Blonde Black

By madamsnake

8.6K 579 696

- Bazen büyük sınıflar balolara gittiklerinde böyle anlarda birçok çocuğun kıza bakınca donakaldığını görürdü... More

-1- Sorting Ceremony
-2- Andromeda Black
-3- Library
-4- Oliver Parkinson
-5- Blonde
-6- Autumn Ball
-7- Luciana Malfoy
-8- Hogsmeade
-9- Astronomy Tower
-10- Potions Class
-11- Peace
-12- Legilimens
-13- Hospital Wing
-14- Blonde
-15- Fight
-16- Mission
-17- Thumb
-18- Hate
-19- Snowball
-20- Side
-21- Christmas Dinner
-22- View
- 23 - Duel Night
-24- Darling

-25- Unexpected Meeting

40 5 19
By madamsnake



"Peki ya sen Tina, sen okuldan sonra neyle uğraşmak istiyorsun?"

Tina bardağını masaya bıraktıktan sonra derin bir nefes aldı ve "Ailem bakanlıkta bir işe girmemi istiyor." diye kuruca cevapladı.

Elizabeth kaşlarını çatsa da gülümsedi "Senin isteğin de bu mu?"

Buruk bir gülümsemeden sonra "Aslında ben objeler ve büyüyü birleştirmeyi hep ilgi çekici bulmuşumdur. İleride bunlarla ilgili bir şeyler yapmayı çok isterdim." dedi.

"Objeler ve büyüyü birleştirmek derken?"

"Mesela..." dedikten sonra gözleriyle hızlıca annemi taradıktan sonra gözleri kolyesinde sabitli kaldı ve "Mesela taktığınız kolyeyi ele alalım. Gayet şık ve zarif görünüyor ama düz bir kolye olmak zorunda değil. Vulnera Sanentur büyüsünü kolyeye yerleştirmeyi başarabilirsek, yaralandığımızda büyü yapılmasa bile kolye sayesinde büyü etki gösterir ve iyileşiriz." diye büyük bir tutkuyla kendini anlattığında alt dudağımı bükmeden edemedim.

Büyülü ve lanetli eşyalar vardı ancak bunlar asayla yapabildiğimiz pratik büyülerden daha başka şeyler içerirdi. Mesela Protego büyüsünü bir objeye yerleştirirlerse ve kişi de o objeyi takarsa kimse zihnine giremez.

Tina'nın beni cidden etkilediği ilk an bu an sanırım.

Elizabeth "Merlin'in Sakalı! Bu kadar zeki ve tatlı bir arkadaşın olduğunu bilmiyordum, Narcissa." neşeyle şakıdıktan sonra "Bence ailenle fikirlerini paylaşırsan eminim ki seni destekleyeceklerdir." diye tekrar Tina'ya döndü.

Utanarak başını öne eğip "Teşekkürler, Bayan Black." diye fısıldadı ve sanırım masanın altından tırnaklarıyla oynamaya başladı.

Elizabeth yüzündeki gülümseme bozulmadan Lucius'a doğru dönüp "Peki ya sen Lucius, sen okuldan sonra ne yapmak istiyorsun?"

"Aile işlerimizi devam ettireceğim." diye kısa ve net bir cevap verdiğinde düşünmeden edemedim. Malfoy'lar epey zengin bir aileydi, birçok yerde isimleri vardı ancak yine de tam olarak ne işle ilgilendiklerini bilmiyordum.

"Anladım, aile işleri haricinde senin istediğin bir şey yok yani?"

"Hayır, Bayan Black. Benim yapmam gereken her şey kendimi bildim bileli belirli zaten." diye rahat bir şekilde cevap verdiğinde yüzünde bir duygu belirtisi yoktu ama nedense cevabı beni hüzünlendirmişti.

Bizim gibilerin ne yapacağına zaten ailelerimiz karar verirdi, bu benim veya başka bir safkan kişinin de yaşadığı bir durumdu ama yine de benim bile ufak tefek konularda fikirlerimi kabul ettirebilme şansım vardı.

Ancak Lucius'un yoktu.

Çünkü Malfoy ailesi, diğer tüm safkan ailelerinden farklı bir yerdeydi. Her yerde olmalarına rağmen ayrıca hiçbir yerdeydiler.

