ALDAT KENDİNİ

By devilwoman01

28.2K 1.7K 335

Şuan içinde olduğumuz durum gerçekten de garipti. Kim derdi ki aldatılıp kafa dağıtmak için tatile çıkacağım... More

1. İHANET
2. SİL BAŞTAN
3. KENDİMLE BAŞ BAŞA
4. YABANCI
5. ÇAY ISMARLASAM?
6. RAHATSIZ EDİCİ BAKIŞLAR
7. KARMA KARIŞIK
8. YENİLENME
9. GİDENLER VE KALANLAR
10. HOŞ GELDİN
11. DENK GELİŞLER
12. AYRILIK
14. KAHRAMAN SÖZÜ
15. AİLE NE DEMEK?
16. TAKİP
17. AÇELYA'NIN KAHRAMAN'I
18. VELAYET DAVASI
Alıntı

13. GEÇEN ZAMAN

1K 75 12
By devilwoman01

(devam edenler için yeni bölüm...)

13. Bölüm; GEÇEN ZAMAN

🥀🌼

Gözlerimi bahçede gidip gelen minikten çekemiyordum. Her an bir şey olur korkusu tüm benliğimde geziniyordu. Peşinden hiç ayrılmayan dayısı Can, oturduğum yerde durma sebebimdi.

Kafede öğlen yemeği yiyorduk. Güneş yine en can alıcı şekilde vuruyordu ışıklarını. Baharı getiren kışın yerine gelmişti bu sıcaklık. Zaman sanki en büyük ağlarını örmüştü. Geçen zamanın aksine geçmeyen şeyler var gibiydi.

O da bebeğime olan düşkünlüğüm... Sanırım ona zaman işlemeyecekti.

"Abla!"

Nergis'in sesi beni düşüncelerimden çekip aldı.

"Merak etme, Can onun yanında." derken tabağındaki son parçaları yiyordu.

"Anne olunca anlarsın beni." diyip bakışlarımı yine minik kızıma diktim. Sarı saçları o koştukça sallanıyor elbisesi uçuş uçuş oluyordu.

Büyümüştü.

Hemde yürüyecek, koşacak kadar büyümüştü. Anne, dayı, teyze diyecek kadar büyümüştü. Üç yaşını geride bırakmış, benimle beraber büyümüştü. Tadabileceğim tüm o duyguları bana yaşatarak büyümüştü.

Büyümüştü büyümesine de benim gözümde hep minik kalacaktı. Galiba artık annemi tam anlamıyla anlıyordum.

Can yorulduğunu belli ederek masaya oturduğunda Açelya da hemen kucağına oturmuştu Can'ın. Onların bu cıvıl cıvıl olan hali beni sevindiriyordu. Çünkü Açelya babası ile zaman geçiremiyordu son zamanlarda.

Emre birkaç ay önce iş için gitmişti. Hergün arayıp Açelya ile görüşsede bu yeterli değildi. Bunda benim bir suçum var mı, diye çok düşünmüştüm ama Emre kendini sevdirememişti. İyi bir baba olmuştu. Açelya'nın her şeyi ile ilgilensede sanki hep bir şeyler eksikti.

"Bu cimcime beni mahvetti!"diye söylenen Can ile Açelya kucağında gülüyordu.

"Gel kızım buraya!" dedim Can'a kötü kötü bakarken şakasına. Açelya'ya sarılıp onu bırakmadı.

"Benim cimcimem" dedi. Nergis ile Can'a gülerken duyduğum ses ile bakışlarım sesin geldiği yöne döndü.

"Açelya'm." diyen adamın adımları bize doğru geliyordu. Açelya'yı kucağına alıp kokusunu içine çekerken akan göz yaşını görmüş bakışlarımı kaçırmıştım.

Ortamda sessizlik hakim olurken Açelya'ya baktı uzun uzun. "Çok özlemişim..." dedi bana dönerken, "Burnumda tüttün."

"Döndüğünü söylemedin?" dedim o da masaya otururken.

