KARA GECENİN GÜNÜ AYMAZ | bxb

By Vapsole

67.6K 5.5K 3.3K

Varlıklı ve köklü bir ailede doğan Nedim Akbulut her şeye rağmen onların istedikleri gibi biri olmamıştı. Ail... More

KARA GECENİN GÜNÜ AYMAZ
1. AKBULUT
2. SOHBET
3. ZORLANILAN VEDALAR
4. KORUCU
5. KARAUL
6. SOHBETİMSİ KONUŞMALAR
7. YENİ EV
8. GÜNAYDIN
9. AKŞAM YEMEĞİ
10. DUŞ
11. OTUZ SANİYE
12. BOMBA
13. KÜPELİ HOCA
14. BİNGÖL OLAYLARI
15. ENDİŞELENEN BİRİ İÇİN
16. YEMEK
17. YILDIZ
18. DOYUMSUZ
19. TOY
20. TATLI SEVDASI
21. KONAK
22. KABUSLARIMDAKİ KİŞİ
23. KAPUT
24. BOZULAN AĞ
25. DÖNÜM NOKTASI
26. BİRBİRİNE KARIŞAN İKİ İNSAN
27. BAKIŞLAR
29. MAHMUT AĞA
30. MİNNET
31. SOYAD
32. ERKAN

28. DEDİKODU

1.4K 113 45
By Vapsole

Arabaya doğru hızlı hızlı yürürken kalbim küt küt atıyordu. İhsan'ı yeniden görme ihtimalim bile sanki yıllardır sevdiğini görmeyen insanın verdiği heyecanı veriyordu bedenime. Buna ne derlerdi? Aşık insanın duyguları mı?

Aracı bir sokak ileriye park etmişti. Köşeyi döndüğüm anda arabasını gördüm. Hafif selen yağmurun altında onun aracına doğru ilerlerken dudaklarım yavaşça yukarı kıvrıldı. Bu sahneyi neredeyse her gün yaşıyordum ve sanki hep olacak bir anıydı bu hayatımızda. Ben her zaman bu köşeyi dönecektim ve onun aracını görecektim. Sonra şimdiki gibi o kapı açılacak, uzun bacaklarıyla İhsan aşağıya inecekti. Gözlerini bana dikecek, kapıyı kapatmadan bana doğru adım atacaktı.

Sonra bende kendimi onun üstüne atacaktım. Sımsıkı sarılacaktık, şimdiki gibi.

"Sana hızlı yürüme yağmurda diyorum," diye homurdandı ben kafamı onun göğsüne yaslarken. Kaşe montunun altında atan kalp sesi kulağıma doldu. Hızlıydı. "Ama sen her zaman sözümün tam tersini yapıyorsun."

"Seni hemen görmek istiyorum çünkü." diye mırıldandım yine. O hep bunu diyerek homurdanır, ben ise aynı cevabı verirdim.

Seni görmek istiyorum İhsan.

"Kaçmıyorum be Nedim vallahi kıracaksın bir yerini bir gün. Şşş, gülme. Hissediyorum. Artık seni şaplaklamak farz oldu. Kendini hazırlasan iyi edersin."

Boş sokakta sıkıca belimden tutarak beni havalandırdı ve araç tarafına doğru döndü. Beni yeniden yere bırakırken sarılışını bir gıdım bile azaltmamıştı. Beni uçurması kıkırdamama neden olurken kendimi tutmadım ve kolumu boynuna doladım.

"Oha İhsan sayende uçuyorum!" dedim çok havalanmışım gibi. Boğazına sarıldığım için ayaklarım tam yere değmiyordu. İhsan istediğimi anlayınca etrafa göz attı ve sonra yeniden havalandırarak döndürdü beni. Bu sefer ağzımdan sesli bir kahkaha çıktı. Salak adam ya!

"İhsan Havayolları hizmetinizdedir Nedim Akbulut." derken sesi mutluydu. "Eğer talep olursa başka şekilde de uçurmak isterim."

