FANTOM ETKİSİ doğa dönüyor

By Talkinglibrary

1.1M 40.7K 16.3K

Yaşamı boyunca hiç kimsenin onu "tehlikeli" olarak nitelendireceğini düşünmezdi. Eh, hayat bazen hoş olmayan... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
İLAHİ BAKIŞ AÇISI
Bölüm 24
Bölüm 25
Evreni ve karakterleri tanıyalım
Bölüm 27

Bölüm 23

38.5K 1K 164
By Talkinglibrary




Sosha'ya baktığında elinin kılıcına gittiğini gördü. Onu öldürdüğünü sanıyordu, şimdi Alessia'yı öldürmeye mi çalışacaktı? Yine.

Alessia'nın bir saniyeliğine kaşları çatıldı. ''Nasıl?'' Diye fısıldadı havaya. Sanki fısıltısı cevabı bulup ona getirebilir gibi kızın gözlerinin içine bakıp bekledi. Öylesine canlıydı ki... Ona bakınca fayansa akan kanın hatırasıyla yanılgıya düşüyordu. Hayır. Dedi. Hala canını aldığıma eminim. Fısıltısı ona cevap vermemişti, Sosha'da öyle.

Bir katil olduğu için kendinden vazgeçtiği anları hatırlıyordu. Tek dostunun yasını tutmuştu. Kendine sakladığı suçlayıcı düşünceler yüzünden aklını kaçıracağını sanmıştı. Fakat Sosha, yaşıyordu. Sessizlik etini bir bıçak gibi kesmek üzereydi. ''Nasıl hayattasın?''

Sosha, Alessia'nın yüzündeki dehşeti görmezden geldi. Onun irileşmiş bakışlarının aksine Sosha yüzünü kısık gözlerle izliyordu.'' Aynı şeyi senin için düşünüyordum. Neden hayattasın?''

Muhafız kolunu dürttüğünde sinirle onu dürten eli ittirdi, aynı anda Sosha'da adama durmasını işaret etmişti. ''Tüm bunların içinde benim gibi bir kurban olabileceğini düşünmek büyük aptallıktı, değil mi?'' Sosha sözlerini anlıyormuş gibi bakmıyordu. Onun  yüzünde gördüğü şey katıksız nefretti.

''Kurban mı?'' Eski dostunun dudakları sahte bir gülümsemeyle kıvrıldı ve işaret parmağını omuzuna bastırdı. ''Yüzlerce insanın hayatı senin kahrolası yaşam kanın yüzünden harcandı, bayan kurban. Sen ölmediğin için senin sahte, renkli hayatlarında katledildik!'' Tam gözlerinin içine bakıyordu. İşaret parmağını yeniden omuzuna bastırdığında Alessia sabırla gözlerini kapatıp açtı. ''Asıl kurban bizdik! Bunu yapmayı, seninle o yalan çay saatlerine katlanmayı hiç birimiz istememiştik.''

Yaşam kanı tokat yemiş gibi irkildi. ''Öldüğünü sandım.'' Dedi kısaca. Hatta buna son derece emindi. Sosha kollarını kavuşturdu. ''Yani hayatta olduğum için benden hesap mı soruyorsun?''

''Bu söylediğini yapan sensin!''

Eski dostunun gülümsemesi silindi ve bakışlarına gölge düştü. Alessia için bu ifade tanıdıktı ama bunu ona söylemedi. ''Asla iyi bir dost olmadın, Alessia.''

Gittikçe keskinleşen tavrı midesinde hoş olmayan bir karmaşa yaratmaya başlamıştı. Kalbi gümbürdüyordu. Omuzlarını havalandırıp çenesini kaldırdı. ''Beni kendinle karıştırıyorsun, Sosh.'' Yumruğunun içine kıvrılan parmak eklemleri bembeyaz olmuştu.

''Yanılıyorsun, ben senin hiçbir zaman dostun olmadım, küçük ogre.'' Alessia görmeyeli uzamış saçlarını omuzundan geriye attı. Bu söylediğinin nereden tanıdık geldiğini hatırlamaya çalışıyordu. Ogre... bunu daha önce duyduğuna emindi. Sosha neredeyse burnunun dibine girerken sinsi bir yılan kadar yavaştı. ''Burada sana ne diyoruz biliyor musun?'' Söylemek için hazırlandı, adeta ağzının içinde kelimelerin tadına varır gibi dilini şıklattı. Bu Sosha tamamen yabancıydı işte. ''Katil.''

Alessia ses tonundan bunu ilk söyleyişi olmadığını anlamıştı. İrkildi. Yutkundu. Onu öldürmek istiyordu. Yeniden. ''Öyleyse umarım çok derin uyumuyorsundur.'' Parmaklarını dudaklarına götürmemek ve bakışlarını düşürmemek için çenesini sıktı. Yüceler! Bunu sahiden söylemiş miydi?

Yutkunma sırası Sosha'daydı. ''Görevde başarılar.'' Yanından geçip gittiği sırada aynı omuzuna çarpmayı ihmal etmedi.

''Ne görevinden bahsediyorsun?'' Kimse Alessia'ya böyle bir şeyden bahsetmemişti. Muhafıza baktı. Ve sonra oldukları koridora. Bu koridor ona verdikleri odaya gidenden tamamen farklıydı. Dalgınlıktan fark etmemiş olmalıydı.

