"Kızım kalk artık. Baban kızar şimdi" dedi annem. Uykumun ve rüyalarımın en güzel yerinde bu şekilde uyandırılmak istemezdim. Üniversitem daha yeni bitmişti ve ben artık sabahları erken kalkmak istemiyordum. Kalkmayacağımı belirtmek için üstümdeki örtüyü kafama doğru çektim. Babamın beni kaldırma nedenini zaten biliyordum. Bunu Kaya ile barışmam için yapıyordu. Sanırım uyku sersemiyle size kendimden bahsetmeyi unuttum. Lütfen geri zekalılığıma verin. Ben Derin 24 yaşındayım. Zaman zaman heyecanlanınca ya da üzülünce bayılabiliyorum. Bunun nedenini hiç kimse bilmiyor. Hasta falan da değilim. Başıma bir sıkıntı çıkarmadıkça dert etmiyordum. Hazır kendimi tanıtmışken Kaya şerefsizini de tanıtayım. Kaya benim 4 ay önce ayrıldığım eski sevgilim. Zaten ben onu sevdiğim için sevgili olmamıştık. Babam okumama izin vermediğinde Kaya sayesinde okumuştum. Çünkü Kaya babamın zengin ortaklarından birinin oğluydu. Ama beni sürekli azarlıyor, kırıyordu. En sonunda da aldatmıştı ve bu da bardağı taşıran son damla olmuştu.
"Kalkmadın mı sen daha?" dedi babam olduğu yerden bağırarak. Sinirle kafamdaki örtüyü aşağı indirdim ve yataktan kalkıp banyoya gittim. Kaya'yı bir daha görmek istemiyordum. Ama bugün onunla buluşmam gerekiyordu. Dün beni arayıp çok önemli bir konu hakkında konuşmamız gerektiğini söylemişti. Uzun bir süre aynadaki yansımama baktım. Ben bunları hak edecek ne yapmıştım? Elimi yüzümü yıkayıp kahvaltı masasına oturdum.
"Bugün gidip Kaya ile barışacaksın!"
"Böyle bir şey asla olmayacak baba. Sen daha anlamıyor musun? Cehennem ateşinde yansın inşallah. Benden hala nasıl böyle bir şey isteyebiliyorsun?" dedim sinirle. Fazla sinirlendiğim için çatalı tutan elim titremeye başlamıştı.
"Ben affet diyorsam affedeceksin. Demek ki ona yeterli gelmiyorsun. Onu affetmeden bu eve gelme!" dedi sinirle. Tabii eğer Kaya'yı affetmezsem babam da en zengin ortağını kaybederdi.
"İyi. Eğer onu affetmeden bu eve dönmemi istemiyorsan yüzüme iyi bak. Çünkü bu beni son görüşün!" dedim ve elimdeki çatalı masaya fırlatıp telefonumu kaptığım gibi dışarı çıktım. Oraya dönmeye hiç niyetim yoktu. En iyisi Asya'nın yanına gitmekti. Bütün arkadaşlarım polisti. Asya, Ali, Fiko... Ama bu beni kötü etkilemiyordu. Böyle arkadaşlarım olduğu için mutluydum. Üstüme ceket bile almamıştım ve Mickey Mouse'lu pijamalarımla etrafa tam defile havası saçıyordum. Kafamı öne eğerek yürüdüğüm için önümdeki insanları görmemiştim ve bodoslama çarpmıştım.
"Özür dilerim. Affedersiniz" dedim ve yürümeye devam ettim. Sonra bileğimde bir el hissetmemle arkamı döndüm.
"Nereye böyle sabahın köründe? Eşlik edelim sana" dedi bileğimi tutan ve saçlarından dolayı gözlerini bile göremediğim çocuk.
"Bileğimi bırakıyor musun yoksa sadece elinin değil tüm vücudunun kaybolmasını mı istersin?" dedim sinirle. Zaten sinirliydim ve bana da sinirimi çıkarabileceğim bir şerefsiz lazımdı.
"3 erkek 1 kız mı be güzellik?" dedi hemen yanı başımda duran ve ellerinin ve yüzünün metallerle kaplı olduğunu yeni fark ettiğim çocuk.
