GEÇMİŞİN KUKLASI +18

By suslu1civcivv

20.1K 879 545

[Şiddet,kendine zarar verme gibi ögeler içermektedir!] Çocuktum ve yaşadığımız şeylerin kaderimiz olduğunu dü... More

GİRİŞ
1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7. BÖLÜM
8.BÖLÜM
10.BÖLÜM
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
Kaktüs ve Kar tanesi
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
İleriki bölümlerden küçük bir kesit- Morg
16.BÖLÜM
GEÇMİŞTE SIKIŞMIŞ KUKLA
17.BÖLÜM
18.BÖLÜM
KIYAMETTEN SONRA AÇAN PAPATYA
NEFRETiN ESİRİ

9.BÖLÜM

640 36 26
By suslu1civcivv

Bölüm şarkısı: Aldırma deli gönlüm.(Sertab Erener)
🕯️🕯️🕯️

Aşkı güzel sanıyor insan,
Yanlış kişiye aşık olana kadar.

🕯️🕯️🕯️
Bir mezar kazdım senin için,
gömdüm seni. Mezarın yerini soracak olursan, tam kalbimde. Ben kalbime gömdüm seni. Zaten başka yere yakıştıramam ki seni, sen benim yanımda güzelsin. Artık gerçekten korkuyorum, çok korkuyorum Kaan. Kendimden korkuyorum, sana olan aşkımdan korkuyorum. Her gece saatlerce ağladıktan sonra aynı sözü veriyorum kendime. Unutmaktan başka çarem yok Kaan! Bunun ne kadar zor olduğunu asla anlamayacaksın. Bir insanın kendine yapacağı en büyük yanlış bencil birini sevmektir! Bana bunu öğrettin Kaan, sana bir konuda daha kızgınım Kaan. Artık lavantaları sevmiyorum, görünce ölecek gibi oluyorum. Hayatımın her köşesinde bir izin var, kurtulamıyorum. Öyle bir işledin ki içime, öyle bir baktın ki bana, ruhuma dokundu sevgin. Artık ruhum iyileşmiyor, en çok içimdeki çocuk kızgın sana, herkes affeder seni ama içimdeki çocuk asla. Kaan, artık ismim bana zıt değil, güneş gibi aydınlık değil, gece gibi karanlığım. Beni bu karanlığına sen mahkum ettin, ölsem de affetmem seni, gerçi af dilemiyorsun ki... Olsun bir gün af dilersen bile affetmem. Bu arada parfümün berbat kokuyormuş, onu güzel yapan senin tenine karışmasıymış. Bitti! Artık daha fazla yazmayacağım sana. Seni buraya gömüyorum ben ve kendimden özür diliyorum, senin gibi birini adam yerine koyduğum için en çok kendimden af diliyorum. Senin vaadlerine inan içimdeki çocuktan af diliyorum, ama o affetmez ikimizde. Çünkü o öldü, içimdeki çocuk öldü Kaan. Ben seninle tanışana kadar çocuktum, sayende büyüdüm. Bana çok şey öğrettin.İlk olarak, sevmenin bir önemi olmadığını öğrettin. Sevmenin önemi yok, kıymetini anlayan yoksa... Sen evlisin ben seni severken bile utanıyorum artık. Beni öyle bir durumda bıraktın ki, anlatamıyorum bile...

Bu sana son mektubum,sonvedam, son sevdam. Umarım gerçekten birini seversin ve onun değil sevgisine, nefretine bile hasret kalırsın.

🕯️🕯️🕯️🕯️🕯️
Yatak odasından hızla çıkarken, kolumdaki saati kontrol ettim, geç kalmıştım! Bu saate kadar uyduğuma inanamıyorum. Hızla elbisemi geçirdim üstüme, ayakkabılarımı giydim. Aceleyle binadan çıktığımda etrafa bakıp taksi aradım. Yoktu. Saati kontrol ettim, dersin başlamasına 5 dakika kaldı, yetişmem imkansız. Hızlı adımlarla okula doğru yürümeye başladım.

Okula vardığımda tahmin ettiğim gibi geç kalmıştım. Hızla okula doğru yürümeye başladım, daha bir adım bile atamadan ayağım kaydı. Yüzüstü yere düşmeyi daha doğrusu yapışmayı bekledim ama olmadı. Yavaş bir şekilde gözlerimi açtığımda birinin ensemden tutarak düşmeme engel olduğunu farkettim. Yan tarafımdaki ayaklarını görüyordum ve buz tutmuş yerle bakışıyorum.

"Manzarayı sevdin herhalde?" Bu sesi tanıyordum, şu an utançtan yerin dibine girmek istiyorum. Şu buzlu yer yarılsa da içine girsem. Ben neden sürekli bu adam ile karşılaşıyorum?

"Polat, beni bırakır mısın?" Yerle bakışmaya ara verip konuşabildim sonunda.

"Hayır." Yerle bakışmaktan bir haller olmuştu bana.

"Neden peki?" Sesim çok komik çıkıyordu, Polat'ın gülmemek için kendini zor tuttuğunu farkettim.

"Çünkü bırakırsam düşersin Leyla." Sesi çok tuhaf geliyordu.

"Bırakma o zaman, toparlanmama yardım et." Boşta kalan elini karnıma sarıp doğrulmama yardım etti. Sonunda ayaklarımın üstünde rahat bir şekilde durdum,ama ayağım acıyordu.

"Teşekkür ederim." Yüzüme gelen saçlarımı kenara attım, bakışlarımı Polat'ın yüzüne çevirdim.Gülümseyerek beni izliyordu, yanaklarımın ısındığını hissettim.