Sosha omuzlarını indirip kaldırdı. Ortadan kaybolmadan önce yaptığı son sinir bozucu hareket bu olmuştu. Alessia dişlerini gıcırdattı. ''Lanet olsun sana Sosha.'' Diye fısıldadı ve tekrar muhafızına döndü. ''Neler dönüyor?''

***

''Hayır!'' Alessia hayatında daha acımasız yalnızca birkaç şey duymuştu. Üstelik hepsi de bu topraklara düştükten hemen sonraydı. Onu götürmek üzere gelen ekip üyesi kollarını bağladı. Bir erinye olmasına rağmen oldukça bilinçli görünüyordu.

''Seni bekleyecek vaktimiz yok. Bir soru değildi, planın tamamıydı.''

Alessia kafasını hızlıca sallayarak yüzünü ovaladı. ''Bunu yapmanız gerekiyorsa -ki, berbat bir fikir- bensiz yapın ya da benden önce burada olan birini yanınıza alın.'' Bu göreve gitmesi imkansızdı.

''Bu bir emir, leydim-''

''Leydin falan değilim, değil mi?'' Onu güzelce bir uyardığını düşünüyordu.

''Evet, leydim. Şimdi bizimle gelin. Tüm ekip sizi bekliyor.''  Askerin ayakları paralel, elleri arkadan tutuşmuştu. Neden Alessia'ya ihtiyaçları olduğunu bir türlü anlamıyordu. Hatta bunu neden yaptıklarını da anlamıyordu.

Alessia'nın gözleri sıkıntıdan gerisingeriye dönmek üzereydi. Kapıya yürürken askeri dirseğinden yakaladı. ''Kendinize bir gladyatör bulun. İmparatorunuz'a da hasta olduğumu ve tüm gece kalan ömrümde çiçek türlerinin tümünü ne kadar zamanda öğrenebileceğim hakkında düşüneceğimi söyleyin.'' Erinye artık kapının dışından onu izliyordu. ''Umarım işi batırırsınız.'' Kapıyı gürültüyle kapattı.

Parmaklarını saçlarına geçirdi. Halkın arasına imparator'un elçisi gibi inemezdi. Halk bu haldeyken ve tek bekledikleri biraz daha fazla yemekken...oraya gidip Hanzeb'in işlerini gören biri gibi görünemezdi. Ve görev...berbattı.

Alessia başını yastığa koyup gözlerini kapattığında bir çift mavi göz ve turuncu beklerler görmüştü. Dehşetle gözünü yeniden açtı. ''Unut bunu,'' kafasının içinde gezen tilkileri saymamaya başladı.

Tiz bir çığlık. Alessia bu sesle yatağından hoplamıştı. Elini korkuyla gümbürdesen kalbine götürdü. Kaç tilki sayabildiğini bilmiyordu. Uyumuş olmalıydı.

Acılı bir inleme. Sanki zihninden geliyordu. Alessia rahatsızca kulaklarını kapattı ama duymaya devam ediyordu. Ne inlemeler ne de çığlıklar kesilmemişti. Yatağa tutunarak ayağa kalmaya çalıştı. Sesler dengesini kaybetmesine neden oluyordu. Devamlı ve her nasılsa çok yakından.

Alessia kendini koridora attı. Bu şekilde sanki ses daha da artmıştı. Yürümeye devam etti, sesin kaynağına yaklaştığını hissediyordu. Şatonun neredesinden geldiğini bulursa belki bu işkenceye son verebilirdi. Tekinsiz bir saatte çığlıkları kovalarken kendini pek güvende hissetmiyordu. Devamlı kulaklarlarını kapatıyor alnında toplanan teri bileğine siliyordu.

Dakikalar sonra şatonun hangi kısmında olduğundan bile emin değildi.

Tam karşısından çığlık tekrar yükseldi. Acılı inlemelerle karışan tanıdık bir sesti sanki. Gerçeklerle arasında bir engel rolü oynayan aralık kapıyı ittirdi. Sert, beton bir masaya kelepçelenmiş bedeni tanıyordu. Orada; uğursuz, tıpkı şatonun diğer her parçası gibi karanlık odanın ortasında acı çekiyordu. Siyah eldivenleri dirseklerine kadar çekilmiş kadın elini kurbanın üzerinde gezdirdikçe mavi ve saydam ruhu göğsünden yukarı esniyor, kızın boğazı yırtılırcasına çığlık atmasına neden oluyordu.

Ruhunu canlı bedeninin içinde parçalıyorlardı.

''Merga!'' Alessia kenara ittirdiği sürgülü kapıyı ayakta duran büyülü sürpüntünün başında kırmak istiyordu. Acılar içinde kıvrılan cadı ona doğru bakamayacak kadar ölümle yüzyüzeydi. Ona tekrar bağırmak üzereydi, birinin yardıma geldiğini bilmesini istemişti fakat kalın, giysili bir kol içeri girmesine mani oldu. Bu yüzden diline gelen ismini yutmak zorunda kaldı.

Bunun yerine ''Aşağılık!'' Diye tısladınız esnada çıplak eli Hanzeb'in yüzüne çarptı. Burada dikilmiş seromonisini yönetiyordu. Ne de olsa bir ruh yiyendi. Hanzeb kolunu indirmeden önce sürgülü kapıyı kapattı. Alessia elini yumruk yaptı. Canavarın yanağına çarptığı avucu kavurucu bir acıyla zonkluyordu. O ise bundan gram etkilenmemiş gibiydi.

