FİLE ARKASI

Galing kay mishelov

817K 80.1K 45.6K

☙ Dönem ödevi için aşk konulu çarpıcı bir köşe yazısı yazması gereken Deniz'e, bu yolculukta kendisine ilham... Higit pa

chapter 1: köşe yazısı
chapter 2: ünilig
chapter 3: rehber kız
chapter 4: iki ay
chapter 5: ilham
chapter 6: karşılıklı
chapter 7: gelişme
chapter 8: film gecesi
chapter 9: his karmaşası
chapter 10: arkadaş
chapter 11: parti
chapter 12: yeniden
chapter 13: batı han egeli
chapter 14: bilinmezlik
chapter 15: çaba
chapter 16: batı ve deniz sözü
chapter 17: kabulleniş
chapter 18: deplasman
chapter 20: file arkası goller

chapter 19: çift kişilik hayaller

33K 3.6K 1.1K
Galing kay mishelov

finalden önceki son bölümümüzle birlikte merhaba. 🤍

Bruno Mars, Locked out of Heaven

❝Seninle tanıştığımdan beri geleceğimi kaplayan o hayallerde ikinci bir kişi için daha boş yer olduğunu bilmiyordum.❞

Futbolla ilgili bilgi hazneme bugün itibariyle yeni bir madde daha eklenmişti.

Berabere biten maç sonrası o gerici sessizlikte sakın takım kaptanıyla diyaloğa girme.

"Batı?" Tereddüt dolu sorumla bakışlarım usulca ona kaydı. Ağzımı açabilme cesaretini ise ancak arabasına atlayıp evimin yolunu tuttuğumuz vakitten dakikalar sonrasında gösterebilmiştim. Maçın bitmesiyle duş almak için soyunma odalarına gitmişti ve tribünden atlayarak arkasından ilerlerken o gerici saniyelerde iyi ki onunla konuşma çabasına girmemiştim.

Direksiyonu sıkmaktan bembeyaz kesilen parmak boğumları, isminin dudaklarımdan dökülmesiyle birlikte kasıldı ve kendini sıktığını yeni fark etmiş gibi gevşeyerek bana döndü. "Efendim?"

Efendim. İçindeki öfke harlanmasına rağmen bunu bana hiç yansıtmadan yumuşak bir şekilde sorduğu soruyla birlikte derin bir nefes verdim. Anlaşılan onun gerginliğini katlayan o ufak kesimin bir parçası değildim.

"İşin yoksa eğer bize geçebiliriz." Maçtan sonra bir futbolcu nasıl sakinleştirilirdi ki? Bunun hakkında hiçbir fikrim olmadığı için çaresizce kendi yöntemlerimi öne sürmüştüm. "Film falan izleriz."

Saniyeler öncesinde yola çevirdiği bakışları yeniden beni buldu. "Bunu sormadın varsayıyorum."

Evet ya da hayır gibi belirgin bir cevap vermese bile gözlerinde onaylayan parıltılar gezdiğini görmek beni memnun etmişti. "Güzel," diye mırıldandım başımı aşağı yukarı sallayarak. Boş olduğu zamanlar onu eve atmaktan hiç çekinmiyordum. "Saat 1'e geliyor. Ata muhtemelen şu an Yağmur'un koynunda ellinci rüyasını görüyordur."

Gülerek dudağının kenarını kaşıdı. "Sizdeler mi?"

"Yok ya," Gülmesi omuzlarımdan başka bir yükün daha kalkmasını sağlarken evimin olduğu sokağa saptığını fark ettim. "Sevdiğim aktiviteleri yaparken onun ve sevgilisinin müstehcen hâllerine tanık olmaktan pek hoşlanmam. Özellikle de klişenin dibine vurmuş, aptal hayallere dalmama neden olan bir romantik komedi izliyorsam."

"Romantik komedi mi?" Kaşlarını çatarak bana döndü. "Sakın bana kâbus gibi geçen maçtan sonra yorganının altına girip cıvık bir romantik film izleyeceğimizi söyleme."

Dudaklarımı ısırarak ona dönmem sanırım yeterli bir cevap olmuştu.

Burnundan alaycı bir nefes verdi. "Aksiyon filmi izleyeceğiz."

