Vurgun(+18)

By darkkklblue

9K 781 267

Ben Eslem Mahi Yılmazer. Hayatta babasından başka hiç kimsesi olmayan onuncu yaş gününde annesinin katili ola... More

Evlilik
Geçmiş
Kabus
Davet
Kiralık Katil
İhanet
İlk Temas
Beklenmedik
Kör Düğüm
Sarhoş

Vurgun

712 78 17
By darkkklblue

Merhaba arkadaşlar. 🩷

Okumadan geçmeyin diye önceden uyarayım ki ilk başta geçmiş var sonlara doğru günümüz.
Yani ballar tüm bölüm geçmişten oluşmuyor.

Umarım beğendiğiniz bir bölüm olur. lütfen oy verip, yorum yapmadan geçmeyin.

Okuyan sayısı bana göre ideal ama okuyan sayısına göre oylar oldukça az bu durum beni çok üzüyor yb yazma isteğim gelmiyor.

Yb isteyenler yıldıza basmadan geçmeyin lütfen.

Tabi ki bol bol yorumlar da ilham kaynağım.

İyi okumalar❤️

19 yıl önce

Gök gürüldeyip, şiddetle yağan yağmur yıkık dökük olan harabe evin delinmiş çatısından içeri damlıyordu. İçeride hasta yatağında yatan genç kadın acıyla inleyip oğlunun adını sayıklıyordu. Hayattaki son demlerini yaşayan kadın yattığı yatakta acıyla kıvranıyordu. Ölümüne dakikalar kalmasına rağmen aklındaki tek şey o ölürse 9 yaşındaki oğlunun tek başına bu hayatla nasıl savaşacağıydı.

Gökyüzü sanki oğluna ağlıyormuş gibi gürlüyor, sağanak yağmur şiddetini harabe evin her köşesinde hissetiriyordu. Hasta kadın zorlukla nefes alıyordu. Küçük çocuk annesinin ilacını bulmak için gecenin zifri karanlığında, yağan sağanak yağmuru umursamadan koşarak açık bir eczane aramaya koyulmuştu.

Hayatta ki tek yakını annesiydi. Annesinden başka hiç kimsesi yoktu. Babası o daha doğmamışken annesini terk edip gitmişti. Cihangir babasını hiç görmemiş, hiç tanımamıştı.

Saatlerdir yağan yağmurun altında titreyen sıska bedeniyle açık bir eczane arıyordu. Elinden geldikçe koşmaya çabalıyordu. Titreyen bacakları onu tökezletsede o annesi için hız kesmeden sokak sokak cadde cadde aramaya devam ediyordu. Ama o kadar şanssızdı ki hangi köşeye baktıysa açık bir eczane bulamamıştı.

Gözlerinden akan yaşlar yağmur damlalarına karışıyordu. Hıçkırıkları bir an olsun dinmiyordu. Ama bulamamıştı, kahretsin ki açık bir eczane hiç bir yerde yoktu.

Sonunda ne yapamayacağını bilemeyen küçük çocuk başka çaresi kalmadığı için kapalı bir eczanenin önüne gidip bir taş aldı taşı küçük bedeninde kalan son güç kırıntılarıyla cama attı. Cam parçalanmadı. Ama o umudunu kaybetmeyip tekrar tekrar taş fırlatmaya devam etti ta ki cam paramparça olana kadar.

Eczanenin camının parçalanmasıyla kulaklarda tiz bir etki uyandıran uğursuz alarm ötmeye başlamıştı.

Küçük çocuk alarm sesini duyunca irkilip korksada bu korku annesinin ölme ihtimali kadar onu ürkütmemişti. Paramparça olan cam kapıya yaklaşıp elinin kesilmesini umursamadan kırık camları bedeninin girebileceği kadar temizledi. Küçücük ellerinde derin kesikler oluşmuş, elleri kan içinde kalmıştı.

Eczaneden içeri girdiğinde o ana kadar hiç düşünemediği şeyle karşı karşıya kalmasıyla hıçkrıkları şiddetlendi. Karşısında o kadar fazla ilaç vardı ki bunların hangisi annesine lazım olduğunu bilmiyordu.

Aniden cebine sıkıştırdığı annesinin evdeki ilaç kutusunu hatırladı. Hızla cebinden çıkarıp ona benzeyen bir ilaç kutusu aramaya başladı. Ama olmuyordu. Hangi köşeye baksa aynısını bulamıyordu. Göz yaşları gittikçe hızlanıyor hıçkırıkları bedenin de dayanılacak güç bırakmıyordu. Başı döner gibi oldu kendisini eczanenin tezgahına yaslayınca bakışları tezgahın üzerinde duran ilaç kabına değdi. Bu görüntü gözlerinin umutla parıldamasına neden olmuştu.