"Yanlış cevap kardeşim. 3 namussuz 1 namuslu" dedim ve dizimi beni tutan çocuğun diyaframına geçirdim. O yere yığılırken diğeri dayak yemeye geldi ve yumruğunu yüzüme doğru salladı. Fakat bileğini tutup geriye doğru büktüğümde acıyla inledi. Yaşadığı acıyla kafasını öne eğdiğine dizimi suratının ortasına geçirdim ve adamı yere attım. Sonra yanıma gelmeye cesaret bile edemeyen diğer çocuğa döndüm.
"En kısa sürede veterinere götürmelisin" dedim ve yürümeye devam ettim. Bu bana iyi gelmişti. Biraz daha yürüyüp karakolun önüne geldim ve içeri girdim. Kapıda Ali ile karşılaştım.
"Ne oldu sana ne bu halin?"
"Hiç sorma vallahi. Babam Kaya ile barışmadan eve gelme dedi ve bende bu beni son görüşün diyerek evden çıkıp buraya geldim"
"Asya ve Fiko içeride ama benim çıkmam lazım. Yalnız ifade alıyorlar biraz beklemen lazım"
"Tamam sorun değil. Sana kolay gelsin" dedim ve içeri girdim. Bir yere oturup beklemeye başladım. Aradan biraz zaman geçti ve Asya geldiğimi öğrenmiş olmalı ki koşarak yanıma geldi.
"Canım ne oldu?"
"Her zamanki şeyler. Ne değişebilir ki? Babam Kaya ile barışmadan eve gelme dedi ve bende o zaman bu beni son görüşün deyip evden çıktım" dedim iç çekerek. Sonra gözleri kanlı elime kaydı ve elimi kaldırıp incelemeye başladı.
"Sen ne yaptın? Bu ne Derin? Yine ne bok yedin?"
"Ya bir şey olmadı. Merak etme. Ben kahve almaya gideceğim. Geliyor musun?"
"Tamam gel beraber alalım" dedi ve birlikte kahve makinasının olduğu tarafa yürüdük. Önümüzde sadece bir kişi vardı.
"Anıl ne haber?" dedi Asya. Adının Anıl olduğunu öğrendiğim ve en az 190 boylarında olan yakışıklı çocuğa bakarak. Umarım ağzımdan salya akmıyordur.
"İyi sen?"
"İyi ben de, sen tatilde değil misin?"
"Daha yeni çıkıyorum. Akşam da Fatih ile buluşacağım. Sonra rahatım inşallah" dedi ve kahve almamız için yolu açtı. Mavi gözlerine daha fazla bakmamak için hemen makinanın önüne koştum. Ellerim neden titriyordu? Hemen bir bardak alıp kahvenin bardağa dolmasını bekledim. Bardak dolunca titreyen ellerimle bardağı aldım ve Asya'ya yolu açtım. Yerime geçip kahvemi yudumlamaya başladım. Ama titreyen ellerim daha fazla dayanamadı ve kahveyi üstüme dökmem için adeta bana yalvardı ve ben de ellerimi kıramadığım için kahveyi üstüme dökmüştüm. Çaktırmayalım ama bayağı canım yanmıştı.
"Derin bir kere normal ol ya" dedi Asya bana bakarak. Utancımdan yerin yedi kat dibine girmek için can atıyordum.
"Ev yakın değil ki gidip kıyafet getireyim" dedi yakınarak. Şimdi ne yapacaktım? Sanırım bir mucize olmasını beklemekten başka çarem yoktu.
"İstersen benle gelebilirsin. Evim buraya çok uzak değil. Bir şeyler verebilirim" dedi Anıl bana bakarak. Kalbim deli gibi atıyordu. Konuşmak istiyordum. Fakat bütün harfler hafızamdan silinmiş gibiydi.
"Ben... Yapacak başka bir şeyim yok sanırım" dedim zorla. Daha fazla konuşmadım. Eğer konuşursam saçmalayabilirdim. Asya 'git' dercesine kolumu dürttüğüne Anıl'ın peşinden yürümeye başladım.
"Ben akşam gelir sana bir şeyler getiririm" dedi Asya arkamdan bağırarak. Daha sonra Anıl gelirken bakmaktan yürüyemediğim motorlardan birinin önünde durunca bana bir inme indi sanırım. Sonra kaskı eline aldı ve yavaşça yanıma yürüyüp kaskı kafama geçirdi. Yine başım dönmeye başlamıştı. Sonra minicik boyumla motora bindim. Şimdi sıra en çok korktuğum yere gelmişti.
