Love Me Harder | Taekook

By dameadrasteia

28.6K 2.7K 2.2K

Taehyung, her şeye rağmen aşkının, Jungkook'un peşinden gidecekti; Jungkook ise, Taehyung'un aşkını kabul etm... More

1| ''You will pay the price of playing with me.''
2| ''I'm insatiable to you.''
3| ''I'm jealous of you.''
4| ''But you're lucky, I'm more insatiable than you.''
5| ''After what you told me, I will never tell you come back.''
6| ''There is only one thing I know. I don't want to lose you.''
7| ''I feel uneasy when you're not with me.''
8| ''I'm trying to open myself up to you, to overcome things.''
9| ''I'm crazier than that girl and anyone else.''
10| ''It's too late for us now, Jungkook.''
11| ''I will do anything to win you back.''
12| The resulting secrets.
13| ''The most special and beautiful thing this world has to offer.''
14| The end of everything.
15| ''If you don't want my dad to hear us, you have to make me quiet.''
16| ''I want you to have me until it consumes me.''
Final| ''I love you more than yesterday but less than tomorrow.''

17| ''I want you to love me harder every time than before.''

1K 103 38
By dameadrasteia


17| "I want you to love me harder every time than before."

Taehyung uyandığında yatakta çırılçıplaktı. Üşümüştü. Saten, siyah çarşafı üzerine çekiştirdi. Bu sırada bakışları sağ tarafında uyuyan sevgilisini buldu. Jungkook yüz üstü uzanıyor ve yorulduğu zamanlarda nadiren yaptığı şekilde horluyordu. Taehyung kıkırdadı ve sevgilisinin dağınık saçlarını yumuşak şekilde okşadı. Hava henüz yeni aydınlanıyordu. Aralık perdeden süzülen günün ilk ışıkları yardımıyla Jungkook'un sırtındaki tırnak izlerine baktı. Gözleri irileşmişti. Jungkook'a bu kadar acımasız davrandığını hatırlamıyordu.

Sırtını yatak başlığına yasladı ve oturur pozisyona geçti. Kalçasındaki keskin sızı dün gecenin sert ve yoğun geçtiğinin habercisiydi. Taehyung yüzünü buruşturdu. Kasılan bacaklarını hafif hafif okşarken komodinin üzerinde duran içki şişelerine baktı. Tahmin ediyordu ki dün gece sarhoş olmuş ve kendisini fazlasıyla kaybetmişti; etrafta boşalmış içki şişeleri, Taehyung'un çeşitli renklerdeki gecelikleri ve Jungkook'un kıyafetleri vardı. Taehyung odadaki dağınıklığa baktığında, bunun yalnızca tek bir geceden oluşmadığını düşünüyordu. Sanki sevgilisiyle birlikte günlerdir odaya kapanmış ve yalnızca seks yapmışlardı...

Taehyung yataktan kalkacağı sırada, hareketliliği fark eden Jungkook sıçrayarak uyandı. Taehyung, Jungkook'un tepkisinden korkmuştu. İkisi de eş zamanlarda irkildi. Jungkook, "Taehyung!" diye bağırdığında sevgilisinin yüreğini hoplatmıştı.

"Jungkook, neden bağırıyorsun? Beni korkuttun..."

Jungkook "Neden yataktan kalktın?!" diye sordu. Kalbi heyecanla atıyordu. Taehyung'un dört gündür olduğu gibi kendisini uyutmayı başarıp, yataktan kaçacağını sanmıştı.

Taehyung, sevgilisinin neden kendisine bağırdığını anlayamıyordu. Dudaklarını büzdü, "Yataktan kalkmam senin için bir sorun mu? Üzgünüm. Seni uyandırmış olmalıyım... Bunun için mi bana kızıyorsun?"

Jungkook yeni aydınlanmakta olan havaya baktı. "Evet, biraz daha uyumalıydın." Dedi. Birkaç saat öncesine kadar birlikte olduklarını hatırladı. Yorgunluktan uyuyakalmış olmalıydı. Hala çok uykusu vardı. Gözlerini zorlukla açık tutarken, "Geri gel." Dedi ve yatağı pat patladı. O anlarda Taehyung'un eskiye döndüğünü ve hiçbir sıkıntısı olmadığını anlayamıyordu. Uyku halindeyken bile Taehyung'u koruma iç güdüsü devredeydi, "Uyumaya devam etmelisin. Bu saate uyanırsan akşam üzerine doğru başın ağrıyacak. Bunu biliyorsun. Hadi gel."

"Pekâlâ. Banyoya gideceğim, döndüğümde uyumaya devam edebilirim sevgilim."

"Sen... İyi misin?"

"Kalçam çok ağrıyor... Bunun dışında iyiyim. Neden soruyorsun ki?"

Jungkook uyku halinden saniyeler içerisinde sıyrıldı. "Bebeğim... Sen... Çok iyi gözüküyorsun!" Kendisini yataktan attı ve sevgilisinin yanına yaklaştı. Ayağına takılan saten çarşaf yüzünden sendelemiş ve kısa süreliğine dizleri üzerine düşmüştü. Hızla ayaklandı. Taehyung'u omuzlarından tuttu ve gözlerinin içine baktı. Taehyung sahiden iyileşmişti. Hemen sevgilisini kucakladı ve sıkıca sarıldı.

Tatlı görüntüsü karşısında Taehyung kıkırdadı. "Teşekkür ederim hayatım. Sabah sabah bana iltifat etmenin sebebi nedir? Bugün özel bir gün mü?"

Jungkook çıkık ön dişlerini göstere göstere gülüyordu. "Çok özel bir gün." Taehyung'un kızıl saçlarına öpücükler bıraktı. "Benim güzel bebeğim," diye mırıldandığında Taehyung'un kalbi heyecandan duracaktı. Jungkook'un iltifatları kalbini okşuyordu. "Senin yanımda uyandığın her sabah benim için çok özel bir gün."

Taehyung ellerini sevgilisinin ince beline sardı ve onu kucakladı. "Senden ilk defa bu kadar samimi iltifatlar alıyorum. Jungkook... Doğruyu söyler misin? Ben uyurken internet sitelerine bakıp, nasıl romantik sevgili olabileceğini mi araştırdın yoksa?"

Jungkook geri çekildi ve başını iki yana salladı, "Çok önceden bakmıştım..." dediğinde ciddi oluşu Taehyung'un keyifle kahkaha atmasını sağladı. "Ama işime yarayan bir şey bulamadım. Ben de kendi çözümümü kendim buldum."

"Oh, bulduğun çözüm nedir?"

"Seni seviyorum."

Taehyung hafifçe kaşlarını çattı ve başını iki yana sallarken "Ben de seni seviyorum ama bunun konumuzla ne ilgisi var?" diye sordu.

"Taehyung bulduğum çözüm buydu... Seni seviyorum diyorum. Sevgimi hala nasıl ve ne şekilde göstereceğime dair bir fikrim yok. Sana şiirler yazabilirim, sana ithafen bir şarkı söyleyebilir ya da birlikte seninle bir dizide de oynayabilirim fakat tüm bunlar sana tam olarak ne hissettirir? Tatmin olur musun? Yoksa yalnızca tebessüm edip geçer misin? Bunu bilmiyorum. Fakat bildiğim tek bir şey varsa o da sen, ben sana her seni seviyorum dediğimde öyle güzel gülüyorsun ki... Ben de bundan hoşlandığını düşünüyorum."

Taehyung'un gözleri doldu. Neredeyse ağlayacaktı. Jungkook'un bu kadar masum ve saf düşünceler beslemesi kendisini duygulandırmıştı. "Jungkook..." diye sızlandı. "Günün ilk saatlerinde beni ağlatmamalısın. Yalnızca yatakta ağlamaktan hoşlandığımı biliyorsun..."

Jungkook'un kaşları çatılır gibi oldu, "Taehyung böyle söyleme."

"Neden?" Taehyung arsız bir tebessüm sundu. Geri çekildi ve Jungkook'un çıplak göğsünde parmak uçlarını gezdirdi. Cilveli ses tonuyla Jungkook'un dudaklarının üzerine fısıldadı, "Yoksa etkileniyor musun?"

"Her an kucağıma atlayıp seks yapmak istiyorum diye bağıracaksın sanıp ödüm kopuyor..."

Taehyung romantik anlarını katleden sevgilisine dik dik baktı, "Ne diyorsun?"

Jungkook pot kırdığını fark ettiğinde hemen konuyu değiştirmeye karar verdi. Sevgilisini hızla kucağına aldı. Taehyung ne olduğunu anlayamadan kendisini Jungkook'un kucağında bulmuştu, "Ne yapıyorsun?" diye sordu.

"Seni banyoya götürüyorum."

"Teşekkür ederim sevgilim ama yürümeyi bebekken öğrenmiştim. Hem... Sen gerçekten oldukça garip davranıyorsun. Beni şüphelendirmeye başladın. Sorun nedir?"

Jungkook aklına gelen ilk yalanı söylediğinde, bu denli saçmaladığı için utanıyordu. "Sabah sporu yapıyorum."

Taehyung aptal aptal sevgilisinin yüzüne baktı, "Ne?"

Jungkook, Taehyung kucağındayken yere çömeldi ve tekrar ayağa kalktı. "Spor yapıyorum şu an Taehyung. Bölme beni lütfen."

Taehyung kıkırdamaya başladı, "Sen ciddisin..."

"Çok ciddiyim. Uzun zamandır spora gidemiyorum. Ben de düşündüm ki sporumu seninle yapabilirim." Derken Jungkook, Taehyung'u tıpkı bir bebek gibi sağa sola sallıyor, sözde spor yaptığına sevgilisini inandırmaya çalışıyordu.

Taehyung tıpkı bir çocuk gibi sevinmişti, "Öyleyse beni sırtında taşı!"

