DİLHUN Zalim Ağa

Helinmavi1

4.7M 222K 89.1K

"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama... Еще

Giriş
Bölüm1: TÖRE KURBANI
Bölüm2:Kalbe Değen Kurşun
Bölüm3: SİGARA DUMANI
Bölüm4: İZMİR
Bölüm5: ÖLÜMLE DANS
Bölüm6: KAN BEYAZ
Bölüm7: Papatya Falı
Bölüm8: Dağın Görünen Yüzü
9.BÖlüm:Dağın Görünmeyen Yüzü
10.Bölüm: NEFRET
11.Bölüm: MESAFE
12.Bölüm: Geçmişin Geçmeyen İzleri
13.BÖLÜM: Dua Ve Duacı
14.Bölüm: Yalanlar Ve Yalancılar
15.Bölüm: KİN
16.Bölüm: SEV BENİ
17.BÖLÜM: YARAYI SEVMEK
18.BÖLÜM: KANLI DAVET
19.Bölüm: Masal
20.Bölüm: YILDIZLAR KADAR
Bayram Özel
21.Bölüm: GECE YARISI DAVETİ
22.Bölüm: Dudaktan Kalbe
23.Bölüm: Acılar Ve Sahipleri
24.Bölüm: Karışan Renkler
25.Bölüm: GELEN MİSAFİR
26.Bölüm: Dert Ve Deva
27.Bölüm: TİTREYEN ELLER
28.BÖLÜM: Kalpler Ve Kırıkları
29.BÖLÜM: VUSLAT
30.Bölüm: Yüzleşme
31.BÖLÜM: Kopan Bağlar Ve Gemici Düğümler
32.BÖLÜM: İKİ KIRMIZI ÇİZGİ
33.Bölüm: Nişan
35.Bölüm: Anne mirası
36.BÖLÜM: KANSER
37.Bölüm: Sevginin Gücü
38.Bölüm Gökkuşağından Renkler
Ayşin Soyder
39.Bölüm: SERGİ
40.Bölüm: Kırık Kalp
41.Bölüm: DÜĞÜN
Yılbaşı Özel
42. Bölüm: KIZ İSTEME
43.Bölüm: Kaçırılma
Polat Mirza Soyder
Geçmişin Külleri
FİNAL
Özel Bölüm 1
Özel Bölüm 2

34.Bölüm: Kendini Sev

67.6K 3.5K 1K
Helinmavi1

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

Yorumlarda görüşürüz 💋

Duyurular için Helinmavi1 takip edebilirsiniz.

Deniz Tekin - Ah bu şarkıların gözü kör olsun
Tuğkan - Ayrılık
Sen benim şarkılarımsın

🌼

Geçmiş, geleceğin bir parçası
Sen, kaburgamın eksik parçası
🌼


Geçmiş zaman...

sınıf arkadaşları boş olan derslerini dışarda top oynayarak, ip atlayarak ya da birbirini kovalayarak geçirirken Elif Naz bir bankın üzerine oturmuş elinde boyundan büyük resim defteriyle ve babasının ona yeni aldığı boya kalemleriyle resim yapıyordu.

Kardeşi doğdundan beri annesi en çok onunla ilgileniyordu ve bu durum Elif Naz'ın hiç hoşuna gitmiyordu.
Evet kız kardeşini çok seviyordu ama annesini de seviyordu.

Annesine hediye etmek için onu çizecekti. Ve annesine, en sevdiği renk olan kırmızı bir elbise giydirecekti.

Yaşıtlarına göre resim yeteneği gayet gelişmişti ve ders çalışmaktansa ya da ödev yapmaktansa - Heleki matematik onun için bir işkenceydi- resim yapmak daha zevkliydi.

Elif Naz çizdiği resme öyle çok dalmıştı ki ayağına çarpan topla irkildi.

Sınıfından hiç sevmediği bir arkadaşı -Timur- bile isteye topu Elif Naz'ın ayağına vurmuştu.

Elif Naz hiç yapmayacağı bir şeyi yapıp görmezden gelerek resim yapmaya devam etti. Timur amacına ulaşamayınca sinirlenerek Elif Naz'ın banka bıraktığı pastel boylarını yere attı.

Elif Naz'ın gözleri kırılan kırmızı pastel boyasına kayınca  öfkeden deliye dönerek ayağa kalktı ve tüm gücüyle Timur'un ayağına tekme attı.

"SALAK ÇOCUK." dedi Elif Naz bağırarak. "Sümüklü böcek." diyerek bir kez daha tekme atıp kolunu ısırdı.

Timur neye uğradığına şaşırsa da beklemeden Elif Naz'ın saçlarını çekti.

Elif Naz çığlık çığlığa bağırırken sınıf arkadaşları etrafına toplanmış ama kimse bir şey yapmamıştı.

Polat Mirza yarım saattir sınıfının penceresinden Elif Naz'ın resim yapmasını izliyordu. Ona hayran hayran bakarken bir anda kavgaya karışmasıyla sınıftan bir şey demeden koşarak çıktı.

Öğretmeni arkasından bağırsa da dinlememiş ve zaten öğretmeni de arkasında çıkmıştı.

Polat önce Elif'in saçlarını Timur'un elinden kurtardı. Bunu yaparken de aynı onun gibi saçlarını çekmiş Elif Naz'a verdiği acının aynısını yaşamasını istemişti.

Timur ondan dört yaş küçük olduğundan dövemk istemiyordu ama saçlarını kökünden ayırırcasına çekmekten de kendini alıkoyamıyordu.

Elif elini başına götürdüğünde ve sessiz sesiz ağlamaya başladığında Polat ne yapacağını şaşırmıştı.

Bir yandan Timur da ağlıyordu ve öğretmenler de artık gelmiş ve işin içine girmişti.

"Ne oluyor burda?" diye bağırdı öğretmenlerden biri.

"Boyalarımı kırdı." dedi Elif göz yaşlarını silerken.

"O da bana tekme attı." dedi Timur kendini savunmaya geçerek.

"Yalan söyleme evlerin boku." dedi  Elif çocuksu bir öfkeyle. "Önce sen top attın. Sonra da boyalarımı kırdın. Saçlarımı da çektin."

"Sen de  beni ısırdın köpek gibi." dedi Timur.

"KLOZET KAFA!" diye bağırdı Elif.

"Yeter!" dedi öğretmen. "Üçünüzde müdürün odasına."

Üçü de müdür odasına gittikten yarım saat sonra aileleri gelmişti. Elif'in babası gelirken Polat'ın annesi gelmişti. Timur'un ise abisi gelmişti.

Ayşin hanım Kemal ağa'yı görünce dili tutulmuş gibi konuşmazken ve gözlerini ondan ayırmazken; Kemal ağa bir kez olsun gözlerini Ayşin hanıma değdirmedi.

Timur, Elif Naz'dan özür dilerken Polat sınıftan izinsiz çıkıp öğretmenini dinlemediği için öğretmeninden özür diledi.

Ayşin hanım oğluna kızardı belki karşısında Kemal ağa olmasaydı. Ama bir şey demeye dili varmıyordu. Geçmiş gözlerinin önünden bir bir geçerken ne diyeceğini ne yapacağını bilmiyordu.

Polat, Elif ve Timur müdürün odasından çıkarken büyükler içerde kalmıştı.

"Acıyor mu Boncuk?" dedi Polat.

Elif elini saçlarına götürüp kaşlarını çattı. "Acıyor." derken de gözlerini Timur'dan ayrımamıştı.

"Saçlarından öpeyim mi?" diye sordu masum bir şekilde Polat Mirza.

"Geçer mi ki?" dedi Elif, meraklı bir sesle gözlerini Polat'a çevirirken.