"Olmaz mı." dedim ellerimi omzuna koyup kendimi geri çekerek. Bu sefer ayaklarım yere değdi. Kafasında üniformasının şapkası olan adam başını eğerek yeşilleriyle suratımı inceledi. Kocaman gülümsedim. "Uçur beni İhsan!"

İhsan bir an dik dik suratıma baktı. Sonra aşka gelmiş gibi sıkıca sarılıp kafasını saçıma gömdü. Bir o yana bir bu yana doğru sallanarak bana sarılırken, "Ulan Nedim seni bir uçursam kendine gelemezsin diye kıyamıyorum ama böyle bakınca arka kapıya dayayıp-" dedi.

Gözlerim irileşti ve seslice, "İhsan!" dedim heyecanlı olmamasını umduğum sesimle. Yalan yok, ondan bu tür fanteziler duymak beni aşırı heyecanlandırıyordu. Hepsini onunla denemek isterdim. Deneyecektik de zaten. Önümüzde koca bir ömür vardı. Kim bilir daha ne anılar kazanacaktı birlikte merak etmiyor değildim.

"Tamam. Bir şey demedim. Ancak görmüyorum sanma," derken benden uzaklaşmış, kafama taktığım kapüşonu düzeltmişti. Yağmur kenarlardan çıkan sarı tutamlarımı ıslatmış ve kahverengiye dönmesine neden olmuştu. Burnumu çekerken mavilerimi ondan ayırmadım. "Aşırı hoşuna gidiyor bu hayaller. Biz sevişirken sana o senaryoyu söylediğimde deliğinin penisimi nasıl sıkıştırdığını hala hatırlıyorum."

Dudağımı ısırdım ve inkar etmedim. Ona istekli gözlerle baktım ki anlasın beni. Seslice itiraf etmek için fazla utangaçtım ama o beni anlardı. İhsan her hareketimi anlardı.

İhsan elini ıslak saç tutamıma attı ve geriye, kulağımın arkasına attı. Gözleriyle yüzümü incelerken duraksadı. "Ah." dedi bir şey fark etmiş gibi. Yeşilleri irileşti. "Anlıyorum şimdi. Demek bu yüzdendi. Sen-" derken kafasını bana yaklaştırdı ve burunlarımız birbirine değene kadar durmadı. Dudakları serseri bir ifadeyle yukarı kıvrılırken utançtan yanaklarım yandı. "Benden daha edepsiz birisin Nedim hoca."

Cevap veremedim. İhsan hafifçe güldü. Sonra hızlıca yanağımı öptü. O kadar hızlıydı ki kalbim hopladı, kalp krizi geçireceğimi sandım. Sonra nazikçe elimden tuttu ve yolcu kapısına sürükledi. Kapıyı açıp donmuş bedenimi bindirirken, "Bunu bir istişare edelim sonra." demişti. Ellerimi birbirine kenetleyerek oturduğum yerden kafamı kaldırarak ona baktım. Hevesliydim. Hem de deli gibi. İhsan emniyet kemerine uzandı. Dibime girerken  yavaş hareketlerle takmaya başladı. Kemer başlığını yuvasına takarken, "Çok derin konuşacağız bu konuyu hocam." diye fısıldadı. Aralanan dudaklarımla dibimdeki kırmızı dudakları izledim. Siktir, tam öpme mesafesindeydi şuan. Dudaklarım sızladı ve titredi. Yakasından tutup onlara yumulmak istiyordum.

İhsan'ın da gözleri dudaklarıma kaydı. Sonra çok hızlı bir öpücük bıraktı. Gözlerimi kırpıştırırken o geri çekilmiş ve kapıyı kapatmıştı bile. Koca araçlar bile bizim aracın görüş açısını kapatıyordu -iki yanımıza da minibüsler park etmişti- o yüzden İhsan'ın içeri eğildiğini bile göremezdi sokağa giren insan. O yüzden gönül rahatlığıyla onun önden dolaşıp şoför tarafına geçmesini izledim. 

Açık kapıdan hızla binip kapatırken hızlıydı. Elini anahtara attı ve arabayı çalıştırdı. Aynı anda klimayı da açarken, "Buz gibi oldu içeri," diye homurdandı. Bana yandan bir bakış attı. "Montunu çıkarma içerisi ısınmadan." 

