BADE +18

By jeyinep

1.3M 36.7K 15.3K

Tek cadde, tek geçiş.. Ama onca kalabalığın içinde kadere boyun eğmiş olan, birbirinden habersiz iki insan... More

TANITIM
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Alıntı
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Alıntı
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Alıntı
Bölüm 20
Alıntı
Bölüm 21
Bölüm 22
Alıntı
Bölüm 23
Alıntı
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Alıntı
Bölüm 28
Alıntı
Bölüm 29
Alıntı
Bölüm 30
Alıntı
Bölüm 31
Bölüm 32
Alıntı
Bölüm 33
Alıntı
Bölüm 34
Bölüm 35
Alıntı
Bölüm 36
Bölüm 37
Alıntı
Bölüm 38
Alıntı
Bölüm 39 [1]
Bölüm 39 [2]
Bölüm 40
Alıntı
Bölüm 41
Alıntı
Bölüm 42
Alıntı
Bölüm 43
Bölüm 44 |Final
Özel Bölüm 1
Özel Bölüm 3

Özel Bölüm 2

8K 240 103
By jeyinep

Not: Behsat ile Çağatay'ın arasında 3 yaş var. Çağatay 92, Behsat 95 doğumlu..

***

"Behsat Çakır Özel Bölüm"

Behsat Çakır

Doksanlı yılların birinde, Diyarbakır'ın en gariban ama bir o kadar da zengin köylerinin tekinde doğdum. Teyzem çok ağlamayan bir bebe olduğumu söylerdi hep bana, hatta hiç ağlamazmışım. Anamla babam bana günışığı gibi gözleri kamaşa kamaşa bakarmış.. Nasılsa o iki insanın onca zorluktan sonra gelen umudu olmuşum.

Annemin adı Gülistan'mış. Kendisinin hem anne hem de baba tarafı kürt olduğundan birçok aşiret ortamında bulunmuş. Bu sebeple de bir cemiyette görmüş babamı, canı Beytullah'ını.. İkisinin aşk hikayesini teyzemden dinlediğim zaman büyüktüm, büyümüştüm. Küçük olsam hıçkıra hıçkıra ağlayacağım hikayelerini, yumruklarımı sıka sıka dinlemiştim..

"Onlar çok aşıklardı oğlum." demişti teyzem anlatmadan önce. "Aşirette dost çoksa, düşman da o kadar çoktur. Ve bazen düşman burnunun dibindedir. Evliliklerinin dördüncü ayıydı, aniden bir gün Beytullahların aşirette bir kavga çıktı ve kardeş kardeşe silah çekti. Kapı eşiğinde izleyen herkes o konakta en az bir cesedin çıkacağından çok emindi. E tabi herkes korktuğundan engel de olamıyordu. Beytullah, kardeşi Seyfi'nin babalarına diklenmesini doğru bulmadığından olayı yumuşatmak adına onu uzaklaştırmak istedi. O sırada da Seyfi, senelerden içinde tuttuğu tüm kıskançlık naralarını kusmaya başladı. Beytullah'a silah çekti. Biz kadınlar o gün yeni yapılan işler adına verilecek yemek için orada toplanmıştık. Benim eşimle, eniştenle, Beytullah yakın dost olduğundan, ben yemeklere yardım için annenin yanındaydım. İşte o sırada Seyfi Beytullah'a silah çekince Gülistan korkuyla bağırdı. Seyfi gerçekten gözü dönmüş gibi davranıyordu ve koskoca aşiret ağası olan babalarını bile duymuyordu. Beytullah ise kardeşinden duyduğu o kırıcı sözlerden sonra sık kafama bitsin o zaman bu kıskançlığın dedi. O da karısının ağlama seslerini duymayacak kadar paramparça olmuştu. Biz kadınlar kapıdan olayı izlerken Seyfi silahın emniyetini indirdi ve o sırada Gülistan kapı eşiğinden fırlayıp ikisinin arasına girdi. Gülistan ikisini birden itip kocasına doğru kendini siper edince Seyfi geriye doğru savruldu. Emniyeti indirilen silahta o sırada patladı. Üzgünüm, Behsat oğlum ama annen kasıklarına yakın bir yerden kurşun yemişti.. Hepimiz çığlık çığlığa şoke olduk. Sonrası zaten kar kış kıyamet oldu. Baban anneni kanlar içinde kucakladığı gibi hastaneye götürdü. Saatler süren bir ameliyatın sonunda annen iyi oldu ama ortada doğan büyük bir sorun vardı. Annenin hamile kalacak olması, ona büyük kayıplar sağlayacaktı, canı gibi.. Baban asla bir evlat istemedi sonrasında annenden. Kimler kimler evlatlarını dörtledi beşledi ama baban annene sarılıp onu evladı gibi sevdi. Ama annen bir evlat için hep yanıp tutuşuyordu. Risk almak istedi. Baban gibi avutamadı kendini. Sonrasında annen, babanı zorla ikna edip rahminin sağlığı için birkaç küçük ama mühim operasyonlar geçirdi. Birkaç aya da gebe kaldı. Önce baban olmak üzere kimse onu buna zorlamamıştı ama annen istedi. Sağlıklı geçti ayları, bir sıkıntı olmadı ama doğumunda attığı çığlıkları, sonrasında iki gün baygın yattığını en iyi baban ve ben biliriz, bir de rabbim.. Çok ağladı, çok acı çekti annen oğlum.. Ama kader çoktan ağları örmüştü. Sen konağa bahar gibi geldin, öyle çok sevdiler ki seni herkes etrafında pervane oluyordu.. Şimdilerde iyi karşılanmaz bu dediklerim ama erkek bebe olmanında değeri çıktı.. Ama kötü olaylar yine ardı arkası kesilmeksizin gelmeye devam ediyordu. Annenin vurulmasından sonra baban kardeşi Seyfi'ye bilenmiş durumdaydı ve onu gördüğü yerde öldürmek istediğini söyleyip duruyordu. Öyle de oldu, oraları ben çok bilmiyorum ama Seyfi ona müsaade etmeden kendini öldürmüş dediler. Çünkü karısı onu, Gülistan'ı vurduktan sonra boşadığı için aşirette ona erkek bile denmiyordu artık. Sonra baban Ergani'de ücra bir köye yerleşmek istemiş, annen öyle demişti bize. Sesten gürültüden uzak kafa dinlemek istemişler. Beytullah babasından rica etmiş ve taşınmışlar. O zamanlar sen bir yaşına yeni girmiştin. Taşındıkları gece oldu işte heyelan.. Küçük ahşap evleri, kağıt gibi ezildi taşlar altında. Jandarma ve tüm kurumlar bize senin dahil hepsinin öldüğünü söylemişti. Delirdik. Ölüm öyle yaktı ki hepimizi dost düşman demeden kaldık öyle. Kimse kimseye karışmadı. O gece sen oradan sağ çıkmışsın ama nasıl oldu kimse bilmez. Bunun hikayesi yok bende. Bildiğim tek şey anne ile babanın parça parça bulunan kalıntılarıydı.."

