Aşk Bürosu

Od mavdilara

200K 11.6K 5.1K

Belki bana soracaksınız "Böyle bir ailenin içinde yaşamak zor değil mi?" Diye. Arkadaşlar inananın İki asker... Více

AŞK BÜROSU KARAKTER TANITIMI
1.Bölüm: PAZAR KAHVALTISI
2.Bölüm: MEVLİT KURANI
3.Bölüm: ÇAY BAHÇESİ
4.Bölüm: GAMZE
5.Bölüm: TRAFİK ŞUBE
6.Bölüm: AŞK BÜROSU
7. Bölüm: KIRMIZI RUJ
8.Bölüm: KAFA TOPU
9.Bölüm: PATATESLİ BÖREK
10.Bölüm: RÜYA
11.Bölüm: MİNİK BİR BUSE
13.Bölüm: KOĞUŞ
14.Bölüm: KRALİÇE KARTAL
15.Bölüm: CENAZE NAMAZI
16.Bölüm: SEVGİLİ
17.Bölüm: EZOGELİN
18.Bölüm: DÜĞÜN DERNEK
19.Bölüm: YENİ BAŞLANGIÇLAR
20.Bölüm: ANTEPLİM
21.Bölüm: ALBAYRAK
22.Bölüm: TOSUN PAŞA
23.Bölüm: GENİŞ AİLE
24.Bölüm: SÜRPRİZ
25.Bölüm: KISKANÇLIK
26.Bölüm: MESAFE
27.BÖLÜM: SON AKŞAM YEMEĞİ
28.Bölüm: ÇİFTETELLİ
29.BÖLÜM: HAKİMİYET
30.Bölüm: HABERSİZ
31.Bölüm: EVLİ, MUTLU, ÇOCUKLU
32.Bölüm: FİNAL
Özel 1.Bölüm: EBEVEYN

12.Bölüm: ÜNİVERSİTE SINAVI

6.6K 392 182
Od mavdilara

Benim bölümün eşgal yukarıdaki gibidir LCKDKBSCJSDCVOBD Ne eksik ne fazla

Var ya bir milyoncu gibi bölüm oldu. Valla içinde ne ararsanız var

İnşallah hoşunuza kaçan bir bölüm olur : )

Çok fazla bekleyemeyeceğim ehehe...

Nöbetteyim he haberiniz olsun

12. Bölüm

"ÜNİVERSİTE SINAVI"

Kartal'ın Ağzından 

Nasıl bir cesaretle o baldan farksız dudaklarına küçük bir buse bırakmıştım bilmiyorum ancak eğer bu kadar deşarj olacağımı bilseydim bunu daha önceden yapardım.

İncecik belini elimin altında, dudaklarını dudaklarımda hissetmek nasıl bir lütuftu böyle?

En önemlisi de uğruna bir ömür feda edebileceğim bakışlarındaki parıltıydı. Onu öptüğümde ters bir tepki vermesini beklesem de Balkız'ım bana doğru gelmişti. Dudaklarını bana doğru yönlendirmişti. Çok büyük bir öpüşme gerçekleştirmesek de bunları hissetmek bile kalbimin yerinden fırlayacak gibi atmasına neden olmuştu.

Şayet kalbimin böyle atması için o kiraz dudaklarını öpmeme gerek yoktu. Onu görmek bile buna sebep olabilirdi.

İçeriye geçtiğimizde bakışlarını benden kaçırması o kadar hoşuma gidiyordu ki. İnadına ona bakıyordum.

Ecrin ayrı bir dünyaydı. Kalbimin en orta yeri ona aitti. Hatta kalbim tamamen onundu. Bir anda hayatımda varlığını hissettiğim bu güzel kız beni attan düşmüşe çevirdi.

Yaş 23. Daha Başkomiser değilim. Sıradan bir komiser olma yolunda ilerliyorum. Tabii o zamanlar Ecrin'de 17 yaşında. Üniversite sınavına hazırlanıyor. Bende komiser oldum olmadım onlarla uğraşıyorum.

Günlerden bir gün Ayşe teyzem yanıma geldi. Hiç unutmam "Bizim kız şu matematikte iyice halt etti. Kartal şu işe bir el at."  dedi. Çok yoğun olamama rağmen teyzemi kıramadım ve haftanın dört günü akşam geç saatlerde Ecrin'e ders anlatma kararı aldım. Geç saatlerde olmasının sebebi o zamanlar kendimde oldukça yoğun olduğumdan dolayıydı.

İlk derse başladığımız gün Ecrin masaya ağlayarak oturdu. Matematiği o kadar sevmiyordu ki Ayşe teyzenin zorlaması sonucu ağlaya ağlaya ders dinlemeye razı olmuştu.

Şimdiki hislerim olsaydı da bir tane bile göz yaşının test kitabının üzerine düşmesine izin vermeseydim.

İlk günümüz tamamen rezaletti. Ecrin'e o kadar sinirlenmiştim ki çünkü matematik anlamadığından değil yapmak istemediğinden ne anlatırsam anlatayım yüzüme boş boş bakıyordu. İlk günden sonra kesinlikle bir daha derse gitmeme kararı aldım ancak sonraki gün Ecrin nasıl annesinin zoruyla o masaya oturduysa bende aynı şekilde annem zoruyla o masaya tekrar oturdum.

"Bak Kartal abi..." dedi elini bana uzatarak. Oldukça ciddi görünüyordu. "Ne sen bana şu zıkkımı anlat ne de ben senin vaktinden çalmayayım?" dediğinde hiçbir şey demeden havada duran eline bir adet kalem tutuşturdum.

"Ama Kartal abi hiç istemiyorum ya!" diye kendini ağlamaya hazırlarken ona döndüm. "Hayatta her zaman istediğin şeyleri yapamazsın Ecrin."

İnanır mısınız? O akşamda çözdüğü tüm soruları ağlayarak çözdü.

Biz bir süre böyle derslere devam ederken kendimde bir şeyler değiştiğini fark ettim. Sanki günden güne karşımda matematik çalışmamak için ağlayan kıza çekiliyordum. Bir gün dudaklarını, diğer gün kirpiklerini sonra ki günse burnunun üzerinde ki minik çilleri incelerken buldum kendimi.

Söylene söylene gittiğim o derslere artık erken gitmek için bahaneler üretir olmuştum.

