DİLHUN Zalim Ağa

By Helinmavi1

4.7M 222K 89.1K

"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama... More

Giriş
Bölüm1: TÖRE KURBANI
Bölüm2:Kalbe Değen Kurşun
Bölüm3: SİGARA DUMANI
Bölüm4: İZMİR
Bölüm5: ÖLÜMLE DANS
Bölüm6: KAN BEYAZ
Bölüm7: Papatya Falı
Bölüm8: Dağın Görünen Yüzü
9.BÖlüm:Dağın Görünmeyen Yüzü
10.Bölüm: NEFRET
11.Bölüm: MESAFE
12.Bölüm: Geçmişin Geçmeyen İzleri
13.BÖLÜM: Dua Ve Duacı
14.Bölüm: Yalanlar Ve Yalancılar
15.Bölüm: KİN
16.Bölüm: SEV BENİ
17.BÖLÜM: YARAYI SEVMEK
18.BÖLÜM: KANLI DAVET
19.Bölüm: Masal
20.Bölüm: YILDIZLAR KADAR
Bayram Özel
21.Bölüm: GECE YARISI DAVETİ
22.Bölüm: Dudaktan Kalbe
23.Bölüm: Acılar Ve Sahipleri
24.Bölüm: Karışan Renkler
25.Bölüm: GELEN MİSAFİR
27.Bölüm: TİTREYEN ELLER
28.BÖLÜM: Kalpler Ve Kırıkları
29.BÖLÜM: VUSLAT
30.Bölüm: Yüzleşme
31.BÖLÜM: Kopan Bağlar Ve Gemici Düğümler
32.BÖLÜM: İKİ KIRMIZI ÇİZGİ
33.Bölüm: Nişan
34.Bölüm: Kendini Sev
35.Bölüm: Anne mirası
36.BÖLÜM: KANSER
37.Bölüm: Sevginin Gücü
38.Bölüm Gökkuşağından Renkler
Ayşin Soyder
39.Bölüm: SERGİ
40.Bölüm: Kırık Kalp
41.Bölüm: DÜĞÜN
Yılbaşı Özel
42. Bölüm: KIZ İSTEME
43.Bölüm: Kaçırılma
Polat Mirza Soyder
Geçmişin Külleri
FİNAL
Özel Bölüm 1
Özel Bölüm 2

26.Bölüm: Dert Ve Deva

97.9K 4K 1.7K
By Helinmavi1

BÖLÜMLER CUMA YA DA CUMARTESİ GÜNÜ GELECEK.

Takip etmek isterseniz Helinmavi1

İyi okumalar 🤗

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. 💅

Yorumlarda görüşürüz 💋

Erkin Koray - şaşkın
Sezen Aksu - Aşktan Ne Haber
Mın ji te hezkır

(Kimse matematik bilgimizi sorgulamsın. Jdkdkelel)

Geçmiş zaman

Polat Mirza okula doğru yürürken aklında tek bir kişi vardı.

Boncuk gözlü kız.

Her teneffüs bıkmadan usanmadan dışarı çıkıyor ve oynuyordu Elif Naz. Astım hastası olması umrunda değildi. Arkadaşlarıyla koşuyor, oynuyor asla yorulmak nedir bilmiyordu. Günün sonundaysa illa ki astım krizine giriyordu.

Polat Mirza bunun farkındaydı ve her teneffüs bıkmadan usanmadan Elif Naz'ı izliyordu. Her an astım krizi geçirecek diye korkarken bir süre sonra yanında astım ilacı taşımaya başladı.

Şimdi okula giderken de cebinde bir astım ilacı vardı. Tam köşeyi dönerken kaldırımda oturan birini fark etti. Uzun saçları beline kadar uzanan ve yerden ufak çakıl taşları alıp yolun diğer tarafına atan biri. Elif Naz.

Kolundaki saate baktı Polat Mirza. Dersin başlamasına on dakika vardı. Elif Naz çoktan içerde olmalıydı.

Yavaş adımlarını hızlandırıp Elif Naz'ın yanına vardığında Elif Naz başını kalaldırıp ona baktı.

"Ne işin var senin burda Boncuk?" dedi Polat Mirza merakla.

"Senin ne işin var burda?" dedi Elif Naz.

"Okula gidiyorum ben Boncuk. Sen niye gitmiyorsun?"

"Sen gir ben gelemeyeceğim." dedi Elif Naz. Yerden bir çakıl taşı daha alıp yolun diğer tarafına attı.

"Neden?" dedi Polat Mirza ve hemen Elif Naz'ın yan tarafına oturdu.

"Gitsene sen ya." dedi Elif Naz.

Başını önüne eğip saçlarını öne doğru atıp ensesini açıkta bıraktı. Açıkta kalan ensesini eliyle yelledi. Çok sıcaktı hava ve Elif Naz sıcağı sevmiyordu.

Polat Mirza, Elif Naz'ın sıcaktan bunaldığını fark edince ensesine doğru üfledi. Elif Naz şaşkınlıkla kafasını kaldırıp Polat Mirza'ya bakınca "Olmaz." dedi. "Neden gitmeyeceğini söylemezsen gitmem."

Elif Naz hâlâ biraz önce yaptığı harekete takılı kalmıştı. "Ben yemek miyim Polat? Niye üflüyorsun bana?"

Elif Naz'ın masum hâli Polat Mirza'yı güldürürken "Hayır yemek değilsin. Ama sen de bir yemek kadar sıcaksın. Serinle diye yaptım." Elif Naz uzun kirpiklerini iki defa üst üste kırptığında Polat "Sen söyle baklım niye içeri girmiyorsun?" diye sordu.

"Matmatik ödevimi yapmadım." dedi Elif Naz üzgün bir sesle. Polat Mirza Elif Naz'ın Matematik diyememesine gülümsedi.

Annesi hamileliğinin son aylarındaydı ve ağrıları oluyordu. Dün babası annesini hastaneye götürdüğü için ödevlerini tek başına yapmak zorunda kalmıştı. Diğer ödevlerini yapmıştı ama aklı bir türlü matematiğe ermiyordu.

"Matematik o." diye düzelttiğinde Elif Naz omuz silkti. "Neden yapmadın?"

"Anlamıyorum ki." diye isyan etti Elif Naz. "Ben sadece saymayı biliyorum."

Öyle masum ve öyle güzeldi ki Polat Mirza'nın gözünde. Kıyamıyordu. Böyle üzgün üzgün duruken ona yardım etmeden duramazdı. Zaten okula başka türlü de sokamazdı.

"Tamam çıkar kitabını." dediğinde Elif Naz başta şaşırsa da ikiletmeden çıkardı çantasından matemetik kitabını ve defterini. Polat Mirza defteri ve kitabı Elif Naz'dan alırken "Bu seferlik ben yapacağım o da zamanımız olmadığı için. Bi dahakine sen anlayarak yap tamam mı?" diye tembihledi.

"Babam evde değildi yoksa o bana anlatırdı zaten ki."

"Tamam kimse yardım etmese de sen o gün okula erken gel ben sana öğretirim." dedi Polat Mirza ve ödevi yapmaya koyuldu.

Önce kitaptaki üç sayfalık ödevi yaptı. Sonra defterdeki toplama çıkarma ve çarpma işlemi olan sorulara geçti. Elif Naz sadece toplama işlemi yapmıştı ama onları da yanlış yapmıştı. Yetmiş yedi ve otuz üçü toplamış ve bin on bulmuştu. Çıkarma işlemlerinden sadece üç tanesini yapmıştı. Onlar da zaten çift basamaklı sayılardan değil tek basamaklı sayılardan oluşuyordu. Çarpma işlemine ise hiç dokunmamıştı.

"Çarpma işlemi bilmiyor musun Boncuk?" diye sordu Polat Mirza yapmaya başlarken.

"Biliyorum." dedi Elif Naz hemen.

"Yedi kere iki?" dedi Polat Mirza.

"Ben sadece ikilere kadar biliyorum." dedi Elif Naz. Polat kahkaha attı. Yedi öne gelince Elif Naz yediler olduğu için yapamıyordu.

"İki kere yedi?" dedi bu sefer Polat Mirza.

Elif Naz yedi parmağını açıp üç tanesini kapattı ve ikişer ikişer saymaya başladı ve sonunda "On dört." dedi.

"İki kere yedi ve yedi kere iki aynı şey Boncuk. Bunu bile ayırt edemiyorsan sen daha çok zorlanırsın." dedi yarı alaylı yarı ciddi.

"Bana ne." dedi Elif Naz ve omuz silkti. "Sevmiyorum ben matmatik."

Polat Mirza tekrar saatine baktı ve ayağa kalktı. Defteri Elif Naz'a uzatıp "Al bitti." dedi. Elif Naz defteri alıp çantasına koydu ve ayağa kalktı. "Hadi okula gidelim öğretmenler zili çalacak şimdi."

İkisi de okulun bahçesine girmiş ama ayrı binalara geçmişti.

Gittikleri okulda iki blok vardı. A bloğunda birden dörde kadar giden öğrenciler varken B bloğunda beşten sekize kadar giden olan öğrenciler vardı.

Bir, iki, beş ve altıncı sınıflar öğlenciyken; üç dört, yedi ve sekizinci sınıf öğrencileri sabahçıydı.

Elif Naz birinci sınıfken Polat Mirza beşinci sınıftı. İkisi de öğlenciydi.

Polat Mirza'nın beden dersi vardı ve arkadaşlarıyla futbol oynuyordu. Zil çalmıştı ama onlar oynamaya devam ediyordu. Elif Naz koşarak dışarı çıkmış ve bahçenin her tarafında Polat Mirza'yı aramaya koyulmuştu.

En sonunda futbol oynayanlar arasında görünce gülümseyip "POLAAAAT." diye bağırmıştı.

Polat dahil bütün çocuklar Elif Naz'a bakarken Polat çok şaşırmıştı. İlk defa çağırıyordu onu Elif Naz. Maçı hiç düşünmeden bırakıp Elif Naz'ın yanına koştu. Arkadaşları kızsa da umrunda olmamıştı.

