DUDAKLARIN KARARACAK

By esrranurcelk

8.1K 967 338

Ben bu hayattan kaçmıştım, yaşamak istemiştim. Ancak bu kaçışın bütün hayatımın yalanlarıyla ödeneceğini bile... More

Tanıtım
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
FİNAL

38. Bölüm

55 11 2
By esrranurcelk

Oy verir misiniz? :)

Uyarı: Bu bölüm tetikleyici unsurlar içermektedir. Bölümde anlatılacak o öldürme anını okumak istemiyorsanız, geçebilirsiniz. "!!!" Bu şekilde o kısmın başını ve sonunu belirteceğim.

Yaptığım şeylerin bana ait olmadığını biliyordum. Bunların hiçbiri benim kişiliğime uygun olmamakla beraber yaptıklarım içimde bir suçluluk duygusu barındırmıyordu. Bana bunu yapan kişiye yaptıklarım beni katil yapmazdı. Bu bir savunma değildi, gerçek bir savunma olamazdı. Kimse durduk yere delirmezdi, yirmi üç yıl keyfine eziyet görmeyen ben bir günde değil, adım adım delirmiştim. Belki de delirmek daha iyiydi.

Şu an karşımda rafların altından bulduğum iplerle bağladığım annem hala baygındı. Onu incelerken hep onu sevmek istemiştim. Onun incileri istemesinin aksine ben bu hayatta sadece tek akrabam olan annem tarafından sevmek ve sevilmek istemiştim. Bu kadarı bile bana layık değil miydi? Kalbinde bana yer yok muydu?

Annem yavaş yavaş kıpırdanırken ağzından bir inleme kaçtı. Gözleri kısık bir şekilde açıldıktan sonra etraftaki dağınıklığa baktı. Gözleri yavaşça beli bulurken kısık gözleri tamamen açıldı. Hareket etmek istediğinde yapamayınca üzerine baktı ve bağlı olduğunu gördü. Ağzı açıldı ve, "Christian!" diye çığlık attığında hissizleştim. Ters çevrilen masayı düzelterek üstüne oturmuştum ve ayaklarım sallanırken, siyah bıçağı elimde döndürüyordum.

"Ne oldu, ip çözme büyün yok mu? Koca büyücünün eksik olduğu konu mu varmış?" dediklerim sinirini bozmuş olduğundan burnundan soluyordu. "Yapsana bir büyü, rahatlarız belki, hım?" Bıçağı döndürmeye son verip masaya sapladım. Ortalıkta olan tek bıçak buydu, diğerleri rafların tabanına sabitlenmişti. Bu sürede hiç aşağı inmeyi akıl etmeyen Chris, annemin çağrısı ile tahtaları yerinden kaldırıyordu şu an. Çoktan gelmemiş olması bile şaşırtıcıydı.

"Aman Tanrım! Bayan Agnes, ne oldu size?!" Çığlık atarak hızla aşağı inen Chris anneme doğru adım atmışken masadan atlayıp önünü kestim. Bakışları endişe ile bana döndüğünde parmağımı anlına bastırıp geriye iteledim ve bir adım geriye gitti.

"Aklını kullan ve buradan git," Gözlerine bakarken mavilerine sinir dolduğunu görüyordum, "şansın varken yap. Çünkü bugün güzel bir gün değil." Bakışları sanki bir cevap arar gibi gözlerimin içinde geziyordu. Elim kolunu buldu ve onu hafifçe geriye doğru iteledim, "Git hadi."

"Onu burada bırakamam, yapamam." Fısıldayarak konuşmasına karşın anneme baktığımda bakışları ikimizin üzerinde geziyordu. Tekrar Chris'e döndüm, çaresiz görünüyordu. Ona uyarak fısıldayarak yanıtladım.

"Neden yapamazsın?"

"Aramızda bir anlaşma var ve bu anlaşma.. büyülü. Ölmeden bitmeyecek." Gözlerim kocaman açılırken onun gözleri dolmuştu, "Çaresizdim." Başımı sallayıp elimi kolundan çektim ve anneme döndüm. Alaylı bakışları vardı, üstünlük taslıyordu.

"Çöz beni Christian." Ona doğru yine bir adım attığında elimi yine kaldırmak zorunda kaldım.

