SOLMUŞ MÜREKKEP

By meryemnart

538K 22.4K 224K

Nazlı, Can, Ahmet ve Devrim. Her şey Nazlı'nın Snapchat'te Naz adında fake bir hesap açmasıyla başlamıştı. A... More

#SOLMUŞMÜREKKEP
BÖLÜM 1 - SNAPCHAT 1
BÖLÜM 2 - SNAPCHAT 2
BÖLÜM 3 - SNAPCHAT 3
BÖLÜM 4 - KARA KEDİ 1
BÖLÜM 5 - KARA KEDİ 2
BÖLÜM 6 - KARA KEDİ 3
BÖLÜM 7 - KARA KEDİ 4
BÖLÜM 8 - KUTSALLAŞTIRMA 1
BÖLÜM 9 - KUTSALLAŞTIRMA 2
BÖLÜM 10 - KUTSALLAŞTIRMA 3
BÖLÜM 11 - İLK ÖPÜCÜK(LER) 1
BÖLÜM 12 - İLK ÖPÜCÜK(LER) 2
BÖLÜM 13 - İLK ÖPÜCÜK(LER) 3
BÖLÜM 14 - PARA YARIŞI 1
BÖLÜM 15 - PARA YARIŞI 2
BÖLÜM 16 - PARA YARIŞI 3
BÖLÜM 17 - PARA YARIŞI 4
BÖLÜM 18 - PARA YARIŞI 5
ÇEKİLİŞ
BÖLÜM 19 - DEVRİM YAKUT
BÖLÜM 20 - ANAHTARLIK 1
BÖLÜM 21 - ANAHTARLIK 2
BÖLÜM 22 - ANAHTARLIK 3
BÖLÜM 23 - FİLM GECESİ 1
BÖLÜM 24 - FİLM GECESİ 2
BÖLÜM 25 - FİLM GECESİ 3
ÇEKİLİŞ
BÖLÜM 26 - CAN EROĞLU
BÖLÜM 27 - REGIONAL 1
BÖLÜM 28 - REGIONAL 2
BÖLÜM 29 - REGIONAL 3
BÖLÜM 30 - BEN DEĞİLİM 1
BÖLÜM 31 - BEN DEĞİLİM 2
Lansman ve kitap çekilişi!
BÖLÜM 32 - AHMET CAN DEMİREL
YENİ SEZON - ÇEKİLİŞ
BÖLÜM 33 - ÇOK SEVME 1
BÖLÜM 34 - ÇOK SEVME 2
BÖLÜM 35 - ÇOK SEVME 3
BÖLÜM 36 - KİMSİN SEN?
BÖLÜM 37 - GİTME
BÖLÜM 38 - EN MASUM 1
BÖLÜM 39 - EN MASUM 2
BÖLÜM 40 - ŞAHESER 1
BÖLÜM 41 - ŞAHESER 2
BÖLÜM 42 - ŞAHESER 3
BÖLÜM 43 - ADA
BÖLÜM 44 - 1 MİLYONCU 1
BÖLÜM 45 - 1 MİLYONCU 2
BÖLÜM 46 - KAPANAN PENCERELER 1
BÖLÜM 47 - KAPANAN PENCERELER 2
BÖLÜM 48 - HÜRÜ
BÖLÜM 49 - YENİ BAŞLANGIÇLAR
BÖLÜM 50 - KÖTÜ DEVAM EDİŞLER
BÖLÜM 51 - ELAZIĞLI DANIEL
BÖLÜM 52 - HIRSIZ VAR!
BÖLÜM 53 -ÜNİVERSİTE SINAVI
BÖLÜM 54 - EN SEVDİKLERİM
BÖLÜM 55 - EN SEVDİKLERİM 2
BÖLÜM 56 - EFE ve ECE
BÖLÜM 57 - ZENGİNLİK ÇAĞI
BÖLÜM 59 - GEÇ KALDIN 1
BÖLÜM 60 - GEÇ KALDIN 2
BÖLÜM 61 - YÜZLEŞME
BÖLÜM 62 - GİDİP GELMELER
BÖLÜM 63 - HELYA
BÖLÜM 64 - AHMET NEREDE?
BÖLÜM 65 - CAN'IN GERÇEĞİ
BÖLÜM 66 - FİNAL

BÖLÜM 58 - HORTLAK

2.2K 209 149
By meryemnart

Yeni bölümle karşınızdayım! Nasılsınız bakalım :) Bu bölüm biraz kalp kırıcı ama sevdiğim bir bölüm.

Yorum ve oylarınızı bekliyorum!

Seviliyorsunuz

-M

♥️

Bir insan bir şeyi neden ister? Onu takıntı mı yaptığını yoksa gerçekten istediğini nasıl anlardı? Çok istediğinin farkındasındır. Kaybetmek istemiyorsundur. Bir şeylerin ters olduğunu fark ediyorsundur. Sonra kendine kızıyorsun. Bu kadar istediğin şeye şimdi sahipken yan cebime koy havalarını kendinde yakıştıramıyorsundur. Bu yüzden zorluyorsun. Çünkü kötü gözükmek istemiyorsun.

Aslında hepimiz oynuyorduk. Duygularımı açık bir şekilde yaşayamıyorduk çünkü üzerimize yaftalanacak şeyleri biliyorduk. Mesela birinden ayrılıp bir başkasıyla sevgili olduğunda, "Çorap değiştirir gibi sevgili değiştiriyor," derlerdi. Birine sonsuz bağlı kalınca, "Takıntı yapmış," derlerdi. En yakın arkadaşın bile bunu derdi.

