Faşist Yemini (b×b)

By Elenanimm

64.1K 5.7K 3.5K

"Lan, adam bana aşık olmuş diyorum dinlemiyor musunuz beni?" Bağırışlarıma rağmen karşımda gülen iki anguta b... More

✨Tanıtım✨
1 🌌 Kurdun İni
2🌌 Mai ve Siyah
3🌌 Ne Olursa Olsun!
4🌌Anne Kurt
5🌌Aptala Yatmak
6🌌 Kurt Kapıyı Çalınca
7🌌Alevden Gözler
8🌌Kurdun Nefesi
9🌌 Yaralı Kurt
10🌌Yalancının Mumu
11🌌Çiçeklerin Dili
12🌌 Yaptığım Ve Yapacak Olduğum Her Şey İçin
13🌌 Ellerimde kan vardı...
14🌌 Solcunun Vicdanı
15🌌 Gizli Saklı

16🌌 Bir Küçük Ziyaret (yeni bölüm)

1.1K 153 60
By Elenanimm

Yorum yapmayı unutmayın aşklar öpüldünüz 😚

****
Günlerdir kendimle olan savaşımı kaybetmiştim. Haftalardır kapısından geçmediğim Fakültenin girişinde öylece durmamın nedeni birazda bu kaybedişti. İnsanlarla yüzyüze gelmeye hazır değildim. Yaptığım hata kimse tarafından bilinmiyordu ama peşimi bırakmayan utanç arkadaşlarımla bile arama girmişti.

Ne kadar istemesemde arkadaşlarımla arama giren bu mesafe gün geçtikçe artıyordu. Bir süre sonra asla aşamayacağım bir uçuruma dönüşmesinden korktuğum bir soğukluk girmişti aramıza.

Artık gülüşlerine eşlik edemiyordum mesela. Kalbimde ki amansız sızı her şeyin önüne geçiyordu. Oysa en çok dostlarımla güler, en çok onlarla konuşurdum...

Dudaklarım sanki söylediğim yalanlara en çok kendisi inanmış gibi inatla aralanmıyordu uzun zamandır. Gerçektede konuşamayan, yalanlarla süslenen o "Derin" olmuştum.

Yinede bir yerde gerçek olan Derin'in hayata dönmesi için çabalıyordum. Bunun için en çok ihtiyacım olan kişiye sarılmaktı niyetim. Çevremdeki tüm dostlarım benim gibi kirli geliyordu gözüme. Sadece bir kişi...

"Derin!"

İşittiğim her an kalbimi huzura boğan ses kulaklarıma dolduğunda derin bir iç çektim... Yeşil gözler bütün derdimi alıp götürecekmiş gibi amansız bir umuda kapıldı yüreğim...

"Ahu!"

Sarıya çalan parlak kumral saçları rüzgar yüzünden uçuşurken güzel gülümsemesi ısıttı yüreğimi...

O herkesten farklıydı... Kim görse gözlerinin iyilik saçtığını söyleyebilirdi. İyiydi... Kimseyi üzmeyecek, kırmayacak kadar ince biri...

"Çok özledim seni!"

Omzuma sarılan elleri ile hızla beline dolandı kollarım. Günler sonra ilk kez ciğerlerime kadar inen derin bir soluk çektim içime. Burnumdaki hafif sızı nedendi bilmiyordum. Farkında olmadan kalbimdeki sızıyı silikleştiriyordu.

Suçluluk duygusu ağır geliyordu bedenime. Yaptıklarımı savunan diğerlerinin aksine hatamı anlayıp beni teselli edecek tek insan o olduğu içindi belkide... Ağlamak istiyordum tam da şu an.

Sanki kaybetmemem gereken bir şeyi kaybetmiştim...

"Çok özledim seni! Uzun vakittir yoktun. O kadar merak ettim ki sizinkilere bile sordum."

Ahu pek sevmezdi iki grubuda. Sağcılarda Solcularda haksızdı ona göre. Bu yüzden iki gruptanda olabildiğince uzak dururdu. Belki sınıf arkadaşı olmasak benle bile konuşmazdı. Şu anki bütün yakınlığımız benim çabalarımın bir sonucuydu.

"Hastaydım biraz."

"Evet, Ali bahsetti biraz. Daha iyisindir umarım."