Üniversite sınavına son birkaç hafta kala artık son derslerimizi işliyorduk. Ecrin soru çözerken hala ağlıyordu. Diğer günlerle arasında sadece tek bir fark vardı. O da bendim. Artık ağlamasının bitmesini beklemek yerine gözyaşlarını siliyordum.

"Neden kendini ağlayarak daha çok yoruyorsun?" dedim baş parmağım yüzünde ki her bir gözyaşını avlarken.

"Nefret ediyorum bu dersten de ondan!" dedi hırçın bir şekilde. "Matematiği bulanın Allah belasını versin!"

Anlaşılan bu lanet olası matematik benim güzeller güzeli Balkız'ımın canını oldukça fazla yakmıştı.

Derin bir nefes alıp derse geri döndüğünde beş dakika sonra soru çözerken uyuyakaldı.

İşte o gün anladım ki büyük bir vurguna uğradım. Bu vurgunun adı da Ecrin Balcı'ydı. Nam-ı değer benim güzel Balkız'ım.

Düşüncelerimin içerisinden sıçtığımın telefonu yüzünden çıktım. Anasını satayım geçmişi anmaya bile izin yoktu ya kendimi parçalayasım geliyordu.

Arayan Fırat'tı.

Bu aralar Murat orospusuyla ilgili sıkıntılarımız vardı.

Bir ümit iyi haber verir diye oturduğum yerden kalkıp mutfağa geçtim. Gözümün tek mutfağa geçerken Balkız'daydı. Acaba buraya gelir mi diye düşünmüştüm ancak bakışlarından hala küçük ama sihirli busemin etkisinde olduğu anlaşılıyordu. Bu yüzden de kalkıp gelmesine ihtimal vermedim ve rahatça telefonu açtım.

Direkt selam sabah vermeden "Hayırlı bir haber vermeyeceksen hiç konuşma Fırat" dedim

"Sen bizim işte hayırlı haberi nerede gördün devrem? Hayır söyle bende oraya gideyim."

"Tamam Fırat. Boş yapma ne diyeceksen de."

"Devrem bu amcanın evinden hiçbir şey çıkmadı..." dedi sönük bir sesle. Ortada büyük bir oyun dönüyordu ki ben bu bok faresini bir türlü yakalayamıyordum.

"Orospu çocuğu bir şekilde bizim söylediklerimizi öğreniyor."

Aramızdan biri köstebekti. Haftalardır görev düzenliyorduk ancak Murat her seferinde biz gelmeden önce ortadan kaybolmuş oluyordu. Kulağına su kaçıran vardı ancak o kimdi?

Bu dosyada dört kişiydik. Ben, Emre, Fırat ve Elif.

Emre'nin köstebek olmak gibi bir lüksü yoktu. Fırat'sa yıllardır dostlarımdan biriydi. Onun köstebek çıkması demek onunla birlikte hayatıma giren her şeyin bir anda yanıp kül olması demekti. Bende hatırı olan biriydi. Eğer bu hatırı görmezden gelip hareket ettiyse... o zaman acımazdım.

Son oklarımsa Elif'i gösteriyordu. Bizden yaşça küçük ama zeka olarak zehir gibi bir kızdı. Murat'a uyarak kendini yakmışsa söyleyecek bir sözüm yoktu. Bir suçluya nasıl davranıyorsam ona da o şekilde davranırdım.

Hayatımda Ecrin'den başka herhangi bir kadına taviz hakkı yoktu.

"Nasıl yani?" dedi Fırat düşünceli bir sesle. "Aramızda köstebek mi var diyorsun? Bu imkansız bir şey."

Bunu söylemesi için bir gerekçesi olmalı gerek diye düşündüm ve biraz üzerine gitme kararı aldım. "Amcasının yanında olduğunu öğrendiğimiz gibi baskına gittik. Peki ne oldu? Herif biz gelmeden önce pılını pırtını toplayıp siktir olup gitmiş."

Telefonda kısa bir sessizlik oluştu.

Düşündüğüm şey olmasın devrem dedim içimden. Eğer öyle bir şey olursa acımam içinden geçerim.

"Söylediğim gibi bu imkansız devrem. Murat'ın bu pire gibi yerinde durmayışının tek sebebi senden ölesiye korkması." Bunlar bir Başkomiserin kuracağı cümleler değildi. Hele ki Fırat'ın kuracağı cümleler hiç.

Tamamen bilevlenmiş bir şekilde "Sence benden korksa Ecrin'e ikinci mektubu gönderir miydi Fırat?" dediğim anda kapının önünde beliren Ecrin sesimi soluğumu kesti.

İşte şimdi sıçmıştım.

Sırf bunun için bile o orospu çocuğunu iğne deliğinden çıkartıp gebertebilirim!

Fırat kulağımın dibinde dır dır dır bir şeyler söylüyordu. Bununda dalağını en sonunda sikicem onu istiyor!

"Fırat ben seni sonra arayacağım." Dediğimde cevap vermesini beklemeden telefonu yüzüne kapattım. Ecrin yüzüme öyle bir bakıyordu ki her şeyi duyduğu her halinden belliydi.

"Emre içeri geç." Dedim bakışlarımı Ecrin'den ayırmadan. Açıkçası o hayran olduğum gözlerinden sinir akıyordu.

Emre ikiletmeden – ki zaten öyle bir şansı yok- mutfaktan çıktığında Ecrin öne doğru bir adım attı ve karşımda dikildi.

"Ne mektubundan bahsediyorsun?!" dedi sinirli bir şekilde. Bundan birkaç gün önce Ecrin'in evde olmadığı bir vakit apartmana postacı gelmişti. Ecrin'in bazı iş evrakları postayla geldiği için en başta şüphelenmesem de yine de işimi şansa bırakmak istemedim ve postacının önüne gerildim.

"Hayırdı kardeş? Kime baktın?" dediğimde elinde ki mektuba bakmadan. "Ecrin Balcı." dedi. Bundan şüphelenebilirdim ancak bundan ziyade dikkatimi çeken şey bu postacı kardeşimizi daha önce hiç görmemiş oluşumdu.

Buraya ya Ahmet abi gelirdi ya da Faruk. Karşımda duran kardeşimizde ne Ahmet abi ne de Faruk olduğuna göre şüphelenmem gayet normaldi.

"Ecrin Balcı evde yok." Dedim. "Bana ver."

"Size veremem." Dedi hiç düşünmeden. "Ecrin Balcı'nın kendisine vermem gerekiyor maalesef."

