The Frozen Flame || Daemon Ta...

By DanceOfEternity94

901 129 96

Bir sabah ansızın yaşadığı gerçekliğin değiştiğini fark etmek herkesin başına gelebilecek bir olay değildi. T... More

King's Heir
The Rogue Prince
The Dinner
A Memory From the Past
A room full of liars

The Begining of Everything

250 25 15
By DanceOfEternity94

Etrafa dağıttığım kitaplarımın arasında tek başıma sırt üstü uzanırken, düşüncelerimle baş başa kalmaktan başka bir şey yapmıyordum. Defalarca okuduğum kitapları tekrar tekrar okuyup, yatağımda ruhsuzca yatmaya devam ediyordum. Kaç saattir bu şekilde durduğumu bile unutmuştum. İki? Belki beş?

Üniversiteyi bitirmeme sadece aylar kalmışken, Okuduğum bölümün aslında benim için uygun olmadığını fark etmem suratıma bir tokat gibi çarpmıştı. Hayata daha yeni atılacakken, yürüdüğün yolların baştan beri ayaklarımı kanattığını fark etmek oldukça acı vericiydi. Kendimi tanıdığımı sanıp aldığım kararlar, bana en yabancı olanlarıydı şimdi.

İnsan bir kere kaybolunca yolunu bulması ne kadar sürerdi? Kimileri için bu kadar kolayken her şey, ben neden her seferinde tökezlemiştim? Şimdi verdiğim onca emeği bir kenara itip, baştan başlayabilir miydim hayallerime?

Düşünceler ve sorular ve asla cevaplanamayanlar.

Hayatım boyunca yapmak istediğim tek şeyin oyunculuk olduğunu anlayalı yaklaşık bir yıl olmuştu. Lisede hocalarımın yönlendirmesiyle fizik bölümünü seçen ben, yaptığım hatanın farkına sonradan varabilmiştim. Bölümü bırakıp hayallerine yönelmek birileri için kolay olabilirdi belki ama benim için aynısı geçerli değildi. Rasyonel beklentilere sahip ailemin karşısına bu hayalimle çıkarsam, alacağım tepkiyi hayal bile edemiyordum.

Bitirmem gereken bir bölümüm varken ben yalnızca rüyalarıma konu olabilecek hayalimi düşünerek yatağımda boş boş pinekliyordum. Belki de depresyondaydım, kim bilir? Uzun zamandır tek yaptığım kendime acı çektirmekti. Acıyı rutine bindirmiştim.

Düşüncelerimle boğuşurken, kapıdan gelen anahtar sesiyle irkildim. Gün içinde evde oluşan yakıcı sessizliğe o kadar alışmıştım ki, açılan kapı bile beni korkutuvermişti aniden. Yavaşça yatakta doğrulurken ev arkadaşım Amber'ın bana seslenişini duydum.

"Emma! Evde misin? İkimize pizza aldım!"

Amber'ın söylediklerini duyduğum an ayaklanırken, ona yanına geldiğimi belirterek seslenmiştim. Odamdan çıktığımda neşeli görünen yüzü, beni gördüğü an düşmüştü. 'Yine başlıyoruz.' diye geçirdim içimden.

"Bu göz altlarının hali ne Emma? Yine kahvaltı yapmadın mı yoksa? Kaç kere söyledim ben yokken kendini aç bırakma diye. Bunu kendine neden yapıyorsun?

Önce kızgın başlayan ardından endişeye dönen sesiyle benimle konuştuğunda, kendimi suçlu hissetmeden edememiştim. Amber, üniversitenin ilk yılından beri en yakın arkadaşımdı. Bütün heyecanlarıma, sevinçlerime, kalp kırıklıklarıma şahit olan, her seferinde sırtımı yaslayabildiğim yegane kişiydi. Fakat son aylarda yaşadığım çöküş onu da derinden etkilemişti. İyi olmam için çabalıyor ancak bende hiçbir adım göremeyince morali bozuluyordu. Onu endişelendirmeye hakkım olmadığını bilsem de, düştüğüm yerden kalkamıyordum.