İçinin dolu olmasını umut ederek titreyen kanlı, cam kırıklarıyla dolu olan avcunu kutuya uzattı. Kutunun ilaçla dolu ağırlığı küçük çocuğun yüzünde buruk bir tebbesüm oluşmasına neden olmuştu.

Emin olmak için cebine sıkıştırdığı eski kutuyla şu an elinde tuttuğu kutuyu karşılaştırdı. Aynı olduklarını görmesi azda olsa içinde annesinin iyi olabileceğine dair umut tohumlarının filizlenmesine neden olmuştu.

Titreyen küçük bedenini alarmın kulaklarını rahatsız eden tiz sesiyle birlikte ürperek kırdığı cam kapıdan çıkardı.

İçinden Allaha dualar ederek evine doğru koşmaya başladı. Birazdan polis ve eczane sahipleri burada olurlardı.

Soğuktan titreyen bedenini, cam kırıkları batmış kesik ellerini bir an olsun düşünmeden annesi için çamurlu kaldırımlardan son gücüyle koşuyordu.

Oysa küçük çocuğun bilemediği bir gerçek vardı ki. Annesine o ilacı yetiştirse bile annesinin hastalıklı bedeni bugün sonsuzluğa kavuşucaktı.

Eve varmasına dakikalar kalmıştı ki herzaman geçtiği zifri karanlık sokakata daha önce hiç rastalamadığı kocaman bir köpeğin ona doğru havlayarak geldiğini gördü.

Küçük yüreği korkuyla çırpınıyor ne yapacağını bilemiyordu. Etrafta köpeğe atıcak taş aradı ama yoktu. Olsa bile zifri karanlık, izbe bu sokakta bulması çok zordu.

Köpek yanına gelince gözlerini sımsıkı kapadı. Bu acıya daha fazla dayanamayan küçük bedeni ıslak çamurlu yere düştü. Ama bayılmamıştı bu sadece korkunun neden olduğu bir refleksti.

Sivri dişlerin etine batmasıyla bedeninde hissettiği yakıcı acı feryat etmesine neden olmuştu. Gözlerini korkuyla açınca sıska bacağını hırlayıp çekiştiren köpekle karşı karşıya geldi. Şu an küçük çocuk köpekten çok annnesinin ölmesinden korkuyordu.

Annesinin güzel gözleri hafızasında canlanınaca düştüğü ıslak kaldırımdan zorda olsa küçük bedenini kaldırdı. Bacağını silkip köpeği kendinden uzaklaştırmaya çalıştı. Sanki Allah sesini duymuştu ve ona yardımcı olacak birini göndermiş gibi bir arabanın çocuğun yanından geçmesiyle köpek gördüğü far ışıklarından ürküp çocuktan uzkalaşarak kaçtı.

Çocuk tekrar umutla yaralı bacağını umursamadan ayağa kalktı. İçinden dualar edip topalayarak yıkık virane evine doğru yol almaya başladı.

Bütün bedeni acıyla sızlıyor, acıyı iliklerine kadar hissediyordu. Ama canının en acıyan noktası annesi için sızlayan kalbiydi.

Gözyaşları bir an olsun dinmiyordu ruhundaki korku bedenindeni acıyı azda olsa bastırıyordu. Ellerinde cam kırıkları olmasına rağmen annesinin ilacını sımsıkı tutmaya devam ediyordu.

Umudu öyle büyüktü ki güç oluyordu yaralı bedenine.

Annesi iki yıl önce o 7 yaşındayken hastalanmıştı. Ondan önce evlere temizliğe gider, bir şekilde oğluyla geçimini sağlardı. Ama bu illete yakalanınca zavallı oğlu sokakta mendil satarak geçimlerini sağlamaya çalışmıştı.Ama onlara yetmeyen para annesinin sağlığını giderek bozmulmasına neden olmuştu.

Küçük çocuk nefes nefese eve vardı. Kırık kapıyı zorlanmadan açıp yerde baygın yatan annesine doğru bedeninde tükenmek üzere olan güç kırıntılarıyla koştu. Bir yandanda boğazının tahriş olucağı kadar şiddetli bir ses tonuyla "anne"diye feryat etmişti.