"Geçer." dedi Polat hemen.

Elif Naz  başını Polat'a doğru uzatacaktı ki kapı açıldı ve babası içerden çıktı. Kemal ağa hiç beklemeden kızının elinden tuttuğu gibi onu okuldan çıkardı.

Elif Naz'ın bir suçu yoktu ama Kemal ağa çok öfkelenmişti.

"Ben seni okula kavga et diye mi gönderiyorum Naz?" dedi kızar bir tonda.

"Allah çarpsın ki o yaptı baba." dedi Elif Naz kendini savunmaya geçerek. "Saçımı çekti, boyalarımı da kırdı."

"O çocuğun yanınızda ne işi vardı Naz?" dedi Kemal ağa asıl karın ağrısını belli ederek.

"Polat mı?" diye sordu Elif Naz. Babası kaşlarını çatınca devam etti. "Yardım etti bana baba. Saçlarımı kurtardı Timur'un elinden."

Kemal ağa park ettiği arabanın yanına vardığında, arabanın arka kapısını kızının binmesi için açtı.

"Ben sana o evden kimseyle konuşmayacaksın demedim mi?" Elif Naz arabaya binip babasına döndü. "Niye sözümü dinlemiyorsun kızım?"

"Ama baba, Polat düşman değil ki. Hep yardımcı oluyor bana. Beni koruyor da. Arkadş olduk biz."

"Siz arkadaş olamazsınız Naz!" dedi kemal ağa kesin ve sert bir dille. "Siz sadece düşman olabilirsiniz." Gözleri doldu Elif Naz'ın. "Eğer bir daha seni onun yanında görürsem okulunu değiştiririm."

Kemal ağa arabanın kapısını kapatıp kendi de arabaya bindiğinde Elif Naz ağlamaya başlamıştı.

Araba hareket ettiğinde kemal ağa dikiz aynasından kızının ağladığını fark etti. "O çocuk için mi ağlıyorsun?" diye sordu yine kızar bir tonda.

Elif Naz başını hızla iki yana sallayıp elini saçlarıma götürdü. "Saçımı çekti Timur. Acıyor, onun için ağlıyorum."

Saç dipleri acıyordu ama onu ağlatan o acı değildi. Onu ağlatan arkadaşını kaybedecek olmasıydı.

Tek dostu vardı. Onu da düşman etmek istiyorlardı.

Elif Naz'ın içine yayılan korku günden güne büyürken Polat'la konuşmaya bile korkuyordu. Olur da babası okulunu değiştirirse  onu bir daha hiç göremezdi.

Araya giren bu mesafe Polat'ın canını yakarken elinden bir şey gelmiyor oluşu canını sıkıyordu.

Yine arada konuşuyorlardı ama eskisi kadar çok değildi.

Sonrasında annesinin hastalığı ortaya çıkmış ve Elif Naz tamamen içine kapanmıştı.

Cıvıl cıvıl kızın ışığı günden güne sönerken Polat ta günden güne karanlığa mahkum oluyordu.

O günden sonra her şey değişmişti. Ama en acısı Elif Naz'ın gülüşleri artık yoktu.

O artık, işveli cilveli zarif kız değil; Yüreği kan ağlayan, mutluluktan nasibini almamış bir kızdı.

Oysa daha çocuktu.

💔

Tam çıkacaktım ki "Adın." dedi. "Elif miydi?"

Derin bir nefes aldım. Açtığım kapıyı kapatıp arkamı döndüm. Geldiğimden beri kaçırdığım gözlerimi gözlerine diktim.

"Naz!" dedim. "Benim adım Naz."

"Benim kocama Elif'tin ama." dedi buruk bir gülümseme ile. Eli karnına gittiğinde gözlerim istemsizce karnına kaydı.

Elif olmak bana acıdan başka bir şey getirmemişti. Naz olmayı seviyordum. Naz olmayı bana, Polat sevdirmişti.

"Bak-"

"Nasıl beceriyorsun?" diyerek lafımı böldü. "Çok merak ediyorum gerçekten. Geldiğimden beri seni izliyorum. Kocan etrafında pervane oluyor. Yanında olmadığı zamanlarda bile gözleri hep senin üstünde oluyor. Böyle sevilmeyi nasıl beceriyorsun?" derken sesi iğnelemeden uzak imrenmeye yakın bir tonda çıkmıştı.

Bütün gece biri tarafından izlenmiş olmak -Ki bu kişi eski sevgilinizin karısıysa- tüyler ürperticiydi.

Böyle bir şey söylemesini beklemediğimden ne diyeceğimi bilemedim ve zaten o da devam etti.

"Çok güzel bir kadınsın." derken de öylesine söylemiyordu. "Ama güzellikle bir ilgisi yok sevilmenin biliyorum. Ne yapıyorsun da seviyorlar seni? Çok mu iyi birisin? Çok mu zekisin? Çok mu akıllısın?" Sesindeki merak tüylerimi diken diken ediyordu. "Neden hayatına girdiğin erkekler seni böyle çok seviyor?"

Sevilmek¿

Varlığımda beni delicesine sevip, yokluğumda hemen başka kollara atılması beni çok sevdiğini mi gösteriyordu?

Bu sevmekse eğer... Polat'ın yokluğumda bile beni sevmesi neydi?

Karnındaki eli bir saniye olsun inmezken başı hep dikti. Gözleri dolmaya meyilli ama asla dolmuyordu. Uzun ve ince bedeni, siyah gür saçları ve gece karası gözleriyle oldukça güzel bir kadındı ve bununda da farkındaydı.

"Neden kocam seni unutamıyor?" dediğinde yutkunamadım.

Şu an burda eski sevgilimin karısıyla muhabbet etmem çok saçmaydı. Hele ki konu olmadık yerlere gidiyorsa burda aslında durmamam gerekiyordu.

Ama beni soktuğu konumdan da çıkmam gerekiyordu. Beni ben biliyordum ama Zerda bilmiyordu. Onun gözünde kötü kadın ya da ikinci kadın ya da adına her ne diyorsa... O konumda olmak çok ta önemli değildi belki ama yine de bilsin istiyordum.

"Bak ben bilmiyordum. Nişanlı olduğunuzu, ki benimle olmadan önce nişanı atmış, bilmiyordum. Haberim olsaydı eğer nişanı attığı için sorun etmezdim belki ama bütün sülalenin nişanlı olduğunu dişündüğü bir adamla olmazdım. Ben bir kadının ahını alacak biri değilim. Ben bir kadının mutsuzluğu ile mutlu olacak bir kadın değilim. Ben bir kadının hayallerini ve mutluluğunu elinden almam."

Güçsüz değildi belki ama yine de bedenini lavaboya dayama gereği duymuştu.

"Evlendiğim günden beri kocana bir kez olsun ulaşmaya, konuşmaya çalışmadım. Ve kocan evlendiğinden beri bana bir kez olsun ulaşmadı, konuşmaya çalışamadı.
Bir geçmişimiz vardı ve bitti." dudaklarında alayvari bir gülüş belirdi. "Biten bitmiştir. Nedeninin, nasılının bir önemi yoktur."

Eli hep karnındaydı sanki bebeğini benden korumak ister gibi. Ya da bebeğinin bu konuşmalara şahit olmasını istemiyormış gibi.

"Evlendim ve kocamı seviyorum. Kocama ihanet etmem. Ben hayatımdaki hiç kimseye ihanet etmem. Saygı duyarım. Değer veririm. Ama bundan değil sevilmem. Beni ilk önce ben seviyorum. Ben kendimi sevdiğim için kocam beni benden çok seviyor."

Gözlerine çöken yorgunluk ve hüzün içimde bir yerleri sızlattı.