"Kanka bak onu gerçekten çok seviyorum. O çok ayrı bir konu ama şöyle yapmasından nefret ediyorum." Bu cümle arkadaşlar arasında çok kullanılırdı. Bir arkadaş diğerine bunu derdi sonra arkasından konuştukları kişi gelince hiçbir şey olmamış gibi takılırlardı.

İnsanların düşüncelerini kafama takmayı bırakalı çok olmuştu. Bendeki sorun kendi düşüncelerimi kafama takmayı bırakamamamdan kaynaklıyordu. Kendime baskı yapıyordum. Başkaları ezmeden önce kendi kafamı ben eziyordum.

"Bu yine uçmuş be. Kanka ne içiyorsun bana da söyle lan." Ece'nin sesiyle kendime gelirken daldığımı yeni fark ediyordum. Önümdeki kahveden yudum almak istediğimde bardağın soğukluğu ile kaldım.

"Sıcak kahve istemiştim ben," dedim Ece'ye.

"Getirdiğimde sıcaktı canım. Anla ne kadar daldığını."

"Sorun ne liseli?" Efe sandalye çekip otururken konuşmak istemediğimi fark ettim. Yargılamayacaklarını biliyordum. Sadece kendi kendime düşünürken bile saçma gelen bir şeyi başkasına anlatmaya hazır hissetmiyordum.

"Sorun benim. Salaklığım. O yüzden boş verin," diyerek elimi salladım. "Sizde ne var ne yok? Siz anlatın?" diye sordum.

"Valla bir kızla konuşuyorum ama ciddi mi değil mi anlamadım," diyen Efe'ye Ece anında, "Değil," diye cevap verdi.

"Çocuğun birini seviyor olması neden sana bu kadar imkânsız geliyor?" derken gözlerimi devirdim. Efe ne zaman birinden bahsetse Ece hep olmayacağını söylüyordu. Efe'yi ben cesaretlendiriyordum. Konuşuyordu ama sonra Ece haklı çıkıyordu. Olmuyordu. Başlarda Efe'nin Ece'ye aşık olduğunu düşünürken bunun Efe'nin unutamadığı o aşkından dolayı olduğunu anlamıştım. Bu konuyu açmak istersem de geçmişlerine dalmam gerekiyordu ve bu da arkadaşlığımıza zeval verirdi. O meraklı tarafım gerçeği elbette bilmek istiyordu lakin kendimi dizginlemeyi başarıyordum.

"Çünkü imkânsız canım. Neyse senin hayatın yeterince bok gibi değilmiş gibi bizimkini de boka bulandırma." Ece haklıydı. Bu yüzden ayaklandım.

"Kızı küstürdün. Nazlı otur şuraya." Efe elimden tutarak oturtmaya çalışırken kendimi ondan kurtardım.

"Gerçekten yalnız kalmaya ihtiyacım var. Düşünemiyorum. Kafamı dağıtmam gerekiyor. Sonra görüşürüz," diye mırıldandım.

İkizler arkamdan seslenseler de onları dinlemeden kafeden çıktım. Otobüs durağına geldiğimde otobüs durağa yanaşıyordu. Bundan fayda edip otobüse binerek en arka tarafa geçip kulaklıklarımı taktım.

Kulaklarımda müzik akıp giderken ben şarkı sözlerine odaklanamıyordum. Müziğe kendi sözlerimi yazmış gibiydim. Neden böyle olduğumu kendime açıklamaya çalışıyor gibiydim. Sorunu Ahmet ile birlikte olamamak gibi görüyordum. Şimdi olmuştuk. Düzenli bir şekilde de devam ediyordu. Bu sefer hiçbir şey hissedememeyi kafama takıyordum. Ama biliyordum ki o da düzelince başka bir şeyi kafama takacaktım.

Bu otobüse bindiğim günleri düşündüm. Ahmet'e olan aşkımı düşünerek şarkılar dinlerdim. Neden sevgili olamadık diye yakınırdım. Sonra fake hesaptan ona aşkımı haykırmıştım. Bu sefer reddedildim diye ağlamıştım. Neden sevmiyor diye düşünürken sevdiğini öğrenmiştim. Aradaki tüm sorunlara rağmen birlikte olmuştuk. Fakat ne zaman bir sorunu çözsek bir başka şeyi sorun ettiğimi fark ettim. Kafamda onu o kadar imkânsız düşünüyordum ki bir şeyler gerçekleşince önüne taş mı koyuyordum?

Ne yapıyordum?

Sıkıntıyla yüzümü sıvazlayıp düğmeye bastım ve durakta indim. Oradan metrobüs ve tekrar otobüs yaparak baba evine vardım. Evin zilini çaldığımda bir çalışan kapıyı açtı.

"Hoş geldiniz Nazlı Hanım."

"Merhaba," diyerek içeriye girdim. Evde sessizlik hakimken kaşlarım çatıldı. Bugün evde kalma günüm olduğunu biliyorlardı.

"Annemler yok mu?" diye sordum.

"Babanız henüz gelmedi. Anneniz kış bahçesinde efendim." Başımı sallayarak istikametimi kış bahçesine çevirdim.

Annemi efkârlı bir müzik dinlerken buldum. Bir yandan da sigara içip alkol tüketiyordu. Müziğe kendini öyle bir kaptırmıştı ki beni fark etmedi. Yıllar geçtikçe ben de annemi fark edemez olmuştum. Her geçen gün daha da değişiyordu. Onlara bir şey söyleme yaşını geçmiştim. Artık herkes kendi hayatını yaşayacaktı. Kuralımız buydu.

"Anne?"

