan merakla bana seslenmelerini es geçerek koşarcasına evime gidiyordum.

Tam bahçe çitine ulaşmıştım ki Funda ve Zehra'nın sesi doldu kulaklarıma.

"Zeynep?.. Ne oldu? Ağlıyor musun sen?"

Onları da geride bırakarak hızla bahçeye girdim.

Burnumu çekerken; "Tozuma göz kaçtı." Dedim onları savsaklamak için.

"Ne?!" dedi Zehra afallayarak.

Funda'nın şaşkınlıkla; "Gözüme toz kaçtı demeye çalışıyor herhalde." Diye mırıldandığını duydum.

Arkamdaki her şeyi, tüm olanları geride bırakarak odama kaçtım. İncinmiş gururumdan sebep ağlamamı durduramıyordum. Nitekim odama kaçtığımda sinirden ve hiç kimseden çekinmek zorunda olmadan bağıra bağıra ağladım.

Dakikalar sonra gelen annemin endişesi yüzünden okunuyordu.

"Mert abinle mi ilgili bir şey oldu kızım?"diye seslendi çekinerek de olsa.

İçimde bir ağırlık oluştu.
"Önemli bir şey yok anne... Hastanede de yoruldum biraz." Dedim gardrobumu düzenliyor gibi yaparken.

"Fırın sütlaç yapayım mı yarın? Bu gün ablan yapmış kendi evinde. Ben de size yapayım? Ne dersin?" dedi ürkek bir heyecanla.

"Olur..." diye mırıldandım.

Ablam ?
Aaa Ablaam?!
Zeynep ablan geçen gün buradaydı sonra yok oldu?

Bir anda yaşadığım aydınlanmayla anneme döndüm.

"Anne Çarşamba akşamı burada kalacaktı ablam, ama sabah yoktu. Niye?"

Annemin bir an yüzü düşse de toparladı hemen.

"Akşam Bekir geldi, aldı onunla Halil'i."

"E niye ki? Bekir eniştem, buraya geldiğini bilmiyor muymuş?"

"Öyle, bilmiyormuş evet. Son anda karar değiştirmiş ablan da..."

Gözlerim masamda bir şeyler arıyormuş gibi gezinirken "Hmm..." demekle yetindim sadece.

***

Ertesi gün acilde şaşmaz bir klasik olan yorucu ve baş çatlatan bir günün daha sonlarına yaklaşmış ve Pazar nöbetlerinin visitlerini girmeye başlamıştım.
Duru yaklaşarak, elindeki kalemi kapatıp yaka cebine koyarken; "Önümüzdeki hafta sonu babanların lansmanı var. Ne giyeceğiz?" dedi sakince.

Off bir de o vardı değil mi?...

Her Nisan sonu veya Mayıs başı babamların galerisinin tanıtım lansmanı olurdu. Daha çok iş ortakları katılsa da artık bir nevi gelenekselleştiği için tüm Tuzla'nın tanınan kesimi bu davete katılırdı.

Çaresiz bakışlarım küçük Emrah'ı aratmazken Duru'ya döndüm.

"Bilmiyorum yarın akşam bakarım, sen ?" diye cevap verdim.

"Ben de yeni bir şeyler alayım diyorum. Kıyafet almaya gidersen birlikte gidelim olur mu?" dedi ince bir ricayla.

"Tamam canım."deyip söz verdikten sonra önümdeki visitleri doldurmaya devam etmiştim.

Hastaneden çıkıp taksiye bindiğimizde üçümüz de yorgunduk. Ama yorgun olmak güzeldi...
Ben işleyen demir pas tutmaz sözüne çok inanırdım. Boş durunca zihni bulanırdı insanın, en azından benim öyle...
Boş boş durursa insan, başlardı kafasında kurmaya; ikilemler, hezeyanlar, şüpheler...
Hele benim kafadaki sesler, mübârek panayır yeri gibiydiler...
Susturmasam kafamdaki sesleri, çekişip dururlardı ancak. Allah'tan içimde bir topuklu efe, Zeynep vardı da;

"Ne çekişip duruveriniz garı!" diye susturuverirdi hepsini...