"Ne oldu Boncuk?" dedi endişeyle.

"Al." dedi Elif Naz elindeki beş tane cino'yu Polat Mirza'ya uzattı. "Bunları sana aldım?"

Polat Mirza şaşkın bakışlarıyla Elif Naz'a bakıp alıp almamak arasında kalmışken "Bana mı?" dedi.

"Evet." dedi Elif Naz ve çikolataları Polat Mirza'nın eline tutuşturdu. "Teşkür için." dediğinde Polat Mirza gülümsedi. Yine söyleyemediği bir kelime çıkmıştı. "Sen matmatik ödevimi yaptın ya hani. Bi tane soru yanlışmış sen de üstüne hatalı yazmışsın. Sınıftaki herkes yanlış yaptı soruyu ama bir ben hatalı olduğunu bilmişim. Öğretmen defterime Afferin yazdı. Bana kırmızı kurdele de takacakmış. Herkes alkışladı beni. Ben de sana teşkür etmek için çikolata aldım. En sevdiğim çikolata bu, sen de seversin bence. Çok güzel çünkü." dedi Elif Naz üst üste nefes bile almadan konuşarak.

"Severim." dedi Polat Mirza. "Sen aldıysan çok severim." Elif Naz mutlu bir şekilde gülümserken "Burda bekle hemen geliyorum." dedi ve sınıfına doğru koştu.

Maç oynarken zilin çaldığını bile duymamıştı. Oysa zil çalar çalmaz sınıfa gidecek ve Elif Naz'a vermek istediği şeyi verecekti. Koşarak sınıfa gitmiş ve vereceği şeyi almıştı. Aynı hızla dışarı çıktığında Elif Naz duvar dibinde onu bekliyordu. Hava çok sıcaktı ve gölgede olmak daha iyiydi.

Polat elindeki kağıttan yelpazeyi Elif Naz'a uzatıp "Al bakalım, bu sana." dedi.

Elif Naz hiç düşünmeden elinden almış ve "Ne ki bu?" diye sorgulamıştı.

"Yelpaze." dedi Polat Mirza. "Hani sıcak diye sürekli şikayet ediyorsun ya." Eliyle yelpazenin bir ucundan tutup Elif Naz'ın yüzüne doğru yellemeye başladı. "Bununla böyle yapınca serinlersin."

"Sen mi yaptın?" dedi Elif Naz.

"Senin için yaptım." dedi Polat Mirza. Elindeki bir tane çikolatayı da ona uzattı. "Al bu da senin olsun hepsi çok bana."

Elif Naz, elindeki çikolatayı sanki Polat Mirza'ya teşekkür hediyesi olarak vermemiş gibi alırken "Tamam ama aramızda kalsın tamam mı? Babam ödevimi senin yaptığını öğrenirse bana çok kızar. Biz düşmanmışız konuşmamalıymışız." dedi buruk bir sesle.

Polat Mirza'nın da yüzü düşmüş ve dudaklarında buruk bir gülümseme belirmişti.

"Tamam merak etme kimseye söylemem ben."

"Tamam o zaman sen topçuluk oynamaya devam et. Görüşürüz."

"Görüşelim Boncuk."

Elif Naz öğretmeninden aldığı övgüleri düşünerek sınıfa giderken Polat Mirza arkasından bakıyordu.

Elif Naz'ın ona aldığı çikolataları yemeye nasıl kıyacaktı bilmiyordu ama bildiği tek bir şey vardı. O da, artık her gün okula erken geleceği. Olur da ödevini yapamazsa ve erken gelirse onu okulda bulsun diye.

77+33=1010

ELİF NAZ SOYDER

Herkesin ilgi odağı gelen kişiye kayarken Arin, gördüğüne inanamıyormuş gibi "Alparslan." dedi.

Arin'in aksine Aren'in gözleri parladı Alparslan'ı görünce. "Laaan" dedi şaşırmış bir şekilde.

"Sen bir nefes aldığım her an
Sen bir özlem içimde hep buram buram" dedi Alparslan Aren'in gözlerinin içine bakarak.

Aren bu an'ı bekliyormuş gibi ayağa kalkıp devam ettirdi Fenerbahçe marşını.

"Kimse anlamaz bende aşkını
Sen bir çocuk gülen, yerinde durmayan"

Ben şaşkın şaşkın ikisine bakarken Polat gözlerini bir saniye olsun Alparslan'dan ayırmıyordu.

"Aşkınla coşkunla sen çok yaşa
Yükseliyor bayrağın arşa" dedi Alparslan coşkulu bir sesle.

Arin hiç memnun olmuş gibi görünmüyordu.

"Aşkınla coşkunla sen çok yaşa
Yazdık büyük ismini dağa taşa" diye devam etti Aren.

"Yüz yıl önce doğdu şanlı efsane
Yüz yaşında mutlu ol Fenerbahçe" dediler beraber.

Aren Alparslan'ın yanına gidip kolunu omzuna attı.

Oldukları yerde zıplayarak.
"Yüz yıl önce doğdu şanlı efsane
Yüz yaşında mutlu ol Fenerbahçe" dedikten sonra devamını söylemeyip birbirlerine sarıldılar.

"Hoşgeldin kardeşim." dedi Aren.

"Hoşbuldum kardeşim." dedi Alparslan. "Seni ayrı seninle deli gibi marş söylediğimiz günleri ayrı özledim be."

"Asırlardır yoksun be. Gözümüzün kalacağı yol bile yok oldu artık." dedi sitemli bir sesle.

Alparslan Aren'den ayrılıp ona çatık kaşlarıyla bakan Arin'in yanına gitti.
"Ne o yavru ceylan? Sen sevinmedin mi geldiğime?" diyip Arin'in yanağından makas aldı.

Arin Alparslan'ın yüzündeki eline vurup "O elini kırarım Alparslan." dedi sinirli bir şekilde.

Alparslan ellerini yukarı doğru telsim olur gibi kaldırıp "Sakin ol yavru ceylan." dedi alayvari bir tonda.

Alparslan kimdi ve burda ne arıyordu bilmiyordum. Polat'ın ve Arin'in donuk bakışlarının sebebini de bilmiyordum. Aren ve Ayşin hanımın yüzleri gülüyordu. Mutlu olmuşlardı. İyi mi kötü mü çözemedim.

Alparslan bu sefer de Ayşin hanımın yanına gitmiş ve elini öpüp alnına koymuştu.

"Hoş geldin oğlum." dedi Ayşin hanım.

"Pek hoş bulmadım ama olsun yengem." dedi Alparslan Arin ve Polat'ı iğneleyerek.

Alparslan duruşunu dikleştirip Polat'ın karşısında durdu. "Kardeşim." dedi.

"Niye döndün sen?" dedi Polat. Tek kaşım havaya kalktı Polat'ın tavrına.

"Beni özlediğini bu kadar belli etme kardeşim." dedi Alparslan alayvari bir şekilde.

"Ne işin var senin burda Alparslan?" dedi Polat. Sesi biraz önceye göre daha sert ve öfkeli çıkmıştı.

"Özledim." dedi Alparslan. "Evimi, ailemi, memleketimi... Duydum ki evlenmişsin. Hiç haber de vermemişsin. Doğrusu biraz kırıldım ama nede olsa kardeş gibiyiz. O yüzden kırgınlıkları bir kenara bırakmaya karar verdim." Polat cevap vermeyip çatık kaşlarıyla bakmaya devam ederken Alparslan'ın gözleri beni buldu. "Ailemize hoş geldin yenge." Elini tutmam için bana doğru uzattı. "Ben Alparslan."

Elini tutacağım sırada Polat benden önce davranmış ve Alparslan'ın elini sıkmıştı. Eli hâlâ Alparslan'ın elindeyken ayağa kalktı ve Alparslan'ın kulağına bir şeyler söyledi.

Alparslan küçük ama etkili bir kahkaha atıp "Sen de içindesin be kuzen. Onu nasıl yapacaksın?" dedi alayvari bir şekilde.

Polat ağzını açıp bir şey söyleyeceği sırada Ayşin hanım araya girip "Bırakın didişmeyi. Çocuk uzak yoldan gelmiş." dedi. Alparslan Ayşin hanıma minnetle bakarken "Aç mısın oğlum? Geç otur." dedi Ayşin hanım.

Alparslan bu an'ı bekliyormuş gibi sandalyeyi çekip oturdu. "Valla aç değilim aslında ama elin gavur memleketinde böyle kahvaltı bulunmuyor yengem. Tokum ama yerim."

"Otur oğlum otur. Anlat hele ne yaptın oralarda. Bulamadın mı kendine göre birini?" dedi Ayşin hanım.

"Yok be yengem." dedi Alparslan menemene ekmek banarken. "Güzel ülkem gibi değil oraları. Ailemize yakışan birini bulsam direkt basardım nikahı ama nerdeee!"

"Temelli mi döndün sen?" dedi Arin bundan rahatsız olur gibi.

"Temelli döndüm, abisi kılıklı yavru ceylan." dedi Alparslan iğneleyici bir tonda.

"Bak benimle düzgün konuş Alparslan. Karşında o eski çocuk yok." dedi Arin elindeki çatalı ona doğru sallamıştı.

"Bi sakin ol ikiz. Aradan onca zaman geçti hâlâ didişiyorsun adamla." dedi Aren arayı yumuşatmak ister gibi. "Söz de büyüdüm diyorsun!"

"Zaman geçti ama Alparslan'ın laubali tavrı hâlâ yerinde duruyor." dedi Arin.

"Terbiyesizleşme Arin." dedi Ayşin hanım. "Alparslan senin yaşıtın değil."

"Boşver yengem zamane gençleri işte. Bi' de senin kızını abisi emzirmiş. Ondan böyle bu." dediğinde Polat ona doğru gidecekti ki ayağa kalkıp elinden tuttum.

Polat üstüne yürümeyi bıraksa da "Alparslan. Geldiğin gibi git." demeyi ihmal etmedi.

"Ne istiyorsunuz çocuktan." dedi Ayşin hanım. "İki lokma yemek yiyecek sağdan soldan vuruyorsunuz çocuğa."