Teyzem gözyaşları içinde tamamlamıştı cümlelerini. Ardından ben biraz hafızamı zorlamıştım.

Behsat 10 yaşındayken..

Kendimi bildim bileli yetimhanede bulunan birisi olarak beni oraya kim nasıl getirdi hiçbir zaman anlamamıştım ve yetimhane müdürü de fazla kötü bir adam olduğundan bize asla geçmişten bahsetmezdi. Zaten ben yedi/sekiz yaşlarımda bile anne baba nedir anca kavrayan bir çocuktum. Sessiz ve uysal olmam bir yana fazla hareket etmeyi de sevmezdim. Biraz kara kuru bir şey olduğumdan da yetimhane müdürü bana ve daha çokta bize demeliyim, bu yüzden kimsesizsiniz, ömür boyu yalnız kalacaksınız derdi. Çocuk aklı, kanardık ve birkaç kez sessizce geceler boyu ağlamışlığım olmuştu.

Bir kere, sadece bir kere okumayı öğrenince müdürün odasına gizlice girip dosyama bakmak istemiştim ama hiçbir şey okuyamadan ona yakalanmıştım. İşte o gece de ilk dayağımı yemiştim. Her ters davranışımızda bizi bodruma kitleyip aç bırakırdı ama hiç dayak attığını bilmezdim. Ama ben o gece kalın deri kemerle dayak yemiştim. Bayıldığım için beni uyuyor yalanıyla odaya taşımıştı bir de. Sabahına da kaçmıştım zaten. Kaçmak dayak yemekten daha basit gelmişti, sızlayan eklemlerimle sabahın ilk ışıklarında iğrenç havalandırma deliğinden kaçmıştım. Üstüm başım leş gibi kokarken nefessiz kalana kadar koşmuştum. Hiç bilmediğim bir şehrin kalabalık sokaklarında deli gibi koşuyordum. Üstelik besinsizlikten ötürü yaşıma göre ufacıktım. Anasız babasız, zayıf, kara kuru bir çocuktum. Cebimde tek bir kuruşum yoktu ve kopmaya yüz tutan terliklerim can çekişiyordu.

Şimdilerde ismini bildiğim meşhur sahilde arkama bakarak korkuyla koşarken tosladığım bir şey ile anında yeri boylamıştım. Kalçam büyük miktarda acımıştı.

"Bir şeyin var mı?" dedi o ses. Korkuyla başımı kaldırdığımda gördüğüm kahverengi gözler ile yutkundum. Başımı salladım. Elimden tutarak yerden kaldırdı beni. Aynı yaşta değildik muhtemelen, çünkü o çok iri ve.. oldukça sağlıklı görünüyordu. "Dikkat et." dedi ve yoluna kaldığı yerden devam etmeye başladı. Sonra bir arabaya atladı ve hızla uzaklaştı. Araba hayallerimdeki gibiydi. Çok lüks ve simsiyah..

Arkasından baktım bir süre. Sonra yeniden bilmediğim gidişime devam edecekken ayağıma bir şey takıldı. Eğilip baktığımda bunun bir cüzdan olduğunu fark ettim. Muhtemelen o düşürmüştü.. Elime alıp baktım evirip çevirip. Nasıl verecektim şimdi? Büyük cüzdanı açtığımda içindeki fotoğraf ile cüzdanın onun olduğundan emin olmuştum.

Ne yapacağımı bilemez şekilde yürüdüm sahili. Biraz dinlenmek için kayaların oraya oturmuştum ki birkaç tane büyük abi yanıma geldi.

"Kimlerdensin sen küçük?" dedi kıvırcık saçlı abi.

Bakışlarım onlara dönerken, önce sakince nefeslendim. Sonra dudak büzdüm. "Bilmiyorum."

"Nasıl bilmiyorsun?" dedi sarışın olan. "Hem.. Bizim alanımızda cüzdan mı çaldın sen?"

Minik avuçlarım içinde tuttuğun cüzdana baktım. Almalarından korktuğum için göğsüme bastırdım.

"Ben bir şey çalmadım. O düşürdü, veremedim. Ama götüreceğim. Bir yolunu bul-"

Kahkaha atmaya başladılar, sustum. "Sen versene şunu kabarık duruyor cüzdan. Acaba hangi godamanın teki düşürdü."

"Vermem." dedim ve ayağa kalktım. Ne olacağını bildiğimden var gücümle koşmaya başladım yeniden.

"Gel lan buraya it!"

"Yakalarsak fena olur bak!"

Deli gibi koşmaya devam ederken sahilin sonlarına doğru gelmiştim, birkaç üniformalı adam sahil kenarında çay içiyordu.

"Polis amca!"

"Hasiktir!" dedi arkamdan gelenlerden biri. "Müco, kaç abi kaç! Amcalar burada!"

"Ulan yine mi amcalar!"

Onların polis olduğundan emindim. Hızla yanlarına gittim.

"Ne koşuyorsun oğlum öyle, soluklan." dedi göbekli olan.

"Amca.. Am..ca." dedim ve nefes nefes arkamı gösterdim. Kaçmışlardı. "Cüzdan.. cüzdanı çalacaklardı."

"Ulan bunlar bir akıllanmadı. En sonunda kimsesiz demeyeceğim alacağım içeri.." Bana baktı. "Neyse. Al iç şu suyu bakayım sen." dedi ve beni taburelerden birine oturtup su içmeme yardım etti. Sudan sonra hemen durumu anlattım. Beraber arabalarına bindik ve karakola gittik. Kısa sürede de o çarpıştığım kişi geldi. Beni görünce tebessüm etti ve ben de hafifçe gülümsedim.

Gülümseyince yanaklarım acımıştı, ben hiç gülmezdim ki. O yanaklarda oluşan gerilme hiç hoşuma gitmemişti.

