Günebatan Döngüsü

By suudkostik

3.7K 2.1K 579

Gecenin karanlığında sadece birbirimizin dokunuşları vardı. Dizlerinde yatarken parmak ucumu yanaklarında gez... More

1 | Enerjinin Uyanışı
2 | Soluk Yeşil Parıltı
3 | Hem Melek Hem Şeytan
4 | Karanlık Silüetler
5 | Yaşamı Vadeden Gözler
6 | Acı Sırlar
7 | Kuruyan Ruhlar
8 | Günebatan
9 | Umut ve Ümit
10 | Üç Yüz Bir
12 | Cezalar ve Cefalar

11 | İkinci Çiçekler

167 70 1
By suudkostik

11 | İkinci Çiçekler

Akan yollar misali miydi ömrümüzden kopan her an? Ve unutulan insanlar gibi miydi izi kalan her yara?

En sevdiğim şeylerden birini yaptım: başımı arabanın camına dayayıp düşüncelerimdeki derin bir kuyuya girdim. Yola çıkalı iki saat olmuştu ve kafamın içinde konuşan hüzün gitgide beni kendine çekiyordu. Üzüntünün yaydığı bezmişlik hissi bedenimi ele geçirmiş kolumu kaldıracak hâlim kalmamıştı. Sonumuzu bilmiyor olmanın dehşeti çiçekleri sokaklarımıza çürümüş çöpler gibi yayılmıştı.

"Parmaklarını sıkmayı bırak, aşkım." düşüncelerim bölündüğü için gözlerimi fazlaca kırpıştırıp keten pantolonumu sıkmaktan beyazlaşmış parmak eklemlerime baktım. "Bir daha der misin?" dedim batan güneş gibi yayılan gülümsememle beraber.

"Aşkım!" direksiyona parmak uçlarını vurarak ritim tuttu ve her tık sesinde bir aşkım dedi. Kısa süren komik sevgi gösterisine, "Şapşal." diyerek yanıt verdim.

Bu sırada yol kenarındaki bir petrolde durmuştu. Arabaya benzin almak için yanaştıktan sonra bir ayağı zemine değmişken, "İki dakikaya gelirim." diyerek indi. Öpücük atıp gönderirken telefonumu alıp abime yazdım. Zaten çevrimiçi olduğu için anında yanıt verip bir sorun olmadığını söyledi. Hatta inanmadığım için kazı alanında arkadaşlarıyla olan fotoğrafını da atmıştı.

Bagajın kapanması arabayı salladıktan sonra Akın koltuğunda yerini almıştı. "Yüzünde güller açmasına sebep olan şey abinin iyi olması mıdır?"

"Evet, bu işe girdiğimizden beri gitmiyordu kazı alanına." telefonu kapatıp kucağıma kattım ve başımı yaslayarak derin bir nefes aldım. "Bu dördüncü sembol, beşi de bulduktan sonra ne olacak?"

"Büyük ritüeli yapacağız." direksiyonu tek eliyle döndürüp yola kilitlendi. "Biraz daha açar mısın?"

"İsterdim fakat ben de detayını bilmiyorum." dudağımı sarkıtıp başımı tekrar cama yasladım. "Peki ritüel işe yaramazsa?"

"Öyle bir seçenek yok." dişlerini sıkarken çenesi gerildi. Söylemeyeceğine emin olduğum için aklımı kurcalayan başka bir soru sordum. "Peki, abim neden bizimle gelmiyor?"

"Buna cevap verebilirim." dedi ve direksiyonu sıkan eklemleri gevşedi. "Ceza DOV'a zarar vermez ama DOV yüzünden başlar bu yüzden sembol arayışına gelirse sembolün kaybolmasına sebep olur."

Sessiz kalıp dediklerini kafamda ölçtüm biçtim, pürüzlü durup sırıtan tek bir yer vardı. "DOV'a zarar vermiyorsa kime zarar veriyor?" hiçbir şekilde tepki vermedi, öyle ki inip kalkan göğüs kafesi bile kısa süreliğine durdu. Aklımın çarkları delice dönmeye başladığında anlamışlığın aydınlığı parladı. "Bana... Bana zarar verecek değil mi?"

"Hayır."

"Evet." derince bir nefes aldı, her ne kadar gaza basıp son hızla gitmek istese de kendine hakim olup uygun sınırlar içinde hızlandı ve durabileceği bir yer buldu. "Bak güzelim, pot kırdım gibi oldu ama madem olayı çözdün senden tek isteğim endişelenmemen. Senin kılına bile zarar veremeyecek hiç kimse." kapıyı açıp indim ve taze havayı içime çektim. Omzuma dokunduğunda bakışlarım onu buldu.