Gözlerim gözlerine değse anında salıverecekti bütün yaşlarını. Bu yüzden yeşillerine bakmamak için kampüsün yavaştan sararmaya başlamış ağaçlarında gezdirdim gözlerimi. Ben farkına varmadan Sonbahar gelmişti...

"İyiyim biraz kırgınlık vardı üzerimde..."

Ne söyleyeceğimi bilemediğimden biraz duraksadım. Konuşma yetim gittikçe kötüleşiyordu. Reisin ahımı çıkıyordu acaba?

Aklıma gelen yüzle dudaklarım istemsizce aşağıya doğru sarktı. Şerefsiz bir faşistin bu kadar canımı sıkmaması gerekiyordu.

"Yüzünde asık gibi... Eğer canını sıkan bir şey varsa çekinmeden bana anlatabilirsin, biliyorsun değil mi?"

İşte tam da bu yüzden Ahu'yu görmek istemiştim. Evet, belki yaptıklarımdan dolayı bana kızacaktı ama asla beni yargılamayacağını biliyordum. Zaten istediğim de buydu...

Beni yargılamayan ama yanlış yaptığımı sertçe yüzüme vuracak birisi. Arkadaşlarımın "Reisi nasıl taklaya getirdik." Tarzı konuşmalarından sonra buna ihtiyacım vardı.

"Ahu... Ben çok kötü bir şey yaptım."

Onunla asla dernek hakkında konuşmamıştım bu zamana kadar. Bu yaptıklarımı anlattığımda nasıl tepki verecekti bilemiyordum ama tavrından çekinsem bile artık içimi dökmeye ihtiyacım vardı. Boğazıma kadar pislikle dolmuştu içim.

"Tamam tamam..."

Koluma attığı eli şefkatle olduğu yeri okşadı. Bir kez daha derin bir nefes alıp neden daha önce Ahu'ya gelmediğim için kendime kızdım.

"İlerideki kafeye oturalım hem bir şeyler içeriz hem de ayak üstü konuşmamış oluruz olur mu?"

"Olur."

Bu sıralar herkese itâtkâr davranıyordum ki ben bile kendime hayret eder olmuştum. Önüne süt dökülmüş yavru kedi gibiydim. Bütün aslanlığım saman alevi gibi yanıp sönmüştü.

"Bu arada notları da getirdim ben."

Şu an Ahu'ya sıkıca sarılmamak için kendimi zor tutuyordum. Bu kız cidden cennetten inmiş bir melekti!

"Ahu yemin ederim sen dünyanın en mükemmel insanısın."

Omzum ile omzunu ittiğimde tatlı bir kıkırtı saldı az önce kapısından içeri girdiğimiz sakin kafenin içine. Birkaç bakış bize dönsede saniyeler içinde yok oldu hepsi.

"Bak sürekli yapıyorsun bunu deli gibi gülüyorum bende, millete rezil etme beni!"

Koluma bir tane yapıştırıp hemen yanındaki sandalyeye oturdu. Bizi dışardan gören biri çok rahat cilveleşen iki aşık olduğumuzu düşünürdü.

Uzun süredir Ahu benim için o kadar ikinci planda kalmıştı ki onu görmediğim sürece aklıma bile gelmemesi eskiye nazaran daha farklı hissetmeme neden oluyordu. Cidden gözden ırak olan gönülden de mi ırak oluyordu? Bundan tam emin değildim... Bu sözü yalanlamak için inatla siyah iki hare getiriyordu gözümün önüne zihnim.

"Ben çay içeceğim sen ne içmek istersin?"

Çay hiç sevmezdim. Dernekte bir çaydanlık boşalır diğeri gelirdi ama çocukluğumda zorla içirilen çaydan berri ağzıma sürmemiştim. Zihnim sürekli meşgul olsun diye bu sıralar ottan boktan her şeyi düşünmeye başlamıştım. Sokarlardı senin sevmenede sevmemenede diye kendime çıkıştım.

"Kuşburnu çayı var mıdır acaba?"

Az önceki cesaretim gittikçe yok olmaya başlamıştı. Keşke Ahu'yu gördüğüm ilk anda anlatsaydım yaşananları. Cesaretim kırılıyordu dakikalar geçtikçe.

"Sorarız varsa isteriz."