"Sen kendini sevmezsen kimse seni sevmez. Başkasından beklemek yerine önce sen sev kendini." Düşündüğüm şeyle alaycı bir tavırla güldüm. "Ayrıca kocan eğer beni çok sevmiş olsa; inan ne seninle evlenirdi ne de senden çocuk yapardı. Kimse kimseyi beklemez Zerda. Kimse dönmeyecek birini beklemez ama kimse sevdiğini söylediği birinden hemen gitmeze de. Hemen kendini başka kollara atmaz.  Çünkü benim sebeplerim vardı. Mecburiyetlerim vardı.

Dudaklarımda samimi bir gülümseme belirdi.

"Ama dedim ya. Biten bitiyor ve sebeplerin bir önemi kalmıyor. Hayat bir şekilde devam ediyor. Ben seni suçlayamam, belki de en masum sensindir. Ama inan ben de masumum."

"Hamileyim." dedi gözleri dolarken.

"Biliyorum." derken elim karnıma gitti.

"Adı Elif olsun istemiyorum." dediğinde gözlerinden yaşlar akmaya başladı.

"Ne?" demekle yetindim çünkü anlamıyordum.

"Sende nefret etmek istemiyorum. Ama senden nefret etmezsem kendimden nefret edeceğim. Kendimden de nefret etmek istemiyorum." Göz yaşlarını silip acıyla gülümsedi.

Nice kadınlar tanıdım; gülüşüyle acılarını gizlemiş.

Zerda da o kadınlardan biriydi. Hayatında bir şeyler istediği gibi gitmiyordu ve her ne yaşadıysa sevilmediğini düşünüyordu.
Çektiğim onca dert, sıkıntı, stres yetmiyormuş gibi bir de Zerda'ya üzülmüştüm.

"Benden nefret edebilirsin." dedim. "Ama kendini sev. Umarım çok mutlu olursun." dedim en içten duygularımla. Gözlerim karnına kaydı. "Allah analı babalı büyütsün." diyip çıktım tuvaletten.

Sağ elim karnımdayken gözlerim nedenini bilmediğim bir sebepten ötürü dolmuştu.

Uzun koridordan geçerken Ufuk'un bana doğru geldiğini gördüm. Görmezden gelip yoluma devam ettim.

"Sözde zorla evlenmiştin!" dedi bana doğru gelirken.

"Bazı şeyler sözde kalıyor be Ufuk. Tıpkı sözde arkadaşım olduğun gibi." dedim, yürümeye devam ederken.

"Değişmişsin." dedi arkamdan.

"Sevildiğimdendir." dedim. Duydu mu bilmiyorum ama sesimin duyabileceği kadar yüksek çıkması için uğraşmıştım.

Hiç durmadan yoluma devam ettim. Düğün salonunun ortasında eli cebinde bir masaya yaslanmış olan Polat'ı görünce adımlarım hızlandı.

Ona doğru koşar adımlarla yürüyüp kollarımı boynuna doladım. Kokusunu içime çektim ve sakinleşmeye çalıştım. Eli hemen belimi bulurken gerildiğimin farkındaydı.

"Güzelim." dedi yumuşacık bir sesle.

"Gidelim artık." dedim başımı boynundan çekmeden.

Düğün salonu neredeyse boşalmıştı. Uzaktan gelenler çoktan gitmiş sadece yakınlar kalmıştı.

"Gidelim güzelim." Yüzümü avuçlarının arasına aldı. "Bi' sorun mu var?"

"Yoruldum." dedim. "Uykum da geliyor." derken yalan söylemiyordum.

"Tamam güzelim." dedi. Cebinden arabanın anahtarını çıkarıp avucuma bıraktı. "Arabaya geç sen, hemen geliyorum."

🌼

YAZARDAN...

Düğün salonundan ilk önce ayrılan kişi Polat olmuştu. Sonrasında Yusuf ve Arin arabaya binmiş ve yola çıkmıştı.

Ne Polat ne de Yusuf Ali arabayı hızlı sürüyordu. Bunun nedeni hem gece olması hem  yolların çok virajı olması hem de Aren'in daha yola çıkmamış olmasıydı.

Arin gece boyu fotoğraf ve video çekmişti. Şimdi arabada giderken paylaşmak için tek tek fotoğrafları eliyordu.

On beş dakikanın sonunda ilk seçtiği fotoğraf tek başına aynada çektiği bir fotoğraf olmuştu. Sonrasında ailecek çektiği fotoğrafı ve hemen ardından beğendiği bütün fotoğrafları paylaşmıştı.

Attığı fotoğrafı ilk gören kişi Koray olmuştu. Koray Arin'in ilk attığı fotoğrafta beş dakika duruken diğerlerinde çok durmamıştı. Bir de son attığı fotoğrafta on dakika durmuştu. Son attığı fotoğraf, Yusuf Ali ile çekilmiş olduğu bir fotoğraftı. Aslında yalnız değildi. Yanlarında Aren de vardı ama bunun Koray için pek önemi yoktu.

Koray: Çok güzel olmuşsun. (21:30)

Arin:  Teşekkür ederim. (21:31)

Koray: keşke güzel olmasaydın... (21:32)

Arin: Ne? (21:33)

Koray: Keşke güzel olmak yerine güzelim olsaydın Arin. Keşke benim olsaydın. (21:34)

Koray: şu an şaşırıyorsun bunu dememe biliyorum. 21:35)

Koray: öylece ekrana bakıyorsun dediğimi defalarca okuyup anlamaya çalışıyorsun. Belki içinden kafası mı güzel bu çocuğun diyorsundur! (21:36)

Koray: Ne önemi var Arin? Ayıkken de kafam güzelken de seni seviyorum. (21:37)

Arin: Ben ne diyeceğimi bilmiyorum. (21:38)

Koray: Evet de Arin. (21:38)

Koray: Sana bir şans veriyorum, de. (21:39)

Koray: yıllarca sol tarafımda depremler oldu, yangınlar çıktı, göz yaşlarım sol tarafımı sel altında bıraktı. (21:40)

Koray: Kalbim göçük altında kaldı gel çıkar onu, de. (21:41)

Koray: kalbim küle döndü kel kurtar beni, de. (21:42)

Koray: kalbim sular altında kaldı gel çiçekler ek, de. (21:43)

Koray: Bir şey söyle Arin. N'olursun artık bir şey de. (21:44)

Koray: Sen, seni sevmeyeni sevmeyi başarmış birisin. Seni, kendinden çok seveni sevmeyi nasıl başaramıyorsun? (21:45)

Koray: Niye sever ki insan ona acı vereni? Sana acıdan başka ne verdi de seviyorsun onu Arin? (21:46)

Koray: Neden sana cehennem olan birine cennet olmak istiyorsun? (21:47)

Koray: Neden beni sevemiyorsun? (21:48)

Koray: Arin beni hiç mi sevmiyorsun? (21:49)

Koray: Birazcık bile mi?  (21:49)

Arin'in gözleri dolarken öylece ekrana bakmaya devam ediyordu.
Onun gözlerini dolduran cümleler Koray'ı ağlatmıştı.

Yan tarafında; kalbini bin parçaya ayıran adam varken ve bu adamı yıllarca bir başına severken yaşadığı tüm acılar gözünün önünden geçti.

Telefonun karşısındaki adamsa; bir yıldır her zaman yanında olan, onu bir kez olsun ağlatmamış ve her zaman güldürmenin bir yolunu bulmuş birydi. Hep destek çıkan, onu düşündüğünü hep belli eden ve belki de kendinden çok seven bir adamdı.

İnsan; mutlu olduğu anları hatırlamazken, acı çektiği anları hiç unutmazdı.