"Hoş geldin kızım," diyen annem sigarayı kül tablasına bastırarak söndürdü. Bana sarılarak öperken ondan gelen yoğun alkol kokusuyla bayağı içtiğini anladım.

"İyi misin? Bir sorun var gibi," dedim yerime otururken. Gözlerini boşluğa dikti. O boşlukta ne gördüğünü merak ettim.

"Baban beni aldatıyor." Kurduğu cümle ile beynimden vurulmuşa döndüm. Gözlerim sonuna kadar açılırken ona döndüm. O ise boşluğa bakmaya devam etti.

"Birlikte onca sıkıntıyı atlattığımız kişi beni aldatıyor. Sevdiğimden ellerimi yıprattığım adam bir başka kadının bileklerine altınlar takıyor." Gözünden yaşlar akıyordu ama öyle duygusuz duruyordu ki insan neden ağladığını anlayamıyordu. Bomboşluk hissi etrafımızı sararken üşüyerek kendime sarıldım. Annem soğukluktan kurtulmak için bir sigara yaktı.

"Baban çok parası olsun isterdi hep. O kadar çok isterdi ki bazen öfkelenirdi. Olmamasının bir sebebi olduğunu hayatına girince anlıyorsun. Bir şeyi çok istiyorsan ve olmuyorsa zorlamaman gerekiyor. Senin göremediğin bir neden vardır Nazlı. Baban parayı bulunca çok değişecekmiş. Nedeni buymuş." Sigaranın dumanını dışarıya üfleyen annem sanki içimde cevaplayamadığım o sorulara cevap bulmuş gibiydi.

Çok istemek.

Her şeyin fazlası zarar olduğu gibi çok istemenin de fazlası zarardı. Göremediğin bir zarar vardı ve bunu yaşayarak görüyordun. Bunu yaşaman gerekiyordu çünkü insan evladı denemeden yanlış olduğunu kavrayamıyordu. Yaşanmışlıklardan ders çıkarmazdı zira bu sefer farklı olacağına inanmak isterdi.

"Boşanacak mısın?"

"Neden?" dedi buz gibi bir sesle.

"Seni aldatıyor."

"Bu beni ilk aldatışı değil. Baban beni ilk önce parayla aldattı Nazlı. Parayı benden değerli gördü. Onu kazanmak için geceleri benimle uyumadı. Hastalandığımda başımda durmadı. En mutlu günlerimi benimle geçirmek yerine kartıma para yükledi. Bir insanla aldatması o kadar da koymuyor." İçi efkarla dolmuş olacak ki sigarayı içine derince çekti. Sözlerinin de ne kadar doğru olduğunu fark etmek büyüdüğümü hissettirmişti.

İnsan sevdiğini en çok para ile aldatırdı. Bu sevgi kendine karşı da olabilirdi. İnsan kendini para ile de aldatırdı. Kendimi şımartmak istedim düşüncesiyle en pahalı şeyi alırdı. Ama kendini şımartmanın en güzel yolunun kendine değer vermek olduğunu anlayamazdık.

-*-

Annemde kaldığım gece babam eve gelmemişti. Ben de annemle vakit geçirmiştim. Hiç de komik olmayan bir komedi filmine saatlerce gülmüştük. Çalışanların analı kızlı delirdiğimizi düşündüğüne emindik.

O gecenin sabahına karşı babam eve gelmişti. Yatak odasında yatmak yerine misafir odasında kalmıştı.

Birkaç gün daha onlarda kalmak istemiştim ama annem buna müsaade etmemişti. Evin içerisinde kalırsam mutsuzlaşacağımı düşünüyordu. Ona göre bana yeterince mutsuzluk vermişlerdi. Onu üzmemek için gitmiştim.

Beni okulda görmeyi beklemeyen Ahmet şaşkınca yanıma gelerek dudaklarımdan öptü.

"Dün gece annenle kalacağını söylemiştin. Fikrini ne değiştirdi?"

"Önemli bir dersim vardı. O yüzden geldim," dedim. "Ayrıca seni özledim," diye ekledim.

Bu bir yalan değildi. Kolları arasına girip başımı göğsüne yasladım. Kolları beni sararken sıcaklığını hissetmek bana huzur verdi. Aklımın bir köşesinde geleceğimizin annemle babam gibi olabileceği olasılığı dolaşırken ona bertaraf etmeye çalıştım. Fakat bu sefer aynı köşede Ahmet'in anne ve babasının hikâyesi feyda oldu. Onu silmek istediğimde Devrim'in annesi ile babası geldi. Onun da üzerini karaladım. Bu sefer Sevim teyze hortladı.

"Hepsinden kaçabilirsin ama benden kaçamazsın Nazlı. Sen onları duydun ama gördün," dedi. Hepsini kafamda kurduğumu düşünerek gözlerimi açtım.

"İyi misin? Hortlak görmüşe dönmüşsün," diyen Ahmet gülümsüyordu oysa zihnimde görmüştüm.

"Arabayla mı geldin?" diye bambaşka bir soru sordum. Başıyla onayladığında elinden tutup otoparka yöneldim.

Otoparka geldiğimizde, "Nerede araba?" diye sordum. Düğmeye basarak arabanın ışıklarını yaktı. Elinden tutup arabaya doğru götürdüm. Arka kapıyı açıp içeriye girdim ve onu da kendime çektim.

"Nazlı ne oluyor?" demesine izin vermeden dudaklarından öptüm. Şaşırsa da bana karşılık verdi. Elleri bedenimde gezinirken onu tutup yer değiştirmemizi sağladım. Üstüne çıkarak onu öpmeye başladım. Pantolonunun düğmelerini açarken ellerini aramıza sokarak beni durdurdu.