Ayşin hanım, keşke kendi öz be öz çocuklarını da böyle korusaydı.

"Çocukken de böyleydi bunlar yenge." dedi Alparslan bana açıklama yaparak. "Yusuf Ali'yi aralarına alır beni almazlardı." sesindeki kırgınlık barizdi.

"Senle Yusuf Ali bir misin?" dedi Arin.

"Ne farkım var?" dedi Alparslan. Geldiğinden beri ilk kez gerilemiş ve sesi sert çıkmıştı. O sırada telefonum tekrar çalmış elime alıp sessize almıştım. "Babalarımız kardeş değil diye mi yoksa beni de onun gibi s-"

"ALPARSLAN!" diye bağırdı Polat. Ben bile irkilip korktum. "Madem geldin, EDEBİNLE OTUR. Sevdiklerimin zaaflarına oynarsan zaaflarını yok ederim."

Arin masadan kalkıp giderken Polat tuttuğu elimi daha sıkı kavrayarak beni de kendiyle beraber çıkardı salondan.

🔥

Odamıza geçtiğimizde Polat burnundan soluyordu. Bu haline anlam veremiyor nasıl davranacağımı da bilmiyordum.

Elimi bırakıp odanın içinde volta atıp sakinleşmeye çalışırken telefonumu yatağa bırakıp yanına doğru yürüdüm.

Arkadan kollarımı beline dolayıp başımı sırtına dayadım. Yürümeyi bıraktı. Kasılan kasları gevşedi. Elleri onu saran ellerime gitti ve gevşeterek bana doğru döndü.

Elleri yüzümü severken yüzüme düşen bir kaç tutam saçımı geriye attı. Dudakları alnımı bulduktan sonra Alnını alnıma dayadı.

"Sakin ol sevgilim." dedim yumuşacık bir sesle.

"Gidelim." dedi fısıldar gibi.

"Ne?" dediğimde alnını alnımdan çekti. Yine gerilemeye başladı. "Bi sakin olur musun!"

"Gidelim Naz." dedi. "İstanbul'a gidelim."

"Nerden çıktı bi anda?"

"İşlerim için gitmem gerekiyor." dediğinde pek inanasım gelmiyordu açıkçası. "Sen değil miydin bensiz gitmeni istemiyorum diyen. Gidelim işte."

"Gelemem." dediğimde kaşlarını çattı. Gözlerine gölge düştü. "Gelemem Polat yarın sınav var." diye açıkladım.

"Ne sınvı?"

"Yks var. Pelin'in yanında olacağıma dair söz verdim." Polat'ın beline kolarımı iyice sarıp başımı göğsüne dayadım. "İki gün. İki gün daha kalalım sonra gideriz. Olmaz mı?" cevap vermedi. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. "İşin acilse sen git ben iki gün sonra gelirim."

"Sensiz gitmem." diyip dudağıma küçük bir öpücük bıraktı.

Kollarım belinden ayrıldığında koltuğa geçti. Başını koltuğa dayayıp tavana baktı.

Neyi düşünüyordu bilmiyorum. Bu hâle gelecek ne yaşamışlardı bilmiyorum. Sadece Polat'ın iyi olmadığını biliyorum.

Ona doğru yürüyüp kucağına oturdum. Elim yüzünü bulduğunda gözlerini kapattı. Açıkta kalan boynuna dudağımı değdirdiğimde dudakları kıvrıldı.

"Neyin var Polat?" dediğimde gözlerini açıp başını koltuktan kaldırdı. "Ne oluyor sevgilim?"

"Bilmiyorum." dedi. Gerçekten bilmiyor gibiydi.

"Alparslan kim?" Alparslan'ın adını duymak bile bakışının değişmesine yetmişti. "Bu halinin sebebi o farkındayım ama neden?"

"Babalarımız kuzen. Gitmişti. Gelmemesi gerekiyordu. Gittiği yerde kalması gerekiyordu."

Kaşlarım şaşkınlıkla yukarı kalkarken Polat bahsettikçe öfkeleniyordu.

"Nereye gitmişti? Neden gelmemesi gerekiyordu? Polat sizin aranızda ne geçti?"

Polat sıkıntılı bir nefes verip başını geriye doğru attı. "Sorma Naz." dedi yalvarır gibi. "Sorma güzelim." Başını kaldırıp gözlerimin içine baktı. "Sadece onunla konuşmanı istemiyorum."

"Ne yapayım Polat odamdan çıkmayayım mı?" diye sitem ettim.

"Gider o birazdan evine." derken öyle olmasını umar gibiydi.

Ağzımı açıp bir şey söyleyecektim ki dudağını dudağıma bastırdı. Bütün sinirini öfkesini beni öperek geçirmeye çalışır gibi zevk ve istekle öperken bu konuda konuşmamak konusundaki ciddiyetini anlamış oldum.

Onu sakinleştirmek için ve dudaklarına kayıtsız kalamadığım için öpüşüne karşılık verdim..

Bilmem gerken bir şey olsa Polat bana anlatırdı. Demek ki bilmem gerekmiyor.

İkisi kuzen sayılıyordu ve kuzenler arasında olan bir anlaşmazlık vardı. İkisinin arasındaki meseleye karışmamak en iyisiydi.

💋🌼💅

Polat otele gitmek yerine çalışma odasına geçmişti. Ona kendi ellerimle sade bir kahve yapmış ve götürmüştüm.

İçeri girdiğimde çalışmıyor öylece yaptığım tabloya bakıyordu. Öyle dalmıştı ki kapıyı çaldığımı bile duymamıştı. Ben ne zaman ki kapıyı açıp içeri girdim bir de kapıyı kapattım o zaman çekti gözlerini tablodan. Kıvrıldı dudakları.

Bu halini sevmemiştim. Bi' tuhaftı. Çokça düşünceli ve yorgun. Yine de beni görünce gülmeyi ihmal etmiyordu.

Kahveyi masaya bıraktığımda elimden tutup avuç içimi öptü. Arkasına geçip omuzlarına masaj yapmaya başladığımda gergin bedenini rahat bıraktı. Bir belki iki dakika masaj yapmış sonrasında elimden tutup beni kucağına oturtmuştu. Bıraksa daha da yapardım ama kıyamamıştı. Önce bileklerimi sonra da avuç içlerimi öptü. En sonunda da sanki iki dakikalık masaj beni yormuş gibi omzumdan öptü yorgunluğum geçsin diye.

Baktı bana. Hep bakar bana zaten ama bi' tuhaf baktı. Uzun uzun. İçi gider gibi. Korkar gibi. Sonra sarıldı bana sımsıkı. Bırakmam der gibi. Seviyorum der gibi. Bunu sesli de dile getirdi. "Seni çok seviyorum Boncuk." dedi.

Dilime kadar geldi ama söyleyemedim ben. Gözlerine baktım gülümseyerek. Konuşmasam da anlasın istedim. Yarasına dudağımı değdirdim. Gülümsedi. Bence anladı ona onu sevdiğimi susarak söylediğimi. Çünkü ben, onu sevmeye yarasından başladım.

Daha fazla onu oyalamak istemedim ve çıktım çalışma odasından. Gerçi çalıştığı söylenemezdi ama yine de yalnız bırakmak istedim. İnsanların bazen yalnız kalıp düşünmeye ihtiyacı oluyor. Polat'ın da vardı. Ona bu alanı sunmam gerekiyordu.

Evet ben ona iyi geliyordum ama bu sorunlarından kaçabileceği anlamına gelmiyordu.

Ve zaten sorunlardan kaçamazsınız. Sorunlar arkanızdan kovalamaz. Sorunlar gittiğiniz yolda ona varmanızı bekler. Ona vardığınızda artık geri dönemezsiniz.

Şimdi odamda elimde telefonla yatağımın üstünde otururken kendi sorunumdan kaçamayacağımın farkındaydım.

Her ne kardar ertelemeye çalışsam da aramam gerekiyordu. Aslında gerekmiyordu ama aramasam her zaman aklımın bir köşesinde duracak. Arayıp yüzleşmem gerekiyordu.

Ecrin beni aylar sonra aradıysa bir sebebi olmalıydı. Sebep neydi?

Telefonda yazan isme bakmayı bırakıp derin bir nefes alarak aradım.

Çaldı. Çaldı. Çaldı. Tık. Açtı.

"Elif." dedi buruk bir sesle.

"Efendim." derken sesimin duygusuz çıkması için uğraştım.

Duygu beslerken duygusuz çıkması zordu ama başardım. Ona kırgın olduğumu belli etmemeyi başardım.

"Nasılsın?" diye sordu. Aylar sonra ilk defa.

"Çok mu umrunda?" dedim alayvari bir tonda.

"Yapma Elif lütfen." derken sesi titredi. "Ben çok pişmanım. Çok özür dilerim."

"Bazı yanlışların özrü yoktur Ecrin." dedim net bir tavırla.

"Elif biz dostsuz." dediğinde kahkaha attım.

"Dost mu?" dedim iğneleyici bir tavırla. "Ben senin bütün kötü günlerinde sana destek olmuşken ve bütün güzel anlarında yanında olup mutluluğuna ortak olmuşken benim belki de en kötü zamanlarımda yanımda olmadın. Aramadın. Sormadın." Bütün çabam boşa gitmiş ve ona kırgın olduğumu açıkça belli etmiştim. "Ben de bizi dost sanmıştım Ecrin. Gördüm ki biz arkadaş bile değilmişiz."

"Hayır Elif." dedi itiraz ederek. "Öyle değil, sen benim dostumsun. Ben seni çok seviyorum ama Ufuk bana tercih sunduğun da bir tercih yapmam gerekiyordu."

Durdum düşündüm. Geçmişimde beni seçecek kimse var mıydı hayatımda diye durup düşündüm. Ecrin Ufuk'u seçerdi. Ufuk, Barlas ve Ecrin'i seçerdi. Barlas benimle annesi arasında kaldığında annesini seçerdi. Halam Umut'u, babaannem Pelin'i, amcam babaannemi seçerdi. Geçmişimde beni seçecek tek kişi Pelin'di.