Bu arkadaşın postacı olmadığı aşikardı. Yani bunu şuraya Batu'yu getirsem o biler anlar.

"Sana ne yapman gerektiğini söylemiş gibi mi duruyorum aslanım?" Bir elimi adamın omuzuna attığımda diğer elimde mektuba gitti.

Adam hiç zorlamadan zarfı elime bıraktığında usulca kafamı aşağı yukarı salladım. İlk önce bakışlarımı zarfın üzerinde gezindi. Zarfın üzerinde hiçbir şey yazmıyordu.

Eksi bir puan.

"Bir. Posta yoluyla gönderilen zarfların üzerinde isim, soy isim ve adres yazar..."

İşin içinde bir iş vardı o bir kesindi ancak önemli ona işin içine iş sokan dingilin kim olduğunu bulmaktı.

"İki. 28 yıllık hayatımda bir kere bile iş kıyafetinin içerisine gömlek kravat giyip üstüne üstlük ayağında klasik ayakkabı olan postacı görmedim..."

"Be-beyefendi bakın..." Hayır yakalanıyorlardı üstüne üstlük bir şeyler anlatmaya çalışıyorlardı ya. Ben daha çok deliriyordum.

Biraz yüksek bir tonda adamın yakasına yapıştığımda "hıh" diye bir ses çıkardı. Salak herhalde son nefesini veriyordu.

"Anlayacağın. Karşında bir Başkomiser duruyor ve inan ki söylediğin yalanı hiç yemedim."

Bu cümleden sonrası emniyette bitti. Bizim postacıyım diye ortalarda gezinen andaval Murat yavşağının adamı çıktı.

Tahmin etmesi ne kadar zordu? Yüzde sıfır.

Anlayacağınız ikinci mektup olayı böyle gerçekleşmişti. Mektubun içerisinde işime yarayacak ve beni körükleyecek bir sürü şey vardı.

Güzelliğin karşısında saygı duruşunda dursam çok mu abartı olur?

Bence olmaz.

Çay bahçesinden sonra bir daha karşı karşıya gelemedik ancak ben hep senin peşindeydim biliyor musun? Daha doğrusu birkaç adamım senin peşindeydiler. Nereye gidersen seni izlediler ve bana fotoğraflarını attılar.

Eminim ki bu satırları okurken benim deli bir manyak olduğumu düşünüyorsun ancak gerçekten öyle değilim. Ya da öyleyim. Bilmiyorum. Bunları açıkça yazabilmemin sebebi bundan bir önce ki mektubu bir tanecik başkomiserimize vermemiş olman.

Yoksa verdin mi?

Eğer verseydin çoktan bu kulağıma gelirdi. Kulağıma gelmediğine göre vermedin ve bu mektup işi hoşuna gitti. Gerçekten mükemmel.

Peki ya verdiysen ve değerli başkomiserimiz bana pusu kuruyorsa?

Lütfen öyle bir şey yapmadığını söyle. Çünkü düğünümüzde nikah şahidimiz olacak olan başkomiserimizi öldürmek istemiyorum.

Ama biliyor musun Ecrin?

Aslında onu öldürmek istiyorum ve sanırsam sen ona mektup işini söylememiş olsan da onu öldüreceğim.

Lütfen onu öldürürsem bana kızma olur mu?

Bunların hepsi senin ve benim için. Ya da değil. Ne önemi var ki?

Sen benimsin. Ben gelene kadar kendine iyi bak...

Murat YAMALI

Bu mektubu okuyup sakin davranmak ne kadar zordu biliyor musunuz? Ecrin'e gülümsemek ne kadar zordu, onu korumaya çalışmak ne kadar zordu.

"Mektup falan yok güzelim." Dedim onu belinden tutup kendime çekerek. "Sadece sen ve ben varız." Bakışları kısa bir süre dudaklarıma kaydığında kurumuş olan dudaklarını güzel bir öpücükle nemlendirmek istedim ancak şu an sırası değildi.

Yalan söylediğimin farkındaydı. Ayrıca o istemediği sürece sınırlarını geçmeyecektim.

"Murat mektup gönderdi dimi..." Yavru bir kuş gibi çıkan sesini işittiğimde derin bir nefes aldım. Benim güzeller güzelim nasılda Murat gibi bir göt verenin diline düşmüştü böyle.

Alnını alnıma yaslarken "Şimdi değil." Dedim. Hiç düşünmeden hafifçe kendisini geri çekti. "Ne demek şimdi değil Kartal? Benden ömür boyu saklayamazsın ya."

Konu Murat olunca ikimize de bir agresiflik düşüyordu.

"Sakin ol Balkız. Bak annemler birazdan kalkacaklar tamam mı? Konuşmak için yeterli vaktimiz olmayacak."

"Bu akşam her şeyi öğrenmek istiyorum." Duruşunu dikleştirip karşımda dişi bir aslan gibi durduğunda içimde gururlu bir ses yankılandı.

İşte benim kızım.

Onun bu şekilde istediğini hangi yolla olursa olsun almaya çalışmasına bayılıyordum. Biraz daha argo bir tabirle dibim düşüyordu.

Yaslandığım tezgahtan kurtulup öne doğru atıldığımda bir adım bile kıpırdamadı. Hatta gözünü bile kırpmadı.

Bu hallerinin beni kendine daha çok çektiğin farkında mıydı acaba?

Yüzümde yarım bir gülümsemeyle kulağına doğru fısıldadım. "Bu gece Meleklerde kalmak için izin al."

Bir anlık panikle kendini paldır küldür geri çekti. Benim yanımda heyecan yapıyordu. Yanakları hemen kızarırken elini kalbinin üzerine yerleştirdi. "Bu şekilde yaparak işin içinden sıyrılamazsın!"

Ellerimi bir suçlu gibi yukarı kaldırdım. "Haşa." Dedim. "Hiçbir yere kaçmıyorum. Tam tersine yakalayanım sen olacaksan kendi ayaklarımla bile gelebilirim."

Asla bakmaktan bıkmayacağım gözleriyle şöyle yan bir göz attı. Ne deniyordu buna? Bomba göz... Bomba yan bir şey işte. Ondan.

"Geceye kendini hazırla başkomiserim."

Bir anda kalbim tekledi. Beni her seferinde kendisine nasıl aşık edebilirdi diye düşünüyordum da bir kere başkomiserim demesi yetiyordu.