"Rica ederim," dedi,bakışlarını yüzüme dikmişti.Rahatsız olmuştum bana bu şekilde bakmasından.

"Benim gitmem gerekiyor Polat." Yanından geçip gideceğim an kolumu tuttu, "konuşmamız gerekiyor Leyla." Kafa karışıklığıyla ona döndüm,"ne konuda? Önemli değilse sonra konuşalım lütfen." Yüzüme bakıp gülümsedi,"önemli Leyla." İsmimi çok farklı bir şekilde söylüyordu, öyle içten, şiir okuyormuş gibi; bana iltifat eder gibi.

Sakin bir şekilde yüzüme baktı, ayağım hala acıyordu ve ağırlığımı ayağımın üstüne verdiğim her an daha çekilmez oluyordu. "Tamam, konuşalım. Ama okul ne olacak?" Yaralı ayağıma bakıp yüzünü buruşturdu,"ayağın acıyor mu?" Sorumu görmezden gelmişti. "Biraz acıyor, çok az bak şu kadar," baş ve işaret parmağımla ağrının büyüklüğünü gösterdiğimde gülmeye başladı."Çok değilmiş ağrın," dedi,başımı sallayıp onayladım onu. İki adımda yanıma gelip koluma girdi,"gel önce ayağına bakalım." Beni okulun çıkışına yönlendirdi kendisiyle birlikte.

Ayağımda bulunan sargıya bakıp yüzümü buruşturdum,"bence buna gerek yoktu." Ayaklarımı uzatmış oturuyordum ve mutfakta bir şeylerle uğraşan Polat ile konuşmaya çalışıyordum. "Gerek olmazsa doktor sarmazdı ayağını." Gelen kokularla açlığımı daha fazla hissettim, saat öğleden sonra 2 olmuştu ve ben hala açım.
"Bazı doktorlar çok abartıyor bence," dedim,Polat elinde tepsiyle mutfaktan çıktı."Doktorların bir bildiği vardır her zaman."

Kucağıma bıraktığı tepsiye baktım ve gülümsedim,"beni çok şaşırtıyorsun gerçekten." Gülerek konuşunca tek kaşını kaldırdı,"ne konuda?" Çorbadan bir kaşık aldım ve aldığım lezzetle inledim, mercimek çorbasını normalde de çok severim ama bu çok daha farklı ve güzel olmuştu."bilmem, her defa daha farklı geliyorsun bana, bu arada çorba çok güzel olmuş eline sağlık." Gülümsedi ve evi incelemeye başladı, uzun bir sessizliğin ardından,"evinin seninle alakası yok"dedi. Gülümsedim,"ev benim değil, arkadaşımın,"dedim.

"Benimle ne Konuşacaksın?" Kucağımdaki tepsiyi kenara bıraktım, Polat uzanıp tepsiyi elimden aldı; mutfağa girdiğini görünce geriye yaslandım. Gerginlikten midem bulanıyordu, Polat'ın söyleyeceklerini merak ediyordum. Ve bunun beni sevindirecek bir şey olmadığının farkındayım.

Elimi boynumdaki kolyeye bastırdım,"kalbimdeki korkuyu al ne olur." Kendi kendime mırıldandım, kolyeyi parmaklarımın arasında sıktım.
"hayatın bilinmezlikleri beni çok korkutuyor, kalbimdeki korkuyu al." Kalbimdeki huzursuzluk geçmek bilmiyordu, korkuyorum, neyden korktuğumu bile bilmeden.

Yıldızlar... Karanlığın düşmanı yıldızlar. İnsanlığın en karanlık yönü bencillik. Bencil insanlar, iz bırakanlardır. Sen seversin ama yetmez ona! Fedakâr insanlar aptal değil, sadece iyilik masalına inanırlar onlar... Dünyayı değiştirmek değil amaçları, sadece bir kişi onların inancı ve o inancı mahveden bencil kişi. Kader hain olandır, masumum canını yakmaktan zevk alan cani cellat. Kadere inandıran bencil, inanandır fedakâr...

"Ne düşünüyorsun öyle?" Polat'ın sesiyle kapattığım gözlerimi açtım, "hayatı." Gülümsedi, "bence düşünecek çok şey yok Leyla, yaşa gitsin." Alaylı bir şekilde baktım ona, "düşünmeden yaşanmaz ki, yarını, dertleri; hayatı düşünmeden değiştiremeyiz Polat."

Gülerek başını iki yana salladı,"bak Leyla, bazı dertler vardır canını ortaya koysan çare bulamazsın.En çok o yorar seni, düşünmekten kafayı yersin, bir çare ararsın ama yoktur! Yarının sorunlarının kaynağı bu günde saklı Leyla. Bir şey düşünceksen yarını değil, bu günü düşün." Sustu, bakışları etrafta gezdi.

"Sen hiç düşünmüyor musun dertlerini?" Güldü, "ben düşünmem Leyla, dertleri çözmek için başka yöntemlerim var." Belindeki silahı işaret etti, gözlerimi devirmemek için zor tuttum kendimi.

"Ne konuşmak istediğini söylemedin hala." Bakışları yüzüme döndü, tuhaf bir şekilde baktı bana,"hala Kararsızım söylemek konusunda." Merakla yerimde doğruldum,"neyi söylemek konusunda?" Oturduğu tekli koltukta geriye yaslandı ve gözlerini kapattı. Sustu uzun bir süre, asla konuşmadı; gözlerini açtı yüzüme baktı, bakışları dipsiz bir kuyu gibi.

"Polat?"

"Papatyaları sever misin?"

Güldüm,"ne alaka?"