"Çözersen seni öldürürüm," Başımı yan çevirip ona baktım, "gözümü bile kırpmadan yaparım. Hatırla, babana yaparken gördüklerini. Elim bile titremez." Yumruklarını sıktı.

"Yapacağım ve sen bana hiçbir şey yapmayacaksın." Eğilip masaya sapladığım bıçağı tek hamlede çıkardı ve bana doğrulttu. "Çekil önümden." Bakışlarım o ve bıçak arasında gidip gelirken bir adım geriye gittim. Bu onu sevindirdi ve koşar adım soluğu annemin yanında aldı.

Eğildiği an sırtına attığım tekme ile ne olduğunu anlayamadan annemin üzerine düştü. Bıçak bir tarafa düşerken eğilip aldım ve ayağa kalktığımda o da kendini toparlayıp karşımda durdu, "Git diyorum." Karnına yumruk attığımda öne doğru iki büklüm oldu ve ben bir kolunu tutarak sırtında sabitledim ve diğer kolumla boynunu sardım. Elimde hala bıçağı tutuyordum ve bıçak onun yanağına dayalı bir şekildeydi. Ağzından acı dolu bir inleme döküldü, "Ne yapacakmışsın?"

"Gidersem büyü beni öldürür!" Histerik bir kahkaha döküldü dudaklarımdan. Boğazını hafifçe sıktım.

"Kalınca da öleceksin." Kurtulmaya çalışması başarısız oldu ama onu bıraktım. Soluk soluğa karşımdaydı. Bir bana bir anneme baktı ve gözlerinde kin dolu bir ifadeyle göğsünün arasından küçük bir şişeyi çıkardı. Şişenin kapağını açtığında beyaz renkli sıvıdan ağır bir koku yükselince burnumu kırıştırdım.

"Ben siz iki pisliğin elinde ölmektense kendi gururumla ölmeyi tercih ediyorum," Annem gür bir kahkaha attı, "Kendimi ancak ben öldürürüm." Ben boş gözlerle onu izlerken derin bir nefes aldı ve tek seferde sıvıyı içip şişeyi fırlattı. İlk bir şey olmadı, biraz sonra göğsünden hırıltılı nefesler yükseldi ve eli boğazına gitti. Sanki nefes alamıyor gibi boğazını tırnaklarıyla çiziyordu. Bu görüntü seslice yutkunmama sebep olduğunda annem yine güldü.

Chris masaya çarpana kadar geri gitti ve en son yere yığıldında bacakları yere sürünürken hala nefes almaya çalışıyordu. Gözlerinin içi kırmızı olmuş, durmadan yaşlar akıyordu. Bakışları beni bulduğunda bir kez daha yutkundum. Onun dediği gibi iyi bir ölüm değildi, bu intihardı. Dudakları yavaşça oynamaya başladığında lanet olsun ki dediklerini anlamıştım, "Beni.. kurtar.."

Gözlerimi yumup lanetler okudum ve açtıktan sonra hızla yanına gidip eğildim. Elimde sıkı sıkı tuttuğum bıçağı onun boynuna dayandığımda ellerini boğazından çekip göğsünü tırmalamaya başladı. Derin bir nefes aldım, onun dudakları son bir nefes almak için aralandığında başaramadı ve çırpınması arttı. Dilim damağım kurumuş gibiydi, düşündüğümden daha zordu. Ancak düşünme zamanı değildi. Bıçağın keskin tarafı onun boynunu tek çizgi halinde kestiğinde etrafa kan sıçramıştı. Artık çırpınması durduğunda gözleri açık bir halde uzanırken elleri yana doğru düştü. Mavi, cansız gözlerine son kez bakıp gözlerini kapattım.

Kan olan bıçakla beraber doğrulduğumda annem iğrenç bir şeymiş gibi cansız bedenine baktı. "Çok zavallı bir ölüm oldu ama iyiydi." Onun önüne gidip tek dizimi kırarak oturduğumda bana baktı. Artık Chris yoktu ve yalnızdık. Bıçağı kızıl saçlarının arasında gezdirdiğimde kan saçlarına bulaştı, başını çekmek istese de alanı kısıtlıydı.