"Nazlı ne yapıyorsun? Okulun otoparkındayız." Beni üstünden atıp toparlanırken ona şaşkınca baktım.

"Bunu lisede tuvalette Helya ile yiyişen sen mi söylüyorsun?" Sesim istemsiz sinirli çıkmıştı. Ahmet böyle takındığı gibi sadece yatakta ilişkiye giren biri değildi. Onu her halini izleyen biri olarak düşüncelerini çok iyi biliyordum.

"Helya ile yaparken iyiydi. Benle yapınca mı kötü oldu?"

"O Helya!" diye bağırdı.

"Yani?"

"Nazlı yanisi mi var? Helya işte." Konuyu nereye getirdiğini çok iyi biliyordum. Sadece ondan duymak istiyordum.

"Helya ne Ahmet? O da bir zamanlar sevgilindi işte. Onunla yapıyorsun benimle niye olmuyor?"

"Nazlı saçmalıyorsun. İyi misin sen?" Ellerimi tutmaya çalıştığında onu ittim. Her yaptığı harekette üzülmesin diye alttan alarak kendimi yıpratıyordum. Artık böyle olmak istemiyordum.

"Evde görüşürüz," diyerek arka kapıyı açıp çıktım.

"Nazlı! Nazlı bekler misin?" Arkamdan bağırsa da onu dinlemedim. Bana yetişemeden okuldan ayrıldım.

-*-

Nereye gideceğimi bilmiyordum. Boş boş sokaklarda dolaşarak durum analizi yapıyordum. Kendimi dinliyordum. Yaşadıklarımı ve isteklerimi gözden geçiriyordum. Ama kendime yetemediğimi fark edince akıl alabileceğim birinin yanına gelmiştim.

Yasemin'in.

BeOne mağazası hafta içi olmasına rağmen doluydu. Herkes deli gibi harcamalar yaparken kasada söylenen rakamlar yüz bin üzeriydi. Servise çıkan çalışanlar ne kadar çok para kazandırırsa o kadar prim alabiliyorlardı. Bu yüzden iyi bir pazarlama tekniği kullanıyorlardı. Dört yıldır annem buradan alışveriş yaptığı ve en üstleri olan Yasemin ile takıldığım için ben de her şeyi öğrenmiştim. Tabii bir de gittiğim bölümün de faydası vardı.

"Ya neden kimse bana bakmıyor!" Bir kadın bağırırken Yasemin ile o tarafa döndük. Parası olduğu zaman herkesin hürmet göstereceğine inanan bir kadın olduğunu artık sadece bakarak anlayabiliyordum çünkü ben de o yollardan geçmiştim.

"Hanımefendi tüm arkadaşlarımız servisteler. Müsaitlik durumu olunca size döneceğiz," dedi biri.

"Hani nerede servisteler? Hepsi ortalıkla geziniyor? Alacağım ben de bunu Allah Allah!"

"Ben geliyorum," diyen Yasemin kadının yanına gitti. Kadın hâlâ bağırırken o güler yüzle konuşarak onu ikna etmeye çalıştı. Sonunda da yanımıza getirip yardımcı oldu.

"Nazlı Hanım sizi biraz bekleteceğim kusura bakmayın," diye başkalarının yanında takındığı tavrı takınırken başımı salladım.

"Sorun değil beni henüz karar veremedim," diyerek kadına dönmesini sağladım.

Önümdeki pırlantalı saatlere boş gözlerle baktım. Annem bunları sipariş vermişti ve bir tane de benim almamı istiyordu. Belki başkalarının hayali olan bu pahalı saatler benim gözüme gelmiyordu. Bu istemem yan cebime koy olayı değildi. Herkesi mutlu eden şeyler farklıydı ve beni bunlar mutlu etmiyordu.

"Seni ne mutlu ediyor çözemedik ki Nazlı," diye kendime kızdım. Nefes alamıyor gibi hissedince başımı kaldırdım. Ve Şebnem'i kıyafet denerken buldum. Üzerinde kırmızı göğüs dekolteli bir elbise vardı. Koyu siyah saçlarını çok şık bir topuzun içine hapsetmişken aşırı seksi durduğunu düşündüm. Böyle düşünen bir tek ben değildim. Mağazadaki herkes aynı düşünce içerisindeydi.

"Çok yakıştı Şebnem Hanım," dedi onunla ilgilenen kişi. Şebnem ona kibarca gülümsedi.

"Değil mi? Ben de beğendim aslında. Ama bir şeyler eksik gibi," diyerek olduğu yerde döndü. Baktığımda bir şeylerin boş olduğu hissiyatına ben de girdim.

Önüme döndüğümde annemin kendine ısmarladığı ucunda damla şeklinde pırlanta olan kolye dikkatimi çekti. Onu çıkartıp Şebnem'in yanına gittim.

"Bu kolye ve küpesi boşluğu tamamlar," dedim. Şebnem beni beklemiyormuşçasına baktı. Bakışları burada ne işim olduğunu sorguluyordu. Üzerimde mağazanın üniforması olmadığı için çalışan mıyım anlamadı.

"Harika bir seçim Nazlı Hanım," dedi onunla ilgilenen kişi. Şebnem burada tanındığım anladı.

"Teşekkür ederim," diyerek kolyeyi aldı. İlgilene kişi kolyeyi onun için takarken bana döndü.

"Seni hep Devrim'in tamirhanesinde gördüğüm için burada gördüğümden dolayı şaşırdım. Yanlış anlama lütfen. Yakıştırmadığımdan değil."