Siyasette, politikada, ticarette her şeyle isimleri illa geçiyordu ancak hiçbir zaman bir alakaları bulunamıyordu. Hatta ben çocukken halam bir keresinde 'Parmak izleri suçlu asanın her yerinde olsa bile Malfoy Ailesi'nden hiç kimse asla suç mahallinde bulunamaz.' demişti.

Bu kadar zenginliğe ve kalabalık çevrelerine rağmen neden hiçbirisi Büyü Bakanlığı'na aday bile olmadı merak ettim doğrusu. Çünkü eğer aday olsalar kaybetmeleri söz konusu bile değildi.

Elizabeth "Cygnus, Narcissa'nın politikaya atılmasını istiyordu ancak Narcissa'nın farklı istekleri var." dediğinde düşünce aleminden çıkıp anneme doğru kibarca gülümserken "Politikayla uğraşacak kadar kendimden nefret etmiyorum." dedim.

"Peki ne istiyorsun?" diye atılan Tina'ya doğru döndüm ve omuz silktim "Hogwarts'ta öğretmen olmak istiyorum."

Masada annem dışındaki herkesin şaşırdığını gördüğümde alayla sırıttım "Büyü Bakanı olmak istiyorum desem daha az şaşırırdınız herhalde." dedim ve kıkırdadım.

"Ne öğretmeni olmak istiyorsun peki?" diye bu sefer konudan en bağımsız olan Evan'dan bir soru alınca gözlerimi masada gezdirirken kısa bir süre düşündüm. Bu tam olarak karar verdiğim bir konu değildi.

"Bilmiyorum, henüz ona karar vermedim ama İksir Dersi ya da Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Dersi olabilir."

Herkesten "Vay Canına Cissy! Hiç beklemezdim." benzeri şaşkın nidalar yükseldiğinde bıkkınca bir nefes alıp verdikten sonra "Tamam bu konuyu uzatmayalım, lütfen." dedim.

"Emredersiniz, profesör." diyen Evan ile ciddi ciddi yüzüne baksam da diğerleri kahkaha atmaya başladığında ben de kendimi tutamayıp gülmeye başladım.

Sanırım hayalimi değiştirmem gerek.

"Hepiniz hakkındaki iyi yorumlarımı geri alıyorum." diye yalandan bir kırgınlıkla konuşan Elizabeth elini benimkinin üzerine koydu "Sen onları umursama."

Onu başımla onayladıktan sonra hepsine tehditkâr bakışlar yollarken "İleride hiçbirinizin çocuğu dersimden geçemeyecek." diye gözdağını verdikten sonra rahatça arkama yaslandım.

"Ah hadi ama şaka yapıyoruz." diye kedi gibi mırıldanan Tina'ya kaşlarımı kaldırıp indirdim "Ben yapmıyorum."

"Yüce Salazar, ne kadar kincisin!"

"Hep kinciydim, yeni bir şey değil." dedim ve kollarımı göğsümün altında birleştirdim.

"Hayallerle dalga geçilmez Tina." diye alay eden Lucius'u duyduğumda başımı aşağı yukarı salladım. Özellikle de benim hayallerimle.

Tina gözlerini kısıp Lucius'un omzuna vurup "Sen de güldün ama rahatsın tabii." diye isyan ettiğinde, Lucius kaşlarını çattı "Ne?"

"Eh, çocuğunuzu da geçirmeyecek değil ya!"

Tina'nın bu söylediğiyle Evan ağzındaki içeceği püskürtecekti ki hızlıca peçeteyle dudaklarını örttü ve öksürmeye başladı. Tina'nın cümlelerini idrak etmemle kan beynime doğru yükselirken gözlerimi kapattım ve az önceki şeyin aslında olmadığına kendimi inandırmak istedim.

Ama nafile!

Bu kız çok zeki yoksa çok mu aptal bilmiyorum ama bir gün bu kız yüzünden başımın belaya gireceğine eminim.

"Ah, şey..." diye yine Tina'nın sesini işittiğimde göz kapaklarım titreyerek açıldı ve gözlerim direkt onu buldu.

