SERÇELER AĞLADIĞINDA

By vaenoctis

522K 40.4K 66.4K

Ailesinin güven veren kanatlarının altı yerine soğuk bir köşede kendi başına büyüyen kuşlara gökyüzü özgürlük... More

BİRİNCİ BÖLÜM
İKİNCİ BÖLÜM
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
BEŞİNCİ BÖLÜM
ALTINCI BÖLÜM
YEDİNCİ BÖLÜM
SEKİZİNCİ BÖLÜM
DOKUZUNCU BÖLÜM
ONUNCU BÖLÜM
ON BİRİNCİ BÖLÜM
ON İKİNCİ BÖLÜM

SERÇELER AĞLADIĞINDA

104K 4.8K 8.1K
By vaenoctis




SERÇELER AĞLADIĞINDA




yarayı deş—
iyileştiremediğin yarayı.
ağzından çıkartamadığın her bir sözcük için bir gözyaşı dök sadece.
sessizce ağla.
sessizce gül.
kalacaksan gürültü yapma, sessizce git.
başkalarının yüküne yardım et ama kendininkinin altında ezil—
terk edil.

işlemediğin günahın bedelini boynuna,
bedenini ihanetin koynuna assınlar.
izin ver.

senden alacak bir şeyleri kalmayana—
tükenene,
en karanlık gününe dek.

ışık yakmayacaklar.

bırak yanında gölge yapsınlar.
sonra gölgeni bile tanımasınlar.
omuzlarına asılıp üstüne çıksınlar
uzandığında dalın olmasınlar.
kalabalığın içinde elinden tutsunlar—
karanlıkta kapıları kapatsınlar.

ardında kal o kapıların.
altında kal yalanlarının—
kendine söylediğin yalanlarının.
"sırtını dönebilirsin, korkmana gerek yok"
—tu değil mi?
"ama o benim en yakınım, bu oyunun kaybedeni yok"
—tu değil mi?

kalesini inşa et,
seni savaş alanında yalnız bıraksın
muharebe vakti seni önden gönderenin
söyle en çok hangi lafına inandın?

soytarı.

ne dostu, ne de diğer yarısıydın.
cepheyi terk eden her askerin,
düşman topraklarına koştu.

verdiğin her bir sır,
oturmak istedikleri masalarda yer buldurdu.

şimdi boş kalan o ellerin
ihanetin acısıyla sarıldı göğsüne—
mezarı olmayacak hiçbirinin göğsünde.

kuşlar için göç, serçeler için ölüm vakti.






gözlerinde bir şey gördüm
kara bir çift delik,
parlak, kendinden emin ve özgür
kirpiklerinin arasındaydı dünya.

ödüm koptu göreceksin diye
içimdeki hiçsizliği
kimsesizliği
bitkinliği
bitmişliği.

"anlamıyorlar!"
"yaşım daha kaç ki—"

sustum bu yüzden.
tek kelime etmedim.
sandım ki—
belli etmedim.
sakladım aklımı içime
o yarım aklımı içime
ses etmesin diye.

ya rahatsız ederse?

kalmak istedim.

mayın tarlasıydın sen bitiş çizgisine kadar güle oynaya koştuğum.
uslu bir hayalettim ben.

belki yolumu uzatıp evinin önünden geçtiğimden
belki gölgeni asfalttan izlediğimden
sadece senin sokağındaki kedileri beslediğimden
izlediğini bildiğim dizileri ezberlediğimden
aynı köşede görürüm diye mekan değiştirdiğimden belki
her gece kafamın içinde kavga ettiğimizden
köpeğini aradığımdan yakınlarda yürürken belki—
tuvalet saatini beklediğimden.
belki kollarımdaki pati izlerini sevdiğimden.
belki yeniden attığından kalbim,
belki midemdeki kelebekleri özlettiğinden.
daha iyi bir insan olduğumdan her gördüğümde seni
belki çatıda yıldızları saymaya kalktığımdan—

sen gittiğinden beri.

belki aramın iyi olduğu tek şeyken kelimelerim;
yanında, bir başıma bıraktıklarından beni.

korktuğumdan belki.
çok korktuğumdan,
yanında uyandığımdan beri.

niyetin değilken kalmak,
kaldığından beri.

kalacağına söz verdiğinden beri.

ve gittiğinden beri.

ahlaksız bir yazarın,
diline sürdüğü en ölümcül zehir
yalanlarıdır.

