EN DERİN OKYANUS

By Nehir_barbaros

1K 245 274

25 yaşındaki ünlü tasarımcı Barkın Güneş, Dünyaca ünlü bir marka yaratır, fakat bu markadan oluşan ürün sınır... More

Giriş~
BÖLÜM 1
BÖLÜM 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
BÖLÜM 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
🖇️Karakter tanıtımııı🖇️
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 16
BÖLÜM 17
BÖLÜM 18
BÖLÜM 19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 24
BÖLÜM 25
FİNAL

BÖLÜM 15

13 3 0
By Nehir_barbaros

''Her şeyi zamana bıraktık. Zamanımız var mı bilmeden.''

-Özdemir Asaf

(Ertesi Sabah)

Gözlerimi açtığımda sabah olduğunu fark ettim. Barkın beni rahatsız etmemek için sandalyeye oturmuştu.

Onun sandalyede uyuya kaldığını gördüğümde yavaşça ayağa kalkıp lavaboya girdim.

Yüzüme su tutup bir süre öylece bekledim.

Yüzümü kurulayıp tuvaletten çıktığımda Barkın'ın uyandığını gördüm.

''Günaydın.'' Dedim gülümseyerek.

''Günaydın,'' dedi o da aynı şekilde gülümseyerek.

''Ben aşağıya iniyorum.'' Dedi ve hızlı adımlarla aşağı indi.

Bende üzerimi değiştirmek için dolabı açtım: Siyah boğazlı bir crop ve beyaz mini etek giyindim. Saçımı da yukarıdan topladıktan sonra telefonumu cebime atıp aşağı indim.

Herkesin kahvaltı masasında oturduğunu görünce bende oturdum.

Yağmur bana günaydın dediğinde karşılık verdim ve tabağımdan birkaç şey yemeye çalıştım.

Tam bir peynir ağzıma atacakken telefonum çaldı.

Arayanın eğitmenim olduğunu gördüğümde telefonu açıp kulağıma tuttum.

''Efendim patron?''

''Hemen buraya geliyorsun.'' Elimde tuttuğum çatal bir anda durdu. Kaşlarımı çattım.

''Ne?''

''Şimdi ben bile seni kurtaramayacağım gibi görünüyor.'' Cümlelerine anlam veremeyerek ayağa kalktım. Toprak ve Barkın bana döndüğünde onlardan birkaç dakikalığına izin isteyip dışarı çıktım.

Kapının önünde durdum ve konuştum.

''Ne saçmalıyorsunuz ne oluyor?''

''Patron senin her şeyini öğrendi.'' Gözlerim kocaman açıldı.

''Ne?''

''Evet. Nasıl öğrendi bilmiyorum. Bugün seni almaya gelecekler.''

''Sen delirdin mi! Beni onların eline mi bırakacaksın?!''

''Yapacağım hiçbir şey yok, kendi mezarını kendin kazdın.''

''Kahretsin! Daha dört yıl önce beni onların elinden zorla kaçıran sendin!'' dedim bağırarak.

''Karaca. O benimde patronum, anladın mı?''

''Anlamıyorum! Ben şu an hiçbir şey anlayamıyorum.''

''Dinle, saat 13.00'de seni almaya gelecekler. Üzgünüm ama onlar bu duruma benim sana gösterdiğim şefkatli tavır ile yaklaşmayacak gibiler.'' Sinirden hiçbir şey duymuyordum.

Telefon yüzüme kapandığında çığlık attım ve ayağıma gelen yaprakları havaya savurdum.

Sinirli bir şekilde evin içine girip üst kata çıktım. Hiçbir şey umurumda değildi.

Ne yapacağımı düşünürken adım seslerini duydum. Gelen kişiyi tahmin ettiğimde, kapıyı açmasını bekledim. Barkın kapıyı açıp yanıma geldi.

''Bir sorun mu var?'' dedi eliyle önüme gelen perçemimi kulağımın arkasına atarken.

''Hayır,'' dedim ve gülümsedim.

''Alper ile konuşuyordum, Nihan'ın sınavları başlamışta, sınav notlarından dolayı üzüldüm biraz.'' Başını anlıyormuş gibi salladı.