Kapının yanına gelip yanında durduğumda yanağına küçük bir öpücük kondurdum. Yüzümü onun yüz hizasından çekmeden tek gözümü kırptım. "İfadeni almadan bırakmam..." dedim sırıtarak. "Haberin olsun."

Tam kapıdan geçiyordu ki benim elimden iki kat küçük elini kolumda hissettim. Hırçın bakışları eli gibi üzerimdeydi.

"Kim kimin ifadesini alıyor göreceğiz." Dedi ve daha demin yaptığım gibi yaparak tek gözünü kırpıp beni es geçip içeri geçti.

İşte benim kızım.

Ecrin'in ağzından

Zor bela annemden izin almayı başardım.

Yahu birisi bizde kalırsan asla sıkıntı olmuyor da neden ben birine kalmaya giderken sıkıntı oluyor? Hayır bir de gittiğim yer yabancı olsa. Üstüne üstlük uzak olsa. Tam tersine gittiğim yer halamın evi ve iki adım uzağımızda. Yani şöyle kafasını camdan dışarı çıkarsa bizi görecek öyle düşünün.

Gittim yanına insan gibi dedim ki "Anne bu akşam Melekler de kalabilir miyim?" Şöyle bir yüzüme baktı. Sanki ananeme küfretmişim gibi ağzını buruşturdu ve "Olmaz." dedi.

Dip not geçiyorum. 22 yaşındayım ve kuzenimde kalmak için annemden izin alıyorum.

Yalvar yakar derken işin içine halamı soktum. Resmen tüm tuşlara basıyordum çünkü Kartal'dan alacağım bir hesap vardı.

En son halam anneme kızdığında iznimi almış oldum. Şu anda Meleklerdeyim.

"Şu bacağını sallayıp durma." Melek aşağı yukarı salladığım bacağıma bir tane tekme geçirdiğinde bakışlarım ona döndü.

Bu kızın kaba kuvvet aşkı ne olacaktı?

"Beni bir rahat bırakır mısın lütfen?" dedim gergin bir sesle.

Kafasını hafifçe öne eğip tavuk pozisyonuna geldiğinde aynı Cardi B gibi duruyordu. "Pardon ama canım benim evimdesin."

"Bazen tam bir şıllık gibi davranıyorsun Melek."

"Elhamdülillah her masada varım şekerim." Bizim aramızda ki ilişki de böyleydi işte. Kıza şıllık diyordum kız bana elhamdülillah çok şükür diyordu.

Onu umursamadan bakışlarımı camdan dışarıya çevirdim. Neredeydi bu adam?

"Kızım az sakin ol." Dedi Melek karşıma otururken. "Eminim ki Kartal'ın bir açıklaması vardır."

Aman ne açıklama. Kesin gelir karşıma "Ben bir polisim Ecrin. Mesleğim icabı sana her şeyi anlatamam." Deyip geçerdi.

Hadi polislik onun mesleğiydi. Buna lafım yok ama arkadaşlar olaylar benim üzerimden dönüyordu ya hani. Heh en azından Murat'ın mektubunu bari söylese iyi olurdu diye düşünüyorum. Sonuç olarak benimde kendime ona göre çeki düzen vermem gerekmez miydi?

Artık beklemekten şişmek üzereydim ki telefonuma mesaj düştü.

Kartal

Kartal: Güzelim Melek'i de al aşağıya in

"Hadi Melek." Dedim oturduğum yerden fişek gibi fırlarken. "Gidiyoruz."

"İmkansız ben gelemem."

Neydi bu şimdi? Dayak yemek istiyorumun farklı bir sürümü falan mı?

Koluna yapıştığım gibi onu ayağa kaldırdım. "Dayak mı istiyorsun Melek? Kartal ikimizi de çağırıyor."

"Ay gelemem diyorum. Batu'yla telefonda konuşacağız."

Benden günah gitmişti. Koluna bir tana şaplak yapıştırdığımda olduğu yerde sıçradı. "Elinin ayarına sıçayım Ecrin!" Ağzından acı bir iniltiyle dökülen cümleye kulak vermedim.

"Sen biraz daha Batu dersen bende senin ağzına sıçacağım. Beni çileden çıkarma düş önüme." Kurbanlık koyun gibi bir süre gözüme baktı. Anladı ki ciddiyim, el mecbur düştü önüme.

Tabii şimdi diyorsunuz ki bu ne rahatlık? Haklısınız. Firdevs halam eve gelir gelmez Asaf'ı koynuna alıp uyuduğu için biz de haber verme gereği duymadan hızlıca evden çıktık.

Peki yakalansak sıçar mıydık?

Hem de nasıl büyük sıçardık var ya. Aklınız hayaliniz şaşar. Bu yüzden yakalanmamak için bir bordo bereli edasıyla kendimizi dışarı attık.

Kartal hemen garajda duruyordu. Yanında da Batu vardı.

Batu'yu görür görmez Melek'in mimiklerinin 360 derece dönüşünü keşke görebilseydiniz. Kızın resmen yüzünde çiçekler açmıştı. Aşıktı işte ya. Bir şey diyemiyordum.

Evin camlarını kontrol edip hızlıca garaja geçtik.

"Vakit kaybetmeyelim." Dedi Kartal ve arabanın kapısını açarak içeri geçmemi bekledi. O kadar aksiyonlu bir iş yapıyor gibi duruyorduk ki sanırsınız film çeviriyoruz.

Hepimiz arabada yerimizi aldığımızda Melek'le ben arka koltuktaydık. Kartal hiç gecikmeden önemli bir uyarı yapmıştı. "Mahalleden çıkana kadar kafanızı kaldırmayın." 

İnşallah bunun neden önemli olduğunu sormayacaksınız. Soracak mısınız? Ayh...

Şimdi araba çalıştığı an pencerelerden birinin kafası uzarsa ya da mahalleden çıkmadan bu saatte tanıdık biriyle karşılaşırsak zor duruma düşmeyelim diye kafamızı eğiyorduk.

"Abi sağda mantıcı var sakın durma." Dedi Batu.

Lan bu saatte mantıcının dışarıda ne işi vardı ya!

"Anasını satayım zebani gibi bu saatte ne halt yiyorsun dışarıda be adam..." Kartal'ın ağzının içerisinden mırıldanmasıyla arkada Melek'le bizi kıkırdama tuttu. Bazen o kadar komik söyleniyordu ki, onu ciddiye almak imkansız gibi bir şey oluyordu.

Kafamız aşağıda olduğu için mantıcıyı görmüyordum. Arabanın kornası duyulduğu an anladım ki mantıcının yanındaydık.