(serçe uyanır yatağında)

başka diyarlaradır yazarın günaydınları.

(bir kere kal demedin bana)

(bilmez misin çocuk;
hep yeniden, sil baştan tanışmak uyuşturucu gibidir insanlarla.

hiçbiri kalsın istemezsin ama
yer yaparsın her biri için yanına.
birindeki yerinde bile kalmasan da.)

hep yeniden,
sil baştan tanıştığın bir yabancıydım sana.

çünkü sen kahven soğuyunca içmezdin
çoktu ve fark etmezdi gelenin gidenin
sınırlarını kurşun kalemle çizmiştin
bir gece yarısı tüm sözleri—
el etmiştin.

bir anlamı yoktu gecelerin, şelalelerin
yüzmeyi bilmediğim karanlık bir nehirdin
akıp durdun kafanın estiği yere
kalmadım bıraktığın yerde ben de.

herkesindin sen.

koca bir kalbin vardı herkesi kabul eden.
sökülmüşse de yerinde kömür vardı tek bir kıvılcıma kül eden.

herkesindin sen.

tebessümle anlattığım insanların oldun
bir selama tek vücut olduğun insanların—
gece onbir, bir kadehe tamamdın sen.

olma istedim.
ufaldın, küçüldün içimde
hiç oldun sen.
olma istedim.

ve biliyordun

daha aptal, daha masum, daha el altındaydım çünkü gözünde
daha sessiz, daha savunmasız kaldım her seferinde.
dizine yatsam ve her şeyi anlatsam
dinler miydin bir kere?

serçeler ağladığında
ölürler sevgilim.

zehir gibi bir adamı sevdim.
zehirdi elleri, sözleri, öfkesi.

zehirdi nefesi.
bile bile üfledi.








Talya'dan


İnsanları neden sevmediğimi biliyorum ama beni sevmediğinden adım gibi emin olduğum vampirleri son damlasına kadar kanımı emene dek neden yanımda tutuyorum, bilmiyorum.

Adım Talya.

Az önce yalan söyledim.

Çünkü en çok, kendimi kandırmayı seviyorum aslında inanmak istediğim yalanlarla. Hayat başka türlü katlanılabilir değil.

Hele de 18 yaşındaysanız ve zorbalarla züppelerin yarıştığı bir okulda kekeme olduğunuz için çok konuşmadığınızdan dilsiz diye anılıyor, tek dayanağınız anne ve babanızı yalnızca özel aile yemeklerinde görüyor ve sevginin insanları değiştireceğine inanıyorsanız.

Aslında doğru. Sevgi insanı değiştirir. İstemeyen birini sevmek, hak etmeyen birini sevmek, sahip çıkmayan birini sevmek insanı çok değiştirir. Umursamaz, soğuk, acımasız biri yapar sizi.

Tüm sevgimi, onu dibine kadar kendi yararına kullanmak isteyen ilgi hastası insanlara verdim. Sürekli çevrendeki insanları tatmin etme çabasında olmak bir süre sonra kendini kaybetmene sebep oluyor ve tüm çabana rağmen hâlâ akşamları odanda bir başına oturarak o çok sevgili arkadaşlarının partilerden ve buluşmalardan paylaştığı fotoğraf ve videoları izlediğini fark ettiğinde, kendine yüzyılın enayisi tacını giydirdiğin ufak bir tören yapmaktan alıkoyamıyorsun.

Tören, intikam temalı Taylor Swift şarkıları ve bolca temizlik içeriyor.

Spoiler: Sabah olduğunda fabrika ayarlarına geri dönüyorsun.

Nereden mi biliyorum?