"Gerginliğini daha da katlamak için sıkıcı bir aksiyon filmi mi izlemek istiyorsun?" Korkunç bir şey söylemiş gibi gözlerimi araladım. "Asla."

"Bu ilişkide son sözü hep sen söylüyorsun, farkında mısın?" Bunu derken arabayı usulca sitenin önündeki boş alana park etmişti. "Bana hiçbir şekilde seçenek hakkı düşmüyor."

"Bu kadar nazlanmana hiç gerek yok, Egeli." Bez çantamı kaptığım gibi arabanın kapısını açmam ve kendimi dışarı atmam bir olmuştu. "Burada seni düşünüyorum. Bu yüzden de erteleyip durduğumuz şu futbol temalı romantik filmi izleriz diye düşünüyordum. She's the Man?"

Motoru kapatıp benim ardımdan dışarı çıkması belki de iki saniye bile sürmemişti. Kollarını arabanın tavanına yasladığında, "Şu ızbandut tipli herifin olduğu film mi?" diye sordu dişlerinin arasından.

Abartılı bir şekilde iç geçirerek tıpkı onun gibi kollarımı arabaya yasladım ve, "Evet." diye mırıldandım.

"Bundan hiç hoşlanmadım."

Demek öyle. O noktada amacım onun kaçan keyfini yerine getirmekken, bir anda sergilediği bu huysuz ve kıskanç tavrın hoşuma gittiğini fark ederek duraksadım. İçimdeki şeytani tarafa ayak uydurmayı seçip, "Aslında," diye mırıldandım. "Bunu proje ödevime de eklemeyi düşünüyordum."

Öyle bir şey yoktu.

Aramızdaki mesafeye rağmen bakışlarının karardığını net bir şekilde seçebildiğimde, "Ne alaka?" diye sordu ters bir sesle.

"Ufak bir ayrıntı sadece. İzlediğimiz romantik filmler hakkında ikimizin yaptığı yorumlar okurların hoşuna gider. Düşünsene. She's the M..."

"O film hayatta olmaz."

"Neden?" diye direttim. "Başrolünde futbolcu bir çocuk var." Bunu dedikten sonra onun damarına basmak için kısa bir an beklediğimde, "Yakışıklı bir futbolcu." diye düzelttim. "Sen de futbolcusun. Filmi izlerken onunla tatlı bir bağ kurduğunu da yazarım. Bence bu, köşe yazımın bayağı patlamasını sağlar."

Yaslandığı yerden geri çekildiğinde gözleri kısıldı. "Deniz."

"Henüz bitmedi." İşaret parmağımı ona doğru salladım. "Dinle. Benim futbolcu zaafım olduğunu ve başrolün feci şekilde yakışıklı olduğu gerçeğini bir kenara bırakırsak bu fiki..."

Sözlerimin yarıda kesilmesine neden olan şey olduğu yerde hareketlenip, bana yetişmek için arabanın etrafından dolanmaya başlaması olmuştu.

Bunu gördüğüm gibi ufak bir çığlık atarak o noktadan kaçmam ve eve doğru koşturmamın onun için hiçbir şey ifade etmediğini biliyordum çünkü zaten arkamdan geliyordu. Bunu üstü kapalı sözlerimle doğrudan belli etmem bir yana dursun, bahçe kapısından içeri adımladığım gibi arkamdan yükselen sesini duymamla ufak bir kahkaha atmıştım.

"Beş saniyen var!" Verandaya vardığımda ağzımdan çıkan tehdit buydu. "Gelmediğin takdirde bunu yapacağım!"

Arkamdan, "Öyle mi?" diye bağırdığını duymak daha da panikleyip heyecanlanmama neden olmuştu. Çok geçmeden buna şiddetli ve hızlı ayak sesleri de eşlik edince koşmaya başladığını anlamış ve gümbür gümbür atan kalbimle nefes nefese içeri dalmıştım.

Ayağımdaki spor ayakkabıları sallayarak çıkardıktan sonra Batı'nın bana yetişmesine fırsat vermeden heyecanlı bir şekilde gülerek salona koştum. Saniyeler sonra arkamdan evin çelik kapısının kapanma sesi duyulduğunda çoktan merdivenlerden yukarı çıkıp devasa adımlarla odama yönelmiştim bile.