''Her seferinde...'' Kaçma fırsatı dahi bırakmadan güçlü parmaklarını Alessia'nın boynuna sardı. Sırtı duvara çarpana dek geri geri yürümeye devam ettiler. ''bana meydan okunabileceğini sanacak kadar aptal hamlelerde bulunuyorsun.'' Parmakların her saniye daha da sıkılaştığını ve kesintisiz bir nefese ne kadar ihtiyacı olduğunu yüz ifadesine taşımamaya çalıştı. Merga'nın çığlıkları bitmek bilmiyordu.

Tanrım...

''Söylediğim her şey bir emirdir ve yerine getirmediğin her emirin bedelini başkaları öder. '' Alessia şimdi anlıyordu. Cadı, düşüncesizce reddettiği görevin bedelini ödüyordu.

Belli belirsiz nefeslerin arasından. ''Yapacağım,'' dedi. Tam konuştuğu sırada Merga tüm şatoda duyulacak bir çığlık daha kopardı.

Hanzeb bir an boğazını bıraksa da diğer an Alessia'nın saçını yumruğuna doladı. ''Tekrar söyle, velet.'' Eli refleks olarak saçlarını tutan elin bileğine gitti. O an için sanki tüm canı saç diplerinde toplanmıştı. ''Sakın bana karşılık verme küçük yaratık, sakın. Bana dokunma.'' Hanzeb tüm bunları söylerken dişleri Mengele gibi sıkıydı. Sözcüklerin arasından saçılan tükürükler Alessia'ya isabet etmişti.

''Yapacağım,'' dedi zorlukla fısıldayarak. Elini canavarın bileğinden çekerken hala canı yanıyordu. ''Lütfen.'' Bunu neden söylediğini kendisi de bilmiyordu.

Hanzeb elini çekip parmaklarının arasında kalan saçları tiksintiyle yere attı. İçeride Merga'ya işkence eden dışına yakınlarda hiç emir kuşlu yoktu. Oldukları koridorun ilk dönüşü hemen yanında kalıyordu. Belli de büyüsünü tekrar çağırmayı deneyip, onu öldürebilirdi.

''Ya görevi başaramazsam, çocuğu almazsam?'' Dedi büyüsünü ararken. Sonuç resmen hüsrandı. Merga'nın ani sessizliği asıl korkuyu içine ekmeye başlamıştı bile. Üstelik büyüsü cevap vermiyordu.

''Öyleyse karşılığında işime yaramayan bir cadıdan kurtulmam gerekebilir.'' Yakası tüylü imparator pelerinini düzeltti. Uzaklaşmaya başladığında arkasını dönmeden ekledi. ''Bu bir şans değil.''

Alessia yanaklarındaki ıslaklığı silerek sürgülü kapıya koştu. İlk çekişinde açılacağını sandığı kapı yerinden oynamıyordu. ''Merga!'' Defalarca yumrukladı ve tekmeledi. Kapı yarım saat öncesi kadar kıpırtısız ve ardı sessizdi.

Alnı kapıya dayandı. ''Çok üzgünüm, cadı.'' Yanaklarından süzülen yaşların tuzlu tadı diline ulaştı. Merga, Ophelia, Murphy ve değişebilecek kaderleri. Onu ayakta tutan şeylerdi.

Fakat böyle ağlayarak nereye varacağını düşünüyordu?

***

Mor'un açık tonu şehrin üzerine düştüğünde Alessia hançerlerini çizmesine sıkıştırıyordu. Tıpkı pantolonu kadar sıkı toplanmış saçları sırtına çarptı. Gözlerinin altına sürdüğü siyah çizgiler bir daha göz yaşı dönmeyeceğinin sözü niteliğindeydi. O siyahlığı yüzüne dağıtmayacaktı.

Vakit kaybetmeden ekibin önünde araca yürümeye başlamıştı. Yürüdükleri zemin bir çeşit pist gibiydi. Gökten yere inmelerini sağlayacak tüm araçlar buradaydı. Yanlarından buraya gelirken kullandığı kara kutu geçti. Halktan sömürülenlerin tümü buradan geçip doğruca depoya gidiyordu. İmparator'un yere inmek için bu yöntemi kullandığını hiç görmemişti. O portal açabilir ya da pek ilahi merdiveni kullanırdı.

Aracın kapıları kapanırken tüm askerler yerini buldu. Gladyatörlerden oluşan başka bir ekip aracın dışındaki demirlere tutundulular. Alessia o bilinçsiz yaratıklardan nefret ediyordu.

Yere inmeleri neredeyse bir düşüş gibiydi. Normalin aksine önce hızlı sonra yavaş olması farkıyla. Sessiz ve sarsıntısız bir inişti. O sırada avuçlarını gözlerine bastırarak ana esrime olmaya çalıştı. Kapıların presi havayı serbest bırakarak açıldı. Havaya kalkan toz ve toprağın arasından gladyatörler ekibin arkasındaki yerini aldı. Alessia o makinelerin ölümü olacağı zamanı asla unutmuyordu.

Biraz sonra çalacağı kapının neye benzediğini de hiç unutmayacaktı.


Alessia Garnet topraklarına bastığı an soğuk esinti tenini yalayıp geçti. Rüzgarın uğultusu tıpkı bu toprakların sahipleri kadar sinsiydi. Sessiz tüccarlar dükkanlarının perdelerinden davetsiz misafirleri gözetlemeye başladı. Tenleri soluk, perdeyi aralaraysan tırnakları keskindi. Alessia onları her zaman on dokuzuncu yüzyılın sivri dişlilerine benzetirdi. Kana susamamış olmaları farkına şükrediyordu.