Gülümseyerek onu izledim ve başımla onayladım. Gözlerimi asla yüzünden ayırmıyordum. Onun her halini aklıma kazımak istiyordum.

Kendi kaşe montunu çıkardı. Anında kaşları çatılırken, "Sen ne diye çıkarıyorsun?" diye çıkıştım. Elimle montunu tutmuş ve yeniden üstüne giymesi için ona ittirmiştim. İhsan, "Araba zor kullanılıyor bununla." dedi. "Bebeğim bırak da arkaya koyayım."

"Soğuk içerisi!" diye direttim. İhsan ona montunu uzattığım elimi tuttu ve kendine çekip üstünü öptü. Kalbim bu hareketine hopladı. "Bana montumu uzatan elini yerim." Bir kez daha elimi öperken elimi çekmeyi sonradan akıl edebildim. Sulu sulu öpmüştü bir de. Yanaklarım artık domatese dönerken, "Of İhsan." dedim. İhsan sırıttı.

Montu pes etmişlikle arkaya attım. İhsan yeterince ısınan motorla aracı hareket ettirirken, "Eve mi gidelim?" diye sordu yandan bana bakış atarak.

"Evet, daha bitiremediğim sınavlar var ve," Yutkundum. Belimdeki sızı kendini gösterirken, "Hala çok yorgunum." diye fısıldadım. İhsan aracını hızlandırdı ve caddeye soktu. Kemerime tutundum. "Acıyor mu?" diye sorarken sesi boğuktu. Ona hızlıca bir bakış attım. Caddeye bakıyordu.

"Acımıyor da sızlıyor biraz." 

"Eczaneye uğrayalım mı?"

"Ne gerek var? Seninkiler yetti aslında." diye mırıldandım kalabalık kaldırımlara bakarak. İhsan homurdandı. "Çok mu zorladım gerçekten? Aşırı kibar davranmak için kendimi yırtmıştım." Gözlerini bana çevirmeden önce arabayı kırmızıda durdurdu. Önümüzde ilk zamanlarda bindiğim minibüs vardı.

"Ya kalçam iyi zaten İhsan. Belim-" dedim gözlerimi kaçırırken.. Yeşilleri o kadar güzeldi ki. Bana bakarken parlıyorlardı ve ona düşmemek benim içim imkansız hale gelmişti. Zümrütlerini asla benden ayırmadı. Hatta baskı yaptı. "Çok mu ters hareket yaptırdım sana?"

Fark etmeden yapmıştı. O anki azgınlıkla normaldi.

"Yok ya ben spor yapmadığım için hamlanmışım." diyebildim ağzımın içinde. İhsan'ın gözleri büyüdü. Ben de ağzıma çakmak istedim.

Spor mevzusunu unutmuştu. Ne diye hatırlatmıştım ki!

"Nedim, biz seninle spor yapacaktık. Bak iyi hatırlattın."

Ruhum bedenimi terk ederken, "Sınav haftası geliyor..." dedim ıkına ıkına. Ay bu konuları hiç mi hiç konuşasım yoktu! Lütfen unut yeniden!

"Günde yarım saat bir şeycik olmaz. Evde yapacağız egzersizleri. Hava sıcaklaşınca koşuya falan gideriz." İhsan kendi kendine planlarını yaparken asla bana sormadan anlatmaya başladı. Yeşil yanınca ilerlemeye başlayınca işkencelerimi dinlemeye devam ettim. Ben sportif biri değildim. Asla olamamıştım. Küçükken jimnastik ve buz pateni yapmıştım ama bir seneydi ikisi de. İki senelik spor hayatıma altı aylık yüzme kursu da eklemiş ve kariyerimi sonlandırmıştım.

Yeniden açmaya gerek var mıydı?!?