"Ani oldu." diye açıklama yaptı. Açelya mızmızlanıp benim kucağıma gelmek istediğinde onu bana verdi. Cebinden bir kutu çıkardığında bana uzatmıştı.

"Bu ne?" diye sordum elinden kutuyu almazken.

"Küçük bir hediye sana ve kızımıza." dediğinde derin bir nefes aldım.

"Gerek yoktu Emre." dediğimde, "Lütfen..." diyerek kutuyu elime sıkıştırdı.

Kutuyu açıp içine baktığımda birbirinin aynısı iki bileklik ile bakışlarımı kısa bir an Emre'ye çevirdim. Küçük olanı çıkarıp Açelya'nın bileğine taktım.

"Çok yakıştı." diyen Emre ile kutuyu kapattım. Ondan bir hediye ya da herhangi bir başka şeyi beklemiyordum. Tek isteğim iyi bir baba olmasıydı.

Emre bir süre daha Açelya ile ilgilendikten sonra ayaklandı. Gitmek istemese de Açelya'yı son kez öpüp yanımızdan ayrıldı. Onun gidişinden sonra Nergis ile oturduğumuz yerden kalktık. Can biraz işleri olduğunu söyleyince biz eve geçmiştik.

Nergis sessizce mutfaktaki sandalyelerden birine çökünce Açelya'yı kucağımdan indirdim. Yorgun bebeğime bakıp gülümsedim.

"Biraz koltukta dinlen annem." dediğimde sarı saçlarını sallayıp "Tamam anniş" diyerek koltuğa ilerledi. Ardından başımı iki yana sallayıp sessizce masada oturan, kardeşime döndüm.

"Neyin var?" diye sorduğumda bakışlarını bana çevirdi.

"Can ile kavga ettik." dediğinde yanına oturdum.

Ve evet bu geçen zamanda, Nergis ve Can arasında bir etkileşim olmuştu. Uzun süre itiraf edemeselerde, birbirlerini sevdiklerini sonrasında dile getirmiş bir ilişkiye başlamışlardı. En büyük destekçileri bendim. Can, çok iyi bir arkadaştı. Bana olan yardımlarını asla unutmazdım. O ve Nergis en iyisini hak ediyorlardı.

"Ne oldu ki?" diye sorduğumda başını masaya yasladı.

"Kliniğe geldiğinde bir arkadaşımla beni samimi gördü, işte ondan sonra başladı... " dediğinde başımı iki yana salladım.

Nergis de, Can da çok fazla kıskançlardı ve bu ilişkilerine bazen böyle zararlar veriyordu.

"İkinizde inatçı ve kıskançsınız!" dediğimde Nergis oflayarak başını masadan kaldırdı.

"Kalbini kırdım bu sefer. Biraz zor affeder beni." dedi üzüntüyle. Elimle kolunu sıvazlayıp gülümsedim.

"Hallederiz." dediğimde tebessüm edip ayaklandı.

O, odasına giderken ben minik bebeğime döndüm. Koltukta uzanan bebeğimin yanına ilerlerken huzurluydum. Daha önce hissetmediğim bir huzurdu bu...

...

Aynadan aksime bakarken içimdeki o değişik hisse anlam veremiyordum. Hazırlanmış Can ile üniversiteden olan arkadaşımızın düğününe gidecektik. Nergis, Açelya'ya bakma görevini üstlenmişti çünkü başka bırakabileceğim, güvenilir kimse yoktu. Annemler yazlığa gitmişti. Ve Nergis ise Can ile olan problemlerinden dolayı gelmek istememişti.

Kısacası ben ve üzerimdeki bu güzel elbise düğüne gidecektik. Nedense Açelya doğduktan sonra giyim tarzım değişmişti. Daha uzun elbiseler tercih ediyordum. Daha kapalı, bazen bol. Bunun nedeninin özgüven eksikliği olduğunu söylemişti psikoloğum.