"Çok teşekkür ederim." dedi. "Bu iyiliğin için sağ ol. Cüzdanımı düşürdüğümü fark edince çok endişe etmiştim."

"Önemli değil." dedim pürüzlü sesimle. "Ben doğru olanı yaptım." Boğazımı temizledim sonra. Su içmek istiyordum. Çok koşup, çok yorulduğum için boğazım kurumuştu. Sahilde içtiğim su yetmemişti. Ve ben daha önce hiç bugün olduğu kadar konuşmamıştım. Genelde susardım.

O sadece başını salladı ve bana elini uzattı. "Ben Çağatay. İsmin nedir?"

Bir ona bir de bana uzattığı eline baktım. "Behsat." dedim yutkunduktan sonra. "İsmim Behsat."

"Memnun oldum Behsat." dedi. "Kaç yaşındasın?"

"10."

"Küçüksün benden, sana abi olurum. Ben de 13 yaşındayım."

Utanarak gülümsedim. Çok güzel bir kalbi var gibi duruyordu. Umarım sonrasında değişmezdi. İlk başlarda müdür de gülümserdi ama dövmüştü beni hep..

"Nerelisin?" diye sordu peşinden. Benim sessizliğime tezat şekilde o çok konuşkandı.

"Bilmiyorum.. Galiba Diyarbakır'dı, yetimhanede öyle çok bilgimiz olmadı hiç.."

"Olsun." dedi tebessüm ederek. Yetimhane demiştim, iğrenmeyecek miydi? Ardından bir şey aklına gelmiş gibi, "Kürt müsün?" dedi kaşlarını havalandırarak. Korkuyla yutkundum. Ne dersem ne derdi?

"Genelde o kısımlarda kürtler yaşıyor ya. Babam anlatmıştı bir keresinde, oradan biliyorum."

Başımı salladım anladım der gibi.

Bir keresinde kürt olduğumu söylediğim zaman dayak yemiştim. Yetimhanede birkaç kişi kürt kelimesine dahi sinirleniyordu. Kürt olmak kötü müydü bilmiyordum ama hepimiz insan değil miydik? Ne öyle ayrım yapmak, değil?

"Evet." dedim ilk defa korkmadan. Korkmamak istedim. Beni döverse kaçardım. Karşılık verecek gücüm yoktu ama.. olsun, yapardım. "Kürt'üm."

"Hmm.." dedi gülümseyerek. Elimi omzuma doğru attı. "Kardeşiz yani."

Ben daha dediği şeyi anlayamadan ve her şey bitti gideceğiz sanarken içeri giren bir polis ile endişe duymaya başlamıştım. Değişik bakıyorlardı. Çağatay kolunu omzumdan çekti.

"Oğlum sen bir yerden mi kaçtın? Senin GBT'ne de baktık az önce, anan baban yok mu?"

Yaşıyorlar mı bilmiyorum ki polis amca..

Başımı iki yana salladım. Başka bir şey demedim. Polisin biri daha telefonla konuşarak içeri girdi. Sonrasında ise bana başka bir şey denmedi ve odadan çıktık. Olaylar ne hızlı gelişiyordu.. Ne olduğunu anlamadan, cüzdanını teslim ettiğim Çağatay'ın yanına uzun, boylu poslu bir adam geldi. Ona benziyordu ve o, Çağatay'ın omzunu sıkıp, saçlarını okşamıştı.

Bana bu hareketler uzaktı. Benim saçlarım okşanmazdı, çekilirdi. Şevkat bilmezdim hiç, ezilirdim. O görüntü canımı yakmıştı.

İşte o sırada değişti birden hayatım. Çağatay'ın yanına gelen adam bana döndü ve önümde bir dizinin üstüne çöktü. Öncesinde polis amcalar ile konuşmuştu sanırım.

Saçlarımı okşadı, gözlerim istemsiz kapanırken zorla yutkundum.

"Ben sana bir teklifte bulunsam, kabul eder misin küçük?"

Korkarak baktım gözlerine, insanlardan çekinir olmuştum.. Ama o konuşmaya devam etti.

"Esaslı çocuksun sen. Cüzdanı çalıp gitmek varken geri getirdin. Ayrıca çalmak isteyenlerden de korumuşsun. Sende hayat inancı var. Gel yanıma alayım seni, iş öğreteyim. Bu hayatta güçlü bir savaşçı ol, istemez misin?"

Karakolun önünde yaptığımız bu konuşma gerçekten garipti. Yetimhaneden kaçmış, birisine çarpmıştım. Ve hayatım değişiyordu. Ne oluyordu?

"Beraber iş öğreniriz." dedi o çocuk, Çağatay. "Bana arkadaş olursun, babam bize beraber öğretir. Kardeşim Batuhan küçük olduğundan tekim genelde. Beraber vakit geçiririz.."

Demek babasıydı..

"Ben bilmiyorum." dedim çekingen şekilde. "Sizi tanımıyorum."

"Zamanla tanışırız. Korkma, kötü insanlar değiliz. Sana yardım etmek istiyoruz."

Yardım.. Bu kelimeyle gözlerim parlamıştı.

"Anamla babamı.." dedim gözlerim dolarken. "Anamla babamı da bulur musun bey amca?"

"Buluruz." dedi Çağatay'ın babası olan adam. "Sen bana evet de, tüm kapılar açılır."

Çocuk aklı, güvendim. Usulca başımı salladım. Karnım çok açtı ve orası kötü olsa bile bir şekilde kaçarım sanıyordum. Hep kaçmıştım ya zaten.

Sonrasında son model siyah bir arabaya bindik. Koltukları çok rahattı. Mis gibi kokuyordu ve radyosu vardı.. Ben şarkı türkü çok severdim..

Büyük bir eve geldik sonra. Öyle büyüktü ki ağzım açık kalmıştı. İçeri girdiğimiz zaman Çağatay'ın babası bizi karşılayan kadına bir şeyler dedi. Kadın saygıyla başını salladıktan sonra bana döndü.

"Benim ismim Petek, Behsat oğlum, hadi gel sana odanı göstereyim. Sonra da yemek yemek ister misin?"

Elim istemsiz karnıma gitti, çok açtım. Utanıyordum. Ama kadın gülümseyip beni anladı, saçımı okşadı ve beraber asansör denilen şeye bindik. Yanımızda Çağatay da vardı. Bir odaya girdiğimiz zaman Çağatay elinde tuttuğu kıyafetlerle geldi.