"İhsan valla çok doluyum-" dedim kaçma istercesine. İhsan bana bakış attı. Derdimi anlamış gibiydi. "Bebeğim sağlıklı yaşam için şart." dedi sanki televizyon programları sunan sunucular gibi. Yüzüm düştü. Onun ki ise aydınlandı. "Aşkım vallahi işimize yaramasa gel demem ama hep böyle bitkin düşmeni istemiyorum."

"Sevişmek için mi tüm bu ısrarın!" diye sordum sesimi yükselterek. Dudaklarım aşağıya büküldü. Adam sağlıklı yaşamı sevişmekle bağdaştırmıştı. Bende beden endeksinden falan bahseder sanmıştım.

"Bebeğim yetişkinler haftada bir kez sevişmelidir. Bu bir bilimsel gerçek." dedi ansiklopediden anektod okuyormuşcasına. Ağzım bariz yalanına karşı aralandı. Hadi oradan be hain!

"Benden önce her hafta başkasına mı giriyordun yani?" derken sinirliydim. Yalan atacaksan beni de düşün be adam. Ben fazlasıyla kıskanç bir tiptim ve buna bile trip atabilirdim. Acaba bir hafta elletirmese miydim?

İhsan dediğinin çekileceği yeri fark ettiği gibi, "Yalandı." dedi hızla. "Vallahi yalandı istersen sonsuza kadar yapma bir bok olmaz."

"Ha şöyle." dedim somurtarak. "Adam ol."

"İnsan." diye düzeltti beni. 

"İnsan." dedim dediğine gelip. "İnsan ol İhsan hayvan değil!"

"Hayatım, içimdeki ayı sana çıkıyor ne yapabilirim? Kızgınlıkta gibiyim." İhsan dürüstçe konuşurken beni şaşırtmayı nasıl başarıyordu? Aynı azgınlık bende de vardı ama asla böyle söyleyemezdim. Bir de İhsan benden kaçar diye düşünmüştüm o yanımı görürse. Ne kaçması, bırakmazdı beni. Bir hafta odadan çıkamazdık.

"Kızgınlığına edeyim İhsan. Yalan atma öyle delleniyorum."

"Tamam, tamam." dedi ve bir sokağa döndü. Eve yaklaşıyorduk.

O ara aklıma ondan isteyeceğim şey geldi.

"İhsan, senden bir şey istemem lazım."

"He yavrum?" diye sordu hatalı dönüş yapan araca küfür ederken. "Pezevenk. Sana ehliyet veren elin kemiğini sikeyim."

Küfrüne gözlerimi devirdim. Bu adam bazı anlarda dellenip ağzını açıyordu ya hayatımda duymadığım küfür tamlamalarını işitiyordum. Benden daha edebiydi küfür konusunda.

"Of bir küfür etme. Yarın beni Ayşegülün köyüne bırakır mısın diye soracaktım."

"Ne küfür etme? Eleman mal gibi kullanıyor aracı. Bize bile çarpardı bu." diye homurdandı ve bir sokağa girdi. Yeşilleri kısaca bana döndü. "Ayrıca elbette bırakırım Nedim. Sormana gerek yok. Yalnız yarın baya sağanak var diyorlar. Keşke erken söyleseydin. O köyü bilirim. Yol sırf toprak. Zincir falan takardım."

Geç söylediğim için biraz utandım. Yutkunurken, "Aklımdan çıkmış. Üzgünüm." diye mırıldandım. O ara binamıza gelmiştik. İhsan hızla her zamanki yerine park ederken, "Bana bir daha özür dileme. Hata sende bile olsa o aslında bendedir. Her ihtimale karşı çoktan takmış olmam gerekirdi. Neyse hallederiz." diye mırıldandı.

Dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı. "Kocam hep haklıdır kafası falan mı bu?" derken ağzımı tutamamıştım. Söylediğim an yüreğim ağzıma geldi. Lanet olsun. Söylememeliydim. Daha kaç haftadır sevgiliydik ki? İtici bulabilirdi bu imaları!

İhsan duraksadı. Sonra motoru durdururken kafasını yavaşça bana çevirdi. Gergince elime doladığım emniyet kemerini sıktım. Ağzım açılıp kapandı. Belki de hemen konuyu falan değiştirmeliydim?