Kızabilir miydim ona sevdiğini seçti diye? Beni seçmediği için kızamazdım. Seçim yaptığı için kızabilirdim.

"Yapman gerekmiyordu." dedim. "Ecrin ben Ufuk'u bile bir yere kadar anlayabiliyorum. Ufuk Barlas'la büyümüş ve her anında yanında olmuş biri. Barlas'ı üzdüğüm için onu yarı yolda bıraktığım için kızgındı bana. En az Barlas kadar kırgın. Anlıyorum ben. Gerçekten mantıklı bulmasam da hiçbirini hak etmesem de anlıyorum ama seni asla anlamayacağım. Senin Barlas'la hiçbir samimiyetin yoktu. Senin arkadaşın bendim Barlas değil. Ufuk nasıl arkadaşının, dostunun yanında durmaya çalışıyorsa sen de aynısını yapmalıydın. Ama sen bana sırtını döndün."

İçimde bir yerlerin sızladığını hissettim. Canımın yandığını. Gözlerimin acıyla kızardığını. Ama gülümsedim.

"Çok aramak istedim." dediğinde gülümsemem alaylı bir hâl aldı." Çok sormak istedim Elif. Ben yanında olmayı çok istedim ama yapamadım. Ufuk'u kaybetmekten korktum."

"Beni kaybetmekten hiç mi korkmadın?" diye sordum. Cevap beklemeden devam ettim çünkü cevabı biliyordum. "Neyse Ecrin. Benimle konuştuğun için sevgilinle aran bozulmasın. Kapatıyorum be-"

"Bitti." diyerek sözümü kesti. "Attık nişanı." dediğinde kaşlarım çatıldı. Ecrin'in sesi ağlamaklı çıkmış belki de ağlamaya başlamıştı. "Elif ben çok kötüyüm. Sana çok ihtiyacım var." dediğinde ağladığını anlayabiliyordum.

Bu muydu yani? Ayrılmışlardı ve beni arıyordu. Ayrılmasa aramayacaktı. Ayrılmasa aklına bile gelmeyecektim. Ayrılmasa bana ihtiyacı olmayacktı.

"Bunun için mi aradın?" dedim hayretler içinde.

"Eskisi gibi olalım diye aradım." dediğinde beni değil anca kendini kandırırdı.

"Ben tek başıma ağlarken sen yoktun şimdi sen ağlıyorsun diye yanımda olmak istiyorsun." dedim. İnkar etmedi. "Sen bana iyi misin diye bile sormazken ben sana iyi geleyim istiyorsun. Çok bencilsin Ecrin. Ben de çok körmüşüm."

"Özür dilerim." derken artık hıçkırarak ağlıyordu.

"Dileme bir tesiri yok." dedim. "Ayrıldığınız için de hiç üzülmedim. Umarım ne hissettiğimi anlamışsınızdır." diyip kapattım telefonu.

Nefes almak işkence gibi geliyordu. Ciğerlerim sızım sızım sızlarken çekmecedeki ilacımı kullandım.

Üstümden hem bir yük kalkmıştı hem de yeni bir yük eklenmişti.

Kindar biriydim ama vicdansız değildim. Yüzleşmek bana iyi gelmişti ama Ecrin'in şu an ne halde olduğunu bilmek kötü hissettirmişti.

Odanın içinde volta atarken sakinleşmeye çalışıyordum. Sakin olmalıydım. O beni düşünmediyse ben de düşünmemeliydim.

Kapı açıldı. Polat içeri girdi. Gözleri beni bulunca kaşları çatıldı. Onu görünce kastığım bedenimi salmış ve ona doğru koşup elimi beline dolayıp başımı göğsüne dayamıştım.

Polat'ın bir eli beni hemen sarmış diğeri de saçlarıma çıkmıştı. "Güzelim. N'oldu?" derken sesi endişeli çıkmıştı.

"Sadece saçımı okşar mısın?" dedim boğuk bir sesle. "Varlığını hissetmeye ihtiyacım var."

Hiç beklemediğim bir anda beni kucağına alıp yürümeye başladı. Yatağın yanına geldiğimizde beni tamamen bırakmadan yatağa yatırdı ve hemen yanıma uzandı. Başımı boynuna gömüp sakinleşmeyi istiyordum.

Elleri saçlarımı okşarken "Konuştunuz mu?" diye sordu. Anlamıştı.

Başımı boynundan çekmeden aşağı yukarı salladım. Dudağını saçlarıma değdirip beni kendine daha çok çekti.

"Kötü bir şey mi var?" dedi yumuşacık bir sesle.

Başımı hayır dercesine salladım.

"Anlatmak ister misin güzel karım?" dediğinde başımı boynundan çekip yüzüne baktım.

"Özür diliyormuş. Pişmanmış. Yalan. Yalan Polat. Ayrılmış Ufuk'tan. Anlatamıyor derdini kimseye. Ufuk var diye uzaklaştırdı herkesi kendinden. Tüm arkadaşlarından, ailesinden. Şimdi tek kaldı diye benimle konuşmak istiyor. Kendi derdini anlatmak için, ağlanacak omuz olayım diye beni arıyor."

Bu en nefret ettiğim şeydi benim. Hayatınıza birini alıp onu çok sevebilirsiniz. Onda her şeyi buladabilirsiniz. Ama bu demek değil ki arkadaşlarınıza ve ailenize gerek yok.

Sevgiliniz, nişanlınız ya da eşiniz. Sizin için büyük bir yer kaplayabilir ama sizi kendi özel hayatınızdan ve sevdiklerinizden koparamaz. Birini hayatınıza alırken kendinizi yanlızlaştırmayın.

Ecrin bunu yapmıştı. Ufuk dışında kimseyle görüşmüyordu. Ufuk erkeklerle konuşmasını istemiyordu. Arkadaş ortamını sevmiyordu. Eğer ben Barlas'ın sevgilisi olmasam belki Ecrin benimle bile konuşmazdı. Ufuk belki de benden de uzaklaştıracaktı.

Şimdi Ufuk yok. Ecrin her şeyini kaybetti.

"Herkes hayatında illa ki bir kez yanlış insana güvenir. Dost bilir sever ama kıymet görmez. Böyle insalar bizim için birer sınav ve tecrübe. Üzülmene değecek biri olsa şu an hayatında olurdu." dedi Polat. İşaret ve orta parmağının tersiyle yanağımı okşamaya başladı.

"Çok bencilce bu. Bir kez aramadı beni. Bir kez olsun iyi misin diye sormadı. Yanımda olmadı. Varlığını hissettirmedi. Oysa ben hep yanındaydım. Hep sardım yaralarını, hep sildim göz yaşını. Şimdi yine ağlıyor ama silmek istemiyorum. Şimdi yine yaralı ama sarmak istemiyorum." derken sesim titremişti. "Polat." dedim. "Bu beni kötü biri yapar mı?"

"Yaptığın hiçbir bir şey seni kötü yapamaz. Meleklere kötülük bulaşmaz meleğim." diyip dudaklarıma uzun ve güçlü bir öpücük bıraktı. "Kalbinden çıkardığın birini içeri tekarar alamıyorsun diye kimse sana kötü diyemez. O kalbe tekrar girmeyi düşünseydi hiç çıkmazdı."

"Sen kal tamam mı?" derken elim yarasına gitmiş ve okşamıştı.

"Aldın mı beni içeri?" dedi. Gözlerinde Umut ışıkları yanmıştı.

"Aldım." dedim. Dudakları kıvrıldı.

"Çok bekledim kalbinin kapısında. Çalmaya cesaret edemedim ama beni fark et diye çok bekledim." Buzdan farksız elleri yüzüme değdiğinde ve yüzümü avuçlarının arasına alıp üzerime doğru eğildiğinde sırt üstü uzandım. "Kaç kış geçti de bir kez ah demedim. Şimdi, ben senin kışlarında üşürken ve soğukluk bedenime işlemişken soğukluğum kalbini üşütür mü?" diye sordu. Elleri buz gibiydi. Çok soğuktu. Yaz ayındaydık. Benim yaz kış üşüyen ellerim bile sıcakken Polat'ın elleri buz gibiydi.

"Soğukluğun kalbimi ısıtır Polat. Yeterki çıkma." dedim fısıldar gibi. "Lütfen çıkma."

"Kovsan da çıkmam." Alnını alnıma dayadı. "Sen beni güzel kalbine layık görmüşsün ne haddime çıkmak. Ben son nefesimi orda vereceğim."

"Sevsene beni." Kollarımı boynuna doladım. "Öpsene b-" dudakları dudaklarımı buldu.

Hiçbir tuval boş kalmamalı. Fırçaya bulaşmış renklere bulanmalı.

💋

Polat yarım saattir kucağımda uyuyordu. Dün gece geç uyuduğu için mi yoksa düşüncelerinden kaçmak için mi uyumuştu bilmiyoruma ama uyumuştu.

Boğazım kurumuştu. Onu uyandırmadan yavaşça çıktım yataktan ve sonra odadan. Mutfağa girip dolabı açtığımda dolapta hiç soğuk suyun olmadığını fark ettim.

Ben de Polat'ta dolaba su koymayı asla akıl edemiyorduk. Arıtmadan suyu doldurup dolaba koydum ve aşağıya indim soğuk su almak için.

Ben mutfağa girerken Alparslan elinde bir dilim börekle çıkıyordu. Polat'ın onunla konuşmamam konusundaki uyarmasını hatırlayıp nezaketen gülümseyip mutfağa girdim.

Daha bir adım atmışken "Yenge." dedi. Durdum ve ona döndüm. Ben yerimde öylece beklerken o aramızdaki bir kaç adımlık mesafeyi kapattı. "Biliyorum Mirza benimle konuşmanı istemiyor. Haklı da bir yandan. Ama yıllar önce olan anlaşmazlığımız yüzünden beni kötü bil istemem." dedi ılımlı ve içten bir şekilde.

"Seni kötü bilmiyorum." derken samimiydim. Aralarında ne geçmişti bilmiyordum ve önyargılı davranmak ta istemiyordum. "Sadece kocamın kararlarına saygı duyuyorum."