"Sırtımda mı taşıyayım? Böyle bir ağırlık çalışma türü yok."

Taehyung gözlerini devirdi ve dudaklarını büzdü, "Eminim ki ağırlığı sağa sola, bebek uyutur gibi sallamak da bir çalışma türü değildir zaten..." dedi. Dakikalardır oradan oraya sallandığı için başı dönmeye başlamıştı.

"Seni sırtımda taşımamı mı istiyorsun?"

"Çok istiyorum!"

Jungkook, Taehyung'un neden bu konuda ısrarcı ve hevesli olduğunu anlayamadığı için sevgilisine sorgulayan gözlerle baktı, "Sen bir konuda bu kadar diretmezsin? Eminim ki özel bir sebebi var."

Taehyung kıskançlığını gizleme ihtiyacı duymadan, "Yoongi'yi hep taşıyorsun. Birazcık da beni taşı!" diye sızlandı. Bu durum Jungkook'u iyice keyiflendirmişti. Taehyung'un, ağabeyleri ile olan anlarını izlediğinden habersizdi. Şu an ise öğrendiği şeyler hoşuna gitmişti. Taehyung'un kıskanç olmasını seviyordu. Bu ona sahiplenildiğini hissettiriyor ve ailesi tarafından hiçbir zaman görmediği bu eylemi Taehyung sayesinde tadabiliyordu.

"Pekâlâ. Öyleyse duş alalım ve ardından giyinip yürüyüşe çıkalım."

Taehyung şımarık bir tavırla güldü, "Sen yürüyeceksin, ben sırtında gezeceğim."

"Evet. Sonra da birlikte kahvaltıya gideceğiz."

Taehyung'un gözleri irileşti, "Dışarıya mı?" diye sordu. Hâlâ Jungkook'un kendisiyle dışarıya korkusuzca ve kimsenin boyunduruğu altında kalmadan çıkacağına inanamıyor ve ister istemez sorguluyordu.

Jungkook ise kendisinden oldukça emindi, "Sen nereye istersen oraya." Diyerek bir kez daha artık hiçbir şeyden korkmadığını açıkça belli etti.

Taehyung o an zihninden birden çok düşünce geçti. Jungkook ile şehir merkezinde bulunan işlek bir kafeye gitmeye karar verdi. Sebebi açıkça belliydi. Hayranlarının kendisinin ve sevgilisinin fotoğraflarını çekmesini istiyor, kendi isteğiyle sosyal medyanın ağzına sakız olmayı kabul ediyordu. Aklında sinsice işlenmiş planlar vardı.

"Kararımı verdim!" diye neşeyle bağırdı. Kollarını Jungkook'un boynunda biraz daha sıklaştırdı ve sevgilisinin dudaklarını ardı ardına ıslakça öptü. "Hadi gidelim! Şimdiden acıktığımı hissediyorum."

Jungkook sevgilisiyle birlikte banyoya ilerledi. Taehyung'un aksine aklında hiçbir düşünce yoktu. O yalnızca Taehyung ile vakit geçirmek istiyordu. Eğer Taehyung'un planını bilseydi de asla engellemezdi. Tersine bundan hoşnut olurdu. Kendisinin ismi yalnızca birkaç defa, hayranların yakıştırdıkları kadın idollerle anılmıştı. Fakat Taehyung listesi oldukça kalabalıktı ve Jungkook bundan nefret ediyordu. Taehyung'un bir hayat arkadaşı olduğunu artık herkesin bilmesini istiyordu...

***

Taehyung, Jungkook ile yüzlerce, belki de binlerce anı oluşturmak isteğini düşünüyordu. Henüz şimdilik, anıları keder ve hüzün barındırsa ve Taehyung'u üzse bile Taehyung ileri dönük tüm bunları unutacağını biliyordu. Kendisi en iyi tanıyan, yine kendisiydi. Henüz çok gençti. Kırgınlıkları, içini sızlatan anıları, dalından koparılmış bir gülden daha hızlı solup gidiyordu.

Jungkook, Taehyung'un kendisine diktiği gözleriyle baktığını fark ettiğinde "Sorun nedir?" diye sordu. Taehyung'un sessizliği kendisini ürkütüyordu. Her an cıvıl cıvıl bir neşeye sahip olan sevgilisinin bu gibi anlarda az çok neler düşündüğünü tahmin ediyor, biraz da konunun kendisiyle ilgili olduğunu bildiği için telaş yapıyordu. "Neden öyle bakıyorsun?"

"Yalnızca düşünüyordum."

"Ne düşünüyordun?"

"Bizi."

Bu sırada oturdukları masaya garson yaklaştı. Ne Jungkook'un ne de Taehyung'un yüzünde maske vardı. Öte yandan Jungkook alışkanlık haline getirdiği üzere şapka da takmamıştı, yüzü büsbütün gözler önündeydi. Taehyung'un parlak kırmızı saçları, siyah kürkü ve mavi lens taktığı gözleri ise ilk andan kafedeki herkesin dikkatini çekmişti. Taehyung bunu bilerek yaptığı için fazla rahattı. Sevgilisinin karşısına değil direkt yanına oturmuştu.

Taehyung oturdukları krem rengi koltukta Jungkook'a biraz daha sırnaştı ve elini ters bir şekilde Jungkook'un yanağına koyup okşadı. Bu sırada başını da sevgilisinin göğsüne yaslamıştı. Garsonun bakışları gittikçe 'tuhaf' denilebilecek bir hal alıyordu. Adam ilk defa bir idol görmesinin yanı sıra, ilk defada idollerin açık açık flört ettiklerine şahitlik ediyordu.

"Hoş geldiniz, efendim."

"Hoş bulduk." Taehyung'un dudakları genişçe iki yana kıvrıldı. Arsız arsız sırıtıyor ve hiçbir utanma belirtisi göstermeden Jungkook'la flört ediyordu. "Ben çilekli milkshake istiyorum. Sevgilim ise americano. Ah, bir de frambuazlı cheesecake!"

Adam birkaç saniyeliğine hareket edemedi. Aklı, Kim Taehyung'un Jeon Jungkook'a sevgilim diye hitap etmesinde kalmıştı. "Nasıl isterseniz..." derken kafası karmakarışıktı. Selam verdi ve mutfak bölümüne doğru yürüdü. O an bunu sosyal medyada yararsa ne kadar popüler olacağını düşündü ve bir anlığına gülmeye başladı. Bu ihtimal hoşuna gitmişti ama kendisine inanılmayacağını da düşünüyordu. Siparişlerini verdi ve geri döndü. Bu kez geri dönme sebebi Jeon Jungkook'un yanağını okşayan Kim Taehyung'u çekmek ve Jungkook'un da parlak gülümsemesini yakalamaktı.

Adam fotoğrafı çekti ve kendi kendisine gülümsedi. Sanki bunu yaptığı için gurur duyuyor gibiydi. Büyük bir iş başardığını, saklanmakta olan gizliliği açığa çıkardığını düşündü. Oysa Kim Taehyung'un oyununa maruz kalan bir piyon konumundaydı. Taehyung'un yan bakışları garsonu buldu ve tatlı tatlı güldü. Amacına kafeye geldikleri ilk anda ulaşmayı düşünmemişti. Yine de istedikleri çok çabuk oluyordu.

Keyfi iyice yerine geldiğinde "Jungkook beni seviyorsun öyle değil mi?" diye sordu.

Jungkook'un kaşları çatıldı, "Seni sevdiğimi biliyorsun. Böyle sorular sorma, benden şüphe ettiğini bilmek hoşuma gitmiyor."

"Yalnızca bir şeyi merak ediyorum." Taehyung sevgilisinin göğsüne yasladığı başını kaldırdı ve Jungkook'un gözlerinin içine baktı. "Bizi ifşa etsem bile, beni sevmeye devam eder miydin?"

Jungkook hiçbir şey anlamadığı için sersemce Taehyung'a bakıyordu. "Bizi neden ifşa edesin ki? Sabah sabah neler düşünüyorsun? Bu kadar heyecanlı oluşundan anlamalıydım... Bir şeyler karıştırıyor olmalısın."

"Evet bir şeyler düşündüm fakat aslında hepsi masum şeyler..." dudaklarını büzdü ve Jungkook'a sabahın ilk saatlerinde olabilecek en şirin gülümsemesini sundu. Jungkook'un çatık kaşları düz bir çizgi halini aldı ve başını, Taehyung'un ne söylediğini umursamaksızın aşağı yukarı salladı. Taehyung, Jungkook'u her anlamda yönetiyordu. Tek bir gülüşüyle bile bunu başarabilmesi kendisi için gurur vericiydi.

"Pekâlâ, sorun yok. Bunu konuşmayalım. Ne olacaksa olsun, artık hiçbir şeyi umursamıyorum."

"Bunun bilincindeyim, sevgilim. Eskiden benimle asla dışarı çıkmak istemezdin. Öte yandan siyah şapkan, masken, kapüşonun... Yüzünü kapatmalı ve hiç kimsenin dikkatini çekmemeliydin. Şimdi ise uzaktan bile bakılsa kim olduğun anlaşılır fakat umursamıyorsun."

"Evet," Jungkook sırıttı, aklına bir şey geldiği için keyiflenmişti. "Eğer beni burada, herkesin ortasında öpseydin bile sana karşı çıkmazdım."

Taehyung'un gözleri parıldadı. Jungkook umursamazsa Taehyung her konuda sevgilisinden daha vurdumduymazdı. Hatta böyle şeyler hoşuna gidiyordu. Tehlikeden haz alan kalbi hızlandı. Jungkook'un yüzüne doğru eğildi, dudakları birbirine sürtünecek kadar yakındı. "Seninle bir oyun oynamak istiyorum."

