DUDAKLARIN KARARACAK

By esrranurcelk

9.4K 1.2K 348

Ben bu hayattan kaçmıştım, yaşamak istemiştim. Ancak bu kaçışın bütün hayatımın yalanlarıyla ödeneceğini bile... More

Tanıtım
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
FİNAL

40. Bölüm

85 13 1
By esrranurcelk

Oy verir misiniz? :)

Vance'den

Çaresizlik en büyük derttir. Çaresiz insan ne yapacağını bilemez, arayış içereisine girer. Kalbi korkuyla atarken bir çıkış yolu, bir çözüm bulmak ister. İnsana yaptırmayacağı şey yoktur. Kimse çaresiz olmak istemez çünkü onun zorluğunu zaten bir kez tatmıştır. Ben de çaresiz olmak istememiştim.

O ormanda onu göremediğim her dakika bütün vücuduma korku yayılmıştı. Korkmuştum, çaresiz hissetmiştim ve yalnız kalmış gibiydim. Geçen süreler uzayınca Sarışın ile ormanı aramaya başlamıştık. Çevrede ona dair bir iz bulamayınca hızla su sesine doğru gittiğimizde suyun üzerine bırakılmış kabı görmek bütün çaresizliğimi silmişti. Çaresizlik gitmiş yerini büyük bir üzüntüye bırakmıştı. Buna rağmen inanmak istemeyip etrafı tekrar aramaya çıkmıştım ki, taşın üzerinde bırakılan bilekliği görmüştüm. Ona hediye ettiğim mavi bileklik bir veda nişanesi gibi duruyordu o taşın üzerinde. Bütün duygu karmaşası söndüğünde geriye sadece kırgınlık kalmıştı. Kırılmıştım. Hakkım var mıydı bilmeden, kırılmıştım.

''Boşuna arama Sarışın,'' derken eğilip bilekliği almıştım, ''O bizi terk etti.'' O an bana inanmamış gün kararana kadar onun adını seslenip etrafı aramıştı. Ben ise bu süre boyunca o taşın yanına otumuş elimdeki bilekliğe bakmıştım. Gün sona erdiğinde gelmek istemeyen Sarışın'ı zor bela eve getirebilmiştim. O, gelmeyecekti. Terk eden gelmezdi.

Terk eden arkasına bile bakmazdı.

Ondan sonraki günlerde Sarışın bana bir şey demese de her gün onu ormanda aramaya gittiğini anlıyordum. Ama o beni anlamıyordu. İnci Tanesi'nin gitmeden önce bana gideceğini sürekli belli ettiğini anlamıyordu. Yorgun ve çaresizce her gün bilekliğe bakıp kırıldığımı anlamıyordu. Ona olan özlemimin ve kırgınlığımın iç içe geçtiğini anlamıyordu. Belki de anlamak istemiyordu.

Günler geçmişti bu süreçte, ilk kar yağmıştı. Gelmemişti. Aklımdan başka hiçbir ihtimal geçmiyor, bunu neden yaptığını anlamıyordum. Sarışın hala onu arasada yağan karlardan sonra bütün umudu tükenmişti, umut onu tüketmişti. Bay ve Bayan Lewis sürekli onu sorduğunda verecek bir cevabım yoktu. O gün onunla su almaya gitseydim yine de beni terk edip gider miydi?

Soğuktu. Yanan soba odayı ısıtmıyordu, benim içim üşüyordu belki de. Bacağımın tekini karnıma doğru çekmiş diğerini uzatmıştım. Bir kolum dizime dayanmıştı ve çenemi koluma yaslamıştım. Odunlardan çıkan cızırtı sesleri odayı doldururken dışarıda karın durduğunu biliyordum. Bugün kar yağmayı bırakmış gibiydi. Halbuki aralık ayının tek bir günü bile kar yağmadan geçmezdi.

İki tıklatılma. Kaşlarım çatılırken hemen karşımda duran dış kapıya baktım. Bu saatte gidip gelenimiz olmazdı. Yerimde hafifçe doğrulduğum sırada üç tıklatılma sesi doldu kulağıma. Ayağa kalkıp yanımda duran gaz lambasını elime alıp sakin adımlarla kapıya vardığımda pencereden kim olduğuna bakmadan kapıyı açtım. Karşımda hiç ummadığım bir anda, kırgınlık ve özlemi aynı anda hissettiğim o kişiyi gördüm. Bu varlığını unuttuğum kalp sesi bana mı aitti?

Gözlerim ilk ayakkabılarını buldu. Bu soğukta o ince ayakkabılarda ayakları üşümemiş miydi? Bakışlarım yavaş yavaş yukarı çıkarken eteğindeki koyu lekeler ve elinde görüğüm ayna ile kaşlarım çatıldı, o aynayı neden getirmişti şimdi? Hiçbir şeyi hatırlamayan oydu. Yüzüne baktığımda soğuktan burnu ve yanakları kızarmıştı. Siyah gözleri boşluktaymuş gibi bakarken korkusunu hissettim. Siyah kısa saçları arkaya doğru savrulmuş karmakarışık olmuştu. Gözlerine özlemle baksam da kırgınlığım silinmiyordu. Ona ne olmuştu?