Yüzüme bakıp gülümsedi, "papatyalar sevgi ve masumiyeti simgeliyorlar aynı senin gibi." Bakışları orta sehpanın üstünde duran taca takıldı, Sustu, birkaç saniye konuşmadı.

"Kaan'ı seviyor musun?" bakışları yüzümde gezdi, soğuk gözleri yüzümde aradı cevabını, belki de buldu cevabı.

"Seviyorum, çok hemde." Net cevabımla sustu, tekrar papatya tacına baktı; solmaya başlayan papatyalardan oluşan taca.

"Çok hemde..." Söylediğimi tekrar edip bakışlarını yüzüme dikti. İlk defa bana böyle baktı; sanki üzülüyormuş gibi. Uzun bir süre sustu, hiç konuşmadı.

"Leyla... Ben senin üzülmeni istemiyorum, sen üzülmeyi hakettmiyorsun." Konunun nereye varacağını merak ettim.

"Sana tek bir şey söyleyeceğim, Kaan'a gerçek anlamda asla güvenme. Yıllardır onu tanıyan biri olarak söylüyorum."

Söylediklerinden hiçbir şey anlamıyordum.

"Polat, anlamıyorum. Bana bunu sormaya mı geldin?"

Başını iki yana salladı, "hayır, buraya sana bir şey anlatmaya geldim, ama" Sustu; söylemek istediği bir şey vardı ama söyleyemiyordu.

"Ama?" Kalbim korkuyla atmaya başlamıştı.

"Ama söylemesem daha iyi senin için. "

Bir anda söylediği şeyle şaşkınlıkla ona baktım, Polat yüzüme baktı ve sehpanın üstünde duran papatya tacına döndü bakışları.

"Leyla, papatyalar sevgi ve masumiyet demek. İnsanlar papatyaların kıymetini bilmiyor, aynı hayatta sevgi, masumiyetin kıymetini bilmediği gibi..."

Daha fazla konuşmadı, ceketini alıp evden çıktığında arkasında bağırdım. "Polat! Nereye gidiyorsun? Ne anlatacaktın bana?" Evin kapısını kapatıp çıktı ve beni arkasında kafa karışıklığıyla bıraktı. Kalbime huzursuzluk tohumu ekildi,elim tekrar kolyemi buldu; korkuyla aldım avucumun içine. İstediğim tek şey, Kaan ile mutlu olmak.

Bir kaç saat sonra kapı çalınca elimdeki kitabı bıraktım, yavaş bir şekilde kapıya doğru yürüdüm. Artık ayağım o kadar acımıyordu, kapıyı açtığımda Kaan'ı karşımda görünce içimi huzur kapladı. Korku, kaygı, huzursuzluk hepsini unuttum. Tek hissettiğim aşk ve huzur. Beni gördüğü an gülümseyip kollarını açtı,"Leyla'm,"diyerek beni kendine çekti. Kolları arasına bıraktım kendimi, varsın dünya yansın. Geceyi kıskandıran gözleri yüzümde gezdi, alnımı öptü birkaç defa. Gözleri ayağımdaki sargıya kaydı,"ayağına ne oldu senin?" Endişeli sesiyle gülümsedim,bana karşı çok hassas asla canımın yanmasına müsade etmiyor; beni her şeyden önce tutuyor.

"Önemli bir şey değil, ayağım kaydı bu gün." Umursamaz bir şekilde konuşup içeri yöneldim, Kaan'ın peşimden girip kapıyı kapattığını duydum. "Hastaneye gittin değil mi?" Elindeki rakı şişesiyle salona girdi; iki kadehi masaya bırakıp yanıma oturdu. Beni kendine çekip koltukta geriye yaslandı, iri kollarının arasında küçücük kaldım. Elleri saçlarımın arasına karıştı, yavaş yavaş gezdi saçlarımda,"evet. Birkaç gün kalacakmış sargı," dedim. Dudaklarını saçlarıma bastırdı, dalgın görünüyordu;"bir sorun mu var Kaan? Dalgın görünüyorsun," bana işleri bırakacağını söylemişti: ve zaman istemişti, birkaç gündür zor günler geçirdiğinin farkındaydım.

"Önemli bir şey değil" gülümsedim."Kardeşin ile ilgili bir şey mi? " bakışları yüzüme kaydı, "yok daha başka bu." Merakla yüzüne baktım, bakışlarını kaçırdı. "Çok merak ettim şimdi," gülümsedi; "boşver Leyla, önemli bir şey değil gerçekten." Gülerek gözlerimin içine baktı,beni göğsüne çekti,burnumu gömleğinin açıkta bıraktığı tenine bastırdım.Artık en sevdiğim koku buydu, onun kokusu. Çok farklı ve çok güzel insanın ruhuna işliyor kokusu. "Kokunu çok seviyorum Kaan," burnumu tekrar tenine sürdüm."Şimdiden alıştım kokuna."

"Ben senin herşeyine alıştım Leyla'm..."Gülümsedim, "gerçekten mi?" Gülümsedi, "gerçekten Leyla'm, gerçekten..." Gülümsemem küçüldü,"işleri ne zaman bırakacaksın tam olarak?" Gülümsemesi küçüldü ve bakışlarını kaçırdı. İçimi huzursuzluk kapladı,"Kaan?" Uzanıp elimi tuttu, gözlerimi yüzüne diktim."Bırakacaksın değil mi?" Umutla gözlerinin içine baktım, fırtınaya yakalanmış acemi bir kaptan gibi çabalıyordum sağ kalabilmek için. Kaan'ın sessizliği ruhumda büyük fırtınalara sebep oldu. Ona olan inancım kalbimi acıttı. Elimi ellerinin arasından çektim,"beni oyalıyorsun sen." Öfkeyle ayağa kalktım,sinirden dolan gözlerimi sildim.