Yüzünde beni anlayan bir ifade ve içten bir gülüş vardı. "Ben çok mutlu oldum ikiniz adına. Yıllarca bekledi onu sevmeni. Şimdi görüyorum ki beklediğine değmiş."

Şaşkınlığımı gizleyemeyerek kaşlarımı yukarı kaldırdım. Polat'ın beni sevdiğini bilecek kadar yakınken bu hâle ne getirmişti onları?

"Sen de mi biliyordun?" dedim merakıma yenik düşerek.

"Bakma şimdi böyle olduğumuza. Çok yakındık biz. Yine yakın olacağız da senin kocan naz yapıyor." dedi yarı alaylı yarı ciddi.

"Sebebini bilmiyorum ama umarım düzelir aranız." dedim.

"Umarım yenge." dedi ve gitti.

Çok tuhaf biriydi. Kötü diyemeyeceğim kadar samimi, iyi diyemeyeceğim kadar gizemliydi.

🤫

Polat uyurken ben bizimkilerle konuşmuştum. Pelin'e onu yarın alacağımı ve sakin olmasını heyecanına yenik düşmemesini söyeldim.

Muhtemelen tüm gece uyuyamayacaktı ama uyuması gerektiğini yine de anlattım ona.

Bu sınav aslında her şey değildi ama çok şeydi.

Kimisi için evden kurtuluş. Kimisi için düzenli bir iş. Kimisi için kendini geliştirebileceği bir yer. Hayaller. Emekler. Çok şeydi işte.

Sonra Arin'le biraz sohbet etmek için yanına gittim. Odasında kitap okuyordu. Okuduğu kitabı daha önce okumuştum.

Pınar Kür - Asılacak kadın.

Ataerkil toplumun insanlar ve çocuklar üzerindeki etkilerini ve sapkın bir adamın karısı üzerinde denediği insan dışı fantazileri anlatan bir romandı. Kadının kadın olduğu için kendini söz sahibi görmediği, adamın sırf erkek olduğu için kendinde her şeyi hâk gördüğü bir romandı. Güvensizliği, aldatmayı ve sevgiyi çok farkı bir biçimde anlatan bu romanı okurken çoğu zaman öfkelenmiş ve kızmıştım. Bazı yerlerini okurken sinirden elim ayağım titremişti.

Arin okuyor ve ağlıyordu. Kendini öyle kaptırmıştı ki geldiğimi bile fark etmemişti. Yanına yaklaştığımda ve varlığımı hissetmek için dokunduğumda irkilip geri çekilmişti.

Okuduğu sahneye kapıldığı için bu tepkiyi verdiğini düşünüp üstünde durmadım. Zaten yanında da çok kalmadım.

Koray'ın eve döndüğünü ve Umay'ın döndüğü için çok ağladığını ve gece boyu Polat'ı sorduğunu öğrenip çıkmıştım odasından.

Odaya döndüğümde Polat çoktan uyanmış ve çalışma odasına geçmişti. Ben de mutfağa girip akşam için güzel bir revani yapmıştım.

Masadaki çeşit çeşit yemekler dururken Aren'in ve Polat'ın önce Revaniyi tatmaları Ayşin hanımın yüzünü buruşturmasına sebep oldu.

"Kimin yengesi be." dedi Aren ikinci dilimi yerken. "On parmağında on marifet be. Güzel yengem. Yetenekli yengem."

"Afiyet olsun." dedim samimi bir şekilde gülerek.

"Sanki ilk defa yiyiyorsun Aren. Görmemişler gibi saldırıyorsun tatlıya." dedi Ayşin hanım kızar gibi. "Önce yemeğini yesene. "

"Böylesini ilk defa yiyiyorum annem." dedi Aren ve çatalına aldığı revaniyi annesine doğru uzattı. "Al bi' dene, sen de göreceksin."

Ayşin hanım Aren'in elini itip "Yemem ben. Allah bilir içine ne koymuştur?" dedi iğneleyici bir tavırla.

"Zehir koydum Ayşin hanım!" dedim yarı alaylı yarı ciddi. "Hepinizi öldürüp konağın sahibi olacağım." dediğimde Aren öksürdü.

"Her şey beklenir senden." dedi Ayşin hanım ve önüne döndü.

Ben önümdeki içli köfteyi yerken Polat elimi avucunun arasına alıp öptükten sonra kulağıma doğru eğilip "Ellerine sağlık güzel karım." dedi. "Zehir koysan da bal diye yerim. Yeter ki elin değsin"

"Afiyet olsun kocam." dedim yüksek sesle. Ayşin hanımın gözleri anlık olarak bizi buldu. "Sen iste ben sana hep yaparım."

"Bana?" dedi Aren yavru köpek bakışı atarken.

"Sana da yaparım yengem." dediğimde Ayşin hanım hepten bozulmuştu.

"Sen bırak tatlıyı da hazır mısın sen ikiz?" dedi Arin.

"Neye?" dedi Aren.

"Hani yarın sınavın var ya?" dedi Arin.

Aren neyden bahsettiğini anlayınca geriye yaslanıp "Doğuştan hazırım ben ikiz." dedi özgüvenle. "Sormanı bile hakaret sayarım."

"Mâdem doğuştan hazırsın üç yıldır niye kazanamıyorsun?" dedi Ayşin hanım. Ben gülmemek için kendimi zor tutarken Arin gülmüştü.

"Kazanamıyorum değil annecim. Kazanmak istemiyorum." dedi Aren aynı özgüvenle.

"Neden?" dedim merakla.

"Şimdi şöyle yengecim." diyip dirseklerini masaya koyup öne doğu eğildi. "Ben zaten on iki yıl boyunca hiç ara vermeden okul okudum. Beynim artık error vemeye başladı. Dedim ki kendi kendime. Aren dedim. Biraz ara ver eğitime. Bi' kendine gel. Biraz kendine zaman ayır. Sonra yine okursun, okul kaçmıyor ya."

"O yıl bu yıl mı peki?" dedi Polat merakla.

"O yıl bu yıl mı bilmiyorum ama bu yıl olsun istiyorum abicim."

"E Aren sen hiç çalışmadın ki?" dedim. Bunu iğnelemek için değil anlamak için söyledim. "Sınavın zorluğundan haberdar mısın? Yoksa ne de olsa özele giderim diye mi düşünüyorsun?"

"Eğitim almak için para vermeyi doğru bulmuyorum yenge. Kendi hakkımla kazanacağıma eminim." dedi kendinden emin bir sesle.

"Eğitme vereceğin parayı yemeyi daha uygun buluyorsun?" dedi Polat iğneleyerek.

"Bence üniversite kazanınca abim sana para vermeyi bıraksın. Hem çalış hem oku. Anla para kazanmanın zorluğunu." dedi Arin şakayla karışık.

"Saçmalama Arin." Aren panikle Polat'a döndü. "Yok abim sen duyma ikizimi. O ne dediğini bilmiyor doktor kendi haline bırak dedi."

"Di mi Arin?" dedi Polat ve Arin'e göz kırptı. "Bence arabasını da alalım altından."

Arin kahkaha atarken Aren "Cimriliğin bu kadarı. Pes doğrusu." diye sitem etti.

Bu sefer kahkaha atan bendim. Polat bana çatık kaşlarıyla bakınca "Ben demedim." diyip elimi yukarı teslim olur gibi kaldırdım.

Polat artık bana da laf anlatmaktan usanmış gibi başını sağa sola salladı.

"Kıyamazsın ki sen bana." dedi Aren. "Babalar oğullarına kıyamaz. Sen de bana kıyamazsın." derken şaka yapmıyordu. Hatta sesi bile titremişti.

Gözlerimi Polat'a çevirdiğimde gözlerinde kardeşiyle gurur duyar gibi bir bakış vardı. Dudaklarında ise kardeşine baba sevgisi hissettirebildiği için mutlu olduğunu belli eden bir gülüş.

"O senin abin." dedi Ayşin hanım. "Baban değil."

Polat'ın yüzündeki gülümseme soldu. Arin'in kaşları çatıldı. Benimse yediğim lokma boğazımda kaldı. Öksürünce Polat önündeki su dolu bardağı bana uzattı. Gülümseyerek elinden alıp içtim.

Aren annesine dönüp "Yanılıyorsun anne. O benim babam." dedi en içten duygularıyla. "Ben babalığı onda gördüm." derken sesinde abisine olan sevgisi ve güveni vardı.

"İki kuruş veriyor diye baba mı oldu?" dediğinde kalbimin üstüne bir yük oturdu.

Polat öylece baktı annesine. Bir şey söylemedi. Gülmedi. Kaşlarını çatmadı. Sadece baktı. Belki çok şey söyeldi gözleriyle ama Ayşin hanım gözlerine bile bakmadı.

Masanın altından elini tuttum. Bakışları önce elini tutan elimi sonra gözlerimi bulunca iyi olduğunu söylemek ister gibi gülümsedi. Ama değildi. İyi olsaydı benim kalbim böyle sızlar mıydı hiç?

Bu sefer de ben omzundaki yükleri almak için omzundan öptüm. Dudakları kıvrılırken o da saçlarımdan öptü.

"Sebep iki kuruş vermesi değil ki?" dedi Arin de kendini tutamayarak. "Sebep senin ve babamın bize hiç vermediği sevgiyi vermesi. Arkamızda durması. Tabii sen bu duygulardan çok uzaksın değil mi anne?"

"Nankörsünüz." dedi Ayşin hanım.

Hiç öz eleştiri yapmıyordu bu kadın. Bu çocuklar neden bana karşı böyle demiyordu. Bu çocukların bana ihtiyacı var demiyordu. Ben nasıl bir anneyim diye kendini hiç sorgulamıyordu.

"Keşke nankör olsaydık be annem." dedi Arin. "Herkes çocuklarını överken sen gömmeseydin de biz nankör olsaydık. Keşke herkes çocuklarını severken sen nefret eder gibi bakmasaydın da biz nankör olsaydık."

Arin'in gözleri doldu. Annesi varken yok gibiydi ve bu canını çok yakıyordu. Annesiyle dertleşmek istiyordu. Kimseye anlatamadıklarını anlatmak istiyordu. Arin anne şefkati istiyordu.