Benimle göz temasındayken zorlukla yutkunup "Bence artık kalksak iyi olur, yoksa dışarıda gezmeye zamanımız olmayacak." dedikten sonra anneme döndü.

"Her şey için çok teşekkürler, ayrıca sondaki densizliğim için de özür dilerim Bayan Black." diye normal başladığı cümlesinin sonuna doğru sesi fısıltıya dönüştü.

Gergin bir şekilde Elizabeth'e baktığımda yüzünde eğlenen bir ifade olduğunu fark ettim. Tina'ya sıcak bir gülümseme bahşedip "Sizlerle tanıştığıma memnun oldum ve sohbetinizden de gayet keyif aldım." deyip soluk bir orman gibi görünen gözlerini tek tek hepimizde gezdirdi "Bunu tekrarlamayı çok isterim ancak bugünlük size iyi eğlenceler."

Hep bir ağızdan teşekkür ettiklerini belirten mırıldanmalar çıkarken ayağa kalktım ve bir şey söylemeden kapıya doğru yürümeye başladım. Aptal Tina yüzünden Lucius ve benim bir çocuğum olsa neye benzerdi diye düşünmeden edemiyorum.

Bana mı benzerdi yoksa ona mı?

Başımı iki yana salladım ve portmantoya asılı kabanımı giyindim. O sırada diğerlerinin de adım seslerini işittim ama kimse konuşmuyordu. Beremi de başıma taktığım sırada Lucius'a göz ucuyla kaçamak bir bakış attım.

Gayet normal görünüyordu.

Niye normal görünüyor? Onun aklına gelmiyor mu böyle şeyler?

Elizabeth bizi kapıda uğurladıktan hemen sonra Tina'nın omzuna kendi omzumla bir tane geçirdim ve ileri savrulmasına sebep oldum.

Lucius hemen kolunu karnıma dolayıp beni Tina'dan uzaklaştırdığında sinirle kolunu ittirdim "Kavga etmeyeceğim." diye sesimi yükselttim ve tekrar Tina'ya döndüm.

"Sen aptal falan mısın? Ailemin yanında söylenecek bir şey miydi o!" diye çemkirdim ve kendimi tutamayıp onu yine omzundan geriye ittirdim.

Lucius beni tekrar yakalayıp havaya kaldırdı ve Tina'ya arkamı dönmemi sağladı. Kolundan kurtulmaya çabaladığım sırada " Gerçekten üzgünüm Narcissa, ortam çok samimiydi ben-" bir süre ses çıkmayınca debelenmeyi bırakıp omzumun üstünden ona baktım "Sen ne?"

"Ben kendimi kaptırdım galiba, patavatsızlık ettim çok özür dilerim." dediğinde dolan gözlerini hızlıca kırpıştırdı.

İçimde bir hüzün ve sızı hissedince yüzümü buruşturdum, vicdan yapman cidden gerekli mi Cissy?

Başımı iki yana salladıktan sonra "Tamam bırak artık, normal konuşacağım." diye Lucius'a bakmaya çalıştım. Bir şey demeden ben hala kucağındayken Tina'ya doğru döndü ama kollarını benden ayırmadı.

"Bıraksana."

Beni yere indirdi ve arkadan kulağıma "Ne söyleyeceksen böyle söyle." diye fısıldadı.

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alıp verdim, nefesimi boşa tüketmeye gerek yok. Bırakmayacak.

"Bu seferlik seni affediyorum Tina." dedikten sonra işaret parmağımı tehditkâr bir şekilde ona doğrulttum "Ama bir daha böyle bir şey senin yüzünden yaşanırsa, o zaman art niyet ararım."

Başını aşağı yukarı salladı "Tekrar özür dilerim, sanırım ben gitsem iyi olacak." dediğinde Lucius karnımdaki kollarını gevşetti. Sanırım Tina'nın yanına gitmem gerekiyordu.

"Gitmene gerek yok, birlikte bir şeyler yaparız işte." dedim ve ona doğru iki adım attım. Hızla başını aşağı yukarı salladı "Teşekkür ederim."