Aşk ta biraz öyleydi. Nerde imkansız varsa gider oraya salar insanı.

Yusuf Ali, Arin'in yüzünün düştüğünü fark ettiğinde kaşlarını çatarak ona döndü.

"Bir sorun mu var?" diye sordu.

"Var." dedi Arin.

"Sorun ne?" diye sordu Yusuf Ali.

"Sorun, kalbim." dedi Arin.

Her şeyin bir rengi vardı. Ama kalbi artık rengini belli etmiyordu.

🚬

Ayşin hanım ev sahibi olarak en sona kaldığı için Aren dışarda durmuş annesini bekliyordu.

Aylin çok yorulduğundan arabanın arkasında annesinin dizinde uyuyordu.

Aren annesini beklerken arabasının arka kısmına yaslanıp bir sigara yaktı. Sigarası bitince telefonunu çıkarıp sediği kıza içini döktü.

Aren: Kızın biri halayda elime girdi. (21:00)

Aren: Sonra bana baktığını ve güldüğünü fark ettim. (21:01)

Aren: çıktım elinden hemen. (21:01)

Aren: Sanırım kız bozuldu o da çıktı halaydan benden sonra. (21:02)

Aren: yüzüne bakmadım hiç. Şimdi görsem de hatırlmam yani. (21:03)

Aren: Elin kızını, halayda bile elimde istemiyorken seni gönlümde istiyorum. Sen ne diye gönlümden çıkmaya çalışıyorsun? (21:04)

Aren: Ben sen sen diye ölürken sen ne diye benden kaçıyorsun? (21:05)

Aren: Pelin, ben sana koşmak isterken sen yürümeme bile izin vermiyorumsun. (21:06)

Aren: Dışarı çıktım bir sigara yaktım. Her dumanında içime seni çektim Pelin. (21:07)

Aren: Burda olsan o kız elime girdi diye trip atardın. Ama tiplerin de uzun sürmez senin, kıyamazsın çünkü. (21:08)

Aren: Burda olsan sigara içiyorum diye kızardın. (21:09)

Aren: Gerçi ben, sen varken sigara içmezdim. (21:09)

Aren: Gerçi sen bana kızmaya da kıyamazdın. (21:10)

Aren: Pelin sen bana hiç kıyamazdın be kızım. Kıyma artık bana. Kıyma bize. (21:11)

Aren: Aldın gititn be kızım. Neyim var neyim yoksa aldın gittin. (21:12)

Aren: Resimlerimize bakıyorum. Bazılarında bana bakıyorsun aşkla. İçim gidiyor, o günleri özlüyorum. Seni özlüyorum. Seni göresim geliyor, sana gelesim geliyor. (21:13)

Aren: Ben seni öpmeye bile kıyamadım pelin. On sekiz olana kadar seni öpmemeye yemin ettim. (21:14)

Aren: On sekizine bastın Pelin. Ben hala seni öpemiyorum. Ben hala sana aylar öncesinden aldığım hediyeyi veremiyorum. (21:15)

Aren: Ben sana neden gelemiyorum maviş kız? (21:15)

Aren: Ezbere bildiğim evin yolundan neden geçemiyorum? Ben her milmini bildiğim, her odacığına girdiğim o kalbe tekrar neden giremiyorum? (21:16)

Aren: Şu an bunları yazarken bir kaç damla yaş aktı gözümden. Sende okurken ağlıyorsun biliyorum. (21:17)

Aren: Ulan gözlerimiz bile birbine ağlarken ne diye ayrıyız biz? (21:17)

Aren: Neyse gülüm. Araba süreceğim ben. Bir iki saate eve varmış olurum, haberin olsun. (21:18)

🚬

Elif Naz Soyder

Yol boyu gözlerimi kapadım. İlk yarım saat uyuyor gibi yapıp Zerda ile aramızda geçen konuşmayı düşünüp durdum.

Polat'a söyleyip söylememek konusunda da gidip geliyordum.

Aslında bilmesi gerken bir şey yoktu ama ben, sanki ne yaşarsam yaşıyayım ona anlatmak zorundaymış gibi hissediyordum.

Söyleyecektim ama şu an değil. Bugün değil. Olanları unutmak istiyorum sadece ama olmuyordu.

Sevilmediğini düşünecek ne yaşamıştı bilmiyorum ama çok kötü görünüyordu. Güçlü görünüşünün ardındaki yıkılmışlığı görmüştüm ve bu canımı sıkmıştı.

Gözlerindeki yorgunluğu ve acıyı da görmüştüm. Hamileliğini tek başına geçiriyor olması onu yıpratmış olmalıydı. Ben tek başıma olsam dayanamazdım.

Polat'ın varlığına şükrettim.

Yarım saatin sonunda gerçekten uyuya kaldım. Arabada olduğumun bilincindeydim ama gözlerimi açamıyordum.

Bir ara Polat'ın koltuğumu geriye yatırdığını hissettim. Bir ara, sanırsam virajlı yolda, savrulmamam için eliyle beni tutmuştu.

Sonra arabanın durduğunu hissettim. Emniyet kemerimin açıldığını ve Polat'ın aşık olduğum kokusunun ciğerlerimi doldurduğunu hissettim. Olduğum yerden havalandığımda uçurumdan düşüyormuşum gibi irkilip Polat'ın boynuna kollarımı doladım. Sorun olmadığını belirtircesine saçlarımdan öpmüştü. Başım boynundayken ve ben onun kollarındayken merdivenleri çıktığını hissettim. Bir ara dudaklarını alnımda hissettim.

Sonrasında sırtım yumuşacık bir yatakla buluştı. Ayağımdaki ayakkabılar sırasıyla çıkarıldı ve üzerim örtüldü.

Bir süre Polat'ın varlığını hissetmedim. Sonrasında yatağın çöktüğünü ve yüzümde yumuşacık, pamuk gibi bir şeyin gezdiğini hissettim. Sanırım Polat makyajımı siliyordu.

Dudağımdaki ruju silmeden önce uzun bir öpücük bıraktı. Uykulu halimden git gide sıyrılıyordum.
Pamuğu dudağıma değdireceği sırada elinden tuttum.

(Birazcık +18. Rahatsız olan ve yaşı küçük olanlar okumasın.)

Gözlerimi açtığımda gözlerinin içi gülüyordu. "Silme." dedim kısık bir sesle.

"Makyajla uyumayı sevmiyorsun." dedi yumuşacık bir sesle.

Yatakta hafifçe doğrulup kollarımı Polat'ın boynuna doladım. "Birincisi uyumak istemiyorum." Gözlerimi açık tutmakta zorlanmam uyumak istediğim anlamına asla gelmiyordu. Burnumu hafifçe burnuna sürttüm. "İkincisi Rujumu dudağın varken pamukla mı sileceksin?" dememle gözlerine siyahın en koyu tonu bulaştı.

Dudağımı dudağına sürttüğümde gözlerini yumdu. Derin bir nefes alıp verdikten sonra yutkundu. "Yorgunsun." konuşunca dudaklarımız birbirine çarptı.

"Sana değilim." dememle gözlerini açtı.

Gözlerimdeki isteği ve arzuyu görünce belimden tuttuğu gibi beni kucağına aldı. Sırtını yatak başlığına dayadığında elbisem dizimin üstüne kadar sıyrılmıştı. Eli belimi iyice sıkarken dudağını sertçe dudağıma bastırdı.

Hem istekli hem yavaş. Hem kırmak ister gibi hem kırmaktan korakar gibi. Hem sert hem yumuşak.

Elleri belimden kalçama doğru indi. Olduğu yeri hafifçe okşayıp sıktığında dudaklarını parçalamak ister gibi ısırdım. Bu hareketim hoşuna gidince güldü.