Bu geçen sürede daha iyi hissedebilmek, Açelya'ya daha iyi bir anne -daha mutlu bir anne- olabilmek için psikoloğa gitmeyi tercih etmiştim. Çünkü her ne kadar kabul etmesemde ben eski ben değildim. Emre'nin beni aldatması, bende çok büyük bir yara açmıştı. Kendimi yetersiz, çirkin, kabul edilemez olduğumu düşündüğüm zamanlar çok olmuştu.

Nedenleri kendimde aradığım, her zaman böyle bir olayın başıma tekrar gelebileceğini düşünmem, bu yüzden çoğu zaman benimle konuşmak isteyen erkeklere ön yargı ile yaklaşmam... Bu gibi bir sürü şeyi atlatmaya çalışmıştım.

Nitekim başarmıştım. Sorunun bende olmadığını, tekrar aynı şeyleri yaşamak gibi bir kaidenin olmadığını biraz zor olsa da anlamıştım. Şimdi kendimi iyi hissediyordum. Hayatıma kaldığım yerden en güzel şekilde devam etmek için elimden geleni yapıyordum.

Burası gerçek hayattı ve ben beyaz atlı bir prensin gelip beni kurtaracağını hiç düşünmüyordum. Böyle bir şey yoktu. Herkes kendi kendinin kahramanıydı. Ve insanı düştüğü bataklıktan çıkarabilecek tek kişi de kendisiydi.

Düşüncelerimi bir kenara bırakarak. Takılarımı taktım. Saç, makyaj derken zaman hızla akıp geçmişti. Can beni almaya geldiğinde kızımla vedalaşıyordum. Nergis'e dikkat etmesi gerektiğini söylerken o da beni bezmişlikle dinleyip evden kovar gibi kapıyı yüzüme kapatmıştı. Onu bu konuda uyarmalıydım.

En nihayetinde Can ile arabaya binmiş ve yola çıkmıştık. İkimizde sessiz ve düşünceliydik. Birbirimize bir şey söylemek istiyor ama buna cesaret edemiyorduk.

"Ülkeye geri dönmüş." diye ağzında ki baklayı sonunda çıkardığında Can, ona döndüm. Dikkatli bir şekilde arabayı kullanıyordu.

"Kim?" diye sordum anlamazlıktan gelerek. Bana kısa bir an bakıp önüne döndü.

"Altan..."

Duymak bile istemediğim o isim kulaklarıma dolduğunda gözlerimi sıkıca kapattım.

Üç yıl önce gitmişti ve bir daha geri dönmemişti. Bir süre telefonda konuşmuştuk ama sonrasında ne cevap vermişti ne de arayıp sormuştu. Böylelikle o da hayatımdan çıkan insanlar listesine eklenmişti.

O zamanlar ona karşı hislerimin olduğunu düşünüyordum. Lakin psikoloğumla konuştukça bunun gerçek duygularım olmadığını fark ettim. Beynim sadece beni bir şeylerle meşgül ederek yaşadığım o kötü gerçeği unutturmaya çalışmıştı.

Ne kadar başarılı olduğum bir muammaydı. Şuan ise iyi ve sağlıklıydım.

"Damadın yakınıymış tesadüfen duydum... Görüp şok olma diye-"

"Tamam" dedim sözünü keserek. Yolda olan bakışlarımı ona çevirdim. "Bu bir sorun değil. Geçmiş, geçmişte kaldı."

"Sen öyle diyorsan." deyip yola odaklandığında başımı cama çevirip akıp giden yolu seyre daldım.

Kafamda bin bir düşünce cirit atıyordu. Daha şimdiden kızımı çok özlemiştim.

Düğün mekanına vardığımızda bir vale gelip arabayı almıştı ve Can ile mekana giriş yapmıştık.

Gösterişli bir şekilde hazırlanmış mekan güzel gözüküyordu. Arkadaşımın eşi paraya kıymıştı. Kınayı biz organize etmiştik ama bu derece gösterişli bir konsept yapmamıştık.