"Birbirinizi dövmeyecek misiniz şimdi?" diyen Evan ile tüm dikkatimi ona verdim "Sence?" diye bıkkınlıkla sorduğumda omuz silkti "Ne? Kedi kavgası görmek istedim diye beni kınayamazsın." Dedi ve ellerini cebine sokup yürümeye başladı. Arkasından bir süre boş boş bakıyordum ki Lucy de yürümeye başlayınca derin bir nefes alıp verdim. Tina'ya çenemle ileriyi işaret ettim ve bende adımlamaya başladım.

Aptal gümüş balığı! Dışarıda benimle birlikte yürümek yerine önümden yürüyor. Gözlerimi devirdim, umarım kaygan bir yere basar ve sertçe düşersin tam o sırada da suratına yanlışlıkla bir kartopu yersin!

"Rabastan ve Even beklerken çok sıkılmışlardır, keşke onları da yanımızda götürseydik."

Tina'ya yandan bir bakış attıktan sonra yine önüme döndüm "Evet daha mantıklı olurmuş." üşüyen ellerimi kabanımın cebine koydum ve devam ettim "Beni bu kadar bekletseniz ben çoktan kalkar giderdim."

Panikle bana kısa bir bakış attı "Gitmemiştir değil mi?" diye sorunca omuz silktim "Ben kendi fikrimi söyledim, Rabastan ne yapardı bilmiyorum."

Oflayarak adımlarını hızlandırdı ve koşar adımlarla yürümeye başladı. Tina Evan'ın bile önüne geçtiğinde bakışlarım Lucius'un sırtına kaydı, hala tek başına yürüyordu.

Gözlerimi kıstım ve şu an ne düşündüğünü anlamaya çalıştım, en son trendeyken asa ve büyülü sözler olmadan bunu başarmıştım.

Hiçbir şey olmadığından nefesimi yavaşça dışarı verdim, havada buhar olup yok olmasını izliyordum ki Lucius'un olduğu yerde durduğunu fark edince bakışlarım yine ona döndü.

Ben yanına vardığımda bana kolunu işaret etti, birkaç saniye koluna dik dik baktıktan sonra sesli bir şekilde nefes verdim ve tek elimi cebimden çıkartıp koluna girdim.

Ben koluna girdikten sonra adımlarını sağ tarafa doğru çevirdiğinde kaşlarımı çattım ve kolunu dürtükledim "Nereye gidiyorsun?"

"Sonunda seni dışarıya çıkarttıktan sonra onlarla vakit kaybedeceğimizi düşünmüyordun herhalde."

Omzumun üzerinden Evan'a doğru baktım, elleri cebinde yürümeye devam ediyordu. Tekrar önüme döndüğümde "Bari haber verseydik." dedim.

"Çok önemli değil." diye mırıldanınca yine kolumla kolunu dürttüm "Bir şey mi oldu?"

Yüzünü bana doğru çevirdi "Hayır." diye kuruca cevapladıktan sonra eğilip kafamın ondan tarafını öptü. Gülümseyerek önüme döndükten sonra dudaklarımı büzüştürdüm.

Evet bu da hoşuma gitti.

Diğer elimi de cebimden çıkartıp koluna sarıldım "Peki şimdi ne olacak?"

Omuz silkip önüne döndü "Ben senin annenle tanıştım şimdi sıra sende." dediği an olduğum yerde durdum "Saçmalama."

O da durup bana baktı "Bence gayet adil, hem benimkiler seni davet etmişlerdi zaten." gözlerim büyürken kaşlarımı çattım "Saçmalama dedim, ben yapamam."

O da kaşlarını çattı ama yüzünde sinirliden çok anlam veremiyormuş gibi bir ifade vardı "Ne demek yapamam?" dudaklarımı ıslattım "Yapamam işte, onların karşısına geçip ne diyeceğim ki?" gözümde canlanan görüntüyle tüylerim diken diken oldu.

Uzun yemek masasının bir başına oturmuş Abraxas Malfoy, sağında Medusa Malfoy, solunda ise Luciana Malfoy. Hepsi saçlarını enselerinde bağlamış sessiz bir şekilde yemek yiyorlar. Başımı iki yana salladım.

Hayali bile ürkütücü.

"Bu elbet bir gün yaşanacak, bunu biliyorsun değil mi?" bakışlarımı ileride boş bir noktaya çevirdim "Biliyorum ama o gün bugün değil."

