DİLHUN Zalim Ağa

By Helinmavi1

4.6M 221K 88.8K

"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama... More

Giriş
Bölüm1: TÖRE KURBANI
Bölüm2:Kalbe Değen Kurşun
Bölüm3: SİGARA DUMANI
Bölüm4: İZMİR
Bölüm5: ÖLÜMLE DANS
Bölüm6: KAN BEYAZ
Bölüm7: Papatya Falı
Bölüm8: Dağın Görünen Yüzü
9.BÖlüm:Dağın Görünmeyen Yüzü
10.Bölüm: NEFRET
11.Bölüm: MESAFE
12.Bölüm: Geçmişin Geçmeyen İzleri
13.BÖLÜM: Dua Ve Duacı
14.Bölüm: Yalanlar Ve Yalancılar
15.Bölüm: KİN
16.Bölüm: SEV BENİ
17.BÖLÜM: YARAYI SEVMEK
18.BÖLÜM: KANLI DAVET
19.Bölüm: Masal
20.Bölüm: YILDIZLAR KADAR
Bayram Özel
21.Bölüm: GECE YARISI DAVETİ
22.Bölüm: Dudaktan Kalbe
23.Bölüm: Acılar Ve Sahipleri
24.Bölüm: Karışan Renkler
25.Bölüm: GELEN MİSAFİR
26.Bölüm: Dert Ve Deva
27.Bölüm: TİTREYEN ELLER
28.BÖLÜM: Kalpler Ve Kırıkları
29.BÖLÜM: VUSLAT
30.Bölüm: Yüzleşme
32.BÖLÜM: İKİ KIRMIZI ÇİZGİ
33.Bölüm: Nişan
34.Bölüm: Kendini Sev
35.Bölüm: Anne mirası
36.BÖLÜM: KANSER
37.Bölüm: Sevginin Gücü
38.Bölüm Gökkuşağından Renkler
Ayşin Soyder
39.Bölüm: SERGİ
40.Bölüm: Kırık Kalp
41.Bölüm: DÜĞÜN
Yılbaşı Özel
42. Bölüm: KIZ İSTEME
43.Bölüm: Kaçırılma
Polat Mirza Soyder
Geçmişin Külleri
FİNAL
Özel Bölüm 1
Özel Bölüm 2

31.BÖLÜM: Kopan Bağlar Ve Gemici Düğümler

82.7K 3.6K 1.6K
By Helinmavi1

Ben geldiiim🤗

Beş aylık maceramda beni yalnız bırakmayan herkese teşekkür ederim. 800k  olduk.

Yıldızlar kadar kalp❤️

Beni çok yoran bir bölüm oldu. Haliyle biraz da uzun oldu.

İyi okumalar 🤗

Yorumlarda görüşürüz.

Oy verip yorum yaparsanız sevinirim.

Takip ederseniz ayrıca sevinirim.
||
^_^

Helinmavi1

Barlas: Elif Naz'ın eski sevgilisi.
Zerda: Barlas'ın karısı.


Geçmiş, geçmekle meşhurdur.

Geçmiş zaman....

Elif Naz, dışarda arkadaşlarıyla oyun oynamak için annesinden yalvar yakar izin aldı. Normalde çıkmasına bir şey demiyordu annesi ama bu sefer babası tembihlemişti. "Misafir gelecek Naz'ı dışarı gönderme." demişti.

Elif Naz hemen döneceğini (!) söyleyerek kaçmaya çalışırken babaanesine yakalandı.

"Nereye gidiyorsun gözümün nuru. Baban demedi mi sana çıkma diye."

Elif Naz, Zenur hanıma omuz silkip dudağını büzdü. "Ama babaanne çok sıkıldım. Vallahada birazcık durup geleceğim. Beş dakkacık valla bak." elini yukarı doğru kaldırıp beş parmağını babaannesine gösterdi. "Beş dakkacık babaanne lüfen söyleme
babama"

Zenur hanım torunun bu tatlı haline kıyamayıp gülümserken Elif Naz ikna ettiğini çoktan anlamıştı. "Tamam dine (deli). Baban gelmeden evde ol ama."

Elif Naz heyecanlı bir şekilde elini çırpıp babaanesine sarıldı. "Tamam babaanne, seni büsürü seviyorum."

"Bende seni çok seviyorum gözümün nuru." dediğinde Elif Naz çoktan kapıdan çıkmıştı.

Seke seke arka mahalledeki boş araziye giderken, yeni yapılan parkın salıncaklarından birinin boş olamsını umuyordu. Oysa babası evin bahçesine salıncak yapmıştı ama tabii ki nazlı kızı parktaki salıncağı daha çok seviyordu.

Parka yetiştiğinde bir gurup erkeğin boş arazide futbol oynadığını gördü. Salıncakların ikisi de doluydu. Üç kız yere çizdikleri sek sek oyununu oynuyordu. Bir kaç kız da ip atlıyordu.

Elif Naz hepsine tek tek bakmış ama gözü bir kişinin üstünde durmuştu. Bankta tek başına oturup kara kara düşünen Polat Mirza.

Dudakları kendine bir arkadaş bulduğu için gülümsemiş hiç düşünmeden banka doğru ilerlemeye başlamıştı. Polat Mirza o kadar dalgındı ki gelen Boncuk gözlü kızı görmemişti bile. Taa ki Elif Naz yanına oturana kadar.

"Niye oturuyorsun burda Polat?" dedi Elif Naz merakla.

"Niye Boncuk, oturamaz mıyım?" keyfi az da olsa yerine gelmişti Boncuk gözlü kızı görünce.

"Ama Polat sen oturmazsın ki. Okulda hep topçuluk oynuyorsun. Şimdi niye oynamıyorsun?" Elif Naz gözlerini bir kaç saniyeliğine futbol oynayan çocuklara çevirdi. Düşündüğü şeyle kaşlarını çatarak Polat'a doğru döndü tekrar. "Seni aralarına almadılar mı? Topun yok diye mi almadılar seni Polat? Bunun için mi üzgünsün?" Üst üste konuştuğu için Polat Mirza'nın cevap vermesine izin vermemişti. Polat Mirza'nın da cevap vermeye niyeti yoktu. Boncuk gözlü kız sabaha kadar konuşsa oturur karşısına dinlerdi. "Üzülme Polat, " Elini cebine koyup beş lirayı çıkardı. "bak bende para var." Parayı Polat Mirza'ya uzatıp "Al bununla top al ikimiz oynarız." dediğinde Polat gülümsemişti.

"Topçuluk değil onun adı futbol, Boncuk.  Ve hayır beni aralarına almadığı için değil istemediğim için oynamıyorum." Gözlerini Elif Naz'ın uzattığı paraya çevirince "Koy paranı cebine sen." diyip ona uzattığı elini aşağıya indirdi.

"Ama sen niye üzgünsünki. Sen hep gülersin. Böyle kaşlarını çatınca dedeme benziyorsun. Fotoğrafı var duvara asmışlar. Kaşlarını da çatmış çok sinirli. Bazen fotoğrafın önünden geçince korkuyorum."

"Bir fotoğraftan mı korkuyorsun Boncuk?"

"Fotoğraf değil Ki. Sen bir göresen Polat gerçek gibi. Böyle sinirli sinirli bakıyor. Bazen rüyama da giriyor."

Polat gülmemek için alt dudağını dişlerinin arasına alıp ısırırken bir yandan da ona hak veriyordu. Dedeler genelde çatık kaşlı ve sinirli olurdu. En azından onun dedesi öyleydi.

"Korkma Boncuk. Rüyalar insanlara zarar vermez." derken gördüğü kötü kabusların onu nasıl etkilediğini çok iyi biliyordu.

"O zaman sende çatma kaşını."

"Gidersem üzülür müsün Boncuk?" dedi beklenti dolu bir sesle.

"Nereye?"

"Uzağa."

"Dönmeyecek misin, bi' daha?" dedi Elif Naz buruk bir sesle.

Polat onun arkadaşıydı. Hep yardım ediyordu. Matematik ödevini bile yapıyordu. Hatta bazen ip atlaması için ipi tutacak kimse olmayınca Polat Mirza arkadaşıyla beraber ipi tutuyordu.

"Döneceğim." dedi. "Nereye gidersem gideyim yine evime döneceğim."

Dedesi okul zamanında Polat Mirza'ya karışmıyordu ama tatil olduğunda onu İstanbul'a götürüp ağır bir kampa sokuyordu.

"Gideceğin için mi üzgünsün." diye sordu Elif Naz.

"Bırakmak istemediğim insanları bırakacağım için üzgünüm."

"Üzülme Polat. Bizde bazen tatile gidiyoruz ama sonra okul açılıyor diye geri dönüyoruz. Sen de gelirsin yine." dedi Elif Naz çocuksu bir heyecanla.

Heyecanı, babasının verdiği sözden dolayıydı. Tatile götürecekti babası onu.

"Bekler misin beni?" diye sordu Polat Mirza.

"Beklerim." dedi Elif Naz hiç düşünmeden.

Polat Mirza'nın yüzü saniyelik olsa da gülmüştü ama sonra hemen eski halini almıştı. Elif Naz ne yapacağını şaşırırken aklına gelen şeyle gülümseyip elini Polat Mirza'nın saçlarına götürdü ve kendince okşamaya(!) başladı.

"N'apıyorsun Boncuk?" derken saçının çekilmesinden dolayı suratını büzmüştü.

"Annem ben üzülünce ya da ağlayınca hep saçımı okşuyor. Böyle yapınca geçiyor üzüntüm. Bak bend okşuyorum saçlarını sende artık üzülme." derken saçını yanlışlıkla bir daha çekmiş bulundu.

Polat artık tamamen güldüğünde Elif Naz işe yaradığını düşünüp elini Polat'ın saçlarından çekti. Tam o sırada bir salıncağın boşaldığını fark edince ayağa kalktı. Elindeki parayı Polat'a doğru uzatıp "Al şu parayı git bize top al oynayalım hadi." Polat parayı almaya yeltenmeyince Elif Naz parayı Polat'ın kucağına bıraktı." Sen gelene kadar ben de salıncakta sallanacağım." diyerek salıncağa doğru koştu.

Polat, Elif Naz'ın verdiği paraya bakıp sırıtırken git gide Boncuk gözlü kıza bağlandığını hissediyordu.

Elif koşarak boş salıncağa oturduğunda ve daha sallanalı bir dakika bile olmadığında "İn salıncaktan çirkin kız." dedi altı yedi yaşlarında bir erkek çocuğu. "Sıra benimdi."

"Sensin çirkin." dedi Elif hemen çatık kaşlarıyla.

"Sen hiç aynaya bakmıyor musun kızım? Çirkinsin işte." diyip salıncağın iplerini tutarak sarsmaya başladı insin diye.