"Sabah midem kötü olduğu için bir şey yiyemedim, Amber. Üzgünüm. Fakat şimdi daha iyi hissediyorum. Aldığın pizzalardan yiyeceğime emin olabilirsin."

Verdiğim cevaba gözlerini devirerek inanmadığını belli etse de, ona gülümseyerek mutfağa doğru ilerledim. Arkamdan söylediği birkaç şeyi göz ardı edip, iki tane bardak çıkardım. Sandalyeye oturarak üstünü değiştirdikten sonra yanıma gelmesini bekledim.

Yaklaşık on dakika sonra, üstündeki pijamalarla Amber mutfağa gelmişti. Aldığı pizzayı poşetinden çıkarıp masaya, ikimizin ortasına koymuştu. Ben de aldığı kolayı açıp bardaklara doldurdum.

Birkaç dakika boyunca sessizce yemeye başlasak da, Amber sessizliği ilk bozan olmuştu. Soğuk bir tonda konuşmaya başladı.

"Bu daha ne kadar böyle gidecek, Emma? Kendini tükettiğin yetmedi mi? Seni bu kadar yıpratıyorsa bırakmanı söylemiştim. Hala bir oyunculuk okuluna girebilirsin. Hiçbir şey için geç değil. Seni her gün böyle görmek... En yakın arkadaşımın gözlerimin önünde solmasını izlemek canımı acıtıyor. Birlikte bir çözüm yolu bulabiliriz." Yavaşça sağ elimi kavradı. "Lütfen, Emma. Kendini sevmiyorsan bile benim için bir şeyler yap. Lütfen."

Her zaman olduğu gibi sonlara doğru ses tonu yumuşamıştı. Beni bu kadar önemsediğini görmek, kendime olan kızgınlığımı arttırıyordu. Kimseyi böyle üzmeye hakkım yoktu.

"Benim için çabaladığını biliyorum, Amber." Sağ elimi kavrayan elini nazikçe sıktım. "Fakat benim zamana ihtiyacım var. Bana anlayış göstermelisin. Hayatım nasıl bir yöne gidecek, başıma neler gelecek biraz oturup seyretmek istiyorum. Evet, oyunculuk benim tutkum ve muhtemelen hiçbir zaman bu tutkumu gerçekleştiremeyeceğim. Bu gerçekle yüzleşmeme izin ver. Üzüntümü bana çok görme."

Sözlerimi haklı bulmuş olacak ki anlayışla gülümsedi.

"Seni anlıyorum, Emma. Hissettiklerini tahmin edebiliyorum. Sana anlatmak istediğim, kendini bu karanlığa hapsetmemen." Kolasından bir yudum aldı. "Kendini biraz daha iyi hissetmek için başvurabileceğin yollar var mesela."

"Ne gibi yollar? Ne yapmamı istiyorsun?"

Birkaç saniye sustuktan sonra bıkkınca gülümsedi, ardından cevap verdi. " Yazmak diyorum, Emma. Yazmak. Ne kadar büyük bir roman hayranı olduğunu biliyorum. Seni tanıdığımdan beri fantastik romanlar okuyorsun, onlar hakkında farklı kurgular yazıyorsun. Senin tek tutkun oyunculuk değil. Kendini tatmin edecek başka bir alan olarak yazarlığı kullanabilirsin."

Söylediği her şeyde haklıydı. Fantastik evrenlere hayrandım ve bu hayranlığım yıllardır devam ediyordu. Okuduğum kitapları tekrar okur, üzerine onlar için alternatif sonlar bile yazardım. Bazen tüm günümü okumaya ayırdığım bile olurdu. Oyunculuktan sonra beni en çok heyecanlandıran şey, fantastik kitaplardı.

"Çok haklısın, Amber. Söylediğin şeylerin hepsi doğru. Fakat yaşamak için bu kadar hevessizken, yazmaya nereden başlayacağımı bile bilmiyorum."

