Kod Adı: LEHEP

By Morenica2

26.2K 2.5K 686

"Yayınımızı bir son dakika haberi ile bölüyoruz sayın seyirciler. Son üç yılda adından çokça bahsettiren, bil... More

2- İlk Dilek
3- Video
4- "O kadar?"
5- Kavuşmalar
6- AVM
7- Düşmeler ve Düşükler
8- "Ali"
9- Güzel ile Çirkin
10- "Seni Seviyorum"
11- Ortak
12- Şakayık
13- inte éyneyye
14- Aasheghetam donyaye man
15- Süleyman
16- Kıskançlık
17- "Mahfer demek"
18- Tarık Asilzade
19- Akif
20-
21-
22- İlaç
23- İlaç -2
24- Yangın
25- Son Yayın
26- Bileklik

1- Bilekte Söndürülmüş İzmarit

3K 212 72
By Morenica2

Sezai Karakoç, genç yaşta yazdığı şiirinde "Bir bakışın ölmem için yetecek." diyip, yıllar sonra sevdiği kadın ona baktığında ölmüştü. Bu sebeptendir ki her zaman aşkın anlamı olarak kafamda canlanan kişi bu adamdı yıllarca.

Diğer şairler gibi aşka aşık değildi, kendisi aşktı.

Onun Muazzez Akkaya'ya vurulduğu yıllarda, bir adam girmişti hayatıma. Benim kocamdı. Karısının kocasıydı.  Kocamın karısıydım.

Ne yazık ki benim yaşadığım dönemin şartları pek aşkı yaşamaya uygun değildi. Evlendiğimizde üniversiteyi boğazımızdan kısarak bir şekilde bitirmiş, iş hayatına geçince elimiz bollaşmıştı. Türkiye'nin sayılı öğrencilerini alan, köklü bir üniversiteden çıkmış iki mimardık. İş bulmak zor olmamıştı. Ahım şahım hayatlarımız olmasa da bana göre gayette varlıklıydık. Evimiz, arabamız vardı şükür.

Ve bir bebeğimiz.

Haberi olmasa da sorun yoktu. Bu gece olacaktı.

Bunun için önce çalıştığım şirkette mesaiye kalan keriz olmamam gerekiyordu ancak olmuştum. Fazla çalıştığım zamanlarda fazla maaş almam gerekiyor değil mi? Bu izlediğiniz filmlerin, dizilerin bir aldatmacası. Zengin dediğin fakirin sırtından geçinerek, sömürerek zengin oluyor.

Kısa bir mesaj attım Kenan'a.

Mesaiye kaldım. Filmi ertelesek olur mu?

Benim aksime onun elinde her zaman telefon olurdu. Uzun zaman önce istifa etmiş, iş yüküne dayanamadığını da istifasını verdikten sonra bana söylemişti.

Haklıydım. Hiç gecikmedi cevap.

K:
Ne zaman gelirsin?

Bilmiyorum 11 den önce gelemem gibi duruyor.
Ararsam gelip alabilir misin?

K:
Biraz halsiz hissediyorum
Taksi çağırsan?

Konuşmayı uzatamadım, mesajını beğenip önümdeki masaya bıraktım telefonu. Yeni bir şey değildi bu tavırları. Son 5 yıldır olgunlaşmak yerine daha da çocuk oluyordu sanki. Sorumluluklarını kabul etmemesi cinnet sebebiydi.

Eğer bekarsanız adamın seni işten alma gibi bir sorumluluğu yok diyebilirsiniz. Doğru. Sorumluluğu benim için endişelenmesi zaten.

Daha fazla düşünmeden önümdeki dış cephe evin taslağı ile uğraştım. Şuraya bir pencere, şuraya bir balkon... Gün sonunda tahminimden iyi bir iş çıkarmıştım. Apar topar bir araya getirdim çizimleri. Şirketin önünden taksi çevirdim. Mahallemizde zaten fırın vardı. Pastayı oradan alırsam daha hoş bir kutlama olabilir diye düşünüyordum.