"Bak, bunlar benim Behsat. Sana yeni şeyler alana kadar bunları giy olur mu? İğrenirim dersem babamla şimdi gidebiliriz alışverişe."

Kıyafetlere baktım, pırıl pırıldı. Nasıl iğrenirdim ki? Zaten yetimhanede büyüdüğüm için hiç yeni kıyafetim olmamıştı. Ben hep eskilerle yetinendim.

"İğrenmem." dedim utanarak. "Teşekkür ederim." Çok utanıyordum, elimde değildi.

"Rica ederim." dedi gülümseyerek. "Hadi banyoya geç, Petek Sultan sana banyo yaptırsın. Sonra aşağı gel yemek yiyelim. Lazanya yer misin?"

"O ne?" dedim ellerimle oynarken. "Hiç yemedim."

"Efsane bir şey.. Tadına bayılacaksın. Hadi, bekliyorum!"

Çağatay gittikten sonra Petek abla bana duş aldırdı. Misler gibi kokuyordum. Ama Petek abla duş aldığım sırada biraz ağlamıştı. Galiba vücudumda olan izler yüzündendi. Geçerdi ama onlar, sadece kafamdaki düşünceler geçmiyordu. Ve sanırım ona çare yoktu.

Üstümü giydikten soran aşağı indik. Çağatay ve babası bana çok güzel davranıyordu. Masaya oturduğumuz sırada önüme koyulan ne olursa olsun yiyecektim zaten.

Ben bir şeyler seçemezdim. Hayat önüme ne koyarsa kabul eder boyun eğerdim.

"Yemeği sevdin mi Behsat? Sevmediysen söyle hemen bir şeyler hazırlasın sana Petek hanım."

Çekingen bakışlarımı kaldırıp, Çağatay'ın babası Mehmet Amca'ya çevirdim.

"Sevdim.. Zaten ben yemek seçmem ki. Ne olursa yerim, elinize sağlık."

Gülümsedi. Masada duran elime hafifçe pat pat yaptı, okşadı. "Ne terbiyeli, ne nazik çocuksun sen öyle.."

Utanarak başımı eğdim. O sırada, "Annemler ne zaman gelir baba?" dedi Çağatay. Dikkat üzerimden gidince mutlu olmuştum, rahatlamış hissettim.

"Yarın gece anca gelirler oğlum. Batuhan sevmiş bungalov evlerini. Birgün daha duralım deyince hayır demedim."

Gülümsedi Çağatay. Ardından yemeğini yemeye devam etti. Neredeyse yarım saat daha masada kaldık. Çok güzel yemekler görmüştüm, bazılarının tadına bakmaya utansam bile yeteri kadar yemiştim. Tek mutluluğum temiz su içmekti. Yetimhanede genelde sular hafif bulanık oluyordu.

Mehmet Amca yemekten soran telefonla konuşarak bahmehe gitmişti. Biz Çağatay ile salonda kalmıştık. Ben öyle sessizce durmuş etrafı izliyordum.

"Ev gereksiz büyük, değil mi?" dedi üstündeki gömleğin uçlarıyla oynarken.

"Öyle.." dedim ve boğazımı temizledim. "Salon bizim yetimhane kadar."

Güldü Çağatay. Sonra, "Büyük ama saklambaç oynarken çok güzel oluyor." dedi. Bu beni de güldürmüştü. Biz böyle konuşurken içeri Petek dedikleri abla girdi.

"Kuzularım." dedi. Beni ne kadar hızlı benimsemişti öyle.. "Çok güzel kurabiye yaptıydım, şimdi çıktı fırından. Yemek ister misiniz birer tane."

Çağatay bana bakınca gözlerimi kaçırdım. Utanıyordum hâlâ. Ne diyecektim?

"Olur Petek sultan." dedi Çağatay. "Hadi Behsat gel, birer tane yiyelim. Sonra bahçeye çıkarız."

Bir şey demeden peşinden yürüdüm. Büsbüyük bir mutfağa girdik. Petek Abla hızla bize birer tane kurabiye verdi. Anne gibi kokuyordu bunlar..

Ben anne kokusu nedir bilmezdim ama öyle bir his gelmişti birden.

"Beğendiniz mi?"

Çağatay üfleyerek yediği kurabiyenin gerisini ağzına attı ve dolu ağzıyla konuştu. "Mökömmöl pötök söltön!"

"Oy benim oğlum!" dedi Petek abla gülerek. "Afiyet bal şeker olsun."

Ardından bana döndü. Ben de ufak ufak ısırdığım lokmalarımla gülümsedim.

"Sen sevdin mi peki?"

Başımı salladım. "Ellerinize sağlık."

"Afiyet olsun güzel oğlum."

Birer tane demiştik ama neredeyse ikişer tane yiyip bahçeye geçtik. Kendimi ilk defa tıka basa doymuş hissediyordum. Ve belki de, bu size kötü gelir mi bilmiyorum ama böyle olmayı sevmiştim. Ben de büyüdüğüm zaman böyle olmak istiyordum. İstediğimi istediğim kadar yemek, istediğimi istediğim kadar giymek istiyordum. Radyosu güzel bir arabadam da olsa fena olmazdı.. Çağatay'ı elimde olmadan kıskanmıştım.

"Bildiğim kadarıyla yetimhaneden kaçmışsın Behsat." dedi Mehmet Amca. "Anlatmak ister misin?"

Yutkundum. Derin bir nefes alıp verdim. Ardından başımı salladım. "Kötü davranıyorlardı bize.. Müdür beni.." dedim ama devam edemedim. Gözlerim doluyordu.

"Ağlama." dedi Çağatay. "Artık güvendesin."

Burnumu çektikten sonra konuşmaya devam ettik. Ben tektim ve güçlü durmak zorundaydım, daha anamı babamı bulacaktım. Değil?

"Okuma yazma öğrendim ben, yeni. Geç kaldım ama şartlar öyleydi.. Sonra gizlice müdürün odasına girdim. Kendi dosyama bakmak için. Bize kötü davranıyordu ve ailemiz nerede, neden bizi bıraktılar söylemiyordu. Ben de öyle bir çözüm bulmuştum. Ama yapamadım.. Yakalandım. Beni depoya götürüp.. dövdü."

"Orospu çocuğu.." dedi Mehmet amca sessizce ama ben duymuştum. Müdür bize öyle şeyler hep diyordu. Kelimeler tanıdıktı.