Kapıda karşılayan aile üyelerine selam verip gelin odasına çıkmıştım. Can da damadın yanına uğrayacaktı. Düğün yeri yeni yeni kalabalıklaşıyordu.

Koridoru aşıp gelin odasını bulduğumda kapıyı tıklayarak içeriye girdim. Kız arkadaşlarımın çoğu buradaydı ve gelinin etrafında oturmuşlardı.

Beni fark ettiklerinde gülümsemiş ve selam vermişlerdi. Yanlarına gidip bir köşeye iliştim. Elif elindeki beyaz ayakkabıya isim yazıyordu.

"Nilüfer de geldiğine göre onunda adını yazıyoruz." dediğinde gülerek başımı iki yana salladım. Adımı onun düğününde ayakkabı altına yazmıştık ve ondan sonra evlenen kişi ben olmuştum.

"En son adımı yazdığınızda işler pek iyi gitmedi." dediğimde sessizlik oldu. Elif duraksarken gülümseyerek, "Yaşandı bitti. Artık üzülmüyorum." dedim sessizliği bozarak.

"O zaman yazıyorum yine!" diye şakıdığında Elif ona gülmek ile yetindim.

Şimal heyecandan olsa gerek konuşmazken onu bir kuğu gibi gelinlikte görmek beni de mutlu etmişti.

Kızlar ile biraz daha şakalaşıp davet salonuna geçtim. Can, erkek arkadaşları ile konuşuyordu. Onu rahatsız etmeyerek bizim için ayrılmış olan masaya oturdum. Etrafa bakmaya gücüm yoktu. Onu görmek isteyip istemediğimden pek emin değildim.

Gerçi onu görsemde değişen bir şey olmazdı. En son çıkan haberlere göre yurt dışında ünlü bir model ile sevgiliydi. Haberin detaylarına tabi kii de bakmamıştım. Doğru olup olmadığı da muammaydı ama bu konu artık beni ilgilendirmiyordu.

Bizim hiçbir bağımız kalmamıştı. Daha doğrusu hiçbir zaman bir bağımız olmamıştı.

Tüm bu düşüncelerle başımı kaldırıp etrafa baktığımda bir çift yeşil harelerle karşılaştım. Oturduğu yerden bana bakıyordu ve bunu yaparken hiç bir çekincesi yoktu. İstemsizce bakışlarımı yüzünde gezdirdim.

Değişmişti.

Yüz hatları sanki daha bir belirginleşmişti. O anlına dökülen siyah saçları da artık yoktu. Kesmişti saçlarını.

Ne ondan geriye bir şey kalmıştı ne de bizden...

Bakışlarımı ondan çektiğim gibi Can yanıma oturmuştu.

"Buraya nasıl bakıyor..." diye mırıldandığında onu duymuştum. Bana döndüğünde Can, ben zaten ona bakıyordum. "Gerçekten çok değişmiş, ne selam verdi, ne de bir şey dedi. Yanında arkadaşları ile konuştum suratıma bile bakmadı." dediğinde önüme döndüm.

"Ne olmasını bekliyordun?" Diye sorduğumda, Can sesli bir nefes aldı.

"Hala sana bakmasını beklemiyordum." dediğinde başımı iki yana salladım.

Tekrar bir karmaşaya girmeye niyetim yoktu. Bir kere o karmaşaya girmiş ve kaybetmiştim. Tüm bu olanlardan sonra hayatımda birini istemiyordum.

Bu sırada herkes bir yere odaklanırken bakışlarım herkesin baktığı yeri buldu. Takım elbisesi içinde bir adam, davet salonuna girmiş yürüyordu. Hemen arkasından bir adam da onu takip ediyordu. Herkesin neden böyle merakla bu adama baktığını anlamamıştım. Herhalde tanınan biriydi.

Adam yerine geçtiğinde ona olan bakışlar bir nebze olsun azalmıştı.

"Şu adamı tanıyor musun?" Diye Can'a sordum.