İçeri girdiğim gibi çalışma masamın yanındaki duvara sırtımı yasladığımda, nefesimi düzene sokmak için ilk birkaç saniye öylece boşluğu izlemem gerekmişti. Ama aptal gibi sırıtmayı kesemiyordum çünkü saniyeler önce verandadan gelen adım seslerini artık net bir şekilde merdivenlerden duymam bunu engelliyordu.

Bunu düşünerek yaslandığım duvardan doğrulduğum sırada odanın aralık kapısından içeri onun bedeni süzüldü ve koşmasından ötürü hızlı bir şekilde inip kalkan göğsüyle birlikte, kıstığı kahveliklerini doğrudan benim üzerime çevirdi.

"Sakın!" diye yükseldim işaret parmağımı ona sallayıp, geriye doğru birkaç adım atarken. Fakat bu çabam koca bir hiçti çünkü yüzünde yer edinen tebessümle aramızdaki o ufak mesafeyi hızlı bir şekilde kapatmıştı. "Adam gibi film izleyeceğiz. İtiraz istemiyorum. Hatta senin için yine şu çavdar unlu pizzalarımda..."

İki eliyle yanağımdan kavradığı gibi beni kendine çekmesi ve dudaklarını sertçe dudaklarıma yapıştırarak sözlerimi yarıda kesmesi bir oldu.

Ani hamlesiyle birlikte kalbim teklerken, kendimi tuhaf ve alışmış şekilde ona karşılık verirken buldum. Ellerimden biri ensesine çıktığında aptal aptal sırıtmaya devam ettiğim için öpücük o noktada tek taraflıydı ancak çok geçmeden yanağımdaki ellerinden birini belime indirip bedenimi kendisininkine yaslamasıyla nefesim kesildi ve dudaklarım aralandı.

Bunu fırsat bilerek bana daha çok abandı. Canımı yakmaktan ziyade bana nerede ve kiminle olduğumu hatırlatmak ister gibi sert bir şekilde alt dudağıma gömüldüğünde, ağzımın içini keşfe çıkmasına izin verdim. Fakat o saniyelerde belimde gezinen elinin hassas bir noktama dokunmasıyla huylanıp dudaklarım arasından ufak bir ses çıkarmam ve onu kendimden uzaklaştırıp geriye kaçmam da bir olmuştu.

Yine de temasımız kesilmedi. Onun izin verdiği kadarıyla birkaç adım gerilediğimde dudakları hâlâ dudaklarımın üzerinde ve ellerim de ensesindeydi. Son bir adım daha atmak için ayağımı geriye doğru salladığım sırada dizimin ahşap bir noktaya, yatak altı paletimdi, çarpmasıyla birlikte ufak bir çığlık atarak sırtüstü yatağa düşmüştüm.

Fakat bununla sınırlı değildi. Aramızdaki temasın son bulmasıyla gözlerim usulca aralanmış ve arkasını dönüp gitmesini ya da alay edip beni utandırmasını bekleyerek kirpiklerimin arasından ona doğru tereddüt dolu bir bakış atmıştım. Aptal. Aptal, Deniz.

Ancak gülümseyerek üzerime doğru hareketlenmesi ve beni bedeniyle yatağım arasındaki o ufak alana hapsetmesi kesinlikle beklediğim şeyler arasında değildi.

Ben ne olduğunu anlayamadan hâlâ yataktan aşağı sarkmakta olan vücudumun yarısını tek eliyle karyolanın üzerine taşıdı ve sadece nefes almama yetecek kadar ufacık bir zaman diliminde yatağa çıkıp, ağırlığını olduğu gibi üzerime verdi.

Dudaklarındaki gülüşün bir anlığına bile olduğu yeri terk etmediğini görmek kalbimi aynı noktadan onlarca kez eritmişti sanki. Yüzlerimiz arasında ufacık bir mesafe kalana dek üzerime eğilmeyi sürdürdü ve hemen ardından sağ elini kaldırıp, işaret parmağıyla usulca yüzüme gelen saçları savurdu.