Yumruğunun sesi siyah ahşap kapıda üç ritmik tok ses çıkardı.

Ekip ardında harekete geçmeye hazır beklerken Alessia içeriden gelebilecek sese kulak kesildi. Kapı açılmadığı taktirde kıracaklardı. Kimseydi bulamazlarsa...birilerini bulmaları gerekiyordu. Tüm bunlara gerek kalmadan önce kapının hemen yanındaki perde aralandı. Sarı bir göz onlara bakıp olan biteni anlamaya çalışıyordu. Alessia sessizce ''Lanet olsun,'' Dedi. Neyseki kimse duymamıştı.

Sabırsız bir asker onları izleyen gözün önüne denk gelecek şekilde camı yumrukladı. İçerideki her kimse korkuyla irkilirken askere döndü. Yönelttiği bakışlarının ardındaki saf öfkeyi saklanabildiğini sanmıyordu. ''Yüceler aşkına, kaç aylıksın sen?''

Asker anlamadı.

Kapı fark edilir bir korkuyla aralandı. ''Ne istiyorsunuz?'' Bir kadındı. Tıpkı bu topraklardaki herkes gibi sivri tırnaklarından zehir akan bir sitrin.

Konuşmadan evvel yardımcı olacağını umduğu bir nefes aldı. ''Çeşitli emir ve yasakların çiğnenmesi gerekçesiyle evinizi arama ve krallığa ait olduğuna karar verilen her türlü canlı cansız varlığa el koyma özgürlüğüne sahibiz. Şüphelerimizin doğruluğunu kanıtlayacak yardımcı bir açıklamanız varsa konuşun ya da kapıyı açmamız için kenara çekilin.'' Aldığı nefesin hiç mi hiç faydası olmamıştı.

Sabırsız asker ileri atılacakken kolunu kaldırdı. ''Geri çekil asker. Bu senin değil, benim görevim.'' Yılanları titreşirken bakışlarını yüzünde sabitlemişti. Alessia'nın kolunu görmezden gelip kapıya elini koydu. ''Bu senin ilk görevin. Benim değil.'' Boştaki eli kılıcına gitti. ''İçsel çatışman umurumda değil.'' Bu, içeri zorla girmeden önce söylediği son şeydi. Bir anda onu kendi yılanlarıyla boğma isteğiyle doldu.

Ekip yanından geçip evin içine dolarken yerdeki kadına baktı. Kaşının şiddetiyle düşmüştü ve göğsü korkuyla inip kalkıyordu. Tıpkı Alessia gibi. Boğazına doğrultulmuş bir kılıcın esiri olduğundan düştüğü yerden kalkması imkansızdı. Hemen önüne diz çöktü.

''O nerede?''

Kadının gözleri yaşla parıldamaya başladı. Başını olumsuzda iki yana sallıyordu. ''Kimden bahsediyorsun? Bilmiyorum,'' başını kıpırdatmadan etrafında olan bitene baktı. Az önce huzurla oturduğu evini lanet olası erinyeler geziyordu. Gözleri tekrar Alessia'nınkileri buldu. ''Ne arıyorlar, sorun ne bilmiyorum. İnanın neler olduğuna dair en ufak bir fikrim bile yok! Bana inanmak zorunda-''

''Kimi aradığımızı biliyorsun, Erica.'' Ahşap zemine düşmüş bez bebeği işaret etti. Tamamen el yapımı olduğu yer yer sökülmüş dikişlerinden ve orantısız gözlerinden belliydi. Alessia bu cehennemde oyuncak olacağını sanmıyordu. Kadın bakışlarını takip ettiğinde hüsranla omuzları düştü. Artık hıçkırarak ağlıyordu. ''Lütfen onu almayın,'' çırpınıyor ve tükürükler saçıyordu. Alessia ayaklanıp küçük evde iz bulamayan askerleri inceledi.

''Çok küçük...  O yanlış bir şey yapmadı...''

Elini kaydırarak duvara vurdu. Altı dolu bir ahşap sesinden başka bir şey yoktu.

''Onun yerine beni alın...Yalvarırım yaşamasına izin verin...Evden dahi çıkmayacağına yemin ederim.''

Gözlerini sımsıkı kapattı. Bu tahmin ettiğinden de zordu. Orada bir anne paramparçaydı. Hiç böyle bir sadakati tatmamıştı ve bu yüzden onunda yüreği parçalanıyordu. Asla gerçek bir anneye ya da gerçek bir annenin anılarına sahip olmamıştı, bir anne olacağını da sanmıyordu. Yutkundu. Kalbini sıkıştıran tüm duyguları gözardı etmeye çalıştı.

Adımları altında gıcırdayan zeminin sesi değişti. Bu, aynı zamanda kadının ağlamayı bıraktığı andı. Alessia'nın farkına varmış ifadesini görmesi zaman almamıştı. Bir anda ağzını açtı. ''Kaç Gwendoline!''

Zeminden bir kapak açıldı. Alessia ne olduğunu anlamadan küçük, boynuzlu bir kız koşmaya başlamıştı. Kapıdan çıkması yalnızca saliseler aldı. Herkese oranla hızlıydı. Özellikle peşine düşen gladyatörlere göre. Alessia koşmaya başladı. Her seferinde adımları bir öncekinden daha sağlamdı.

Göğüsümde bir alev hissetti.

Hayır. Alev değil.

Bu büyüsüydü.