Annesinin başını dizine yatırıp sarstı "aç gözlerini annecim... bak ilacını getirdim. Lütfen anne lütfen"

Annesi son nefesini veriyordu. Sarsılmasıyla koyu yeşil gözlerini zar zor aralayan kadın canından çok sevdiği oğluna baktı "Cihangirim güzel yavrum beni affet ben sana annelik yapamadım"dedi ağzından kesik kesik çıkan son sözleri bunlar olmuştu.

Kafası boşluğa doğru kaydı. Cihangir acıyla onun buz gibi olmuş bedenini küçük kollarıyla sarmalayıp göğsüne bastırdı bir yandan da "anne ne olur ölme"diye sayıklıyordu. Ama annesi ölmüştü 2 yıldır savaştığı hastalığın pençesinde acıyla can vermişti...

3 yıl sonra...

Çete başımız yine herkesi toplamıştı. Anladığım kadarıyla bugün bize vericeği görev grup halinde yapılacaktı. Çünkü ne zaman grup halinde bir iş yapmamız gerekirse bizi toplardı.

Ellerini arkadan birleştirmiş karşımızda diklenmişti. Lakabı kör topal olmasına rağmen ne gözleri kördü ne de topal.

O tam bir acımasızdı. Beni de bir yıl önce sokakta mendil satarken yakalamış topladığı sokak çocuklarının arasına katmıştı.

Onun elinden az çekmemiştim. Bir gün istediği şeyi yapmadığım için üzerime su döküp bedenime saatlerce elektirik vermiş, beni demir sopayla saatlerce dövmüştü.

Beni günlerce buz gibi bir depoya hapsedip bir dilim ekmek bir yudum su vermediği günlerde oluyordu.

Nedeni ise topladığı çocukların arasında baş kaldıran, asi olan tel çocuk ben olmamdı. Yapmamı istediği pis işleri yapmamak için direnmemdi.

Son kez gür bir şekilde bağırıp "herkes ne yapacağını anladı mı?"diye sordu.

Topladığı bütün çocuklar "anlaşıldı başkan"derken ben susmuştum.

Sustuğumu fark edip karşımda durdu. Acımazsız koyu kahve gözleri yüzüme sinirle bakıyordu.

"Anlaşıldı mı Vurgun duyamadım?"

Ses tonu sertti. Eğer itraz etsem yine bana ceza vericeğinin farkındaydım. Üstelik bu cezaların boyutunu gün geçtikçe arttırıyordu.

Ama yapamazdım. Onun benden istediği hiç tanımadığım bir adamı öldürmemdi.

On üç yaşındaydım ama vücudum oldukça yapılı ve uzundu bu da onun bana ağır görevler vermesine üstelik büyük cezalar vermesine neden oluyordu.

"Patron"dedim. Diğer arkadaşlarıma nazaran ona patron derdim ama elimde olsa şeref yoksunu it demeyi tercih ederdim.

"Benden adamı öldürmemi istiyorsun"

Lafımı kesip "ne o yoksa yine canın acı mı çekmek istiyor?"diye tısladı.

"İçeride hazırladığım düzeneği görmedin mi yoksa"

İtraz ediceğimi tabiki de biliyordu. Ve kabul etmiyeceğimden emin gibiydi. Ona baş kaldırdığım için bana cezalar vermeye bayılırdı pislik herifin tekiydi.

İçeride akılları zorlaycak bir işkence düzeneği kurmuştu. Ama bu umrumda bile değildi.

"O adamı neden öldüreceğimi söyle bari"

On üç yaşındaydım ama oldukça iyi nişan alırdım. Çoğu kez şu an karşımda duran pislik yüzünden onlarca adam yaralamıştım. Ama hiç bir zaman öldürmemiştim.

Yanıma yaklaşıp kolumu tüm gücüyle sıkarak kulağıma "Vurgun" diye tısladı.

Burda herkesin bir lakabı vardı benimkisi Vurgundu. Bizzat şu an bana öfkeyle bakan bu şerefsiz koymuştu.

"Ne ara bana soru sorucak kadar cesaretlendin lan it!"

Kolumdaki dayanılmaz acıya rağmen yüzümü buruşturmadan ona baktım. İlk defa ona boyun eğip "tamam patron öldüreceğim"dedim.

Beni korkuttuğunu sanan adam pis pis sırıtıp "ha şöyle aklını başına al"dedi.