Çünkü doğum günü partilerini bizzat düzenlediğim, en çok istediği hediyeleri aldığım ve en özel günlerinde saçından makyajına kadar yanında olduğum en yakın arkadaşım, doğum günümde bana bir mum bile üfletmedi. Mumları doğum günlerimde değil odamda tek başıma üfledim ben hep. Ertesi gece, kekeme olduğum ve çoğu zaman konuşmak yerine söylemek istediklerimi telefonuma yazdığım için tüm lise hayatım boyunca zorbalık gördüğüm kızla kol kola partilediler. Kendi gözlerimle görmek istediğim için, ailemin zorla götürdüğü aile yemeğinden ceza alacağımı bile bile kaçarak, bir aptal gibi tema hakkında fikirler verdiğim ve mekanını ayarladığım o çok sevgili arkadaşımın partisine gittiğimde ise...

Gerisini anlatmama gerek yok. Hikâye her kelimede daha da kötüye gidiyor ve bende bundan onlarcası var.

Tek bir özür bekledim. Kimseden duymadığım, duymak için yalvaracak hâle getirdikleri beni, o özrü bekledim bir aptal gibi. Ertesi sabah okula gittiğimde, büyükannemin hediye ettiği Dior marka sırt çantasına iltifatlar dizmek için yanıma geldi. Ne kadar beğendiğini gördüğüm için çantayı ona hediye ettim. Aldı. Tabii ki alır. Bunun için yanımda. Çünkü o böyle biri. Çünkü ben böyle biriyim. İnsanlara bir şeyler vererek yanımda kalmalarını sağlıyor ve arkadaş olduğumuz yalanını kendime söylüyorum. Eminim dışarıdan son derece acınası görünüyordur.

İçeriden doğru hissettiriyordu. İçeriden, her seferinde kendime diyordum ki, en yakın arkadaşından mı sakınacaksın?

Söylesene Talya; en yakın arkadaşının arkadaşı bile olmadığını fark ettiğinde yaşadığın hayal kırıklığıyla nasıl başa çıktın?

Yerini dolduracak başka bir vampirle, tabii ki.

Ama sanki bu sefer şah damarını onun dişlerine sen dayamıştın.

Tanıştığımız akşamı hatırlıyorum. Yüzü o kadar güzeldi ki, anlattıklarının çoğunu dinleyememiştim izlemekten. Onun bana kalmayacağını ilk andan beri biliyordum ama ben o masada kaldım çünkü işaret dili biliyordu ve kullanması hoşuma gitmişti. O akşam yediğimiz dondurmayı beğenmedim ama evindeki pikaptan ve delik deşik edilmiş duvarındaki dart tahtasından ya da gözleri parıl parıl parlarken heyecanla sorduğu sorulardan sonra çekip gitmenin çok zor olacağını biliyordum.

Anlamıyorsun. Bana kimse o aptal soruları sormadı. En sevdiğim rengi, en sevdiğim filmi, en sevdiğim müzik grubunu sormadı. Çünkü kimse merak etmedi.

Sen de etmiyormuşsun gerçi pek aslında.

Bir insanı tanımanın en korkunç yoluymuş kucağına düşmek.

İlk öpücük. İlk dokunuş. İlk deneyimler. Bir daha hiç, eskisi kadar yalnız kalmayacağımdan o kadar emindim ki o küçük aklımın içinde; bir aptal gibi görünmemek için yanında, sessiz kaldığım saatlerin aleyhime işleyeceğini bilemedim ama birileriyle uyumaktan nefret ederken kollarının arasında ya da göğsünde minik bir serçe gibiydim. Hiç bilmeden bütün kâbuslarımı def ettin, her gece yanına kıvrılmak istedim.

Oturduğum masada arkadaşlarıma gözlerimden kalpler fışkırırken anlattığım çocuğun, daha sonra o masada beni dinleyen arkadaşlarımdan biriyle midesizce sevişeceğini nereden bilebilirdim? Çünkü bir aptal gibi söylemiştim ona düzgün bir ilişkiden başka bir şey için asla kalmayacağımı, ama bile bile çekip gitmemek içimden bir şeyleri götürmüştü ve kalmıştım nihayetinde.