Bir süre zümrütleriyle bana baktı. Sonra sırıttı ve elini saçlarıma atıp yavaşça geriye doğru tararken, "Zeki yarim benim. Nasıl da anlamış hemen olayı." diyerek üstüme eğildi. Ağzımda atan kalbim yüzünden geriye doğru yatarken o kemer takmadığı için tam tepeme çıktı ve sıkıca alnımı öptü. Bir eliyle ensemi tutmuş ve dibindeki saçımı okşamıştı. Bayılacaktım. Neler oluyordu?

"İhsan-" dedim alnımdaki dudaklarını şakağıma indirip orayı da öpen adama. Atmosfer ağırlaştı. Kulağım uğuldamaya başlarken o kısık bir sesle mırıldandı. "Sana karşı içime büyüyen hisleri görmek istemezsin," Eliyle ensemi okşadı ve saçlarımı tuttu. Yavaşça çekiştirirken gözlerim arabanın tavanına kaymıştı. Kafayı yiyecektim. "Ben korkmanı istemem." derken dudaklarını daha da ilerletmiş, kulağımın altına gelmişti. Diğer eliyle emniyet kemerimi çözdü ve belime sarıldı. Kollarımı ona dolarken titriyordum. Heyecandan gözüm görmüyordu. İhsan'ın bana olan dokunuşları aklımı alıyordu.

"K-korkmam." diyebildim titrerken. İhsan başını boynuma gömdü ve derin bir nefes alırken boynumu öptü. Bir değil birden fazla.

"Buna sonra karar verirsin." dedi ve eliyle yanağımı tutarken son kez öptü boynumu. Camlar dışarıdan birinin içeriyi görmesini engellediği için şanslıydık. Bayılacaktım!

Bana gösterecek miydi o hislerini? Bu göstermemiş hali miydi?

"Hmm-" dedim dudaklarından huylanırken. Penisim hafifçe sızladı. Dünden kalma o hisler hala tazeydi. "İçeri girelim. Lütfen, olmaz şimdi-"

"Girelim." dedi biraz geri çekilip dudaklarıma eğilirken. Dudakları dudaklarıma değdi. Bu sefer çekildi. Yavaşça öpmeye başladı. Ağzımı anında aralarken kollarımı boynuna doladım ve sıkıca kendime çektim. Dudakları dudaklarım kayarken dillerimiz birbirine karıştı. Hiçbir şeyi düşünmeden arabada öpüşürken bu anın hiçbir zaman bitmemesini diledim.

Ömrümün sonuna kadar İhsan'la beraber olmak istiyordum.

***

Zincirin takılı olmadığı araca bakarken kafamdaki şapkayı düzelttim. İhsan yukarıdan bir şeyler almaya çıkmıştı. Unutmaması gereken aletler vardı galiba. Kürek gibi bir şeyler mırıldanmıştı ama anlamamıştım. Ne yapacaktı küreği? Birini öldürüp mezarını mı kazacaktı?

Biraz ilerleyerek fırına gitmeye karar verdim. Bugün cumartesiydi ve Ayşegülün köyüne gideceğim gündü. Dün gece İhsan'ın etkisinden çıkar çıkmaz eve gitmiş ve duş almıştım. Duşta kendimi  rahatlatırken onunla olmadığım için biraz ağlamış olabilirdim. Deliriyordum iyice. Sonra sınavları o enerjiyle hızlıca hazırlamıştım. İki günde bitiremem dediğim işi iki saatte halletmiştim.

Neyse, Kader bana daha rahat gidebileyim diye evin fotoğraflarını atmıştı ve birkaç bilgi vermişti. Köyün adını içimden tekrar edip dururken niye isimleri unutup durduğumu düşündüm. İlk söylediğinde unutup yeniden aramıştım. Sonunda defterime not almak zorunda kalmıştım. Bu aralar bir sıkıntım vardı ama neyse.

Fırının önüne gelince içeride kimseyi göremedim. Saat daha dokuzdu. İki saate ancak orada oluruz demişti İhsan. Yolları çok kötü olduğu için öyle demişti. Bir de zincir falan takamamıştı. Ona taktığını gergin yüzünden anladım.