Bu duruma şahit olan bir kaç çocuk Elif'e bakarak gülmeye başladığında Elif'in kaşları daha da çatıldı.
Sinirle salıncaktan inip erkek çocuğunu tüm gücüyle ittiğinde çocuk yere düştü. "Değilim işte. Sensin çirkin." diye bağırıp hızlı adımlarla eve doğru yürümeye başladı.

Polat elinde mavi bir topla bakkaldan döndüğünde Elif Naz'ın koşar adımlarla evine doğru ilerlediğini gördü.

"BONCUK!" Yürümeye devam etti. "DURSANA KIZIM NEREYE GİDİYORSUN?" sesi duysada durmadan devem etti. "BONCUK!" durmasının sebebi Polat'ın onu kolundan tutmasıydı.

"Polat ben çirkin miyim?" dedi direkt.

"O nerden çıktı?" dedi anlamayarak.

"Söyle çirkin miyim?" dedi yine.

"Hayır Boncuk güzelsin. Çok güzelsin."

"Ciddili mi söylüyorsun? Bak beni kandırma dürüstlü söyle."

Polat ciddi olduğunu belli etmek için gülmemeye çalışıyordu ama Elif'in bu hallerine gülmemek elde bile değildi.

"Ciddili ve dürüstlü söylüyorum Boncuk, sen çok güzelsin. Kim sana çirkin dedi ki?"

"Salak çocuk dedi. Çirkinmişim ben. O güzelmiş. Tuvalet terliğine benziyor suratı, gelmiş bana çirkin diyor."

Polat artık dayanamayıp kahkaha attı.

"Tuvalet terliği mi? Nerden buluyorsun böyle lafları sen?" derken hâlâ gülüyordu.

Tam ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki "Elif." diye seslendi annesi. Elif arkasına dönüp ona doğru gelen annesine baktı. "Kızım hani hemen dönecektin? Baban gelecek birazdan." dedi sitem eder gibi.

"Ama anne biz daha topçuluk oynamadık ki." dedi isyan eder gibi.

Medine hanım kızına gülerek baktıktan sonra gözlerini Polat'a çevirdi. Polat hafiften gerilmişti. Çünkü Elif'in babası ondan pek hoşlanmıyordu. Annesinin ne tepki vereceğini kestiremediğinden gerilmişti.

Medine hanım Polat'a doğru bir kaç adım atıp ellerini saçlarının arasına geçirip okşadı. "Bizim şimdi eve gitmemiz gerekiyor. Kızım seninle sonra oynasa olur mu oğlum?" dediğinde Polat şaşırmıştı.

Kendi annesi bile saçını okşamazken düşman diye bildiği kadın okşuyor bir de gülümsüyordu.

"Olur teyze." diyebildi sadece.

Medine hanım gülerek kızına döndü. "Bak arkadaşın da olur dedi. Sonra oynarsınız."

Annesine "Tamam." diyip Polat'a döndü. "O zaman biz sonra topçuluk oynarız seninle."

"Oynarız Boncuk." Elindeki mavi topu Elif'e uzattı. "Ben dönene kadar bu topu sakla olur mu?"

Topu elinden alıp "Olur." diyip el salladı. Polat ta ona el sallayınca annesinin elinden tutup eve doğru yürümeye başladı.

"Baban seni Polat'la görse kızabilir biliyorsun değil mi Elif?" diyen annesine kaşlarını çattı.

"Ama anne Polat benim gibi çocuk. Düşman değil ki."

"Biliyorum güzel kızım. Bu hikayedeki en masum kişiler sizsiniz. Ama dikkatli olun tamam mı?"

Medine hanım diğerleri gibi değildi. Bir çocuğa düşman gözüyle bakamıyordu. kızının da kismeye düşman olmasını istemiyordu. Ama bunu kocasına bir türlü anlatamıyordu.

"Tamam ama sen de babama söyleme tamam mı?" dedi pazarlık yapar gibi.

"Tamam." dedi Medine hanım. "Anne-kız sırrı."

👩‍👧

Diyarbakır, Eraslan ailesi...

Zerda gelinin içi içine sığmıyordu. Aynaya her baktığında karnının biraz daha belirgin olduğunu fark ediyor bu durum yüzünde buruk bir tebessüm oluşturuyordu.

Eli hep karnında geziyordu. İçinde herkesten çok sevdiği adamdan bir parça vardı ve onu olabilecek tüm kötülüklerden korumak istiyordu.

Geçen zamanda herkes üstüne daha çok düşer olmuştu. Ufuk, hemen hemen hergün uğrayıp canının bir şey isteyip istemediğini soruyordu. Kaynanası ve kayınpederi de evde bir şey eksik etmiyordu ve gelinlerini el üstünde tutmaya devam ediyordu.

Barlas her fırsatta arıyor Zerda ve bebeğinin durumunu soruyordu. Canı bir şey istediğinde kimseden çekinmeden söylemesini söylemeye çekiniyorsa da kendi gidip almasını her seferinde tembih ediyordu.

Eskisi gibi uzak değildi karısına. Bir çocukları olacaktı ve mutluluğu hak ettiğine inanıyordu.

Çok düşünmüştü. Düşünmeye çok zamanı olmuştu. Kader dedi. Kısmet dedi. Şükür dedi. Hayırlısı buymuş dedi. Vardır güzel Rabbimin bir bildiği dedi.

Yine arayacağı saatler yaklaşıyordu ve yine Zerda'nın içi içine sığmıyordu.

Oturup telefon başında saniyeleri saydı. Kalbi giderek hızlanırken heyecandan karnına ağrı girmeye başladı. Derken telefon çaldı ve Zerda hiç beklemeden açtı.

"Zerda'm" dedi Barlas yorgun bir sesle.

"Barlas." dedi Zerda ve sustu.

"İyi misiniz? Bir sıkıntı var mı gülüm?"

"Yok." derken sesi titremişti. "Her şey yolunda. Bebeğimiz de iyi. Kalp sesini duydum bugün Barlas. Nasıl güzel atıyordu bir duysan."

Barlas'ın dudağında buruk bir tebessüm oluşmuştu. Orda olup bebeğinin kalp sesini duymayı çok isterdi.

"Az kaldı gülüm. Gelince beraber gideriz hastaneye."

"Azlar da bazen çoktur Barlas. Biz seni çok özledik." bir damla göz yaşı düştü Zerda'nın gözünden."

İstemsizce oluyordu. Hamile kaldığından beri çok duygusal olmuştu. Hormonları değişip dururken yalnızlık zor geliyordu. Etrafında dönen onlarca insan vardı ama o kendini yalnız hissediyordu.

Zaten insan, yanında olmasını istediği kişi olmayınca hep yalnız hissediyordu.

"Zerda." dedi Barlas çekingen bir tavırla.

"Efendim."

"Kız olursa adı Elif olsun mu?"

Cevap veremedi Zerda. Donup kaldı. O kadını, adını çocuğuna verecek kadar çok mu sevmişti yoksa sevmeye devam mı ediyordu?

İki türlüsüde can yakıyordu. Bir ucunda ateş, diğer ucunda su olsa ne yazardı! Birinde insan boğularak ölüyor diğerinde yanarak.

"Barlas."

"Söyle gülüm."

"Ben bebeğimden nefret etmek istemiyorum." dedi. "Bunu yapamam."

💔

Elif Naz Soyder

Küçükken söylenen sözlerin aslında birer yalandan ibaret olduğunu büyüyünce anlıyor insan.

Büyüyünce unutursun diyorlardı mesela. Bazı acıları unutmak için daha ne kadar büyümem gerekiyordu?

Ölenle ölünmüyor diyorlardı mesala. Kaybettiğim her insanla beraber bir parçam ölmüşken nasıl oluyor da Ölenle ölünmüyordu?

Keşke hiç büymeseydik diyorlardı. Siz çocuksunuz ne güzel kafanız rahat diyorlardı.

Aile sevgisi görmeyen çocuklar vardı, sevilmek ne bilmeyen. İstediği hiçbir şey alınmayan. Ailesi olmayanlar vardı, yurtta kalan. Bir de ailesini kaybedenler vardı... Hepsi büyümek istedi. Hepsi kendine yetebilmek istedi.

Kopmaz sandığımız bağların kopuşunu izlerken, bir bağımızın olmadığını düşündüğümüz insanlarla gemici düğümüne döneriz.

Dilhun.

Nerden duyduğumu asla hatırlamadığım ama anlamını asla unutmadığım bir kelime.

Polat, sen kendini DİLHUN eylemişsin demişti bir seferinde. Haklıydı.

Yüreği kan ağlayan, mutluluktan nasibini almamış bir kadındım.

Mutlu bir çocuktan mutluluk arayan bir kadına dönmeyi ben istememiştim.

Polat'la eşittik. Kayıplar verdik. Acı çektik. Üzüldük. Ama eşittik.

Onu suçlamaya hakkım yoktu. Ve zaten bir suçu da yoktu.

Oyun değildi. Artık emindim. Artık içimde bir korku yoktu. Güvenmek miydi bu yoksa inanmak mı bilmiyorum ama hissediyorum.

Aren aradıktan hemen sonra nezaretten çıktık. Böyle elimi kolumu sallaya sallaya nasıl çıktığım hakkında bir fikrim yoktu ama emindim ki Polat'ın bir parmağı vardı.

Çok geçmeden barmenin şahitlik yaptığını öğrendim. Malum kişinin beni taciz ettiği için kafasında şişe kırdığımı söyleyerek ifademi doğrulamıştı.

Karakolun çıkışında Erdem'i gördüğümde ağzım açık kalmıştı. Ben sadece kafasını kırmıştım ama şu an karşımda yüzü gözü tanınmayacak halde duruyordu.

Ben gözlerimi ondan ayıramazken o gözlerini korkuyla kaçırdı benden, bizden.

Polat nereye baktığımı fark ettiğinde belimden tutarak beni arabasına doğru ilerletmeye çalıştı.

"Sen mi yaptın?" dedim Polat'ın açtığı kapıdan geçip ön koltuğa otururken.

Polat emniyet kemerimi sanki ben takamazmışım gibi takmaya çalışırken gözlerini gözlerime dikti.

"Benim karıma kimse yan gözle bakamaz." dudağımı dilimle ıslatınca gözleri dudaklarıma kaydı. "O gözleri oymadıysam iki yaşındaki kızına acıdığım için." gözleri tekrar gözlerimi buldu. Derin bir nefes çekip kapımı kapattı.

Tek üzüldüğüm evde çocuğuna bakan karısı ve küçücük çocuktu.

Polat şoför koltuğuna geçtiği gibi emniyet kemerini taktı. Bu demek oluyordu ki arabayı hızlı sürecekti.