"Bana doğruyu söyle! Bu işleri bırakmaya niyetin var mı?" Bir şey söylemeden yüzüme bakmaya devam etti, aklıma Polat'ın birkaç saat önce söyledikleri geldi. Kaan beni kandırıyordu. Yaptığı pis işleri bırakmaya niyeti yoktu, sadece beni oyalıyordu.

"Kaan! Bana cevap ver!" Sesim bütün evde yankılandı, bakışları yüzümde dolaştı ve yavaş adımlarla yanıma yaklaştı."Leyla... Sakin ol lütfen." Sözleriyle kahkahalarla gülmeye başladım, gözümden iki damla yaş düştü."Sakin olayım öyle mi? Sen benimle dalga mı geçiyorsun? " Üzgün bir şekilde baktı yüzüme, "Leyla'm, lütfen dinle beni..." Sakin ve anlayışlı bir şekilde baktı bana,"ben anlıyorum seni. Sen de beni anla lütfen." Bakışlarımı pencereye çevirdim,ayağım acıdı; gözümden birkaç damla yaş daha kaçtı.

"Bak bunlar normal işler değil Leyla. Bir imza atıp başkasına devredilecek bir şey değil bu. Ateşin çocuklarıyla konuşmam gerekiyor, ortaklık yaptığım kişilerle konuşmam gerek. Benim yerime geçecek kişinin ailemden olması gerekiyor ve ben kimi yerime getireceğimi bilmiyorum. Çok sorun var Leyla ve bütün bunlar çok zaman alan şeyler. Çıkacak en ufak sorun ateşin çocuklarıyla karşı karşıya getirir bizi. Benim bir ailem var Leyla, onları korumak benim görevim. Sadece zamana ihtiyacım var."

Başım ağrımaya başlamıştı, Kaan'a baktım."Bana net bir tarih söyle Kaan!" Bu gün Polat'ın söyledikleri aklımı karıştırmıştı. Kaan'a güvenme dedi bana, aklıma onlarca düşünce geldi; Kaan'ı kötülemek için yapmış olabilir mi? Kaan'ı neden kötülesin ki? Başımı kaldırıp yüzüne baktım,"bana net bir tarih vereceksin Kaan! Ha ben net bir süre söyleyemem diyorsan, o zaman çık git bu evden ve bir daha sakın karşıma çıkma!" Kaan şaşkınlıkla bana baktı; böyle bir şey söylememi beklemiyordu. Ben de beklemiyordum ama Kaan'a bu şartı sunduğumun üstünden haftalar geçti ve Kaan hâlâ hiçbir şey yapmadı.

Kaan'ı çok seviyor olabilirim ama asla silah satan bir adamla birlikte olmam. Aşk herşeyi çözmüyor, Kaan'ın yüzüne bakıp cevabı bekledim. O ise ilk defa bana böyle baktı,"hala bir cevabın yok mu?" Kaan yüzüme baktı, bakışları çok farklıydı, sanki çaresiz kalmış gibi.

"Leyla,bana sadece 3 ay ver." Gülümsedim,"sadece 3ay Kaan." Elimi tutup dudaklarına götürdü, öptü birkaç defa."Leyla...Çok seviyorum seni. Asla zor durumda bırakmam seni, asla yalan söylemem sana." Sesi içime su serpiyordu, güzel bakışlarıyla her gün daha fazla işliyor kalbime. Herşeyi unuttum, Polat'ın söylediklerini; yaptığı iş ve geriye kalan herşeyi. "Kaan, seni çok seviyorum, ne olur beni hayal kırıklığına uğratma."

Gülümsedi, gülümsemesi kalbimi kanatlandırdı."Asla hayal kırıklığına uğratmam seni. Herşey çok güzel olacak, ikimiz çok mutlu olacağız. Çocuklarımız olacak."

kalbim heyecanla atmaya başladı,
"ben bir kızım olsun istiyorum. Bir kızımız olsun." Kaan mutlulukla baktı yüzüme,"bizim bir sürü çocuğumuz olacak Leyla.Ama doğacak ilk kızımın adını Selen koyacağım."

Birkaç hafta önce yaptığımız konuşmayı hatırlattı. Neşeyle güldüm,"olur sevgilim, adını Selen koyarız." İkimizde birbirimize baktık aşkla, kurulan hayallerin güzelliğiyle. Hayallerin kalbimize yerleştirdiği huzurla baktım karşımdaki adamın gözlerine.

🕯️🕯️🕯️🕯️🕯️
Soğuk bedenime işlerken yere çakılmanın yaratacağı acıyı bekledim. Gözyaşları içinde ruhumun bu zavallı bedeni terk etmesini bekledim. Bebeğimin sesi hala kulağımda yankılanıyordu. Neden düşmüyorum ben? Benim şimdi yere çakılmış olmam gerekiyordu. Ruhunun defolup gitmesi gerekiyordu, yoksa asla bu acıya katlanamaz. Koruyamadığım küçük bedenin acısına dayanamam. Gözlerimi araladım, ağlamaktan göz kapaklarım ağrıyordu. Hala uçurumun tepesinde öne eğilmiş şekilde duruyordum. Bir kol belimi sarmış düşmemi engelliyordu, tanımadığım birinin bedenime dokunmasının verdiği rahatsızlıkla yerimde irkildim."her kimsen bırak beni!" Bağırmak istesem de sesim fısıltı gibi çıktı, soğuktan titriyordum.