İçeriye girince taze ekmek kokusu burnuma doldu. Kasa tarafında kimseyi göremedim ama odun fırının orada tanıdık bir yüz vardı.

"Miran." dedim neşeli bir sesle. Ekmek yapan çocuk sesimle bana döndü. Yüzü anında aydınlanırken, "Nedim! Günaydın!" demişti. Bu çocuğun enerjisine bayılıyordum. İlk gördüğümde hafif bir tembellik sezmiştim ancak yanılmıştım. Sevdiği işi büyük bir enerjiyle yapıyordu.

"Günaydın. Poğaçanız var mı?" derken üstünden dumanlar çıkan poğaça kısmına gelmiştim. Vardı. Hem de bir sürü.

Ağzımın suyunun akmaması için çabalarken o birkaç ekmeği çekmiş ve diğerlerinin yanına kaydırmıştı. Sonra eldivenlerini çıkarıp benim olduğum bölme tarafına gelirken, "Olma mı? Hepsi taptaze. En iyilerine denk geldin." diyerek kendi tarafından camı açmıştı.

"Neyli istersin?" diye sorunca anında aklımdakileri sıralamaya başladım. "İki patatesli. Üç sade ve üç peynirli. Hm, bir de ıspanaklı var mı?" derken eğilmiş içlerini görmek istercesine poğaçalara bakmıştım. "Var tabi. Hemen koyuyorum." diyerek dediklerimi kese kağıdına atmaya başladı. Dokuz tane kese kağıdına sığmadığı için ikincisini açarak oraya da koydu.

O siparişimi hazırlarken, "Ee, neler yapıyorsun bakalım?" diye sordum ona. Genç yaşta üniversite okumayıp çalışıyordu ancak ailesinden ona kalacak çok şey vardı. Zaten hiç mutsuz da durmuyordu.

Gülümseyerek kasaya giderken mırıldandı. "İş güç işte. Fırıncılığı da iyice öğrendim. Bazen beni tek bırakıp gidiyor. Ama yine de bir yardımcı lazım. Çok müşterisi var buranın."

"Öyledir. Başka yapmak istediğin bir şey var mı?" Kredi kartımı uzatırken onu sorguladım. Hayali neydi acaba Miran'ın? İyi çocuktu. Hep mutlu olmasını isterdim.

"Babamın şuan yaptığı iş daha rahat. Emlakçı falan da olabilirim. Yani, daha iyi olurdu." diye mırıldandı ve kredi kartımdan çekti parayı. Bana fişi uzatınca sakince aldım. İki kese kağıdını poşete koyarak bana uzattı. "Umarım olursun. Çok çalışkansın." diyerek kartımı cüzdanıma koydum. 

Elini ensesine atıp kaşıdı. Utanmıştı galiba. Gülümsedim. "Sağolun." dedi beni hoca yerine koyarken. Bazen tekil kullanırken arada bir böyle daha kibar tamlamaları kullanıyordu. Hatta çevremde genelde bu yörenin türkçesiyle konuşmamaya çalışıyordu. Biraz daha kaba kaldığını söylemişti. Ben istediğin gibi konuş desem de inatçıydı. İstanbul türkçesiyle konuşuyordu.

"Siz sabah sabah nereye?" diye sordu beni baştan aşağı süzerek. "Okul da yok."

"Öğrencimin evine." dedim poşeti bileğime takarken. Kokusu burnuma dolmuştu. O kadar güzeldi ki. Hemen yiyesim vardı. Ah, midem guruldayacaktı artık. Kahvaltı yapamamıştım çıkarken. O yüzden bu kadar poğaça almıştım. İhsan biraz fazla yediği için fazla almıştım.

"Aa, kimin? Belki tanırım."

"Ayşegül diye bir öğrencim." dedim sakince ona bakarak. Kaşlarını kaldırdı. Tanımaması normaldi. "Nerede oturuyor ki?" diye sordu dökülen kırıntıları silkelerken. Aklıma köyün adını getirdim. Bu sefer hatırlıyordum.