Ondan bir yanıt gelmeyince bakışlarımı onun yüzüne çevirdim, yüzünde düz bir ifade vardı, ne hissettiğini kestiremedim "Hadi ama Lucy, bir şey demeyecek misin?"

Bir adım geriye çekildi ve kolunu benden kurtardı, bu hareketiyle kaşlarım çatılırken ellerini cebine soktu "Ben seni görmek için evine kadar geldim, üvey annenle tanıştım, geçen ki Bella'nın tavrından bahsetmeyeceğim bile." dedikten sonra güler gibi kısa bir nefes verdi "Ve aldığım karşılık bu mu?"

"Bu durumda yaptığın her şeyi beni annenlerle tanıştırmak için yapmış oluyorsun." diye üste çıktım ve kavgaya hazır bir şekilde ellerimi belime yerleştirdim.

Bıkkınlıkla başını başka bir tarafa çevirdi "Ben sana hiçbir zaman bugün gel ve ailemle tanış demedim, bugün olacağını söylemişim gibi davranma." tekrardan yüzünü bana çevirdi "Ayrıca aklında ne kuruyorsun bilmiyorum ama senin sandığın gibi canavar değiller, bu kadar büyütmene gerek yok."

Kaşlarım iyice çatıldı "Öncelikle, bugün gibi söyledin yoksa ben deli miyim de böyle düşüneyim!" diye biraz sesimi yükselttim "İkinci olaraksa ben canavar falan demedim, durduk yere kavga çıkartma."

"Cissy sen iyi misin? Ben seni bir şeyle itham etmiyorum, olanları açıklıyorum." o da kaşlarını çattı ama ses tonu benimkinin aksine sakindi "Tekrar söylüyorum ki ben bugün tanışmanı istemedim, sadece artık sıranın sende olduğunu söyledim. İkinci olaraksa-" diye beni taklit etti ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı "Aklında bir şeyler kurduğun belliydi, seni artık tanıyorum."

Şaşkınlıkla kaşlarım havalandı ve başım biraz yana eğildi "Bir beni delirtmediğin kalmıştı." dudaklarımın arasından bir 'hah' kaçtı "Beni hakaret etmek için mi dışarı çıkarttın?"

Kısık gözlerini kırpıştırırken başını iki yana salladı "Neyse." bir adım geriledi ve bana geldiğimiz yolu işaret etti "Ben çocukların yanına gidiyorum, istersen gel istersen gelme." deyip yürümeye başladı.

Arkasından birkaç saniye bakakaldım, hani baş başa vakit geçirecektik?

Sürekli sorun çıkartırsan çocukta kaçar tabii.

Kavgayı ben mi çıkarttım ki?

Eften püften her konuyu kavga ederek büyüten bir ailenin üyesisin, bu senin damarlarında var.

Derin bir nefes alıp verdim ve yavaş adımlarla evime doğru yürümeye başladım. Sorunlu olan oydu, ben yanlış bir şey yapmadım.

-

Hepsi benim suçum.

Yastığıma daha sıkı sarıldım ve yüzümü yastığa gömdüm. İki gün önce Lucius'la olan tartışmadan ayrılırken kendimi haklı görüyordum ama olanları düşündükçe onun haklı olduğunu fark ettim.

O cidden o gün tanışmama dair bir şey söylememişti, ben yanlış algılayıp panik olmuştum ve bilinçsizce çirkefleşmiştim.

Beni öylece bırakmak yerine gönlünü almam belki de sadece peşinden gitmem için bana şans tanımıştı ama ben o an bunu görememiştim. İki gündür ise Lucius'tan ne ses vardı ne seda.

Yastığa sarılmayı bıraktım ve sertçe yere attım, aferin aptal sarışın.

Kapım duvara çarparak açıldığında resmen yerimde sıçradım. Bella hızlıca içeri girdiğinde arkamda duran yastıklardan birini ona doğru attım "Ödümü patlattın!"

Elindeki şey her neyse onu göğsüne bastırıp attığım yastıktan kurtuldu. Önüne gelen buklelerini üfleyerek yüzünden uzaklaştırdı "Ellerim dolu canım, mecburdum."