Arkamdaki kişi sözlerimi umursamadı, tırnaklarımı eline bastırdım."Bırak beni!" Arkamdaki kişinin hareketlendiğini hissettim,deli gibi titriyordum."Bırakmam Leyla, bırakırsam düşersin." Tanıdık sözler zihnimde canlandı, çok değil yaklaşık 2 yıl öncesine götürdü beni; gerçek anlamda yaşadığım günlere. Ağlayarak başımı iki yana salladım,"düşmek istiyorum zaten, bırak yok olayım." Belimdeki kolunu sıkıp beni uçurumdan uzaklaştırmaya başladı."Hayır! Bırak beni! Ölmek istiyorum! Bırak beni!" Bağırıp, ağlayarak itiraz etmeye başladığım an belimdeki eli gerildi."Polat, ölmek istiyorum! Yok olmak istiyorum! Sana yalvarırım bırak beni..." Beni iyice iyice uzaklaştırıp ağaçların arasında bir yere bıraktı. Bana çok üzgün bir şekilde bakıyordu.

"Dayanamıyorum... Çok zor,çok acı bu... Başa çıkamıyorum. Ölmek istiyorum, ölmek istiyorum." Kendi kendime sayıklar gibi konuşuyordum, oğlumun sesi kulaklarımda yankılanıyordu. Dizlerim üstüne çökmüş ağlayarak yere yumrukluyordum. "Leyla, sakin ol." Ne söylediğini umursamadan yumruğumu yere vurmak için elimi kaldırdım,Polat yumruğumu tutup elimi vurmama engel oldu."Bırak beni!" Öfkeyle bağırdım ona, soğuktan buz kesmiş elim sıcak eli arasında kayboldu."Bırak! Öldüm ben! Öldürdüler beni!" Ağlayarak haykırdım,"o çok küçük, çok masum. Onu koruyamadım, gitti. Bebeğim gitti," başımı gökyüzüne kaldırıp gülümsedim. "Çok güzel kokuyordu... Benim bebeğim çok güzel kokuyordu. Ömür boyu hasret kaldım kokusuna..." Elimi çekecek mecalim kalmamıştı, Polat'ın üzgün bakışları karanlığa rağmen belli oluyordu.

Başımı kaldırdıp yıldızlara baktım,"çok karanlık. Aynı o gece gibi, yıldızların bile gücü yetmiyor aydınlatmaya..." Polat'ın endişeli bakışları üzerimde dolaştı,"ben nasıl yaşarım şimdi? Çok küçük o, kendini koruyamaz ki..." Göğüslerim sızladı,"hem acıkmıştır şimdi... Sütümü istiyordur." Başımı kaldırıp yaş dolu gözlerle Polat'a baktım,"o da benim kokumu sevmiş midir? Kokumu istiyor mudur?" Bir anda kahkahalarla gülmeye başladım,
"izin vermediler ki! Kokumu bilmesine izin vermediler! Polat... Çok canım yanıyor... Başa çıkamıyorum, gücüm yetmiyor."

Polat'ın yanımda dizleri üstüne çöktüğünü hissettim, mideme giren krampla gözlerimi yumdum. Çok uykum vardı, Polat kalın paltosunu omuzlarıma bıraktı. "Merak etme Leyla, herşeyi halledeceğim. Korkma sakın papatya,artık kimse ezemez seni." Cevap verecek mecalim yoktu. Açlık, saatlerdir yediğim soğuk ve o zehire olan isteğim yavaş yavaş uykuya esir bıraktı beni.
🕯️🕯️🕯️🕯️
Bağırış sesleriyle gözlerimi zorlukla araladım, bedenim aşırı yorgundu. Gözlerimi tekrar kapatmak istediğim an hiç tanımadığım bir yatakta uyuduğumu farkettim. Hızla yerimde doğruldum, huzursuzluk bedenimi ele geçirdi. Kalp atışlarım hızlandı, üstümdeki elbiseye baktım, bana ait değildi.
Yataktan çıktığım an başım dönmüştü, umursamadan yürümeye devam ettim. Elimi kapı koluna attığım an korkuyla nefesimi tuttum. Neden korktuğumu bile bilmiyorum, aylardır yaşadığım esir hayatının izleri yakamı bırakmayacaktı.

Kapı açılınca rahatladım,odadan çıkıp koridorda ilerlemeye başladım. Duvardaki tablolar bu defa korkutmadı beni. Merdivenlere yaklaştıkça bağırış sesleri artıyordu. Artık bağıran kişinin kim olduğunu biliyorum. Merdivenleri inince karşımda gördüğüm manzara duraksamama neden oldu. Polat bir adamla kavga ediyordu. Hayır, Polat bir bir adamı dövüyordu. Beni şaşırtan şey Polat'ın dövdüğü adamı tanıyor olmam. Bu adam benim kocam olduğunu söyleyen adamdı. Polat beni görünce gülümsedi, aşırı yorgun hissediyordum kendimi. Bulduğum ilk koltuğa bıraktım kendimi. Kasıklarım sızlıyordu.

"Bak kim var burada,"adamın yüzünü bana doğru çevirdi, adamın darmadağın olmuş yüzü midemi bulandırdı."Bak karın burada!" Adamın saçını tutup bana bakmasını sağladı, bir taraftan da öfkeyle bağırıyordu."Karını almaya geldin demek! Demek karını almaya geldin!"Şaşkınlıkla Polat'a çevirdim bakışlarımı. Bu adamın karısı ben oluyordum, beni almaya mı geldi? Polat bana bakıp güven veren bir şekilde gülümsedi, korkmamı istemiyordu. Ama benim hissettiğim şey korku değildi, umuttu; bebeğime kavuşma umudu kapladı içimi. "Hangisi gönderdi seni?" Öfkeyle bağırdığında yerimde sıçradım, adını bilmediğim adam bana bakıp önüne döndü."Kaan bey gönderdi." Adam zorlukla konuştu ve Polat adamın kulağına eğildi,"O bebeğin babasının kim olduğunu da, bu sahte evliliği neden yaptığınıza da herşeyi biliyorum. Ama daha fazlası olmayacak! Şimdi git ve patronuna söylediklerimin aynısını söyle!" Adam sadece başını salladı, Polat elindeki kanlara bakıp bana döndü."Elimi yıkayıp geliyorum." Başımı salladım.