Araba hareket ettiğinde ve Polat'ın ben normalde arabadayken arabayı sürdüğü hızdan bir kaç tık daha hızlı sürmeye başladığında biraz gerilmiştim.

Belki on belki on beş dakika sonra gözlerini yoldan çekip bana çevirdi. "Bizimkilerin derdi neymiş öğrenip hemen yanına geleceğim." ses tonundaki yorgunluk gözlerine de yansıyordu. "Duş alıp kendine geldiğinde yanında olmuş olacağım."

"Yanımda olman için acele etmene gerek yok." dediğimde kaşlarını çattı. "Çünkü seni yalnız bırakmayacağım. Ben de geleceğim seninle."

Kaşları düz bir hâl alınca sıkıntılı bir nefes verdi. "Olmaz Naz. Ne olup bittiğini bilmiyorum. Bir de... Bir de Alparslan orda olacak."

Alparslan'a belki kızmaya hakkım bile yoktu. Karışılıklı bir savaş varken ve o savaşta babam onlara sıkarken, benim onlara niye vurdunuz demeye hakkım yoktu. Ama ne olursa olsun o benim babamdı ve onu vuran kişi de oydu.

Boynuna atlayacak halim yoktu. Teşekkür ederim ne güzel öldürmüşsün babamı yıllardır ciğerim söküldü diyecek halim de yoktu.

Sadece... Polat'ın benim için yaptığı gibi, onu görmezden gelecektim. Polat'ın yanında olacaktım.

"Her zaman yanımda oldun. Kızsam da küssem de. Haksız bile olsam yanımda oldun. Yanında olmak istiyorum." gözleri ara ara yola kaysa da çoğunlukla üzerimde oluyordu ve tabii bunda gecenin bir vaktinde yolun boş olması da etkiliydi. "Alparslan konusunda ne yapacağımı bilmiyorum ama şu an sadece senin yanında olmak istiyorum."

"Buna gerek yok güzelim. Kalbimdesin zaten."

"Var." diye direttim. "Belli ki önemli bir şey. Beni eve bırakarak zaman kaybetme." dediğimde elimi avucunun arasına alıp tersine dudağını değdirdi.

Sonrası uzun bir sessizlik.

Gittiğimiz yer neresiydi bilmiyorum ama bayağı bi' uzaktı. Yolda Polat bir kaç kez telefonuna bakmış gelen mesajlara kısa kısa cevaplar yazmıştı.
Ne döndüğünü bilmesem de önemli olduğunu görebiliyordum.

Yine bir orman yoluna girmiştik. Ormanın sonunda yine bir ev vardı ama Polat'ın evi gibi korunaklı değildi. Evin önünde iki araba vardı. Birinin Alparslan'ın olduğu belliydi. Diğerinin kimin olduğunu bilmiyordum, taa ki arabadan Yusuf Ali ve Aren inene kadar.

Onlar koşar adımla içeri girdiğinde Polat arabayı durdurup indi arabadan hemen. Ben de peşine takıldım.

Biz bahçeye girdiğimizde Yusuf Ali giriş kapısını deli gibi yumrukluyordu. Aren ne yapacağını bilmiyormuş gibi bakarken Alparslan kapıyı açtı. Kapıyı açmasıyla Yusuf Ali'den yumruk yemesi bir oldu.

"NASIL YAPTIN LAN?" dedi Yusuf Ali delirmiş gibi. "Nasıl kıydın." derken bir yumruk daha attı. Alparslan anterdeki tabloya sert bir şekilde çarpınca tablo yere düştü. "Ulan ben yan gözle bakmaya kıyamazken sen nasıl kıydın!" bir kez daha yumruk atmasıyla Alparslan düşen tablonun üstüne düştü. Ve daha kabuk tutmamış olan yüzündeki yaralar tekrar kanamaya başladı.

Biz içeriye girdiğimizde ve ben kapıyı kapattığımda Yusuf Ali belinden silahını çıkarıp Alparslan'a doğrulttu.
Bunu korkutmak için yapmamıştı. "Dur." diyen Polat'ı duymazdan gelerek tetiği çektiğinde aynı anda Polat "YUSUF ALİ!" diyerek silahı tutan elini yukarı doğru kaldırdı.

Ağzımdan ufak bir çığlık koparken elimle ağzımı kapattım. Aren de benden farksızdı ama olurda bir kaza çıkar diye önümde durmayı seçmişti.

Gözlerim tavanda açılan deliğe kaydığında olayın ciddiyetini en iyi şu an kavrıyor olabilirdim.

"Lan olum siz hayırdır?" dedi Alparslan şok içerisinde tavanda oluşan deliğe bakarak. "Önüne gelen silah çekiyor. Günah keçisi miyim ben?"

"İndir o silahı, Yusuf Ali." dedi Polat inatla silahın namlusunu Alparslan'a çeviren Yusuf Ali'ye kızarak.

"Bilmiyorsun" dedi Yusuf Ali gözlerinden birer damla yaş akarken. "Bilsen indir demezsin, bilmiyorsum."

"Anlat bileyim." dedi Polat sakin bir tonda.

"Götün tutuştu değil mi?" diyen Alparslan'a döndü gözler. "Ben gelince yerin elden gider diye götün tutuştu." muhatabı Yusuf Ali'ydi.

"Alparslan senin belanı sikerim." Alparslan seni öldürüm lan. " diyip üzerine atlayacağı sırada Polat kolundan tutup geri çekti.

Polat birkaç hamlede bulunup silahın yere düşmesini sağladıktan sonra
"Dur yerinde amına koyayım. Adam gibi derdini anlat." dedi tahammülü kalmamış bir şekilde.

"Neyi anlatayım lan?" diyip Polat'ın kollarında kurtulup bir kaç adım geri gitti. Sırtı duvara değdiğinde dayanamıyormuş gibi yere çötü. "Nasıl anlatayım?" derken gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı. "Taciz etmiş lan kızı." Aren önümden çekilip bir kaç adım yaklaştı Yusuf Ali'ye. "Tehdit etmiş."

"Kimi?" dedi Polat titrek bir sesle. Hepimizin aklında bir isim vardı ve hepimiz o olmaması için içten içe dualar ediyorduk. "KİMİ?" Yusuf Ali cevap vermedi. "KONUŞSANA LAN KİMİ?" diye evi inletecek şekilde bağırdığında elim destek almak istercesine duvara gitti.

"Arin-" Polat duyduğu isimle bir kaç adım geriye giderken benim gözlerimden yaşlar akmaya çoktan başlamıştı. Aren olayın şokuyla bir Yusuf Ali'ye bir de Alparslan'a bakıp dururken Yusuf Ali devam etti. "sırf benimle daha yakın diye. Sırf beni seviyor diye kızı taciz etmiş. Ben gözümden sakınırken o dokunmaya çalışmış. Ben gözünden bir damla yaş akmasın diye didinirken o göz yaşının sebebi olmuş. Yapmış lan. Kıymış..."

Yusuf Ali artık sesli bir şekilde ağlıyor, kafasını Yaslandığı duvara vuruyordu.

"Cık cık cık." üç defa üst üste dilini damağıma vuran Aren başını duyduğu şeyi ret edercesine sağa sola sallıyordu. "Olmaz. Yapmaz ki Alparslan. Yapmaz biz hep birlikteydik. Biz hep yanyanydık. Yapmaz." gözlerini Alparslan'a çevirdi. "Yapmazsın di mi?" Alparslan da ağlamaya başlamıştı. Neydi bu göz yaşlarının sebebi, pişmanlık mı? "Yapmam de." dedi yalvarır gibi. "YAPMADIM DE." yerde bitmiş bir halde oturan Alparslan'a tekme attığında, Alparslan sırt üstü yere düştü. "Bir şey söyle lan yapmadım de. Susma amın akoyayım." Bir tekme daha Alparslan'ın karnına gelirken asla tepki vermiyor yapmadım demiyordu. "Konuş lan konuş."

Geniş antrede dört dağılmış insan vardı.

Aren, saçlarını ellerinin arasına alıp kökünden ayırmak ister gibi çekiyor kısa bir alanda volta atarak Alparslan'ın yapmadım demesini bekliyordu.

Yusuf Ali, delirmiş gibi duvara kafasını vurmaya devam ediyor sessiz sessiz ağlıyordu. İçten içe kendini mi suçluyor bilinmez ama kendinde olmadığı belliydi.

Ben, ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilmeden sadece ağlıyordum. Yerde ağzı yüzü dağılmış Alparslan'ı gördükçe gözümün önüne Arin geliyordu.

Polat... Polat, hâlâ şoktan çıkamamıştı. Kimseye bir şey demiyor öyle olduğu yerde durmaya devam ediyordu. Gözleri kan çanağına dönmüş gibi kırmızıyken tek bir damla göz yaşı dökmüyordu.

Bir kaç adım atıp yanına yaklaştığımda elini elimin arasına aldım. Burdaki varlığımı yeni hatırlamış gibi dalmayı bırakıp kendine geldiğinde gözlerini gözlerime çevirdi. Başını hafifçe sağa kırdığında sol gözünden bir damla yaş düştü.

"Sarhoştum." sessizliği bozan Alparslan olmuştu. "Ne yaptığımı bile hatırlamıyor-"

Polat elimi ne ara bıraktı ve ne ara belinden silah çıkardı bilmiyorum ama Alparslan cümlesini tamamlamadan silahı ona doğru doğrultup ateşledi.

Alparslan acıyla çığlık atarken gözlerimi kapattığımın bile farkında değildim. Gözlerimi açtığımda Alparslan'ın acıyla bacağını tuttuğunu gördüm.

"Öldün sen." dedi Polat. "Öldün sen." silahın namlusu bu defa Alparslan'ın alnındaydı. "Kendini savunmanı sikerim senin." diyip yere çökerek Alparslan'ın zaten dağılmış yüzünü daha çok dağıtmaya yemin etmiş gibi üst üste yumruklarını yüzüne geçirmeye başladı. "Sarhoşmuş. Sarhoş olman neyi değiştirir lan? SARHOŞ OLMAN NEYİ DEĞİŞTİRİR?" Alparslan artık bilincini yitrecek raddeye gelmişti.

Daha fazla dayanamayıp Polat'ın kolundan tutup geri çekmeye çalıştım ama nafileydi. "Polat dur!" durmadı. "Dur lütfen dur." kolunu elimden kurtarmaya çalışırken beni itmiş bulundu.

Geriye doğru sendelediğimde gözlerini nihayet Alparslan'dan çekebilmiş ve ayağa kalkabilmişti. "Duydun mu?" dedi. "Kardeşime... duydun mu Naz?" Aramızdaki  mesafeyi kapatıp gözlerindeki yaşı sildim. "O gittiğinde Arin daha çocuktu. Çocuktu lan. Küçüktü küçüğümdü. Duydun mu ne diyor?"