Dallarını çağırdı. Bu sırada havlamış büyü damarlarını yakıyordu. Hızını kesmeden gladyatörlerin hemen arkasına yerleşti. Toz ve duman görüşünü neredeyse tamamen kapatmıştı. Gladyatörün bacağını hedef aldı. Onu düşürürse çocuğun peşine kendi düşebilir ve korumasına alabilirdi. Ama büyüsü geri sekti. Bununla birlikte Alessia'da tökezlemişti.

Tekrar tekrar denedi. Dalları gladyatörlere ya da askerlere karşı gelmiyordu. ''Bu da ne bokum böyle?''

Dizlerini tutup nefesini toplamaya çalıştı. Hanzeb büyüsünü mü bozmuştu? ''Sokuk herif.''

''Lügatının bu kadar geniş olduğunu bilmiyordum.'' Erinye gladyatörlerin uzaklaşmasını izledi. Alessia yılanlarını iki yana çekip ciğerleri dönene kadar çekme fikrinden henüz vazgeçmiş değildi.

''İçsel çatışma yaşamıyordum.''  Duygusal biri olarak görünmek istemiyordu. Güçsüz olmaktan bıkmıştı. Alessia askerin umurunda olmadığını söylemesini bekledi. Onun ilk görevi olduğu konusunda haklıydı. Bu yüzden de önceki görevleri için böbürlenmesi an meselesi olmalıydı. Ama bunun yerine elini uzattı

''Taylor.''

Askerin yüzüne haddinden uzun baktı. Baktı ve ani bir fikirle dalların hedefini Taylor olarak belirledi. Kuru, küçük bir dal Taylor'un karnındaki metal zırha çaptı. Cılız bir sesle yere düşen dal kırıldı. Bu kısacık anda ikisi de olan biteni izledi. Taylor kaşlarını kaldırdı. İfadesiyle bunu neden yaptığını soruyor gibiydi ama etrafına baktığında cevap oldukça açıktı.

Alessia ismini kast ederek, ''Umurumda değil.'' Dedi ve geri dönen gladyatörleri izlemeye koyuldu. ''Pekala, bayan umurumda değil. Sanırım beni öldüremediğin için benimle işin bitti.'' Alessia ondan tarafa dönmedi. ''Gayet tabii.'' Biraz yakına geldiklerinde gladyatörlerden birinin yürürken küçük bir bedeni sürüklediğini gördü.

''Sersem makineler,'' bu koşmaya başladığı andı. Taylor'ı geride bıraktı. Lanet olası Hanzeb'in Lanet olası sürüngen askeri. Ne diye onunla konuşmaya çalışıyordu ki? Kurnaz herif büyüsünün ayarlarıyla oynamıştı.

Alessia gladyatör'ün sonraki adımının önünde durdu. Koca canavar da onunla birlikte durdu.''Onu araca ben götüreceğim.''

''Kaçak tutuklandı.''

''Öyleyse yetkilinin ellerine teslim et.'' Şansını denemekten asla vazgeçmemeliydi. Çocuk kir ve yara içinde kalmıştı. Üstelik bağırarak ağlıyordu. Gladyatör sessiz kaldı. ''Pekala onu bana ver ve bana eşlik et.''

Metal kolu havalandı. Başta ne yaptığını anlamasa da çocuğu yüksekten yere bırakacağını son anda fark etti. Hızla atıldı. Çırpınan çocuğu yere çarpmaktan son anda kurtaran Alessia'nın dalları olmuştu. O an anladı. Büyüsünü yalnızca imparatorluğa karşı kullanamıyordu. Hanzeb sandığından daha iş bilir olabilir miydi? Eğer öyleyse ondan bir adım önde olmaya çalışmak gittikçe zorlaşabilirdi.

Gwendoline dallardan kurtulmaya çalışırken çırpınmaya kesmedi. ''Anne!'' Bu kelime Alessia'nın etine derin bir kesik attı. ''Anne! Beni buldular, anne yardım et!'' O sırada yürek acısından daha belirgin bir şey fark etti. Kız dokunduğu dalı beyaza boyuyordu.

Ona elini uzattı. Dalları sakince geri çekiliyordu. ''Sana zarar vermeyeceğim, söz veririm.''

Pembe teni kirlenmişti. Boynuzlarının etrafında elektrik değil duman dolanıyordu. Koca, gri gözleri yaşlarla titredi. Alessia'ya güvenmiyordu, elbette güvenmeyecekti. Fakat çığlık atmayı da bırakmıştı. Havada kalan elini öndeki uzun tutamı kulağının arkasına sıkıştırmak için uzattığında küçük kız geri çekildi. ''Anneni görmek ister misin?''

Olabilirmiş gibi gözleri daha da büyüdü. Hızla başını salladı. ''Bunu yapabilir misin?'' Bir damla daha yanağında kirden yol çizdi ve çenesinden düştü. Yuvarlak suratı kaşık kadardı. O bir melezdi. Annesinin beyaz, babasının mor teni sonucunda o pembeydi. Babası gibi boynuzları olmalıydı. Annesinin tırnaklarına sahipti. Lakin tırnakları siyah değil beyazdı. Üstelik Alessia'ya pekte ölümcüllermiş gibi gelmemişti.

Gülümsedi. İçinden gelmiyordu ama buna mecburdu. ''Elbette yapacağım.''

Gwendoline elini sımsıkı kavradı. Adete dinlenecek bir liman bulmuş gibi annesini yeniden görene dek elini sıkmayı bırakmamıştı. Alessia anlıyordu. Tüm bunlar...onun gözünde epey devleşmiş olmalıydı. Erinye askerler, gladyatörler, ve ne olduğu bilinmez bir kız onu annesinden koparmaya gelmişti. Bu onun en büyük kâbusuydu. Üstelik ömrü boyunca onu uyuşmadığı zamanlarda dahi rahat bırakmayacaktı.