Dışarıdan kısa bir an "Yav Kartal'ım..." diye bir ses duyuldu ancak Kartal hiç durmadan yoluna devam etti.

"Senin ağzına sıçayım Batu!" Kartal'ın yükselen sesiyle Melek'le ikimiz nasıl kıkırdamaya başladıysak o şekilde olduğumuz yerden sıçramıştık.

Ne oluyordu bu adama? Arada bir cinleri geliyordu herhalde.

"Noluyo be..." Melek hafiften kafasını kaldırmaya çalıştığında kafasına vurdum. "Eğil şuraya!"

"Ben ne yaptım ya!" diye hemen Kartal'ın arakasında yükselmişti Batu.

Kartal bir yandan arabayı kullanıyor bir yandan da Batu'ya giydiriyordu. "Gece gece mahallede kornaya basılır mı zekasız!"

"Kartalım sende beni dinlemezsin dinlemezsin şimdi mi dinleyesin geldi?!"

Şimdi ne desem bilemedim. Batu haklıydı. Kartal genellikle onu dinlemediği için çocuk nereden bilsin bir anda dinleyeceğini. Hem ben olsam bende kornayla selam ver derdim.

Arkadan Kartal'ın ya sabır çektiğini duyduktan sonra Melek kolumu dürttü. "Kusucam şimdi. Sor şuna kalkalım mı artık?"

Kartal'ın tam arkasında ki koltukta aşağı eğilmiştim. Melek'i kafamla onayladıktan sonra sol tarafta ki boşluktan elimi uzattım. Amacım tamamen onu dürtmekti ancak Kartal bir anda olduğu yerden sıçramıştı.

"Siktir-!"

Elimi korkuyla geri çektiğimde bende altıma sıçmıştım. "Balkız ne yapıyorsun..?" dedi kendini bozmadan ancak biz bir kere onun korktuğunu anlamıştık. Hele ki Melek çoktan at gibi kişnemeye başlamıştı.

"Özür dilerim." Dedim dalağı düşük Melek'in sesini aşmaya çalışarak. "Artık kalkabilir miyiz diye soracaktım..."      

Sesim resmen kıçıma kaçmıştı. Bir anda dünyanın en çekingen insanı oldum çünkü kalbim ona karşı bir seslenişte bulunacağım an her seferinde beni durduruyor ve düşünmeme neden oluyordu. Aklımsa düşünme eylemini kesinlikle reddediyordu. Ona bu kadar kolay teslim olmamalıydım.

Değerlerini koru kızım. Değerlerini koru!

Bir anda araba durduğunda Kartal'dan ses geldi. "Kalkabilirsiniz."

Nereye gelmiştik böyle?

Ben ayıkana kadar Melek nereye geldiğimizi anladı. "Aaa Mekan'a mı geldik?" Sanki onun eviymiş gibi hiç çekinmeden arabadan indi ve Batu'nun koluna girip ilerlemeye başladı.

Allah'ım bu kız her şeye bu kadar çabuk uyum sağlamak zorunda mıydı?!

Batu'yu daha bugün sabah bir şeyler olmuştu. Nasıl hemen adamın koluna girebiliyordu?! 

"Konuşmak istemiyor musun?"

"Hı?" Kafamı sol tarafıma çevirdiğimde Kartal'la burun buruna geldim. Kapıyı çoktan açmış benim inmemi bekliyordu. O asla bıkmayacağım mentol kokusu aklımı başımdan alırken bunu ona çaktırmadım.

Bilerek yapıyordu. Beni sınıyor, sınırlarımın ne kadar geniş olduğunu ölçmeye çalışıyordu.

Kendimi geri çektiğimde onun açtığı kapı yerine Melek'in indiği kapıdan indim.

Böyle devam kızım. Taviz vermek yok.

Odanda seni öpmüş olabilir. Mutfakta da yanağında bir buse kondurmuş olabilir ama bunlar yeterli sebepler değil dimi?

-çaktırmayın kendimi çok güzel kandırıyorum-

Arabanın arkasından yanıma geldiğinde "Neden Mekan'a geldik? Evde de konuşabilirdik." Dedim tripli bir şekilde.

Bedeninin bir kısmını arabaya yaslayarak bana döndü ve "Teyzemlerin öğrenmesini istediğini bilmiyordum." Dedi.

Beni neyle dürteceğini çok iyi biliyordu!

"Eğer bağıra bağıra herkesin içerisinde konuşursan tabii ki öğrenirler. Ayrıca bence biz buraya takılmak yerine başka bir yere takılmalıyız..."

"Takılalım güzelim."

BENİMLE DALGA MI GEÇİYORSUN BE ADAM!

"Beni ciddiye almıyorsun." Dediğimde onu arkamda bırakarak Mekan'a doğru yürümeye başladım. Etrafta insan olmadığı için arka kapıya dolanmak yerine ön kapıdan girebilirdik bu yüzden Batu'nun aralık bıraktığı ön kapıdan bir saniye bile beklemeden içeri daldım ve arka bahçeye çıktım.

"Ecrin." Kolumdan tutup beni kendine çevirdiğinde kolumu hızlıca elinden kurtardım. Bana yakın durarak beni sindirmesini istemiyordum. Kararlıydım. Bu gece bana burada aramızda olmuş veya olmamış şeyleri bir kenara bırakıp hesap verecekti.

"Efendim Kartal." Dedim üzerimde ki gerginliği ona yansıtarak.

"Neden bu kadar sinirleniyorsun?"

"Neden mi bu kadar sinirleniyorum?" Yüzümde alaycı bir gülümseme peyda oldu. "Sen gerçekten benimle dalga geçiyorsun..." birkaç adım ilerlediğimde tekrar kolumdan tuttu ve beni kendisine çevirdi.

"Sence dalga geçer bir halim mi var?" Sesinde ki ciddileşmeye bakıldığına göre o da gardını alıyordu.

"Neden mi sinirliyim Kartal?" dedim ona yaklaşırken. "Benimle ilgili şeyleri benden sakladığın için sinirliyim."

Yüzünde bir mimik bile oynamıyordu. Gözlerimin içerisine baktı ve "Murat seninle ilgili bir şey değil." Dedi. Sesi beton gibiydi. Kendinden o kadar emindi ki belki de hayatında hiç kendinden bu kadar emin olmamıştı.