"Hayır dışarıdan seslenebilirdin." dedim ve elimi hızla atan kalbimin üzerine koydum. Omzunu öne atarak kıkırdadı "Ah, doğru." öndeki omzunu silkti "Ama ne gerek var."

Gözlerimi devirdim, tipik Bellatrix.

Çenemle onu işaret ettim "O elindeki ne?"

Yeni hatırlamış gibi kaşlarını kaldırdı "Evet evet! Bu güzellik buraya geliş sebebim." deyip yatağımın üzerine bir örümcek bıraktığında çığlığı bastım.

Ben yatak başlığına sindiğim sırada o kapıya doğru ilerlemeye başladı "Bağırma onu korkutacaksın." diye bana seslendi. Beni burada bu yaratıkla yalnız bırakacağını anladığımda tekrar çığlık attım ve kendimi yataktan aşağı yuvarladım.

O ise hızlıca kapıyı kapatıp bana doğru döndü "Gerçekten çığlık atmaya devam edecek misin yoksa muhteşem ablanı sessizce seyretmek mi istersin?" deyip asasını çıkarttı.

Gözlerim yatağımda gezinen tüylü böceğe takılınca istemsizce her yerim kaşınmaya başladı.

"Imperio." diye fısıldayan Bella ile tüm dikkatim ona kaydı, ardından yatağımın üstünde sabit duran hayvana. Kaşlarımı çatıp başımı iki yana sallarken "Petrificus totalus ile de bunu yapabilirsin." diye homurdandım.

"Bunu yapamazsın." dediği anda örümcek havada süzülmeye başladığı için yere çöktüm ve ellerimi başımın üstüne siper ettim "Benden uzak tut onu!"

"Sadece izle küçük kardeşim, sadece izle!" deyip kahkaha atmaya başladı. Örümceği odanın farklı yerlerine uçururken "Ona istediğim her şeyi yaptırabilirim, görüyorsun değil mi?"

Kafamın üstüne siper ettiğim kollarımı indirdim ve sertçe yüzümü sıvazladım "Yeter artık."

Örümcek yine havada sabit kaldı, bakışlarım o iğrenç hayvanın üstündeyken Bella'nın cümlesiyle tekrar ona döndüm.

"En eğlenceli yere geldik." örümcek birdenbire penceremin önüne kondu "Onun aşağıya atlamasını sağlayabilirim." dediğinde uzun bacaklarıyla pervaza tutunmaya çalışan hayvana karşı tiksintim uçup gitti.

"Yapma." diye cırladığımda nefes alışını duydum ve ona doğru döndüm "Ama gösterinin finali bu." dediğinde asasını hızlı bir şekilde salladı.

Hızlıca tekrar pencereye baktım ama artık orada örümcek yoktu.

"Bu ne içindi?"

"Sana da öğreteceğim, öncesinde ne olduğunu gör istedim."

Gözlerimi devirdim "Dışarı çıkacağım Bella." yerden destek alarak ayağa kalktım, evde durursam beni asla rahat bırakmazdı. Dolabıma doğru ilerliyordum ki "Kreacher'ın üstünde denemek ister misin?" sorusunu duyunca dehşet içinde ona baktım.

Ellerini arkasında bağlamış iki yana sallanırken tatlı tatlı gülümsüyordu. Şaşkınlıktan aralanan dudaklarımı kapattım ve yutkundum "Hayır, istemem."

Sesli bir şekilde ofladıktan sonra arkasını döndü ve ilerlemeye başladı. Gözlerimi kapatıp başımı iki yana sallarken az önce ne yaşadığımı anlamlandırmaya çalıştım ama yapamadım.

-

Dışarı çıktıktan sonra ayaklarım beni Malfoy Malikanesi'ne getirmişti, Lucius'u görmeyi planlıyordum ama elim boş gitmek istemediğimden gidip pasta almıştım.

Daha sonra ise eğer annesi evdeyse ona vermek için çiçek almaya geri dönmüştüm, daha sonra sadece çay içersek tuzlu kurabiyelerin daha mantıklı olabileceğini düşünüp tekrar gelmiştim.