"Öldürünce için rahatlayacak mı sanıyorsun?" ellerimi yüzüne koyup durmak bilmeyen yaşlarını sildim tekrar. "Yapma Polat. Yapma sevgilim."

Yüzündeki elimi indirdi. "Duymadın mı? Ben mi yanlış duydum Naz? Yanlış duydun de. Sen desen inanırım. Yapmamış de. Senin çocuğun gibi sevdiğin kardeşine dokunmamış de. Naz yalvarırım bir şey söyle. O kirli düşünceleriyle kardeşini kirletmeye çalışmamış de."

Sesindeki yalvarış beni daha çok ağlatırken Polat için güçlü durmaya çalışmalıydım. "Bak Arin'in sana ihtiyacı var. Arin'in bize ihtiyacı var Polat. Sen böyle dağılırsan onu kim toplar?"

"Beni kim toplayacak." dedi isyan eder gibi. "Yoruldum lan. Daha ne kadar yük yükleyecksiniz omzuma." Hiç beklemediğim anda Alparslan'a dönüp vurmuş olduğu bacağına tüm gücüyle tekme attı. "DAHA NE İSTİYORSUNUZ BENDEN? ULAN BİR CANIM KALDI ONA DA MI GÖZ DİKTİNİZ?"

Polat'ın kolundan tutup kendime çekip sarıldım. Sımsıkı. "Ben toplarım seni. Tutarım elinden. Düşsen de kaldırırım ben seni. Kaldıramazsam da çökerim ben yanına. Ben varım Mirza. Yanındayım. Ama böyle olmaz. Lütfen dur. Böyle olmaz."

"Kardeşim lan o benim." Başını boynuma gömdü. "El bebek gül bebek büyüttüm ben onu. Çocuktu lan. İstediği olmayınca ağlayacak kadar çocuktu. Oyuncak almaya devam edecek kadar çocuktu. Çocuktu lan işte, çocuktu."

Geniş antrede beş kişi vardı.

Alparslan, acı çekiyordu. Ve bu acı ne yüzündeki yaralardan ne de kanayan ayağından dolayıydı. Alparslan acı çekiyordu. Bu acı pişmanlığın getirdiği bir acıydı.

Sarhoş olması suçunu hafifletir miydi? Sarhoş olmak iyi hâl sebebi miydi? Ne fark ederdi ki?

Taciz tacizdir. Birini öldürmek cinayettir.

Antrede beş kişi vardı.

Bir el ateş edildi. Silah kimin elindeydi bilinmez, ateş edilen kişi Alparslan'dı.

💔

Mardin, saat 08:17

Alparslan'ın evinden çıkıp Polat'ın evine geçmiş üzerimizi değiştirdiğimiz gibi bizi bekleyen uçağa binip Mardin'e dönmüştük.

Uçak iner inmez Yusuf Ali bizden ayrılmış nereye gittiğini de söylememişti.

Polat, Aren'e göre daha iyi durumdaydı. Aren tamamen çökmüş ve ağzından tek bir kelime bile çıkmamıştı.

Polat uçağa binene kadar altı, uçakta ise iki dal sigara içmişti. Sigara içmesine rağmen elleri buz gibiydi ve titriyordu.

Bizi almaya gelen aracın arkasına geçtiğimizde -Polat büyük ihtimalle sigara koktuğu için karşıma geçmişti.- Aren'in titrediğini fark ettim. Elini elimin arasına aldığımda sanki birinin ona destek olmasına ihtiyacı varmış gibi başını omzuma koydu. Ellerim saçlarının arasına gittiğinde Polat'ın gözleri bizi buldu. Dudakları varla yok arası kıvrılırken gözleri tekrar cama döndü.

Araba konağın önünde durdu. Üçümüzün de inmeye cesareti yoktu. Herkes birbirine bakarken ilk inen kişi Polat oldu.

Sabahın bu saatinde Arin'in uyuyor olması muhtemeldi ama uyanık olmasa bile hepimizin gitmek istediği yer onun yanıydı.

Polat kapısını hafifçe tıklattığında Arin "Gel." dedi düz bir sesle.

Arin bizi görünce önce gülümsedi. Sonra tek tek hepimizin yüzüne baktı. Bir şeyler olduğunu farkındaydı.

"Niye öyle bakıyorsunuz bana? Bi' şey mi oldu?" derken sesi titremeye başlamıştı. "Abi korkutmayın beni noldu?" Gözleri Aren'e kayınca kaşları çatıldı. "Aren niye ağlıyor?"

Aren bir kaç adım atıp Arin'i kendine çekerek sıkıca sarıldı. "Özür dilerim. Gerçekleri göremediğim için özür dilerim. Sen cehennemde kendi başına yanarken ben bilmeden karşında durduğum için özür dilerim. Arin ben çok özür dilerim kardeşim. Seni koruyamadığım için özür dilerim."

"Ne cehennemi Aren? Ne karşımda durması?" dedi Arin anlamayarak.

"Alparslan şerefsizinden sen uzak durmak isterken ben dibinden ayrılmadım. Ama yemin ediyorum bilemedim. Siktiğimin ikiz dürtüleri nerdeydi bilmiyorum. Benim olmayan aklım nerdeydi bilmiyorum. Arin, Özür dilerim kardeşim."

Arin bir adım geri gitti. "Siz... Nasıl? Yusuf Ali mi?" Gözleri dolmaya başlayınca Polat'a baktı. "Abi."

"Abim." dedi Polat Arin'in yanına vardığında. Hemen sonrasında alnından öptü.

"Abi valla izin vermedim. Bana dokunmasına izin vermedim. Zorladı, sarhoştu, öpmek istedi izin vermedim." Başını art arda sağa sola sallıyorken sesinde inanması için yalvaran bir tını vardı. "Abi ben bişi yapmadım."

"Biliyorum." dedi Polat. Arin'i kendine çekip sarıldı. "Biliyorum güzelim."

Arin kendini abisine bırakınca Polat yatağa doğru yürüyüp Arin'in de oturmasını sağlayarak yanına geçti.

"Yapmadı." dedi Arin tekrar. "Dokunmadı. Dokunmak istedi ama izin vermedim ki. Sarıldı kollarını ittim. Yapmadım ama ben bir şey. Valla yapmadım."

"Biliyorum güzelim." dedi Polat tekrar yumuşacık bir sesle.

Bir süre öylece başı abisinin boynunda kaldı. Ağlayacak göz yaşı mı kalmamıştı yoksa ağlamaya bile hali mi yoktu bilmiyorum ama ağlamıyor öylece duvara bakıyordu.

"Niye söylemedin bana Arin?" dedi Polat sonunda konuşarak. "Çok mu uzaktık biz seninle? Hani her şeyi anlatacaktın bana? Hani sırdaşın olacaktım ben senin?"

"Korktum." diyip başını abisinin omuzundan kaldırdı. Polat teması kesmemek için olsa gerek Arin'in saçlarını okşamaya devam etti. "Abi ben birbirinize bir şey yaparsınız diye çok korktum."

"Bu yüzden mi krize giriyordun? Geçen sefer, o şerefsiz geldikten sonra, o yüzden mi kriz geçirdin?"

"Yıllar geçti ama ben hâlâ bir yerde taciz edilen birini görsem kendimi hatırlıyorum. Abi ben unutamıyorum ki. O gelince yine aynı oldu. Hiçbir şey olmamış gibi karşıma geçip gülüyor ama ben gülemiyorum. O belki hatırlamıyor bile ama ben unutamıyorum."

Gözlerinden anlatmanın verdiği rahatlıkla göz yaşı süzülürken devam etti.

"Videolar atıyorlar. Adam kızı taciz etmiş. Altında bir ton yorum var. Kız o saatte dışarda ne yapıyor? Giydiği kıyafete bak. Kız baştan çıkarmasa adam cesaret edemez. Kız ayartmıştır. Şort giymeseymiş. Abi neler neler yazıyorlar. Ben daha 15 yaşındaydım ayartmak ne bile bilmiyordum. Günlerce şort giydim diye mi acaba diye düşündüm. Annem hep kızardı çıkar o şortu diye. Çok mu yakın davrandım acaba yanlış mı anladı dedim. Sarhoştu ondan mı acaba dedim. Abi ben kendimi suçladım ya. Ama o gün dışarda bile değildim. Kendi evimde kendi odamda eşofmanla oturuyordum. Ona herkesten daha mesafeli davranıyordum. Sorun bende bile değilken bu düşünceler yüzünden söyleyemedim ben. Korktum. Kimse inanmaz bana diye çok korktum. Bana da öyle şeyler yazarlar diye çok korktum."

"Sen bana ne söyledin de ben inanmadım Arin? Ne zaman sorguladım seni?" dedi Polat yargıdan uzak siteme yakın bir sele.

"Utanılacak bir şey yapmadığın halde utanmak nasıl bir şey biliyor musun sen abi? Ya da uykusuzluktan öldüğün halde gözünü kapattığında o görüntüyü gördüğün için uyumaktan korkmak nasıl bir şey biliyor musun? Ben biliyorum."

Polat'ın yüzünde acı bir gülümseme belirirken gözleri dolmuştu.

"Hatırlıyor musun? Babam öldüğünde geldim ben sana. Uyuyamıyorum Arin ben, dedim. Gözümün önünden gitmiyor dedim. Elimdeki kan geçmiyor sanki bir şey yiyemiyorum dedim. Sen hani gidip yemek hazırladın bana, daha çocuktun. Elinle yedirdin bana o yemeği ben yiyemiyorum diye. Sırdaştık biz. Sen bana nasıl yemek verdiysen ben de senin göz yaşını silmez miydim? Ben de seni dizimde uyutmaz mıydım?"

Arin'i, o davette taciz edilmeseydim belki bu kadar iyi anlamazdım ama şu an çok iyi anlıyordum. İçindeki acıyı, gördüğü kabusları ve utanılacak bir şey yapmamasına rağmen aynadaki yansımasından bile utanmanın ne demek olduğunu çok iyi biliyordum.

"Acımayın istedim. Acınak halde değildim zaten. Sen inanırdın. Aren de inanırdı. Ama annem-" derken ağlamaya başladı.

"Sen benim kızımsın." Kafamı sesin geldiği yöne çevirdim. Ayşin hanım. Kapının önünde gözleri kan çanağına dönmüş bir şekilde kızına bakıyordu. "Ben sana nasıl inanmam Arin?" Ayşin hanımı ilk defa böyle yıkılmış görüyordum. Ağır adımlarla yürüyüp yatağın yanına vardı. Oturup kızının elini avucunun arasına alıp öptü. "Nasıl taşıdın o yükü. Nasıl tuttun içinde?" Arin sesli bir şekilde ağlayıp belki de ilk defa annesine sarıldı ağlayarak. "Ben nasıl göremedim?"