Kafamı usulca aşağı yukarı salladım ve işaret parmağımla onu gösterdim. "Tabii o mektupları da sen gönderdin dimi bana? Çay bahçesindeki de sendin...Haklısın."

Bu gece burada pek iyi şeyler olmayacaktı.

Ben sinirliydim o'ysa inatçı. Konu Murat olduğu anda ikimizde hepsi oluyorduk ve bu bizim canımızı acıtacaktı.

"Ne duymak istiyorsun?" dedi kaşları çatılırken. "Sana burada ne anlatsam rahatlarsın?" O aşağılayıcı tınıyla gözlerim fal taşı gibi açıldı.

"Gerçekleri duymak istiyorum!" dedim üzerine giderek "Benden habersiz benimle ilgili ne yaşandıysa hepsini duymak istiyorum. Var mı bir diyeceğin?"

Sanki bugün öpüşen biz değilmişiz gibi sergilediğimiz tavırlarda neydi böyle? Neden bu kadar arada hissediyordum? Neden hem canını yakmak isterken hem de konudan uzaklaşıp sadece ona yönelmek istiyordum?

Kendini hiç çekmeden elleriyle omuzlarımdan tuttu ve dut silkeler gibi beni güzelce silkeledi. "Seni bu işten uzak tutmaya çalıştığımı görmüyor musun?!"

Artık o da bağırmaya başladığına göre iş ciddiye biniyordu.

Kendimi hızlıca geri çektiğimde nefes nefeseydim. "Görüyorum ama anlamıyorum!" dedim ona doğru çemkirerek. "Oradan bakınca çok mu güçsüz duruyorum?!" Salak gibi gözlerim doluyordu.

"Senin aksine Murat'la uğraşamaz mıyım?!"

Söylediğim şeyle sabır diler gibi yüzünü sıvazladı ve homurdanarak "Alakası yok ve sende bunun farkındasın." Dedi.

"O zaman bana bir açıklama yap! Neden benden bir şeyler saklıyorsun?!" Ellerimle onu şiddetli bir şekilde ittirdiğimde artık sabrı kalmamıştı. Onu sinirlendirmiştim. Artık ikimizde birbirini kırmaya müsait iki insandık.

"Çünkü onun adını ağzına almanı istemiyorum!" diye gürledi. "Anladın mı beni?!" işaret parmağıyla alnıma dokunduğunda bir adım geri gittim.

"Onu aklının en ücra köşelerinden bile geçirmeni istiyorum! Onunla bir cümlenin içinde bile yan yana gelme istiyorum! Mektupları siktir et o amına kodumun piçini kafana takma istiyorum!"

Sinirle kendini üzerimden geriye çektiğinde görüş alanıma Batu'yla Melek girdi. Onların ne zamandır burada olduğunu bilmiyordum ama yüzlerinde ki ifadeye göre daha yeni gelmişlerdi.

Bir anda tekrar bana döndü. Gözlerinden alev fışkırıyordu. "Ama sen ne yapıyorsun biliyor musun?! Ben seni olayların içinden çekmeye çalıştıkça inadına işin içine girmeye çalışıyorsun!"

"Eğer anlatsaydın-!"

Konuşmama izin vermedi bile. "Anlatsaydım ne Ecrin! Anlatsaydım ne?! Ne yapacaktın! Gidip Murat'ın kapısına mı dayanacaktın?! Benim yaptığım gibi yedi yirmi dört baskın mı düzleyecektin ne yapacaktın?!"

Gözümden bir damla yaş süzülürken onu ittirmeye başladım.

"Sadece bana anlatmanı istedim!" dedim bağırarak. "Ne senin gibi baskın yapma niyetim ne de başka bir şey vardı! Sadece benimle konuşmanı istedim! Beni haberdar et kendi başına iş yapma istedim...!"

Bakışları sadece yanaklarımdan süzülen yaşlardaydı.

Ne olmuştu? Beni ağlattığı için şimdi de üzülmüş müydü?!

"Ama ne oldu biliyor musun?! Senin aksine istediğim olmadı!"

"Ecrin..." dedi yalvarır bir tonda. O kadar bağırıp çağırdıktan sonra yalvarsa ne olurdu ki? O zehrini kusmuşken benim zehrimde boğulmam hak mıydı? Tabii ki de değildi...

"Benim güvende olduğumu bilmeye hakkım vardı tamam mı...?" dediğimde gücüm bitmişti. Boğazımda koca bir düğüm nefes almamı bile engelliyordu.

Mekan'ın koca bahçesinde öylece birbirimize bakıyorduk. Kırmıştık birbirimizi. Ne geçmişti elimize?

Son bir cümle söylemek için nefesimi topladığımda gözümden akan yaşları birer birer sildim. "Bu kadar bağırıp çağıracağımıza, işi yokuşa süreceğine çoktan ne olup bittiğini anlatmıştın..." dedim ve ona yaklaşarak işaret parmağımı tam kalbinin üzerine koydum.

"...ama sen benim adım altında kendi çıkarlarını düşündün."

O andan sonra arkama bile bakmadım. ve mekandan çıktığım gibi önüme gelen ilk taksiye binip eve çıktım.

Yatağa kendimi nasıl attım bilmiyordum bile.

Tek istediğim benimle bir şeyleri paylaşmasıydı ama o öyle bir kapalı kutuydu ki. Sanki bir şeyleri paylaşırsa etinden et kopacakmış gibiydi. Ya sinirliydi ya da sadece bana karşı güler yüzlü bir adamdı. Hiç ortası yoktu.

Murat konusunda endişelerini anlıyordum ancak bu kadarda olmamalıydı.

Şu an güvende miydim? Murat neredeydi? Hala benim peşimde miydi? En azından bunları bana söyleyebilirdi.

Çok mu şey istiyordum arkadaşlar?

Ayrıca üzerimde kurmaya çalıştığı hakimiyette neydi böyle? Yiğit söylediğinde çokta umurumda olmamıştı ancak bugün onu o kadar net bir şekilde görmüştüm ki. Benimle ilgili şeyleri daha bana danışmadan kendi kafasında kurup onaylamış ya da rafa kaldırmıştı.

Anlıyordum. Murat'la yan yana gelmemi istemiyordu. Haklıydı. Murat tekin bir insan değildi. Tekin olsa da bir şey değişmezdi ya o da ayrı bir konu.

Kartal'ın kaçırdığı nokta şuydu. Madem bana abi gibi davranmayacaktı üzerimde de daha aramızda ne olduğu belli olmazken bu kadar baskı kurmaya kalkamazdı. Beni sindiremezdi.