Eli elbisemin askısına gitti. Hafifçe omzumdan aşağıya indirip çıplak omzuma dudağını değdirdi.

Her dokunuşu her öpüşü içimde depremler yaratıyor karnıma sancılar giriyordu. Kasıklarımda hissettiğim ince sızıyla kendimi ona bastırdığımda boğazından bir takım sesler çıktı.

Üzerine ne zaman giydiğini bilmediğim beyaz tişörtünü hızlı bir şekilde çıkarıp odanın her hangi bir köşesine fırlattım.

Artık tuval ben değildim. Tuval oydu ve ben tamamen kırmızıya batmış bir fırçaydım.

Dudağımda ne kadar etkisi kalmıştı kırmızı rujun bilmiyorum ama çıplak göğsüne dudaklarımı değdirdim. Bana daha çok alan açmak ister gibi yatakta uzanır pozisyona geldiğinde üzerine doğru eğildim. Göğsüne bıraktığım bir kaç öpücük kırmızı dudak izine sebebiyet vermiş olsa da diğerlerinde iz kalmamıştı. Hayır iz vardı. Sadece biz görüyorduk.

Dudaklarım yavaş yavaş aşağıya doğru indiğinde ve giydiği gri eşofmanın hemen üst kısmını bulduğunda Polat'ın kasılmaları arttı. Elleri saçlarıma gitmiş ve elini toka misali kullanarak saçlarımı tepede toplamıştı.

Dudaklarım biraz daha aşağıya gittiğinde doğrulup dudağını dudağıma bastırdı. Üzerimdeki elbise tamamen inmiş ve sadece kalçamı kapatır hale gelmişti. Açıkta kalan göğsüm Polat'ın elleriyle kapanırken kendimi ona bastırmaya ve olduğum yerde hafifçe kıpırdanmaya devam ediyordum.

Polat'ın dudakları sabit durmuyor bir dudağımı buluyor sonrasında boynumu sonrasında çenemi sonrasında tekrar dudağımı ve ara ara göğüs... "MİRZA." dedim dişlerini hissettiğimde.

"Mirza ölsün sana." dudağı tekrar dudağımı buldu. "Nice ateşler gördüm de teninde yandığım kadar yanmadım Naz."

Elim saçlarına gittiğinde hafifçe çekip kafasının geriye doğru yatmasına sebep oldum. Bu hareketim de hoşuna gitmişti. Dudağımı adem elmasına ve boynunun her milimine değdirmeye yemin etmiş gibi öpmeye başladım. Aynı zamnda kucağındaki hareketlerim devam ediyordu.

"Aşk ateşinde küle dönmek yok Mirza. Sonsuza kadar yanar insan."

Dudakları kıvrıldı. "Sonsuza kadar yanalım Naz." diyip beni altına aldığında üzerimdeki elbiseden tamamen kurtuldu.

Onun üzerinde kalan iki parçadan ve benim üzerimde kalan o tek parçadan da kurtulup kendine en rahat pozisyonu seçti.

Benim yaptığım gibi göğsümden başlayarak aşağıya doğru yavaş yavaş inmeye başladı. Benim aksime onun öpüşeleri ıslaktı. Ve o benim aksime dişlerini de kullanıyordu.

Karnımda haddinden fazla oyalanması gözümden kaçmazken bebeğin varlığını bilmek hafiften utanmama sebep olmuştu.

Umarım şu an uyuyorsundur bebeğim diye geçirdim içimden.

Dudakları bacaklarımın iç tarafına kadar inmişti. Ve yine aynı rotayı takip ederek ve yine ve yeniden karnımda haddinden fazla oyalanarak dudağıma kadar geldi.

Dudakları dudaklarımdayken bir bütün olmamız için gerekli olan o ilk hamleyi yaptı. Onu içimde hissettiğim ilk an dudaklarını tüm gücümle ısırmış, dudağından yayılan kanın mekanik tadına rağmen ısırmayı bırakmamıştım.

Polat sanki canı hiç yanmıyormuş gibi gülerken mazoşist olup olmadığını sorguladım bir kaç saniye.

Beni deli etmeye yemin etmiş gibi yavaş hareket ediyordu. Bu durum hem hoşuma gidiyor hem de beni deli ediyordu. Tırnaklarım sırtını bulduğunda ve sert bir şekilde boydan boya çizdiğinde, kanın tırnak aralarıma dolduğunu hissettim.

Polat'ın canı yandı mı bilmiyorum ama bu hareketimle daha da hızlandı. Tırnaklarım biraz daha sırtını çizmeye devam ettikten sonra Polat ellerimi bileklerimden birleştiretek başımın üstünde sıkıca tek eliyle kavradı.

Artık tuval bendim ve boyaya batan fırça oydu. Boyanın rengi her zaman, koyu kırmızıydı.

Bir yandan fırça darbeleri devam ediyordu bir yandan da öpüşleriyle tuvali renklendiriyordu.

Öptüğü ben değil, ruhumdu. Dokunduğu tenim değil kalbimdi.
Sevdiği yüzüm değil, benliğimdi.

Bir resmi yapmak bazen yıllar sürüyordu. Bizim bu resmi tamamlamamız bir ömür sürcekti.

Bıkmadan, usanmadan, yılmadan birbirimizi sevecektik. Bizi ayırmaya kimsenin gücü yetmezdi. Bizi insanlar ayıramazdı. Bizi sadece ölüm ayırırdı.

"Aç gözlerini." dedi boğuk bir sesle.
Gözlerimi açtım. "Gözlerin Naz... Yeryüzündeki cennet gibi. Kapatarak beni cehenneme mahkum etme."

"Seni," dedim boğuk bir sesle. "Seviyorum Mirza."

Dudağı dudağımın üstünde gezerken "Seni" dedi ve o son darbeyi yaptı. "Seviyorum güzel karım."

Tuval renge boyandı. Fırça boyaya battı. Karıştı. Karıştım. Karıştık. Birdik, biz olduk.

(Şşşşşşş bitti bitti sakin. dkldldşdş)

🖌️🎨

Göğsümdeki ağrı yine kendini belli ederken nefesimin düzene girmesini bekliyordum.

Polat nefesini düzene hemen nasıl sokmuştu bilmiyorum ama sakinleşmemi beklerken saçlarımı okşuyordu.

"Duş almak ister misin?" diye sordu yumuşacık bir sesle.

"Neredeyse sabah olacak Polat." dedim mızmızlanan bir çocuk gibi. "Uyumak istiyorum."

Kolumu kaldıracak halim yoktu. Nefesim de düzene girmeyi ret ediyordu nedense.

"Çok mu yordum?" derken sesindeki imâyı sezdim.

Gözlerim dudağındaki kurumuş kanı bulunca gülümsedim. Gözlerim aynaya kaydığında Polat'ın sırtının boydan boya çizildiğini hatta bazı yerlerin kanadığını görmüştüm.

"Benden daha beter bir halde olduğunun farkında mısın?" diye sorduğumda güldü ve hemen ardından alt dudağını dişlerinin arasına alıp ezdi. "Acaba birazcık, çok az yani, mazoşist olabilir misin?" dediğimde ufak bir kahkaha attı.

"Peki sen acaba birazcık, çok az yani, sadist olabilir misin?" dediğinde dudaklarımı birine bastırdım.

Galiba birazcık, çok az yanii, sadisttim.

"Seni öpmek sana olan açlığımı geçirmiyor." iyice kolları arasına girdim. "Seni bazen yiyesim geliyor." dediğimde gözlerinin içi parladı. Beni kendine daha şok bastırıp omzuma dudağını değdirdi.