Jungkook konuşmadı çünkü aklına Taehyung'un kendisini bağlamak istemesi ve üzerine zorla içki dökmesi gelmişti. Taehyung'un bu anıları hafızasından attığını tahmin ediyordu. Sevgilisinin oyunları ürkütücü olsa bile başını salladı, "Oynayabilirsin."

Taehyung ellerinin birini masaya birini ise koltuğa yaslayarak Jungkook'a git gide yakınlaştı. Günün erken saatlerinde kafe pek kalabalık değildi. Buna rağmen bulunan herkesin bakış açılarındaydılar. Herhangi bir şekilde gizlenme ihtiyacı duymaksızın, kafenin orta yerine oturmuş ve birbirlerini öpmek için bekliyorlardı. Dudakları birbirine sürtünüyor ve arsız fısıltılar, kıkırtılar bırakıyorlardı. Jungkook'un elleri Taehyung'un ince belini sarmıştı. Manzara herkes için şaşırtıcı fakat bir o kadar da etkileyiciydi. Birbirlerine bu denli yakışmaları bile herkesin dikkatle onları izlemesi için yeterli gözüküyordu.

"Bugün ben ne istersem yapmalısın. Bunu bir nevi, eskiden yapmadıklarına sayabilirsin. Yeni hayatımızın deli dolu ilk günü gibi sayalım. Her ne istersek yapalım ve hiç kimseyi umursamayalım. En fazla ne olabilir ki? Bizden nefret mi edecekler? Etsinler. Bizde defolup gider ve başka bir ülkede günümüzü gün ederiz. Benim için bunu yapabilir misin? Çünkü ben tam şu an, herkesin içinde seni öperken başka hiçbir şey istemiyorum."

Jungkook sırıttı ve cevabını Taehyung'un beline doladığı ellerini sıklaştırarak ve dudaklarını birleştirerek verdi.

İkisi için de belirli aşamadan sonra, hiçbir şeyin önemi yoktu. Taehyung hayatında doya doya başarıya ulaşmış sayılırdı. Jungkook ise artık bu mesleği yapmak istediğinden emin bile değildi. Çok fazla şey yaşamış ve ister istemez soğumuştu. Kariyerinde tutunabilmek adına anlaşma imzalamaya göz yummak, patronunun her istediğini kör bir sadakat duygusuyla gerçekleştirmek, ağabeyleri için tüm zorluklara katlanmak fakat karşılığında dışlanan kişi olmak... Tüm bunlar Jungkook'un hislerini köreltmişti.

Taehyung üst dudağını dişleri arasında ezen sevgilisine karşılık kollarını sevgilisinin boynuna doladı ve Jungkook'u doya doya öptü. Gözleri sımsıkı kapalıydı ve dışarıya karşı kördü. Sanki o an bir tek ikisi vardı. Bu histen hoşlanmıştı. Neredeyse Jungkook'un kucağına çıkmak arzusuna bürünmüştü ki masanın üzerine bırakılan tepsi ikiliyi böldü:

Garson kekeleyerek, "Siparişlerinizi getirdim." Dedi.

Taehyung geri çekildiğinde dudağını ısırıyor ve arsız bakışlarıyla Jungkook'u süzüyordu. Jungkook'un gözleri kapanır gibi oldu. Taehyung onun için dünyadaki en etkili bağımlılık maddesinden bile çok daha zehirliydi. Kanına değil, tüm hücrelerine ve hatta ruhuna işliyordu. Söz konusu Taehyung olduğunda onunla burada bile birlikte olabileceğini düşündü. Tamamen aklını başından alıyor ve hiç yapmayacağı şeylere büyük bir hevesle ortaklık etmesini sağlıyordu.

Taehyung yan bir şekilde oturmaktan vazgeçti ve kendisine çeki düzen verdi. Üzerindeki siyah kürkü düzeltti ve adama döndü, "Teşekkür ederiz." Dedi ve sıcacık bir tebessüm sundu. Bu tavırları garsonu bile şaşırtıyordu. Az önce sevgilisinin dudaklarını hiçbir utanıp sıkılma belirtisi göstermeden öpen adam şimdi sevimli sevimli gülüyordu.

Taehyung kırmızı pipeti dudakları arasına aldı. İlk önce alışkanlık haline getirdiği üzere ısırdı ve ardından milkshake'inin tadına baktı. Bu sırada keskin, okyanus kadar berrak gözleri etrafta dolaştı. Kafedeki üç-beş kişinin kendisine ve sevgilisine baktığını görebiliyordu. Birazdan sosyal medyaya düşecek olan fotoğrafları düştü. Hepsini kaydetmeli ve hatta en güzel çekilmiş olanı duvar kâğıdı yapmalıydı. Hayranlarının çektiği fotoğrafları daha çok seviyor ve daha doğal gözüktüğü için, çok daha hoşuna gidiyordu.

Jungkook kahvesini içerken Taehyung'un aksine yalnızca önüne bakıyordu. Utangaç biri olmak mizacında vardı. Taehyung gibi özgüvenle oturamazdı. Sahnede seksi hareketler yapıp etkileyici bir adam olsa da gerçek hayatta utangaç ve sessiz biri olmaktan öteye gitmiyordu. Taehyung ise Jungkook'un her halini seviyordu. O, biraz da kendisi gibi davrandığı için özel ve güzeldi. Taehyung'un çevresinde yer edinen kasıntı ve yapmacık adamlara benzemiyordu.

Taehyung önündeki frambuazlı cheescake'i yerken Jungkook'un dikkatini çekti, "Kahvaltıda cheescake mi yiyeceksin sahiden? Umarım miden ağrımaz."

"Bir şey olmaz. Bugün her şeyi istediğim gibi yapacağım demiştim. Hep tüm gün tatlı yersem ne olur diye düşünüp durdum. Bugün bu hayalimi gerçekleştireceğim."

"Sen bilirsin. Sonra gece boyunca kusarsın."

Taehyung dişlediği pipeti tükürür gibi bıraktı ve "Olmaz!" diye bağırdı. "Gece seninle işimiz var."

"Ne yapacağız?"

"Jungkook..." derken Taehyung'un cilveli bakışlarının hedefi Jungkook'tu. "Sen ve ben, geceleri ne yapabiliriz ki?"

"Evcilik oynayabiliriz..."

Taehyung şuh bir kahkaha attı, "Umarım bu bir şakadır!"

"Son zamanlarda o kadar çok seks yaptık ki..." derken Jungkook sesini bilerek alçaltmıştı. "Artık performansımda düşüşler seziyorum."

Taehyung anlamadığı için kaşlarını çattı, "Nasıl yani?"

"Anla işte..."

Taehyung'un gözleri irileşti. Neredeyse kalbine inecekti, "Kalkmıyor mu?!"

Jungkook "Ne?" diye sorduğunda neye şaşıracağını bile bilmiyordu. Taehyung'un herkesin içinde 'kalkmıyor mu?' diye çığlık atarcasına konuşmasını unutmaya çalışarak, "Hayır." Diye mırıldandı. Fazlasıyla utanmıştı.

Taehyung'un elleri göğsünü buldu. Dehşete düşmüş gibi sevgilisine bakıyordu, "Beni çok korkuttun... Bir anlığına hayal ettim ve tüm dünyam başıma yıkıldı."

Jungkook biraz üzülmüştü. İnce dudakları kendiliğinden büzülürken, iri gözleriyle Taehyung'a bakmaya başladı, "Yani öyle olsa beni istemeyecek misin?"

Sevgilisinin sevimliliği karşısında Taehyung dayanamayıp çığlık attı ve Jungkook'un boynuna sarıldı, "Tabii ki isteyeceğim hayatım! Yalnızca yanlış anladım. Yani... Nasıl desem... Sonuçta ilk ve tek deneyiminin benimle olduğunu düşünürsek, küçük Jungkook'u da sürekli olarak kaldıran benim ve derin bir uykuya daldığını varsayarsak, demek ki artık beni istemiyor ve benden sıkıldı... Bunu düşündüğüm için üzülmüştüm..."

Jungkook bu saçma konuşma yüzünden kıkırdadı. "Böyle bir şey olacağını sanmıyorum... Küçük Jungkook mutlu gibi geliyor..."

Taehyung keyifle güldü. Sol eli Jungkook'un kasıklarına ulaştı ve pantolonunun üzerinden sertliğini okşayıp sıktı. "Yine de tedirgin oldum. Gidelim."

Jungkook aniden hareketlenen sevgilisine bakmaya başladı. Taehyung hızlı hızlı milshake'ini içti ve ayağa kalktı, Jungkook'un ellerini sıkıca tuttu ve onu ayağa kaldırmaya çalıştı "Nereye? Ne yapacağız?"

"Küçük Jungkook'un kalkıp kalkmadığını kendi gözlerimle görmem lazım!"

Taehyung'un heyecanla bağırması Jungkook'u bir kez daha utandırmıştı. "Keşke sessiz olsaydın..."

"Ne önemi var ki?" Jungkook masanın üzerine yüksek miktarda para bıraktı ve ayaklandılar. Taehyung, Jungkook'un ellerini sıkıca tutmuş, peşinden sürüklüyordu. "Ben hep böyleyim. Buna alışmalısın, sevgilim. Arsızım, utanmazım, hiçbir çekingenliğim yok ve son olarak... Aklımdan ne geçerse hiç çekinmeden söylerim."

Taehyung'un kendisine olan garip bakışları Jungkook'u kuşkulandırdı, "Şu an da aklından bir şey geçiyor mu?"

Taehyung tatlı tatlı güldü. Kafeden dışarı çıktıklarında arabasının kilidini açtı fakat sürücü koltuğuna yönelmedi. Anahtarı Jungkook'un eline tutuştururken, "Bana asla yaptırmadığın o şeyi yapacağım..."

Jungkook, sevgilisinin neden bahsettiğini anlamamıştı. "Ne yaptırmamışım ki ben?"