''Kahvaltı yapmayacak mısın?''

''Aç değilim.'' Dedim net bir sesle.

Saat 11.55 bir saatim kaldı.

''Karaca, iyi misin?'' dedi endişeyle.

''İyiyim, sevgilim.'' Dedim güçlükle ve yanağını öptüm.

''Peki, dinlen sen.'' Dedi ama bir şey olacağının farkındaydı. Alnımı öpüp gittiğinde odada yalnız kaldım.

İlk iş olarak masama oturdum ve elime gelen ilk kâğıda yazmaya başladım:

Sen bir ateştin Güneş. Ve ne yazık ki ben de bir suydum. O suya hiçbir zaman dalmamalıydın, hiçbir zaman elimi tutup beni suyun üstüne çekmemeliydin, farkında mısın bilmiyorum ama... yok oluyorsun... Ben seni yok ediyorum. Çünkü ateş, suya girerse yok olur. Hala beni kurtarmaya mı çalışıyorsun o sudan? Anlamıyorsun... ben asla boğulmadım, ben asla çığlık atmadım. Ben asla kimseden yardım istemedim. Birbirimizi hiç tanımamamız gerekiyordu. Üzgünüm, her şey için üzgünüm. Sana yaşattığım tüm acılar için üzgünüm. Beni affet.

-En derin okyanusun...

Karaca Alakır.

Kağıdı katlayıp masanın üzerine bıraktım.

Ne yapacağımı kara kara düşünürken yatağa uzandım ve gözlerimi kapattım.

(1 saat sonra)

Yanımda sadece telefonum vardı. Araba arka bahçeye gelecekti. Aşağı indim. Koltukta Yağmur oturuyordu. Yağmur'un gözleri beni bulduğunda ağzını açtı. Ama benim parmaklarım ile sus işareti yapmam ile ağzı tekrar kapandı. Barkın ile Toprak Yağmur'un önünde oturuyorlardı. Beni sadece Yağmur görüyordu.

Yağmur benim tedirginliğimi fark ettiğinde sessizliğini koruyup onlarla sohbet etmeye geri döndü. Sol gözümden bir yaş düştüğünde, daha fazla görmemek için Arka bahçeye indim.

Tam karşımda siyah bir araba vardı. Cam açıldı ve patron, yani Gökhan Ataman konuştu:

''Çabuk arabaya bin. Uçağa yetişmemiz gerek.''

***

Gözlerimi nasıl açtığımı hatırlamıyordum.

Nasıl buraya geldiğimi hatırlamıyordum.

Bu hale nasıl düştüğümü hatırlamıyordum.

Tek bildiğim bir şey vardı, Barkın ile işimin çoktan bitmiş olması lazımdı...

Yerler ıslaktı, bodrum katındaydık. Kurbanlarımıza işkence çektirdiğimiz yerdeydik. Ve ben, bir sandalyede bağlı bir şekilde derin derin nefesler almaya çalışıyordum.

Yüzüme bir tokat daha indiğinde patron sinirle soludu,

''Biz senden ne istedik Karaca?''

Ellerimi çözmeye çalışıyordum ama ne yazık ki çözülmüyordu, arkamdaki adam ipleri her çözmeye çalıştığımda daha çok sıkıyordu.

Patron eliyle çenemi kavradı. Patlamış dudağıma ve kanayan burnuma baktı.

''Senin bir ailen yok. Kendine bir aile edinmeye çalışmaya yeltenme. Çünkü er ya da geç, sonun yine burası olacak.''

Gülümsedim, bu halde bile gülümsememe şaşırdı ve sinirlendi.

''Siz öyle sanıyorsunuz! Tesiste yüzden fazla kişi varken, hiçbirine benim kadar işkence çektirmediniz!''

''ÇÜNKÜ ONLAR SENİN GİBİ DEĞİLLER!''

''Sen bir ajansın. Gerektiğinde vuracaksın, gerektiğinde görevi bırakacaksın. Ama hiçbir zaman, birine duygusal yönde bağlanamazsın.'' Dedi kükreyerek.