"Herneyse." dedi Polat masadaki gerilime son vermek ister gibi ve Aren'e döndü. "Yarın sınavın var gece dışarı çıkayım deme. Erkenden yat uyu." diye uyardı.

"O iş bende abim." dedi Aren. "Sabah beş dedi mi ayaktayım!"

"Dedi ve uykuda kaldı." dedi Arin ama sesi hevessiz ve heyecandan uzak çıkmıştı.

Sonrası uzun bir sessizlik ve kaçan iştahlar. Dolu gözler ve acıyan canlar. Kara düşünceler ve yalnız kalışlar.

🥀

Polat'ın elleri saçlarımın arasında gezerken uyku daha da tatlı geliyordu. Dün gece de hiç uyumamıştı. Hem Alparslan olayı hem de Ayşin hanımın yaptığı dünkü konuşma çok kötü etkilemişti onu.

"Hadi güzelim." dedi yumuşacık bir sesle. "Uyan artık."

Başımı göğsüne daha da bastırıp "Biraz daha Polat." dedim buğulu çıkan sesimle. "Lütfen."

"Geç kalkacağız ama güzelim."

Başımı kaldırıp gözlerine baktım uykulu gözlerimle. "Nereye?"

"Çocukları bırakmaya. Bugün sınav günü deli gibi trafik vardır. Daha Pelin'i alacağız." dediğinde zar zor açtığım gözlerim artık tam açılmıştı.

"Saat kaç?" diyip yatakta oturur pozisyona geldim.

"Altı." dedi ve o da oturur pozisyona geldi.

Kolumu esnetirken "Sen de mi geleceksin?" diye sordum.

"Kardeşlerimizin yanında olmamız gerekiyor." dediğinde ona kocaman gülümsedim.

Bana doğru yaklaşıp alt dudağımı dudaklarının arasına almıştı ki kapı çaldı. Sinirle gözlerini kapatıp geri çekildiğinde aynı zamanda sinirden gülüyordu.

"Gel." dedi Polat. Arin içeri girdi.

"Abi Aren uyanmıyor ya. Beni alarm erteler gibi erteleyip duruyor." diye sitem ettiğinde Polat gülümseyip ayağa kalktı.

Üçümüz birden Aren'in odasına girdiğimizde ve Polat'ın nasıl uyandıracağını Arin'le beraber izlediğimiz de, Aren hiçbir şeyden haberi olmadan masum bir şekilde uyuyordu.

Polat komidinin üstündeki boş şişeyi eline alıp banyoya girdiğinde ve bir kaç dakika içinde elinde dolu şişeyle döndüğünde bunu gerçekten yapacağına inanmamıştım. Ama Polat hiç düşünmeden bütün şişeyi Aren'in üstüne döktü.

Aren korkuyla sıçrayıp "Ananı-" dedi ve abisini görünce sustu.

"Eee?" dedi Polat devam et der gibi.

"Seveyim." dedi Aren yüzünü tişörtüyle kurularken. "N'apıyosun abi ya."

"Ben sana ne dedim Aren?" dedi Polat.

"Ne dedin Abi?" dedi Aren.

"Erken uyu demedim mi?"

"Sarhoştum hatırlamıyorum." dedi uykulu sesi ve kapalı gözleriyle. Arin'le birlikte güldük.

"Kafanı kırarım senin Aren." boş şişeyi Aren'in kafasına vurdu. "Kalk hazırlan sınava geç kalacaksın."

"Ne sınavı?" dedi Aren uykulu sesiyle.

"Ehliyet." dedi Arin alayvari bir tavırla.

"Salak mısın kızım ehliyetimi alalı üç yıl oldu." dedi Aren ve başını yastığa geri koyup gözlerini kapattı.

"Ben de onu diyorum Aren. Üç yıldır ehliyet aldın ama üç yıldır üniversite kazanamadın." dedi Arin ve Aren'in başının altından yastığı çekti.

Aren başını kaldırıp "Sınav?" dedi. Ayağa kalktı. "Uyandım." dedi. Terliğini giymeye çalışırken ayağı takılıp sendeledi. "Şu an uyandım abi. Hemen hazırlanıyorum." diyerek banyoya koştu.

😁

Soyder konağından çıkmadan önce Arin Aren'e sıkıca sarılmış ve başarılar dilemişti. Aren de kardeşine sımsıkı sarılıp saçlarından öpmüştü. Gözleri ara sıra annesinin olduğu kata çıkıyordu ama Ayşin hanım ortalarda yoktu. Aren takmıyormuş gibi görünse de içten içe üzülüyordu.

Polat'ın arabasıyla gidecektik. Benim arabam o kadar büyük değildi. Zaten Rang Rover varken benim arabama da binilmezdi.

Biz arabaya biner binmez Aren uzanıp gözlerini kapattı. Polat aynadan ona bakıp gülümsemiş bir şey demeden arabayı sürmüştü.

Araba Dağlı konağının önünde durunca arabadan inip içeri girdim. Halam ve Babaanem avluda durmuş Pelin'i bekliyordu.

"Hoş geldin gözümün nuru." dedi Zenur sultan.

Elini öpüp ona sarıldığımda "Hoş buldum Zenur sultan." dedim. Ondan ayrılıp gülerek bana bakan halama sarılıp "Halam." dedim.

"Hoş geldin canım." dedi. Bana sarılırken elindeki baradakta olan suyu dökmemeye çalışıyordu.

"Pelin nerde?" dememle Pelin'in koşarak bize doğru gelmesi bir oldu.

"Burda burda burda." dedi çocuksu bir heyecanla.

"Koşma kızım daha yeni iyileştin zaten." dedi Zenur sultan.

"Turp gibiyim ben Zenur sultan." dedi Pelin babaanneme sarılırken.

"Al şu suyu iç." dedi halam elindeki suyu pelin'e uzatırken. "Okudum üfledim Rabbim zihin açıklığı versin İnşallah."

Pelin okunmuş suyu kafasına dikip "Dua edin bana. Sizi seviyorum." dedi.

"Biz de seni seviyoruz dine." (deli) dedi Zenur sultan.

Pelin sonunda bana da sarılmayı akıl etmiş ve sarılmıştı. Kalp atışlarını hissedebiliyordum. "Abla ya kalbim deli gibi atıyor." dediğinde saçlarının arasına dudaklarımı değdirdim.

"Sakin ol ablacım. Dünyanın sonu değil. Deneme gibi düşün ve rahatla." dedim ve Pelin'le beraber çıktık.

Arabaya bindiğimde Aren hâlâ uyuyordu. Pelin onu görünce gülmüştü.

"Günaydın enişte." dedi Pelin. Aren Pelin'in sesini duyar duymaz açtı gözlerini.

"Günaydın güzelim." dedi Polat.

Aren gözlerine inanamıyormuş gibi Pelin'e bakarken gözlerini ovdu. "Nerdeyim ben? Rüyada mıyım?" dedi avel avel.

"Kabustasın Aren." dedim yarı alaylı yarı ciddi.

"Kaçırıyor musunuz beni?" dedi Aren. "Zorla evlendirecek misiniz? Evet evet evet."

Bedenimi tamamen Aren' e dönüp "Aren bak valla vururum seni. Uslu uslu dur yerinde." desemde Aren'in umrunda değildi. Başımı Polat'a çevirdim. "Polat bi' şey söyle kardeşine elimde kalacak."

"O zaman önce Aren'i bırakıyorum. Sonra Pelin'i bırakır orda bekleriz." dedi Polat ne haliniz varsa görün der gibi.

Yol boyu kimse konuşmadı. Oldukça trafik vardı ve biz eğer erken kalkmasak asla ikisini yetiştiremezdik hatta birini bile yetiştiremezdik.

Polat gördüğü ilk börekçide durmuş ve üç porsiyon börek ve soğuk su almıştı. Birini Aren'e birini Pelin'e diğerini de bana uzattı. Kendine almamıştı. Muhtemelen araba kullandığı için almamıştı.

Tabii benim boğazımdan geçer miydi çok ta güzel geçerdi ama Polat'a kıyamazdım. Dün de yediği yemeği Ayşin hanım zehir etmişti zaten.

Kıymalı ve peynirli almıştı. Kıyamlıdan bir parça alıp ona doğru uzattığımda dudakları kıvrılmış itiraz etmeden açmıştı ağzını.

Pelin Kıyamlı börek sevmiyordu. Aren peynirli böreğinin tamamını Pelin'e verirken Pelin de Kıyamlıyı ona vermişti.

Kıyamlının büyük bir bölümünü Polat'a yedirmiş ben sadece tadına bakmıştım. Polat'a da iki dilim peynirli yedirmiştim o da tadına baksın diye.

Börek bitince Polat elime uzanmış ve önce avuç içimi sonra da elimin tersini öpmüştü.

Önce Aren'i bıraktık. Aren üniversitede giriyordu sınava.

"Her şey gönlünce olsun Aren." dedim.

"Sağol yengem."

"Başarılar." dedi Pelin arabaya bindiğinden beri ilk kez onunla konuşarak.

"Sana da başarılar Mavişi-" gözleri gözlerimi buldu. "Maviş." dedi ve kapıyı kapattı.

Polat arabadan inmiş ve Aren'le dışarda beş dakika konuşmuştu. Sonra kardeşine sarılıp arabaya binmişti.

Sonra Pelin'i bıraktık. Pelin lisede giriyordu sınava. Arabayı park edecek bir yer bulmamız bile on beş dakikamızı almıştı.

"Başarılar güzelim." dedi Polat en içten dilekleriyle.

"Sağol enişte." dedi Pelin.

Pelin içeri girmeden önce bana sımsıkı sarıldı güç almak ister gibi.

"Burdayım. Seni bekliyorum ve sana sonsuz güveniyorum. İyi kötü hiç fark etmez. Elinden geleni yap yeter." yanağına güçlü bir öpücük bırakıp "Başarılar güzelim." dedim.

"Sağol ablam." dedi ve içeri girmek için sıraya girdi.