"Arabada..."

"Arabada olan nedir?"

Taehyung gözlerini devirdi. "Gerçekten... Bir insan hiç mi fantezi bilmez? Arabada seks yapmaktan bahsediyorum!"

***

Jungkook için bazen Kim Taehyung ile sevgili olmak yorucuydu. Bunun en temel sebebi ise sevgilisinin arsızlığıydı. Aslında Taehyung'un bu kadar özgür olmasını seviyordu. Kendisi pek fazla arzularını gözler önüne sermeyi, Taehyung'a anlatmayı sevmezdi. Bundan çekinir ve daha çok sevgilisinin anlamasını beklerdi. Taehyung ise çekingenlik namına bir duygu beslemezdi. Bir şeyi isterse, yapardı.

Şimdi ise arabada seks yapmak istiyordu. Jungkook'a rastgele bir yere, yolun kenarına çekmesini söylemişti. Arzuladığı buydu fakat Jungkook bu konuda mantıklı düşünen tek kişiydi ve onları, yolun ortasında bir polisin yakalayabileceğini söylüyor, seks yapar vaziyette yakalanırlarsa bunun ne kadar utanç verici bir şey olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Fakat Taehyung söz dinlemiyordu. Aklına koyduğu şeyi muhakkak yapması gerekiyordu.

Jungkook son çare olarak, yazlıkların bulunduğu ve Seul'un dışında kalan bölgeye gitmeye karar verdi. Belki bu esnada bir oteli gözüne kestirirse Taehyung'u orada kalmaya ikna edebilir ve arabada yapmak istediği seksin önüne geçebilirdi. Jungkook biraz endişeliydi. Yakalanma korkusu bir kenara arabanın alanı dardı ve Jungkook basık alanlardan nefret ederdi. Her ihtimalde arabada ilişkiye girmeyi istemiyordu. Fakat Taehyung onu dinlemeyecek gibiydi; Sevgilisinin bacak arasını okşuyor, parmak uçlarını penisine sürtüyor, arada sırada kulak memesini dişleri arasına alarak Jungkook'u baştan çıkarıyor, arsızca ellemekten geri kalmıyordu.

"Taehyung... Karın kaslarımı çimdiklemeyi keser misin?"

Taehyung kıkır güldü. "Hayır, kesemem. Amacım bu. Seni ellemek istiyorum şu anda."

"Huylanıyorum... Kaza yapacağız."

Taehyung bunu duymayı bekliyordu. Fırsatını bulduğu ilk anda "Öyleyse arabayı durdur!" diye bağırdı. Sonunda Jungkook'u avlamayı başarmıştı.

Jungkook pes etmiş gibiydi. "Senin oyununa geldiğime inanamıyorum..."

Arabayı yavaşlattı ve ardından sağa çekti. Çevre yolunda oldukları için pek fazla araç geçmiyordu. Yine de Jungkook huzursuzdu. Taehyung bunu sezdiğinde, "Arabamın camları filmli." Diyerek Jungkook'u rahatlatmaya çalıştı.

"Bu çok tehlikeli."

"Tehlikeli olan şeyler beni azdırıyor."

Jungkook gözlerini devirdi, "Hayatım... Seni her şey azdırıyor."

Taehyung başını koltuğa yasladı ve neşeyle kahkaha attı. "Bana azgın mı demek istiyorsun?"

"Demek istemiyorum, öylesin..."

Taehyung emniyet kemerini çıkardı. Sürücü koltuğunu geriye çekti, ardından ise yatırdı. Jungkook'un kucağına yerleştiğinde, sevgilisinin aksine keyfi oldukça yerindeydi. "Bu kadar etkileyici bir herif olmasaydın, beni her an azdırmazdın." Arsız arsız sırıttı. Jungkook'un kazağını çekiştirdi ve parmak uçları, sevgilisinin sıkı karnından çıkık göğsüne doğru usulca yol aldı, "Vücuduna bayılıyorum."

Jungkook hızla kazağını üzerinden çıkardı ve arka koltuğa fırlattı. Acelesi var gibi hareket ediyordu. Kemerini çözerken, "Ben de sana bayılıyorum, bebeğim" dedi. "Ama şimdi konuşmanın sırası değil. İşini halletmelisin."

Taehyung gözlerini kırpmadan Jungkook'u izliyordu. Jungkook kemerini çıkardı, hemen ardından Taehyung'un kucağında yükselmesini sağlayıp, pantolonuyla birlikte iç çamaşırını dizlerine indirdi. Taehyung bir kez daha kucağına oturduğunda başı geriye düştü ve boğazından dökülen hırıltıyla birlikte, sanki Jungkook içindeymiş gibi şehvetle inledi. Jungkook yutkundu. Taehyung'a burada sahip olma dürtüsüne engel olmak zorundaydı.

Dişleri arasından, "Hadi..." diye sızlandı. Taehyung'un kırmızı saçlarını tuttu ve canını yakacak biçimde çekiştirdi. Acı çekmek Taehyung'un hoşuna gidiyordu. Aralık dudakları arasından kıkırtılar döküldü. Jungkook, Taehyung'un geriye düşen başını kaldırdığında gözlerinin içine bakıyordu. "Yap şunu."

Taehyung, ellerini sevgilisinin sıkı göğsüne yerleştirdi. Mızmızlanarak "Ağırdan almak istiyorum." Diye mırıldandı. Bu sırada Jungkook'un kucağında sürtünüyordu. "Seni sürmeme izin ver."

"Burada içine giremem."

Taehyung başını iki yana salladı, "Sorun yok." Dedi. Yüzlerini birbirine yaklaştırdı. Jungkook'un dudaklarına minik öpücükler bıraktı. Bu öpücükler Jungkook'u sakinleştiriyor, bir sorun olmadığına dair sinyaller gönderiyordu, "Sürtünerek de işimi halledebilirim. Kendini bana bırak, aşkım."

Jungkook sevgilisinin masmavi gözlerine bakakaldığında, o sırada başını aşağı yukarı salladığını ve Taehyung'a itaat ettiğini bilmiyordu. "Yap öyleyse." Diye mırıldandı ve ardından ellerini iki yana serbest bir şekilde bıraktı. Bu durum Taehyung'u hoşuna gittiği için kıkırdadı ve siyah, dar, kot pantolonun kemerini açarken arsız tebessümler armağan etti.

Bundan sonrası Jungkook'un düşündüğünden daha hızlı ilerledi. Taehyung ilk önce kendi pantolonunu ve kadın, Jungkook'u delirten siyah dantelli ve ince ipleri olan iç çamaşırını çıkardı. Jungkook içine girmese bile, kalça aralarında baskısını sert bir şekilde hissettiği penis onu zevkle inletmeye yetiyordu. İnce beli sürekli olarak kıvrılıyor, dairesel bir şekilde ve aşağı yukarı olacak biçimde Jungkook'un kucağında sekiyordu. Jungkook başını geriye, koltuğa attı zevkin kendisini kucaklamasına izin verdi. O anlarda polise yakalansa bile umurunda değildi. Tek düşündüğü okşadığı, sıktığı ve arada sırada sert şaplaklar attığı dolgun kalça yanakları arasına kendisini bırakmaktı.

İkilinin zevk dolu anlarını bölen, Taehyung'un gürültüyle çalmakta olan telefonuydu. Taehyung inlemeleri arasından kıkırdadı, "Jackson olmalı." Dedi. Sesi titriyor, dili pelte bir kıvama geldiği için garip konuşuyordu. "Eminim ki sosyal medyaya fotoğraflarımız çoktan yayılmıştır."

Jungkook, sevgilisinin kalçalarını okşayan ellerini beline sürükledi ve hareketlerini durdurdu. Nefes nefese kalmıştı. Arabanın içerisinde, dar bir alanda oksijensiz kalmış gibi hissediyordu. Cılız sesiyle, "Öyleyse aç." Diye fısıldadı. "Ne olduğunu öğren."

Taehyung ellerini Jungkook'un omuzlarına yerleştirdi ve göğüsleri birbirine değeceği biçimde yaklaştı. Dudakları buluştuğunda, Jungkook için saniyeler içerisinde çalmakta olan telefon önemini yitirdi ve yerini Taehyung'un çilek aroması aldığı, güzel dudaklarına bıraktı. Fakat Taehyung ayrıldı ve güldü. Oyuncu bir tavırla, "Jungkook... Telefonumu almak için arkaya uzanmaya çalışıyorum, ne kadar da arsızsın..." dedi.

Bunu bilerek yaptığını bilen sevgilisinin dudakları, boynuna sürüklendi. Taehyung arka koltuğa fırlattığı kürkünün içerisinden telefonuna ulaşmaya çalışırken kendisini Jungkook'a daha sert bastırıyor, kendi deyimiyle kalça arasında yer edinen 'küçük Jungkook'u' bu kadar kolay kaldırabildiği için kendisiyle gurur duyuyordu... Bu komikti. Kendisi de biliyordu fakat bir anlığına sahiden de artık Jungkook'u etkileyemediğini, Jungkook'un ondan sıkıldığını düşündüğünde korkmuştu. Şimdi ise kendi bakış açısıyla aksini, kendi kendisine iddia etmesi gerekiyordu.

Taehyung telefona ulaştığında, bir kez daha dik konuma geldi fakat Jungkook buna izin vermedi. Beline sardığı elleriyle, onun, hala göğüslerini birbirine yaslayacak biçimde belini kırmasına ve boynuna ıslak öpücükler kondurabileceği şekilde teninin, Jungkook'un dudaklarına yakın olmasını istedi.

Taehyung telefonu açtı ve sanki Jungkook'un kucağında arsızca seken kendisi değilmiş gibi, dümdüz bir sesle "Efendim?" dedi. "Neden arıyorsun?"