"Damadın akrabası, pek tekin bir adam değil. Hakkın da çıkan mafya vari haberler var." dediğinde Can, herkesin neden böyle merakla baktığını anlamış oldum.

Bir şey demeden hafif bir müzik eşliğinde olan ortamı izlemeye devam ettim. Ama içim rahat değildi. Kızımı her ne kadar çok güvendiğim kız kardeşime bırakmış dahi olsam aklım kızımdaydı.

Oturduğum yerden çantam ile ayağa kalktığımda Can bana döndü.
"Bir sorun mu var?"

"Kızımı merak ettim. Bir Nergis ile görüşeyim." dediğimde başını salladı. Onu masada bırakarak davet salonunun dış tarafında kalan bahçe kısmına çıktım.

Telefonumu çantamdan çıkardığım gibi Nergis'i aramaya koyuldum.

"Efendim abla." diye açtı telefonu.

"Ne yapıyorsunuz Nergis?"

"Oturuyoruz abla. Açelya ile beraber çizgi film izliyoruz."

"Dikkat et Nergis. Bir şey olursa hemen haberdar et beni."

"Tamam abla sen merak etme. Eğlenmene bak. Hadi görüşürüz çizgi filmim kaçıyor." diyerek kapatan Nergis ile başımı iki yana salladım.

Çocuğu bilemeden çocuğa emanet etmişim(!)

Olduğum yerde biraz etrafa bakarak ilerledim. Temiz hava iyi gelmişti. İçeride gerilmiştim. Arkama döndüğümde inatla bana bakan yeşil gözlerle olduğum yerde yine duraksadım. Sesli bir nefesi dışarıya bırakıp adımlamaya devam ettim.
Yanından geçerken hiçbir şey olmamış gibiydi.

Zaten hiçbir şey olmamıştı...

Davet salonuna geri dönüp yerime yeniden oturduğumda çok kısa bir süre içinde gelin ve damat gelmiş tören başlamıştı. Alkışlar eşliğinde geçen tören ardından ilk dans başlamıştı.

Gelin ve damadın dansını seyrederken bakışlarım, bakışlarını bir an olsun benden çekmeyen adama çevrildi. Ona en sert bakışlarımdan birini attım. Ama bu pek onun umurunda değildi.

Düğünün bir an önce bitmesini diledim. Yakın arkadaşımın düğünü olmasaydı takımı verir ve ayrılırdım ama şimdi ayıp olurdu.

İlk dans bittikten sonra tekrar dans müziği çaldı. Bu sefer davetliler birbirini dansa kaldırırken Can elini uzatmıştı. "Bu dansı bana lütfeder misiniz?" dediğinde gülüp başımı iki yana salladım.

"Bence, önce sen bana Nergis ile niye küstüğünü anlatabilirsin." dediğimde uzattığı elini indirdi.

"Önemli bir şey değil." dediğinde tek kaşım havaya kalktı.

"Belli belli önemli olmadığı!" dediğimde kaşlarımı çatarak, omuz silkti.

"Kıskandım. Sonra da tartıştık. Hepsi bu." dediğinde Derin bir nefes aldım.

"Bunlar en güzel zamanlarınız." dediğimde masada olan bakışları beni buldu. "Bir daha bu zamana dönemeyeceksiniz. Nergis seni kırdığı için çok pişman. Oturup adam akıllı içinizden geçenleri birbirinize söyleyin. Zamanın ne getireceğini bilemezsiniz."

Dediklerim onu afallatmıştı. Başını salladı usulca bende konuyu orada kapattım. Dans müziği bitip slov parçalar çalarken iyi ki kınada halay çekmişiz diye geçirdim içimden. Erkek tarafı pek böylee şeylerle alakalı değildi. Elit insanlardı. Zaten tututtlukları mekandan da belli oluyordu.