Kolumu sarsarak bırakıp işaret parmağını yanımdaki arkadaşlara doğru salladı "hele bir yanlışınızı göreyim hele bir dediğimden çıkın hepinizi diri diri gömerim"

Burda topladığı çocuklar 20 taneydi. Benden iki yaş büyük iki çocuk vardı diğerleri benden küçüktü bu it herif sekiz yaşındaki bir çocuğu bile aramıza almıştı onda acıma yoktu merhamet yoktu ama and içmiştim bir elinden kurtulayım onu kendi ellerimle öldürecektim.

Bugün Düşmanı olduğu adamın karısını kaçırmış, şu an içinde barındığımız depoya kilitlemişti. Akşam adamı arayıp para karşığında karısını ona vericeğini söyleyecekti ama tabi yaptığı bir fiyaskodan ibretti. Adama kim olduğunu söylemeycek adam buraya geldiğinde onu şaşırtıcaktı ve bana işaret verdiğinde adamı öldürecektim.

Ama yemezlerdi o adamın ismini şans eseri duymuştum. Gidip ona her şeyi anlatacaktım. Bu işten kârım ne olurdu bilmiyordum ama zarara uğramayacağımı düşünüyordum. Şu an beni zorlayacak olan onun adamlarıyla dolu bu depodan kaçmamdı. Ama bende Cihangirsem burdan kaçardım.

Herkes dağılınca sessiz bir köşeye oturup kaçma planımı netleştirdim. Her şeyi beynimde kurguladıktan sonra kendimden emin adımlarla ayağa kalktım kapıda kaçmamamız için nöbet tutan adamın yanına yaklaşıp

"Patron gitti mi"diye sordum adam kafasını onaylarcasına sallayınca arka kapıdan kimseye görünmeden çıkmaya karar verdim.

Şansıma bugün ortalıklarda pek kimseler dolaşmıyordu. Sanırım kör topal adamlarının çoğunu deponun zemin katında tutuğu kadının başına dikmişti. depo oldukça sessizdi. Bugün hayatımda ilk defa şans benden yanaydı. Oldukça sessiz adımlarla arka kapıdan ayrılıp son hızımla depodan uzaklaştım.

Şimdi yapmam gereken Hünkar Demirkanı bulup ona her şeyi olduğu gibi anlatmamdı. Depodakilerden Duyduğum adrese gitmem bir saatimi almıştı. Birazdan kör topal varlığımı fark ederdi.

Geldiğim malikanenin kapısında dikildim. Benden işkillenen güvenlik görevlisi yanıma gelip "dilencilik yapıcak yer mi burası" dedi "elimden bir kaza çıkmadan defol!"

Adama sinirle bakıp "ben dilenci değilim Hünkar beye karısıyla ilgili bir haber vericeğim"dedim

Adam bana bir süre öylece bakıp ciddi olduğumu anlayınca "bekle"dedi.

Güvenlik kulübesine girip birisini aradı ve sanırım onay almış olmalı ki yanıma gelip üstümü aradı bir şey bulmayınca tekrar güvenlik kulübesine girip malikane kapıları benim için açtı. O an bilmediğim bir gerçek vardı.

Benim için açılan bu kapılar bir daha hiç kapanmayacaktı...

Hayatımda görmediğim bir güzelliğe sahip olan kocaman yemyeşil bahçeden geçip malikanenin girişinde durmuştum. Her yerde boy boy koruma vardı.

Stresle beklerken kapı açıldı ve sanırım Hünkar Demirkan olan adam tüm haşmetiyle karşımda dikildi. Gözlerinde her ne kadar sert bir ifade varsada ben o gözlerde biraz da olsa merhamet kırıntılarını görmüştüm.

Bana yaklaşıp çatık kaşlarla bedenimi inceledi. Bir dilenciden haliceydi kıyafetlerim toz toprak, kir pas içindeydi. Üstelik yırtıktı.

"Karım hakkında bildiğin şey ne çocuk?"dedi.

Yutkunup gözlerimi onun gözlerinden bir an olsun çekmeden "efendim karınız şu an kör topalın elinde. Kör topal size bir tuzak kurdu. Onu kurtarmaya gittiğinizde sizi öldürtücek" dedim.

Adamın yüzü kör topal ismini duymasıyla sinirden seyirmişti.
gür bir sesle korumalarına bağırıp "çabuk kör topalı bulun bana karımı sapasağlam evime getirin"dedi.

Korumalar hızla arabalarına binip evden uzaklaşırken benim burda işimin bittiğini düşünüp gitmek için arkamı dönmüştüm ki adamın "evlat sen benimle gel" dediğini duymamla

Merakla ona döndüm. Eve geri giriyordu benim kılık kıyafetimi umursamadan beni evine çağırmıştı. Bir an tereddüt etsem de onu takip edip içeri girmiştim...