Askerler Erica'nın etrafını sarmıştı. Tüm şiirin halkı perdelerin ardından olan biteni izliyordu. Böylesi daha iyiydi. Alessia kimsenin canının yanmaması için tabuta benzeyen evlerinde kalmalarını diledi. Öyle de oldu.

Gwendoline annesinin kollarında son defa tam anlamıyla güvende hissediyordu. Erica dizlerini yere koyup kızın yüzünü avuçladı. Askerlerin sabırsız olacağını bildiği için onu öperken hızlı davranıyordu. Hızlı ve pişman. Hızlı ve harap. Hızlı ve paramparça.

''Çok üzgünüm bebeğim.'' İkisi de ağlarken Alessia yüzlerinde akıllarından bir çıkış yolu aradıklarını görebiliyordu. ''Beni affet hayatım. Seni koruyabilirim sanıyordum.'' Ona yeniden sarıldı.

''Beni onlarla gönderemezsin.'' Kızgın yüzünde aynı anda şaşkınlık ve kırgınlık belirdi. Yanaklarındaki elleri tuttu. Doğruca annesine bakıyordu. ''Söz vermiştin.''

''Bu kadarı yeter.'' Taylor küçük kızın kolunu çekerken diğer askerler anneyi çıktığı eve geri itti.

Erica ve Gwendoline aynı anda çığlık atıyordu.

Askerler kapıyı kapatmadan hemen evvel kadının gözleri Alessia'nınkileri buldu. Kapı kapandı. İki adet tahta parçası kapının üstüne çivilendi. Alessia bunun kalıcı bir şey olmadığını biliyordu. Birinin kadının o evden çıkmasına yardım edeceğini umuyordu. Belki de bu Gwendoline'nin babası olurdu.

Gitmeden evvel tahta kapıya avucunu dayadı. Kadının hıçkırıklarını hala duyabiliyordu. ''Ona bir şey olmasına izin vermeyeceğim.'' Erica'nın da onu duyduğunu umdu.


***

Küçük kız aracın içinde tam karşısında oturuyordu. Alessia onun elini bıraktıktan sonra avucunun beyaza boyandığını görmüştü. Şimdi bile nereye dokunsa aynı rengi bırakıyordu. Minik boynuzlarının etrafındaki bulutlarda dönmeyi bırakmamıştı. ''Bu boya ne için?''

Alessia kıza beyaz avucunu gösterdi.

Gwendoline gözlerinin içine bakmayı ve cevap vermeyi reddetti. Onu zorlamamalıydı. Çünkü zaten küçük kızın tüm hayatı zorluklar içinde geçecekti.

Alessia kızın kendi parmaklarına bakarak fısıldadığını duydu. ''Ne dedin?''

''Ruhlar karanlığa gitmeden önce...'' doğru sözcükleri bulmaya çalıştığından emindi. Sanki ona söylenen şeyleri olduğu gibi hatırlamayı deniyordu. ''Onlar, siyahın içinde bulunan her şeyle inşa edilmiş o yere götürülmeden önce günahlarını labradoritlerin bulutları arasında görürlermiş.''

Siyahın içinde bulunan her şeyle inşa edilmiş yer. Alessia bu cümleyi bir yerden hatırladığına yemin edebilirdi. Nabzı hızlandı. Beyni aynı anda birden fazla anıyı eşeliyordu. ''Siyahın içinde bulunan mı dedin?'' Kaşları heyecanla çatılmıştı. Kıza biraz daha yaklaştı. Varacakları yere gelmek üzere olduklarını hissediyordu bu yüzden hızlı olmalıydı. ''Yani ruhlar oraya götürülmeden önce? Değil mi?''

Gwendoline usulca başını salladı.

''Peki-'' bakışlarını aracın içinde gezdirdi. birinin onları dinleyip dinlemediğini kontrol etmişti fakat tüm askerler yanaşmak üzere olan aracın konumuyla ilgili konuşuyordu. ''Peki ellerindeki boya?''

Küçük kız ellerine baktı. Alessia ona haddinden fazla yüklendiğini hissediyordu çünkü bu soruyu zaten sormuştu ve kız cevap vermemişti. ''Annem, ruhları hizaya sokmak için yere çizgi çektiklerini söyledi.'' İri sarı gözleri onun gözlerini buldu. ''Annemi ne zaman göreceğim? Eve dönmek istiyorum.'' Sesi ağlamaklı çıkıyordu.

Alessia ona yaptığı sorgudan utanarak gülümsedi. Başparmağı yanağındaki kirden iz bırakmış göz yaşına takıldı. ''Bilmiyorum bebeğim, bir çaresine bakacağız.'' İşaret parmağını dudaklarına dayadı. ''Fakat bu bir sır. Buradan kurtulamadığını kimse bilmeyecek, tamam mı?'' Bu defa başını sallarken hızlıydı.


Araçtan indiklerinde şatonun kasveti ciğerlerini patlatabilirdi. Botları gıcırdadı. Taylor Gwendoline'i kelepçelerken onu durdurdu. ''Buna gerek yok, sana karşı koyamayacak kadar küçük ve bunu yapmıyor.''

''Ama yapabilir.'' Dedi küçük bileklerini sıkmaya devam ederek.