Masada bir erkek varsa genelde o çağırırdı garsonu ama Ahu buna müsaade etmeden direkt elini kaldırıp yakınımızdaki garsona istediklerini söylemeye başlamıştı bile.

O garsonluğa konuşurken bir kez daha derin bir nefes alıp verdim. Bugün aklımdan geçen her şeyi Ahu'ya anlatıp ondan akıl alacaktım.

Biliyordum! Eğer bir çıkış yolu varsa bunu bulsa bulsa Ahu bulurdu...

********

"Sana inanamıyorum Derin!"

Vallahi bende kendime inanamıyordum. Her şeyi eksiksiz hatta fazlası ile Ahu'ya anlatmıştım. Omuzlarımdan kocaman bir yük kalkmıştı. Büyük bir "Oh!" Çekmiştim.

"Çok pişmanım."

"Bir zahmet!"

İşte istediğim tepki buydu. Hatta bir tane yapıştırsa daha da güzel olurdu ama Ahu öyle biri değildi. Bazen Selvi ablanın karşısına çıkıp beni dilediği gibi cezalandırması için yalvarmak istiyordum.

"Derin, bu yaptığınız çok büyük bir şey. O kadın ölebilirdi! Ya sen katil olabilirdin!!"

Beni gece yatağımda dört döndüren düşüncede buydu. Katil olabilirdim! Bu ihtimali düşünmek bile karnıma kramplar girmesine neden oluyordu.

"Biliyorum..."

Bir kedi miyavlaması gibi çıkan sesim ile derin bir nefes aldı karşımdaki beden. Üzülüyordum işte yetmez miydi bu kadarı?! Kalbimin üstündeki ağırlığın geçmesi için daha ne olması gerekiyordu?

"Reis... yani reis dediğiniz o adam, ileride senin başına bela olmasın Derin?"

Olmamıştı... Bütün olanlara rağmen değil başıma bela olmak gölgesi bile uğramamıştı semtime. Beklentilerimizden tamamen farklı davranıyordu. Dernekteki herkes er yada geç bizden birini bir köşede sıkıştırırlar diye tetikteydi.

Bu da ayrı bir rahatsızlık veriyordu bana. Olaylar olur olmaz yakama yapışması bu belirsizlikten daha iyiydi benim için. Her an diken üstündeydim.

"Bilmiyorum. Şimdilik ortalık durgun."

"Dua edelim böyle devam etsin Derin."

Onunla o kadar yüzleşmek istiyordum ki Ahu'nun bu temennisine katılamadım. Yavaşça başımı sallamak daha kolay geldi ve bende ağır ağır kafamı sallamakla yetindim.

"Ee şimdi ne yapmayı planlıyorsun? Belliki pişmanlık duygun davana karşı ağır basıyor."

"Hayır! Davam..."

Yüksek çıkışım Ahu'nun bakışlarıyla anında kesildi. Gözleri ne söylersem söyleyeyim inanmayacağını açıkça belli ediyordu. Boşuna laf kalabalığı yapmayı bırakıp gözlerimi gözlerinden kaçırdım.

Bu kız ne zamandan berri beni bu kadar iyi anlamaya başlamıştı? Oysa en yakın arkadaşlarım bile içimde kopan fırtınanın farkında değildi.

"Derin, git af dile diyeceğim ama bu reis dediğiniz adam seni vurur."

O heriften af falan dilemeyecektim. Benim pişmanlığım Selvi ablaya karşıydı. Canını asla yakmak istemediğim birinin zarar görmesine neden olmuştu. Aptal değildim... Bu yola çıkarken gerekirse faşistlerle kanlı bıçaklı olacağımı biliyordum ve bunu göze almıştım. Benim kabul etmediğim kısım masum birine zarar vermiş olmamdı.

"Ahu..."

Bakışlarımız buluştuğunda dudaklarımı günler sonra büyük bir tebessüm kapladı. Ahu ile olunca düşünme yetimde yeniden yerine gelmişti. Ahu'nun da söylediği gibi af dileyecektim!

"Sizin evde yazma eşarp falan var mı?"

Sorduğum soruyla önce kaşları çatıldı hemen ardından ise aklımdan geçenleri anlamış gibi hızla yerinden fırladı.

"Hayır Derin! Sakın! Sakın aklından bile geçirme!"