"Çardaklı." dedim sakin bir sesle. "Buradan biraz uzakmış."

El hareketleri durdu. Şaşkınca bana bakarken ağzı açılıp kapandı.

Onun bu tepkisini beklemiyordum. Elime karşımdaki masaya tutunurken, "Ne oldu?" diye sorguladım onu. "Rengin attı."

Yutkundu. Hayda, neler oluyordu şimdi? Biraz stresli görünüyordu. Hayır, cidden stresliydi.

"Duymadınız mı siz oranın adını daha önce?" diye fısıldadı kimsenin duymamasını ister gibi üstüme eğilirken. Elimdeki poşeti sıkarken asla duymadığımı biliyordum. Neden böyle bir tavır aldığını bilmiyordum ama Miran'ın bildiği bir dedikoduyu İhsan'ın bilmemesi mümkün değildi.

"Hayır, ne oldu?"

"Şey-" dedi gözlerini kaçırarak. Ona ısrarla baktım. Öğrenmem gerekiyordu. Birkaç saat sonra orada olacaktık. "O köyün köylüleri bir gariptir. Yani, nasıl desem-"

"Bir şey mi yapıyorlar?" diye sordum ona yaklaşarak. Bu hareketime şaşırdı ve sustu. Devam ettim. "Miran, aşırı stresli duruyorsun."

"Terörle ilgili bir dedikodu dönüyor." dedi tek nefeste. "Yardım falan ediyorlarmış teröristlere. Yakınına o yüzden karakol inşa ediliyor Nedim hoca. Neden oraya gidiyorsunuz ki? Öğretmenleri sevmezler."

Duyduklarımla kulağım uğuldadı. Terör mü?

"Öğrencim oradan her gün merkeze geliyor okumak için." derken sesim titrekti. "Emin misin bundan?"

"Sadece dedikodu. Bütün köy için geçerli olmak zorunda değil zaten." derken ellerini masaya dayamış ve benden biraz uzaklaşmıştı. Gözlerini kaçırdı ve kasaya baktı. "Gitmeseniz olmaz mı yine de?" derken sesi duruydu. Cidden istemiyor gibiydi. Endişesini buram buram hissederken aklım duruyor gibi hissettim.

İhsan da benimle gelecekti. O korucuydu. Terör yanlısı insanlar koruculardan nefret ederdi. Neden... Bunu biliyor muydu?

Bunu bilerek mi benimle geliyordu?

Ayşegülün çok tatlı bir kız çocuğu olduğunu biliyordum. Aklımda yüzü canlandı. Birkaç gün gelemediği zamandan sonraki geldiği gün ellerine bakardım hep.

Yara içinde olurdu.

Gitmem gerekiyordu. Onun ailesiyle konuşmalıydım.

"İhsan," dedim yutkunarak. Koyu gözlerini bana diken gencin dudakları aralandı. "O da gelecek benimle."

Bu dediklerimle parmak hareketleri duraksadı. Miran daha da endişelenmiş gibiydi. Sanki bana, biz delirmişiz gibi bakıyordu.

Ellerim yumruk oldu. Bu kararımdan geri dönmeyecektim. Öğrendiklerimi İhsan'a söyleyecektim. Gerekirse o gelmeyecekti, ben tek gidecektim. Ayşegülün durumunu öğrenmeliydim. 

Ayrıca, Karaul'ların bu işin içinde olduğunu fısıldayan bir yanım vardı. Ahmet'in dedikleri yankılandı kafamda.

Eğer korkarsam hiçbir zaman olanları öğrenemeyecektim.

***

Gidin de görün ne haltlar dönüyormuş yıldım valla

Continue Reading

You'll Also Like

2.3M 143K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
1.7M 67.4K 54
"0549******: Umarım iş telefonumu meşgul etmen için geçerli bir sebebin vardır. (20.13) Afra: OHA! OHA! OHA! (20.13) Afra: Koskoca Kuzey Taşoğlu bana...
125K 7.7K 23
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
6M 197K 99
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...