"Bazen tıramlayasın de geliyor galib?" dedi imâ dolu bir sesle. "Kızımızın kime çektiği belli oldu."

Şinşin'im. Annesinin kızı tabii.

"Çok yorgunum." dedim. "Çok uykum var. Ama..."

"Ama ne?" dedi merakla.

Bazı şeyleri içimde yaşamaktansa Polat'a anlatmak daha iyi geliyordu. Polat beni rahatlatacak bir şeyler illaki buluyordu. Bulurdu.

"Yarın hastaneye gidecek olmak korkutuyor beni." dedim bir itirafta bulunur gibi.

Söylediğime şaşırıp kaşlarını çattı. "Neden güzelim?"

"Testler genelde doğru çıkıyormuş ama hata payı da varmış. Ya biz boşuna bu kadar çok sevindiysek Polat? Ya hamile de-" dudağını dudağıma bastırdı.

Geri çekildiğinde "Her şeyin hayırlısı güzelim." dedi. "Dünyanın sonu değil, bizim için bir son da değil. Bugün olmaz yarın olur. Yarın olmaz illa bir gün olur. Olmadı biz yine anne baba oluruz bir şekilde. Ama hissediyorum ben Naz. Çok küçük şu an ama ben karnına her dokunduğumda kalbimdeki boşluğun biraz daha dolduğunu hissediyorum."

Polat baba olmayı çok istiyordu ve haberi aldığından beri dünyanın en mutlu insanı olmuştu. Olurda bir ihtimal hamile değilsem üzülürdü ve ben üzülsün istemiyordum.

"Olmazsa eğer üzülme tamam mı?" dedim buruk bir sesle.

"Üzülürsen üzülürüm." dedi.

"Üzersem üzülürüm." dedim.

Alnını alnıma daydı. Elleri saçlarımı okşarken elleri buz kesmişti. Onu da germiştim.

"Hem ne var yani daha genciz. Tamam senin saçın beyazlamış olabilir ama-" gözleri kocaman açıldı. "Ama tabi bu yaşlandığın anlamına gelmiyor kocam. Tamam yaşlısın ama birazcık. Çok az yani."

"Seni ısırırım Naz." derken alnıma alnını hafifçe değdirdi. "Gencim ben. Kızımın ilk aşkı olacak kadar gencim."

Bu sefer gözleri kocaman açılan kişi bendim. "Kızın?" dedim. "Kız mı hissediyorsun?"

"Biraz." dedi ve bir kaç saniye düşündü. "Yani ne zaman gözümü kapatsam gözümün önüne küçük bir kız çocuğu geliyor. Namaz kıldığımda, dua ettiğim zaman da gözümün önüne geldi." Gözlerinin içi gülüyordu. "Ama nasıl güzel bir görsen Naz. Sana benziyor. Saçları senin saçlarından biraz daha açık. Ama gözleri aynı sen. Öyle güzel ki bazen gözlerimi hiç açmak istemiyorum."

Polat'a hayran hayran bakıyordum. Mükkemel bir eş olabilirdi ama sadece bu değildi. Mükkemel bir abiydi ve bence mükkemel bir evlattı da. Ve yine mükkemel bir baba olacaktı.

"Sen bana bakınca dünyanın en güzel kadını benmişim gibi hissediyorum. Şimdi kızından bahsederken, ki şu an belli bile değil, gözlerinde yine o bakış var. Dünyanın en güzel kızı senin kızınmış gibi bakıyorsun."

"Benim dünyamın en güzelleri sizsiniz." derken eli karnıma gitmiş ve olduğu yeri okşamaya başlamıştı.

"Kıskançlık damarım tutuyor biliyor musun?" dedim yalandan kızar gibi. "İnşallah oğlumuz olur da biraz sen kıskanırsın."

"Bu dünya üzerinde seni kıskanmayacağım tek erkek oğlumuz olabilir." derken sesi oldukça net çıkmıştı. "Ki bilirsin seni cinsiyeti erkek olan her varlıktan kıskanırım."

"Özellikle üstü çıplak erkeklerden!" dedim damarına basmak için. Gülmemek için dudaklarımı birine bastırdım.

Alnını tekrar alnıma hafifçe değdirdi. "Yat uyu güzelim. Yat uyu beni cinlendirme." derken çoktan cinlenmişti.

"Seni seviyorum." dudağına uzun bir öpücük bıraktım.

"Sizi seviyorum." dedi ve o da dudağını dudağıma bastırdı. Sonrasında dudağını bir de karnıma bastırdı.

"İyi geceler güzel karım." Başımı boynuna gömdüm. "İyi geceler bebeğim." diye fısıldadı. "Bizli rüyalar."

Önce can sonra canan derlerdi. Canı bendim. Cananı karnımdaydı

💋

Karnımın üzerinde gezen el beni daha çok uykuya iterken Polat'ın dudakları saçlarımın arasında geziyordu.

Polat'ın güzel kokusunu içime çekmek için başımı boynuna gömdüğümde karnımdaki eli sırtımı buldu. Çıplak sırtımda gezen eli ve güzel kokusuyla uykuya tekrar teslim olmak üzereydim.

"Hadi güzelim, uyan artık." diye fısıldadı kulağıma.

"Birazcık daha Polat," Başımı iyice göğsüne bastırdım. "lütfeeen."  dedim yalvarır gibi. Boğazından çıkan mırıltılar güldüğünün bir işareti olmalıydı.

"Uyumayı çok sevdiğini biliyorum." dedi yine kulağıma doğru fısıldar gibi. "Ama hastaneye gitmemiz gerek." Hastane demesiyle başımı çekmem bir oldu. Bakışlarıma yerleşen korkuyu fark edince "Bakma öyle yavrum." Alnıma dudağını değdirdip geri çekildi. "Sorun olmayacak. Korkacak bir şey yok." dedi beni rahatlatacak bir tonda.

Derin bir nefes aldım ve kocaman gülümsedim. "O zaman Günaydın kocam." diyip boynuna dudağımı değdirdim. İkna olmadım tabii ama kocama inanmayı seçtim.

"Günaydın güzel karım benim." dedi ve dudağımdan öptü. Sonrasında karnıma doğru eğildi ve "Günaydın bebeğim." dedi.

"Günaydın babası, günaydın." dedim bebeğimiz yerine. Sonuçta karnımda taşıyordum ve onun yerine konuşabilmeye hakkım olduğunu düşünüyordum.

Yatakta çok fazla oyalanmadan banyoya girdik. Polat beni özenle yıkarken ellerinin sürekli karnıma gitmesi yine dikkatimden kaçmamıştı. Sanki sürekli bebeğiyle temas kurmak istiyordu.

Duştan sonra hızlıca hazırlandık. Polat kot pantolonunun üstüne krem rengi bir gömlek giyerken ben siyah kumaş pantolonunun üstüne mavi bir bluz giymiştim. Saçlarımı kurutmayı düşünmüyordum ama Polat karşı gelip kendi kurutmuştu.

Geç uyuduğumuzdan ve uyandığımızda saatin öğlene gelişinden herkes kahvaltısını çoktan etmişti. Polat bize kahvaltı hazırlamalarını söylediğinde ikimiz de salona çıktık.

Ev halkının tamamını salonda bulmayı ummuyordum ama hepsi oradaydı.

Arin, annesinin dizine yatmış telfonundan biriyle mesajlaşıyordu. Her kimle mesajlaşıyorsa ve her ne konuda konuşuyorlarsa oldukça hoşuna gidiyordu çünkü otuz iki diş gülüyordu.

Aren tek başına tekli koltukta oturmuş o da telefonuyla uğraşıyor ama o Arin'in aksine kaşlarını çatıyordu.