Bu durum Jungkook'u şaşırtmamıştı. Taehyung'un ne kadar mükemmel bir oyuncu olduğunu biliyordu ve daha fazlasını yapmak, Taehyung'un sınırlarını zorlamak istiyordu. Bu isteği kendisini bile heyecanlandırdığında, kucağında belini kıvıran ve kendisini dairesel bir şekilde penisinin üzerinde süren sevgilisine gülümsedi. Dudaklarını, sevgilisinin pürüzsüz esmer boynundan çekti ve omzunda dinlenen eli tuttu.

Taehyung, boştaki elinin parmaklarının Jungkook'un dudakları arasına yerleştiğini hissettiğinde ve sevgilisinin sıcak ağzını hissettiğinde dudaklarını birbirine, inlememek için bastırsa bile "Şu an gelemem." Diyerek, sakinliğini korumayı sürdürdü. "Çok önemli işlerim var..."

Jungkook kıkırdadı. Bu söylediğini komik bulmuştu. Kaşlarını kaldırdı ve Taehyung'un gözlerinin içine baktı. Bu sırada hala, hevesle ağzına yasladığı Taehyung'un parmaklarını emmeyi sürdürüyordu. Taehyung'un gözü seğirir gibi oldu ve bacaklarındaki tüm güç tükendiği için kendisini tamamen Jungkook'un kucağına bıraktı. Sert penisinin üzerinde hissettiği baskı Jungkook'u sızlatsa bile umurumda değildi. Tıpkı Taehyung gibi Jungkook'ta, sevgilisi tarafından kendisine verilen acıya bile tapabilirdi.

"Evet şirketten oldukça uzağım. Çünkü şu an... Şu an-" derken ne söyleyeceğini bilemeyen Taehyung kekelemeye başladı. Normalde olsa oyunculuğunu tüm mükemmelliğiyle sürdürürdü fakat Jungkook'un ıslattığı parmakları, sevgilisinin yönlendirmesiyle kalça arasını bulduğunda ve kendi parmaklarıyla deliğini okşamaya başladığında tüm algılarını yitirmiş, aklı karışmıştı:

"Şu an, oh... Siktir!"

Jungkook yalnızca keyifle güldü. Taehyung'un ellerini sıkıca tutmuş ve işaret ve orta parmağını hafif bir baskıyla Taehyung'un içine göndermişti. Bunun üzerine Taehyung zevkle inlediğinde, karşısındaki kişi her kimse ne yaptıklarını artık biliyordu ve normalde olsa bunu kıskanırdı. Bir başkasının, sevgilisinin inlemesini duymasına bile tahammül edemezdi fakat bu anlarda yalnızca gülmeye başladı. Kucağında, mükemmellik olgusunu oluşturan ve daha sonra bu kavrama tapmasını sağlayan adamdan gözlerini ayırmazken yapabileceği tek şey buydu. Zevkten bulanık bir hala gelen zihninin getirisiyle gülmek...

Taehyung sabırsız bir tutumla "Bir saat." Dedi. Bu sırada biraz kıpırdandı ve içine yerleşen parmakları kabul ederek, daha ileri itti. Yavaşça inip kalkıyor, her dudakları aralandığında inleyecekmiş gibi bir yüz ifadesine bürünüyor fakat kendisini tutuyordu. "Bir saat sonra geleceğim. Şimdi kapatmam gerekiyor. Ne yaptığımı anlamış olmalısın... Yarıda bırakıp gelemem öyle değil mi? Bay bay tatlım." Dedi ve ardından telefonu süratle kapattı.

Telefonu arka koltuğa fırlattı ve sağ eliyle Jungkook'un çenesini sıkıca kavradı. Yüzleri arasında kısa bir mesafe varken ihtirasla fısıldadı, "Beni delirtiyorsun."

Jungkook sırıttı, kendiliğinde kalınlaşan ve daha yoğun bir hale gelen sesiyle "Konuşma. Hareket etmeye devam et. Senin kendi parmaklarınla nasıl becerildiğini görmek istiyorum." Dedi.

Taehyung, ilk sesli ve muhtemelen arabanın dışına taşan inlemesini sundu. Jungkook'un dudaklarının yana kıvrılması ve çapkın gülümsemesi, yalnızca bu gibi anlarda benimsediği sert tavrı ve cümlelerini bitirdiği anda kalça yanaklarına ardı ardına yediği sert şaplaklar... Jungkook baskınlığıyla Taehyung'un üzerinden geçiyor, sevgilisini tarumar ediyordu.

Taehyung başını Jungkook'un boynuna yasladı. Dudaklarını sevgilisinin boynuna bastırırken "Hyung..." diye mırıldandı. O anlarda yalnızca başı okşanan bir kedi gibiydi.

Jungkook duyduğu hitap biçiminden sonra iyice kıvama gelmişti. Pis pis sırıtmayı sürdürüyordu. Bu hiç olmadığı kadar hoşuna gidiyordu. Taehyung tarafından olgun anılmak ve hatta 'hyung' lakabını taşımak onun için gurur vericiydi. Bundan aylar önce toy ve genç bir çocuk olarak Taehyung'un karşısına çıkmıştı. Şimdi ise her şey değişmiş sayılırdı. O hala, çoğunlukla Taehyung'a bağımlı ve onsuz birkaç adım bile atamayacak biçimde sahipsiz, korunmaya muhtaç çocuktu. Bunu da biliyordu.

Yine de değişen birçok şey vardı. Artık Taehyung'ta korunmaya muhtaç olduğunu Jungkook'a gösteriyordu. Başını boynuna gömüyor, ilgi ve sevgiye olan açlığını açıkça belli ederek 'beni sev' diye haykırıyordu. İhtiyacı olan tek şey buydu. Jungkook'un, kendisini, her gün bir öncekinden de daha çok sevmesini istiyordu.

Jungkook, Taehyung'un tuttuğu bileklerini serbest bıraktı. Böylelikle artık, Taehyung dilediği gibi inliyor ve kendi parmaklarıyla, kendisini becerdiğini hiç umursamıyormuş gibi aceleci ve süratli bir tutumla sevgilisinin bacakları üzerinde sekmeyi sürdürüyordu. Masmavi gözlerinin tek odağı Jungkook'tu. Dudakları aralanıyor, başını geriye doğru atıyor, ince beli kıvrılıp pürüzsüz esmer teni, göğsünü ve içe göçen karnını Jungkook'un gözleri önüne sunuyor ve tüm bunlar olurken tüm utanmazlığıyla Jungkook'a şehvet dolu gözlerle bakıyordu.

Jungkook'un kasıkları titredi. Taehyung'un kalça yanaklarına son kez, sertçe vurdu ve seks kokan arabanın içerisinde yankılanan ses sevgilisini daha çok heveslendirmiş gibi parmaklarını biraz daha içine itmesini ve kendi zevk noktasını ararken arsız arsız inlemesini izledi. Bu sırada elleriyle penisini kavramış ve kendisini, Taehyung'u izlerken okşuyordu. Daha fazla dayanamayacağını düşündüğü biçimde zevk dört bir tarafını sarmıştı.

Taehyung "Geleceğim..." diye fısıldadı. Elleriyle zevk noktasını baskı uygulaması imkansızdı ve içi kaşınıyor, bu da gözlerinin dolmasını sağlıyordu. Yine de Jungkook'un kendisini sertçe çekiştirip, ıslak seslerini arabanın içerisine doldurup başını geriye atması ve gözleri kapanırken yoğun, kalın bir sesle inlemesi dayanabileceği türden değildi. Sevgilisinin kaslı göğsünden, sıkı karnına doğru inen ter damlalarını seyretti. Her bir detayına bu denli hayran olmasına artık şaşırmıyordu.

Taehyung'un bedeni zevkle titremeye başladığında ve kasıldığında, başı Jungkook'un omzuna düştü, yalvarırcasına "Jungkook, dokun bana..." diye fısıldadı.

Artık kendisiyle oynamıyordu. Parmakları yalnızca içindeydi fakat hareket etmiyordu. Jungkook kendisini okşamayı bıraktı ve zaten orgazmın yoğunluğunu tüm bedeninde karşılayan sevgilisinin penisine ellerini sardı. Yalnızca birkaç saniye Taehyung'un çığlık atar biçimde karınlarını kirletmesi için yeterliydi. Taehyung kollarını Jungkook'un boynuna sardı. Sevgilisinin kucağında olsa bile öyle şiddetli titriyordu ki düşeceğine inanmıştı. Zihni, kapalı alandan dolup taşmış ve gökyüzüne ulaşmış gibiydi.

Bilinçsiz bir şekilde, "Hyung..." diye fısıldadığında, yalnızca uyuyakalmadan önce söylediği bir tını gibiydi. "Şirkete gitmemiz gerekiyor... Dizi ile ilgili..."

Jungkook'un umursamaz bir tavırla boş boş Taehyung'un yüzüne baktı. Henüz sevgilisi ile işi bitmemişti ve onu böylece bırakmaya niyeti yoktu:

"Bebeğim... Buraya neden geldiğimizi unutmuş gibisin." Dedi.

Taehyung sersem bir şekilde, "Ne?" diye sordu. "Ne yapacağım?"

Jungkook koltuğu biraz daha geriye çekti. Böylelikle sürücü koltuğu ve direksiyon arasındaki mesafe biraz daha genişledi Jungkook baskın bir sesle "Eğil." Dedi. Taehyung bakışlarını ilk önce Jungkook'un yüzüne ve ardından sertleşen, karnına doğru uzanan penisine çevirdi. Ne yapacağını idrak ettiğinde gözleri irileşmişti. Jungkook pis pis sırıttı:

"Halletmen gereken şey şu an şirkete gitmek değil bebeğim, beni tatmin etmek..."