Normal şartlarda birlikte film izleyen, vakit geçiren bir çift değildik. Evliliğin aşkı öldürdüğünü yakın zamanda keşfetmiştim. Onun için de öyleydi ancak ikimiz de aramızda yaptığımız sessiz bir anlaşma ile bu evliliğe devam ediyorduk.

Tamam, çok iyi değildik ama kötü de değildik. Hayata karşı çok büyük beklentilerimiz yoktu.

Taksiye parayı verip uykulu bir şekilde fırına girdiğimde, gözlerimi kısarak baktım raftaki pastalara. Bir fırın için oldukça tazeydi buranın tatlıları. Sık sık gelirdim. "Frambuazlı." dedim çalışan gence bir yandan da gösterirken.

Hoş, başka da frambuazlı yoktu zaten ama olsun.

Pastayı aldığımda saat on buçuktu. Sonbahardan çıkıyor oluşumuzdan hâlâ havalar erken kararıyordu.

Anahtarımı kahve kabanımın cebinden çıkardım, içeriye adımımı attığım an salondaydım.

Keşke olmasaydım.

Çok fazla başarılı, zeki biri olabilirsiniz. Hisleriniz çok kuvvetli olabilir ama kocasının kucağında başka bir kadın olabileceğini kimse tahmin etmez diye düşünüyorum.

Girişimle beni gördü ikisi de. Kadın,  benim ona şaşırmamdan daha çok şaşırdı bana. Haberi yoktu belki de? Kenan yüzük takmazdı. Bekarım demiş olabilirdi? Sanmıyorum. İnsan evine girdiği adamın ne olduğunu, neci olduğunu bilmez mi?

"Pasta aldım." dedim sakin tutmaya çalıştığım sesimle. Masaya kadar ilerledim, pastayı bıraktım. Daha fazla yüzlerine bakamadım.

"Mahfer!" diye seslendi arkamdan ama bu, midemin diğer iç organlarımla iç içe geçmesi gibi bir hisse sebep oldu. Hamilelikten değildi, tiksinmiştim.

Hayatımda hiçbir şeye bu kadar tiksinti duymamıştım belki de.

Kendimi dışarı attığımda peşimden gelmedi. Gelse ne diyecekti ki? Binadan indiğimde boğazımı temizledim. Sakinim... Sakinim... Sakinim...

Nereye gideceğimi düşünmem lazımdı. Yakın arkadaşlarımı gözden geçirdim. Göksu olmazdı. Ortak arkadaş görmek daha kötü bir hâle sokardı beni. Batı?

Evet, en iyi seçenek.

Ağlaya ağlaya yürüdüm sokakları. Mahallenin ortasından taksi geçmezdi. Aramam ve gelmesi çok uzun sürerdi, bekleyemezdim. Zaten çokta uzak değildi.

Elim karnımda yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm. Mahalleler başka mahalleleri, sokaklar başka sokakları açtı, hava iyice karardı.

Batı'nın evinin hemen alt sokağına geldiğimde, karanlığın içinde gördüğüm bölgelerle çantamın sapına yapıştım. Hırlı, hırsız olmazdı buralarda. Belki çok nezih olmasa da hep aile yeriydi buralar.

Kaçmak ve kalmak arasında kaldım. Merak daha ağır basmıştı. Duvarı kendime siper edip silüetlere baktığımda üç kişi olduğunu gördüm. İki kişi tek birine saldırıyordu. Durun, belki de biri iki kişiye saldırıyordur.

Maskeli olan ayağını karşıdaki adamın kafasına kadar kaldırdığında, saniyesinde çaktı yüzüne. Maskesiz yere çakılmıştı. Diğeri korkmadı bile. Elindeki metal, sivri demiri sırtından geçirdi maskeliye. Elim ağzımda izledim görüntüyü. Adamı öldürdü!

Ölmedi...

Maskeli adam bıçağa kısa bir bakış atıp düşünmeden çekti bıçağı. Bu açıkça kendi canını almaktı ama o filmlerdeki gibi kan akışından yerlere yapışmadı. Kendi sırtından çıkardığı demiri karşısındaki adama öyle bir soktu ki, karşısındaki adamın karnından giren metal belinden çıktı.

Maskesizin düşmesini bekledi adam. Öldüğünden emin olduktan sonra derin bir nefes verdi, dizlerinin üstüne çöktü acıyla.