"Anne." dedi Arin, sustu.

Aren dayanamayarak dışarı çıkınca Polat ta arkasından çıktı.

"Bütün çocuklarım aynı benim için ama ben en çok duamı sana ettim Arin'im. Kaderin kaderime benzemesin diye dua ettim. Ayağın taşa değmesin diye dua ettim. Kötü gözler üzerinde olmasın diye dua ettim. Arin'im. Ben zehir dillerden kötü gözlerden haram ellerden uzak ol diye çok dua ettim."

"Anne valla ben bişi yapmadım." derken daha çok ağlamaya başladı.

"Biliyorum." dedi Ayşin hanım kızının saçlarından öperken. "Biliyorum Arin'im. Senin suçun değil. Sen masumsun. Sen çocuksun. Sen küçüksün biliyorum. Canın yanıyor biliyorum. Gözlerindeki ateşten yaşlar tenini yakıyor biliyorum. Arin'im ben de biliyorum."

Arin ilk defa annesine dert yanıyordu. İlk defa böyle yakındı. İlk defa dizinde ağlıyordu. Keşke annesiyle hiç böyle yakın olmasaydı da o yaşadıklarını yaşamasaydı.

Ayşin tekrar konuşmaya başladığında İkisini yalnız bırakıp çıktım odadan.

😭

Yazardan

Soyder konağı...

Aren evden çıkacakken Polat kardeşinin kolundan tutup "Nereye?" diye sordu.

"Abi bırak. " dedi Aren.

"Nereye Aren?" dedi tekrar.

"Abi bilmiyorum. Bilmiyorum. Sığamıyorum ben bu eve. Sığamıyorum, hiçbir yere sığamıyorum. O şerefsiz hâlâ nefes alabiliyor ama ben alamıyorum."

"Git" dedi Polat, sinirle ses tonu bi' tık yüksek çıkmıştı. "Sen de git o çok sevdiğin motorunla çarp bir yere. Olacağı bu çünkü şu halinle bi' bak." Derin bir nefes çekti içine. "Bi' durun artık lan. Bi' durun yerinizde. Kızın hâli ortada bir de sen böyle kendini kaybetme. Sen bari destek ol bana. Bari sen dur yanımda Aren."

"Arabayla gideceğim." dedi Aren abisinin tükenmiş halini görünce. "Nefes almam lazım abi. Biraz nefes alıp geleceğim." diyip Polat'ın cevap vermesini beklemeden çıktı dışarı.

Kızıyordu kendine. Arin kolay kolay kimseden nefret etmezken Alparslan'dan hiç hoşlanmıyor hatta nefret bile ediyordu. Bir şey olduğunu anlamalıydı. Anlayamadığı için kendine kızdı.

Kafası yerinde değildi. Aldığı nefes haramdı. Gitmek istediği bir tek yer vardı.

Gitmek istediği bir mekan değildi. Bir insandı.

Araba Dağlı konağının önünde durduğunda telefonunu cebinden çıkardı.

Aren: Sana ihtiyacım var. (09:07)

Aren bu mesajı sadece çok kötü olduğu zamanlarda atardı.

Mavişim: Nerdesin? (09:08)

Aren: Kapınızın önünde. (09:08)

Mavişim: Geliyorum. (09:09)

Pelin Arin'in bu tarz bir mesaj atmasından kötü olduğunu zaten anlamıştı ama bu denli kötü bulacağını tahmin edememişti.

Sana ihtiyacım var mesajını toplasan üç defa bile atmamışken sabahın köründe ne yaşamıştı da şimdi bu haldeydi diye düşünse de bir şey demeyip arabaya binmiş ve onun anlatmasını beklemişti.

Araba uçurum kenarında durduğunda Aren beklemeden indi. Pelin konuyu bilmediğinden ama ailevi bir sorun olduğun tahmin ettiğinden nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. Arabadan inip aracın ön kısmına yaslanan Aren'in hemen yanına geçti.

Aren yüzünde buruk bir gülümsemeyle Pelin'e döndü. "Biliyorum biz diye bir şey yok. Biliyorum Pelin, beni hâlâ affetmedin. Ama... Sana bir kerecik sarılabilir miyim?"

Pelin'in gözleri Aren'in dolu gözlerini görünce hemen dolarken Aren'in boynuna kollarını sarıp, sıkıca sarıldı.

Aylardır sarmadığı bu bedeni ve alamadığı kokuyu ne kadar çok özlediğini düşünürken Aren'in de aynı düşüncede olduğunu bilmiyordu.

"Ne oldu bilmiyorum ama yanındayım ben senin Aren." kollarını daha da sıkı sardı. "Biz olsak ta olmasak ta ben hep yanındayım."

...

Mardin, 27 Haziran, (Yusuf Ali İstanbul'a gitmeden önce)

Arin gördüğü bir taciz haberiyle yaşadığı o günü tekrar yaşamış gibi hissetmiş ve bu duygu onu adım adım krize sürüklemişti.

Haberde; bir kızın kuzeni tarafından yıllarca taciz edildiği ve bu tacizlerin sonunda tecavüzle sonlandığı yazıyordu.

Başka bir haberde ise adamın iyi halden yararlandığı yazıyordu.

İyi bir hâl yoktu. Savunulacak bir taraf yoktu. Sırf sessiz kaldı diye istemiş oldu(!)

Nice kızlar bunu yaşayıp korkudan susuyordu. Susmak bir insanın kendine yaptığı en büyük cezaydı.

Susma. Koru kendini. Savun kendini. Ağzını kapatsalar elini kullan. Elini bağlasalar ayaklarını kullan. Ayağını tutsalar kafanı kullan. Ama susma, haykır. Dilini kesseler yazmayı dene. Yazmanı engelleseler kaçmayı dene. Durma bir çıkış yolu bulana kadar dene.

Unutma her zaman bir yol vardır. Her girişin mutlaka bir çıkışı vardır. Ve inan, sana inanacak mutlaka biri vardır.

Arin, odaya sığamadığında odada volta atmaya başladı. İşe yaramadı. Camı açtı. Nefes alamadı. Ağladı. Faydası olmadı.

Aren geldi dakikalarca sakinleştirmeye çalıştı, başaramadı.

Yusuf Ali geldi. Aren'den onları yalnız bırakmasını istediğinde Aren dışarı çıktı.

Yusuf Ali'yi görmek Arin'i daha kötü yapmıştı. Çünkü işin ucu Yusuf Ali'ye değiyordu.

"Bana bak." diyip Arin'in yüzünü avuçlarının arasına aldı. "Bak ben burdayım." Ellerini Arin'in yüzüne düşen saçlarına götürüp arkaya doğru attı. "yanındayım güzelim." Baş parmağı yanağını usulca okşarken "Nefes al. Sadece nefes al Arin." dedi yumuşacık bir sesle.

Yusuf Ali, yumuşacık sesi ve Arin'i büyüleyen kokusuyla başarıyorudu. Arin'i sakinleştirmeyi çok iyi başarıyordu.

Arin gözlerini kapatıp başını Yusuf Ali'nin göğüsüne koyduğunda geriye kalan tek şey hıçkırık sesiydi.

Bir süre başı Yusuf Ali'nin omuzlarındayken duvara baktı. Baktığı duvarda yaşadıkları canlandı.

"Gitti mi?" diye sordu Arin.

"Kim, gitti mi?"

"Alparslan."

"Bilmiyorum da... Sen niye merak ediyorsun onun gidip gitmediğini?" derken tek kaşı yukarı kalkmış, Alparslan ismi geçtiği içinse suratı asılmıştı.

"Gitsin Yusuf Ali. Söyle gitsin." dedi Arin yalvarır gibi.

"Niye gitsin istiyorsun? Arin bir şey mi oldu? Sana bir şey mi yaptı?"  sorduğu soruyla gerginliği artarken sakin kalmak için insan üstü bir çaba sarfediyordu.

"Yusuf Ali..." Başını yana değru hafifçe eğdi.

"Anlat bana güzelim." dedi Yusuf Ali gerginliğine  rağmen yumuşacık bir sesle. "Bana her şeyi anlatabilirsin biliyorsun. Her zaman yanında olurum, anlat bana."

"Yusuf Ali ben sadece seni sevdim." Bunu Yusuf Ali'nin yüzüne karşı ilk söyleyişiydi. "Onu sevmek benim elimde değildi ki."

"Anlamıyorum gülüm."

Yıllardır tek başına taşıdığı bu yükün altında artık eziliyordu. Birine söylemek istiyordu. Biri onu dinlesin istiyordu. Sırtında kambur oluşturan bu yük omuzlarından kalksın istiyordu.

"Gitmeden önce geldi." dedi Arin titrek bir sesle. "Seni değil onu sevmem gerektiğini söyledi. Senin kötü biri olduğunu ve beni asla sevmeyeceğini söyledi. Benim sevgimi onun hakkettiğini söyledi. Eğer seni sevmeye devam edersem olanlardan sorumlu olmadığını..." anlatırken de o anları tekrar tekrar yaşıyordu." Yusuf Ali bana dokun.... İzin vermedim. Sarıldı sadece. Öpmek istedi izin vermedim. Yemin ederim izin vermedim."

Yusuf Ali duyduklarıyla kaskatı kesilirken Arin sesli bir şekilde ağlıyordu. Bir anda Arin'i kendine çekip sımsıkı sarıldığında Arin kollarını beline dolayıp başını boynuna gömdü.

En büyük sorun neydi biliyor musunuz? Kendini açıklamaya çalışmak. Birilerini ikna etmek için yıpranmak. Ve suçsuz olduğun halde sürekli kendini suçlu hissetmek.

"Sen ne dersen doğru odur gülüm." dedi Yusuf Ali sonunda kendinde konuşma cesareti bularak. "Sen ne desen inanırım ben, biliyorsun. Geçti gitti. Bir daha onu görmeyeceksin söz veriyorum." derken öylesine söylemiyordu.

Bir süre daha öylece geçti. Yusuf Ali'nin kanı damarlarında hızlı akarken Arin'e bir şey çaktırmamaya çalışıyordu. Onu kötü etkilememeye çalışıyordu.

"Bakmadın." dedi Arin şaşırmış bir şekilde.

"Kime?" dedi Yusuf Ali anlamayarak.

"Bana." dedi Arin. "Kötü bakmadın."

Arin böyle bir tepkiyle karşılaşacağını düşünmüyordu. Yusuf Ali ortalığı ayağa kaldırır ve ona acıyarak bakar diye düşünüyordu.