''Sizler eğitilmeden önce bize ne sözleri verdiniz?'' dedi ve durdu. Ardından ağzını açtı,

''BİR!'' dedi bağırarak.

''Eğer yakalanırsan asla arkadaşlarını ispiyonlamayacaksın.''

''İKİ!''

''Asla bir olaya duygusal yönden bakmayacaksın.''

''ÜÇ!''

''Ağır bir yaralanma alırsan tesisten atılırsın.''

''DÖRT!''

''Takım arkadaşın yakalanırsa, onu geri getirene kadar tesisten atılırsın.'' Dördünü de okuduğum da nefesim tükenmişti. Kesik kesik nefesler alarak ona baktım.

'Peki sen bunların kaçını ihmal ettin?''

''İki-'' derken sözümü kesip elmacık kemiğimin olduğu yere yumruğunu geçirdi. Yüzüm geriye doğru savrulduğunda gözlerim karardı.

Kendime gelmeye çalışarak başımı öne düşürdüm.

''Tesisteki herkesin takım arkadaşı varken sen yalnız kalmayı seçtin, bir şey demedim. Burada çalışmak istemedin, seni eğitmenine bıraktım. Görevlerde tek çalıştın bir şet demedim!'' yine ellerini çeneme yerleştirip gözlerimin içine baktı,

''Bana böyle mi teşekkür ediyorsun!?'' sol yanağıma tokat attığında ilk defa etrafta kimlerin olduğunu görmüştüm.

''İyi bakın çocuklar!'' Patronun sesini işittiğimde etrafımı sarmış kişilerle konuştuğunu anladım.

''Eğer bize, ailenize ihanet ederseniz sizin de sonunuz böyle olur anladınız mı!'' eli ile herkese eni işaret ettiğinde etrafımdaki insanların bana alayla baktığını fark ettim.

''EVET EFENDİM!'' dediler hep bir ağızdan.

''Aferin!'' dedi ve yanındaki adama işaret yaptı.

Adam başını salladı ve diğerlerini odadan çıkardı.

Odada sadece ben, patron, eğitmen ve arkamdaki kişi kaldı.

''Evet, şimdiki planınız nedir? Beni dövmeye devam edip tesisten mi atmak?'' Eğitmen önümde duran patronun yanına gitti ve konuştu.

''Bırakın gitsin, bu kadarı onun için çok fazla.'' Patron başını eğitmenime döndürdü.

''Onun hasta olduğunu bilmediğimi mi sanıyorsun?'' diye sordu.

Gözlerimi kapattım ve patronunun nasıl her şeyi öğrendiğini düşündüm.

Başımı arkama doğru çevirdiğimde her şeyi yapanın aslında tam da arkamda olduğunu fark ettim.

Şaşırmadım. Aksine gülümsedim. Birkaç adım öne çıktı ve patronun yanına geldi.

''Selam.'' Dedi sinsice gülümseyerek.

Derin nefesler alarak patrona baktım.

''Gerçekten mi?'' diye sordum.

''Gerçekten bir seri katili mi aldın yanına?''

''Evet, seni izlemem için gerekliydi.''

''Benim izlenmeye ihtiyacım yok!''

''Sen bir ajansın. İstediğin gibi bizi terk edemezsin.''

''Ben bir ajanım. Ve kendi kararlarımı verebilecek bir yaştayım!'' dedim bağırarak.

''Bundan sonra Rüya seni izleyecek.'' Dedi emin bir ses tonuyla.

Gülerek Rüya'ya baktım.

''Sen kendini ne halt sanıyorsun?'' diye sordum.

''Hah! Diyene bak. Asıl sen kimsin ya? O kadar ajan oldum diye ortada geziniyorsun, bu muydu senin ajanlığın?'' sırıttım.

''Seni görmediğimi mi sanıyorsun?'' diye sordum.

O sırada da cebimdeki bıçakla iplerimi çözüyordum.

''Evet, acımasız bir katil olmayabilirim...'' dedim ve sözüme devam etmek için ağzımı tekrar açtım.

''Ama gerektiğinde bir seri katilden bile kötü olurum.'' Birden ayağa kalkıp elimdeki bıçakla omzuna bir delik açtım.