"Sen nasıl bir ölümü hayal ediyorsun peki?" Çatallı çıkan sesim bunu yapmak istemediğimi belli ediyordu. Kim annesine kıyardı? Bunu yapmak yerine neden bize anne kız olma hakkı tanımamıştı? Şu an beni sevemez miydi? Kararımdan vazgeçmemi sağlayamaz mıydı?

"O bıçağı tam kalbime saplamalısın, eğer biraz bile kaydırırsan kan kaybından öldüğümde bile kalbim atmaya devam eder," Açık kahve gözlerinde hala çaresizce sevgi aramak benim hatamdı ama o gözlerde nefret vardı, "Karnıma saplarsan seninle konuşacak dakikalarım olacak ve seninde ölmen için elimden geleni yapacağım," Kaşlarını çattı, "O bıçağı direkt kalbime sapla!"

!!!

Koluna attığım çizik ile çığlık attı. Yana doğru düştüğünde iplerin el verdiği kadarıyla sırt üstü uzandı. Kolundan kan akıyordu ama tek kanayan o değildi. Benim kalbim kanıyordu ama bu görünmediği için insanlar beni katil olarak görecekti. Bana yaptıklarının önemi yoktu, bu bıçağı kalbine sapladığım an suçlu bendim. Ölü geçmişimin bir önemi yoktu gözlerinde. Elinde bıçak olan katildi.

En büyük yara geçmişti ama katil olan bendim.

Karnının üstüne oturduğumda yüzünü ellerimin arasına aldım. Dişlerini sıkıyordu ve gözleri kapalıydı. Yüzüne düşen bir inci tanesi ile gözleri açıldı. Ardından bir tane daha düştü. Ağzımdan bir hıçkırık kaçtı.

"Neden beni sevmedin?" Hıçkırdım, "Beni bir kez olsun sever misin?" Ağlamamı önemsemediğini verdiği sert solukla anladım.

"Öldür beni." Bir süre daha ağladım, o ise beni izledi. Başka bir şey yapmadı. Yere düşen incilerden bir kaçını titreyen elimle topladım.

"Eğer inci yutarsan," Yutkundum ve devam ettim, "acı hissetmeden mi öleceksin?" Bana baktı ve bakışları yine bende bir şey arar gibiydi.

"Ölümü engelleyemezsin ama bu inciler acıda bir işe yarar mı bilmiyorum." Başımı salladım ve elimdekileri açık ağzından içeri boşalttığımda kafasını yan çevirip hepsini geri tükürdü, "Yardımına muhtaç değilim, yap artık şu lanet olası şeyi!" Ona son kez bakıyor olmak farklı hissettiriyordu. Halbuki çok değil, birkaç dakika öncesinde onu gözümü kırpmadan öldürebilirdim. Durum değişmişti.

Titreyen elim bıçağı bulduğunda doğruldum. İki elim birden bıçağın kabzasını kavradı ve bıçağı başımın üstüne çıkardım. Gözlerine son kez yalvarır gibi baktım ama beni son kez bile sevdiğini söylemedi. İlk kez söylemediği gibi son kez de söylemedi, bu damarlarımda bir şeylerin kaynamasına neden oldu. Gözlerimden inciler akın akın akıyordu ve odayı çığlığım doldurduğunda bıçak onun göğsünü buldu, ondan derin bir soluk sesi gelirken ağlamam durdu ve bıçağa baktım.

Hiçbir zaman hedeften şaşmamıştım, onun kalbine saplamak istemiştim. Ben, ilk defa hedefe vuramadım çünkü onun kalbine değil, göğsünün ortasına saplamıştım bıçağı. Ellerim deli gibi titriyordu ve ona baktığımda ağzından acı dolu iniltiler dökülüyordu.

"Başarısız oldun. Senden.. hı.. senden beklenen gibi." Kısık sesle söyledikleri ile bir an her zerreme öfke dolduğunu hissettim. Bıçağı bir kez daha kaldırıp sapladım ve bu defa omzuna denk geldi. Ellerim titriyordu ve kalbine saplayamıyordum. Bir kez daha kaldırıp sapladım, bir kez daha ve bir kez daha. Üzerime kanlar sıçradı, yüzüm kana bulandı ve hiçbir bıçak darbesi onun kalbine saplanamadı. Bıçağı bir kez daha kaldırdım ancak duyduğum derin nefesle elim havada kaldı. Bakışlarım onun yüzüne çıktığında son kez gözünü kırptı ve gözleri acıyla parlarken kapandı. Başı yan tarafa düştüğünde elimdeki bıçak başımın arkasından yere düştü. Zeminde tok bir ses yankılandı. Ben acı dolu bir çığlık attığımda o ölmüştü.