Böyle giderse o da ölürdü.

Düşünelim, tartışalım. Şimdi polisi arayabilirim ya da yanına gidebilirim.

Saçmalamayın. Düşünmelik bir şey yok. Polisi aradım vakit kaybetmeden. Hat düştüğü saniye kapandı telefon. Başımı üstümdeki gölgeye kaldırdım. Öncesinde elimin üstünden telefonu tutan ele, kola, maskeli yüze.

Sakin... Sakin... Sakin...

"İMDAT!"

Ağzım kapatıldığı için kelimenin sonunu getiremedim bile. Yaralı bir adamın bu kadar güçlü çenemi sıkması normal miydi?

"Sessiz olmazsan, ölürsün."

Kalın bir ses. Türkçe ana dili olmadığı belli. Arap olabilir? Belki Mısırlı? Afgan olma ihtimali ile gözlerim daha da irileşti. Kafamda korkunç, gündeme düşen haberler vardı. Biri tarafından öldürüleceksem bu Afgan olmasın bari. Gerçi Afgan diye ayırmamak lazım öldürecek kişiyi. Bu ırkçılık olur.

Ne saçmalıyorum? Sesinden yaptığım ırk analizi bitti şimdi de tercih listesi mi kuruyorum?

Sessiz kaldım. İstesem de konuşamazdım zaten yüzüm kadar eli yüzünden. Derin nefesler alan maskeli adam nefesini tuttu. Büyük ihtimalle nefesi ciğerlerine batıyordu. Daha fazla ayakta kalamadı, ağzımı kapatan eli düştü. Üstüme doğru çunlandığında korkudan çığlık atamadım. Sırtım duvara yaslı olmasaydı belki adam üstümde yere düşecektim.

"İ-iyi misiniz?"

Ağır nefes sesi duyuyordum ama cevap yoktu. Arkamdaki duvardan güç bulup, eliyle destek aldı. Doğrulmaya çalıştı ama geri düştü kafası omzuma doğru. Bende daha fazla duramadım. Duvara sürtünerek attım yere kendimi popo üstü.

Lütfen üstümde ölme, lütfen...

"Karnından akan kanı durdurmamız lazım. Ştt." diye dürttüm omzunu. Dediğimi anlayıp doğruluğunda kısa bir an düşündüm. Üstümdeki kazağı çıkarıp kaslarımla şov yapar, kazağı da tampon olarak kullanabilirdim.

Ya da belki şov yapması gereken karakter odur.

"Çıkart tişörtünü." dedim ama çıkartacak hâlde değildi. Ben tuttum tişörtünü iki yakasından, başından da çıkarıp tişörtü bastırdım cildindeki yarığa.

Allah'ım ben ne yapıyorum şu an?

Düşmüş başını kaldırıp duvara yasladığında, üstten üstten bakıyordu yüzüme. O an fark ettim zaten bir gözünden hafif kaymış lensi. Kim kahverengi lens takar ki?

Evet Mahfer. Herkes maskeyle birilerini öldürür zaten. Bu normal, kahverengi lens anormal.

Cebinden boncuklu bir bileklik çıkardığında geriye doğru, az önceki cesetlere attı. "Gideyim mi ben? Gözünü seveyim gideyim."

"Git." dedi tek seferde. Gidemedim.

Regl olduğunuzda olan şu his, hani bacaklarınızdan şırınga ile kan çekiliyormuş gibi olan. Korktuğum her an o durumu yaşadım bir ömür.

Lisemizin önünde köpekler olurdu. Köpek gibi korkardım. Arkadaşlarım kaçarken benim ayaklarım çivilenirdi, köpeklere yem olurdum. Bunun için hastaheneye kaldırılmıştım mesela. Ya da hızlı gelen arabadan da kaçamamıştım. Hayatım böyle trajedilerle doluydu işte.

"Git!" dedi tektar. "Gidemem." diyip tişörtü daha sıkı tuttum karnına. Başka da bir şey söylemedi.