Her cümlesinin sonu kendisinin isteyip istememesiyle bitiyordu. Bu kadar mı değersizdi benim düşüncelerim? Bu kadar mı bir anlam ifade etmiyordu onun için?

Bunları düşünürken yatakta belki de yüz tur dönmüşümdür. En son odada yankılanan bildirim sesiyle telefonumu elime aldım.

AŞK BÜROSU

Batu: Arkolar

Batu: Uyku tutmadı

Batu: Size acil bir şey söylemem lazım

Batu: Melek'le ben olduk lan


Burak: Siktir git

Burak: Melek sana öldürsen bakmaz


Batu: Amk

Batu: Sahra sana baktıysa

Batu: Melek bana hayli hayli bakar ki

Batu: Baktı da zaten

Batu: Seni şırdan kılıklı sevimsiz yaratık


Burak: Ecrin

Burak: Doğru mu söylüyor bu mal? 


Batu: Lan arabası avuç içi kadar olan geri zekalı

Batu: Sana yalan borcum mu var?


Burak: Onu bilmem de

Burak: Geçtiğimiz gün kola alıcam diye benden ellilik aldın

Burak: Para üstü nerde amk

Burak: Borç deyince aklıma geldi


Batu: Herife diyorum ki Melek'le sevgiliyiz

Batu: Adam bana para üstü soruyor

Batu: Yazıklar olsun

Kafam bir milyondu. Mesajları okuyordum ancak bir yerden girip bir yerden çıkıyordu.

Siz: Gruptan çıkabilir miyim?

Bu grup Melek'le Batu'nu aşk hayatı konuşulmak için açılmıştı. Daha çok bir şey konuşmamıza kalmadan sevgili olduklarına göre artık  gruptan çıkabilirdim değil mi?

Batu: ?

Burak: ?


Batu: Uğur bey çorbanıza bok gibi dedi

Batu: Ecom?

Batu: Hayırdır?

Siz: Bir şey yok Batu

Siz: Çıkayım mı çıkmayayım mı?

Kartal: Çıkma


Siz: Sana sorduğumu hatırlamıyorum


Kartal: Ecrin

Kartal: Seninle buradan kavga etmeyeceğim güzelim

Kartal: Telefonunu kapat ve o güzel gözlerini dinlendir


Burak: Fransız kaldım desem?

Siz: Nefret ediyorum biliyor musun?

Yatakta büyük bir hışımla dikeldim.

Siz: Bana ne yapacağımı söylemenden nefret ediyorum


Kartal: Tahmini ne zaman seni düşündüğümü anlarsın?

Siz: Hemen tarih veriyorum

Siz: Hiçbir zaman

Siz: Hadi selametle


SALAK ADAM!

OOO

Deliler gibi o mektupta ne yazdığını merak ediyordum.

Bu arada Kartal'la konuşmuyordum. Tam küs gibi değildik. Bana laf attığında zorunlu olduğum zaman cevap veriyordum o kadar. Onun dışında genellikle laf sokucu konuşuyordum. Beni sıkıştırmaya çalışıyor ancak taviz vermiyordum.

Sıkıntı şuydu ki yelkenleri suya indirmeye başlıyor ve ona o gün bağırdığım için kendimi hafiften suçlamaya başlıyordum.

Çünkü maldım.

Olayın üzerinde o kadar düşünmüştüm ki resmen kafamda kendimi haksız bulmak için bir sürü neden oluşturmuştum.

O da yandan yandan Murat'la ilgili şeyleri bana işittiriyordu.

İşte adamı böyle dize getirirlerdi aslanım.

"Melek teyze sofraya daha bir şey konulacak mı?"

Kartallarda öğlen yemeği tarzı bir şey yiyecektik. Biz neden ailecek sürekli yemek yiyorduk? Resmen hayatımız yemek sofrasında geçiyordu. Yakındır hepimizi ağır yaşamlarda izlersiniz haberiniz olsun.

"Yok kızım. Sen geç sofraya geliyorum bende." Kafamı aşağı yukarı sallayıp rahatça sofrada yerimi aldım. Kartal evde yoktu. Paşamız her zamanki gibi çalışıyordu.

Aç mıydı acaba...?

Ne diyordum ben ya! Kafamı hızla sağa sola salladım. Kendine gel salak. Açsa aç! Sana ne. Koca adam olmuş karnını da doyuramıyorsa ölsün!

Ay ne kadar acımasız olmuştum! Neden ölsün ki! Tövbe tövbe.

Servis kaşığını karma karışık duygular içerisinde elime aldığımda bir anda nedensizce aklıma bir fikir düştü.

Acaba hazır Kartal evde değilken diyorum...hani mektup falan...gidip odasına mı baksam?

Bakın bana sakın namus bekçiliği yapmayın tamam mı! Biliyorum işte sizde mektubun içinde ne olduğunu merak ediyorsunuz! Gidip baksam en fazla ne olabilir ki?

"Ecrin sen bir hasta gibi duruyorsun. İstersen denize bugün gitmeyelim." Annemin karşımdan gelen sesiyle irkildim.

"Bir rengin solmuş gibi teyzecim. Hastaysan deniz işini erteleriz."

Bugün mahallenin hanımları olarak denize gidecektik. Bunu dün akşam kararlaştırmıştık. Bu yüzden üzerimde mayom ve üzerine giydiğim siyah kısa şortum vardı. Kartal evde olmadığı içinde rahat rahat geziniyordum.

İlk önce hem hasta değildim hem de o kadar hazırlanmıştım bu yüzden denize gitmememiz imkansız bir durumdu.

"Ben turp gibiyim hanımlar." Dedim ve duruşumu dikleştirdim. "Maşallahım var Elhamdülillah."

"Ay görende 70 yaşında nene sanacak ahaha." Melek teyze ilahi Ecrin diyerek koluma vurduğunda bende onun koluna vurarak gülümsedim.

"Dışım 22 içim 70 nereden bildin kız?"

"Yanlış oldu annem. Dışım 22 içim 7 diyecektin." Dedi annem köpek önüne fırlatır gibi önüme ekmek fırlatarak. Bu şey demekti. "Yiyeceklerini ekmekle ye tok tutsun."

Onlar bana gülerken oturduğum yerden kalktım.

Kusura bakmayın ama Kartal'ın odasını karıştırmaya gidiyorum.