"Artık korkma tamam mı?" dedi Mehmet Amca. "Ben o müdürün icabına bakacağım.. Şans işte, hem oğlumun cüzdanını getirdin hem de benim polis arkadaşlarıma denk gelmişsin. Kader.. Bir şekilde geldik bir araya."

"Bundan sonra ne olacak?" dedim korkarak. "Ben oraya geri dönmek istemiyorum.. Siz de mecbur değilsiniz. Ben giderim. Kalacak bir yer buluru-"

"Nereye gidiyorsun oğlum?" dedi Mehmet Amca gülerek. "Sen artık oğlumun dostu, benim de manevi oğlum olacaksın."

Behsat 15 yaşındayken..

"Abi düşeceğim tut!"

Gözlerim bahçede, iki tekerlekli bisiklet sürmeye çalışan Batuhan'a kaydı. Çağatay abim ona sanki sıfırdan bisiklet sürmeyi öğretiyordu, öyle ter atmıştı abim.

"Geldim oğlum, geldim!" dedi Çağatay abim Batuhan'a bakarak. "Önüne bakarak sür yoksa yeri boylarsın!"

Hafifçe gülümsedim. Yanımda oturan Mihriban Hanım boğazını temizledi. "Bugün şirkete gidecek misiniz?" dedi. Bakışlarım ona dönerken başımı salladım. "Mehmet Baba gideriz dedi. Bilmiyorum."

"Toplantılara alıyor mu seni?"

Başımı salladım. "Çağatay abimin yanında oluyorum genelde. Binevi koruma olmaya doğru pişiriyor beni."

"Anladım.. Hayırlısı olsun bakalım, işleri seviyor musun?"

Yeniden salladım başımı. Sonra Batuhan ve Çağatay abim yanımıza geldi.

"Anne gördün mü?" dedi Batuhan kızarmış yanaklarıyla. "İki tekerlek sürmeyi öğrendim."

Güldü Mihriban Hanım. "Gördüm güzel oğlum.. Ama şimdi geçin bakalım içeri çok terlediniz. Petek Hanım size duş aldırsın."

Batuhan lafı ikiletmeden içeri yürüdü. Çağatay abim yanıma oturup saçlarımı karıştırdı. Başımı çekip gülümsedim.

"Babam gelmedi anne?" dedi abim saatine bakarak. "Limanda işlerim var dedi ama.. Uzun mu sürdü acaba? Şu iş için şehir değiştirdik resmen.."

"Bilmem ki ben oğlum." dedi Mihriban Hanım. "Zaten bir huzursuz hissediyorum bugünden beri.. Eve geç gelecek bir de ona stres olacağım."

Çağatay abim annesini öptü. Sonra, "Sakin ol annem." dedi ve yanaklarını sevdi. "Ben şimdi Behsat, Necip bir de Ozi ile limana geçicem, bakarım babama."

"Dikkatli olun."

Çağatay abim başını salladı. Sonra Necipleri çağırdım ve beraber arabaya bindik. Limana doğru giderken Necip konuştu.

"Şu liman işine oldum olası sıcak bakamadım." dedi. Biz üçümüz henüz 15 yaşındaydık ama işlerle içli dışlı olduğumuz için her şeye hakimdik.

"Hiç sormayın ben de aynıyım." dedi abim. "İnşallah bir sorun çıkmaz."

"İnşallah." dedim ve başımı cama çevirdim. Birkaç dakika sonra limana varmıştık ve hiçte güzel bir manzara karşılamamıştı beni.

"Babam.." dedi Çağatay abim korkuyla. "Ulan babam gemide olmalı!"

Deniz üstünde duran yatlardan dumanlar yükseliyordu ve etraf toz duman olmuştu. Necip, ben, Oğuzhan.. Korkuyla birbirimize baktık.

Aslında anlamalıydık.

Çağatay abim yata yaklaşamadığı için çaresizce çöktü olduğu yere. Göğsü deli gibi inip kalkıyordu. Daha on sekiz yaşındaydı o da, küçüktü..

Telefonunu çıkarıp Mehmet Babayı aradı. Telefonun sesi, Mehmet babanın arabasının içinden yükselince bağırdı. "HAYIR! Olamaz!"

"Abi.." diyerek yaklaştım korkuyla. "Abi birilerine haber verelim."

Sonra bir mesaj sesi geldi.

Abim telefonunu açtı, ikimizinde baktığı ekranda, hepimizin geleceğine mermi sıkan o cümleler vardı.

Gönderen: +99*********
Mesaj: İntikam. Bir gece, bir sabah ya da keyif yaptığını bir an.. Belki de önüne taş koyacağın işin ardından veya o iş sırasında.. Bir şekilde gelir ve seni bulur. Aramıza hoş geldin Mehmet Alazoğlu'nun on sekizlik varisi Çağatay Alazoğlu. Şimdi babanın cesedini bul bulabilirsen. Şu saatten sonra kimin mermisi kime yeterse, kim kimi yerse..

O an elimizdeki şirket dosyaları alındı. Silahlar verildi. Aldığımız nefes artık başkalarının sonu oldu.

Yutkundu abim, elinde tuttuğu telefonu sıktı avuçları içinde. "Andım olsun.." dedi gözünden akan yaşı telefon tuttuğu eliyle silerken. "Size bu dünyayı dar edeceğim, dar.."

Etmişti. O adamların hiç birinin varisleri yaşamıyordu.. Hepsinin işini bitirmişti.
Ve sonrasında da piyasadan çekilmişti.

İntikam alınmıştı.

Behsat 18 yaşındayken..

"Kendini hazır hissediyor musun?"

Derince nefeslendim. Yapabilirdim.

"Evet, yaparım. Bir haftadır zaten Çağatay abimle de pratik yapıyoruz. Öğrendim sayılır."

Buraya ilk gelişimde küçükken tanıştığım, ismi Necip olan çocuk bana yoldaş olmuştu eskiden beri. Kafalarımız benziyordu ve bildiğim kadarıyla Mehmet baba onu da kimsesizlikten kurtarmıştı. Bir de Oğuzhan vardı ama o biraz değişik bir tipti, çok fazla beraber vakit geçirememiştik. Mehmet baba öldükten sonra içine kapanmıştı.

"Çağatay abim akşam depoda toplanın dedi, unutmadın değil mi?"

Arabanın sürücü koltuğa geçip, kemerini taktım. Ona camdan baktım. "Yok, aklımda.."

"Tamamdır.."