"Sorun yok. Devrim ile liseden beri arkadaşız ve eskiden o mahallede yaşıyorduk. O yüzden çok sık oraya giderim."

Şebnem anladığını belli edercesine başını salladı. Kolyenin ucu iki göğsünün arasında biterken zincirdeki minik elmaslar parlıyordu. Kulağına taktığı damla şeklindeki küpelerle takım olmuştu.

"Şimdi oldu," diyen Şebnem memnun olarak gülümseyip bana döndü.

"Teşekkür ederim. Hayat kurtardın."

"Her zaman."

"Devrim ne yapıyor?" Sorusunu sıradan bir konuşma gibi söylese de bana pür dikkat kesildiğini fark ettim. Belli etmemeye çalıştım.

"İyi. Şimdi bir yarış var ona hazırlanıyor."

"Araba yarışı mı?"

"Evet. Hatta sen de gel. Arabaları seviyorsun. Devrim uzun yıllardır yarışıyor."

"Bi' göz atarım," derken umursamaz gibi görünüyordu. Sen onu benim külahıma anlat! Can atıyordu da ulaşılmaz olanı oynuyordu. Geleceğinden adım gibi eminim.

"O zaman ben sana numaramı bırakayım sen bana yazarsın."

"Olur."

"Teşekkürler. Bunları ve takıları eve gönderin lütfen. Tekrar teşekkürler Nazlı," diyen Şebnem üzerini değiştirmek için çıktı. Tekrar eski yerime geçerken Yasemin'i beni izlerken buldum.

"Bu kaçıncı?" dedi sırıtarak. Omzumu silkip koltuğa oturdum. Birçok kişiye tavsiyede bulunarak bir şeyler satın almalarını sağlıyordum. BeOne'un sahibinin bile dikkatini çekecek kadar olunca arada bir bana hediyeler gönderiyorlardı çünkü prim almayı reddediyordum. Satışın servisi yapan arkadaşa yazılmasını istiyordum.

"Mezun olunca işin hazır. Biliyorsun Nazlı."

"Annem de kalpten gitsin. Onun kafasında büyük bir Holding'te çalışmam ya da kendi işimi kurmam var."

"Senin kafanda ne var?" Ve Yasemin seansına başlamıştı! Sorular sorarak kaçındığım gerçekleri önüme seriyordu.

"Kafamda ne olduğunu bilmiyorum. Çok karışık bir haldeyim. Saatlerdir konuşuyoruz ama sonuca varamıyor gibiyiz."

"Çünkü konuşman gereken kişi ben değilim Nazlı. Bu tıpkı boğazın arıyorken diş doktorunda sıra beklemek gibi. Yanlış yerdesin. Ve sıra sana gelince bunu duyup doğru yere gideceksin ama bu sefer de vakit çok geç olacak." Verdiği örneğin cuk oturmasına gıcık oldum. Başkalarının yanında konuşarak boş yere nefes tükettiğimi biliyordum. Doktorun nerede olduğunu biliyordum. Sadece tedavinin acı verici olmasından korkuyordum.

"Beni boş ver de... Şebnem'i tanıyor musun?" diye sordum kabinleri işaret ederek.

"Evet. Babası birçok araba markasının distribütörlüğünü almış biri." Arabalarla içli dışlı olması oradan geliyor demektir. Ama bu kadar iç içeyse Devrim'in tamirhanesine ihtiyacı da yoktu. Yani Devrim'e karşı ilgi besliyordu.

"İyiymiş," diyerek başımı salladım.

"Neyse ben kaçayım artık. Bunları da gönderirsiniz. Bana şu bileklikten ayırtırsınız," diyerek bir tanesini işaret ettim.

"Nereye? Bir başka yanlış sırada beklemeye mi?" Yasemin alaylı bir şekilde konuşurken ona cevap vermedim.

Mağazadan çıkarken istikametimi çok farklı bir yer yapacaktım. Daha doğrusu Yasemin'in dediği gibi bir başka yanlış sıraya yöneltecektim. Fakat tedaviyi geciktirirsem iyileşme sürecinin daha sancılı geçeceği gerçeğini kendime hatırlattım. Bu yüzden doğru sıraya girmeye karar verdim.

-*-

Eve geldiğimce salonun ışığının yandığını gördüm. Ahmet beni bekliyordu. Eve saat kaçta gelirsem geleyim bir yüzleşme yaşayacağımı belli edecek şekilde bana bakıyordu.

"Erken gelmeni beklemiyordum," dedi.

"Daha fazla ertelemenin bir anlamı olmadığını anladım."

"Sonunda bir şeylere kafan basmış," derken sesi benimle her zaman konuştuğu tondan çok farklıydı. O tona o kadar çok alışmıştım ki şimdi tuhafıma gitmişti.

"Sorun ne Nazlı? Kafanda teoriler üretmeden bana bir söyler misin?"

"Ben kafamda teori üretmiyorum Ahmet! Olanı söylüyorum!" Sesim yüksek çıkmıştı. İlk defa ona karşı sesimi yükselttiğimi fark etim. Bir yanım üzülse de öteki yanım doğru olanı yaptığımı savunuyordu ve ağır basıyordu.

"Olan ne Nazlı? Seni anlamak için o kadar çok çaba veriyorum ki artık çıldıracak duruma geliyorum!" Gerçekten çıldırıyormuş gibi ellerini dizine vurdu.

"Ne lan bu kızın sorunu ne diye soruyorum kendime? Onu mutlu etmek için her boku yapıyorsun ama neden hâlâ mutlu değil!"