Polat salondan çıktığında yerde yatan adam yavaşça doğruldu. Salonun kapısını kontrol edip yerinde doğruldu. Ayakkabısının içinden bir kağıt çıkarıp bana uzattı,"Kaan bey seni burada bekliyor. Bebeğine kavuşmak istiyorsan bu akşam burada ol!" Elime tutuşturduğu kağıt parçasıyla öylece kaldım. Polat'ın adım seslerini duyunca kağıt parçasını üstünde yazan adresi okuyup kağıdı adama geri verdim.

Kalbimde küçük olsa da bir umut oldu; Yiğit'in bebeğimi nereye götüreceğini ben bilemezdim ama Kaan bilirdi. Zorluklar umurumda değil, tek istediğim bebeğime kavuşmak. Onu o iğrenç hayatta tek başına bırakamam. Ne olursan olsun bebeğimin yanında olmak istiyorum. Sonunda ölüm olsa bile.

Polat'ın gelmesiyle aklımdaki düşüncelere ara verdim. Polat hazır bir enjektör uzattı bana; içimi heyecan kapladı. Alışık hareketlerle iğneyi yaptım. Artık bebeğime karşı vicdan azabı duymuyordum, onu zehirlediğim için acı çekmiyordum. Gözlerimi kapatıp geriye yaslandım, bedenimde rahatlama hissediyordum."Gel bir şeyler ye, dün akşamdan beri açsın." Hızlıca masaya yöneldim ve Polat'ın karşısına oturdum.

Sessiz bir şekilde yemeği yedik. Aklım bebeğimde, bir an önce ona kavuşmak istiyorum."Sana olanları hatırlatmak istemiyorum ama konuşmamız gerekiyor." Polat'ın sesiyle başımı tabağımdan kaldırıp ona baktım. Başımı sallayıp boğazımı temizledim, çatalı tabağa bıraktım."Nereden başlayayım? Hangisini anlatayım?" Polat'ın bakışları bileğimdeki yara izinde takılı kaldı; yutkunup gözlerini kaçırdı. "Acıyor mu hala?" Tekrardan yara izine bakıp konuştu,"yaranın izleri acımaz Polat." Anlamlı bir şekilde gülümsedi."Hayır,en çok izler acır Leyla..." Sözlerinin ağırlığı altında ezildim, sözleri beni yok etti. Gözlerime yaşlar dolunca başımı iki yana salladım. "Polat, benim kalbim acıyor,o hepsinden beter." Dolu gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı.

"Anlat Leyla, bana ne olduğunu anlat. Çoğu şeyi tahmin edebiliyorum ama yine de anlat." Gözlerimi kapatıp o günü hatırladım, çenem titremeye başladı.

"Kaan'la kavga etmiştik. O kadar ciddi bir şey değildi ama günlerce ulaşamadım ona. Hiç böyle bir şey yapmamıştı; ne aradı, ne eve geldi. Anlamıyordum onu, neden böyle davrandığını."

Aynı acı günleri yaşıyor gibiydim.

"Günlerce düşünüp durdum. Onu üzecek bir şey yaptığımı ve bana kırıldığını düşündüm. Bir sözümün kalbini kırıldığını düşündüm, başına bir şey gelmiş olmasından korktum. 8 gün sonra çıktı karşıma, nasıl sevindim tahmin bile edemezsin."

Birkaç saniye sustum,o günü ve sonrasını asla unutamayacağım. Su bardağını alıp iki büyük yudum aldım. Polat anlamadığım bir ifadeyle bakıyordu yüzüme. Gözümden düşen her damlayı takip ediyordu gözleri.

"Karşımda duruyordu sevdiğim adam.O değil gibi... Sanki karşımda başka biri vardı. Bana evlendiğini söyledi! Karşıma geçip evlendiğini söyledi! Göz yaşlarımı umursamadı, ne hâlde olduğumu umursamadı. Arkasını dönüp gitti, sadece 4 kelimelik bir cümle kurdu. O 4 kelime öldürdü beni, aylarca kulağımdan silinmedi kelimeleri...Kaan bana kıyamazdı ki, beni bırakmazdı.Ölmek istedim, yok olmak istedim. Çok alışmıştım ona, çok seviyordum. Beni öyle bir boşluğa düşürdü ki, toparlanmadım. Aklımı kaçırıyordum, çok özlüyordum onu. Herşey kabus gibi geliyordu, onun başkasının yanında olduğunu bilmek cehennem ateşinde yanmak gibiydi."

Karşımdaki pencereye çevirdim bakışlarımı ve acı içinde gülümsedim.

"Daha beterini yaşayacağımdan habersiz."

Bakışlarımı Polat'ın yüzüne çevirdim.

"3 ay geçmişti, artık alışmaya çalışıyordum yokluğuna. Arkadaşlarımla birlikte otururken gözüm gazeteye takıldı. Yanlış gördüm sandım, gazeteyi alıp habere baktım. Karısı hamileydi, Kaan'ın karısı hamileydi."

Polat yorum yapmadan sessiz bir şekilde beni dinliyordu.

