You're My Solitaire - BaekYeol

By orion0461

709 121 534

"Baekhyun! Bir tane daha geldi." "Oh" Heyecanla artık kafama yapışmış olan kulaklığı çıkartıp klavyenin üstün... More

İsimsiz Hediyeler
Yeni Arkadaşlar ve Yeni Hediyeler
Her Ayın Altısı
Durmadan Kanayan Yaralar
Arkanda Durup Seni Koruyacağım
Ne Hissettiğini Anlamak
İmkansızlıklar ve Byun Baekhyun
Baby cause I'm lovin' you mo'

Sonunda Buldum Seni

64 14 81
By orion0461


2.Bölüm

Hatalarım varsa affola~~~~~~~~

--------------------------------------------------------

Baekhyun'u sıcak bir yaz akşamında tanımıştım. Gecenin bir yarısı ağlayarak uyandığım kabustan, belki beni sakinleştirir diye açtığım radyo kanalıyla.

Şarkı söylüyordu, sesi o kadar güzeldi ki ağlamayı kesip duvarı izlerken sadece ona kilitlenmiştim. Kısa bir süre içinde şarkı bittiğinde radyo sunucusu ismini söylemişti, Byun Bekhyun.

Böyle başlamıştı işte Baekhyun hayranlığım. Şarkılarını dinler röportajlarını ve varyete şovlarını izlerdim. Bir gece yine öylesine açtığı bir canlı yayınla eşcinselliğini duyurduğunda ise tek düşündüğüm şey etraftaki dar görüşlü insanlardan alacağı büyük nefret olmuştu.

Bundan sonra başlamıştım isimsiz kutuları stüdyoya göndermeye.

Yirmili yaşlarımın başına denk geliyordu bu yıllar. Yirmi iki yaşındaydım. Dükkan da en başta Büyükbabama aitti. Bana bu işi öğreten Büyükbabamdı zaten. On iki yaşındaydım beni yanına alıp yetiştirmeye başladığında. Baekhyun'a ilk bilekliğini yaptığım sıralarda ise Büyükbabam dükkanı bana devretmek üzereydi.

İlk başta çok detaylı tasarımlar yapıp ona göndermeye çekiniyordum. Kendime güvenim yoktu. Zaman geçtikçe oturmuştu her şey. Tasarımlarım da benimle büyümüş, daha detaylı hale gelmişlerdi. İlk yıllarda sade ve zarif olan kolyelerim, bilekliklerim ve küpelerim yıllar geçtikçe kendini bulmaya çalışan kişiliğim ile beraber gelişmişlerdi.

Şimdiki zamanda ise her bir takısı için haftalarca kafa yorduğum adam, beni ilk kez görmüştü. Arkamı dönüp tereddüt etmeden kaçmıştım ben de. Böyle bir karşılaşma istemiyordum, bulunduğum gölgeden memnundum zaten lakin Baekhyun ona o gece götürdüğüm küpeleri her konserinde takmış, bir de laf arasında gösteriş yapmıştı onlarla. Bu da bana 'seni unutmadım' mesajı veriyor, deli gibi korkutuyordu. Peşime düşeceğini biliyordum.

İki haftalık konser turu bittiğinde ve üç gündür ses soluk çıkmadığında ise unutuldum diye düşünüp mutlu olmuştum. Ertesi sabaha kadar sürmüştü bu da.

Sabah saatlerinde her zamanki gibi dükkanı açmış, dün tamir için bana getiren bileklikle ilgilenirken çalmıştı kapıya asılı olan zil. Kafamı kaldırıp çok sevdiğim kahverengi gözlerle göz göze geldiğimde ise bir anda tüm dünya durmuştu.

Kırmızı, beyaz Supreme sweeti, siyah kot pantolonu, yine sweet gibi kırmızı beyaz jordanları ve ağzındaki maskesi ile geniş omuzlarıyla girişte durmuş dikkatlice beni inceliyordu. Titreyen bacaklarımla sandalyemden kalkabildiğimde ise gözleri birer hilal şeklini almış, "İşte buldum seni." demişti.

Oracıkta bayılıp gidecektim.


"Bu konuşmayı hemen yapmak istiyorum fakat daha kapalı bir alana geçsek iyi olacak."

Sakin sesiyle kurduğu cümleyle istemsizce titremiş, dükkanın camlarına bakmıştım. Doğru söylüyordu, birileri fotoğrafını çekip bunu yayınlayabilirdi. Gözlerimi atölyemin kapısına çevirip tekrar ürkekçe ona döndüğümde ise hareketlenmiş, beni beklemeden içeri girmişti.