"Tam bir sarsaksın, biliyorsun değil mi?" Fısıltılı bir şekilde sorduğu soruyla sıcak nefesi dudaklarıma çarptı ve bu hamleyle bir an için iki bacağımın arası sızladı. "Ve alık..." İç çekerek devam ettiğinde, saçlarımı iteleyen parmağı yavaşça elmacık kemiklerimin üzerinde gezinmeye başladı. "Bunu kesmelisin. Bu kadar tatlı ve ulaşılmaz olmamalısın çünkü senden daha ne kadar hoşlanabilirim inan hiç bilmiyorum."

Tam, "Ne..." diye sorup, devam etmesi için yalvaracak raddeye gelmiştim ki, başparmağını ani bir şekilde dudağımın üzerine bastırmasıyla diyeceklerim öylece ağzıma tıkıldı.

"Şşş," diye fısıldadı. "Şu an konuşmak zorunda değiliz."

Sonra beni öptü.

Öncekilerden çok daha hareketli ve yoğun olan öpücüğü, beni haylaz ve ateşli düşüncelerine alet etmek istercesine dudaklarımın üzerinde hareket etmeye başladığında ona tam olarak istediği şeyi verdim, büyük bir açlıkla dudaklarına asıldım. Bu hamlem boğazından yukarı boğuk ve tahrik edici bir sesin çıkmasına neden olduğunda ise sırtımı verdiğim yatakta sürtünerek biraz daha geriledim ve tamamen üzerime çıkmasına izin verdim.

"Deniz," diye fısıldadı, dudaklarımız bir saniyeliğine ayrıldığında. "Şu saniyeden sonra beni durdurabileceğini hiç sanmıyorum."

Gözlerim bir kez daha aralanırken, ensesindeki ellerim yavaşça boynuna doğru tırmandı ve tereddütsüzce gözlerinin içine baktım. "Güzel." Bedenimi ona sürttüm. "Çünkü durmanı istemiyorum."

Dudaklarındaki gülüş usulca silindi. İfadesi her zamankinden ciddi ve çok daha arzu dolu bir hâl aldığında, muhtemelen dediklerimi kafasında tartıyor olmalıydı ki bir süre öylece beni izledi.

Fakat hemen ardından bana bir kez daha istediğimi verdi. Bu sözcükleri duymuş olması onun için yeterliymiş gibi yeniden aynı sertliğiyle dudaklarımın üzerine kapandığında bu sefer yalnızca öpmekle kalmadı. Beni altında biraz daha kaydırarak tamamen üzerime yerleşti ve vücudunu, hissetmemi istermiş gibi her bir noktama usulca bastırdı. Bu hamlesi sanki içimdeki çok daha farklı bir yanımı uyandırmış gibi kendimi ona bıraktığımda, alt dudağıma yaptığı işkencenin arasından sesli bir şekilde gülerek geri çekildi.

"Batı," diye mırıldandım bir kez daha ona doğru uzanmaya çalışarak. Gitmesini istemiyordum.

Yoğun bir tutkuyla parıldayan bakışları dudaklarımdan gözlerime tırmandığında, kalkıp gitmek yerine üzerindeki tişörtü yakalarından tuttuğu gibi bir çırpıda başından çekip çıkarmıştı.

Ha siktir.

Beynimde ve bacaklarımın arasında uyarıcı birkaç sinyalin devreye girdiğini fark ederek sertçe yutkundum. Vücudunu terk eden tişörtü yatağın bir kenara fırlatıp beklentiyle gözlerimin içine baktığında ise, onu oyalamayı bir kenara bırakarak üzerimdeki formayı çıkarması için kollarımı usulca havaya kaldırdım.

Bana ayak uydurdu. Beyaz formayı ve onun altına giydiğim siyah kazağı köşelerinden tuttuğu gibi yavaşça yukarı kaldırmaya başladığında, ensemden yükselen cesarete tutunarak nefessiz bir şekilde gözlerinin içine baktım.

Birkaç saniye sonra karşısında yalnızca sütyenim ve pantolonumlaydım. Vücudumda gezinen bakışları yeniden gözlerime tırmandı ve kollarımın altından tuttuğu gibi bedenimi yatağın içine gömerek, bir kez daha dudaklarımızı birleştirdi.