"Kötü bakacağım biri değilsin. Ne olursa olsun bu gözler sana hep güzel bakar." Arin'in yüzü uzun zamandan sonra ilk defa gülüyordu. "Çünkü sen gördğüm en güzel çiçekten daha güzelsin."

"En güzel kadın değilim yani?" dedi Arin burnunu küçük bir kız çocuğu gibi çekerken.

"Kadınlarla kıyaslayacağım biri değilsin. Sen zaten kıyas yapacağım biri değilsin." dediğinde Arin daha fazla gülümsedi.

"Teşekkür ederim." dedi. "Beni dinleyip beni bu yükten kurtardığın için. Biraz daha tutsaydım içimde delirecektim."

Aren de Polat ta Arin'i dinlemeyecek insanlar değildi. Suçlayacak ya da yargılayacak insanlar hiç değildi. Ama Arin onlarla bu konuşmayı yapmaktan utanıyor ve çekiniyordu.

"Ben var olduğum sürece seni herkesten korurum. Ve her zaman yanında dururum. Gel bana Arin." Arin'in yüzüne düşen bir tutam saçını kulağının arkasına sıkıştırdı. "Ne olursa olsun, ne yaşanmış olursa olsun kapımın açık olduğu tek kişisin. Gel ve anlat. Ben anlarım seni."

İlerde ne yaşanırdı bilinmez ama Yusuf Ali'nin kapıları her zaman bir kişiye açık olacaktı.

Arin, ne yaparsa yapsın kime giderse gitsin dönecek bir ev hep bulacaktı.

"Ben uyuyana kadar yanımda kalır mısın?" diye sordu çekingen bir tavırla.

Gülümseyerek başını olumlu anlamda salladı Yusuf Ali. Arin yatağa geçti ve bir süre gözlerini kapatmak yerine Yusuf Ali'ye baktı. Uyku bedenini esir alınca gözleri kapanmış ama zihnindeki düşünceler susmayı bırakmamıştı.

"Güzel rüyalar gör Arin. Seni mutlu edecek rüyalar gör.

😞

Elif Naz Soyder

Tuhaf duygular bedenimi esir alırken üst üste yaşanan olaylar ve art arda dökülen sırlar hepimiz için kaldırması zor şeylerdi.

Herkesin derdi kendine büyüktü ve zaten dertlerimiz birbirine karışmıştı.

Ne ben ne Polat dünden beri hiç uyumamıştık ve ben ayakta bile zor duruyordum.

Odamıza geçtiğimde Polat'ın duşta olduğunu gelen su sesinden anladım. Onun çıkmasını beklerken ben de daha rahat bir şeyler giydim.

Yatakta bağdaş kurmuş bir şekilde oturup olanları düşünürken su sesinin kesildiğini bile fark etmemiştim. Polat beline sardığı havluyla odaya girdiğinde gözlerim anlık olarak onu buldu. Yanıma gelip saçlarımın arasına dudaklarını değdirip giyinme odasına girdi. Çok geçmeden altına bir eşofman geçirip yanıma geldi. Başını dizime koyup gözlerini kapattı.

İki insanı en çok acıları birbirine bağlar ve acılarla bağlı olan insanlar kör düğüm olurlar. Ne çözmeye kimsenin gücü yeter ne de onlar çözülmek ister.

Polat gözlerini açıp gözlerimle buluşturduğunda içten bir şekilde gülümsedim ona.

"Hani çocukken saçlarımı okşamıştın bi' seferinde." yüzümdeki gülümseme büyüdü. "Yine okşasana Naz. Belki geçer içimdeki bu acı."

Elim direkt saçlarına gitti. O gün saç okşamayı bile bilmiyorken Polat'ın saçlarını okşamış daha doğrusu çekip durmuştum. Ama şimdi zarar vermekten bile korkuyordum. Öyle hassas ve öyle yumuşaktı dokunuşlarım.

Bir süre tavana baktı. Düşüncelere daldı. Düşüncelerde boğuldu. Gözleri doldu. Boğazında sanki yutkunmasını engelleyen bir şey varmış gibi zorla yutkundu.

"Sence ben nasıl bir abiyim?" dedi gözlerini tavandan ayırmadan.

"Gördüğüm en güzel abisin." dedim hiç düşünmeden. Gözlerini tavandan çekip gözlerime baktı.

"Göremedim ama." dedi. "Kardeşimin acısını göremedim."

"Acıyı değil sebebini göremedin." Elim hâlâ saçlarında, onun da tüm dikkati bendeydi. "Bazen göremiyoruz Polat. Ben nasıl Pelin'in Aren'e olan duygularını göremediysem sen de acısının sebebini görmemiş olabilrsin. Bu seni kötü bir abi yapmaz."

Düşüncelerimi kafasında tartıyordu.

"Hem..." diyip susutum.

"Hem ne?" dedi.

"Sen kötü bir abi olsan ben senden olacak bir çocuğu ister miydim sence?" Kaşları yukarı doğru kalktı. "Gördüm ben Polat. Kardeşlerine yaptığın babalığı gördüm. Gördüm ve çocuğumun babası ol istedim."

Dudakları varla yok arası kıvrılırken "Yoruldum." dedi.

"Bak burdayım." dudağımı omzuna değdirdim yorgunluğu geçsin diye. "Durma yaslan bana."

Başını dizimden çekip ellerini yüzüme koydu. Beni kendine çekerken dudakları dudaklarımı kendine mesken etmiş ve uzun bir öpücük kondurmuştu.

"Seni seviyorum." dedi. Alnı alnımdaydı.

"Çok mu?" dedim aklını biraz olsun dağıtmaya çalışarak.

"Sayıp bitiremediğin o yıldızlar kadar." dediğinde yanağına uzun ve sert bir öpücük kondurdum.

Yatakta uzanıp kollarım gel der gibi açtım. Hemen yanıma uzandı ve başını boynuma gömüp derin bir nefes çekti içine.

"Ben de seni çok seviyorum Polat." Saçlarını okşarken bir de öpmüştüm. "Haksızlık yaptım sana biliyorum. Babamın ölümünde senin suçun yoktu. Söylemediğin için kızdım sadece. Acım gözümü kör edince ilk sana saldırdım. Benim de bir sana geçiyor nazım işte."

"Nazın da, derdin de, cefan da kalbim üstüne." Başını boynumdan çekip saçlarımın ucunu okşadı. "Yeterki gitme."

"Bir yere gittiğim yok. Benim yanım kocamın yanı."

"Kocan kurban olsun sana."

Dudağına ufacık bir öpücük kondurup "Deme öyle Allah korusun." dedim. Kollarımı boynuna iyice sarıp başını göğsüme dayadım. "Hadi gel bugün de ben uyutayım seni koynumda. Saçlarını da okşarım sen uyuyana kadar." Geçmişten bir anıyla gülümsedim. "Korkma artık saç çekmiyorum."

"Çek." dedi. "Elin saçımda olsun da gerekirse çek."

Polat'ın yorgunluğu uyuyarak geçmeyecekti ama vücudunun buna ihtiyacı vardı.

"Uyu sevgilim." dye fısıldadım kulağına. "Unutma, rüyalar insanlara zarar vermez."

❤️

Bir hafta sonra

Buraya gelmek benim için zordu. İçimde biriken onlarca şeyi bir anda dışarı dökmeye cesaretim yoktu ama dünden sonra gelmek istedim.

Elimdeki su bidonunu ve papatyaları mezar taşına bırakıp çöktüm babamın mezarının başına.

Önce suladım toprağını. Kurumamıştı toprağı biri gelip sulamıştı. Babaannem olmalıydı.

"Baba. Ben geldim." dedim buruk bir sesle. Babamın adının yazılı olduğu mezar taşından gözümü alamıyordum. "Baba sen benim kahramanımdın ya. Bir başka çocuğu kimsesiz nasıl bırakabildin senin çocukların kimsesizlikten ağlarken?"

"Baba seni savunmak istiyorum. Babam yapmaz demek istiyorum. Benim babam kötü biri değil demek istiyorum. Ama diyemiyorum. Sen sadece bize kötü değilmişsin. Sadece bize iyi olup kimseyi düşünmezmişsin."

Gözlerim dolarken ve sesim titrerken babama sitem etmeye devam ettim.

"Hayır baba. Sen bizi de düşünmüyormuşsun ki. Düşünseydin Polat'ın yalvarışlarına kayıtsız kalmazdın. O da bir evlat, babası kollarındayken o silahı sıkmaya gönlün elvermezdi. Ve sen o gün Polat'ın babasına sıkmasaydın belki de bugün yaşıyor olacaktın."

"Aklım almıyor senim gözün nasıl karardı da bizi unuttun. Baba beni ilk unutuşun değil biliyorum." Boğazıma bir yumru oturdu. "Annem öldüğünde de varlığımı unutmuştun ama sen Pelin'i hiç unutmazdın ki. Bu sefer onu nasıl unutabildin?"

"Hiç mi demedin ya! Hiç mi evde beni bekleyen bir kızım var, bana bir şey olacak diye eli yüreğinde gezen başka bir kızım daha var ve onların benden başka kimsesi yok hiç mi demedin?"

"Baba, onlar bensiz ne yapar, bir ben kaldım da mı diyemedin?"

Gözlerimden yaşlar akmaya başlayınca durup göz yaşlarımı sildim.

"Düşmanlığın bize olan sevginden büyük mü geldi baba?"

Cevap veremeyecekti çünkü ölmüştü ama zaten cevap ortadaydı.

"Ben inanmazdım. Birinin beni senden daha çok seveceğine inanmazdım. Ama artık inanıyorum baba. Polat beni senin beni sevdiğinden daha çok seviyor. Çünkü onun düşmanlığı sevgisine galip gelemedi."

"Sana hem kızgınım hem kırgın. Ama yine de küsemiyorum baba. Küsersem gönlümü alamayacaksın çünkü. Yoksun çünkü. Çünkü artık ölüsün baba."

Hemen yan tarafındaki annemin mezarına geçmeden önce babamın mezar taşını öptüm.

Hayat sizi bir mezar taşını öptürdüğünde anlıyorsunuz bazı şeyleri.

Annemin toprağına da su döktükten sonra papatyaları tek tek dizmeye başladım.

"Güzel annem benim. Toprağına çiçek ekemediğim için özür dilerim. Ama bak sana papatya getirdim."

Toprağını sevdim bir süre. Mezar taşına sarıldım. Toprağını bir kez daha suladım. Mezarı papatyalarla kapalancak şekilde tek tek dizdim papatyaları.

"Anne valla yoruldum. Valla artık kaldıramıyorum. Her şey üst üste geliyor taşıyamıyorum." dedim daha fazla içimde tutamayarak.