***

Kim Taehyung, kendisi gibi ünlü bir idol olan sevgilisi Jeon Jungkook'u, hiçbir utanma belirtisi göstermeden bir kafenin orta yerinde öptüğünde ve onunla flört ettiğinde, başına neler geleceğini pek de tahmin etmemişti. O anlarda bunu düşünmeyecek kadar aşk sarhoşuydu. Şayet, başına bir şey gelse bile kendisi için önemini yitirmişti. En fazla tepkilere maruz kalmamak için ülke dışına çıkar ve bir daha da geri dönmezdi. Senelerdir kazandığı para onu ömrünün sonuna kadar taşımaya yeter ve hatta artardı bile. Bunu düşündüğü için her zaman rahat olmuştu.

Olayın ciddi boyutlara ulaştığını ise ancak şirketin önüne geldiğinde fark etmişti. Girişte bulunan onlarca kamera kendisine dışarı çıkmaması için haykırıyordu. Jungkook akıllı davrandı ve kapalı otoparka yöneldi. Böylelikle kendisini ve sevgilisini çekmeye çalışan kameralardan uzaklaşmış oldu.

Taehyung dalıp gitmişti. Jungkook arabayı durdurduğunda sevgilisine döndü, "Bir sorun mu var?"

Taehyung aklına gelen ilk cümleyi sarf etti ve sevgilisinin gözlerinin içine baktığında, mahcup bir tavırla "Bana kızdın mı?" diye sordu. "Her şeyin suçlusu benim, biliyorsun..."

Jungkook, sevgilisinin şirketin önündeki kalabalıktan bahsettiğini anladığında kaşlarını çattı, "Saçmalama. Seni öpmek isteyen bendim. Aptal biri değilim. Birilerin bizi çekeceğini ve hatta çektiğini bende biliyordum fakat umursamadım. Tersine... O an tek düşündüğüm lavaboya gidip daha fazlasını yapmaktı."

Taehyung bir anlığına güldü. Dikkati çabucak dağılmış gibiydi, "Ciddi misin?"

"Evet, çok ciddiyim. Beni ne olarak görüyorsun bilmiyorum. Belki de hala eskisi gibi davranacağımı düşünüyor ve şüpheleniyorsun. Haklısın. Fakat ben hiçbir zaman kariyerime önem veren kişi olmadım. Ben sadece bunu birbirimizden uzak kalmak için bir bahane olarak sundum ve işe yaradığında da devam ettirdim. Yoksa, herhangi bir şekilde eşcinsel olduğumu saklamak, kendimi olduğumun dışında biri olarak göstermek gibi bir amacım yok. Bunu biliyorsun öyle değil mi?"

"Biliyorum. Sadece korkuyorum. Aylarca bana o şekilde davrandığında, şimdi bir anda unutmak benim için zor. Sanki o halin gerçek ve şu an rol yapıyormuşsun gibi..." Taehyung başını iki yana salladı, ruhunun derinliklerinde sakladığı düşünceleri cümlelere döktüğünde utanıyor gibi mahcuptu. Başını eğdi ve "Gerçek olduğunu biliyorum." Diye fısıldadı. "Bu sensin. Gerçek olansın. Üzgünüm, sadece saçmalıyorum..."

Jungkook, Taehyung'un çenesini nazikçe tuttu ve yüzlerini birbirine yaklaştırdı: "Seni anlıyorum. Benim de seninle ilgili bazı korkularım vardı. Bunun için üzülmene gerek yok. Bu biraz da bizim tanışmadan direkt ilişki içine girmemizden kaynaklanıyor. Beni her ne kadar tanıdığını söylesen bile, buna emin olman imkânsız. Bir zamanlar isteyerek ya da istemeyerek, sana yalanlar söyledim. Kendimi senden sakladım. Şimdi korkmanı anlıyorum, sorun yok." İçtenlikle gülümsedi. Taehyung'un dudaklarına yumuşak bir öpücük bıraktı, "Seni seviyorum."

"Ben de seni," Taehyung kollarını Jungkook'un boynuna doladı, sevgilisinin gözlerinin içine bakıyordu: "Çok seviyorum Jungkook. O kadar çok seviyorum ki... Bu sen olmasan, bir gün eskiye dönsen bile seni sevmeye devam edeceğim. Senden ne olursa olsun vazgeçmek istemiyorum. Bunu acınası buluyor olabilirsin. Çevremdeki herkesin bunu, bu şekilde değerlendirdiğini ve bana acıyan gözlerle baktığını biliyorum. Fakat ben buyum. Senin için her zaman mücadele ettim. Bunu yaparken gocunmuyorum. Beni sevmediğini bilsem bile, mücadele edebilirim. Çünkü seni, kendimden bile daha çok seviyorum; sana baktığımda kendimi görüyorum, korunmaya ihtiyacın olduğunu ve sevilmek istediğini düşünüyorum. Bu da içimde sana karşı koşulsuz, belki de takıntılı bir bağlanma duygusu oluşturuyor."

Taehyung'un sözlerinde haklılık payı olduğunu iki sevgilide biliyordu. Hem Jungkook hem de Taehyung belirli yaşlarda, benzer şeyleri yaşamıştı. Kırgın kalpleri aynı oranda yorgun ve bezgindi. Fakat travmaları atlatma biçimleri farklıydı; Jungkook tüm insanlardan kendisini soyutlayarak mutluluğa ulaşacağına inanmıştı. Bu yüzden çekingen, ürkek ve içine kapanık bir erkek çocuğu olmaktan öteye gidememişti.

Taehyung ise bunu daha ağır şekilde geçirmişti. Genetik aktarım sonucu, duygu durum bozukluklarıyla karşı karşıya kalmış; istemediği anıları hafızasından atmaya çalışarak, kendisine, zihnini kandırabileceğine söyleyerek ve buna inanarak uzun bir hayat geçirmişti. Sonuç olarak birbirinden farklı değillerdi. Tıpatıp benzer yaşamlar, onları birbirlerine bağlıyordu. İkisi de karşı karşıya kaldığında bir yansıma görüyor, aynaya baktığına inanıyordu.

Jungkook'un aklına gelen fikirle dudakları kıvrıldı. O an hem kendisini hem de sevgilisini mutlu etmek ve ortamdaki kasveti dağıtmak adına, "Aklıma bir fikir geldi." Dedi.

Taehyung yanağını, Jungkook'un geniş omzuna yaslarken "Ne geldi?" diye sordu.

"Kameraların karşısına çıkacağım."

"Ne?"

"Sonra da Kim Taehyung ve ben sevgiliyiz diyeceğim."

"Dalga geçme benimle..."

Jungkook kendinden emin bir şekilde "Ben ciddiyim." Dedi. "Bir düşünsene Taehyung... Bu zamana kadar hep çiftler ifşa ediliyor, haklarında yalan yanlış haberler yapılıyordu. Sen ve Changwook'un haberi gibi... Bu durumdan nefret ediyorum. Kimse tarafından ifşa edilmek, ya da benim hakkımda benden önce fikirler sunup bu konu hakkında konuşmalarını istemiyorum. Bu benim hayatım ama benim dışımda herkes hak sahibiymiş gibi davranıyor."

Taehyung güldü, "Aşkım... Haklısın ama bu bir anda olacak bir şey değil."

"Neden?"

"Biraz daha sinsice düşünmelisin."

Taehyung başını kaldırıp mavi gözlerini Jungkook'a diktiğinde, Jungkook aptal aptal sevgilisine bakıyordu: "Nasıl yani?"

Taehyung gülümsedi. En yakın arkadaşının bir menajer oluşu, kıvrak bir zekaya sahip olmasını ve akıllıca planlar yapmasını sağlıyordu. "Şimdi, zaten herkes bizi konuşuyor öyle değil mi? Eğer susarsak, açıklama yapmazsak daha çok üstümüze düşecek, neden açıklama yapmıyorlar? Neden hala bir şey söylemiyorlar? Diyerek, sürekli bizim hakkımızda konuşacaklar. Biz ise bu süreçte aktif olmayacağız ve sanki yakalanmışız gibi bir tepkiler vereceğiz. Mesela şirketten çıkarken arka kapıyı kullarız ve şirket çalışanlarından biri gidip kameraları o tarafa yönlendirir, bizde abartı bir tepki veririz." Jungkook'un bakışları bir kılıç kadar keskin, kaşları çatıktı. Taehyung'un ne yaptığını anlamadığı belliydi. Taehyung gözlerini devirdi, "Tamam... Sen abartı bir tepki vermesen de olur. O iş bende. Hayatımı oyunculuğa adadım... Bu işi en iyi ben yaparım."

Jungkook hiçbir şey anlamıyordu, "Neden bunları yapıyoruz?"

"Çünkü biz bu dünyanın en güzel çiftiyiz!"

Sevgilisinin cevabı Jungkook'u tatmin etmemiş, olayla bir alakasını bulamadığı için kafası daha da karışmıştı. Boş boş Taehyung'a baktı: "Yani?"

Taehyung cırlayarak "Yani ben bu ilişkiyi herkesin gözüne sokamayacaksam neden var?!" diye bağırdı.

"Taehyung... Bazen o güzel zihninden neler geçtiğini hiç anlamıyorum."

"Evet aşkım." Taehyung omuz silkti ve dudaklarını büzdü. "Çünkü henüz benim kadar kıvrak zekaya, bir nebze sinsiliğe ve şeytana uygun fikirlere sahip değilsin. Çok masumsun. Sana bu yüzden âşık oldum." Taehyung kapıyı açtı ve dışarı çıkmak adına sağ ayağını dışarı attı. Bu sırada Jungkook'a öpücük yolladı ve tatlı tatlı güldü:

"Ah bir de... 'Küçük Jungkook' aslında oldukça büyük ve vücudun da beni azdırıyor..."