Bir ilk yaparak korkularıma öylece kenara iteliyordum. Pişman olacak olsam bile hayatımda ilk kez kendim olmak istiyordum çünkü bu arzumu uzun bir süredir harekete geçiremediğimi biliyordum. Yarını ya da ondan sonraki günü düşünmek istemiyordum.

Kulağıma tatlı şeyler fısıldayarak geçirdiği birkaç dakikanın ardından hızlıca altındaki eşofmandan kurtuldu ve bana yöneldi. Bir anlığına nefesimin kesildiğini hissetsem de ona tamamen teslim olmuştum. Boynuma dudaklarını bastırdığı sırada parmaklarından birini çoktan düğmesi çözülmüş pantolonumun kemer kısmına geçirmiş ve onu yavaşça aşağı çekiştirmişti.

Anlık insanlar, büyük pişmanlıklar teorisi onun yanındayken bütün işlevini yitiriyordu. Koca bir hiçti. Çünkü biliyordum, Batı Han Egeli var olmaya devam ettiği sürece hatıralar da, beraber paylaştığımız değerli ânlar da izlerini kalıcı bir şekilde bedenime işlemeyi sürdürecekti.

Akşama kadar kollarımın arasında uyudu.

Hareketli uyuyan birisi olduğu için saat başı beni ufak sıkıştırmaları ya da bilinçsiz dokunuşlarıyla uyandırıp dursa da, ilk kez hayatımda bu tür bir sorundan rahatsız olmamıştım.

Çünkü çok huzurlu gözüküyordu ve ondan bunu çalmak istemiyordum.

Saat 6'ya gelirken bir kez daha onun sarsmasıyla uyandığımda, gülerek beni sarmalayan elini itelemiş ve bedenimi ona doğru çevirmiştim. Her uyanışımın ardından yatakta ondan çok daha uzak bir noktaya kaçsam da, sonraki uyanışımda kendimi yine onun bedenine yaslı bir şekilde bulmam bütün çabamı her seferinde itinayla yok etmişti.

Uyuduğu için duyamayacağını bilsem bile, "Batı." diye fısıldadım kısık bir sesle kıkırdayarak. Çıplak gövdem onun çıplak gövdesine yapışırken yanağını usulca avuçlarım arasına aldım. "Uykunda bile uyuz olmak zorunda mısın?"

Hiçbir yanıt gelmedi. Bunun bilincinde olarak derin bir nefes verdiğimde, yüzümden silinmeyen gülümsemeyle birlikte ona doğru uzandım ve yanağından kocaman bir öpücük çalıp geri çekildim. Bunu yapmamla başımın altından sarkan kolunun ani bir şekilde beni kavraması ve bedenimi, kaşla göz arası kendi bedeninin üzerine çekmesi bir olmuştu.

Şaşkın şaşkın kirpiklerimi kırpıştırarak bu hamlesini kavramaya çalıştım. Ne ara olmuştu bilmiyordum ancak an itibariyle onun çıplak gövdesinin üzerinde uzanıyordum ve iki yanımdan beni hapseden kolları yüzünden hareket edemiyordum. Çenem göğsüne değdiğinde, "Sen," diye fısıldadım hayret dolu bir sesle. "Uyanık mıydın?"

O saniyeye kadar kapalı olan gözlerinden biri usulca aralandı ve kısık bakışının arasından, yüzüne yerleşen gülümsemeyle birlikte tatlı tatlı, "Günaydın?" diye mırıldandı.

Ona bakarken daha ne kadar kendimden geçebilirdim bilmiyordum ancak o boğuk sesli ufak günaydın'ın vücudumda yarattığı tepkimeler hayret uyandıracak şekilde fazlaydı. Midemde hissettiğim titreme hafifçe iç çekmeme neden olduğunda, "Günaydın." diye karşılık verdim aynı kısık tonda. "Yine de saat akşam 6'yı geçti."

"Biliyorum." Sıcak nefesi içimi yumuşattı. O saniyelerde belimde ve kalçamın üzerindeki kavislerde gezinen parmakları da ritmik bir şekilde tenime değmeye başlamıştı. "Çok güzelsin."

Bunu beklemediğim için bir an kalakaldım. "Efendim?"