"Biliyorum," dedim sırtımı arabaya yaslayarak. "Ve bitsin istiyorum. Ben önemli değilim abim iyi olsun yeter." sol tarafımda durup benim gibi yaslandı.

"Bütün bir elmayı parçalara ayırırsan iyi mi olur? Kuruyana kadar çürür."

Düşünceli bir şekilde başımı sallayıp "Çıkmaz sokak, sınırlı vakit." dedim. Başımı yan duran omzuna yasladım. Eli, havaya bakan yanağımı kavradı ve soğuk teniyle okşadı. "Çıkmaz sokak yoktur kurtuluşu görmek istemeyen düşünceler vardır, Günebatan. Bizim düşüncelerimiz çıkmaz değil."

"Ama sıkışıp kaldı ruhumuz bir bilinmezlikte."

"Ruhun sıkışıp kalmayacağını sana kimse öğretmedi mi?" sözlerini olumsuz bir baş hareketiyle cevapladım. "Ruh her saniye özgür kalmanın yolunu bulur." üzerindeki kasveti atıp etraftaki hüznü kırmak için el çırptı ve ellerimizi kenetleyip arkasından bagaja çekti. "Şöyle dur," dedi bagajı görmemem için ters yöne çevirerek. Açma kapama sesi geldikten sonra hâlâ kenetli duran ellerimiz etrafında dönderip elinde tuttuğu kocaman günebakan buketini yüzüme yaklaştırdı. "Bahçemizin ikinci çiçekleri." dedi buketi kollarıma narince bırakarak.

"Birinciler nerede?"

"Karşımda." dedi göz kırpıp gülümseyerek. Alt dudağımı sarkıtıp başımı yana yatırdım ve sarılması için kollarımı açtım. Bu isteğimi anında karşılayıp güçlü kolları arasına aldı. Sırtımı okşarken boynumu öptü ve geri çekildi. "Hayır, hayır Akın Bey, bir kelime daha söylerseniz ağlarım." parmak ucumda durup dudağına yükselen şehvetle bir öpücük bıraktım. Otobanda olduğumuz için kısa kesip utangaç bakışlarımın altında gülümsedim. "Atla arabaya hanım, gidilecek yolumuz var."

~

"Nasıl herkesi çıkarmayı başardınız?" dedim aynı rüyamdaki gibi olan tünelde temkinli adımlar atıp fısıldayarak. "Demir olayı anlayınca müdüre para verdi ve çalışanların bir günlük izin almasını sağladı."

"Müdür de hemen kabul etti öyle mi?"

"Hıhım," dedi kafasını aşağı yukarı sallayıp cümlenin devamını getirerek. "Dünyada her kapıyı açan anahtar nedir biliyor musun?"

"Emin değilim."

"Para." dedi kurnazca sırıtıp baş parmağını işaret ve orta parmağına sürterek. Alaycı bir şekilde omzuna vurup güldüm. "Cep dolduran bir rüşvetmiş sanırım."

"Dudak uçuklatır." dedi alt dudağını hafifçe dişleyip başını sallayarak. Dalga geçerek karşılık vereceğim sırada başıma bıçak saplanır gibi bir ağrı girdi ve gözlerimi kapatıp ayakta durabilmek için Akın'ın kolundan destek aldım. "Akın..."

"Söyle güzelim, panikleme." dediklerine kafamı sallayıp kendime gelmemi bekledim. Nefes alışlarım düzelince doğruldum ve etrafa baktım. Yeşil gözlerim sonsuz bir alevle yanıyor gibiydi. Birkaç kere kırpıp acının dinmesini bekledim ama dinmek yerine yaşlarla dolmuştu. "Burada olmalı." dedim daha çıkartılmamış kömürlere koşarak. Akın da elinde ucu sivri bir aletle yanıma geldi.

"Neresi olduğunu söyle sonra biraz geri çekil." sarı eldivenli ellerimi geniş alanda gezdirip iğne batma hissinin oluştuğu yerde durdum. "Burası." yaklaşıp dudağıma kısa bir öpücük bıraktı. "Bir tanesin." deyip aleti çalıştırdı ve büyük kömür bloklarının yere düşmesini sağladı. Yuvarlak ve içi çizgilerle dolu metal sembolü etrafına gri ışıklar saçıyordu. Parmak ucum sembole dokunduğu anda arkasından gri sisler bırakarak kayboldu. "Neden böyle oldu!"