Ve o günden sonra bu yabancı adam benim hayattaki en yakın olduğum adam olmuştu. Ve o günden sonra bu yabancı adam bana hiç görmediğim tanımadığım öz babamdan bile yakın olmuştu.

Birini baba olarak sevmek için illaki kan bağına gerek yoktu. Ben bunu Hünkar Demirkandan öğrenmiştim. Ben bunu öz babam gibi hatta ondan bile çok sevdiğim, saydığım adamdan öğrenmiştim.

Günümüz

Hayatımda bir çok kadın tanımıştım. Kimileriyle tek gecelik ilişki yaşamış, kimileriyle bir hafta takılmıştım. Bir tek Yeşimle bir yıl sürmüştü ki bu ilişkiyi devam ettirmemin nedeni öz babam yerine koyduğum Hünkar Demirkandı.

Onun sözlerini asla çiğnemezdim. O ne derse onu ikiletmemeye çalışırdım. Bunun nedeni ona duyduğum saygı ve minnetti.

O beni bir çöplükten çıkarmış bu devirde kimsenin kimseye kolay kolay yapıcağı bir şey olmayan babalığı bana yapmıştı.

Hünkar Demirkan benim öz babam değildi. Ama onu öz babamdan bile çok sevdiğim inkar edemiyeceğim bir gerçekti.

Şu an karşımda masum masum uyuyan haraketleri, davranışları ; yüzüyle asla uymayan bu kadınla evlenmemi o istemişti.

Bir gün beni yanına çağırmış, ölmeden önce benden bu kızla evlenip onu korumamı istemişti. Ona neden diye sormuştum. Zamanı gelince ben anlatırım demiş aklımda soru işaretlerinin kalmasına neden olmuştu.

Bu soru işaretlerinin yanıtını bulmak, Hünkarın bu kızla ilgisini anlamak bir sözüme bakardı. Ama ona olan sonsuz saygım nedeniyle bunu yapmamıştım.

Sadece adamlarımdan onun kim olduğunu araştırmalarını istedim. Bizim hastanemizde çalışan oldukça başarılı bir doktordu. Özellikle Türkiyenin en iyi ünüversitesinden dereceyle mezun olması oldukça dikkat çekici bir özelliğiydi.

Zeki kadınlar oldukça ilgimi çekerdi.

Ama bu kadın tüm bu özelliklerinin yanı sıra o kadar masum bir yüze sahipti ki.

Defalarca saldırıya uğrayıp 5 tane adamı nasıl etkisiz hâle getirmişti hâlâ aklım almıyordu. Bu masum yüzün altında ne yaşanmışlıklar yatıyordu çözemiyordum.

Ama o çok tuhaf hissettiriyordu. Özellkle kedi gibi bakan siyah gözleri...

Her ne kadar başı sıkışınca içinde bir partner çıkarsada onun gözlerine her baktığım an küçücük bir çocuk masumluğu görüyordum.

30 yıldır hiç kimsede hissetmediğim bu tuhaf hissi bu kadının gözlerinde hissettmiştim.

Siyah koyu gözleri bana her baktığında herkese çıkardığı tırnakları yok oluyordu.

Yarın sabah babam gelecekti. Babamın saatleri beli olmazdı bazen sabahın köründe kalktığı olurdu. Ne olur ne olmaz diye onun odasına gelmiştim. Bizi ayrı odalardan çıkarken görüp işgillenmesini istemiyordum.

Hastaydı. Kalp nakli olması gerekiyordu aslında ona sağlam bir kalp bulmam çok da zor olmazdı ama tutturmuştu hastane kurallarına uymam gerektiğini söyleyip duruyordu. Zaten babam günahsız adam öldüren bir acımasız mafya babası falan değildi. O sadece düşmanlarına karşılık vermek zorunda kaldığı için şu an yer altı dünyasında öyle tanınıyordu.

Ben onu o 38 yaşındayken tanımıştım. Ve o günden sonra tam 17 yıldır onun için çalışıyordum. Gerçi bana gerçek bir baba gibi davranmış nüfusuna almış, eğtimimi ingiltereye giderek tamamlamamı bile sağlamıştı. Onun benim üzerimdeki emeği çoktu. Bugün onun için her ne yapıyorsam her şeyi sonuna kadar hak ediyordu.