Alttan alttan beni izlerken başını kaldırdı ve şaşkınlığımdan faydalanarak dudaklarımdan ufak bir öpücük çaldı. "Şişmiş gözler, dağılmış saçlar, kızarmış..." Bunu derken başparmağıyla hafifçe dudaklarımı çekiştirmişti. "Dudaklar. Seni ilk kez böyle görüyorum ve..." Başka bir öpücüğü boynuma bıraktıktan sonra vücudumu yeniden yatakla buluşturdu. "Çok güzelsin."

Utanarak yüzümü ondan saklamaya çalıştım ve yorganı hızlı bir şekilde üzerime çektim. Ama bu onu durdurmadı. Kaşları eğlenceli bir ifadeyle havalanırken, "Sakın," diye devam etti. "Kendini benden gizleyeyim deme."

"Ama utanıyorum şu an."

"Benden niye utanıyorsun?" İfadesi ciddileşse de eğlenceli parıltılar hâlâ gözlerinin içindeydi.

"Çünkü gözlerini bile kırpmadan beni izliyorsun ve tamamen çıplağım." Ona çaktırmamaya çalışarak bir kez daha yorganı üzerime çektim ancak engel olması uzun sürmemişti. "Ve beni utandıracak laflar ediyorsun."

"Sadece doğruları söylüyorum." diye mırıldandı mızıkçılık yapan bir çocuk gibi boynuma gömüldüğünde. "Birinin güzel olduğunu söylemesi neden seni utandırıyor?"

Huylandığım için gülerek geriye kaçmaya çalıştım ve işaret parmağımı ona doğru kaldırarak, "Birincisi," diye mırıldandım. "Birinin değil, senin güzel olduğumu söylemen beni utandırır." Bunu dememle ifadesi yumuşadı. "İkincisi," diye devam ettiğimde yüzüne dokundum. "Yorganı eğer biraz daha üzerimden çekmeye çalışırsan seni bura..."

Alt dudağımdan sertçe ısırıp geri çekildiğinde hem sözlerim yarıda kesilmiş, hem de bir kez daha şaşkınlık seliyle çarpılmıştım. Artık bu tür hamlelere alışık olmam gerektiğinin farkındaydım ancak Batı Han Egeli beni hazırlıksız yakalayıp, her seferinde aynı heyecanı yaşatmaya yemin etmişse de bu afallamaya seve seve razıydım.

Neyse ki beni rahat bırakarak, "Pekâlâ," diye mırıldandı ve yorganı aşağı çekiştirmeyi kesti. Hatta o noktada ufak bir iyilik yaparak beyaz örtüyü göğüslerimin üzerine kadar örtmüş, ardından kolunu başımın altından geçirerek beni bir kez daha kendine çekmişti.

"Anlat." diye fısıldadı, kısa bir sessizliğin ardından.

Kokusu burnuma dolduğu gibi başımı ona çevirdim. "Neyi?"

"Seni." Kısık gözlerle odamın içini tararken, o an için sessizliği doldurabilecek herhangi bir şeyden örnek verebilirdi fakat bunun yerine, "Hepsini duymak istiyorum. En ufak ayrıntısına kadar. Çünkü deli gibi merak ediyorum," diye devam ettiğinde, bakışları çalışma masamın üzerine astığım posterlere kaydı. Bir an duraksadı. "Sevdiğin şeyleri."

Sevdiğin şeyleri. Onunla birlikte benim de bakışlarım o noktaya kaydığında ilk birkaç saniye ne diyeceğimi bilemedim fakat çok geçmeden, "Sevdiğim şeyler?" diye tekrar ettim.

Başıyla onayladı. "Sevdiğin şeyler."

"Hmm," Düşünceli bir mırıltı çıkarıp tamamen ona döndüm ve sağ yanağımı göğsüne yaslayarak, doğrudan gözlerinin içine baktım. "Kesinlikle romantik komediler." Bunu dememle gözlerini kısarak tepki verdiğinde, dudaklarımdan ufak bir gülüş kaçmıştı. "Ve 2000'ler." O nostaljik hava. Müzikler. Kıyafetler ve ilişkiler. Başka, başka, başka. Bir an duraksadım. Bakışlarım gözlerinde asılı kaldığında, aklıma oturan yeni bir maddeyle sözlerimi, "Bir de sen." diye noktaladım.