Kız çığlık atarak yere düştüğünde patron bana bir yumruk attı. Ama ben onun gibi yere düşmedim. Gülümseyerek konuştum,

''Aptalsın, bir seri katil asla yere düşmez!'' dedim kolundan tutup onu ayağa kaldırarak.

Patron bir bana birde Rüya'ya baktı.

Sonra Rüya'nın omzunu tuttuğunu gördüğünde kan akışını durdurmak için ilk yardım setini almaya gitti.

''Madem ellerini çözebiliyordun, neden daha önce çözmedin?'' diye sordu.

''Belki de biraz dövülmeyi hak ettiğimi bildiğim içindir?''

''Belki de aptal olduğun içindir.'' Dedi göz devirerek.

''Burada patron dışında kimsenin sözü çıkmaz, çıkamaz. Haddini bil. Yoksa senin için burası cehennemden önceki son durak olur.''

Sözlerime şaşırmıştı ama bunu belli etmek yerine bilmiş bir tınıyla bir şeyler geveledi.
Patron elinde sargı beziyle yanımıza geldiğinde konuştum,

''Ne de güzel yardımcı oluyormuşsun öğrencilerine ya... bende kendime patronun gözde öğrencisi diyordum.'' Rüya benim dediklerimi anlamazken patronda güldü.

''Senin eğitmenin seni benden nasıl aldıysa artık... o günden beri çocuklarıma iyi davranıyorum.''

''Rüya omzunu aç.'' Rüya omzunu açtı ve patron onun omzuna pansuman yaptı.

Öyle şaşkınlıkla izliyordum ki olanları...

Dakikalar sonra patron Rüya'nın koluna son dikişi attı ve sardı.

''Hatırlatırım patron, beni iki bacağımdan burduğunda ben sürünerek o kurşunları çıkarmıştım.''

''Hak etmiştin.''

''Ne?'' Rüya şok içinde bir bana birde patrona baktı. Gözlerimi Rüya'ya çevirdim.

''Burada hataya yer yok. Eğer patrona karşı çıkarsan...'' kendimi gösterdim.

''Bu hale düşersin.''

''Ö-özür dilerim.'' Patron Rüya'nın sırtını sıvazladı. Ve tekrar bana döndü.

''Ne zaman dan beri hasta olduğunu biliyordun?''

''18 yaşından beri.''

''Ve bana söylemedin?''

''Söyleseydim tesisten atardın. Kalacak yerim yoktu.''

''Demek her gün diğerlerinden fazla kan kusmanın nedeni buydu...''

''Yakında ölecek misin?'' diye sordu. Barkın'ın beni iyileştirmek için verdiği çabayı söylemek yerine başımı olumlu anlamda salladı.

''Bir tedavisi var mı?''

''Var.'' Dedim.

''O zaman o tedaviyi olsana.''

''Eğer tedavileri görmeye başlarsam sizin yanınızda olamam.''

''O zaman ölene kadar buradasın.''

''Evet.''

''Sana yeni görevler vereceğim. Ama hastalığını asla önemsemeyeceğim. Eğer bir daha seni bu odada, bu sandalyede görürsem... seni hastalık yerine kendi ellerimle öldürürüm.''

''Evet, efendim.''

''Barın Güneş'i unutacaksın.''

''Evet efendim.''

''Toprak Güneş ve Barkın'ın kardeşi Yağmur Güneş ile asla konuşmayacaksın.''

''Evet... efendim.'' Dedim güçlükle.

''Bir hafta boyunca tesise girmeni yasaklıyorum.''

''Evet.''

''Şimdi git ve bir hafta sonra sana vereceğim göreve hazırlan.''

''Tamam.'' Dedim ve kimsenin yüzüne bakmadan tesisten çıktım. İstanbul'da olduğum için Alper'in yanına gidecektim.

Yolda yürürken marketten bir sigara aldım ve sigara içerken yürümeye devam ettim.

Tam o sırada önümde bir anne kız geçti. Kızın gözleri benim yüzümde dolandığında annesine beni işaret etti.

''Kızım öyle gösterilir mi! Özür dileriz çok pardon.'' Kadın benden özür dilerken anlamsız bakışlarla kıza bakmaya devam ediyordum.