******

Her adım sonrası kalbim göğsümü daha da şiddetli dövsede günler sonra ilk kez daha iyi hissediyordum.

İçimde tarifi imkansız bir heyecan ve korku vardı. Bu hissi en son ilk okulda 23 Nisanda şiir okumak için çıktığım kürsüde yaşadığımı anımsıyordum. Aynı tedirginlik aynı heyecan ve aynı korku. Her şeye rağmen adımlarım birbirini takip ediyordu.

Adımlarım biraz sabırsız olacak ki yanımdaki bedenim bana yetişmek için çabaladığını anlamam vaktimi aldı.

"Çok mu hızlı yürüdüm?"

Yavaşlarken gözlerim bir anlık Ahu'ya kaydı. Her an vazgeçecek gibi duruyordu. Buraya gelmeden önce ona en az iki saat dil dökmüştüm. Şu an beni bırakıp giderse ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. O olmasaydı asla tek başıma böyle bir işe girişmezdim.

"Derin eğer kör kurşunlardan birine denk gelirsem cidden mezarımdan hortlar musallat olurum sana."

Yüzündeki gergin gülümseme ile korkusunu bastırmaya çalışıyordu. İstemsizce bu haline gülmeden edemedim. Bana eski beni hatırlatıyordu...

Ne çok korkmuştum ilk zamanlar bu mahallede yürürken. Ansızın biri gelip kafama sıkacakmış gibi hissetmiştim ama şu anki korkum asla bu yüzden değildi. Yüzleşmek zorunda olduğum insanların beni affetmeyecek olma ihtimalleri her şeyden çok korkmama neden oluyordu.

Garipti ama o evde birinin bana zarar vereceği ihtimaline pek inanmıyordum. Bunda geçmişte sürekli kolayca evlerine girip çıkmam ve sanki o evden biriymişim gibi davranmalarının büyük bir etkisi vardı.

Ama aynı sıcak karşılamayı bulamayacağımı da biliyordum orası ayrı bir konuydu...

"Derin eminsin değil mi evde reis denen herifin olmadığına."

"Eminim."

Emindim çünkü son günlerde zamanımın neredeyse hepsini bu mahallede geçirmiştim. Artık kim evde kaç saat kalıyor, eve saat kaçta geliyor, evin ışıkları saat kaçta kapanıyor hepsini biliyordum.

"Yanan ev... Bu ev mi?"

O gece yaşananları bir kez daha yüzüme vuran harabeyi gösteren Ahu ile başımı ağır ağır salladım.

Reisler taşınmışlardı. Artık bir alt sokaktaki bahçeli daha küçük bir evde yaşıyorlardı. Mahalleliden duyduklarım doğruysa bir aile dostlarının boş olan evine yerleşmişlerdi. Evleri yıkılıp yeniden yapılana kadar orada kalacaklardı.

"Şimdi nerede yaşıyorlar?"

"Bir alt sokakta."

Hava bugün biraz daha erken kararacak gibiydi. Sonbaharın gelişiyle günler iyiden iyiye kısalmıştı. Reisle babası eve akşam ezanından biraz önce geliyorlardı. Yeni evlerinin bahçesi eskisinin aksine arka taraftaydı. Buna güvenip bu işe girişmiştim zaten.

"Ahu sakın unutma sen Hatice teyzenin şehir dışında okuyan küçük torununusun. Bu kremi anneannen verdi Selvi ablanın yaraları için."

Hatice teyze Selvi ablaların en az tanıdığı ama arada sırada sohbetlere gelen sevimli tonton bir teyzeydi. Aram kendisi ile iyi olduğundan bütün ailesini anlatmıştı zamanında bana. Bu yaşlıların acilen her şeylerini bir yabancıya anlatma huylarından vazgeçmeleri lazımdı.

"Tamam ya o kadarını da hallederim. Asıl olay ben nasıl bahçeye çıkarıcam kadını?"

İşte bu kısım biraz sallantıdaydı. Çıkarsa her türlü konuşmak için elimden geleni yapardım çıkmazsada Ahu kremi verip en fazla bir çay içer kalkardı. Evin arkasında onları bekleme fikri en mantıklısıydı. Hem en fazla ne olabilirdi ki?