"Doğaçlama ilerle, canım. Zihnini tamamen bununla meşgul ettikçe, ilerleme kaydettiğini anlayacaksın. Ben sana destek için her zaman buradayım, unutma."

Amber'a, verdiği fikir ve desteği için teşekkür ettikten sonra sıkı sıkı sarılmıştım. Benim için her zaman burada olduğunu tekrar hatırlatıp yatıştırıcı sözler söylemişti. Şanslı olduğum tek konunun arkadaşlık olduğunun bir kez daha farkına varışımın ardından, sessizce yemek yemeye devam etmiştim. Amber da benim gibi yemeğine odaklandı.

Son zamanlarda sürekli benzer konuşmalar yaptığımızdan dolayı, bugünkü konuşmamız daha kısa sürmüştü. Belki de bu sefer bir şeyler yapacağıma inanmayı seçip konuyu uzatmamıştı. Ben olsam, diye düşündüm. Onun benimle konuştuğu kadar onunla konuşup rahatlamaya çalışır mıydım? Arkadaşlığımızda alıcı taraf hep benken, verici olmayı kaldırabilir miydim? Zihnimde oluşan cevap beni korkuttuğunda, artık yalnız kalmak istediğimi fark edip ayaklandım. Amber'a yemek için teşekkür edip odama geçtim.

Sessizce yatağıma uzandığımda, ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Amber'ın da dediği gibi, kendimi karanlığa hapsedemezdim. Herkesin peşini bırakmayan karanlık gölgeleri vardır. O gölgeyi ruhunun karanlığıyla besleyip büyütenler için yoktur artık dönüş yolu. Ben dönüşü olmayan yolda kaybetmek istemiyordum kendimi. Gidişatım bu tek yönlü sokaktan ilerlese de, bir kibrit yakıp yolumu aydınlatmalıydım. Mecalimin kalmadığını bilsem de son bir nefes için çabalamalıydım.

Hayatımı olduğu gibi kabul etmeye bu şekilde başlayabilirdim. Önce gerçeklikle barışmalıydım. İlk adımı atmayı başarabilirsem, beni iyileştirecek ilacı bulabilirdim.

Yattığım yerden doğruldum zihnimde oluşan düşünceler sayesinde. Evet iyileşmek için bir şeyler yazmak istiyordum fakat yazmanın ilk kuralı, iyi bir okuyucu olmaktı. Bir süre daha zihnimi kitaplarla doldurduktan sonra aklıma gelen hikayeleri kağıda dökecektim.

Kitaplığıma doğru ilerlerken hangi kitabı okuyacağıma karar vermiştim bile. Bir süre raflarımın önünde durup koleksiyonumla gurur duydum. Serinin bütün kitaplarını okumuştum fakat sevdiğim bir kitabı tekrar okumak veya sevdiğim bir filmi tekrar izlemek, beni en eğlendiren şeylerden biriydi zaten.

Kitaplarımın ciltlerinde zarifçe gezdirdiğim parmaklarım, Ateş ve Kan kitabına gelince durdu. Serideki en ilgi çekici karakterler bu kitapta olduğundan, canım tekrar okumak istemişti. Neredeyse her olaya hakim olsam da, tekrar okumak ayrı bir zevk veriyordu. Yaklaşık sekiz yüz sayfalık kitabı elime aldım ve yavaşça sayfalarında gezindim. Yatağıma doğru ilerlerken sayfaları karıştırmaya devam ettim ve yavaşça oturduğumda birinci sayfayı açtım.

Targaryen hanedanı en sevdiğim aile olmasa da en ilgi çekici aile olduğu kesindi. Kimi zaman nefret ettiğim kimi zamansa çok iyi empati kurabildiğim karakterlere sahipti. Yazmaya başlamadan önce bana çok iyi ilham olabileceğini düşündüğümden, onların tarihini anlatan kitabı şeçmiştim. Bir süre kendi karanlığımı unutup, karakterlerin karanlığına tanık olmayı istemiştim.