Ayşin hanımsa televizyonda açık olan sabah programlarından birini izliyordu.

Berfin hanım ve Aylin ortada yoktu. Büyük ihtimalle evde değillerdi.

Salona girmemizle anlık olarak tüm bakışlar bizi buldu "Günaydın." dedik Polat'la aynı anda.

"Tünaydın demek istediniz herhalde." dedi Aren alaycı bir tavırla.

"Sana ne Aren?" dedim çatık kaşlarımla. "Biz günaydın demek istiyoruz belki!"

"Tamam yengem." Ellerini teslim olur gibi havaya kaldırdı. "Sen ne dersen o. Ben bilmem yengem bilir."

"Ohoo bakii!" dedi Arin yapmacık bir sinirle. "Böyle her dediğini yapacak mısın yengemin?"

"Emir demiri keser şevkiyacım." dedi Aren de Arin'e uyarak. "Emir büyük yerden biliyorsun."

Polat kardeşlerine bunlar iflah olmaz bakışı atıp başını sallarken Derya elinde tepsiyle içeri girdi ve tepsidekileri masaya dizdi. Açlık tüm bedenimi sararken oturdum hemen. Polat ta karşıma geçti.

"Niye işe gitmedin sen?" diye sordu Ayşin hanım.

Polat çayından bir yudum alırken gözlerini annesine dikti. "Karımla işim var." Ayşin hanım sesiz kalırken Polat "Kızlara söyle akşama yemek hazırlasınlar misafir var." diye ekledi.

Kaşlarım şaşkınlıkla yukarı doğru kalkarken gözlerim Polat'ı buldu. Gelecek misafirden haberim yoktu.

"Ne misafiri?" dedi Ayşin hanım. "Kim geliyor?"

"Karımın ailesi geliyor." dedi Polat. En az Ayşin hanım kadar ben de şaşkındım. Polat bundan bahsetmemişti. Ne ara aramış ve ne ara ayarlamıştı hiçbir fikrim yoktu.

Aren başını telefondan kaldırıp "Pelin mi geliyor?" diye hevesli bir sesle sorduğunda kaşlarımı çatarak ona döndüm.

"Karımın ailesi geliyor, Aren." dedi Polat uyarır gibi. "Hepsi!"

Aren umursamayıp "Tamam işte Pelin geliyor." dedi gülerken.

Çatalı atsam kafasına? Ya da çay bardağını? Ya da direkt tabağı atayım!

Aren'in yüzünde güller açarken aklıma gelen şeyle yüzümde munzur bir gülümseme belirdi ve Polat'a döndüm.

"Polat!" Gözlerini önündeki tabaktan kaldırıp başıyla n'oldu der gibi bir hareket yaptı. "Aren'e aldığın motorsiklet var ya!" Aren'in gözleri beni buldu ve dikkatle dinlemeye başladı. "İşte o benim olsun mu?" dediğimde Polat ne yapmaya çalıştığımı çok iyi anlamıştı.

"Olsun güzelim." dedi hiç düşünmeden.

"Ohoo Bakiiiiii!" dedi Arin kahkaha atarken.

"Şevkiya bebekamın durduğun kabahat." dedi Aren beni ciddiye almadığını göstererek.

"Ciddiyim ben Aren." dedim ve elimi ona doğru uzattım. "Anahtarı alayım!"

Elini kalbine koydu. "Ahh! Kalbim." diyerek yüzünü buruşturdu. "Yapma yenge. Baba kız arasına girme. Evladımı ayrıma benden. Yemedim yedirdim. İçmedim içirdim. Giymedim giydirdim. Ayrılamam ben kızımdan." derken usta bir oyuncu misali rol kesiyordu.

Kafamı iki yana sallayıp Polat'a döndüm. Ona doğru yaklaşıp sadece onun duyabileceği bir tonda "Kardeşini dövsem küser misin bana?" diye sordum. Dudakları kıvrıldı. "Ama küsmemelisin çünkü şu an aşeriyorum."

Tek kaşı havaya kalkarken "Ne aşeriyorsun?" diye sordu.

"Aren'i dövmeyi." dediğimde gözünü devirdi. Bi' an gerçekten aşeriyorum sanmıştı.

"Hala küçük bir kız çocuğusun güzelim." Ağzına bir dilim peynir attı.

"Küçük kız çocuğu dediğin kişi, çocuğuna hamile." Alt dudağını dişlerinin arasına alıp ezdi., "Altını çizerim, ha-mi-le."

"Yemeğini ye, hamile karım." diyip önüme bir kaç tane yeşil zeytin bıraktı.

Polat'a omuz silkip kahvaltımı etmeye başladım. Normal şartlarda yemek yemeyi seven biriydim. Şu an hamileyken ve artık iki canlıyken daha çok yemek yemeyi istiyordum.

Çayımdan bir yudum alıp bardağı masaya bıraktığımda arkadan birinin bana sarıldığını hissettim. Bu ani sarılmayla irkilsem de Aren olduğunu öğrenince rahat bir nefes aldım.

"Valla çok seviyorum seni yengem." dedi samimi bir şekilde.

Polat'ın gözleri bana sarılan Aren'e kaydı. Dudakları varla yok arası kıvrılırken gözlerimi Aren'e çevirdim.

"Elimde kalacaksın bir gün haberin olsun!" dedim yarı alaylı yarı ciddi.

Yanağını bana doğru uzattu. "Al vur al. İçin rahatlayacaksa vur." dediğinde elimi yüzüne koyup yanaklarını sıktım.

"Dua et seviyorum seni Aren. Yoksa kafanı kırardım."

"Canın sağolsun yengem." dedi.  "canım yengem. En sevdiğim yengem."

"Başka yengen mi var?" dedim alaylı bir tavırla.

"Belki var!" diyip yanağımdan makas alarak çıktı salondan.

Bu çocuğa hem ayar oluyordum hem de seviyordum. İçindiki iyiliği bilmesem ve sevgisinin saflığın inanmasam belki de böyle rahat olamazdım.

💅

Kahvaltıdan sonra oyalanmadan çıktık konaktan. Polat yolda Metin'i aramış ve geleceğimizin haberini vermişti.

Kalbim deli gibi atıyordu. Sonucu içten içe bilsem de emin olmak istiyordum. Bu sevincin, bu mutluluğun boşuna olmadığını öğrenmeye ihtiyacım vardı.

Polat dikkatle arabayı sürerken bedenimi ona döndüm. "Bizimkileri davet ettiğini bilmiyordum." dedim sorgulayan bir sesle.

"Sen uyurken konuştum." Gözlerini bir kaç saniyeliğine bana değdirdi. "Bu haberi herkesin beraber öğrenmesi daha uygun olur gibi geldi. Böylelikle kimsenin gönlü de kalmamış olur." Gözleri yol ve ben arasında mekik dokurken "Tabi başka bir fikrin varsa öyle de yapabiliriz." dedi.

İki tarafında aynı anda öğrenmesi en mantıklısıydı. Pelin benim için neyse Aren ve Arin de Polat için oydu. Ailenin geri kalanının da bir şekilde öğrenmesi gerekiyordu ve bu verilecek olan yemekte, tek seferde olması en doğru yoruldu.

"Yok iyi düşünmüşsün." dedim. "Yemekte söyleriz, dee..."

"Dee... Ne güzelim? "

"Sonuç beklediğimiz gibi olamzsa..."

"Ailecek yemek yemiş oluruz güzelim." dedi rahat bir tavırla. "Uzun zamandır böyle bir şey aklımdaydı zaten. Bir türlü fırsat olmadı." Rahat tavrı beni de rahatlatıyordu.