Herhalde burada halay çeksek buranın sahibi bizi bir daha buranın önünden dahi geçirmezdi. Düşündüklerime kendi kendine gülüp başımı kaldırdığımda yeşil hareler inatla bana bakıyordu. Dudağımda asılı olan tebessüm hızlıca silindi. Yerini ifadesizliğe bıraktı.

Başımı iki yana sallayıp oturduğum yerden hızla ayağa kalktım. Can bana dönerken kaşları çatılmıştı.

"Bir sorun mu var?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım.

"Çok sıkıldım." dediğimde bakışları arkamda bir yerlere döndü. Bana geri baktığında derin bir nefes bıraktı.

"Kendimi çok zor tutuyorum Nil." dediğinde elimi omzuna koydum.

"Boşver." dediğimde bana baktı ona tebessüm edip ikramların masaya konulduğu yere adınlayıp kendime bir kadeh aldım.

Aslında içmeyecektim ama kafamı biraz rahatlatmaya ihtiyacım vardı. Kadehi kafama dikip küçük bardakta olan içkilere göz attım. Onlardan birini elime alıp inceledim.

Üzerime bir gölge düştüğünde başımı kaldırıp yanımda dikilen kişiye baktım. Üniversiteden bir arkadaştı. Ama adını çıkaramadım.

"Nilüfer seni burada görmek ne güzel..." dediğinde zoraki gülümsedim. Hala adını çıkaramamıştım. Ama Can'ın takıldığı arkadaşlarındandı.

"Seni de öyle..." diye mırıldandım. Bu sırada kurtarıcım Can gelmişti.

"Haktan sende mi buradaydın." dediğinde Can. İsim, hafızamda bir yer edinmişti.

Onlar selamlaşırlen içkiden bir yudum daha aldım. İçmeyeli çok olmuştu bu yüzden tadını garipsemiştim.

"Nilüfer'i zor tanıdım." dedi Haktan. "Çok değişmişsin." dedi hayran gözlerle bana bakarken.

"Çocuk olunca değişiyor insan." dedim gülümserken gözleri kocaman açıldı.

"Evlendiğini bilmiyordum." dediğinde güldüm.

"Boşandığımıda bilmiyorsundur." dediğimde Can kolumu dürttü.

Küçük içki bardaklarından birini daha içtim. Can'a ne var bakışı atarken Can müsaade isteyip beni masaya geri götürdü.

"İçme!" dedi elimdeki bardağı alırken. "Daha düğün yeni başladı. Sarhoş olacaksın." dediğinde başımı iki yana salladım.

"İki bardaktan bir şey olmaz!" dediğimde yanıma oturdu.

"Tekila içtin iki tane." dediğinde ona anlamayan bir ifade ile baktım. Başını iki yana salladı. "Buradan bir yere ayrılma!" diye uyardığında omuz silktim.

Sarhoş değildim kafam hala yerindeydi. Haktan'a doğruları söylediğim için sarhoş mu olmuş oluyordum. İçimden geçeni söylemiştim işte.

"Ben arkadaşıma bakıp geleceğim Nil, bu sırada lütfen uslu dur."

Can'a göz devirdim.

"Can..." dedim üstüne basa basa, "Sarhoş değilim!"

"Tamam o halde." diyerek gittiğinde başımı iki yana salladım. Can her şeyi abartıyordu.

Etrafa kısaca göz gezdirdiğimde salona tüm heybetiyle girip bakışları üzerine çeken, ismini bilmediğim o adama baktım. Oturduğu masadaki herkes yaşlıydı. Tek genç diyebileceğim kişi oydu. Konuşan yaşlı adamı dinliyor. Dişlerini sıkıyordu. Ve bunu gizlemek için ise sırıtıyordu. Bunu yüz ifadesinden kolaylıkla anlamıştım.

Aslında sinirliydi ama rahat ve umursamaz görünmeye çalışıyordu. Bunu bir dönem aldığım Davranış seminerlerinden öğrenmiştim. İşte bu da böyle bir anımdı.