Alessia alaya alırcasına burnundan güldü. Bu aşağılamayı yapmak zorundaydı. ''Bir çocuktan mı korkuyorsun yani?'' Askerin kaşları çatıldı ve yılanları çıngırdadı. Gülüşü adamın gururuna inen bir balyoz görevi görmüş olmalıydı. Ne yazık... diye düşündü.

Gözlerini onunkinden ayırmadan küçük kızı kaldırıp tek koluna oturttu. ''Bu kasların içini pamukla doldurmadım elbette.''

''Bundan emin olmam gerekirdi.'' Memnun bir şekilde gülümsedi. Asker yalnızca başını biraz daha kaldırmakla yetindi. Yanından geçip gitmeden evvel küçük kızın nereye götürüleceğini belindeki anahtardan anlamıştı bile.

***

Merga'nın zindanına koşarken bir sonuç çıkarmaya çok yaklaştığını hissediyordu.

Ellerini parmaklıklara doladığında hala nefes nefeseydi. ''Neyseki seni sağ bırakmış.'' Cadı tek parça olmasının yanında tekrar tekrar birleştirilmiş gibi bitkin görünüyordu. Çünkü ona yapılan tam olarak buydu.

''Hayal kırıklığı seziyorum.'' Merga başını kaldırdı. Yüceler şahitliğinde onlarca kez cadının ne kadar kötü göründüğünü düşündü. O hayattaydı fakat çektiği acının sebebi olduğu gerçeği vicdanını rahat bırakmayacaktı.

Alessia yavaşça gözlerini kırptı, gözleri hüzün ve pişmanlıkla doluydu. ''Böyle olacağını bilmiyordum, yemin ederim ki-''

''Hey! Bu zindanda senin acılı ses tonunu ve pişmanlıklarını dinleyecek kadar mutlu mu görünüyorum hayatım?'' Merga ellerini kaldırıp küçük yeni dünyasını işaret etti. Onaylayarak geri çekildi. Haklıydı, cadı yeterince yıpranmıştı.

''Siyahın içindeki her şeyle yapılan yer. Bunu hatırlıyor musun?'' Cadı aniden başını ona çevirdi. Bakışları adeta can bulmuştu. Korkmuş muydu yoksa heyacanlanmış mıydı bilmiyordu. Bu bakışlardan anladığı tek şey konuyla ilgili çok fazla bilgiye sahip olduğuydu. Yutkundu. ''Ben hatırlıyorum, sarnıçta...sana günlüğü-''

''Şşt!'' Parmağı dudağındaydı. Merga hızla ayaklanıp Alessia'nın dikildiği yere yaklaştı. ''Bundan yüksek sesle bahsetme. Hele ki bu şatoda.''

İlk defa anlayabiliyordu. ''Evet, affedersin.'' Fısıldamak için başını eğdi. Sanki sarnıçta sırrını vermek için mendilini düşürmüş gibi yaptığı zamana dönmüştü. Ama cadı o günden bu yana epey sarsılmış görünüyordu. ''Sana o soruyu soruduğumda,'' diye üstü kapalı bir şekilde devam etti. ''Bilirsin, bana cevaplar verdin. Yani verdiğini düşündün çünkü hiçbir şey anlamamıştım. Merga bana ne demek istedin? Siyahın içindeki her şey... o yer neresi?''

Merga son derece dikkatle dinledikten sonra verecek cevabı düşünmek için vaktinin olmadığını biliyordu. ''Keşke sana olduğu gibi anlatabilsem fakat bu imkansız. Bu konu hakkında konuşamam, kimse konuşamaz. Ve bunu çözecek bir büyüm hiç olmadı.'' Cadının gözleri bir uzaklara daldı. ''Ambrose'un büyüleri her zaman kendisi gibi ketum olmuştu.'' Bunu neredeyse bir hakaret olarak söylemişti.

Farkındalık zihninde bir yıldız gibi kaydı. ''Bu bir büyü. Bu yüzden kimse açıkça konuşmuyor.'' Cadı başını salladı. ''Siz mühürlendiniz.'' Şaşkınlıkla farkındalığı aynı anda yaşıyordu. Ne yazık ki cadı yeniden onayladı. İşte yeniden başladığı noktaya dönmüştü. Sırtını duvara dayadı. ''Öyleyse nereden başlamalıyım bilmiyorum.'' Ümitsizlik yine onu bulmuştu.

''Ophelia'nın mektubunu geri almalısın.''

Tek cümlelik bir öneriydi. Neredeyse bir emir niteliği taşıyordu. Hipnotize olmuş gibi cadıya baktı. ''Alacağım.'' İşte başlaması gereken yer burasıydı. Ritmi tekrar kıpırdandı. Verdiğini geri alacaktı ve bu defa mektuptaki şifreleri çözecekti. Aslında mektup bir kopyaydı çünkü gerçeği imha et büyüsü yüzünden ortadan kaybolmuştu.

Adrenalin dolmuştu. Cadının demiri tutan ellerine uzandı. ''Düşünmeliyim, çok fazla düşünmeliyim Merga.'' Parmaklarımın öptü ve cadının yanağına dokundurdu. Merga bundan hoşlanmamış gibi kıpırdansa da Alessia onun gülümsemesini zor tuttuğunu ve kızaran yanaklarını görebiliyordu. Hemde onca kirin altında!

''Ben ölmeden düşünsen iyi olur!'' Diye bağırdı uzaklaşırken.