Hastaneye geldiğimzde ellerimin buz kestiğini hissettim. Polat elimi elleri arasına alıp ısıtmaya çalıştığında da da kendimde olduğum pek söylenemezdi.

Aynı şekilde benden kan aldıklarında da elimi asla bırakmamış ben gözlerimi sıkıca yumarken o elimi okşamaya devam etmişti.

Metin'in odasında sonuçların çıkmasını beklerken Polat kan verdiğim için olsa gerek meyvesuyu ve çikolata almıştı.

Maalesef ki; mutluluğu, üzüntüsü ve heyecanı midesine vuran o kız bendim. Şimdi böyle heyecan basmışken midem bulanıyordu -tabii bu hamilelikten de kaynaklanıyor olabilrdi.-  ve bir şey yiyesim gelmiyordu.

Kapı açılınca istemsizce ayağa kalktım. Polat hemen karşımdaki berjerde oturuyor Metin'in yüz ifadesini okumaya çalışıyordu.

Metin'in düz olan dudakları kıvrılmaya başladığında kalbimin atış hızı arttı. "Tebrik ederim kardeşim." dedi mutlu olduğunu belli eden bir sesle. "Baba oluyorsun."

Polat rahat bir nefes alıp ayağa kalktığında beni kendine çekip sımsıkı sarıldı. Gözlerim dolmaya yer arıyormuş gibi dolmaya başlarken Polat geri çekilip düşen bir damla yaşımı sildi.

"Hissediyorum dedim ben sana. Bak hamileyim işte." dedim çocuksu bir sesle.

"Hamilesin." dedi beni onaylar gibi. Gözleri dolarken dudağıma yumuşacık bir öpücük bıraktı.

"Ihımm ıhımm." dedi Metin. ikimizin de bakışı Metin'i bulmuş; Polat utanmasa da ben çok utanmıştım. "Olan var olmayan var. Ayıp yani!"

"Kıskanma kardeşim." dei Polat benden ayrılıp Metin'e sarılırken.

"Şaka maka baba oluyorsun lan!" dedi Metin inanmakta zorluk çeker gibi. "En son içtiğimiz de böyle bir şey olacağına ihtimal bile vermezdik. Ama şimdi hayallerinin de ötesini yaşıyorsun."

"Değdi kardeşim." dedi Polat. "Her şeye değdi."

Polat'ın beni, bensiz sevdiği yılları çok merak ediyorum. Yanında olanı bile sevmek güç isterken, yanında hiç olmayacak birini sevmek insanı güçten ederdi.

Metin'in gözleri beni bulduğunda ve bana doğru bir kaç adım attığında ben de ona doğru yöneldim.
"Tebrik ederim Naz." dediğinde ve ona sarıldığımda karnımda kelebekler uçuşuyordu.

"Teşekkür ederim." dedim ondan ayrılırken. "Darısı başına."

Bir anda yüzü düştü. Yanlış bir şey mi söyledim der gibi Polat'a baktığımda Polat beni rahatlatmak için gülümsedi. "Tövbeliyim ben yenge." dedi buruk bir sesle.

"O ne demek ya!" dedim itiraz ederek. Aşka tövbe mi edilirmiş.

"Sütten ağzım yandı, yoğurda küstüm demek." dediğinde gözlerindeki acıyı içimde hissettim.

Biri mi onu üzmüştü; yoksa o, birini üzdüğü için mi aşka küsmüştü bilmiyorum ama kalbinin kapılarını kırmış yerine betondan duvar örmüştü.

"Sütü yoğurdu bir kenara bırak ta bebeğin durumunu öğrenelim." dedi Polat konuyu kapatmak ister gibi.

Polat konuyu bildiğinden olsa gerek rahattı ama ben Metin'in hikayesini oldukça merak etmiştim.

"Kevser hanım sizi bekliyor." dedi Metin. Sesi düz çıksa da bakışlarına buğu yerleşmişti bir kere.

Polat elimden tutup yürümeye başladığında
"Sakın ağzından kaçırayım deme." diye uyardı Metin'i.

"O iş bende kardeşim." dedi Metin. "Gitmeden uğrayın yanıma." dediğinde odadan çoktan çıkmıştık.

Kevser hanım kimdi bilmiyorum ama Metin bizi ona yönlendirdiyse eminim ki işinde çok iyi bir doktordur.

İki kat aşağıya indiğimizde Polat asansör yerine ilk defa merdivenleri seçmişti. Büyük ihtimalle heyecandan asansöre binmek aklına bile gelmemişti. Kevser hanımın odasını hiç sormadan bulmuştu.

Beyaz saçları ve yuvarlak gözlükleriyle, ellilerinde bir kadındı Kevser hanım.

Odaya girmek beni daha çok gererken Kevser hanımın güler yüzü biraz olsun rahatlamamı sağlamıştı.

"Tebrik ederim." dedi Kevser hanım içten bir şekilde.

"Teşekkür ederiz." dedi Polat ikimizin yerine.

Sedyeye uzandım. Karnımı açtım. Karnıma soğuk bir jel sürüldü ve sonrasında monitöre bağlı bir cihazla karnımın üzerinde gezildi.

Bir süre sessizce monitördeki görüntüyü izledi Kevser hanım. Benim de Polat gibi bakışlarım monitördeydi ama hiçbir şey anlaşılmıyordu.

"Kalp atışını duyabilir miyiz?" diye sordum tuhaf bir heyecan bedenimi sararken.

"Hamileliğin beşinci haftasındasınız. Altıncı haftadan itibaren kalp atışları duyulmaya başlar." dedi düz bir sesle.

Polat elimi bir an olsun bırakmazken Kevser hanım monitöre daha dikkatli bakmaya başladı.

Sessiz geçen dakikalarda gerilmemek elde değildi. Ellerim titremeye başladığında Polat elimin tersine önce dudağını değdirdi sonra da okşamaya başladı.

"Bi' sıkıntı mı var?" diye sordu Polat. Elini güç almak ister gibi sıktım.

Kevser hanım bize döndü. Düz olan dudakları kıvrıldı. Gözleri önce benim sonra da Polat'ın üzerinde gezdi.

"Bebeklerin durumu gayet iyi." dedi.


💋🌼💅





Ayyyy noluyoooo noluyooooo? Mdkdlld.

Klasik bölüm sonu sohbeti edelim.

Zerda ve Elif konuşması hakkında düşünceleriniz nelerdir??

Arin-Koray mı, yoksa Arin-Yusuf Ali mi? (cevaplarınız kafamdaki sonu değiştirmeyecek.)

Pelin ve Aren hakkındaki düşünceleriniz??

Ayy ikizlerimiz oluyorrrrrrrrrr. Ne düşünüyorsunuz?

En sevdiğiniz kısım kdldldld

Ve son bir soru. Bölümü beğendiniz mi?

İnstagram: sn.helinmavi1

Hepinize Eyvallah.

Продолжить чтение

Вам также понравится

ÇARŞAFLAR | bxb [TAMAMLANDI] Diesel

Художественная проза

313K 13.4K 51
Biraz fazla içki içtikten sonra birinin yanında uyanmak bu çağda yeni ve sürükleyici bir hikaye değildi. Ama Korkut Mirzan'nın çarşaflarında uyanmak...
SARKAÇ Maral Atmaca

Художественная проза

778K 49.9K 5
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
BENİ BIRAKMA cer_en__

Подростковая литература

40.9K 1.9K 17
Hayatı boyunca bir kuş gibi özgürlüğüne düşkün bir kız . Nerden bilebilirdi ki hayatının bir anda tepe taklak olacağını. kanadının kırılıp , özgürlü...
GÖLGESİZ Ssibellasibell

Художественная проза

868K 48.9K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...