Eli arka cebine gittiğinde bıraktım çantayı. Refleksle karnıma gitmişti. "Hamileyim." diyebildim sadece. Hayattan bir beklentim yok, ölsem gözüm arkada gitmez, keşke şunu da yapsaydım demem. Ama hamileyim. Ölürsem tek ölen ben olmam.

Eli arkada, havada kaldı. Yerdeki bakışları çok kısa bir an karnıma gitti, yüzüme çıktı. Sonra elini çıkardı. Sigara paketini görmemle derin bir soluk verdim. Ben başka bir kesici alet bekliyordum. Bilmiyorum, belki bir silah? Çok mu ses çıkarırdı?

"Gözlerini kapat." Emrine kapattım gözlerimi. Bir çakmak sesi geldi. Dan diye açsam çok güzel olmaz mıydı? Öleceksemde katili görüp ölürdüm.

Çok hafif, kirpiklerinin arasından bakmaya çalıştım. Gördüğüm tek şey siyahlıktı.

Siyah, deri eldivenin avuç tarafı.

Elini tam göz hizamda tutması açıdan dolayı yüzünü, hatta her şeyi görmeme engeldi. Geri kapattım gözlerimi bende sıkıca.

"Neden oraya bileklik attın?" diye sorduğumda cevap alamadım. Sanki yok gibiydi karşımda. "Delil bırakmaman lazım bak, bulurlar seni."

Üstündeki tişörtte benim parmak izlerim var. Belki de yakalanırsan beni suçlayacaksın? Ne güveneceğim, babama bile güvenmem.

"Meslektaşım mısın?" diye alaylı sesini duyduğumda kısa bir an düşündüm. Meslektaş? "Katil değilim ben."

Onaylayan bir mırıltı çıkardığında tekrar açtım gözlerimi. Göz hizasını görüyordum. Hâlâ maske vardı. Belli ki sigara içebilecek kadar açmıştı.

Arkamdan bir motor sesi geldiğinde, yüzünü kapatıp elini indirdi. Elindeki izmariti açık bileğine bastırarak söndürdüğünde dehşetle baktım karşımdaki sahneye. O ise normali buymuş gibi izmaritini pantolonunun cebine sıkıştırdı.

Yüzünde motor kaskı olan bir kadın geldi yanımıza. Belinden gümüş renkli silahını çıkardı, anlıma doğrulttu. ".حامله" dedi yanımdaki adam. Tek bir kelime kadının canımı sağ bırakmasına yetti.

Hızlıca silahını geri beline soktu, adamın kolunun altına girip kalkmasına yardım etti. "Git." dedi son bir kez kalın sesiyle. Telaffuzu garipti.

İkisi de motora binip gözden kaybolduğunda, yaşadıklarımın şokuyla elimi ağzıma kapattım.

Bu ne biçim bir gündü böyle?

∆∆∆∆∆

Deccal yokmuş gibi şimdi de Lehep. Allah'ım ben iyi bir kul olmaya çalışıyorum, karakterlerim kötü.

Lehep'im diye sevemeyeceğim o yüzden. Kendisinin de Ebu Lehep'ten bir farkı yokmuş gibi.

Lehep'i her sevmek istediğimde Kenan oruspusuna söveceğim. Sizde bunu yapabilirsiniz.

Bunun dışında Mahfer'im, güzel kızım. Boşver sen zaten daha iyilerini hak ediyordun (Bkz. ölüm makinesi bir seri katil)

Öyle yani.

Son.

Continue Reading

You'll Also Like

1.5M 90.4K 41
UYARI: hikayede 18+ sahneler, kan, vahşet ve birçok rahatsız edici öğe olacaktır. Rahatsız olanlar uyarı bıraktığım yerleri okumasınlar Serinin 1, 2...
56.1K 2.5K 21
Tesadüfen yolları kesişen avukat kızın ve askerin yaşadıkları zorluklar, aynı zamanda beraber geçirdikleri güzel vakitler... Kitaptaki olayların hiçb...
45.8M 2.1M 86
Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünkü ben karanlıktım, ben gürleyen göktüm...
3.2K 255 21
"Huzurum..." Efsunu olduğum kara gözleri gözlerimde gelip giderken saniyeler boyunca sessiz kaldı. "Gittiğin yerlerde çiçekler görürsen seni bekleyen...