Masadan kalktığımda annemler bunu sorgulamamıştı bile. E doğal olarak bu da işime gelmişti. Hızlıca Kartal'ın odasında soluk aldım. Daha kapıyı açar açmaz bedenime sarılan mentol kokusuyla istemsizce gülümsemiştim.

Aslında bu kokunun uzun zamandır dikkatimi çektiğini fark ettim. Kartal ne zaman yanıma gelse ilk dikkat ettiğim şey ondan önce etrafı tesiri altına alan mentol kokusuydu. Bu koku etkisinde herkes işine odaklanabilirken sadece ben takılıp kalıyordum. Sanki sadece benim tüm irademi elimden alıyordu.

Asla bıkmayacağım mentol kokusunu kısa aralıklarla içime çekerken elimi çabuk tutmaya çalıştım. İlk hedefim çalışma masasıydı. Elimi nereye atsam bir kağıt çıkıyordu ancak kesinlikle bir tanesi bile mektupla ilgili değildi.

"Nerede bu Allah'ın cezası..."

Aradım taradım derken masa lambasının altına sıkıştırılmış olan kağıt dikkatimi çekti. Bu saman sarısı kağıdı nerede görsem tanırdım. Elimi hızlıca kağıda uzattığım anda odanın kapısının açılması bir olmuştu.

Sıçmalara doyamıyordum. Eğer Türkiye'de en iyi sıçan diye bir ödül varsa benim adımı yazdırabilirsiniz. İzin veriyorum.

Kafam ışık hızında kapıya döndü. Kartal öylece dikilmiş bana bakıyordu. O bana bakar da ben ona bakmaz mıydım? Tabii ki bakardım.

Usulca içeri doğru adımladığında kapıyı kapattı ve kilitledi. Bedenimin üçte ikisinin açıkta olmasına rağmen bu sıcakta neydi böyle? Dubai de falan mıyız? Aaaa...

Şu an bakışlarım her yerindeydi. Yüzünde, elinde, kolunda...

Gıkımı da çıkartamıyordum. Karşımda olması hoşuma gidiyordu ama ona hala sinirliydim.

"Dudaklarını ısırırsan nasıl sakin kalabilirim?" dediği anda gözlerim fal taşı gibi açıldı. Konuşmaya böyle başlanır mı be adam!

Bakın açıkça soruyorum. Ben mal mıyım? Bir insan bir şeyi yapmaması konusunda kaç kere uyarılabilir?

İçimden böyle düşünsem de kendimi Kartal'a böyle gösteremezdim. Omuzlarımı geri attım ve duruşumu dikleştirdim.

"Dudaklarımı ısırıp ısırmamam sadece beni ilgilendirir." Dedim çok bilmiş bir tavırla. "Eğer rahatsız oluyorsan çıkabilirsin." Bu iki olmuştu. İkidir adamı kendi odasından kovuyordum!

"Aslında..." dediğinde üzerime doğru adımlamaya başladı. "...oldukça memnunum." Kalbim ona doğru çekilirken ellerimi titreme almıştı bile. Ne yapacaktı? O biçimli dudaklarıyla dudaklarıma bir buse kondurup gönlüme bal mı çalacaktı?

"Rahatsız olduğumda odadan çıkmam gerekiyorsa, olmadığımda ne yapmalıyım...?" Serzeniş bir tonda söylediği şeyle gözlerinin içerisinde gördüğüm şehvet sadece büyülenmeme neden oldu. Tek bir cümleyle beni büyülüyordu.

Elini usulca belime kondurduğunda parmakları sanki bel oyuntum için yapılmış gibi hemen yerini bulmuştu.

Dokunduğu yerde güller mi açıyordu yoksa bana mı öyle geliyordu?

Hani çok sinirliydim?  Yargı dağıtmaya hazırdım? Hesap soracaktım? Ne olmuştu da şimdi teslimiyet ayaklarına geçmiştim.?

"İçeri geçmem lazım." Dedim ruhumu oracıkta bakışlarında bırakırken.

"Beni umursaman lazım." Dedi beni taklit ederek. "Hem de en acilinden." 

Pardon ama seni umursamasam şu an bu halde olur muyum? Bir düşün bakalım. Resmen her cümlende kıçımdan ter atıyorum!

Parmakları belimden yukarı doğru bir çizgi çizmeye başladığında nefesimi bir titreme aldı. Arkadaşlar mayomun sırtı tamamen açıktı...

Benimle çok güzel oynuyordu ve ben sanırsam buna razı geliyordum.

"Ne olursa olsun senden vazgeçmeyeceğimi biliyorsun dimi...?" Kulağıma doğru nefesini her hissettiğimde benliğim teker teker elimden alınıyor yerine Kartal'dan bir parça yerleşiyordu.

"Kızsan da sövsen de..." Bakışlarını bakışlarıma sımsıkı kenetlemişti. "...her şeyinle benimsin güzelim."

Ne kızgınlık  ne de başka bir şey kaldı...

Adeta tüm dünya silindi ve sadece o varlığını yitirmedi.

Benimsin demişti.

Benimsin...

OOO

Kararlılık konusunda sakın Ecrin gibi olmayın arkadaşlar

Kartal bir hıh yapsa kız eriyip gidiyor hahhahshsha

İşte bir Kartal nelere kadir siz görün artık

Neyse bacılar. Allah izin verirse ilerleyen bölümlerde bizi güzel şeyler bekliyor inşallah ehehe

Kocaman öpüldünüz

Kendinize iyi bakın ballarım

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

248K 9K 33
İki kişinin birbirini bulma hikayesi. *** Bu kitap kesinlikle engelli kişilere hakaret amaçlı yapılmamıştır! Herhangi bir alıntı, çalıntı durumunda y...
820K 54.3K 51
Karantinaya alınan bir kasaba. Olanlardan habersiz atandığı yere giden bir öğretmen ve tüm karanlık sırların ardında duran bir yüzbaşı. İnsanlara hı...
2.3M 111K 61
Okula ayak bastığı ilk gün Güney'in dikkatini çekmişti Beste. Babası okulun en saygın bağışçılarından biri olduğu için sözü kanun kabul edilen Güney'...
Buz Od gece__

Teenfikce

323K 11.2K 43
Amerika'da araba hırsızlığı yapan bir kız. Türkiye'ye döner ve düşmanıyla karşılaşırsa; Neler mi olur? " Buz " gibi bir kızın hikâyesi.