Defalarca.

Defalarca kez kalmıştım.

Bir kalbi kırdığında sesi duyulmaz, bu yüzden cesaret bulursun her defasında daha da unufak edebilmek için. Erkekler için tek parça bir kalbe sahip bir kız bulmak, altın madeni bulmak gibi olsa gerek; ellerinde kazma kürek dalıyorlar ve parçalarını bile sağlam bırakmıyorlar.

Tak, tak, tak. Duvara bir çivi çakar gibi acımasızca kalbe vurulan çekiç, göğüs kafesindeki bütün naif kemikleri kırar; kırık kemikler her nefesinde, zavallı kurbanın canına batar. Bu yüzden kalpkıranına her sarıldığında yeniden oynar kırık kemikler yerinden; iç kanama kaçınılmazdır, eğer acıyı sahiplenirsen.

Oturduğum koltukta karşı cinsten uzağa kayarken, nasıl bir yabancının sınırlarımı bu denli ihlâl etmesine izin verecek kadar kaybettim kendimi bilmiyorum ama en güvendiği insanlar tarafından bahşedilen ilk ihanetten sonra insanın kendine verdiği değer ve duyduğu saygı da cehennemin dibini boyluyor sanırım.

Ama hâlâ anlamıyorsun; ben, ilk defa, kalmak istedim.

Kimse kalmıyordu, eğer kalırsan senindim, ve senin gideceğini bile bile ben kalmak istedim.

Odamdan başka bir yer, kaçıp dünyanın gürültüsünden kurtulabileceğim bir sığınak oldu benim.

Bir kuzunun, oldukça vahşi bir kurt'un ininde şefkati, güveni ve konforu buluşu; belki de dünyanın en trajik hikâyelerinden biridir. Çünkü kurt bu, eninde sonunda yer kuzuyu. Başka ne bilir ki?

Ne sanıyordum ki?

İstediği zaman gelir, istediği zaman kaybolur ortadan. İzin verirsin. Sevginin değiştireceğini düşünürsün narsist piçin tekini, ya da gösterebildiğini düşünürsün yarım aklınla. Kaç defa aldatıldığının bir önemi yoktur bilmediğin sürece. Sen böyle hissediyorsan böyle, onun farklı kalıplar bulmasının bir önemi yok; çünkü gün içerisinde durup dururken öylece, bir anda hıçkırıklara boğulmanın başka bir nedeni de yok.

Yemeğe tuz katmana gerek yok, yeterince gözyaşın damladı tencerenin içine. En sevdiğin kupa ayaklarının dibinde paramparça çünkü koridorda yürürken bile aklına gelebiliyor kulağına hiç umursamadan fısıldadığı yalanlar ve için titriyor. Evet, onlar, inanmak istediğin yalanlar. Bir kez olsun dürüst olmak istediğin gecelerde çeneni kilitleyen o yalanlar; çünkü yeni bir din gibi, en çok inanmak ve gurursuzca tapınmak istediklerin onlardı. Biriciklerindi senin. Belki'lerin. Keşke'lerin. Umut ettiklerin.

Ama yalanlar, işte. Hayal ederek, gerçekte oldukları şeyi değiştiremezsin. Yalan onlar. Kalman için. Elinin altında olman için. Aradığında açman, mesaj attığında cevap vermen için. Ne kadar bela okusan da, kalabalıkta burnuna parfümü geldiğinde dolan gözlerine sessiz, kimsesiz bir özür sanki.

Şimdi bile çağırsa tek kelime sızlanmadan gidersin ki.

Bir kere tartışsan için rahatlayacak, içini boşaltsan ona seni duyacak ve sonra... ve sonra... sonra, ne? Değişen bir şey olmayacak. Rezil olacaksın sadece. Yut Talya. Her şeyi yuttuğun gibi bunu da yut. Veda etmek hafifletmeyecek hiçbir şeyi.