''Sorun yok.'' Dedim ve kadına gülümseyerek oradan uzaklaştım.

Sigaramı yere atıp söndürdüğümde, Alper'in evinin önündeydim.

Kapıyı çaldım ve beklemeye başladım.

Kapıyı açan kişi Alper'di.

''Karaca?! Senin burada ne işin var?!''

''VE YÜZÜNÜN HALİ NE!''

''Zorunda kaldım, her şeyi anlatırım.'' Dedim ve ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim.

Koltukta oturan Nihan'ı gördüğümde ona göz kırptım.

Nihan şok içinde ayağa kalktı ve bana baktı.

''Karaca abla-'' dedi ve devamını getiremeden yüzüme baktı.

''Yüzün...''

''Çirkin miyim?'' dedim yüzümü buruşturarak.

''Hayır güzelsin ama...''

''Çirkinim...''

Alper yanıma geldi ve kolumdan tutup koltuğa oturtturdu.

''Olan her şeyi baştan anlatır mısın?''

''Tamam.'' Dedim ve olayların en başından her şeyi anlatmaya koyuldum.

***

''Seni izleyen kız şu an nerede?'' diye sordu Alper.

''Tesiste.'' Dedim.

''Sen daha iyileşmeden mi geldin Karaca abla?''

''Evet...''

''Peki Barkın abiye ne oldu?'' Alper'in de başı bana döndüğünde sorumun cevabını bekliyordu.

''Bilmiyorum.'' Dedim.

''O üzülmedi mi?''

''Bilmiyorum...''

Ortam sessizleştiğinde konuştum.

''Bir daha kimsenin ağzından Güneş'ler ile ilgili bir şey çıkmayacak, tamam mı?''

''Tamam.'' Dedi ikisi de aynı anda.

''Eğitmen Nihan'ı evlat edindi.'' Dedi Alper konuyu değiştirmek için.

Sevinçle Nihan'a baktım.

''Gerçekten mi!'' Dedim gülümseyerek.

''Evet...'' Alper hâlâ mutsuzdu. Elimde çenesini tutup mavi gözlerine baktım.

''Sen benim için mi endişeleniyorsun ben mi yanlış görüyorum?''

''Karaca, tabi ki endişeleniyorum! Yüzünün halini görmüyor musun? Nasıl hala tesiste kalmaya devam edersin!''

Dedi. Onu ilk defa böyle görüyordum.

''Yapabileceğim bir şey yok.''

''Var,'' Dedi ve sözünü devam ettirmesi için bekledim.

''Patronun ne dediği umurumda değil, sen paşalar gibi Endonezya'ya gidip tedavini göreceksin.''

''Alper.'' Dedim. Sinirlenmeye başlıyordum ve bunun Nihan'ın görmesini istemiyordum.

''Nihan, ablacım. Sen öbür odaya geçer misin?'' Nihan başını sallayıp odadan çıktığında Alper'e döndüm.

''Eğer bir daha kaçarsam öldürecekler.''

''NE-''

''Sessiz ol!''

''Karaca, eğitmen böyle bir şey yapacak kadar kötü biri değil.''

''Zaten eğitmen değil, patron öldürecek.''

''Ha siktir...''

''Yani tek şansın bu mu?''

''Evet.''

''Karaca nasıl benden saklarsın ya...'' Alper'in gözünden bir yaş süzüldüğünde şaşkınlıkla ona baktım.

''Nasıl benden hasta olduğunu saklarsın...''

''Ben senin kardeşindim.''

''Sen benim kardeşimdin,''

''Sen benim kardeşimdin Alper, bunu sana nasıl söyleyebilirdim? Nasıl bana her bakışında ağlamana göz yuma bilirdim?''

Ağlayarak bana sarıldığında karşılık verdim.

''Karaca,''

''Efendim?''

''Seni seviyorum.''

''Seni çok seviyorum, Alper.''

Ondan ayrıldığımda gülümsedim.

''Hadi yüzün gülsün, böyle somurtmanın bana bir faydası yok.'' Başını salladı ve ellerini yüzüne götürüp göz yaşlarını sildi.