Bir şeyler söylemek istesem de yapamadım. İkinci kez dudaklarım aralandığında arkamdan bir ses, aramızdaki bu sessizliği böldü. "Buz gibi havada niye kapıyı açmış önünde duruyorsun Vancecik?" Arkamda varlığını hissettiğim Sarışın beni iteleyip onun omuzlarını şaşkınlıkla kavradığında benim yapamadığımı yapmıştı. Cesaret edememiştim. Elindeki ayna yere düştü. Onun boğazından bir hıçkırık kaçtığında içimi bir korku saldı. Ona doğru gitmek üzeriyken siyah gözlerinden süzülen o şeyi gördüm. Hayır, bu gözyaşı değildi.

İnci tanesiydi.

Ona adını veren, lakabı olan o şey onun gözlerinden akıyordu.

Umursamadım çünkü benim için bir şeyi değiştirmezdi. Will çığlık atarak bir adım geriye gittiğinde bakışlarım gözlerini buldu. Bende her ne gördüyse gözlerini sıkı sıkı yumdu ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Ağzından derin soluklar kaçarken omuzları titriyordu. O an her şey önemini kaybetti. Kırgınlığım bile kayboldu. Bir adım öne çıktım ve onu tutup içeri çektim. Şaşkınlıkla koluma tutunurken eğilip aynayı da aldım ve hala şok bir şekilde duran Sarışın'ı içeri çekip kapıyı kapattım.

Ben derin bir soluk aldığımda karşımdaki ikili ayakta bekliyordu. Elimdeki lamba ortamı aydınlatırken hala içli içli ağlaması kalbime iyi gelmiyordu. Şu an kırgın ve üzgün olmam lazımdı ancak bu duygular içimde kaybolmuştu. Karşımdaki başını eğmiş bir şekilde ağlayan, üstelik kesik parmağının yerini ovuşturan kıza bakarken sadece korkuyordum ve huzurluydum. Korkum, onaydı. Yaşadıklarınaydı.

''Senin az önce gözlerinden şu servet değerinde sattığım incilerin birebir benzeri mi aktı yoksa ben rüyaya devam mı ediyorum?'' Sarışının soru dolu cümlesi ile başını kaldırıp ona baktı ve kafasını hafifçe sağa sola salladığında sıkıntı dolu bir nefes verdim. Hiç iyi görünmüyordu. Elimdeki lambayı pencerenin pervasına yerleştirip ona doğru döndüm. Hareketlerimi izliyordu. Elimi sırtına koyup onu yönlendirdiğimde irkildi ama bana ayak uydurdu. Onun sedirin üstüne oturmasını sağladığımda aramıza iki el kadar mesafe koyup oturdum. Sarışın karşımızda ayakta dururken onun hala elini ovuşturmasına dayanamadım.

''Yapma.'' Başını kaldırıp bana baktığında gözleri kızarıktı ama ağlamıyordu. Ellerini hemen birbirinden ayırıp yan tarafından sediri sıkı sıkı tuttu. ''Perla..'' Kısık sesle söylediğimde buna bozulsa da bir şey yapmadı. ''Sana ne oldu?'' Gözlerimle önündeki lekeleri işaret ettim, kan lekesi olduğu belliydi. ''Bunu sana kim yaptı?'' Başını eğip üstüne baktı ve kollarını etrafına sardı.

''Aman Tanrım Perlakuş burada!'' Sarışın'ın hayret dolu söylemine baktığımda daha yeni yeni olayları fark ediyor gibiydi. Ona aldırış etmeden cevabını beklemeye koyuldum.

''Ben yaptım.'' Kaşlarım çatıldığında bakışlarım üzerinde gezindi. Sağlam görünüyordu, neresi yaralanmıştı?

''Bu kadar kan için büyük bir yara gerekli. Sen,'' duraksadığımda benim yerime devam etti.

''Yara alan ben değilim.''

''O zaman ne?''

''Onu öldürdüm.'' Odada bir sessizlik oluşurken Sarışın ile gözlerimiz birbirini buldu. İkimizin de anlamsız gözleri ona dönerken beni şaşkına çevirecek o kelimeleri söyledi. ''Annemi ben öldürdüm.'' Doğrudan gözlerimin içine bakıyordu ve ben onu henüz yeni anlıyordum.

Yutkunarak bütün her şeyi gözden geçirdim. Aslında terk etmek dediğinin kaçırılmak olduğunu, bizden gitmekten korktuğunu ve son günlerdeki tedirginliği daha yeni yeni gözlerimden geçiyordu. Bunca zaman bizi terk ettiğine kendimi o kadar çok inandırmıştım ki, annesinin onu kaçırması ihtimalini hiç düşünmemiştim. Onun giderken bile asla bize sarılmadan gitmeyeceğini veya bilekliğini orada bırakmayacağını düşünmediğim gibi hiçbir ihtimali gözetmemiştim. Ben, sadece kendi inandığımın peşinden gitmiştim.