Kısacası, içeri girmeye bir türlü cesaret bulamadığımdan seyyar satıcılar gibi Malfoy Malikanesi'nin önünde dolanmaya devam ediyordum.

Demir kapının önüne belki de beşinci kez geldiğim sırada demir geniş kapılar iki yana doğru açıldığından olduğum yerde donakaldım.

Küçük ev cini kadrajıma girer girmez kaçmak için arkamı dönmüştüm ki "Efendi Lucius bahçede." diye cırtlak sesi kulaklarıma ilişti. Çok daha yavaş bir şekilde tekrardan yüzümü kapıya doğru döndüm.

Kısa bir anlığına söyleyebileceğim yalanları düşündükten sonra başımı iki yana sallarken gülümsedim "Ah, ben içeri girmeyecektim." deyip elimdekileri biraz havaya kaldırdım "Lucius'un benden rica ettiklerini getirdim, bunları ona iletebilir misin?"

Ev cininin büyük gözleri elimdeki torbalara iliştikten sonra gülümsedi ve bana doğru atıldı. İki adım atmıştı ki "Sen içeri geç." diye tanıdık bir ses duydum.

Ev cini sanki ateşe çok değmiş gibi geriye doğru sıçradı "Evet efendim." diye hızlıca konuşup cisimlendi.

Elleri ceplerinde duran ve oldukça rahat görünen Lucius'la göz göze geldiğimde buraya hiç gelmemeyi diledim.

Yavaş adımlarla gözlerini benden ayırmadan önüme kadar geldi, biraz eğilip yanağıma dudaklarını bastırdığında gözlerimi kapattım ve paketlere tırnaklarımı geçirdim.

İçimden ağlamak geliyordu.

Bu sefer yanağımı avcunun içine aldı, gözlerimi yavaşça araladım "Ben özür dilerim." ağlama isteği ağır bastığı için dudaklarımı birbirine bastırdım. Tek bir damla göz yaşı dökmeyeceğim. En azından şu an değil.

"Neden?" kuruca sorduktan sonra yanağımı baş parmağıyla okşadı. Gözlerine baktığımda içten içe bundan zevk aldığını hissettim ama buna tepki verecek kadar emin değilim.

"Geçen gün sen haklıydın, ben agresif davrandım."

Yaklaşıp bu sefer diğer yanağımı öptü "Bugün fazla uysalsın, nerdeyse sen olduğuna inanmayacağım." dediğinde nefesimi sesli bir şekilde dışarı verdim "Boş boş konuşma da söyle, affettin mi?"

Gözlerini devirdi ve yanağımı bıraktı "Tamam ettim." çenesiyle elimdekileri işaret etti "Peki cidden bunlar ne?"

Derin bir iç çekip "Alışveriş yaptım." dedim ve omuz silkip ona baktım "Annem bir şeyler istemişti de."

Kaşlarını kaldırıp başını aşağı yukarı salladı "Ben de bize misafirliğe geldiğin için aldın zannettim." şaşırmış gibi kaşlarımı kaldırdım "Ah evet. Yanlış anlamaya müsait bir durum."

"O zaman hemen dönecek misin?"

Gülümsedim ve torbalarımı daha sıkı tuttum "Evet, dönsem iyi olur." gökyüzüne doğru baktım "Akşam yemeğine yetişsem iyi olur."

"İstersen haber göndeririz seni beklemezler, biz babam geldikten sonra yiyeceğiz."

Hızlıca başımı iki yana salladım "Hiç gerek yok, önceden haber verdiğim bir gün gelsem daha iyi olur." gözlerini kısıp tekrardan torbalarımı işaret etti "Yalan söylemene göz yumacağım, ne zaman istersen o zaman gel."

"Söylediğin zaman göz yummuş olmuyorsun." diye homurdandım. Gülümseyip işaret parmağının yassı tarafıyla burnumu yukarı doğru ittirdi "Bu halin daha fazla hoşuma gitmeden git."

Gülümseyecektim ki yutkundum ve demir kapının olduğu boşluğa doğru gözlerimi çevirdim tam ona alışmamasının onun için iyi olacağını söyleyecektim ki kapının ardından buraya doğru yürüyen bir kadın figürüyle gözlerim fal taşı gibi açıldı.