"Tamam diyorum bak mutlusun artık rahatla. Sonra başka bir şey oluyor ve ben yine yıkılıyorum."

İnsanın geçmişi peşini bırakmıyor. İnsan, geçmiş diyip geçemiyor.

"Çok oldu değil mi anne? Sana içimi dökmeyeli yıllar oldu. Babam yanına yattı diye mi dökemedim içimi bilmiyorum. Ama bugün döksem olur mu anne? Babam bizi duymazdan gelse olur mu?"

Babam bizi duymazdan gelir miydi ya da annem beni duyar mıydı bilmiyorum ama ben bugün içimi dökecektim.

"Sevginizle büyüdüğüm için hiç sevgiye ihtiyacım olmadı. Ve zaten sevgi de ihtiyaç olmamalı."

"Sen öldükten sonra ben sevgisiz kaldım. Babam öldükten sonra da kimsesiz kaldım. Beni düşünen kimse yokken düşünmem gereken bi' ton insan vardı."

"Kimse sevmedi beni. Soğuk dediler, bencil dediler, burnu havada dediler... Benimle arkadaş bile olmak istemediler. Ama Barlas sevdi beni."

Yüzümde acı dolu bir gülüş belirdi.

"Tuhaf bir sevgiydi. İlgiliydi anne. Değer veriyordu. Düşünüyordu, sevgisini göstermeye çalışıyordu. Ama dedim ya tuhaf bir sevgiydi. Bir şeyler vardı ama ne olduğunu çözemiyordum."

"Gittiği yerleri bile hep söylerdi mesela. Sanki benden gizli bir şey yapmadığını kanıtlamak ister gibi bir hâli vardı. Biliyorsun ben kıskanç bir kadınım. İşime geliyor diye  şüphelenmedim herhalde."

Kuruyan dudaklarımı ıslattım.

"Annesi de hiç sevmezdi beni. Barlas annesiyle konuşacağı zaman kalkardı yanımdan. O zamanlar kendimi çok dışlanmış gibi hissediyordum. Onların ailesinin bir parçası olamayacağım gibi geliyordu."

Barlas'ın yanımdan kalkıp telefonla konuştuğu her an gözümün önüne geldi.

"Barlas yanımda olurdu aslında ama söz konusu ailesi olunca karşımda olabiliyordu. Ama kızamıyordum anne. Sen olsan ben de senin yanında olurdum. İnsan ailesini atamıyor ki. Kötü de olsa yok sayamıyor."

"Ama sorun yok saymak değilmiş aslında. Polat karşısında kim olursa olsun yanımda oluyor. Tüm dünya karşıma geçse o yine yanımda duruyor."

"Anne aslında insan dağ istemiyormuş arkasında. Güvendiği birini yanında istiyormuş."

Dağ bildiklerimin üzerime yıkılışını izledim. Ve zaten benim arkamda dağ da yokmuş ki. Ben onu karşımda görmek istemediğimden arkamı dönmüşüm

"Biliyor musun anne, üniversitedeki arakadaşlarımın çoğu hâlâ birbirleriyle görüşüyormuş. Bir benimle görüşmüyorlar. Bi an... Kısa bi an dışlanmış gibi hissettim. Ama zaten ben de kimseye güvenip arkadaş bile olamadım. Kimseye zaman ayıramadım."

"Dün Barlas'la ortak bir arkadaşım -Barlas'la bayağı bi yakın- bir fotoğraf paylaşmış."

"Barlas baba oluyormuş."

"Duyunca bi tuhaf oldum. Kötü hissetmek değil de hani Barlas askerde ya, ondan dolayı bi tuhaf oldum işte. Korku gibi bir duyguydu."

"Bu arkadaşım, fotoğrafı gördüğümü görünce herhalde, bana mesaj attı. Anne bana nasılsın diye sordu. Uzun zamandır ailem dışında bana nasılsın diye soran kimse yoktu. Belki on dakika boyunca nasılsın yazısına bakıp durdum."

"Konuştuk biraz. İçinde kalan bazı şeyler varmış ve bunu söylemek istiyormuş. Bilmem gerektiğini düşünüyormuş. Üzüldü herhalde bana bilmiyorum."

Boğazım, gerçeklerin yüzüme vuruluşuyla yanmaya başladı.

"Anlattı uzun uzun anne. Aklıma inanamadım. Meğer Barlas benden önce nişanlıymış. Meğer nişanı kendi kafasına göre atmış ailedeki kimse bilmiyormuş. Düşünebiliyor musun anne? Benim yanımda annesiyle ondan konuşmuyormuş."

Histirik bir kahkaha attım.

"Anne düşünebiliyor musun resmen beni nişanlı birini ayartan kadın konumuna sokmuş. Ve bunu bütün ailesi biliyormuş. Adımı kötü kadına çıkarmış haberim olmadan."

Başımdaki siyah şal boynuma düştüğünde düzelttim.

"Hani sen bana her şerde bir hayır var derdin de benim çocuk aklım anlamazdı. Anne haklıymışsın. Bu kan davası bitsin diye evlenmeseydim ne olurdu diye düşündüğümde delirecek gibi oluyorum."

Dün bütün gece bunu düşünmekten gözüme uyku girmemişti.

"Barlas bunu benden ömür boyu gizlemeye razıymış anne. Ben bunu anca evlendiğimde öğrenebilecekmişim. Herkes bana kötü kadın muamelesi yaparken ben orda mutlu olamazdım. Anne ben ölürdüm."

"Demek ki ondan evlenmiş hemen. Bana, o kadınla evlenmemi istiyor ailem derdi hep. Ama nişanlıyım demedi anne. Hiç bahsetmedi. Ben bilsem yan gözle bakar mıydım ona? Ben bilsem bir kadının hayalleriyle oynar mıydım? Senin kızınım ben anne. Yapmazdım."

"Beni o duruma soktuğu için çok kızdım. Çok ağrıma gitti ama yine de dua ettim Barlas için. Allah'ım dedim. Onu sağ salim karısına ve çocuğuna kavuştur."

"Ben kimseyi yarı yolda bırakmam anne. Başlarda Barlas'ı yarı yolda bıraktım sanıyordum ama bizim Barlas'la yolumuz bitmiş."

"Vardır Rabbim'in bir bildiği derdin hep. Varmış bir bildiği anne."

"Yanlış ve doğru zamana inanmıyorum ben. Doğru insan her zamanda değiştirir insanın kaderini. Pola ta değiştirdi benim kaderimi."

Dudaklarım artık acıyla değil gerçekten kıvrılmıştı.

"Sen de severdin onu anne. Babam nefret etse bile sen okşardın Polat'ın başını. O da seviyor seni. Çiçekler ekiyormuş mezarına. Belki gelip konuşuyor da seninle, bilmiyorum."

"Başta kızdım ona. Suçlayacak biri aradım onu suçladım. Çoğu zaman haksızlık ettim. Ama güvendim de anne. Güvenmek istedim. Beni güvendiğim yerden kıracağını hiç beklemiyordum ki. Gözümde hep o çocuk olan Polat'tı. Büyüdüğünü göremedim ki ben."

Düğün gecesi söylenen sözlerin ağırlığı hâlâ kalbimi acıtıyordu.

"Yine de güvenmek istedim. Kaldığım yerden sevmeye devam ettim. Ama anne bir kez güven kırılınca insan en ufak şeyde korkuyor. Yapmayacağına emin bile olsan o şüphe aklına bir kez girince içini kemiriyor."

Tıpkı bende olduğu gibi.

"Anne kızına bencil diyorlar biliyor musun?  Bu kızı düşünen kimse yok. Kendini düşünecek tabii demiyorlar ama bencil diyorlar."

"Bencil biriydim ama artık değilim anne. Beni benden çok düşünen biri var hayatımda artık bencil değilim. Artık onu düşünüyorum, bizi düşünüyorum ama kendimi tek düşünmüyorum."

Kopması gereken bağlar koptu. Görünmez olan bağlar, gemici düğümü oldu.

Gözyaşları, yerini gülümsemelere; haykırışlar, yerini sevinçlere bıraktı. Geçmiş artık geçmişte kaldı.

"Dilhun olmak istemiyorum ben artık. Ben artık mutluluktan nasibimi almak istiyorum anne. Yüreğim ağlamasın, gülsün istiyorum.."

Ellerim şalın altından çıkan saçlarımın ucuna gitti.

"Hem saçlarım da uzadı artık." derken gözlerimden birer damla yaş düştü.

"Oy annem oy. Meğer nasıl dolmuş taşmış içim. Meğer ne çok özlemişim sana dökmeye içimi. Üzerimden sanki bir yük kalktı. İyi ki varsın annem. Toprağın altında bile olsan iyi ki varsın."

"Bu anlattıklarım da anne-kız sırrı olarak kalsın annem."

Annemin adının yazılı olduğu mezar taşını öpüp kalktım ayağa.

💔❤️

Bir ay sonra...

Bir haftadır baba evindeydim. Polat'ı, zor geçen günlerde yalnız bırakmak istemediğimden üç hafta boyunca evde kalmış ve olabildiğince herkese destek olmuştum.

Arin daha iyiydi ve güzel gülüşleriyle evi aydınlatmaya başlamıştı.
Ve o günden sonra Arin ve Ayşin hanımın arası daha iyi olmuştu.

Zaten Arin'in gülümsemelerinin sebebi de buydu.

Ayşin hanım yine aynıydı ama Arin'e daha sıcaktı. Daha yakındı. Daha ilgiliydi.

Mesela artık Arin, annesnin dizine yatıyordu ve Ayşin hanım kızının saçlarını okşuyordu.

Mesela Ayşin hanım, artık kızının odasına gidiyor ve Arin'in ne yaptığını kontrol ediyordu.

Tabii bu ilgi alaka Arin'e özeldi. Bana yine kaynanalık yapıyor oğullarını da deli etmeye devam ediyordu.

Geçen günlerde sınav sonuçları da açıklanmıştı. Aren oldukça iyi bir sıralama yapmış ve diş hekimliği için tercihlerini hazırlamıştı.

Pelin'in de ilk senesi olmasına rağmen sıralaması kötü değildi. Bir sene daha deneyebileceğini söylesek te hemşirelik için tercih vereceğini söylemiş biz de kararına saygı duymuştuk.

Baba evinde kalmayı istediğimde Polat başta bu fikrimden hiç hoşlanmamıştı ama o da farkındaydı. Benim biraz sakinliğe ihtiyacım vardı. Benim biraz kendi kendime kalmaya ihtiyacım vardı. Ve benim biraz kendi ailemle ilgilenmem gerekiyordu.