Hala ısrarla bana bakan kızı kendime çektiğimde elleri bozgunlukla göğsüme tutundu. Bir elimi onun belini sararken diğer elim onun saçlarını okşamaya başladığında tekrar ağladı. Boğazından kaçan haykırışlar canımı yakarken saçlarına art arda öpücükler konduruyordum. ''Özür dilerim,'' Bir kez daha öptüm, ''Sana gelmediğim için çok özür dilerim, İnci Tanem.'' Birkaç kez daha öptüğümde ağlaması derin iç çekişlere döndü ve nihayet durduğunda onu dikleştirdim. Önce sağ gözüne ardından sol gözüne birer öpücük kondurdum. Titrek bir nefes verdi.

''Kaç saattir burada benimde olduğumu fark etmenizi bekliyorum. İncileri sen ağlarken topladım ve bunlar kesinlikle benim Perlakuş.'' diyerek elindekileri gösterip hızla ona sarıldı. ''İyiki geldin, seni çok özledim.'' İnci Tanesi de ona sarılırken onları birbirinden ayırdım.

''Sarışınlar için uyku vakti. Hadi.'' Bana sinirle baksa da bize zaman tanımak için onayladı. Giderken attığı öpücükle sinir içinde baktım ve ona döndüm.

''Sende yıkan ve iyice dinlen, ben seni burada bekleyeceğim.'' Ayağa kalkacakken iki eliyle kolumu tuttu, ona döndüm.

''Beni yıkar mısın, Hırsız?" dediği ile ona bakarken ayağa kalktı ve beni de peşinden götürdü. Elinden kolumu çektiğimde bana hayal kırıklığı ile baksa da, "Sebilden sıcak suyu getireyim," dediğimde bugün ilk kez gülümsedi ve beni onaylayarak banyoya girdi. Arkasından bakarken kalbim deli gibi atıyordu.

Odaya girip onun burada bıraktığı kıyafetlerinden gerekli olanları aldım ve sobanın üstündeki sebili de alarak banyoya girdim. Kapıyı kapatırken aynadan kendine bakan kız bana döndü. Ben sıcak su ve soğuk suyu kovada ayarladıktan sonra ona baktım ve elimle ensemi ovuşturdum.

"Bundan emin misin? Sonuçta hala evli değili-" Eli sırtını bulduğunda cümlem yarım kaldı. Elbisesinin iplerini tek tek çözdükten sonra omuzlarından indirdi ve elbise yeri boyladı. Altına giydiği korsesi de yere düştüğünde onda ilk baktığım vücundaki yaralar ve kolundaki çizikti. Hızlı bir adım atıp endişeyle kolunu tuttuğumda yarasının çok derin olmadığını gördüm. "Bu nasıl oldu? Acıyor mu?"

Bakışları sürekli üzerimdeydi. Kaybolmamdan korkar gibi bana bakarken, "Onun acısı yok. Asıl acı sensizlikti ve," Parmak ucunda yükselip boynumu öptü, "Ben onunla başa çıkamadım." Sonrasında boynumu öpmeye devam ederken parmakları düğmelerimi çözmeye başladı. Elimi elinin üstüne koydum.

"İnci Tanesi, emin misin?" Başını boynumdan ayırıp bana baktı. Onunla tekrar bir araya geleceğim anı düşünürken kendimizi burada bulacağımızı hayal etmemiştim.

"Evli olup olmamak umurumda değil, bugün benimle birlikte olmanı istiyorum." Gözlerine baktığımda, "Dudaklarımı öpmeden bunu yapabilir misin?" Onun gözlerine bakarken başımı salladığımda beni özlem ve şehvetle öpmeye kaldığı yerden devam etti. Buna, ikimizin de ihtiyacı vardı.

*

Yatakta oturan kızın saçlarını havluyla kurularken o sadece bana bakıyordu. Az önce banyoda yaptıklarımız belki de delilikti ama buna değerdi. Benim saçlarımdan dökülen damlalar onun yüzüne düşerken kıkırdadı. Ona 'ne için güldün' dercesine göz kırptığımda bana bakarak derin bir iç çekti.

"Sen benim sonsuzluğumsun, Vance."

---

Sevgilerle*

Continue Reading

You'll Also Like

Algon By serra

Historical Fiction

24.6K 644 32
#balahatun #algon #osmanbey #kurulusosman Benim ilk hikayemdir
10.7K 777 8
"Sana iki seçenek sunacağım" dedi kısık ve boğuk sesiyle. Bir yandan da elindeki kadehi hafifçe sağa sola sallayarak içindeki alkolle oynuyordu. Gözl...
221K 30.4K 49
TAMAMLANDI. Duymayan birisine aşık olunur mu? Olunur, ben aşık oldum. Hiç duymadığım o sesine, anlam dolu gözlerine, o masum çocuk kalbine... Kusur...
MAL-İ HÜLYA By 🌼

Historical Fiction

1.9K 245 11
Ne yazıyor o meşhur kitapta; "Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir." İşte Gonca hatun o mutsuz aileye...