Evde yorgunluğumu attıktan bir müddet sonra bahçemize çıktım. Zehraların evine yakın olan beyaz bambudan yapılmış bahçe masamıza ilerledim.

Elime aldığım 'P.S. I love You'u okumaya başlamıştım. Belki de onuncu defaydı bu.
İkinci sayfasını çevirdim ki, uzak bir yerden NIRVANA Smells Like Teen Spirit çalmaya başladı.

Ses kulağımda dolanınca müzik eşliğinde okuyordum kelimeleri. Uzaktan gelen müzikle, huzurla okudum kitabımı.

Gün batımıydı artık bunu saçlarıma arkamdan vuran güneşin kızıllığından anlıyordum. Saçlarıma ışıl ışıl vurduğunu hissediyordum. Güneş, sanki saçlarımı öpüyordu gitmeden evvel. Şarkıyı da her kim dinliyorsa döndürüp döndürüp çalıyordu, bıkmadan usanmadan.

Belimde oturmaktan biraz ağrı hissedince, kitabı önüme koyup, kollarımı gergince yukarı kaldırdım ve belimi germeye başladım.

Belimi esnetirken, başımı da yukarı gerdiğim kollarımın arasında hafif dairelerle sallamaya ve boynumu germeye başlamıştım gözlerim kapalı.
Havanın güzelliği, insanı mest etmeyecek gibi değildi. Muhtemelen yüz ifadem de mest olmuş gibiydi.
Gözlerim kapalı derin bir nefes aldım ve aldığım o derin nefesi geri verirken yavaştan gözlerimi araladım.
Kollarım havada asılı yavaşça aralanmış gözlerim, bana mıhlanmış bir çift göze saplandı.

Gözgöze geldiğim adam...

"Hello, Hello, Hello, How Low"

Gözlerimin devamlı müdavimi.

"Hello, Hello, Hello, How Low"

Odasının terasında oturmuş, sigara içerken, gözlerini kısmış bana bakıyordu. İlk defa onu sigara içerken görüyordum.

Sigaranın gri dumanı bir zehir gibi ince ince süzülüyordu çehresinden. Gözleri ise sigaranın dumanından daha pusluydu. İri elmacık kemikleri bu mesafeden bile parlıyordu.Kollarım havada bakakaldım ona. Koyu gözleri vahşileşmiş ve katran karasına dönmüştü.

Gözleri yine ayrılmıyordu en derinlerimden ve derin derin ciğerlerine çekiyordu dumanı. Sanki sigara değildi içine işlediği.
Her ne varsa, beni bilmediğim karanlık bir sokakta ürkütücü seslerle yapayalnız kalmışım gibi tedirginleştirmişti. Öyle ki sadece bir bakışıyla bile nefesim sıklaşmıştı.

"Ertesi gün oldu mu yanı başımda ağlayıp sızlayan bir kız çocuğuyla uğraşamam!"
Gözlerimi nefret kaplarken, hızla önüme döndüm ve kitabımı aldığım gibi eve geri girdim.

Bahçede ilerlerken arkamdan müziğin git gide kısılan son sesleri geliyordu.

"A Denial, A Denial, A Denial!" 

"Hadi şimdi git ve ufacık da olsa bir aklın varsa benden uzak dur."

"A Denial!"

Evet koca bir inkar...

◇◇◇◇◇◇

Sabahlar daha erken oluyordu artık ekinoksa yaklaştıkça. Hafta ortasıydı bu gün. Biraz yürümeye karar vermiş ve erkenden kalkmıştım.

Yorulduğum yerde taksiye binerim diye düşünmüştüm. Sabahları daha bir temizdi hava.