***

Taehyung ve Jungkook şirkete geldiğinde, herkesin yüzlerinde yer edinen tebessüm ikiliyi keyiflendirmişti. Taehyung, Jungkook'un koluna girdi ve başını omzuna yasladı, "İnsanlar bunu yaptığımız için bizi yadırgamıyor, tersine, hoşlarına gitmiş gibi."

Jungkook bu konuda pek emin değildi. Tam karşısında, koridorun diğer ucundan hızlı adımlarla gelen Jackson, sevgilisinin bu düşüncesini çürütüyordu. Adam öfkeyle soludu ve ikilinin yanına yaklaşmadan, "Seks düşkünü herifler olduğunuzu biliyorum ama bari kafede yapmayın!" diye bağırdı.

Taehyung kayıtsız bir tavırla omuz silkti. Jungkook'a biraz daha sırnaştı, "Sadece kafede yapsak iyi, buraya gelmeden önce yolun ortasında da yaptık." Dedi. Hiçbir utanma belirtisi yoktu. Katta bulunan birkaç şirket çalışanı gülmeye başladı. Taehyung'un deli dolu tavırları fazla çekici ve komikti. Taehyung, kendisine gülen kızlara döndü ve göz kırptı. O da gülüyordu.

"İğrençsiniz..."

Jungkook dik dik Jackson'a baktı: "Ne istiyorsun?"

"Bilmem... Öpüşürken çıkan fotoğraflarınızı silmek istiyor olabilirim? Ama silemiyorum, neden biliyor musunuz? Çünkü o kadar hızlı yayılıyor ki önüne geçmek imkânsız!"

Taehyung basit bir şeyden bahsediyormuş gibi "Öyleyse geçme." Dedi. "Bırak yayılsın."

Jackson bıkkın bir tavırla konuşmaya başladı, "Taehyung... Haftaya yeni dizinin tanıtımı yapılacaktı. Şimdi hiç kimse bu duruma önem vermeyecek. Herkes sen ve Jungkook'u konuşacak. Yapımcı ve yönetmenin bundan memnun olacağını sanmıyorum. Resmen kendi dizinin reklamını yapman gerekirken, baltalamayı tercih ettin. Sponsorlarda bu durumdan mutlu değil, dizi için çıkaracağın şarkının da önemi kaldığını sanmıyorum... Resmen battık. Sanırım baygınlık geçireceğim..."

"Jackson... Acaba bir ihtimal, dizinin diğer başrolünün kim olduğunu bilmiyor olabilir misin?"

Hem Jackson hem de Jungkook, şiddetle Taehyung'a döndü:

"Kim?"

"Kim?!"

Taehyung tüm koridorda yankılanacak biçimde gür bir kahkaha attı, "Ah! Tabii ki de bilmiyorsunuz çünkü söylemedim!"

Jackson "Nasıl yani? Sen çoktan karar vermemiş miydin? Hatta teklif gönderilmişti bile..." diye sorduğunda, Taehyung kıkır kıkır gülüyordu.

"Çok masumsun, Jackson. Oysa benden daha sinsi olduğunu ve bunu, benden de önce düşünmeni beklerdim." Taehyung, Jungkook'un ellerini tuttu ve yanağını sevgilisinin omzuna yasladı. Tıpkı bir kedi gibi sevgilisine sırnaşıyordu. "Sevgilimle oynamaya karar verdim!" dedi. "Ve şimdi gidip yönetmene, senariste, yapımcıya, ya da diğer her halta söyleyebilirsin. Dizi için bundan daha önemli bir reklam olamaz. Asıl şimdi, herkes diziyi izleyecek. İki sevgilinin aynı dizide oynaması... Bu fazlasıyla ses getirecek ve gündem olacaktır. Tüm Kore'nin dizimi izleyeceğinden emin olabilirsiniz artık."

Jungkook dudaklarını büzerek "Tüm bunlar bir plan mıydı?" diye sordu. Bozulmuş gibiydi.

Taehyung, ellerini sevgilisinin yanaklarına yerleştirdi ve sıktı. Jungkook, büzülen dudakları ve kendiliğinden kapanan gözleriyle çok tatlıydı. Taehyung, elleri yardımıyla sevgilisinin başını iki yana sallarken, "Sakın alınma koca bebek..." diye sızlandı. "Bizim için yaptım. Hem takılman gereken detay bu değildi. Birlikte dizide oynayacağız diyorum. Keşke yalandan da olsa biraz sevinseydin!"

"Teşekkür ederim hayatım ama biz zaten her an birlikteyiz."

"Olsun! Belki ekstra olarak dizide de sevişiriz. Çok güzel olmaz mıydı?"

Jackson öğürüyormuş gibi yaparak "İğrençsin Taehyung..." dedi. "Resmen aklın fikrin Jungkook'un penisinde..."

Taehyung kaşlarını çattı, "Küçük Jungkook'la o şekilde konuşma!"

Jackson'un elleri midesini buldu. "Sanırım gerçekten kusacağım."

Taehyung, menajerine dil çıkardı. Jungkook yalnızca gülüyordu. Konunun dönüp dolaşıp penisine gelmesi hem sinir bozucu hem de komikti. Taehyung, Jungkook'un dudaklarını öptü ve "Gidelim aşkım." Dedi. Ardından Jungkook'un tuttuğu ellerini çekiştirdi ve şirkette bulunan odasına doğru yürümeye başladı. Bu sırada koridor boyunca hiç çekinmeden bağıra bağıra konuşuyordu:

"Odamdayım! Sakın gelmeyin! Masanın üzerinde(!) işlerimiz var! Ses duymak istemeyenler şirketin biricik idolü Kim Taehyung'u şarkılarını dinleyebilirler!"

***

Taehyung ve Jungkook odaya ulaştığında, Taehyung direkt olarak Jungkook'u masaya ittirdi. Jungkook için sevgilisinin tavrı beklenmedikti. Ayaklı birbirine dolandığında neredeyse düşecekti. Gözleri irileşti, "Ne yapıyorsun?" diye sordu.

Taehyung kıkır kıkır güldü. "Seninle yarım kalan işimizi tamamlayacağız."

Jungkook'un kaşları çatıldı. Bir anlığına Taehyung'un hala hipomani dönemini atlatamadığını düşündü. Ardından sevgilisinin gözlerinin içine baktı; oldukça iyi ve sağlıklı gözüküyordu. Bu ihtimali aklından sildi. Yine de kafası karışmış bir şekilde, "Sen bugün azdırıcı falan mı kullandın?" diye sordu. Ses tonu sert ve tersler biçimde çıkmıştı. "Neler oluyor?"

Taehyung dudaklarını büzdü. Jungkook'un üzerine doğru hareketlenmek yerine olduğu yerde bekledi. Sırtını kapıya yasladı ve ellerini arkasında birleştirdi. Annesinin vazosunu düşüren ve azar yiyeceğinden korkan çocuklar gibiydi. Bir anda çekingen ve sevimli bir hale bürünmüştü. Başını yere eğdi, kirpiklerinin altında Jungkook'a kaçamak bakışlar attı:

"Üzgünüm... İstemiyor musun? Seni zorladım mı?"

Oysa yalnızca tamamlanmamış yoğun bir haz duygusu tüm bedenini ele geçirmiş, ona Jungkook'a saldırması yönünde talimatlar veriyordu. Yaşadıkları, yaklaşık bir saatlik araba macerası kendisine yetmemişti. Öte yandan onlar uzun zamandır sevgili gibi değildi. Şimdi ise Taehyung, hayallerindeki Jungkook'a kavuşmuştu ve daha farklı hissediyordu; şu an seviştiği adam, eski Jungkook'tan çok daha özel ve güzeldi. Taehyung o adama doymuştu. Şimdi ise sevgilisine doymak istiyordu. Hep daha fazlasını arzuluyordu.

Jungkook, Taehyung'u üzdüğünü anladığında hemen ellerini iki yana salladı. Telaşlanmıştı, "Tabii ki istiyorum! O yüzden sormadım. Beni yanlış anlama."

Taehyung ağladı ağlayacak bir tavırla omuzlarını çekti. Şu an Jungkook'un gözünde küçücük gözüküyordu. Sevgilisinin sevimliliği karşısında Jungkook derin bir iç çekti. Taehyung tüm oyunculuğunu kullanarak "Anlamadım..." dedi. Oysa oldukça yanlış anlamış ve üzülmüştü. "İstememekte haklısın. Üzgünüm. Bir daha sormayacağım. Masama gidiyorum. Sadece oturmak için. Evet. Oturmak için. Sadece."

Taehyung masasına ilerlerken Jungkook sevgilisine arkadan sıkıca sarıldı ve "Bebeğim..." diye mırıldandı. Ensesine uzanan kırmızı saçlara öpücükler kondurdu, "Çok masum ve sevimlisin. Sana asla kıyamadığımı biliyorsun. Hem ciddi bile değildim. Tamam, her seferinde seks yapmamızı teklif eden taraf sen olabilirsin fakat durmak istemeyen de benim."

Taehyung bedenini çepeçevre saran kollardan kurtulmaya çalışırken "Bırak yine de." Diye mırıldandı. "Gerçekten istemiyorum. Zaten işlerim vardı. Onları hallettikten sonra eve dönebiliriz."

Jungkook ne söyleyeceğini bilemedi. Yalnızca "Ama Taehyung-" Diyebildi.

"Ciddiyim. Alınmadım. Konuyu kapatalım. Bırak beni, lütfen."

Jungkook istemeden de olsa sevgilisini serbest bıraktığında Taehyung minik adımlarla, sessizce masaya ilerledi. Jungkook'un bu tavrı kendisini üzmüştü. Çünkü bu ilişkide sürekli adım atan kendisiydi. Jungkook'un ona bir kere bile teklifte bulunmadığını hatırladığında 'belki de onu sıkıyorumdur...' diye düşünmeye başladı. Morali git gide bozulmuştu. Dudakları titredi, ağlamamak için dişlerini sıktı. Arsız, umursamaz ve vurdumduymaz biriydi fakat duygusaldı da. Kalbi bir porselen kadar kırılgandı.