Biriyle tanışmış. Bir gülüşü varmış, kış gecesinde çırılçıplak kalsa içini ısıtırmış ama zaten güneş bile o tebessümü karanlıkta kalmasın diye aydınlatmaya geliyormuş hemen. Öyle bir vücudu varmış ki; yatağında, evinde her gördüğünde dalıp gidiyormuş böyle yarım saat onu izliyormuş sadece.

Tekrar kapımı çalsa gelmesine izin verir miyim bilmiyorum ama kendime duyduğum saygıyı cehennemin dibinde de olsa gidip bulmak ve geri kazanmak istiyorum çünkü bunu hak etmediğimi biliyorum. Hiçbir şey bilmiyorsam, bunu biliyorum en azından.

Sabahları aynaya bakmaktan korkmak istemiyorum, maymundan bir dakika sonra gözünü açmış bir kız görüyorum. Öne çıkmak, ses çıkarmak, dikkat çekmek istemiyorum çünkü özgüvenimi şımarıklık zannediyorum. Ne zaman makyaj yapsam palyaçoya çeviriyorum kendimi gözümde çünkü kapatmak istemediğim tek bir santim bile yok yüzümde; kendi hâlimde olamıyorum, hayran hayran izlenmediğimi biliyorum.

Hayran hayran izlediğimi hatırlıyorum ama. Tartışmak istemediğim için, o her şeye muhalefet olsa da ağzımı açmadığımı biliyorum ve bu yüzden hâlâ geceleri kafamın içinde onunla kavga ediyor ve sabahlara kadar uyuyamıyorum. Ben huzur veriyorsam da aradığı huzur değil, kaosmuş her insanın beslendiği gibi.

En çok da benim. Ama benim onu tanıdığım gibi tanımıyor beni, hiç anlatmadım ki. Anlatsam ne fark eder? Gitti. Onun gibisi zaten, gitsindi. Anlatsam ve dinleseydi, gözünün içinde görecektim zerre önem vermediğini ve hiç uzanamadığı köşelerini de paramparça edecekti kalbimin. Bir insan, bir insana; ruhu bile duymadan, nasıl bu denli zarar verebilirdi?

Haklıymışım. Sevgi insanı değiştirirmiş. Bir insanı değiştirmek için ona verdiğin bir sevgi, senden bin eksiltirmiş; çırılçıplak kalırmışsın kış ayazında.

Soğuk nevale seni. Neyi anlatabildin ki o ne zaman konuşmak istesen boğazına kaçan dilinle, kime neyi ne kadar gösterebildin?

Günün sonunda yine sen kaybettin.

Bu sefer savaşı da, kendini de.

Sevgili Günlük,

İki yıl önce annem seni okuyup tüm sırlarıma hâkim olduğundan beri dürüstçe yazamıyorum. Bu yüzden duygularımı başka bir yolla ifade etmeyi seçtim ve çizimlere geçtim ama hiçbiri kelimeler kadar rahatlatamıyor içimi. O kadar öfkeliyim ki kendime, başkalarına değil. Onlara negatif duygular besleyemiyorum çünkü zaten hiçbir insanı kolay kolay hayatıma alamıyorum, gidişlerinin bıraktığı keder tüm göğsümü kaplıyor ve geriye hissedecek başka bir duygu kalmıyor. Kin yok. Öfke yok. Sadece özlem var.

Bu kadar kolay mı beni bırakmak? Geri dönmek zor olmadığından mı? Benim kendime geri dönmem neden bu kadar zor peki?

Sana bile güvenemiyorum artık okuyan olur diye, günlük. Yırtıp yakacağım bu sayfayı. Ama duramıyorum yazmadan. Duramıyorum ağlamadan. Yürüyemiyorum bile sokakta, ayağımın altından kayıyor sanki dünya. Kalemi elime zorla tutuşturdular yine. İlaçlar mı yatıracak beni uykuya yatak diye çivilerin üzerine uzanırken her gece? O soğuk, büyük ve yalnız yatakta.