"Çünkü sorun tam olarak bu Ahmet!" diye bağırdım. "Mutlu etmek için her boku yapıyor olman! Kendi düşüncelerini... Kendi düşüncelerimi dile getirmiyorum çünkü mutlu olsun diyorum. Mantıklı gelmiyor."

"Söyle Nazlı. İstemiyorum de. Seni kim zorluyor?"

"Peki seni kim zorluyor?" Misilleme yaptığımda sessiz kaldı. Bana söylediği cümleyi aynaya dönüp kendine söylemesi gerekiyordu zira o da benim gibiydi.

"Önce kendine sor ve cevapla. Sonra ben de cevabını vereceğim."

"Benimki basit," derken ellerini salladı. Gözleri dolmaya başladığında, "Seni seviyorum ve kaybetmek istemiyorum," dedi. Kalbimin ortasında bir ağrı oluşurken nefesim kesildi.

"Sevmek bu olamaz Ahmet. Kendinden vazgeçiyorsun. Ve buna sevmek diyorsun. Kendini olmadık bir kalıba soktuğun gibi beni de o kalıbın içine sıkıştırmaya çalışıyorsun."

Sözlerimden hoşlanmamış olacak ki sinirle güldü. "Abi sikerim böyle işe be!" diye bağırdı. Hıncını alamayarak saçlarını çekmeye başladı.

"Ulan ben seni sevdiğim için her şeyi yaparken sen geçmiş karşıma ne diyorsun? Ben seni mi değiştiriyorum Nazlı? O Devrim piçiyle görüşmenden nefret ediyorum ama yine de sesimi çıkarmıyorum!"

"Konuyu Devrim'e getirme. Konu biziz Ahmet!" diye bağırdım. Sözleri çarpıtmasına ve asıl sorundan kaçmasına izin vermeyecektim.

"Beni olduğum gibi kabullenemem konumuz olmalı. Ya da beni kafanda bambaşka bir şekle sokman."

"Ben seni olduğun gibi kabul ediyorum Nazlı. Sen kafanda bir şeyler kuruyorsun."

"Bana deli muamelesi yapma Ahmet!" diye bağırdım. "Ben senin kafanda kurduğun gibi masum ve cici bir kız değilim. Sana yaklaştığımda karşında anneni görmeyi kes! Helya ile her boku yapmayı kabul ediyordun çünkü ne de olsa mesleği diyordun. Ada ile kesin bir şeyler yapmışsındır."

"Konu birden Ada'ya nasıl geldi? Hani konu bizdik? O isim niye hortladı?" Sinirle gülerken bir şeylerden kaçtığını anlayacak kadar onu tanımıştım.

"Onunla da yattın, değil mi? Hatta arabada bile seviştin. O yüzden benimle yapmadın!" Öfkeyle göğsünden ittirirken bunu beklemiyor olacak ki koltuğa düştü.

"Ada ve Helya ile her şeyi yapabilirim ama Nazlı ile olmaz. O prenses! O masum! Böyle şeylerden uzak! Biblo bebek miyim ben?" Üstüne çıkıp vururken kollarımdan tutarak bana engel oldu. Bağırarak üstünde tepindim.

"Evet oldum! Kız ile sevgiliydim ne bekliyordun?" Yüzüme doğru öfkeyle bağırdı. Yapmadım demesini bekliyordum. Bu gerçek kalbimi yaralarken acı içinde bağırıp üstünden kalktım. Saçlarımı çekerek kendime acı verdim. Böylece kalbimdeki ağrının önüne geçecektim.

"Sana ulaşmaması için erkek arkadaşı gibi davranıyordum! Benden şüphelenmemesi gerekiyordu. Bunu sen de biliyorsun?" Yalvarırcasına önüme geçerken onu görmezden geldim. O zamanlar Ada'ya karşı bir şeyler hissedebiliyor olacağı fikri aklımda hep dolaşıyordu. Ama bunu geriye atıyordum.

"Sen beni hiç sevmedin," dedim ağlayarak. Bunu fark etmek hıçkırmama sebep oldu. "Sen beni hiç sevmedin!" diye yakındım.

"Saçmalama! Nazlı ben bu dünyada en çok seni sevdim. Senin için her şeyi yaptım." Ellerimden tutup ona bakmaya zorladı. Gözlerinden sicim sicim yaşlar akarken benim de ondan bir farkım yoktu.

"Ben seni ölecek kadar çok sevdim," dedi incelen sesiyle.

"Sevmedin!" diye bağırarak göğsüne vurdum. "Sen beni değil kafanda kurduğun beni sevdin! Bir zamanlar benim sana yaptığımı yaptın Ahmet. Beni kafanda kutsallaştırdın ve bundan kurtulamıyorsun!"

"Seninle arabada sevişmedim diye mi bu kanıya vardın?" diyerek güldü. Sinirleri bozulmuş gibi gülmeye başladı.

"Ben seni sevdiğimde sen benden haberdar bile değildin! Seni her gün izledim. Karda delik ayakkabıların su alıyor diye geçtiğin yoldaki tüm karları temizledim! Ödev yaparken uykuya daldığında yarım kaldığını görüp üzülme diye önce senin ödevini tamamladım! Daha sayamayacağım kadar çok şey yaptım. Hepsi seni sevdiğimden kaynaklıydı." Benim onun için yaptıklarımı saymaya başlasaydık son satıra gelene kadar ilk satırın mürekkebi solardı.

"Burada birbirimiz için ne yaptığımızı yarıştırmayacağız, değil mi?" dedim sinirle gülerek.

"Kaç tabii. Hep kaçtın. Yine kaç."