***

Her yerde Agiel'ı arıyordu. Ona karşı konulamaz bir teklifi olacaktı. Henüz bunun ne olduğunu kendisi de bilmiyordu fakat işe yarar bir şeyler bulmak zorundaydı. Yerleri paspaslayan kadını durdurdu. ''Agiel'ı nerede bulabilirim?''

Kadının yüzü yakışıksız bir soruyla karşı karşıyaymış gibi asıldı. Eli sorgucu bir tavırla beline gitmişti. ''Dük'ü neden arıyorsun?''

''Sanırım dükün özel hayatı seni ilgilendirmiyor.'' Hızlı bir çözüm olarak kendi adına ima ettiği şeyden utanmıştı. Utancını açık vermekten korkar gibi kollarını bağladı. Kadın huysuz bakışlarını bir nebze olsun üzerinden çekmemişti. Öyleki artık onu alıcı gözüyle süzüyordu.

''Şimdi. Onu nerede bulabilirim?''

Kapıyı tıklatırken hala teklifi ayrıntılı olarak düşünmemişti. Aklına gelenin en iyi olacağına inanmak istiyordu. Kafasını toplamaya fırsat bulamadan kapı açıldı. Siyah saten ve salaş pantolonunun üzerinde göğüsü çıplaktı. Bakışlarını kaslı olmayan bir yere sabitlemeye çalıştı. Ama Cerbezeli'nin omuzlarından aşağı inan sabahlığı yerlere kadar uzanıyordu ve bu dikkat dağıtıcıyı. ''Yosun kafa, içeri gelsene.''

Agiel'ın odasında bordo renkleri hakimdi. Tavan yüksekti ve oldukça geniş bir odaydı. Arkasını dönüp Agiel'e baktığında kapıya dayanmış çoktan onu izleyen bir çift gözle karşılaşmıştı. ''Sevdin mi?'' Alessia son bir bakışla etrafını süzdü. Ona cerbezeli ismiyle hitap eden tatlı diliyle büyülediği kızları yatağın üzerinde hayal etti. Bir saniye sonra kızlar yatağın üzerinde birbirini yiyordu. Gözlerini kırpıştırarak bu hayalden kurtuldu. ''Çok sevdim.''

Kabarık koltuğa otururken Agiel içecek bir şeyler koyuyordu. Aslında deli gibi açtı. Hatta en son ne zaman yemek yediğini hatırlamıyordu. ''Sana bir teklifim var.''

Agiel sıvıyı kadehe dökmeyi kesip kıza baktı. Dudağının yalnızca bir köşesi kıvrılmıştı. ''Biraz yavaşlayalım mı?''

''Asla!'' Dedi heyecanla. Bunun için vakti yoktu. ''Hanzeb'e verdiğim bir şeyi geri almam gerekiyor ve karşılığında benden ne istersen onu yapacağım.'' Pekala, söyler söylemez buna pişman olmuştu. Daha yaratıcı ve akıllı olabileceğini düşünmüştü ama kimi kandırıyordu.

Agiel kadehini bir dakika öncesinden çok daha keyifli bir şekilde yudumladı. ''Şu an bile bu söylediğin için pişmansın.'' Evet.

''Hayır.'' Kadehi elinden alarak başına dikti.

''Bence yavaşlama fikrini yeniden düşünmeliyiz.'' Kadehi elinden alıp bir köşeye koyduktan sonra. Yeşil bir bukleye baştan aşağı dokundu. ''Bu çok büyük bir vaat, Yosun.''

''Evet öyle.'' Ve bunun ikna edici olması gerekiyor.

Agiel biraz daha yaklaşıp Alessia'nın tüm saçına baştan aşağı dokundu. Gözlerini gözlerinden ayırmıyordu. ''Peki öyleyse, teklifini kabul edeceğim.'' Alessia bunun çok kolay olduğunu düşündü ve şüpheye düştü.

''Geri almak istediğim şeyin ne olduğunu sormayacak mısın?''

''Elbet soracağım, fakat şu an ödeyeceğin bedel hakkında fanteziler kuruyorum.'' Başını yana yatırmıştı ve doğrudan gözlerinin içine bakıyordu. Ona istediği her şeyi verebilirdi. Değil mi? Kendine bu soruyu tekrar tekrar sordu. Cevabından pek emin olmasa da korkuyordu. Çok derinlere gömmeye çalıştığı katilin isminin bir nabzı gibi attığını hissetti. Sanki ona ihanet edip etmeyeceğini soruyor gibiydi.


⚠️BÖLÜM SONU DEDİKODUSU! DÖKÜLÜN.?!⚠️

Sizce bedel ne olacak? Yorumlarda buluşalım.🤍

Minik yıldıza dokunmak vereceğiniz en faydalı destek olacaktır. Burada olduğunuz için teşekkürler ♥️♥️♥️

Continue Reading

You'll Also Like

187K 11.7K 13
Ben kötü biri miydim? Yoksa onlar mıydı, kötü olan? Kime ne zararım dokunmuştu benim? Aklımda sürekli bu sorular... Bir hatırlayabilsem... Ölmüş müyd...
31.4K 1.7K 29
Gece yarısı sokakta karşısına çıkan evsiz bir kediyi evine alan bir kız en fazla kediyle ne yaşayabilirdi? "ben aslında evine aldığın kediyim, " ger...
217K 9.6K 50
Güçlü kadın serisi...
1.8M 95.3K 45
Zengin, şımarık ve akıl almayacak derecede çılgın olan Pera verdiği büyük parti sonucu kendini dedesi ve babaannesinin yaşadığı köyde, çiftlik evinde...