Yarayı deş. İyileştiremediğin yarayı. Onların açtığı yaranın izi kalacağına, senin deştiğin yarıktan oluk oluk kan aksın; iyileşmesin hiç, bırak hep kanasın.

Yarayı deş. İyileştiremediğin yarayı. Onlar açtı, ama sen alışıksın kendine söylediğin yalanlara, kendin açtın diye bileceksin bundan sonra. Öyle bilecekler. Demirdenmiş gibi tenin, sanki hep öyleymiş dokunamamış kimseler.

Hatırla. Nasıl kanadığını, nasıl dikecek bir ip bir iğne bulamadığını hatırla. Mikrop kaptığını o yaranın, hep seninle kalacak bir iz bıraktığını hatırla; sakın unutma, unutursan kalbin çürüsün Talya.

Geriye ne kaldıysa.

O bıçağı onların eline sen verdin, o zehri de bıçağın ucuna süren sendin.

Sen sevdin, tek başına savaştın ve kaybettin.

Yenilginin tadını çıkar.

Ama çok uzatma, nasıl olsa tadı damağında kalmayacak.





belki şeytan sendin
ama cehennemde büyüyen bendim
senin bahçendeki çiçekler canlı
ve canlı yeşillikler
ben benimkilerin çürümesine izin verdim.

seni bir kez sevmeme izin verirsen
sonsuza dek seveceğim
bir kez gidersen
yolunu ateşe vereceğim.

tüm kalbimde hissettiğim gerçekleri sana duyuramam
yeterince akıllıysam hiçbiri ağzımdan çıkmaz
gözlerine bir daha aynı saflıkla bakamam
kimlere değdiyse benden sonra, bana artık çıkmaz sokak

dokunduğunda kanıma karıştı zehrin
tüm vücuduma pompalıyor şimdi kalbim
ses çıkarmasın diye versem yine ellerine
sıkar, canını çıkarır ve öldürür müsün tüm samimiyetinle?

ızdırap, acı, keder ve küldenim şimdi
içine tükürdüğün benim kalbimdi
zayıf, hasta ve korkak
hâlâ ellerindeki.

yeniden tanış benimle.

(bebeğim ben, derdin
ama)

kollarında büyüten beni, sendin
gidişlerinle.





bir yabancı,
bir gece
senin sesinden bir şarkı dinleyecek
ve benim dilimden bir kitap okuyacak.

bir yabancı,
bir gece
senin olacak. sen de onun.

yıldızlar kayacak
ve ben dilek tutmayacağım.

bir gece,
bir yabancı olacaksın içimde.

o şarkı susacak
ve o kitap hiç yazılmamış gibi
hayatımıza devam edeceğiz ikimiz de.

bir gece,
iki yabancı olacağız birbirimize

sen göçeceksin sıcak iklimlere
benim memleketim soğuk yerlerde.

bir gece
aklına düşeceğim ansızın
öylece—
kovacaksın beni yaka paça evimden
hiç dokunamadığım o yerden
geç kaldım sana ve şimdi sonsuza dek—

(bak bana)

göçebeyim ben.



SERÇELER YÜKSEKTEN UÇAR

DEĞMEKTEN KORKAR İNSANLARA

İNSANLAR ÖZGÜR KUŞLARDIR

VE SERÇELER ÖLÜR DOKUNUNCA



12.10.2023

Continue Reading

You'll Also Like

5M 93.1K 45
Ya bildiğin tüm gerçekler aslında koca bir yalansa?
39.2K 1.8K 9
Yaşadığı yeri çevreleyen duvarların ardındaki sırlar hakkında en ufak bir fikri olmayan Eva Slora, işlemediği bir suçu üstlenir ve Delphia'dan sürgün...
719 26 1
❝Ait olmayanlar, Asıl tehlikelilerdir. İpi kopuk bir ruhun yapabileceklerinden kork.❞ Septis, Morte. Septis ve Morte. Karanlıkta dans eden iki saht...
921K 64.5K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...