Byun Baekhyun, ilham kaynağım az önce atölyeme girmişti. Gerçekten şuracıkta ölecektim.

Peşinden ben de içeri girip tüm ışıkları yaktığımda odanın ortasında durmuş, etrafı izlediğini görmüştüm. Bir süre hareket etmekten korkarak öylece onu beklediğimde sonunda hareketlenmiş, Sehun'un bana zorla aldırıp buraya koydurduğu L koltuğa ilerleyip oturmuştu.

Bu arada eklemek istiyordum ki boynunda, geçen yılın başında yapıp gönderdiğim, zinciri kalın ve küçüklü büyüklü yıldızlarla işlenip süslenmiş kolyeyi takıyordu. Maskesini çıkarıp cebine sokuşturduğunda yüzünün güzelliğini canlı canlı görmek beni afallatmıştı.

Bu sırada elini birkaç kez koltuğa vurduğunda irkilmiştim, "Gel otur, konuşmak istiyorum sadece."

Küçük adımlarla yanına gelip koltukta ona en uzak köşeye oturduğumda kafamı eğmiş, yeri izlemeye başlamıştım. Utanmıştım. Ne yapacağımı da bilemiyordum. Kısa bir sessizliğin ardından içini çektiğini duymuş, yerimde mümkünmüş gibi biraz daha küçülmüştüm.

"Adını öğrenebilir miyim en başta?"

Önüme düşen kıvırcık saçlarımın arasından karşımda oturan adama bakmıştım, koltukta öne eğilmiş, açtığı dizlerine dirseklerini yaslayıp yanağını da bir eline dayamıştı. Merakla öylece bana bakıyordu. Birkaç saniye ona baktıktan sonra gözlerimi tekrar az önceki gibi yere odaklamış, "Chanyeol." diye mırıldanmıştım. Umarım duymuştu zira kendisi karşımda otururken konuşmak epey zordu.

"Güzel, peki Chanyeol. Yedi yıldır takmaya doyamadığım bu takıları bana gönderme sebebin ne? Hem de karşılık beklemeden."

Cevap vermediğimde ise bir süre beklemiş, daha sonra kendimi ateşlere atmak isteyebileceğim bir ses tonuyla, "Yoksa sen de o tür fanlardan biri misin? Önlem almam mı gerekecek?" demişti. Ses tonundaki sinir ve sözlerinin kırıcılığıyla yapabildiğim tek şey hızlıca kafamı kaldırıp dolmuş gözlerimle onu izlemek olmuştu.

O da haklıydı, nerden bilecekti ki kalabalığa girmeye çekindiğimden hiçbir etkinliğine gitmediğimi ama bu şekilde itham etmesi yine de beni çok üzmüş, panikletmişti. Titrerken kafamı sallamış, "Hayır." demiştim. Bu sırada yanağını yasladığı elini de diğeri gibi bacaklarının arasına bırakmış, yüz ifadesindeki sertliği bozmadan, "Ya ne o zaman?" diye diretmişti.

"Beni mutlu ediyordun." kekeleyerek söylediğimde yüz ifadesi yumuşamış, hafiften yerinde doğrulmuştu, "Ben de seni mutlu etmek istedim." Sonuna doğru fısıltıya dönen sesimle gözlerimin iyice dolduğunu ve akmaya hazır olduğunu hissettiğimden, kafamı yeniden önüme eğmiş, omuzlarımı kendime çekmiştim.

Bu sefer sessizlik uzarken sonunda sadece, "Bana bakar mısın? Seni kokutmak istemedim." demişti. Çekinerek tekrar gözlerine baktığımda da gülümsemişti. Bugün iki oluyordu bu. ilki maskenin altından olduğu için büyüleyiciliğini tam fark edememiştim.

"Konuşmuyordun, konuşmanı istediğim için öyle davrandım. Üzgünüm."

"Önemli değil." diye cevap vermiştim hemen kısık sesimle. Beni konuşturmak için öyle davransın istememiştim yine. Sinirlenince korkutucu oluyordu.

"Seni o kadar çok aradım ki arkadaşlarımla. Tek istediğim de sana teşekkür etmekti aslında. Beni yıllarca o güzel hediyelerinle çok mutlu ettin Chanyeol, teşekkür ederim hepsi için."

Bu sefer utanmıştım işte. Kulaklarım kızarmıştı kesin. 