Umut hastalanmıştı ve çok nazlı bir çocuk olmuştu. İki gece benimle yatmak istemiş sonrasında odasına geçmişti. Benimle kaldığı gecelerde de uyuyana kadar Aylin'den bahsetmişti.

Babaannemin tansiyonunda biraz sıkıntılar vardı ve bunun için gecenin bi' vakti hastaneye gitmek zorunda kalmıştık.

Pelin, arkadaşlarıyla geçireceği son zamanları olduğu için sık sık dışarı çıkıyordu. Gündüz yine içim el veriyordu ama gece tek başına gitmesi hoşuma gitmiyordu. Gideceği yerlere ben bırakıyor dönmek istediğinde ise ben geri alıyordum.

Öyle bir zamandaydık ki ne zaman başımıza ne gelir bilmiyorduk. Tıpkı zararın kimden geleceğini bilmediğimiz gibi.

Ben de korkuyordum işte. Başına bi' iş gelir diye deli gibi korkuyordum.

Kafa dinlerim diye geldiğim baba evinde kafamı daha çok ağrıtıp dönecektim.

Yatağa girip telefonu elime aldığımda Polat'tan üç tane mesaj geldiğini görüp heyecanla açtım.


Kocam bey: Ev sensiz çekilmiyor be güzelim. (22:20)

Kocam bey: Duvarlar üstüme üstüme geliyor. (22:25)

Kocam bey: Özledim. Dön artık. (22:30)

Siz: Gelsene bana. (22:45)

Kocam bey: Ben zaten sendeyim. (22:46)

Mesaj atmamdan bir kaç dakika sonra kapım açıldı. Polat üzerinde siyah bir eşofman ve beyaz bir tişörtle içeri girdiğinde yatakta doğruldum.

Kapıyı kilitleyip hızlı adımlarla yanıma geldiğinde kollarımı boynuna sarılmak için ona doğru uzattım. Eli belimi bulduğu gibi sıkıca sarılıp boynundan öptüm.

"Hoş geldin kocam." dedim cilveli bir sesle.

"Hoş buldum güzel karım benim." dedi içi gider gibi.

Yatağa geçip oturduğunda "Kapıda mı bekliyordun?" diye sordum imâ dolu bir sesle.

"Baktım karım bana gelmiyor ben gideyim dedim." dedi ciddi bir tavırla.

Kollarımı boynuna  dolayıp kucağına oturduğumda belimi iyice kavrayıp kendini benimle beraber geriye çekip sırtını yatak başlığına dayadı.

Burnumu burnuna sürtüp "Hmmm.." dedim nazlı nazlı.

"Hmm..." dedi beni taklit ederek. Burnumun ucundan öperken eli askılı geceliğimden içeri girmiş ve sırtımı okşamaya başlamıştı. "İçimde bitmek tükenmek bilmeyen bir özlemin var. Sen o özlemi sürekli ateşi körükler gibi körüklüyorsun be Boncuk." Burnu yanağımda gezerken huylanmaya başlamıştım. "Yeter dön evine."

"Biz seni iç güveysi alsak olmaz mı?" dedim yarı alaylı yarı ciddi." Elim ensesindeki saçları okşarken kucağındaki duruşumu düzeltmeye çalıştım. Çalışırken de ona hafifçe sürtmüş bulundum.

"Olur." dedi boğuk bir sesle. Dudakları boynumda ıslak öpücükler bırakmaya başlamıştı. "Yarın eşyalarımı toplayıp gelirim."

Dudakları çenemden dudaklarıma doğru usul usul çıkarken kendimi geriye çektim. Kısılan gözlerle bana bakarken gülerek dudağımı adem elmasına değdirdim. Yutkundu. Bir daha öptüm. Bir daha yutkundu. Bir daha öptüm. Bir daha yutkundu tekrar öpecektim ki eliyle çenemi kavrayarak kendine çekti ve dudaklarımı iştahla öpmeye başladı.

Alt dudağını dişlerimin arasına alıp sert bir şekilde ısırıp geri çekildim. "Ayşin hanım da vursun bizi."dedim yarı alaylı yarı ciddi.

Sırtımdaki elini belime dolayıp beni bir hamlede altına aldı. Ağırlığını üzerime vermeyecek şekilde üzerime uzandığında kalbim deli gibi atmaya başladı.

"Vursun." dudakları açık olan omzumu buldu. "Sana vurulmuşum ben. Kurşun işler mi sanıyorsun?"

Kollarımı boynuna dolayıp Onu kendime çekerek dudaklarına yapıştım. Dudakları hem istekli hem de tadını çıkarmak ister gibi yavaştı. Soluklanmak için geri çekildiğimde "Özledim." dedim fısıldar gibi. "Seni çok özledim."

Dudakları keyifle kıvrılırken alt dudağını dişlerinin arasına alıp ısırdı. "Benim kadar özlemiş olmazsın." diyip alnıma dudağını değdirdikten sonra alnını alnıma dayadı.

"Hmm." dedim cilveli bir sesle onu kendime daha çok bastırdım.

"Hmm." dedi yine beni taklit ederek.

Gülüşlerimiz birbirine karıştı. Dudaklarımız bir oldu. Bedenimiz zaten artık tek olmuştu. Ruhu ruhumu öperken kalbim bir kuş olup uçmuştu.

Özlem ikimizi de esir alırken benim odamda, benim yatağımda teker vuslata erdik.

💋💅

Gözlerimi açtığımda Polat yoktu. Gözlerim komidinin üstündeki saate kaydığında saatin öğleni bulması beni şaşırtmıyordu.

Saatin hemen yanında bir de not vardı.

Bir bebekten farksız uyuduğundan ve zaten uyandırılmayı da sevmediğinden kıyamadım uyandırmaya. Ben doyamadım Boncuk gözlü güzel karıma. Uyandığında otele gel beraber kahvaltı edelim.

Kocan bey

Yüzümdeki sırıtışla alt dudağımı dişlerimle resmen ezdiğimde içimde tuhaf bir heyecanla ayağa kalktım.

Bir kaç gündür kendimi halsiz hissediyordum ve bunu kimseye söylememiştim. Dün Polat'ın varlığı bana ilaç gibi gelmişti ve şu an kendimi çok iyi hissediyordum.

Uyandığımda saatin öğlen olması kahvaltı yapamayacağımız anlamına tabii ki gelmiyordu. Güzel ama kısa bir duş alıp hemen hazırlanıp çıktım.

Arabam serviste olduğu için yürümeyi tercih etmiştim. Hava oldukça güzeldi ve yürümek bana iyi geliyordu.

Evden oldukça uzaklaştığımda ve otele de oldukça yaklaşmış bulunduğumda küçük bir kız çocuğunun - en fazla on beş yaşında - bana doğru koşarak geldiğini gördüm.

Kızın ayağında ayakkabı yoktu ve sürekli arkasına bakıp duruyordu. Kıza doğru adımlarımı hızlandırırken bir anda yere düşmesiyle koşmaya başladım.

Yerden kaldırıp dizindeki tozları silkelediğimde ve giydiği elbisenin eteklerinden tutup dizi kanıyor mu diye baktımda dizi çok kötü kanıyordu. "Kimden kaçıyorsun?" diye sordum düz çıkması için uğraştığım bir sesle.

Öfkelenmiştim. Bu kızın bu hâlde olmasına sebep olan kimse ona çok öfkelenmiştim.

Adını bilmediğim küçük kız çocuğu "Abla bırak. Kurbanın olayım bırak." dediğinde kolunu bırakmadım.

Ayağımdaki beyaz spor ayakkabıları çıkarıp önüne bıraktığımda başta şaşırsa da itiraz etmden giydi.  Giyerken de arkasına bakmayı ihmal etmedi.

"Kimden kaçıyorsun güzelim sen?" dedim yumuşacık bir sesle.

"Abla bırak babam yakalarsa öldürür beni." Kaşlarım benden bağımsız çatılırken ağzım açık kalmıştı. "kurbanın olayım bırak."dediğinde diğer kolundan da tuttum.

"Bana bak. Korkma ben varken sana bir şey yapamaz." dedim güven veren bir sesle.

Kız güvendi mi bilmiyorum ama artık kaçmak için uğraşmıyordu. Tabii sık sık arkasına bakıp duruyordu.


Telefonumu çıkarıp direkt Polat'ı aradım. İkinci çalışta açtı.

"Polat."

"Uyuyan güzel uyanmış." dedi yumuşacık bir sesle.

"Mezarlığın arkasındaki sokaktayım. Arka yoldan sana doğru geliyorum bana bir araç yollar mısın?"

Küçük kızın elinden tutup arka yola saptım.

"Sesin niye öyle geliyor?" yumuşacık olan sesi telaşlı bir hâl aldı.

"Gelince anlatacağım. Lütfen çabuk olur musun?" derken sesimdeki endişeyi gizleyemedim.

Adımlarımı hızlandırırken kalın ve tok bir erkek sesinin "DİCLE!" diye bağırmasıyla durdum.

Arkamı döndüğümde eli silahlı, ona yakın adam vardı.





(yorumları okuyunca ben)

Ay noluyooo noluyooooo? Jdkdkrk.

Bölüm sonu sohbeti edelim...

Elif ve Polat'ın çocukluk anlarını okumak hoşunuza gidiyor mu?

Barlas hakkında ne düşünüyorsunuz?

Alparslan hakkında ne düşünüyorsunuz? Yaptığı şeyi tahmin ediyor muydunuz ya da?

Sizce o silahı Alparslan mı sıktı Aren mi?

Ayşin hanım hakkında ne düşünüyorsunuz? Onun geçmişini de merak ediyor musunuz?

Sizce gelecek bölüm bizleri ne bekliyor?

Ve son bir soru...

Ciddili ve dürüstlü olun. Bölümü beğendiniz mi?

İnstagram: sn.helinmavi1

Hepinize eyvallah.

Continue Reading

You'll Also Like

ZEVAHİR By Çiğdem

General Fiction

3.9M 206K 81
"Lütfen... Hayır," dedim adımlarım geri geri giderken. Buradan uzaklaşmalıydım. Silahtan, bağlı adamdan, karşımdaki gözü dönmüş adamdan... Hepsinden...
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

716K 52.4K 5
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
Benimsin By Bilinmeyen28

General Fiction

1.6K 126 6
"insan kaderinden kaçabilir mi?" kaçamaz ve,ve sen benim kaderimsin " doğru diyordu biz birbirimizin kaderiydik.Çünkü bütün yollar ona,bize çıkıyordu...
877K 37.1K 26
Abimin arkadaşı akımını abimin arkadaşına uyguladım. Yaparken aklımdan geçen tek şey sürekli okuduğum kitaplardaki gibi olacak değil ya; Ayrıca tek b...