🔢

Pelin içeri geçene kadar orda bekledik. Hava aşırı derecede sıcaktı. Saçlarım ensemi yakarken elimle topladım saçlarımı ve ensemi elimle yellemeye başladım.

Polat bir anda enseme yavaşça üfleyince irkildim. Polat'a dönüp "Yemek miyim ben Polat?" dediğimde güldü.

Tam net değildi bazı anılarım ama bu an'ı çok net hatırlıyordum.

"Yemeksin. Tatlısın. Su'sun. Bir insanın yaşaması için gerekli olan her şeysin ve sadece banasın." diyip omzumdan öptü.

Küçükken yemek değilsin demişti. Hatırlıyorum. Ödevimi yapmıştı. Çok mutlu olmuştum o gün onu da hatırlıyorum. Polat'a çikolata aldığımı ve bana verdiği yelpazeyi...

"Seni bana düşman sayanları asla anlamdım." dedim. Yüzümde buruk bir gülümseme belirdi. "Hiçbir zaman da kabul etmedim. Taa ki sen bana düşman olana kadar." Babalarımız ölene kadar.

"Aklım sana düşman olsa kalbim olmadı. Bedenim sana düşman olsa ruhum sana adandı. Gözlerim sana düşman olsa göz yaşlarım sana aktı." Eli belime dolandı ve beni kendine çekti. Boştaki eli saçımı okşarken gözlerinde buruk bir ifade vardı. "Naz. Boncuk. Boncuğum. Ben en çok kendime düşmandım."

"Hiç düşman olmasaydık acaba nasıl bir hayatımız olurdu?" dedim kendi kendime.

"Sensiz bir hayatım olmazdı." dudakları yanağımı buldu. "Hadi geçelim arabaya çok sıcak."

Onu başımla onaylayıp arabanın olduğu yere yürüdük ve arabaya bindik. Polat klimayı açtıktan bir kaç dakika sonra arabanın içi serinlemeye başladı ve ben rahat bir nefes aldım.

Onlarca belki yüzlerce araba vardı. Yüzlerce insan vardı. Hepsi çocuğunu, kardeşini, abisini, ablasını bekliyordu.

"Ne kadar kalabalık." dedim. Başımı Polat'a çevirdiğimde, Polat'ın bedenini benden tarafa dönüp başını koltuğa dayamış bir şekilde bana baktığını fark ettim. Ben de onun gibi bedenimi ona döndüm ve başımı koltuğa dayadım. "Ben girdiğimde beni bekleyen kimse yoktu. Sadece ilk sene babam ve Pelin bekledi beni. Ama hiç çalışmamıştım."

"Bütün sene arakadaşlarınla gezip tozmuştun." dediğinde gülümsedim. Polat'ın benim hakkımda her şeyi biliyor oluşu artık şaşırtmıyordu.

"Ne yapayım Polat ya. Son senemizdi. Hepimiz bir yere dağılacaktık. Keyfini çıkarmak istedim." dedim kendimi savunmaya geçerek.

"Barajı zor geçtin güzel karım." dediğinde sesinde hafif bir alay vardı. Ya da ben öyle hissettim. Bilmiyorum.

"Matematik çözemiyorum. Kafam basmıyor." dediğimde gülüsmedi.

"Biliyorum." dediğinde ikimiz de o güne gittik. Ödevimi yaptığı güne.

"Sonraki sene babamı kaybettim. Sınava girmeyi düşünmüyordum. Bizimkilerin ısrarı üzerine girdim. Kimse gelmedi benimle." derken sesim buruk çıkmıştı. "Bir başıma girdim sınava. Pencere kenarında sınavın başlamasını beklerken dışardaki ailelere takıldı gözlerim. Kimisi namaz kılıyordu. Kimisi Kur'an okuyordu. Kimisi dua ediyordu. Sonra bir anne sarıldı kızına. Öptü, saçını okşadı. Kızın babası geldi sonra. Kızını öpüp içeri gönderdi. Kadınla adam tek başına kaldı. Kadın öyle heyecanlıydı ki kızı için adam sarıldı karısına. Oturdular bir ağaç dibine başladılar dua etmeye." O gün gözlerimin önüne gelmiş gözlerim dolmuştu.

Matematik sorularını çözmeye çalıştığımı hatırlıyorum. Çözemeyeceğimi bildiğim hâlde inat edip çözmeye çalışmıştım. Çözemediğim her soruda ağlamıştım çözemiyorum diye. Belki de öyle olamsını istedim bilmiyorum.

"Ben o gün sınava kimsesiz girmiştim ama o görüntüyü görene kadar kimsesiz hissetmemiştim. Herkesin bir bekleyeni vardı ama benim yoktu." derken acı bir şekilde gülümsedim.

Polat elini uzatıp akmayan göz yaşımı silmek ister gibi yanağımı okşadı. "Ben vardım." dedi. "Ben hep vardım Boncuk. Bütün güzel anlarında. Önemli ve önemsiz her anında hep vardım. Belki yanında değildim ama seninleydim. Belki bedenini saramadım ama ruhunu sarmayı çok istedim."

"Keşke gelseydin." dedim. "Keşke yalnız değilsin deseydin."

"Gelemedim Boncuk." dedi affet der gibi. "Ben de babamı yeni kaybetmiştim. Kollarımda can verdi benim babam. Ben babamdan sonra bir yıl boyunca kendi kardeşlerime bile sarılamadım. Sarılsam ölecekler sandım." Polat'ın sözleri boğazımda yumru oluştururken gözleri acıyla bakıyordu. "Sen sınavdan herkesten önce çıkıp bir ağaç dibinde ağlamaya başladığında yanına gelip sarılmadıysam ölmenden korktuğumdan. Kaybetmek istemediğimden. Nefretimden değil. Yemin ederim."

Spor ayakkabılarımı ayağımdan çıkarıp Polat'ın kucağına geçmek için hareketlendim. Bunu fark edince koltuğu biraz daha geriye yatırıp bana yer açtı. Kucağına yan olacak şekilde oturup sırtımı kapıya dayadım. Camlar siyah filmle kaplı olmasa bunu yapmazdım.

Yüzünü avuçlarımın arasına alıp dudağına uzun ve güçlü bir öpücük bıraktım. Sonrasında ona sımsıkı sarıldım. Dudakları boynuma değdi. Benim ona sarıldığımdan daha sıkı sarıldı bana. Asla bırakmayacağım der gibi.

Ondan ayrıldığımda devam ettim. "Bir sonraki sen yine tek gittim. O sene halam Pelin'le gelecekti ama Umut hastalanmıştı. Yine tek kaldım."

"Yine ben vardım." dedi. "Yalnız olduğunu sandığın her anında vardım. Kimsesiz hissettiğin her anında senin kimsendim. Ne sen bunu fark edebildin. Ne de ben sana gelebildim."

Yalnız olanlar yalnızlığı sevenler değildir. Yalnız olanlar yalnız bırakılmışlardır. Yanlızlığa alıştırılmışlardır.

"Büyük çocuk olmak çok kötü." dedim. "Bazen keşke bir ablam ya da abim olsa diyorum."

"Bazen keşke annem bizi sevse diyorum." derken sesi titremişti.

Canım acıdı. Polat'ın dudaklarındaki o acı gülüşü gördüğümde canım acıdı. Çekip almak istedim o acıyı.

"Bence seviyor ama göstermeyi bilmiyor." dedim. "Anne sonuçta nasıl sevmesin?" derken içini rahatlatmak için söylemiyordum. Ne kadar kötü olursa olsun anneydi.

"Sevmiyor Naz." dedi kendinden emin bir sesle. "Biliyorum. Sevmek istiyor belki ama sevmiyor." Gözümün önüne düşen bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Hani seni ilk gördüğümde annen, sen üstüne para saçtın diye seni öpmüştü ya. Ben de sana annem insan içinde beni öpmez demiştim." Dudakları acıyla kıvrıldı. "Benim annem insanlar olmadığı zamanlarda da beni hiç öpmezdi."

Gözleri doldu ama dudakları gülüyordu. Gözleri dolunca gözlerim doldu. Canı acıyınca canım acıdı.

Dudağımı Polat'ın yanağına bastırdım. "Ben öperim seni." diğer tarafını da öptüm. "Kimse olmadığında da," Bir kez daha öptüm yanağını. "tüm dünyanın gözü önünde de." ve bir kez daha diğer tarafı.

Sonra doladım kollarımı boynuna ve sımsıkı sarıldım. Ona sarılmayan herkes yerine sarıldım. Onu öpmeyen herkes yerine öptüm. Sarılıp öpmeye devam da edecektim.

"Güzel karım benim." dedi. "Güzel kalbine kurban olurum." Dudakları omzuma değdi. "Güzel gözlü karım. Boncuk karım."

Ben acılarımı paylaşmayı sevmem. Hep bir şekilde kendi içimde hallederim. Kimseye dökemem içimi kolay kolay. Derdimi anlatmam. Göz yaşımı göstermem. Gülerim ben. İçim acısa da gülerim.

Ama bugün ilk defa acımı paylaştım. İçimi döktüm. Kimseye diyemediklerimi içime attıklarımı anlattım Polat'a. Ve belki Polat ta ilk defa acısını dile getirdi.

Derdimizi döküp birbirimize derman olduk.

Öyle atmıştık ki içimize... Öyle alışmıştık ki acılarımızı içimizde yaşamaya... Buna ihtiyacımız olduğunun bile farkında değildik.

💖

Vakit dolduğunda ve öğrenciler dağılmaya başladığında arabadan indik. Pelin bize doğru gelirken yüzü gülüyordu.

"Geçmiş olsun." dedi Polat bize yaklaşan Pelin'e.

"Sağol enişte." dedi Pelin gülerek.

Kollarımı açmamla bana sarılması bir oldu. "İyi misin?"

"İyiyim abla. Kötü değildi. Hatta bayağı iyiydi bence." derken hâlâ heyecanlıydı.

"Kimin kardeşi be." dedim gururla.

"Tabii ki senin ablacım ama yani bence sen o matematik sorularını çözemezdin." dedi şakayla karışık.