''Nihan! hadi gel alışverişe çıkalım! Karaca ablanda geliyor!''

Nihan koşarak yanımıza geldiğinde sevinçle bize baktı.

''Gerçekten mi?!''

''Hm hm'' dedim, ama bu yüzle nasıl alışveriş merkezine gidecektim bilmiyordum.

***

Üzerime ten rengi bir kapüşonlu ve altıma da gri bol pantolon giydim. Tuvalete girdiğimde, fondöten ile yüzümdeki yaralı saklamaya çalıştım.

Yüzümdeki yaraların çoğunluğunu gözükmez bir hale getirdiğimde, küçük bir göz makyajı yaptım ve makyajımı bitirdim.

Nihan ve Alper'in hazır olduğunu, beni beklediklerini görünce onların yanlarına gittim ve birlikte dışarı çıktık.

AVM'ye geldiğimizde hep beraber Nihan ve bana kıyafetler baktık.

Birbirinden güzel şeyler almıştık, ama benim aklım hala aynı kişideydi ve onu asla unutamayacağım gibi hissediyordum.

''Karaca,'' Alper elini gözlerimin üzerinde salladığında düşüncelerimden sıyrılıp ona baktım.

''Ne içmek istersin?'' kafenin önünde durduğumuzda konuştum.

''Iced americano'' Nihan'da istediğini söylediğinde masamıza oturup beklemeye başladık.

''Karaca abla...''

''Efendim güzelim?''

''Neden tedavini bırakıp buraya geldin?'' hiç düşünmeden cevapladım,

''Öyle olması gerekiyordu.''

''Sen de mi öleceksin?'' Bu soruyu öyle umursamazca sormuştu ki bir anlığına kendimi boşlukta hissettim.

''Ne?'' diye sordum.

''Ölecek misin?'' Ölecek miyim? Gülümsedim.

''Bilmiyorum.'' Dedim,

''Sanırım...'' Dedim... en sonunda,

''Evet.'' dedim.

Ortam sessizleşmişti, sessizliği bozan Alper'in gelmesi oldu.

''Alın bakalım güzellikler.'' Konunun değişmesine sevinerek kahvemi elime aldım ve koca bir yudum içtim.

''Alper abi Karaca abla ölecekmiş.'' Nihan'ın ani cümlesi ile Alper'in bakışları beni buldu.

''Güzelim ne ölmesi! Saçmalama!'' Alper gülümsemeye çalışarak Nihan'ın alnından öptü.
''Neden bana yalan söylüyorsunuz?'' diye sordu dolmuş gözleri ve titreyen sesi ile.

Alper ağzını açtı ama sonra geri kapadı.

''Bir çaresini bulmaya çalışacağım, Nihan.'' Ellerimle onun çenesini tutup bana bakmasını sağladım.

''Bana bak, güzelim.''

Nihan'ın siyah gözleri gözlerimde gezindiğinde konuştum,

''Sen benin pes ettiğimi gördün mü?''

''H-hayır.''

''O zaman sil o göz yaşlarını bakalım.'' Yavaşça ellerimi çenesinden çektiğimde elleri ile akan göz yaşlarını sildi.

''İçeceğimizi yanımıza alıp çıkalım mı?'' dediğimde ikisi de başlarını salladı ve birlikte arabaya gittik.

Arabayı Alper kullanıyordu, bende Nihan'ın yanında onun elinden tutuyordum.

Eve geldiğimizde içeceklerimiz bitmişti. Hepimiz yorgunduk. Nihan ve Alper uyumaya gittiğinde bende

İçeride yeni gelecek görevlerime bakmak için bilgisayarı açtım.

Continue Reading

You'll Also Like

10.2K 1.3K 31
Güçler sahipleri ile buluşuyor. Artık onlar AĞYAR değil... Kapak tasarım @snylmzr
926K 31.1K 56
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
1.7M 61.5K 57
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
206K 21.6K 27
İçine kapanık ve insanlarla iletişim sorunu olan Yağmur sosyal medyadan tanıştığı biriyle sevgili olur. Daha sonra yeni taşındığı apartmanda sevgilis...