Baekhyun konuşmayı bırakıp ayağa kalktığında biraz hüzünle gözlerimi ona çevirmiştim. Hemen gidiyor muydu? Biraz daha kalsa olmaz mıydı? Biraz zor konuştuğum için sıkıcıydım biliyordum ama azcık daha otursa olmaz mıydı?

O ise düşündüğüm gibi kapıya yönelmemiş, atölyedeki üç farklı masamdan ince işçilikleri hallettiğim masaya doğru yürüyüp üzerindeki yapay ellerin tuttuğu gümüş yüzüğe bakmıştı.  Bir hafta önce gelen bir beyefendi istemişti bu yüzükleri, nişan yüzüğüydü. Altın olanı bitirmiştim ve gümüş olan kalmıştı sadece. Karanfil işliyordum üzerlerine.

Baekhyun eğilip yüzüğü incelerken, "Vay canına." demişti, "Gerçekten çok güzel olmuş. Kimin için bu yüzük?"

"Bir beyefendinin. Nişan yüzüğü." oturduğum yerden kıpırdamadan cevap verdiğimde kafasını sallamış, yüzüğü incelemeye devam etmişti. Söylemek ve söylememek arasında kaldığım bir cümle beynimin içinde beni tırmalarken derin bir nefes almış, söylemeye karar vermiştim.

"Sana daha güzelini yaparım."

Anında pişman olup utanırken Baekhyun güzel bir kahkaha atmış, "Elinden çıkan her şey çok güzel Chanyeol." demişti. Tanrım, sanırım bu saatten sonra domates olarak devam edecektim hayatıma.

Birkaç dakika daha sessizlikle diğer masaları da incelediği sırada büyük bir gürültüyle telefonu çalmış, beni korkutarak yerimden sıçratmıştı. Baekhyun hızlıca telefonunu cevaplayıp konuşmaya başladığında ise hitabından konuştuğu kişinin Kim Junmyeon olduğunu anlamıştım.

Konuşmayı kısa tutup bana döndüğünde ayaklanmıştım gideceğini anlayıp, "Jongdae'nin albümü için kayda gitmem gerekiyor. Seninle daha fazla kalmak isterim ama ne yazık ki mümkün değil. Bana telefon numaranı ver, mutlaka mesaj atacağım."

Titreyen ellerimle telefonunu alıp numaramı yazdığımda geri uzatmış, cebine yerleştirmesini izlemiştim. Daha sonra da o gün bilmem kaçıncı şokumu yaşatarak, "Sana sarılabilir miyim?" diye sormuştu.

Beynim kısa devre yaparken başım sallayabilmiştim sadece. O da sıkı sıkı sarılmıştı hemen. Kollarını sırtıma doladığını hissettiğimde ise nefes almayı dahi kesmiştim resmen. Titreyen kollarımı ben de onu sırtına sarıp ferah kokusunu soluduğumda ise tekrar teşekkür etmişti bana her şey için.

Sarılmayı bırakıp bana el sallayarak gittiğinde ise olduğum yerde kalakalmış, olayların gerçekliğini sorgulamaya başlamıştım.

Tanrım, Byun Baekhyun az önce kanlı canlı benim atölyemdeydi.


Sonraki iki hafta ise tamamen şok hali içinde geçmeye devam etmişti. Baekhyun yalan söylememiş, bana günde en az iki kez mesaj atmaya başlamıştı. Her seferinde o kadar afallıyordum ki.

Fakat yine de bu durum hızlı bir şekilde günlük rutinlerim arasına eklenmişti bile. Elimdeki bileklik ile ilgilenirken cam tezgahın üzerinde titreyen telefonum dikkatimi dağıttığında, dakikalardır cebelleştiğim bilekliği bırakmış telefonumu elime almıştım. Baekhyun bana fotoğraf göndermişti. Tabi bir de bunlar vardı. O gün ona yaptığım hangi takıyı taktıysa mutlaka fotoğraf atıyordu.

Bazen kendimi rüyada gibi hissediyordum.



Küçük olanı düştü :(

Onu getirsem tekrar takar mısın ki? :(

Sorun değil, getirirsen düzeltirim.


Şu anda müsait misin?

Evet

Güzel,

Yirmi dakikaya ordayım.


O isteseydi ben kolyeyi tamamen farklı bir şeye de çevirirdim, hiç sorun değildi gerçekten. Artı olarak Baekhyun televizyonda gördüğümden çok daha fazla atılgandı. Bu beni aşırı zorluyordu.