"Sıkı tutun" Bu komutu almamla içimden dualar ederek kollarımı beline doladım. Korkuyor uydum yoksa heyecanlı mıydım? Daha sonra küçük bir evin önünde durduk. Anıl kapıyı açtı ve eliyle içeriyi işaret etti. Korkak adımlarla içeri girdim ve etrafı süzmeye başladım. Ev sanırım 2+1 idi. Kapıdan girdiğimizde çok uzun olmayan bir koridor vardı. Sağ tarafta salonun olduğunu düşündüğüm bir kapı vardı. Sol tarafta da aynı şekilde mutfak vardı. İleride ise sanırım yatak odası ve her ne için kullanıyorsa bir oda daha vardı. Daha sonra önüme geçti ve koridorun sonuna yürüyüp sağ taraftaki kapıyı açtı. Ben de peşinden gittim tabii. Daha sonra gardırobundan birkaç giysi çıkardı ve elime verdi.
"Eğer bir ihtiyacın olursa seslenebilirsin" dedi ve daha sonra odadan çıkıp kapıyı ardından kapattı. Ben bugün neler yaşamıştım? Daha sonra hızlıca üstümü değiştim ve karşımda duran boy aynasına baktım. Pijamalarım kesinlikle daha güzeldi. Daha sonra kapı birkaç defa tıkladı.
"Girebilir miyim? Sanırım sana özendim" bu seste hafif bir gülüş vardı.
"Girebilirsin. Hangi konuda bana özendin?" dedim ve bakışlarımı kapının olduğu tarafa yönelttim.
"Üstüme bir şeyler dökme konusunda" Daha sonra kapı açıldı. Tabii benim yerimde siz olsanız sizin de başınız dönerdi. Hele de karşınızda bir adet üstsüz Anıl varsa. Ben bunu görmeyi beklemediğim için olduğum yere çakılı kalmıştım. Ne arkamı dönebiliyor ne de bir şey söyleyebiliyordum. Sadece şaşkınlıktan aynı derecede açılan ağız ve gözlerimle ona bakıyordum. Sonra gülerek bana doğru bir adım attı ve elini havaya kaldırıp sallamaya başladı.
"Heeeyy! Orada mısın?"
"B-Ben... sanırım değilim" dedim ve elimi başıma götürüp dengede kalmaya çalıştım. Fakat bunu başaramamıştım. Yere yığılmayı beklerken belime dolanan bir çift el beni durdurmuştu.
Anıl Karataş
Yavaşça kapıyı açtım ve içeri girdim. Çok büyük bir tepki beklemiyordum. Fakat sanırım yanılmıştım. Şaşkın yüz ifadeleriyle sadece bana bakıyordu. Bu haliyle çok komik görünüyordu. Uzun bir süre öylece kaldı ve ses çıkarmadı. Daha sonra öne doğru bir adım attım ve elimi havaya kaldırdım.
"Heeeyy! Orada mısın?" dedim gülerek.
"B-Ben... sanırım değilim" dedi ve elini başına doğru götürdü. İyi olmadığı her halinden anlaşılıyordu. Bu kadar tepki vermesini beklemiyordum. Ayakta durmaya çalışıyordu. Fakat başaramayacak gibiydi. Tam tahmin ettiğim gibi de oldu. Ben bunu önceden anladığım için yanına koştum ve yere düşmeden kollarımı beline dolamayı başardım. Biraz değişik hissediyordum. Kalbim deli gibi çırpınıyordu. Bunu başardığım için mutluydum. Neden böyle olduğunu anlamamıştım. Tabii böyle şeylere alışık değildim. Çünkü bizim Dünyamız da genelde hastalıklar çabuk geçerdi.
"T-Teşekkür ederim" dedi yutkunarak.
"İyi değilsin"
"İyiyim tamam bırakabilirsin kolun ağrır" Bunu duyunca hafiften sırıtmakla yetindim. Gerçi bir insandan 7 kat güçlü olduğumu bilemezdi. Bu yüzden çok üstelemedim ve onu kucağıma alıp salondaki koltuklardan birine oturttum. Yüzündeki ifadeler bugün beni fazlasıyla güldürmeye yetmişti. Adının sadece Derin olduğunu bildiğim bu kız bana fazlasıyla sempatik gelmeye başlamıştı. Daha sonra kalkıp soğuk bir duş aldım ve odama geçtim. Tam üstümü giyinecektim ki duyduğum bir çığlıkla soluğu koridorda aldım.