"Lucius annen." diye fısıldadığım anda burnumu tekrar yukarı doğru ittirdi "Ne olmuş ona."

"Buraya geliyor, durdur onu." diye hızlıca konuştuğumda o da panikle arkasını döndü. Kadının olduğu tarafa tekrar döndüğümde mavi gözleriyle buluştum.

Yutkundum ve dişlerimi birbirine bastırdım, bok vardı da buraya geldim. Şimdi kaçarsam da çok aptal görüneceğim, mecburen selam vermem gerek.

Lucius elimden torbalarımı almak için uzandı "Çiçek için bahaneni kendin bul." diye fısıldadı ve elimdekileri aldı.

Sonunda Medusa Malfoy önümde durduğunda yüzüme kibar bir gülümseme yerleştirdim. Resimde gördüğüm öğrencilik zamanının aksine sarı saçları omzunun hemen üzerinde sanki yeni yapılmış gibi görünüyordu. Mavi kısık gözleri mermer gibi teninin üzerinde sıcacık parlıyordu. Luciana gözlerini annesinden almış.

Kadın beni kısaca süzdüğü sırada "Merhaba efendim, ben Narcissa Black." diyerek kendimi tanıttım.

"Medusa Malfoy." deyip gülümsedi, kesinlikle samimi bir gülümseme değildi. Beni beğenmemiş gibi görünüyordu. Dişlerimi birbirine bastırdım ve gülümsememi genişlettim "Bu çiçekler sizin için." deyip elimdeki buketi ona uzattım.

Bu artık bir onur meselesi, kusursuz olmalıyım.

Buketteki sarı nergisler ve turuncu lalelerin uyumu bence oldukça hoştu ama onun beğenip beğenmediği daha önemliydi.

Sanki bir çöp poşeti vermişim gibi dikkatlice çiçekleri elimden aldı ve kendinden uzak tutarken buketi elinde döndürerek inceledi. Ardından gülümseyerek bana döndü "Çok zarif bir davranış, annene çekmiş olmalısın."

"Herkes öyle söyler." diye mırıldandım, normal şartlarda çok hoşuma giden bir benzetmeydi ama Bella'nın çılgın bukleleri üzerine yemin ederim ki bu sözde iltifatını babamın tarafını aşağılamak için söylemiştir.

"Biraz geç oldu ama sonunda davetime icabet etmen güzel." dedikten sonra çiçekleri bir bebek tutar gibi göğsüne yasladı "Hatta ayrıldığınızı düşünmeye başlamıştım."

Ne cevap verebileceğimi düşündüğüm esnada Lucius imdadıma yetişti ve bir adım atarak hemen yanımda durdu "Önce ailesiyle vakit geçirdi tabii annecim ama bak müstakbel gelinin tatil bitmeden önce davetine icabet etti." müstakbel gelin kısmında dehşet içinde ona dönmüştüm ki o da bana bakıp gülümsedi "Hem ailesine çok bağlı hem zarif hem de bir safkan. Bir Malfoy gelininde olması gereken her şey onda var değil mi?" deyip onayını almak istercesine tekrar annesine döndü.

Yer yarılsa da içine girsem dediğim anlardan birisini daha yaşıyordum ki boğaz temizleme sesiyle Bayan Malfoy'a döndüm. O da en az benim kadar dehşete düşmüştü.

"Biz içeri geçelim, misafirimizi bu kadar uzun süre kapıda bekletmek uygun olmaz." dedikten sonra gözlerini kırpıştırdı ve ellerini karnının üstünde birbirine kenetleyip evin büyük kapısına doğru içeri yürümeye başladı.

-

Continue Reading

You'll Also Like

2.4M 214K 33
okumayın for vanilla baby
110K 19.1K 15
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
24.7K 1.1K 36
Bu kitap Yabani dizisinin 28. bölümünden sonra ASLAZ cephesinde yaşanan olayları konu aldığım bir kitaptır. Görmek istediğimiz fakat tüm beklentileri...
18.4K 1.1K 34
Jungkook; Dolabımın şifresini değiştirip üstüne bir de içini prezervatiflerle dolduran orospu çocuğu sendin değil mi? Jungkook hoşlandığı kıza çok ya...