Daha önce okuduğum kitabın satırlarında gezintiye çıkardım kendimi tekrar. Sayfaları çevirdikçe okuma zevkim artıyordu. İnce detaylarla işlenmiş kitap, gerçek bir tarih kitabı gibi hissettiriyordu. Bir an gerçek yaşanmış olayları okuyorum gibi hissettim kendimi. Sanki bu olayların hepsi yaşanmıştı da, ben de şu an tarih sınavına çalışıyordum. Bu düşünce hafifçe gülümsememe sebep oldu. Bu olaylar gerçekten yaşanmış olsaydı, dehşet verici olurdu diye düşündüm. Kimse böyle bir dünyada yaşamak istemezdi.

Bir süre okumaya devam ettim. Fatih Aegon, yedi krallığın birleşmesi, ensest evlilikler, Zalim Maegor, Bilge Kral Jaehaerys... Saatler geçtiğinde ve ben en sevdiğim kısım olan ejderhaların dansına geldiğimde, göz kapaklarım kapanmak için baskı yapıyordu. Tam Prenses Rhaenyra'nın varis ilan edileceği kısımdan önce, okumayı bırakmıştım. En sevdiğim bölümü uykum yokken son derece ayık bir şekilde okumak istemiştim. Kitabı yatağımın sağ tarafına bırakıp, sol tarafa uzandım.

Birkaç dakikalığına mesajlarıma cevap verdikten sonra telefonumu da kitabı koyduğum yere bırakmıştım. Zihnim uykuya dalmaya hazırlanırken, her yandan nüfuz eden düşüncelere engel olamıyordum. Hayatımı düşündüm tekrar, hayallerimi. Belki de kendimi boşuna yıprattığımı sayıkladım birkaç kez. Canım kurabiye çekse de neredeyse uyuyacağımı bildiğimden aldırmadım. Bir an aklıma annem geldi, sonrasında aniden Prenses Rhaenyra'nın nasıl öldüğünü hatırladım. Ardında pek bir şey yoktu, uykuya dalmıştım çünkü.

...

İrkilerek uyandığımda, gözüme vuran güneş ışığından sabah olduğunu anladım. Araladığım gözlerim tekrar kapanmıştı. Uyanma konusunda her zaman zorlanırdım. Yine de bu sabah her zamankinden farklı olsun istedim ve aniden doğruldum. Yatmaya devam ettikçe ayılmamın zorlaşacağını biliyordum. Kendimi hızlıca oturur pozisyona getirdim. Otururken, gece oraya koyduğum kitaba ve telefonuma çarpmıştım.

Gözlerimi ovalayıp ardından tamamen açtığımda, Karşımdaki pencerenin ve perdenin farklılığıyla dumura uğradım. Dün bir yerlerde içip başkasının evine mi gitmiştim? Etrafa bakındım. Duvarlar sarıya çalan renklere boyalı, etraf süslü mobilyalarla doluydu. Büyük bir pencere vardı fakat camı yoktu. Her yerde süslü perdeler vardı.

Gözlerimi kapatıp derin nefesler alarak dün geceyi hatırıma getirmeye çalıştım. Amber'la yemek yedikten sonra odama geçip kitap okumuştum ve ardından uyumuştum. Evden çıkmış olmamın imkanı yoktu. Kaçırılma ihtimalimi düşünüp dehşete düştüğüm anda, yatakta duran telefonumu gördüm. Amber'ı aramak için hızlıca telefonumu kavradım. Titreyen elimle güç düğmesine bastığımda, ekran açılmadı. Simsiyah camdan tek görebildiğim kendi silüetimdi. İşte şimdi sıçtın, diye mırıldandım.

Korkuyla odanın bir ucundan diğer ucuna volta atmaya başlamıştım. Hafızamda kayıp parçalar olup olmadığını düşünmeye başladım fakat düne dair her şeyi hatırladığımdan emindim. Uyandığım andan itibaren olanlar kabus gibiydi. Yaşananları sindirmeye çalıştım.