"Hıhım.." dedim ve arabayı çalıştırdım. Bir aya ehliyet alacaktım. Sürekli pratik yaptırıyordu Çağatay abim.

"Sen gelecek misin gezeceğim biraz?"

"Yok." dedi başını sallayıp. "Markete gidicem Petek sultan eksikleri yazıp verdi."

"İyi o zaman, de hayde. Görüşürüz." dedim ve evin etrafında biraz pratik yapmak için yola koyuldum. Birkaç tur attıktan sonra döndüm. Arabayı garaja bıraktığım zaman telefonum çaldı. Hızla açıp kulağıma götürdüm.

"Efendim abi?"

"Behsat acil odama gel." dedi Çağatay abim. Kaşlarım çatıldı. "Çok acil, fırla."

"Tamam.." dedim ve hızla koşmaya başladım. Asansörü es geçerek koştuğum için nefes nefese kalmıştım. Kapıyı tıklatıp içeri girdim.

"Abi?"

"Gel aslanım gel." dedi ve önünde tuttuğu laptopu bana çevirdi. Yanında duran Batuhan gülümsedi.

"Aileni bulduk Behsat." dedi Çağatay abim. "Hâlâ Diyarbakır'dalar."

"Ne?" dedim şoke içinde. "Ciddi misiniz abi?"

Batuhan konuştu. "Evet.. Sinyaller şuan orada. Hemen yarın çık yola, git. Kavuş ailene."

"Ben.. Abi.. İşler?" dedim dudaklarımı ıslatıp, "Seni bırakıp gidemem."

Ortalık fenaydı.

"Behsat." dedi Çağatay abim. "Siktir git lan memleketine, asabımı bozma."

"Abim benim.." dedim ve bir anda elini tutup öpmeye çalıştım. Bizde minnet buydu.

"Lan!" dedi Çağatay abim gülerek. "O kadar yaşlı mıyım lan?"

Batuhan da güldü. "Yaşlı kurt Çağatay.."

"Kesin zevzekliği eşek herifler." dedi abim. Ardından kendi arabasının anahtarını bana uzattı.

"Al benim arabamı, zırhlı oluşu işine yarar. Hemen git Diyarbakır'a."

"Abi essa- ciddi mi diyorsunuz şimdi.. Ben öyle değişik hissediyorum ki şuan. Allah sizden razı olsun."

"Ne demek oğlum.. Beraber büyüdük. Bu iş bana babamın emanetiydi. Seni ailene babam kavuşturamadı ama ben yapacağım, kavuşacaksın."

"Sağ ol abi.." dedim gülümseyerek. "Mehmet baba yaşasaydı seninle çok gurur duyardı."

&

Elimdeki adrese bakarak geçiyordum bu ıssız sokaklarda. Bir şeyler sanki ters gidiyordu ama çözememiştim.

Diyarbakırdaydım. Elimde sadece bir adres ve iki isim yazıyordu. Anam ve babamın ismi. Ölmemişlerdir ümidi hâlâ diriydi bende.

Adreste yazan yere varınca arabayı uygun bir yere çektim. Önümde bir konak duruyordu. Sanırım bir aşirete aitti. Sıkıntı çıkmamasını umarak kapıya yaklaştım. Belimdeki silahı kontrol ettikten sonra kapıya vurdum.

Sabahtı, saat erkendi. Umarım birilerini bulabilirdim. Kalbim deli gibi atıyordu. Belki de şu kapının arkasında benim anam vardı. Babam açardı belki kapıyı. Yaşıyorlardı belkide.

Büyük kapının kilidi oynadı ve açıldı. Karşıma uzun boylu bir adam çıktı. Üstünde takım elbise vardı benim gibi.

"Buyur?" dedi çatık kaşlarıyla. "Kimsin?"

"Selamün aleyküm." dedim ve elimi uzattım. Tuttu, sıktı. "Aleyküm selam."

Sonrasından elimdeki kağıdı gösterdim. "Ben Gülistan ve Beytullah Çakır'a bakmıştım. Buradalar mı?"

Kaşları havalandı. Bir adım geri gitti. Kağıdı elimden aldı, yutkundu.

"Kardeş." dedi sakin bir ses tonuyla. "Sen nereden biliyorsun onları? Onlar öleli seneler oldu.."

Bir kurşun saplandı ciğerime. Ardından da bir bıçak, kazıdı da kazıdı tenimi, içimi.. Nefes alamadım.

"Kim yaşıyor burada?" dedim sesim titrerken. "Birileriyle konuşabilir miyim? Soyadı Çakır olan herhangi biriyle.."

"Şuan herkes kahvaltı masasında." dedi. "Ama gel, bir ağam görsün seni, o Beytullah Bey'imin babasıdır."

Derin bir nefes alıp verdim. Dedem yaşıyordu. Onu görecektim.

Beraber içeri girdik. Birkaç merdiven çıktıktan sonra o bir kapıyı çaldı. Gir sesini duyunca içeri girdi, ben de peşinden girdim.

Kocaman bir masa vardı, bir sürü kişi yemek yiyordu. İki erkek, dört kadındılar. Dedem kendini elli etti anında gözüme.

"Kendisi Beytullah Bey'imi ve eşi Gülistan Hanım'ı sordu ağam.. Dedim onlar öleli seneler oldu.. Sen görmeden de göndermeyeyim dedim.. Garip bir şekilde Beytullah Bey'ime benziyor kendisi.."

Dedem peçeteyle ağzını sildi. Ardından çatık kaşlarıyla kalktı oturduğu yerden. Yanıma geldi.

"Kimsin sen?" dedi. Gözbebekleri titremişti. "Sen benim Beytullah'ımı nereden bilirsin? Ona benzersin.."

Yutkundum. "O benim babam.." dedim ve bu cümle salona bomba gibi düştü. "Gülistan'da annem, siz de dedem oluyorsunuz.."

"Ne diyorsun?" dedi fısıltı şeklinde. "Onları toprağa vereli seneler oldu.. Allah emanetini aldı.. Nereden biliyorsun ailen olduğunu, deden olduğumu nereden çıkardın?"

"Ben.." dedim ama devamını getirmeden yanımda getirdiğim kağıtları çıkarttım. Ona uzattım. Aldı, baktı. Ardından dudakları kıvrıldı. "Behsat.. Beytullah'ımın Behsat'ı.."

Gözlerimiz birleşti. Ardından nefes nefese elini kalbine götürdü. Bir kadın kalktı oradan.