"Sen kaçıyorsun asıl! Sorunun ne olduğunu çok iyi biliyorsun ama kaçıyorsun!" Göğsünden tekrar ittirmek istediğimde kollarımdan tuttu. Beni geri geri götürüp sırtımı duvara yasladı. Üzerime yaklaşırken saf bir öfkeden oluşuyordu.

"Sorun ne biliyor musun Nazlı? Sorun sikik bir aileden gelmem! Seni ne Ada ne de Helya gibi görmüyorum ve görmekte istemiyorum! Belki kafamda seni bambaşka bir yere koyuyorum ama bu umurumda bile değil! Öyle kalmanı tercih ederim."

"Ama ben öyle biri değilim," dedim gözlerinin içine bakarak.

"Sen ne istiyorsun Nazlı? Bana açıkça onu bir söylesene."

"Kendin olmanı istiyorum."

"Kendimim ben zaten!" diye bağırarak benden uzaklaştı.

"Değilsin!" diye bağırdım. "Ben de değilim. Sevmediğim şeyleri seviyor gibi yapıyorum. Sana kızmak istiyorum ama kendimi tutuyorum! Sonra çünkü seviyorsun diyorum ama ben ailemi de seviyorum. Onlarla yeri geldiğinde kavga edebiliyorken seninle edemiyorum! Sanki hayatımda sonsuza dek olmayacakmışsın gibi hissediyorum. Gelip geçicisin ve bu süreçte seni üzmek istemiyor gibi hissediyorum! Gerçek gelmiyor Ahmet! Gelmiyor!" Tüm gücümle bağırırken ağlamaktan bitap düşmüştüm. Ahmet de karşımda yıkılmışken sonunda sorun kafama dank etmişti.

"Kafamda... kafamda o kadar imkansızdın ki oraya sıkışıp kalmışsın. Karşımda gerçek bir şekilde dursan bile sanki devam etmeyecek ve her an bitecek gibi hissediyorum. Bu yüzden kendim olamıyorum."

"Beni seviyor musun?"

Sorusuna düşünmeden, "Seviyorum," diye cevap verdim. Hem de çok seviyordum. Ahmet ölümle yüzleştiğimde bile kafamdan silinmeyecek olan tek kişiydi. Ne yaşanırsa yaşansın yahut ne yaşatırsa yaşatsın unutamayacağım biriydi.

"Seni çok seviyorum Ahmet. Bir tarafım seni kaybetmekten ölesiye korkuyor. Varlığın bana huzur veriyor. Elim hep elinin içinde olsun istiyorum."

"Ama gerçekçi gelmiyorum." Kalbini kırıyormuşum gibi hissediyordum. Kendimi aşağılık biri gibi hissediyordum. Onun karşımda durup sevgisini görürken böyle olduğum için kendimden nefret ediyordum.

"Sevgim gerçekçi geliyor ama onu hissettiren kişi gelmiyor. Bu ne siktiri boktan bir şey." Gözyaşları daha çok akarken kalbim nasıl hâlâ ağrısına ağrı katabiliyordu anlam veremiyordum.

"Ahmet..." Ne diyeceğimi bilemedim.

"Sorunun bende olduğunu biliyorum Nazlı merak etme," dedi gözyaşları içerisinde. "Annemin başına ne geldiyse babama olan sevgisinden geldi. Onunla her şeye varım diyerek kaçtı. Ona güvendi. Onu mutlu etmek için her şeyi yaptı. Babam annemi borçlarımıza karşılık yattığını bildiği halde sustu. Annem babamı bildiğini biliyordu ama görmezden geliyordu. Çünkü seviyordu. Bildiğini fark ederse onu terk etmesinden korkarak susuyordu." Ahmet herbir kelimede daha da yıkılırken nasıl bir aileden dünyaya geldiğini önüme seriyordu. Anlattığı şeyleri algılamak bile zorken o bunları yaşamıştı. Görmüştü. Annesini başka adamlarla görmüştü. Babasının görüp de susmasına şahitlik etmişti. Belki de babasının annesini pazarladığını bile görmüştü. Akıl almaz bir şeyi o yaşamıştı. Ve öyle bir hayatta kalbini kirletmeden çıkmıştı.

"Kendime hep birini sevmeyeceğime dair yeminler ettim," derken bu sözü tutamadığı için kendinden nefret ettiğini gördüm.

"Sonra seni gördüm. İlk yeminimi bozdum. Bu sefer kendime onu öyle bir seveceğim ki babam gibi olmayacağım dedim. Nazlı annem olmayacak dedim. Sanki bana öyle gülümseyip gözlerini tatlı tatlı kısarken öyle biri olmayacağını zaten biliyordum. Ben sana aşık olduğumda on yaşındaydım. Şimdi yirmi bir yaşındayım." On bir yıl süren bir aşktan bahsediyordu. Ama o beni ilk gördüğünde küçücüktüm. Hep öyle kalacağımı düşünüyordu. Beni ilk gördüğü halimle kalmanı istemişti.

"Ama görüyorum ki ben babamdan da beter olmuşum."

"Ahmet saçmalama!" dedim. Ona doğru giderken kendini geri çekti.

"Beni seviyorsun. Üzmemek için istemediğin şeyleri yapıyorsun. Aynı şey. Bu illa biriyle birlikte olmak demek değil."

"Baban bildiği halde susuyordu. Sen öyle değildin. Ben sana istemediğimi söyleseydim harekete geçerdin."

"Ama söylemedin Nazlı. İstemediğin halde katlandın çünkü seni terk etmemden korktun. Annem gibi oldun." Cümlenin ağırlığı altında ezildim. Ahmet söylerken o kadar canı yanıyordu ki onu hiç böyle görmemiştim.