Yer altı dünyasına karışmamızın nedenlerinden biri Kıbrıs'da bulunan kumaranelerimize borç yapıp ödemeyen şerefsizlere hak ettiği cezayı vermemizdi. Ve tabi İstanbul'da bulunan bir çok bar tarzı mekanımıza uyuşturu sokmalarıda yine beni delirten olaylardandı. Uyuşturucuya asla taviz vermezdim.

Yer altı dünyasında ismim 'Vurgun' olarak bilinirdi. İlk başta kör topalın taktığı bu lakap zamanla tüm yer altı işleriyle uğraşan liderlerin tanıdığı bir isim haline gelmişti.

Mahi'nin sayıklamasıyla boş duvara sabitlediğim gözlerimi onun soluk beyaz tenine çevirdim.

"Anne... anne özür dilerim gitme..."

Acıyla inlemeleri kaşlarımın çatılmasına neden olmuştu. Annesiyle ne yaşadığını bilmiyordum. Onun hayatını Araştırdığımda annesinin bir patlamada öldüğü görünüyordu.

Oturduğum yerden kalkıp bilinçsizce ellerine hapsettiği pikeyi acıyla sıkan kadına yaklaştım. Dizlerimin üzerine çöküp hafifçe üzerine doğru eğildim.

Nasıl bir kabus görüyorsa anlı ter içinde kalmıştı. Tereddütle elimi yüzüne yaklaştırıp yüzüne düşen saç tutamlarını yüzünden çektim.

"Mahi"diye fısıldadım. Ama şu an duyduğunu sanmıyordum. Sadece anlayamadığım mırıltılar dökülüyordu aralık dudaklarından. Güzel yüzü acıyla kasılmıştı. Kaşları çatıktı ne yapacağımı bilmiyordum sonra nedense sıktığı elini açıp içindeki pikeyi çıkardım.Pikenim yerini elim almıştı. Şimdi sıkıca tuttuğu benim elimdi.

Bir kaç saniye elimin yumuşaklığını hisseder gibi oldu. Sonra yattığı yattaktan gözlerini açmadan bana doğru döndü. Ama tüm bunları yaparken bir an olsun elimi bırakmamıştı.

Şu an çok rahatsız bir konumdaydım ama anlaşılan sabaha kadar yaramaz doktor hanımın kabus görmemesi için bu konumda durmam gerekiyordu.

Ne yalan söyleyeyim çok güzel bir yüzü vardı. Kesinlikle hayatımda gördüğüm en masum kadın yüzüne sahipti şu an tam dibimde olduğu için her detayını rahatlıkla görebiliyordum.

Pikenin yerini ellerimin almasıyla sayıklamaları dinmiş yüzündeki acı ifade rahatlığa donüşmüştü. Şimdi odada yankılanan tek şey nefes alış veriş sesleriydi.

Bedeni minik olsada kocaman bir kalbi olduğunu düşünüyordum. Ve nedense içimde engel olamadığım bir istek, bu minik kadını sıkıca sarıp sarmalamak istiyordu.

Elimi öyle bir kendi bedenine çekmişti ki iki elliyle birlikte sıkıca sarmış göğsüne doğuru bastırmıştı. Minik beyaz ellerinin benim ona göre kocaman kalan esmer elimin üzerindeki Bu görüntüsü saçma bir şekilde yıllardır gülmeyi bilmeyen yüzümde kocaman bir tebbesüm oluşmasına neden olmuştu...



Ballar yıldızı turuncuya boyamayı unutmayın❤️

Continue Reading

You'll Also Like

7.1M 26.2K 4
HİKAYE SADECE DREAME'DE YAYIMLANIYOR. Aşk hiç bu kadar geç kalmamıştı. Barlas Karaman'ın kalbine aşk tam dört yıl geç kalmıştı. 19 yaşındaki, kendis...
447K 13.7K 26
Sekreter Serisi'nin ikinci kitabıdır! "Kendi karanlık okyanusumdu beni boğan." Onu bırakmak bu hayatta yaptığım en zor şeydi. Ama gitmek kaçılmazdı...
40 4 1
Ben sözümü tuttum Yekta Adar, söz tutamayışıma rağmen; Sense verdiğin her sözü tutmana rağmen tutmadın bana verdiğin son sözünü. Zaten sonra da sen...
43.4K 1.9K 39
"TUTKU KOKANLAR SERİSİ 1" Genç kız işini bitirip kabinden çıktı askıda duran beyaz havlusuna sarındı saçlarınıda minik havlusuna sarıp dışarıya çıktı...