Muzip cevabımla birlikte etrafımıza kısa bir sessizlik çöktü. Fakat yine de beni yeni bir donanmayla köşeye sıkıştırmak ister gibi bakışlarını gözlerime diktiğinde, hafifçe yukarı kıvrılan dudaklarının arasından, "Ben?" diye sordu.

Ona aynı şekliyle karşılık verdim. "Sen." Sen varken her şey sevilesi zaten. Renkli dünyamın çok daha farklı yollarını yaratmama; kalıplarımın dışına çıkmama ve kendime bile kapattığım o acımasız kapıları korkusuzca aralamama neden oldun.

Sen bana bu yolculukta en büyük ilham kaynağı oldun, Batı Han Egeli.

Var olduğun sürece her tat damağıma lezzetli gelecek, bütün kokular burun deliklerimi şenlendirecek, fısıltılar bile kulağıma tatlı bir melodi verecek ve hiçbir renk canlılığını yitirmeyecek.

Sen olduğun sürece her şey güzel olmaya devam edecek.

"Bu ne kadar hoşuma gitti inan bana hiçbir fikrin yok."

Tatlı mırıltısıyla birlikte bir kez daha gerçekliğe döndüm. Onun varlığını zihnimin en güzel köşesine kazıma görevini başarıyla tamamladığımı hissediyordum. Bu ne kadar hoşuma gitti inan bana hiçbir fikrin yok. Yoktu. Fakat onun beni sevdiği düşüncesi benim de hoşuma gidiyordu ve bir noktada aynı hisleri kucakladığımız için ne hissettiğini az çok anlayabiliyordum.

"Sıra sende." dedim birden.

Kaşları havalandı. "Bende mi?"

"Evet." Yanağımı yeniden göğsüne yasladım ve elimi kaldırıp parmaklarımı yumuşak saç tutamlarının arasında gezdirmeye başladım. "Bana kendinden bahset. Ailenden. Sevdiğin ya da nefret ettiğin şeylerden. Hepsini bilmek istiyorum."

"Beni zaten tanıyorsun." diye mızmızlandı.

"Ama aileni tanımıyorum. Nerede olduklarını mesela? Hiç bahsetmedin."

"Sen de hiç bahsetmedim."

"Annem ve erkek kardeşimle yaşadığımı zaten biliyorsun." diye karşılık verdim. Önce kendimden bahsedebilirdim, konu bir noktada başka konuyu açardı ve böylece o da kendine dair bir şeyler anlatırdı. "Babamla annem küçükken boşandılar. İlişkilerini anlaşmalı bir şekilde bitirdikleri için neyse ki iki taraf da bundan fazla etkilenmemiş. Onunla çok sık görüşmüyorum, sadece yazın Ayvalık'a gidip birkaç hafta onu ziyaret ediyorum. Boşandıklarında Ata'nın velayetini almak istemiş ama o zamanlar kardeşim küçük olduğu için annem izin vermemiş. Şu birkaç ay içinde de neredeyse hiç konuşmadık, muhtemelen başka bir kadınla görüşüyor..."

"Bu seni üzer mi?"

"Hayır." dedim omuz silkerek. "Aslına bakarsan onunla ilgili pek fazla şey düşünmüyorum. Sadece yılın belirli bir zamanı ortaya çıkıp bana kendini gösteren eski bir tanıdık gibi. Baba-kız ilişkimiz pek yok. Ama iyi bir adam." Bakışlarım ona kaydı. "Sıra sende."

Birkaç saniye sessizliğe gömülerek düşündü. Gözlerimi bile kırpmadan onu izlerken, parmaklarımın saçları arasında yaptığı ufak dansı kesmedim. Çok geçmeden başını, arkasındaki yatak başlığına dayadı ve konuşmak için dudaklarını araladı. "Şile'de büyüdüm."

Kalbim heyecanla çarpmaya başlamıştı. "Nasıl?"