Hızla arkamı döndüğümde Akın beni kendine çekmek için elini uzattı fakat üzerimize dökülen kömürler daha hızlıydı. "Akın!" dedim etrafım kömür dağıyla çevriliyken. Baretten çıkan ışığın sayesinde zemin ve kömürlerin arasında sıkışmış Akın'ın elini gördüm. Hemen yere çöküp dokundum. "Akın, iyi misin? Hissediyor musun?"

"İyiyim ben. Elimi bırakma."

"Tamam, neden?" kalp atışım hızlanırken göz bebeklerim şüpheyle etrafı tarıyordu. "Dokunuşun düşüncelerimin çıkmaz olmasını engelliyor." hafifçe tebessüm ettim, sözlerinden mi yoksa burasının çok havasız olmasından mı bilmem ani bir sıcaklık bastı. "Çok havasız..." diye söylenip serbest olan tek elimi yelpaze gibi kullandım.

"Ne kadar dayanabilirsin?"

"Bilmiyorum ama bu havasızlık başımı ağrıtmaya başladı. Ve tuhaf bir kokusu var. Nefes almamalı mıyım? Çok kötü kokuyor." bilincimi kaybetmemek için sürekli konuşuyordum. Ama öyle bir an geldi ki dilim uyuştu, ağzımı açsam gereksiz bir et parçası gibi yere düşeceğini zannettim. Kulak zarlarım fazla basınca maruz kalmışım da kanayarak yırtılma seviyesine gelmiş gibi bir acı hissettirdi. Elimi Akın'dan çekip ağzıma bastırdım çünkü yediklerim boğazıma kadar gelmişti ve en son istediğim şey kusmaktı.

"İyi misin? Kendini kaybetme." her şeye rağmen onun sükunet dolu sesini duymak vücudumdaki lanetli hissi bir nebze olsun hafifletmişti.

"Neden kaybetmeyeyim ki? Belki bu yolda öldüğüm için abimi affederler..." şeytanın insanın aklına kötülüğü soktuğu gibi içime sızdı bu düşünce. Abim cezanın kalkmayacağını net bir şekilde söylemişti ama o netliğin yansımasında lekeler varsa? Emin olmayışın lekesi.

"Ben? Ben ne olacağım söylesene."

Sözleri kalbime ok gibi girerken duyduğum acıyla iki büklüm oldum. "Sen de bu sonu kendime yakıştırdığım için beni affedersin, olmaz mı?" dumanlı bilincim sadece üzüntüye hücum ediyordu ve o üzüntü gözlerimdeki şelalenin canlanmasına sebep oluyordu.

"Olmaz. Ben seni affetmeyi değil seni yaşamayı istiyorum. Kazanana kadar savaşan Duru nerede? Ben o Duru'yu tanıyorum, anlatmamı ister misin?" önce başımı salladım beni göremediği ise sonradan aklıma geldi ve, "Lütfen..." dedim iki elimi kömürlere yaslayıp üstlerine alnımı katarak.

"Demiştim ya ben dört beş sene önce sana aşık oldum, o zamanlar dünyaya geldiğim ilk zamanlardı. Gördüğüm ilk kadın sendin. Zaten senin saçtığın dişil enerjiyi başka hiç kimsede görmedim ama asıl konumuza dönelim." sessiz kalıp sakinleştici etkisi olan ses tonunu ilaç gibi kendime aşıladım. "Demir beni bahçenize getirmişti içeriden alması gereken bir şey olunca beni orada tek bırakmıştı. Kısa bir süre sonra senin geldiğini gördüm ve kendimi nötrledim. Hani ormanda da yapmıştım ama Demir bizi görememişti çünkü nötrlenince beden de görünmez olur." ormandaki ilk öpücüğümüz aklıma gelince hafifçe tebessüm ettim.

"Geldin oturdun ben de yanındaydım. Bir oyun oynuyordun, ne olduğunu hatırlamıyorum. Sanırım nü çiziminde becerikli olduğun kadar bu oyunda fostun. Durmadan denedin ve sonunda kazandın." anlattığı anı hatırlamasam da içimdeki sönük umudun tekrardan baş göstermesine öncülük etti.

"Sadece bu değil tabii ki! Ortaokulda okulunuzda her yıl resim çizme yarışması oluyormuş ilk kez beşinci sınıfta katılmışsın ama olmamış. Altıncı sınıfta da olmamış. Pes etmeyip devam edince yedinci sınıfta kazanmışsın. Bunlar senin pes etmeyen kişiliğinin çok ufak birer örnekleri, hayatının en zikzaklı, en engebeli bu yolunda da pes etmeyeceksin."