Pencereden bakmayı akıl etmediğimi fark ettiğimde sesli bir küfür savurup hızlıca oraya doğru ilerledim. Aşağı baktığımda gördüklerim ise daha da dehşet vericiydi. Baktığım yer, Londra manzarası değildi.

İtalya veya İspanya'da antik bir şehirde gibiydim. Şehir bana tamamen yabancıydı. Bütün evler çatılı ve birbirlerine çok yakındı. Dar sokaklarda insanlar koşuşturuyordu. Hava ise.. Güneşli ve çok sıcaktı. Alışkın olmadığım bir mevsim olduğuna emindim. Kafayı yemeye başladığımı düşünerek yatağa oturdum, hemen gözlerim dolmuştu.

Dün gece yanıma koyduğum Ateş ve Kan kitabı ile telefonum buradaydı. Birileri beni başka bir yere getirdiyse kitap ve telefon neden yanımdaydı? Onları neden benimle birlikte getirmişlerdi?

Kitabı gergince elime aldığım anda kapının tıklatılmasıyla adeta yerimden zıpladım. Beni buraya getiren her kimse, o gelmiş olmalıydı.

"Kim var orada?" diye titrek bir sesle sorduğumda, genç bir adamın cevap verdiğini işittim.

"Leydi Elanna, beni bizzat Prenses Rhaenyra gönderdi. Varislik töreni için hazırlanırken sizin de onun yanında olmanızı arzuladığını söyledi. Hızlıca hazırlanmanız gerekecek, size Prenses'in odasına kadar eşlik edeceğim."

Duyduklarıma hiçbir anlam veremezken, film setinde olma ihtimalimi düşündüm. Adamın söylediklerinin başka bir açıklaması olamazdı. Birinin bana aniden okuduğum kitaptaki bir karakter gerçekmişcesine cümleler kurması çok manasızdı.

Cevap vermeden oturmaya devam ettim fakat adam tekrar konuşmuştu.

"Leydi Elanna Stark, odadaysanız lütfen cevap verin. Prenses törene hazırlanırken yanında olmanızı istedi. Sizi bir an önce odasına götürmem gerek."

Gözlerim dolarken 'Tamam.' diye yanıtladım kim olduğunu bilmediğim adamı. Benim adım Emma, diye fısıldadım sessizce. İstemediğim bir bölümde okuyorum ve oyuncu olmak istiyorum. Benim adım Emma, dedim tekrar. Ne haltlar döndüğü hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bildiğim tek bir şey varsa o da adımın Elanna Stark olmadığıydı.


*Medya Emma


Merhaba, okuyan olur mu hiçbir fikrim yok ama yine de içimde kalmasın diyerek yazmak istedim. Umarım istediğim gibi ilerletebilir ve kafamdaki finali yapabilirim. Eğer okuyan birileri varsa, iyi okumalar. ❤️

Continue Reading

You'll Also Like

46.7K 2.3K 21
Yeni bir hayata yelken açarken aslında hayatının en tehlikeli anlarını yaşayacak olan Selin, bu sorunlardan başarılı bir şekilde sıyrılabilecek mi?Yo...
95.1K 4.8K 29
Babasını on yedi yıldır sadece televizyondan ve internetten tanıyan bir kız babasının teklifinden sonra onunla yaşamaya başlar. Kahraman arkadaşlarıy...
9.2K 354 29
"Avrupalıların korkulu rüyası bir padişah: Kanunî Sultan Süleyman. İktidar oyunlarıyla oğullarının geleceğini garanti altına almak isteyen hırslı bir...
11.6K 1.5K 47
Aelora Targaryen. Aelora, Kral Baelon ve Alyssa Targaryen'in tek kızıydı. Kral Viserys'in kız kardeşi, yaşça onlardan çok küçüktü ama güzelliği ile...