Polat gülmemek için kendini kasmış ama becerememişti. Gülüşünü gizlemek için yanağını kaşır gibi yaptı.

"Terbiyesiz ahlaksız ve edepsizsin Pelin." dedim kızmış gibi yaparak.

"Tamam tamam kızma şaka yaptım." dedi gülerek. Bana sarılınca kıyamadım.

"Geç arabaya hadi kıpkırmızı olmuşsun sıcaktan." dememle hemen arabaya bindi.

Her şey iyi hoş ama bu sıcakta sınava girmek bile başlı başına bir başarıdır.

Oyalanmadan Aren'i almaya gittik. Trafik yine berbattı. Oraya vardığımızda Aren girişte bizi bekliyordu. Telefonu arabada olduğu için kolay bulalım diye girişte durmuştu. Bizi görür görmez kendini arabaya attı.

"Geçmiş olsun Aren." dedim.

"Sağol yengem." dedi ama bana bakarak değil Pelin'e bakarak. Ve hemen ardından "Nasıl geçti?" diye sordu Pelin'e.

Ben bu çocuğu çok pis döverim.

"İyiydi galiba." dedi Pelin. "Türkçe de çok oyalandım. Matematik sadece 32 soruya bakabildim. İkisinden emin değilim."

"Hadi be." dedi Aren. "Geometri çok kolaydı. Hani sana öğrettiğim o teknik-" durdu ve bana baktı. Çatık kaşlarımı görünce "şey yani hocanın öğrettiği teknik var ya o yöntemle çözülüyordu hepsi." dedi.

"Sen yapabildin mi?" diye sordu Pelin.

"Herhalde mavişi-" gözleri tekrar beni buldu. "Maviş." diye düzeltti. "Matematik dahisiyim ben. Birinciliğe oynuyorum. Allah vergisi yetenek var bende."

"Dördüncü girişin Aren. Bir zahmet yap abicim." dedi Polat yarı alaylı yarı ciddi.

"Aşk olsun abi." dedi Aren. "İlk sene seksen bindeydim."

"Ben o kadar yapar mıyım pek emin değilim ama özel de düşünebilirim. Bir daha o sınav stresini kaldıramam." dedi Pelin.

Bedenimi onlara dönüp "Aaa biliyor musun Pelin! Aren, paralı eğitime karşıymış. Kendi hakkıyla kazanmayı savunuyormuş." dedim imâyla.

"Kim dedi." dedi Aren. "Ben mi demişim. Halt etmişim. Bence herkes istediği şekilde okuyabilir. Özel üniversiteler aç mı kalsın. Yazık değil mi onlara da. Ben gitmesem Mavişi-" durdu bana baktı "Pelin gitmese nasıl döndürecek kendini özel kurumlar?" dedi 180 derce dönerek.

Ağzım açık bir şekilde bakıyordum ona. "Seni çok pis döverim Aren!" dedim. Ciddiydim.

Öne doğru gelip sağ yanağını bana çevirdi. "Al döv yengem." dedi. "Senin dövdüğün yerde gül biter."

Kaşlarımı çatıp önüme döndüm. Polat bizi gülerek izliyor asla dahil olmuyordu.

"Hakkınızda hayırlısı olsun." dedi Polat aynadan ikisine bakarak. "Daha bir sınavınız daha var. Ona da girin öyle düşünürsünüz. Şimdi bırakın sınavı düşünmeyi."

"Çok haklısın kocam." dedim ona katılarak.

"Ne yemek istersiniz?" dedi Polat.

"Pizza." dedi Pelin.

"Hamburger." dedi Aren Pelin'le aynı anda. Pelin'in pizza istediğini görünce fikrini değiştirip "Pizza." dedi.

Aynadan Aren'e pis pis bakarken "Sen güzel karım?" dedi Polat. Gözlerimi Aren'den çekip Polat'a çevirdim.

"Hamburger." dedim Aren'in inadına.

🤭

Avm'de herkes kendi istediği yemeği almış ve masaya geçip oturmuştuk. Aren ve Pelin pizza almıştı. Ben hamburger aldım. Polat tantuni aldı.

Herkes önündeki yemeği yerken "Bak yarın çok sakin ol tamam mı?" dedi Aren Pelin'e. "Önce feni hallet. Sonra rahat rahat çöz matematiği. Çözemediğini de geç iki saat uğraşma inat edip."

Pelin ağzındaki lokmayı yutup "Aren doğru dürüst çalışmayan sensin. Ben konulara hakimim zaten." dedi bıkkın bir tavırla.

"Çalışmadığımı kim söyeldi ya?" dedi Aren ve Polat'a döndü. "Odama kamera mı taktın abi?" dediğinde Polat gözlerini kıstı. "Günde on saat çalışmıyorum diye çalışmıyor mu oluyorum? Her ay düzenli denemeye girdim ben. İki matematik ve iki fizik kitabı bitirdim. Bi' ton branş denemesi çözdüm."

Bunu beklemiyordum. Yani tabii ben geleli daha ne kadar olmuştu benden öncesini bilemezdim ama hiç çalışıyor gibi durmuyordu.

"Ne ara yaptın sen bunları?" dedi Polat şaşırarak.

"Bütün gün boş boş gezmiyorum herhalde abi." dedi. Polat tek kaşını kaldırıp ona baktığında "Tamam geziyorum ama geceleri bir kaç saattimi ayırdım derse." dedi. "Çok asılmadım ama bilgime güvendiğimden."

"Bizim dershaneye geliyordu başta denemeler için." dedi Pelin. "Denemelerde yüksek yapınca herkes ondan ders almak istedi. Sonra bıraktı."

Aynı dershaneye mi gidiyorlardı?

"Kızlar peşimden çok koşunca dedim ben burda daha fazla kalamam. Dershaneye kızlar için gelmedim. Edebimle deneme çözmeye geldim dedim ve ayrılıp başka dershaneye gittim." dedi kendini överek.

"Orda peşinde dolaşmıyorlar mıydı?" diye sordum.

"Optiği yanlış işaretliyordum. Kendi netimi kendim hesaplıyordum." dedi.

Ben de adımı yanlış yazardım hep. Sırf kötü yaptığım belli olmasın diye.

"Off yeter." dedi Pelin. "Zaten aklım çözemediklerimde. Rahat rahat yemeğimi yemek istiyorum."

Pelin'in isyanında sonra Aren sustu ve yemeğini yedi.

Ben de yemeğimi yiyiyordum ama aklım Polat'ın yediğinde kaldığı için odaklanamıyordum. En sonunda dayanamayıp Polat'ın elinden tutup bir ısırık aldım. Çok güzeldi.

Polat bir ısırık alıp bir ısırık bana vermeye başlayınca Ben de kendi yemeğimden Polat'a uzattım. "Yok yavrum ye sen." dedi.

"Ben de seninkini yemiyeyim diye yemiyorsan bana etki etmez haberin olsun." dedim ciddiyetle. Kaşlarını çattı.

"Benim senin mi var Naz? Benim olan her şey zaten senin. Canımı istesen veririm yediğim yemeği mi vermeyeceğim." dediğinde karnımda bir şeyler hareket etti. Kelebek miydi kuş mu bilmiyorum.

Kendi yemeğimden çok Polat'ın yemeğini yediğim için Polat bir tane daha istemişti. Onu da aynı şekilde bir ısırık yiyip bir ısırık bana uzattı ama ben doymuştum.

"Bi' dakika ya!" dedi Aren endişeli bir sesle. Hepimizin ilgi odağı o oldu. "Arin beni niye aramadı?"

"Senin aramanı bekliyordur belki?" dedim.

"Cık. Arar o beni." dedi. "Ben sınavdan çıktığım an arar beni." Telefonu eline aldı ve aramaya başladı. Polat elindeki yemeği bırakıp ıslak mendili eline aldı. "Açmıyor." dedi Aren.

Polat elini ıslak mendille silip telefonunu eline aldı ve o da aradı Arin'i.

Çaldı. Çaldı. Çaldı. Açmadı.

Polat'ın gözlerindeki endişe giderek artarken tekrar aradı.

Çaldı. Çaldı. Açtı.

"Arin." dedi Polat.

"Abi." dedi Arin. "Lütfen gel." sesi kötü geliyordu. "Lütfen hemen gel."

(keşke bu fotoğrafın ben versiyonu olsa kdlsldl)

Ayyy noluyo noluyooooo??? Jdkdlldle

Küfür yok. Küfür yok. Küfür yok.

Bölüm sonu sohbeti etmeden önce instagramı olmayanlar için Pelin'in modelini burda da paylaşmak istiyorum.

(PELİN DAĞLI)

Şimdi sizce bu Alparslan ne ayak? İyi mi kötü mü?

Küçüklük anıları hoşunuza gitti mi?

Aren hakkında ne düşünüyosunuz? Bence çok arsız. Kdkellee

En sevdiğiniz kısım?

Arin'e noldu? Neden böyle endişelendiler ki?

Ve son bir soru. Bölümü beğendiniz mi?

İnstagram hesabım: sn.helinmavi1


Hepinize eyvallah.

Continue Reading

You'll Also Like

ZEVAHİR By Çiğdem

General Fiction

3.9M 206K 81
"Lütfen... Hayır," dedim adımlarım geri geri giderken. Buradan uzaklaşmalıydım. Silahtan, bağlı adamdan, karşımdaki gözü dönmüş adamdan... Hepsinden...
313K 13.4K 51
Biraz fazla içki içtikten sonra birinin yanında uyanmak bu çağda yeni ve sürükleyici bir hikaye değildi. Ama Korkut Mirzan'nın çarşaflarında uyanmak...
67.5K 3.2K 10
Yeniden yazılıyor 🥀 Ama bazen yeniden başlamak lazım; O hayatta yaşama sevinci olmayanlardandı. Tek dayanağı abisi olmuştu, annesi'nin sadece öldüğ...
Benimsin By Bilinmeyen28

General Fiction

1.7K 127 6
"insan kaderinden kaçabilir mi?" kaçamaz ve,ve sen benim kaderimsin " doğru diyordu biz birbirimizin kaderiydik.Çünkü bütün yollar ona,bize çıkıyordu...