"Baba.." dedi. Onu dikkatle sandalyesine oturttular. Ama bana gel işareti yaptı. Yanına gittim, bir dizimin üzerine çöktüm.

"Ölmedin sen, değil?" dedi kısık sesiyle. Elinde tuttuğu bardak titriyordu. "Heyelan seni almadı bizden?"

Yutkundum. "Biliyorum çok zor, ama anlatmama izin verin."

Başını salladı. "Musab." dedi. Beni buraya getiren adam başını salladı. "Şu masayı halledin, konuşmalıyız.. Seyfi'yi de çağır." Bana baktı. "Seyfi senin amcandır." Ardından zorla yutkunup, ona baba diyen kadını gösterdi. "Halandır."

Kadın bana baktı ama ardından zorla yutkunup gözlerini kaçırdı. Onda bir şeyler olduğunu, hatta acilen bilmem gereken şeyler olduğunu anlamıştım.

Musab dedikleri adam gittiği yerden yanından bir adamla döndü. Adam beni görünce olduğu yerde dondu, kaldı. Galiba gerçekten ben babamın kopyasıydım. Beni gören Beytullah deyip bismillah çekiyordu..

"Baba." dedi o adam. Amcam. "Beytullah'a benzer bu adam.. Neler oluyor?"

Dedem zorla gülümsedi. "Beytullah'ımın Behsat'ı buldu bizi oğul. Bak, yeğenin.. Behsat."

Amcam olan adam yutkundu. Gözleri yuvalarından çıkacaktı neredeyse. Sonrasında halam olan kadın dedeme yaklaştı.

"Baba diğer salona geçelim. Burasının toplanması uzun sürecek."

Dedem başım salladı. Ardından hep beraber başka bir yere geçtik. Burası daha topluydu.

Teker teker geçtik koltuklara. Dedem benim kolumu tutmuş bırakmıyordu.

"Ne yaşadın anlat bize." dedi dedem. "Anlat ki anlayalım oğul.."

"Ben çok bir şey bilmiyorum. Ne varsa siz de. Benim bildiğim tek şey bebekliğimden beri yetimhanede olmam. Beni şans eseri bir adam evlatlık edindi, büyüttü. Anca buldum buraları. Kimim kimsem, kimliğim yoktu önceleri."

Halam olan kadın başını eğdi. Gözlerini sildi. Utanır gibi hâli vardı.

Benim söylediklerimden sonra amcam bana bakarak konuştu.

"Heyelan olayını bilir misin?" dedi. Kaşlarım çatılırken başımı iki yana salladım. O zamanlar hiçbir şeyden haberim yoktu.

"Heyelan oldu." dedi halam. "Anne ve baban orada öldü, sen ölmedin."

Dedem halama baktı. Ardından amcam sustu, bir şey demedi. İçeri bir tane daha adam girdi sonrasında. Halam giren adama bakarak utançla gözlerini yumdu. "Ben aldım seni yanıma ama Tekin istemedi." dedi tek nefeste.

İçeri giren adam galiba Tekin'di. Halam öyle şeyler deyince dedem kaşlarını çattı. "Damat!" dedi. "Sen ne biliyorsun?! Ne istemedin sen?"

"Seyran!" dedi Tekin dedikleri adam. "Ne saçmalıyorsun Allah aşkına?" Eniştem oluyordu sanırım bu adam.

"Bak çocuk çıkageldi!" diye yükseldi bir an halam, anlayamadım. "Ben sana o bebenin ahını almayalım dedim!"

Tekin denilen adam sustu. Oturdu, başını eğdi.

"Ne biliyorsunuz siz!" diye bağırdı dedem. Kafam ciddi anlamda allak bullak olmuştu.

"Seni heyelandan sonra biz bulduk hastanede." dedi halam Seyran. "Ben yanıma aldım seni, ama Tekin istemedi. Hatta seni emzirdim ben, kaç gece ufak ufak yaralarını sardım. Tekin istemedi sonrasında, bakamayız dedi. Durumumuz yoktu.."

"Neyi istemedim ulan ben!" dedi Tekin bağırarak. "Ne diyorsun Seyran!" Telaş yapmıştı, belliydi. Sürekli kaş göz yapıyordu.

"Dört çocuğum var dedin!" dedi Seyran halam. "İstemedin onu!"

Tekin denilen adam yumruklarını sıktı. Dedem oturduğu yerden kalktı zar zor. "O bebe.." dedi sinirle. "O bebe Behsat mıydı?!"

Halam ağlamaya devam etti. Tekin başını eğdi, eniştem beni istememişti demek ki.. "Evet." dedi. "O bebe, Behsat'tı."

"Hadsiz!" diye elinin tersiyle enişteme vurdu dedem. "Sen bana kendi torunumu mu yetimhanede bıraktırdın?! Hiç mi vicdanın sızlamadı hayvan herif!"

Eniştem eliyle yanağını tutup başını eğdi. Tek kelime etmedi. Dedem bana döndü.

"Anan baban yok, ama teyzen ve enişten sağ. Aşağı mahallede oturuyorlar. Seni onlara götüreyim mi? Oğul sen.. sen benim oğlumun aynısının, onun kanısın. Nasıl buldun da ettin.. Bu döl israfı seni bizden ayırdı, ben bilmeden seni yetimhane kollarıma attım!"

Hırsla eniştemin yüzüne bir tane daha vurdu dedem. Eniştem bu sefer yere düşünce halam ağlayarak yanına eğildi.

"İkiniz de defolun!" dedi sinirle. "Sizi görmek istemiyorum! Defolun!"

"Baba.." dedi halam ağlayarak. "Ne yaparız ne ederiz. Bizi geçtin bari torunlarını düşün.."

"Torunlarımı başüstü etmeyi bilirim ben, siz ikiniz defolun! Allah sizi kahretsin."

"Ağam.." diyerek dedeme yaklaştı Musab. "Bırak ağam torunlarını düşün.. Sonra icabına bakarız.. Şimdi Behsat ağamı teyzesigile götürelim."

Ne ara ağa olmuştum bilmiyorum ama dedem yumuşamasa dahi kabul etti. Ben bir şey demeden çıktık salondan. Sonra kapının önüne çıktık.

"Bu araba senindir?" dedi dedem. Başımı salladım. "Benim değil ama öyle sayılır.. Çok sevdiğim bir abim bugün için emanet verdi."

"Kimdir o abin?"