İç çekip o gelene kadar elimdeki bilekliği tamamlamak istediğimden işe koyulmuştum, zaten ben tam işi bitirmiş kutusuna yerleştirip temizlemek için özel spreyden sıktığımda kapı açılmıştı. Kafamı kaldırıp ona baktığımda aynı fotoğraftaki gibi olduğunu görmüştüm. Ağzındaki maskeyi çıkarıp bana gülümsemişti, "Selam."

"Hoş geldin Hyung."

Ah, bir de bu vardı tabi. Ona saygı ekleriyle seslendiğimde bana kızdığından çareyi böyle seslenmekte bulmuştum. Neyse ki bununla sorunu yoktu.

"Gerçekten meşgul etmiyorum seni değil mi?"

Kafamı olumsuzca sallayıp yüzüne bakmıştım, akşam saatleri sokak daha sakin olduğundan maskesini çıkartıp rahat davranmakta sorun görmüyordu sanırım.

Arabasının anahtarını ve telefonunu cam tezgahın üstüne bırakıp boynundaki kolyeyi çıkarmıştı. Elimi uzatıp aldığımda ise bu sefer eşofmanının cebine uzanmış, düştüğünü söylediği küçük haçı da oradan çıkartmıştı.

Sorunun ne olduğunu anladığımda ise çekmecede duran gözlüğümü ve ihtiyacım olan aletleri aldıktan sonra hızlıca düzeltmiştim kolyesini. Kafamı kaldırıp ona baktığımda ise biraz ilerideki tezgahta küpeleri incelediğini görmüş, dikkatlice yanına yaklaşmıştım.

"Bana en son verdiğin küpeden yok burada."

Bir elim istemsizce enseme giderken, "Sana yaptıklarımı başka kimseye satmıyorum Hyung." diye mırıldamış, çekinerek suratına bakmıştım yine.  Kocaman gülümsemişti.

Bu beni daha da utandırırken düzelttiğim kolyesini ona uzatıp boynuna takmasını izlemiştim, "Çok yeteneklisin Yeol. Gerçekten."

Tam bu sırada gürültüyle çalan çan ile yerimde irkilmiş, kapının önünde durup şok içinde ikimize bakan Sehun'a bakmıştım gergince. İşte şimdi naneyi yemiştim gerçekten. Sehun ve Jongin'e, Baekhyun'dan bahsetmemiştim henüz.

"OHA! Öldüm falan mı?! Byun Baekhyun mu o!?"

Kelimeleri arasında sürekli sesini alçaltıp yükselttiğinde irkilip durmuştum ve gerginlikle Baekhyun'a bakmıştım. O ise ters bir tepki vermemiş, boğazdan bir kahkaha atmıştı benim şapşal arkadaşıma.

"Bana gayet canlı gibi geldin?"

"OHA!"

Bağırtısıyla bir kez daha irkildiğimde yüzümü buruşturmuştum. Azcık sakin mi olsaydı? Tam içimde bunu geçirdiğim sırada ise gözleri bana kaymış, ateş saçmaya başlamıştı, "Canım arkadaşım." demişti dişlerinin arasından, "Gün içinde götle don gibi değil miyiz bebeğim. Hayatındaki bu yeni gelişmeden niye haberimiz yok mesela canım kardeşim."

Yeni gelişme derken eliyle baştan aşağı Baekhyun'u gösterdiğinde somurtmuştum. Ne yani, gerçekleşen olayı kabullenmeye çalışırken onlara söylemeyi unutmuş olamaz mıydım? Gayet normaldi bir kere.

Baekhyun ise bu olaydan epey eğlenmiş gibi görünüyordu. Öyle ki Sehun elini uzatıp kendini tanıttığında gayet mutlu görünüyordu.

İkisi de tanıştığında ise Baekhyun ölçercesine önce bana bakmış, daha sonrasında ise, "Beraber bir akşam yemeği yiyelim." demişti.


----------------------------------------------------------------


Continue Reading

You'll Also Like

44.8K 9.2K 26
kim taehyung, intiharın eşiğindeyken jeon jungkook ile tanışır. agust d - so far away
293K 28.5K 40
jeon: içtiğim boktan sigaraların seni bana getireceğini biliyor olsaydım, çoktan ciğerlerime siktiri çekmiştim. for ne jupiter.
233K 21.8K 27
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin
16.7K 1K 24
Kızın sesini duyunca Alaz'ın omuzları gevşedi. "Öldüm, Asi." Gözlerini kızın yüzünde dolaştırdı. "Sensiz geçirdiğim her gün biraz daha öldüm." Asi al...