"Bu bizim hayalimizdi. Kaan,bizim kurduğumuz hayalleri başkasıyla gerçekleştirdi... Öyle bir hâle geldim ki haberi görünce. Mahvoldum, paramparça oldum. Gazeteyi alıp çıktım, nereye gittiğimi bile bilmeden saatlerce yürüdüm. Keşke ölseydim ama o gün oraya gitmeseydim."

Sustum. Bunları anlatmak çok zordu. Bedenimi bir ürperti sarıyordu.

"Bulduğum bir otobüs durağına oturdum, saatlerce habere bakıp ağladım. Sonra o geldi..."

Bir anda korkuyla nefesimi tuttum, herşeyi unutabilirim ama o geceyi asla!

"Yiğit geldi, oturdu yanıma. Konuştuk,çok ıssız bir yerdi ve Yiğit ile yanlızdım. Seni eve bırakayım dedi, kabul etmek istemedim ama etrafta başka kimse yoktu. Onunla gitmeyi kabul etmek zorunda kaldım, birkaç adım atmıştım ki beni kolumdan tutup karanlığa çekti."

Nefesim kesiliyormuş gibi elimi boğazıma bastırdım.Sesli bir şekilde nefes alıp veriyordum.

"Çok bağırdım, karşı koymaya çalıştım ama gücüm yetmedi. Çok canım yandı polat, çok korktum. Gücüm yetmedi, kaçamadım. Çok, çok canım yandı."

Polat'ın öfkeyle bir şeyler söylediğini duydum ama umursamadım.

"Sonra sabaha karşı Kaan geldi. Gerçekten içim rahatlamıştı onu görünce. Artık Yiğit bana zarar veremez diye düşündüm, Kaan beni korur. O kadar aptalım ki... Ben çok aptalım, böyle bir durumda Kaan'ın beni koruyacağını düşüncek kadar aptalım."

Gözümün önünde o gece canlanıyordu;ardından bebeğimim yüzü düşüyordu zihnime.

"Kaan geldi, susturmak istedi, polise gitme dedi. Kabul etmeyince bir arabaya bindirdiler beni, bayılmışım sonra. Gözlerimi açtığımda ölüyor gibiydim Polat, çok canım acıyordu. Uyuşturucu vermişler bana, Kaan istemiş bunu. Kaan... Benim sevdiğim adam..."

Gözyaşları içinde başımı iki yana salladım.

"Birkaç hafta sonra hamile olduğumu öğrendim, aynı gün intihar ettim. Ama ölmeme bile izin vermediler... Ölmek istedim ona bile izin vermediler. Hiç tanımadığım bir adamla evlendiğimi öğrendim ben,haberim olmadan yapmışlar bunu.Bebeğim karnındayken bu zehiri kullanmaya devam ettim. Mahvoldum, vicdan azabı tüketi beni. Ben bebeğimi karnımdayken zehirlemeye başladım. Hala ona nasıl bir zarar verdiğimi bilmiyorum. Ve bebeğim doğdu... bebeğim... Bebeğimi aldılar benden. Sonra o uçurumun tepesinde buldum kendimi."

Polat sessiz bir şekilde baktı yüzüme, bakışlarında öfke hâkimdi.

"Polat... Bütün o kötülükleri yaptılar tamam. Bari bebeğimi bana verseydiler..."

Ağlamaktan göz kapaklarım ağrıyordu, Polat sandalyesinden kalktı; yavaş adımlarla yanıma gelip beni kendine çekti. Başım göğsünü bulunca daha şiddetli bir şekilde ağlamaya başladım...

"Leyla, bana bırak,ben halledeceğim herşeyi. Bebeğini getireceğim sana, söz veriyorum."

Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda göz yaşlarımı sildi.

" Onlarla olan anlaşmanızı biliyorum Polat. Onları korumak sizin işiniz."

Polat güldü.

"Onları ve ailesini korumak bizim işimiz. Ama sen başka bir adamla evlisin, resmi olarak bebeğinin babası Yiğit değil."

Kafa karışıklığıyla ona baktım.

"Polat,ne diyorsun? Anlamıyorum."

Polat güldü.

"Bizim anlaşmamızda sadece aileden olanlar var Leyla.Sen başka bir adamla evli olduğuna göre bu bebek resmi olarak o adamın oğlu.Yani Yiğit ile alakası yok. Biz o bebeği bulursak yiğit karışamaz ve ikinizi de gönderirim buradan."

Hala ne dediğini tam olarak anlamamıştım.

"Polat, bu bebeğin babası Yiğit. Nasıl karışmaz? Hem anlaşmada aile var diyorsun, evlat aileden sayılmıyor mu?"

Polat gözlerini devirdi.

"Bak Leyla, biz aileyi koruyoruz. Evlatlık aldıkları çocuklar ve manevi çocukları aileden sayılmıyor."

Şaşkınca ona baktım.

"Gerçekten çok saçma bir sisteminiz var."

Güldü,"aslında öyle değil, onların evlatlık çocuk alma sebepleri başka oluyor."

"Nasıl yani?"

Polat oturduğu yerde dikleşti.

"Madem merak ettin anlatayım. Sana daha önce anlatmıştım ya, bölgeler, işler falan orasını biliyorsun. Bizimle anlaşma yapan herkesin kendi bölgesi var, kimse kimsenin bölgesinde iş yapamaz!Biz bizimle anlaşma yapan herkesi ailesiyle birlikte koruyoruz. Onlar da karşılığını veriyor. Tabi bazı kurallar var, mesela sen birinin ailesinden birini öldürdüysen, senin ailenden biri ölür."

Sakin bir şekilde konuştuğunu görünce tüylerim diken diken oldu.
Aileden birinin yaptığının bedelini aynı aileden başkası ödüyordu.