Her seferinde kendisi, Jungkook'un kucağına atlıyor, sırnaşıyor, sevişmek istediğini açıkça dile getiriyor fakat Jungkook'tan karşılığını alamıyordu. Jungkook'un utangaç biri olduğunu biliyor ve sırf bu yüzden ilk adımı her seferinde kendisi atıyordu fakat hiç olmazsa adım attığında, terslenmemeyi beklerdi. Onu asıl üzen de buydu.

Taehyung masasına oturduğunda, Jungkook, masanın önünde bulunan tekli koltuğa oturdu. Konu açmak adına Taehyung'un önüne yığılmış olan kağıtlara bakarak, "Onlar ne?" diye sordu. Bu sırada sevgilisinin gözlerinin içine bakıyordu fakat Taehyung, kendisine bakmamakta ısrarcıydı.

"Yazdığım şarkılardan birkaçı."

"Bende bakabilir miyim?"

Taehyung cevap vermek yerine omuz silkti. Bunun üzerine Jungkook hemen hareketlendi ve masanın diğer ucuna, Taehyung'un yanına geldi. Ayakta dikilmeye başladığında Taehyung, bakışlarını sevgilisine çevirdi. Jungkook "Kucağıma oturmak ister misin?" diye sordu. "Böylelikle birlikte bakarız."

"Sandalye çek."

"Taehyung... Yapma böyle."

Taehyung, Jungkook'a dik dik baktı fakat konuşmak istemediği için çok çabuk pes etmişti. Ayağa kalktı. Jungkook sandalyeye ilk önce kendisi oturdu, ardından sevgilisini kucağına çekti. Taehyung, yan bir şekilde Jungkook'un kucağındaki yerini aldığında sağ yanağını sevgilisinin omzuna yaslamış, kucağında minicik kalmıştı. Jungkook sol eliyle sevgilisini belini tutarken, sağ eliyle kağıtları eline aldı ve bakmaya başladı:

"İlk olarak hangi şarkı yayınlanacak?" Taehyung, ellerini sevgilisinin ellerinin üzerine koydu ve kağıtları karıştırmaya başladı. Aradığı kâğıdı bulduğunda duraksadı. Onu, kağıtların arasında en üste yerleştirmişti. Jungkook, "Bu mu?" diye sorduğunda Taehyung hızlı hızlı başını salladı. Jungkook, sevgilisinin sevimliliği karşısında gülümsedi. "Çok sevimlisin." Dedi. Taehyung bir kez daha başını salladı. Daha çok yanağını, Jungkook'un omzuna sürtüyor gibiydi. Jungkook, kedi yavrusuna benzeyen sevgilisinin sevimliliği ile başa çıkma yollarını arıyor fakat bulamadığı için her fırsatta kırmızı saçları öpücüklere boğuyordu.

Jungkook çenesini, Taehyung'un başının üzerine yerleştirdi. Bu sırada birlikte şarkıyı inceliyorlardı. "İsmi 'Love Me Harder'..." dedi ve sıcak bir tebessüm sundu. "Bunu ne zaman yazdın güzelim?"

Taehyung kısık sesiyle "Dört ay önce." Dedi. Başı Jungkook'un boynuna gömülüydü. Rahatlıkla soluduğu ferah, canlı ve erkeksi koku uykusunu getirmişti. Neredeyse kapanmakta olan gözlerini zorlukla araladı. Git gide mayıştığını hissediyordu. Jungkook'un bir taraftan onu sallıyor gibi sağa sola kıpırdanması, uyuma isteğini arttırıyordu.

Jungkook kâğıdı dikkatle incelerken, "Bu bir düet şarkısı mı?" diye sordu.

"Evet, yazarken öyle olması gerektiğini düşündüm."

"Peki... Kiminle söyleyeceğini düşündün mü?"

Taehyung keskin sesiyle "Hayır." Diyerek yalan söyledi. O anlarda Jungkook'a kırgındı. Eğer öyle olmasaydı, 'seni düşündüm' diyebilirdi.

Jungkook, Taehyung'un bir başkasıyla aşk şarkısı söyleyeceğine bozulmak yerine gülümsedi. Bulundukları durumda, bozulmaya hakkı olmadığını biliyordu. "Öyleyse benimle söyle. Sesim senin için uygun mu? İstersen stüdyoya gidip deneme yapabiliriz."

Taehyung başını kaldırdı ve Jungkook'un gözlerinin içine baktı. Bir anlığına her şeyi unutmuş sayılırdı. O zamanlar, şarkıyı yazdığı dönemlerde de, tek düşüncesi bu şarkıyı âşık olduğu adamla birlikte söylemekti. Jungkook'a teklif edememiş, bir başkasıyla söylemeye de yanaşmamış; bir sır gibi herkesten bu şarkıyı saklamıştı.

Şimdi ise Jungkook parlak bakışlarıyla ve içten tebessümüyle kendisine bakıyor, teklifi bizzat sunuyordu.

"Bunu istiyor musun sahiden?"

"Tabii ki bebeğim. Çok isterim. Nasıl ki sen benimle dizi de oynamayı istiyorsun, ben de seninle şarkı yayınlamak ve bu şirketteki ilk geri dönüşümü, seninle yapmak istiyorum."

Taehyung kekeleyerek "Olur." Dedi. Çok heyecanlanmıştı, "Olur. Ö-öyleyse yapalım!"

Kalbi adeta kanat çırpıyordu. Jungkook'a adadığı, kalemi her eline alışında yalnızca güzel gözlerini, ona ait olan bedenini düşlediği, içindeki sevgiyi, aşkı, kırgınlığı, ihtirası armağan ettiği bu şarkıyı, Jungkook'un dudakları arasından dökülürken dinlemek kendisi için paha biçilemez bir değere sahipti.

Jungkook, Taehyung ile birleşik vaziyette duran ellerini dudağına götürdü ve sevgilisinin zarif elleri üzerine öpücük kondurdu. "Kim Taehyung'un benimle iş birliği yapması gururumu okşayacak."

Taehyung çekingen bir tavırla birleşik ellerinde gezinen bakışlarını, Jungkook'a çevirdi. İki sevgili göz göze geldi. Taehyung'un dudakları kıvrıldı, gözleri hüzünle dolmuştu. Nedenini kendisi bile bilmiyordu. Yalnızca, "Teşekkür ederim." Diye fısıldadı. Dudaklarını Jungkook'un boynuna bastırdığında, başını yuvası bildiği bölgeye gömdü ve bir ölünün son nefesini vermesi gibi, ağır ağır, acelesi yokmuş gibi soludu. O anlarında huzur, yeniden anlam kazanmış ve Taehyung'un çevresini kuşatmıştı. "Tüm bunlar için, binlerce kez teşekkür ederim."

Jungkook, Taehyung'un neden kendisinden teşekkür ettiğini algılayamadığı için kaşlarını hafifçe çattı fakat cevap vermek yerine yalnızca, Taehyung'un kırmızı saçlarına öpücükler bıraktı. Sevgilisinin de konuşmak istemediğini, düşler alemine daldığını hissediyordu. Bu güzel anı bozmak istemedi. Kağıtları elinden bırakmadan önce kağıtlar arasında, rastgele bir cümle gözüne takılmıştı. 'Beni her seferinde bir öncekinden daha çok sevmeni istiyorum.' Yazıyordu. Jungkook o an Taehyung'un kendisine neden teşekkür ettiğine bir anlam yükledi. Gülümsedi. Kucağındaki sevgilisini çepeçevre sardı. Taehyung, kolları arasında adeta kaybolup gitmişti.

Taehyung, şimdi yalnızca çektiği acıların bir karşılığı, bedeli olarak Tanrı'nın kendisine merhamet ettiğine inanıyordu; İlk önce sevgilisinin, bir başkasıyla ilişkisi ortaya çıkacakken engellenmişti. Ardından hiçbir çekincesi olmadan giriştiği bu yolda, belki cesareti belki ise kararlılığı ve kendisinden emin oluşuyla, Jungkook ile aralarındaki engelleri birer birer ortadan kaldırmış ve istediği gibi, sevgilisini, ilk aşkını, en yakın arkadaşını kanatları altına almıştı.

Her şey istediği gibiydi. Jungkook, onu her seferinde bir öncekinden daha çok seviyor; bunu belli ediyor ve Taehyung'a sadık ,güvenilir ve basite indirgenemez bir aşk besliyordu. En çok da bu durum kendisini duygulandırmıştı. Zaman zaman üzüldüğünde, Jungkook'a kırıldığında ve onu yanlış anladığında bile, asla değişmeyecek bir gerçek vardı. Bu da Jungkook'un değişen, her gün yenilenen ve katlanan, öncekini aratmayan, tersine büyüyüp, dallanıp budaklanan yoğun ve güçlü sevgisiydi.

Continue Reading

You'll Also Like

9.6K 1.4K 8
Onunla kollarımın arasında bir oğlan varken tanıştım, o kollarının arasında ben varken gerçek beni tanıdı.
12.4K 1.7K 17
"aklın varsa konuş çocuk." tutuşu sert, tıpkı sesi gibi. "deliliğimi sorgulamak gibi bir hataya düşme sakın, ipini parmaklarım eder bu küçük odada ik...
16.2K 1.5K 11
tanrının verdiği canı büyük bir küstahlıkla almak, çocuk oyuncağı olsa gerek. ama seni sevmek, buzlar içinde çırılçıplak kalmak demek. cinsellik, ar...
26.8K 2.9K 14
Taehyung apartmana yeni taşınan komşusunun, iki sene önce kendisini terk eden eski sevgilisi Jeon Jungkook olduğunu bilmiyordu. Boksör Jungkook!