"Bir bahane bulursun sen. Midem bulanıyor bir temiz hava alalım falan de. Uff bilmiyorum Ahu halledersin sen."

Pata küte gidiyorduk ama sonumuz inşallah Reisin elinden olmazdı. Hadi ben bir şekilde hallederdim ama Ahu o dağ ayısıyla asla başa çıkamazdı.

"Geldik!"

Sesim birden fazla yüksek çıktığından yanımdaki beden korkuyla yerinden sıçradı. Korkudan altımıza sıçacaktık neredeyse ama yüzümüze bakan normal olduğumuzu sanırdı.

"Tamam o zaman..."

Ellerini üzerindeki uzun elbiseye silip derince yutkundu. Şu an benimle arkadaş olduğu için kendine dövdüğüne emindim.

"...Yani en fazla kremi verip çay içeceğim zor bir şey değil."

Benimle konuşmaktan çok kendini ikna etmeye çalışıyor gibiydi. Sessiz kalıp ona biraz zaman tanıdım. Kolay değildi milleti camdan aşağıya atıp fakülteleri silahla basan adamın evine girmek. Cesaret istiyordu...

"Hadi hadi geç kalacağız yoksa."

Biraz daha durursak reiste buluşmamıza dahil olacaktı. Elimizi çabuk tutmalıydık.

"Uff tamam ya gidiyorum."

Alışık olmadığı eşarbı çekiştire çekiştire az ilerideki eve doğru adımladı. Her ihtimale karşı sokağın köşesindeki duvara yaslanıp görüş alanlarından çıktım. Kapının önünde duran Ahu'nun gerginliği sırtından bile anlaşılıyordu. Bedeni gerilmekten tahta yutmuş gibiydi.

Kapının önündeki bekleyiş sandığımdan daha uzun sürdüğü için istemsizce kaşlarım çatılmıştı. Acaba evde değiller miydi?

Ben tam ihtimalleri aklımdan geçirirken beyaz büyük kapı ağırca aralandı. Nefesim o andan sonra o kadar yavaşladı ki bir süre soluk almadığıma emindim.

Sesleri duymasam da aralık kapıdan birinin Ahu ile konuştuğu belliydi. Ahu elindeki kremi öne doğru uzattı...

"Hadi kızım gir şu eve."

Dudaklarımdan dökülen kelimeleri bekliyormuşçasına öne doğru büyük bir adım attı Ahu. İşte o andan sonra hızla arka bahçeye doğru koştum.

Olmuştu! Girmişti eve! Bundan sonrası daha kolaydı. İnanıyordum bugün Selvi abla ile konuşup ondan özür dileyecektim.

"Ne zaman çıkarlar acaba?"

Hızla girdiğim bahçenin en gözden uzak ağacına yaslanıp kolumdaki saate baktım. Orta boyda bir duvarla çevriliydi geniş bahçe. Üzerinden atlamam birkaç saniyemi almıştı sadece. Bugün her şey benden yanaydı.

Bekleyişim dakikaları bulurken güneşte iyiden iyiye tenimi ısıtmayı kesmişti. İkindi soğuğu çökmüştü bütün mahalleye.

Tam o anda kulağımın arkasında garip bir sıcaklık hissettim. Boynumdan süzülüp tenime kadar ulaştı. Beklemekten ağırlık çöken zihnimin arkamdan birinin olduğunu algılaması biraz uzun sürdü.

Kolumda hissettiğim el bir anda bileğimi büküp yüzümü sert ağacın gövdesine çarptığında büyük bir küfür döküldü dudaklarımdan...

"Hasiktir!"

Şu an tam anlamıyla sıçmıştım!

******

Selam erken bitti bende akşamı beklemeyip yayınladım. Umarım beğenmişsinizdir. Bölüm geçiş bölümü artık bizimkileri bi ağız yüz birbirlerine girdireyim yeter bu kadar softluk Hdjsxnjs

Bu arada panoda yazdım yine yazıyorum kitabı yazmaya devam edeceğim ama sık bölüm atamayabilirim elimden geldiğini yapacağım.

Öpüldünüz 😚

Continue Reading

You'll Also Like

2.3M 143K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
TAKINTI By 🌙

Teen Fiction

1.9M 33.1K 36
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
316K 20.4K 22
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
886K 61.5K 36
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...