Ne güzeldi Tuzla'nın havası...
800 metre kadar rahat yürütmüştüm. Caddeye dönmek için sağ sokağa girdiğimde arkamdan bir ses duydum.

"Zeynep!"

Hah bir sen eksiktin! Bir günüm huzurlu geçsin be ya!
Gözlerimi tahammülsüzce devirirken arkamı döner dönmez konuştum.

"Efendim Saynur?"

"Nasılsın? Ben de yürüyüşe çıkmıştım."

Zeynep, Saynur için de külahını çağırsan mı acaba?
Malum sen yemiyceksin bunu ziyan olmasın!

"İşe gidiyordum." dedim düz bir sesle.

"Zeynep aslında seni gördüğüm çok iyi oldu! Geçen gün gördüğün şeyi kimseye söylemezsen sevinirim, çünkü.. yani.. özel bir şey sonuçta."

"Evet bence de Saynur özel bir şey! Özel şeyleri de özel yerlerde yapmak lazım değil mi?"

"Durduramadık ikimiz de bir anda oldu, sevgilim sonuçta o benim."

Sevgilim...

Doğru. Gördüğüm üzere Sevgilisi...

Doparlan Zeynep!

"Kimseye söyleme diye her yoldan geçerken sizi görene ikaz etmeye uğraşacaksan eğer sen bilirsin. İstediğiniz yerde yapın bana ne?"

Gözlerini alınmış gibi kıstı.

"Sen hiç aşık olmamışsın herhalde Zeynep! Aşık olunca gözün görmez, kulağın duymaz... Teni tenine karışsın istersin sadece!"

Yutkundum ama sanki boğazımda bir taş vardı inmiyordu.

Kalbim?
Kalbimm?...
Nerdesin Kalbimm? Ses ver!...

'Ağlıyorum rahat bırak beni!'

Kalbim ağlıyor.

Ben kendimle baş etmeye çalışırken, devam etti karşımdaki ses.

"Yok burda olmaz, birileri görür desen bile; bir öpüş bir dokunuştan sonra Mert'e 'hayır' diyebilmek mümkün değil... Bunu anlamanı beklemiyorum, sonuçta böyle biriyle birlikte değilsin." dedi tek kaşını havalandırmış bir halde.

Nispet mi yapıyor?
Nispet mi bu?...
Yok canım sana öyle geliyor Zeynep.
Beynim?
Nispet mi yapıyor sence Beynimm?...
Beynim cevap veer!!
'Kaşar bu yaa, yorma beni bunun için!'
Beynimi yoramam.
Zeynep işim var de siktiri çek Zeynep. Hadi!

Tam cevap verecektim ki:
"Zeynep!" diye başka bir ses duydum.

Ama bu ses içimi ısıtıyordu. Solumdan buraya yaklaşan Osman'la Funda'yı gördüm.
Tekrar:  "Zeynep." dedi Funda.

Bir Saynur'a bir de bana bakıyordu şaşkınca.
Saynur:

"Neyse size iyi günler, ben de yürüyüş yapıyordum, karşılaşınca iki laf ettik, gideyim artık!" dedi bir bana bir de Fundalara bakarak.

Tabanları yağlayıp mı gitti o?

Funda bana doğru geldiğinde:

"Günaydın cano. Ne konuşuyordunuz? Yüzün düşmüş sanki?" dedi kaşlarını çatarak.

"Hiiç önemli bir şey değil ya." dedim kelimeleri ağzımın içinde yuvarlayarak.
Osman da o sırada yanı başıma geldi hemen.

"Emin misin Zeyno'm?"

"Bir şeyim yok. Merak etmeyin."

Funda; Yaa emin misin cano? Gözlerin doldu, söylesene bize." Dedi.

"Yok bir şey, hadi sizi çok seviyorum. İşe yetişmem lazım!"dedim ikisini de öperken.

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

704K 34.7K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
79.6K 5K 21
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
25.4M 905K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
2.3M 141K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...