Konuşmasının bittiğini fark edince gözlerimi açtım. Çarpık bir şekilde gülümseyip konudan fazlasıyla sapan cümle ağzımdan döküldü. "Akın, sen pedofilisin farkındasın değil mi?"

"İşi mizaha vurman da hatırı sayılır bir sonuç."

"Ama düşünsene: ben daha on sekiz yaşında bir çıtırken sen otuz yaşında bir adamdın." gitgide havasız kalan yerde son kez derin bir nefes aldım. "Dovnum'a göre otuz yaşındaydım güzelim."

"Öyle..." cümlenin devamını getirecektim fakat boğazıma yapışan gıcık hissi buna izin vermedi ve şiddetli bir şekilde öksürmeye başladım. "Az kaldı biraz daha dayanabilir misin?"

"Bizim için dayanabilirim."

"Duymak istediğim cümleler. Az kaldı," yutkunmak istediğimde hırıltılı bir ses çıkararak öksürdüm. "Çok sıcak... Suyum çıktı, sıksan bir göl oluşur... Ben bir göl olsam gölün etrafına da günebakan yetiştirsen her gün batımında yansımamı görür müsün acaba? Ben göl olayım mı Akın?"

"Göl olursan seni ördeklerle paylaşamam, bu yüzden hayır." artık cevap verecek, dediklerine gülecek hâlim kalmamıştı. Alnımdan, şakaklarımdan durmadan ter akıyordu ve nefes alış verişlerim hantallaşmıştı. "İşte geldim," koltuk altlarımdan tutup açmış olduğu orta büyüklükteki delikten dışarıya çekti. Ayaklarım da sürünerek açığa çıkınca sıkıca kavradı ve kucağına aldı.

"Kilo mu aldın sen?" şaka yaptığını zevkle gülen dudaklarından anlamıştım. "Uğraşma benimle şu an karşılık veremem ama bugünün sabahı da var." yaklaşıp burnumun ucunu öptü ve geri çekildi.

"Çok korktum." dedi birden ciddileşerek. Bu arada tünelde çıkışa doğru ilerliyorduk. "Neden böyle oldu? Geri döneceğiz değil mi? Sembolü bulamadık ki!"

"Neden olduğunu bilmiyorum fakat büyüyle korunuyordu üstüne düşen kömürler. Ve hayır, dönmeyeceğiz."

"Ne demek dönmeyeceğiz!? Eksik kalacak." inmek için ne kadar çırpınırsam o kadar sıkı tutuyordu. "Halledeceğiz. Kapat gözlerini, uyu."

"Lütfen..." dedim direkt yüzüne bakarak.

"Hayır, başka tarafa bakacağım sen de öyle yap." inadını kıramayacağımı bildiğim için kalan son gücümü de boşa harcamadım. Belki çıktıktan sonra koşa koşa tünele kaçardım.

Dışarıya çıktığımızda hava yeni yeni aydınlanıyordu. Arabaya geldiğimizde yere bırakıp arka koltukların üzerine kattığı araba yatağına uzanmamı istedi. Bir elim arabaya yaslıyken "Akın..." diye mırıldandım. Amacım başka hiçbir şey demeden kaçmaktı ama şortumun arka cebinde tenimi yakan bir şey varlığını gösterdi. "Kalçam yanıyor!"

"Ne?" dedi anlamadığı için şaşkın şaşkın bakarak. Elimi arka cebime atıp çıkarınca yanan şeyin sembol olduğunu fark ettim. Avucumun içine alıp Akın'a göstermek amacıyla uzattım. "Garip şeyler oluyor." diye ağzının içinden geveledi. Avucumun içinde dururken toz zerreleri birleşerek katlanmış küçük not kağıdını ortaya çıkardı. Aramızda hiçbir konuşma geçmezken ve kalp atışlarım kulağımı doldururken kağıdı açtım.

"Beni özledin mi, Duru?"

Continue Reading

You'll Also Like

682K 45.5K 35
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
ALACAKAN By Yazal

Teen Fiction

390K 26.4K 9
Kalbini savaş meydanında bırakmış bir asker, o intikamı elbet bir gün alır. ... Alakurt lakâbıyla bilinen Kurter Alacakan, ülkesinin en başarılı aske...
2.9M 102K 66
"Hiç boşuna çabalama sen benimsin!" diye tıslayınca utanmasam oturup ağlayacaktım. Neden bu bana aşık oldu ve başıma bela oldu. "İstemiyorum anlamıy...
43.9K 986 19
Bakışları geceliğin açıkta bıraktığı tenimde dolanırken ona yaklaştım boynuna doladığım kollarımla ona daha çok çekilip "Özledin mi beni?" diye fısıl...