"Doğma büyüme oralıyım. Küçüklüğümde oradaki ufak bir kulüpte top peşinde koşturuyordum. Ortaokula kadar bu böyle devam etti. Annemle babam her iş çıkışı eve gelmeden soluğu kulübümde alırlardı. Sonra İstanbulspor'un altyapısına girdim. Yedinci sınıf gibi evden ayrıldım, bir bakıma tesislerde büyüdüm. Birkaç yıl sonra da Beşiktaş'tan teklif geldi zaten. Hocalarımla aram da çok iyiydi. İki yıl da Beşiktaş'ın altyapısında oynadıktan sonra A Takıma girdim."

Bana kendisini açtığı her saniye kalbim göğüs kafesime baskı yapıyormuş gibi hissediyordum. Gülümseyerek ona bakarken, "Çok yeteneklisin." diye mırıldandım. Çok iyi yerlere geleceksin.

Uzandı ve burnumdan öptü. "Annemler benim için sürekli buraya taşınmakla ilgili planlar yapıyorlardı. Bunu asla kabul etmedim çünkü her şeye rağmen orada kurulu olan bir düzenleri vardı. İşleri, gelirleri, çalışma saatleri tek bir yere bağlıydı. Bunu öylece onaylamak bir tık bencilce geldiği için her seferinde reddettim çünkü zaten küçüklüğümden beri beni iyi bir noktaya getirtmek için çabalıyorlardı." Bakışları boşluğa daldı. "Geldim işte. Artık o noktadayım."

"Ne iş yapıyorlar?"

"Annemin ufak bir pastanesi var." Sırıtarak bana döndü. "Anneannemin annesinden kalma, biliyor musun? İkisi de orada yıllandı resmen." Derin bir iç geçirdi. "Babam da oranın imalat işleriyle uğraşıyor. İkisi birbirine, o tatlı dükkân da onlara bağlı."

"Ne?" Ufak bir çığlık atarak olduğum yerde doğruldum. "Ailenin bir pastanesi var ve bunu bana şimdi mi söylüyorsun?" Bu ani çıkışıma karşılık sesli bir şekilde güldü. Yeniden göğsüne yaslandığımda, "İnanamıyorum sana, Batı," diye devam ettim. Bu çok güzeldi. "Onları orada kalmaya nasıl ikna ettin?"

"Bir gün burada onlar için çok daha güzel bir mekân açacağımı söyleyerek."

"Ama o ufak dükkânın yeri onlar için hep ayrı kalacak."

"Öyle zaten." Parmakları belimi buldu ve o noktayı yavaşça okşamaya başladı. "Öyle bir durum olursa orayı teyzemlere bırakır, kapatmaz. Ama buraya da her şekilde koşa koşa gelir."

Çünkü sen varsın. Hayatlarına dokunduğun her insanı mıknatıs gibi kendi yanına çekiyorsun. "O mekânı görmeyi ben de istiyorum."

"Bunun sana hiçbir zaman söylemedim," Belimde gezinen parmağı kalp şeklini alacak şekilde ufak bir yol çizdi. "Ama seninle tanıştığımdan beri orayı senden başka hiç kimsenin kusursuz şekilde dizayn edemeyeceğini biliyordum."

Bu ufak itirafı kalbimi hoplattı. Gözlerim boşluğa daldığında, kısa bir anlığına onunla annesi için güzel bir mekân aradığımızı ve daha sonra orayı en iyi şekliyle dizayn ettiğimizi düşündüm. Ailesinin yüzünde oluşacak gurur tablosunu, mekânı tatlandıracak mutluluğu ve huzuru...

Hayali bile midemdeki kelebeklerin delicesine çırpınmasına neden oluyordu.

"Seninle tanıştığımdan beri," diye fısıldadım ben de ona dönerek. "Geleceğimi kaplayan o hayallerde ikinci bir kişi için daha boş yer olduğunu bilmiyordum."

Böylece o noktada, ufak projem için son maddeyi oluşturmuş bulunuyordum.

6. Tek hayale sığdırabileceğin ikinci bir beden bulmak.

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

22.6K 2K 25
Tebessümlerinizin yanına asılan, eteğinize toplayıp, güzel saçlarına taç yaptığınız mis kokulu çiçekler şimdi sayfaların arasında bir yerdeler. ve be...
315K 11.7K 46
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
1K 420 5
aşık olan kız kendini platonik sanar ama oğlan da kızı seviyordur ve söylemiyordur.
1.8M 63.6K 57
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...