"Ahmet," diyerek elini tutmaya çalıştığımda izin vermedi. Gözyaşlarını silerek kendine gelmeye çalıştı.

"Sanırım ayrılma vaktimiz geldi." Kalbimde yeniden ağrı oluşurken bunu istemeyerek başımı hızla iki yana salladım.

"Hayır," diyerek elini tuttum. Bu sefer benden kaçmasını istemiyordum.

"Benim isteğim ayrılmak değildi. Sorunlarımıza çözüm bulmaktı. Annenle baban konuşmadıkları için kaybetmişti. Ama biz konuşarak çözebiliriz." Yüzünü kendime çevirmeye çalıştım. Elimden kurtulmaya çalışsa da müsaade etmedim. Bana bakmaya zorladım.

"Ahmet. Gözlerimin içine bak. Az önce söylediklerini gözlerimin içine bakarak söyle. O zaman gerçekleşecek." Kahverengi gözlerini bana çevirdi. Oradaki acının ardından saklanan sevgiyi gördüm. Bana karşıydı bu sevgi. Öyle güzeldi ki beni gülümsetti.

"Sen bana böyle gülümserken mi?" dedi. Gözlerinden son kez yaşlar aktı. Dudaklarımızı birleştirerek buna son verdim. Elleri hasret kalmışçasına vücudumda gezinmeye başladı. Bedenini bana yaslarken varlığını hissetmenin bana iyi geldiğini fark ettim.

"Brokoli sevmiyorsun söyle. Zorlama," dedim öpücüklerimin arasından.

"Maç izlememden rahatsız oluyorsun söyle. Boş boş ekrana bakıp vakit harcama," diye karşılık verdi. Kalçalarımdan tutup beni kaldırdı ve yatak odasına doğru götürürken öpmeye devam etti. Beni yatağa bırakıp üzerime çıktı.

Saniyeler içerisinde tüm kıyafetler üzerimizden çıkmıştı. Ahmet'in dudakları vücudumun her yerinde dolaşırken hissettiğim duygular beni paramparça etmişti. Saçlarından tutup kendime çekerek dudaklarından öptüm. Kendini bana yerleştirdiğinde onu durdurup gözlerine baktım.

"Sorun ne?" diye sordu.

"Ahmet..." Söylemek arasında kalırken artık aramızda sorun olmaması gerektiğini hatırladım.

"Ben hiçbir şey hissetmiyorum," diye açıkça konuştum.

Afallayarak durdu. Sanırım bunu beklemiyordu.

"Bunca zaman neden söylemedin?" diye sordu ve ben cevaplamadan kendisi söyledi. "Beni kırmak istemiyordun."

Başımı sallayarak onu onayladım. Saçlarımı okşarken yüzünde masumane bir ifade oluştu.

"Bunu halledebiliriz. Kafamızda kurduğumuz o kişileri yenebiliriz," dedi. Güvence dolu sesi beni buna inandırdı.

Ahmet bana ilk defa daha farklı bir şekilde dokunmaya başlamıştı. Sanki bunca zamandır canımı acıtmamak için kendini kasıyordu da şimdi salıyor gibiydi. Vücudumun herbir köşesini öperken başı bacak arama gitmişti. Çekineceğimi düşünürken aldığım hazla gözlerim geriye gitmişti.

"Ahmet!" diye inlemekten kendimi alamadım.

Dudakları tekrar göbeğimden göğsüme doğru çıktı. Kollarıyla birden beni çevirip yüz üstü döndürdü. Beklentiyle kıvranırken kalçalarımdan tutup kaldırdı. İçime yerleşirken üzerime eğildi. Hareketleri daha farklı olurken bu sefer vücudumda bir şeylerin hareketlendiğini hissetmiştim.

Çarşafları sıkarken Ahmet'in hareketleri daha da sertleşti fakat ben bundan zevk aldım. Doruğa ulaştığımda hissettiğim hisle kendimden geçtim. Ahmet de üzerime çökerken odanın içi nefes seslerimizle dolup taştı.

"Sanki ilk seferim buymuş gibi hissettim," dedim nefeslerimin arasında. Gülümseyerek omzumu öptü. Üstümden kalkarak beni kendine çekip sarıldı.

"Biz her şeyin üstesinden gelebiliriz Nazlı."

O an bu gerçekten olabilirmiş gibi gelmişti. Kafamızda yine bir şeyleri kurduğumuzu ve üstesinden gelemeyeceğimizi çok yakında öğreneceğimizi bilmeden gülümseyerek birbirimize sarılmıştık.

♥️

Ve bölüm sonu!

Ya bir şey diyeceğim... yüzleşme sahnesi çok güzel değil miydi?

Ahmet ve Nazlı içlerindeki duyguyu sonunda akıttılar.

Bölüm nasıldı anlatın bakalım çabuk.

Continue Reading

You'll Also Like

1.1K 394 6
Bizi ikiye böldüler sevgilim, gıkımızı çıkaramadık.
6.7K 351 7
Yazarlık kariyerinde başarıya ulaşmak ve kitaplarını #New York Times Best Seller etiketiyle görmek isteyen Nisan Tan, hayalindeki romantik-komedi rom...
442K 2.2K 15
Asrın & Esila Emine Tavuz
945 189 2
İnsan nerede doğardı?... Hastane... Ev... Nerede? Ben bir depoda, tecavüz evinde... Kaderim miydi doğduğum yer? Küçük bedenim kime açılacaktı?... Ki...