Ben adamı incelemeye dalmışken göz göze geldiğimizde keskin gözleri beni olduğum yere mıhlamıştı. Sertçe yutkunup bakışlarımı kaçırdım. Siyah gözleri çok ürkütücü bakıyordu.

Masada ki mumlukla uğraşarak hala üzerimde hissettiğim o keskin bakışların gitmesini bekliyordum. Başımı kaldırıp karşıya baktığımda Altan'ın yeşilleri ile karşılaşmıştım bu sefer de. Zaten düğün boyu bana bakmıştı.

İçimde ona had bildirmek isteyen taraf arşa kalktığında derin bir nefes alıp Can'ın yokluğunu fırsat bilerek ayağa kalktım ve Altan'a doğru yürüdüm.

Gözlerini kırpmadan ona doğru gelmemi bekliyordu. Bende beklemiştim. Ama o hiçbir zaman bana gelmemişti.

Onun yanına vardığımda masadaki diğer yabancı yüzler de bana bakıyordu artık.

"Ne istiyorsun?" diye sordum Altan'ın başında dikilerek.

"Amacın ne?" dediğimde hala bana bakıyordu. "Dilini mi yuttun?"

Omzuma bir el dokundu. Dokunan kişiye baktığımda gazete haberinde ki o kadını gördüm.

"Bir sorun mu var?" dedi ince sesiyle.

"Bilmem." dedim onu kale alarak. "Bende onu soruyordum." diyerek Altan'a döndüm.

Gözleri hala bendeydi.

"Alptekin ne oluyor, sevgilim?" dedi yanımdaki kadın ince bir sesle.

Gülümsedim. Bu gülümseyiş sahiydi. Sevgilisi olmasına rağmen bir pislik gibi bana bakıyordu. Yüzsüzdü. Söyleyecek sözü bile yoktu.

Yanımda dikilen kadına döndüm. "Sevgiline sahip çık!" dedim alayla, "Gözleri bir daha beni bulmasın!" dediğimde ise gayet ciddiydim.

Kadın şaşırıp kalırken ben herkese son bir bakış atarak yerime ilerledim. Ta ki bir beden aniden önüme çıkana kadar.

Çarptığım bedenle geriye doğru sendelerken büyük eller belimi sardı. Gözlerim şokla açıldı. Kitap sahnelerini aratmayan bir çarpışma olduğunda sertçe yutkundum.

Çünkü bu adam, siyah gözlerin sahibiydi. Ve bana pek güzel bakmıyordu...

🌹🕊️

Bölüm yayınlama tarihi; 03.01.2024

Herkese Merhaba 🤚

Uzun bir ara verdiğimin farkındayım. Lakin kitap duraksama noktasına gelmişti ve ben gidişatı yazamıyordum.

Bu yüzden kitabı kaldırdım. Ve kendimi hazır hissettiğimde yazdım.

Yeni bölümler aktif gelir mi, söz veremem ama hikaye bu bölümden sonra başlayacak.

Yorum ve ya votelerinizi gördüğümde yazmak için hevesleniyorum. O yüzden bunları eksik etmeyin.❤️

...

Bir sonraki bölüm görüşmek üzere kendinize iyi bakın... 💞

Continue Reading

You'll Also Like

ZEVAHİR By Çiğdem

General Fiction

3.9M 205K 81
"Lütfen... Hayır," dedim adımlarım geri geri giderken. Buradan uzaklaşmalıydım. Silahtan, bağlı adamdan, karşımdaki gözü dönmüş adamdan... Hepsinden...
173K 5.8K 46
"Ben aşağıya iniyorum sen arveni alıp insen." Arveni niye o almıyordu ki. "Tamam bende çıkıyorum şimdi." Hemen lavabodan çıktım ve Arveni kucağıma al...
787K 46.6K 66
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
27.5K 3.8K 20
TÜM HAKLARI YAZARA AİTTİR. "Neden benden kaçıyorsun" dedi. Gözlerimin tam içine bakıyordu. Sabır Sabır. İçimden uzun bir sabır çektim. "Çekilir misin...