"Beni evlatlık alan adamın oğlu, hepsi iyi insanlardır.."

Dedem başını salladı. Ardından minibüs gibi bir araba geldi, bindik. İki mahalle aşağı indik. Yine aynı bir konağın önünde durduk. İndik arabadan.

Dedem kolumu sıkı sıkı tutarken Musab kapıyı çaldı. Birkaç saniye sonra kapıyı bir kadın açtı.

"Buyurun ağam." dedi gülümseyerek. "Hoş geldiniz.."

"Gülpembe ablanı çağır hemen Menekşe." dedi dedem. "Çok mühim bir mesela, hızlı ol.."

"Tamam ağam, siz geçin şöyle üzümün altına.."

Bir üzümün oraya geçip oturduk. O sırada yanımıza bir kadın ve bir adam geldi. Kadın ve adam beni görünce aynı diğerleri gibi tepki verdi. O kadar mı benziyordum babama..

"Buyur ağam." dedi adam. "Bizi emrettin.. Hem de konağa kadar gelmişsin. Bir sıkıntı var?"

Dedem başını iki yana salladı. "Behsat geldi." dedi. Kadının anında gözleri dolmuştu. Şoke içinde bana baktılar. "Bizi buldu, Behsat ölmemiş.."

"Nasıl?" dedi kadın gözyaşları akarken. "Ağam dalga geçmiyorsunuz, değil?"

"Hayır kızım, hayır." dedi dedem.

"Bak Behsat." Bakışları bana döndü. "Bunlar teyzen ve enişten.."

Bakışlarımız birleşti hızla.

Ve ben o an, yıllarca anne/baba diyeceğim insanları tanıdım.

Meğerse beni herkes öldü zannetmiş.. Meğerse hayatımı halam ve eniştem mahvetmiş.. Dedem hiç bilmeden kendi torununu yetimhane kollarına bırakmış..

O andan sonra sarılmak mı koklamak mı.. Teyzem saatlerce ağladı. Eniştem başımı okşayıp dinç durmaya çalıştı ama gizliden gözyaşlarını sildiğini görmüştüm.

Öğrendiğime göre eniştem ile babam arkadaşmış. Babam ölünce eniştem ben yaşasam sana bakardım ben demişti. Ama öldü zannettikleri için bir kere daha kahrolmuşlar.. Hayat ne garipti..

Bunlardan bağımsız Menekşe'yi de teyzemin yanına yaptığım gidiş gelişlerimde tanımıştım. Çok nazik ve güzel bir kızdı. Hiç sevgi görmemiş kalbime kolayca girebilmişti.

Ama işte.. İşim İstanbul'a olduğundan, çok fazla ayrı kalmak ona sadakat yarası açmıştı. Beni halamın oğlu Serdar ile sırtımdan bıçaklamıştı..

Neyse ki en büyük iyi ki'm olmuştu; dost ne kadar uzakta olabilirse, düşman da o kadar yakında olabiliyordu..

Günümüz..

Şans eseri hayatıma giren insanlar ile buldum ailemi.. Dedem o zamandan sonra, birkaç seneye vefat etse bile en azından anne ve baba diyebileceğim insanlar kalmıştı yanımda. Amcamlar ile pek görüşmeyiz. Zaten halam da kısa süre önce şehri terk etmişti.

Bana yine geriye teyzem, eniştem, onların evlatları ve dedemin mezarı kalmıştı.

"Behsat gelmiyor musun?"

Gözlerimi daldığım yerden çektim. Hızla televizyonu kapattım ve oturduğum yerden kalktım.

"Geldim bahar çiçeğim!"

"Behsat görmen lazım, koş!"

"Geldim." dedim ve yatak odamıza girdim. Benim güzel karım evladımızı ilk defa hemşire yardımı olmadan emziriyordu.

"Çok güzel emiyor.." dedi canım karım gülümseyerek. "Of.. Ben galiba ağlayacağım Behsat.."

"Aman Bahar'ım.." dedim ve yanına geçip onu kolumun altına aldım. Saçlarından, alnından ve kokusunu en çok aldığım yeri olan boynundan öptüm. "Ağlama güzelim, oğlumuza da geçiyormuş bu kötü enerji.."

"Kötü değil ki bu." dedi burnunu çekerek. "Mutluluktan ağlıyorum.."

"Oy ömrüm benim.. Kurban olayım size." dedim ve oğlumuza baktım. Havada tuttuğu minik ellerini tuttum ve eğilip öptüm. Hızla bir parmağımı kavradı. Karıma ağlama demiştim ama ben ağlayacaktım şimdi..

"Ne güzel değil mi?" dedi Bahar'ım. "Bize ilaç gibi geldi.. Günışığı getirdi evimize."

"Öyle.." dedim karımın saçlarını okşarken. Öylesine aşıktım ki, içimden taşıyordu tüm aciz duygularım..

"Hayatıma baharı sen getirdin, açan çiçekler ise oğlumuz Baran oldu.."

***

Huh.. Bitti..

Yazım hataları için şimdiden
affınıza sığındım :)

Tadında ve ayarında bahsettiğimi düşünüyorum her şeyden, inşallah yeterli gelmiştir..

Özel Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ben de birkaç fikir vardı ama tükendim.. Özel Bölüm olarak ne okumak istersiniz? Lütfen buraya yazın ki ben de size özel bölüm atayım.. Birkaç tane daha özel bölümden sonra kitap ile işimiz bitiyor zaten..

Okudunuz için teşekkür ederim canım okurlarım.. Sizleri çok seviyorum..

Continue Reading

You'll Also Like

130K 6.4K 37
Hayatta kalmaya çalışan bir Melih ve onun zorbası Arda. Keyifli okumalar dilerim ;) 11.01.23 _ ?
6.9K 238 15
psikiyatrist idil acar babasının borcu yüzünden tehlikeli bir adama danışanlık etmek zorundadır ve bu adamın çeşitli psikopatlıkları ile baş etmek z...
148K 5.6K 44
Ceylan Su Taşkın, öğretmenlik görevini yapmak için Şırnak'a atanan genç bir kadındır. Sırf görevini yapmak için geldiği bu yerde hiç beklemediği gari...
1.1M 17.8K 43
17.YAŞIMA HİTABEN, İnsanlara güvenini kaybetmiş, delirmemek için çabalayan, hayata tutunmaya çalışan genç kız adına... ... ⚠️Kimse kitap içinde ahlak...