"Bu çok saçma bana göre."

Polat güldü.

"Onları ancak bu şekilde çizgide tutuyoruz. Ailesinden kimsenin ölmesini istemeyen zarar vermez kimseye."

Şimdi kafamda oturmuştu bazı şeyler.

"Hala evlatlık çocuk neden aileden sayılmıyor anlamıyorum."

Merakla Polat'a baktım.

"Çünkü evlatlık çocuğu kullanıyorlar, diyelim ki bizimle iş yapan biri, başka birinin ailesinden birini öldürdü. Ve ceza vakti geldi, bu adam doğal olarak ilk evlatlık olan çocuğu öne atıyor. Kendi kanından olan zarar görmesin diye evlatlık aldıkları çocukları kullanıyorlar. Bizde bu sebeple aileden saymıyoruz onları."

Gerçekten şaşırmıştım, bu kadarını beklemiyordum.

"Mantıklı gerçekten."

"Biz asla aile içi meselelere karışmıyoruz.Ama evlatlık olan aile aileyle sorun yaşarsa o zaman müdahale etme hakkımız var."

"Yiğit aptal değil, düşünmüştür bunu."

"Biliyorum, büyük ihtimalle soybağı için dava açacak en kısa sürede belki de açmıştır."

"Bebeğin babası olduğunu kanıtlarsa onu benden alır Polat."

Sıkıntıyla nefesimi verdim,"Polat bebeğimi gerçekten bulabilir misin?"

Güven veren bir şekilde gülümsedi.

"Birkaç hafta, sadece birkaç hafta içinde bulabilirim."

Birkaç hafta çok uzun bir süreydi. Ben o kadar dayanmazdım, bir adam eve girip Polat'a dışarıyı işaret etti. İkisi salondan çıktığında gözyaşlarım serbest kaldı. Polat'a güvenmek konusunda emin değildim, bulsa bile birkaç hafta diyordu. Ben bebeğimi o kadar süre Yiğit'in elinde yalnız bırakmam.

Hava kararmıştı ben hala aynı şeyleri düşünüyorum. Polat işi olduğunu söyleyip gitmişti, aklıma bu gün o adamın söyledikleri. Bebeğim ne haldedir şimdi? Göğüslerim sızlamaya başladığını, gözlerimden iki damla yaş düştü.

Daha fazla dayanamadım. Polat'ın benim için getirdiği montu alıp evden çıktım. Kapının önüne çıktığımda birkaç adam gördüm ama bana engel olamadılar, gerçi olmaları için bir sebep yoktu.

Hızlı adımlarla sokağın başına çıktım, kasıklarım sızlıyordu. Tekrar yürümeye başlayacağım an bir araba durdu önümde. Adam camı açıp bana baktı,"Kaan bey sizi bekliyor." Başımı sallayıp arabaya bindim. Gerginlikten midem bulanıyordu,bir taraftan bebeğime kavuşma umudu taşıyor kalbim.

Araba durduğunda hızlıca indim, o an farkettim Kaan'ın beni nereye çağırdığını. Burası Bizim ilk karşılaştığımız yerdi. Kaan bir arabaya yaslanmış sigara içiyordu, beni görünce gözlerinin içi parladı. "Leyla-" hızlı adımlarla karşısına dikildim.

"Bebeğim nerede!?" Sesim bütün arazide yankılandı.

"Sana yalan söylemedim," öfkeyle omzundan ittim onu."Bebeğim nerede Kaan!?" Kaan sıkıntılı bir şekilde arkamda duran adama işaret verdi. Adam az önce Kaan'ın yaslandığı arabanın kapısını açtı. Tanımadığım bir kadın kucağında oglumla çıktı. Heyecanla oğluma adım attım ama Kaan önüme geçip beni durdurdu. Kadına işaret verince kadın arabaya bindi.

Öfke ve korku karışımı bakışlarla Kaan'a baktım,"ben sözümü tuttum Leyla. Bak serdar burada, istersen şu an onu sana veririm." Umutla Kaan baktığımda gülümsedi, "sadece tek bir şey istiyorum karşılığında. Tamam dediğin an oğluna kavuşursun."

Bebeğim ağlamaya başladığı an gözlerim doldu."Ne istiyorsun?" Kaan bana bakıp gülümsedi, benim gözüm bebeğimi görmeye çalışıyordu. Bebeğimin ağlama sesi bütün arabayı sarmıştı.

Öfkeyle Kaan'a baktım,"ne istiyorsun dedim?" Kaan gülümsedi.

"Senden ikinci bir şans istiyorum Leyla. Tekrar benimle ol, ben de bebeğini sana vereyim."




🕯️🕯️🕯️🕯️🕯️

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum🙏

Sosyal medya hesaplarımı takip ederseniz sevinirim.❤️

Tiktok: sayfalar_ve_ben_

Instagram: susluu1civcivv



Continue Reading

You'll Also Like

7.2M 164K 15
Dilsiz bir kızın kalbi tüm kötülükleri kendisine çekiyordu. Hiçbir kalp bu kadar değerli olmamıştır. Yeşil, Ötanazi Okulu'na sürgün edildiğinde o yıl...
2.1M 34.6K 20
Alt dudağımı dişlerken bana uzandı ve omuzlarımdan sert bir şekilde tutup yatağa atarken çığlığı bastım ama üzerime abanması ve bana iltifatlar yağdı...
74.1K 4.1K 10
Doğduğundan beri yetimhanede yaşamak zorunda kalan Asi. Daha 2 günlükken konulan pusetinin içinde küçük bir kağıt parçasıyla bırakılmış. Asi adı gibi...