!!!

Bu boğuk yerde iki ceset ve bir kişi vardı.

O kişi katil miydi kurban mıydı, hiçbir zaman anlaşılmayacaktı.

Boğazımdan bir hıçkırık kaçtı. Kalbi dışında her yerden oluk oluk kan akıyordu, Ellerim ve yüzüm kan içindeydi. Yüzünü ellerimin arasına aldım. Dudaklarım titrerken onu anlından öptüm, "Hak ettiğini söylesem bile kalbim kanıyor, bir kez söylesene anne. Geçecek mi bu acı?" Tamamen üzerine yığıldım, kokusunu duyumsadım. Duman kokusu, büyünün kokusu. Hıçkıra hıçkıra ağlarken gözümün önünden bir anı geçti. Hızla üzerinden kalkıp yan tarafa attım kendimi. Sırt üstü uzanırken dirseklerimin üzerinde doğruldum ve anneme baktım. Aynı anı bir kez daha geldi.

"Christian, uzun süredir seni izliyorum, lanet olsun sen ne yapıyorsun? Sen neden sana zararı dokunmayan birine vurmaya çalışıyorsun? Kedi, halkın kedisi kim severse sever bundan sanane?" dediğinde yavaşça gözümü açıp karşımdaki kıza baktım. Elini indirmiş yan dönerek o çocuğa bakarak şunu dedi:

"Gerçekten onu mu koruyacaksın? O lanetli, herkes ondan nefret ediyor. Dövmeliyim ki bir daha buraya gelmesin." Karşı taraftan hafif gülme sesi gelince o tarafa döndüm. O da bir çocuktu, erkek çocuğuydu. Yaşı yedi gibiydi, belki daha az. Uzun, sıska bir bedeni, kahverengi -sanırım kumral dedikleri bu çocuk olabilirdi, anlatılana göre kumral kelimesine uyan en iyi kişiydi- saçları ve gözleri vardı. Ama bunlar dışında olan çok tuhaf bir şey vardı.

Kızarmıştım ve heyecanlanmıştım.

"Onu bırak Christian, sana zararı yok. Her anlatılanla hareket etseydi insanlar, şu an herkes birbirine düşman olurdu. Bırak ve uzaklaş, hemen!" Christian bana baktı ve sinirle ayağını yere vurup arkadaşlarıyla uzaklaştı. Karşımdaki çocuğa döndüğümde utanç içinde teşekkür ettim. Gözleri dışında her yere bakabiliyordum. Çok heyecanlanmıştım ve kalbim çok hızlı atıyordu.

"Kendini savunmalısın, küçük kız. Senin kim olduğunu biliyorum, halk seni kurtardığımı bilse beni dövebilirdi. Ama içimden bir dürtü seni kurtarmak istedi, eh bende kendi bildiğimden eminimdir hep. Kendini koru ve asla boyun eğme, insanlar kötüdür." bunları dedikten sonra hızla arkasını dönüp yürümeye başladı. Seslendim:

"Bekle! Adın nedir öğrenebilir miyim?" Bana baktı ve bir şey demeden hızla yoluna devam etti.

Tam o sırada arkamdan bir kahkaha sesi duydum, ürkerek arkamı döndüğümde çok görünmeyen bir şey bana bakıyordu. Korkarak kaçmak istedim ama kolumu tuttu, kurtulamadım.

"Ah, sevgili aptal insan çocuğum. Demek çocukluk aşkını buldun? Ne dramatik bir sahne bu! İlk hatanı yaptın sonunda, böylece babacığın geldi ve senden alması gerekeni alıp gidecek. Kaybettin, çocuğum."

Bu ses, aynı sesti. Silik bir siluetti. Yani ben bu sesi ilk kez duyduğumda henüz küçük bir çocuktum. Ve ayrıca o kumral çocuk, Vance'ye benziyordu. Onu anımsatmıştı bana. Onun kim olduğunu anlamadım ve kalbim bir anda rahatsızlandı. Elim kalbimi bulduğunda anneme baktım ve başka bir anı bana uğradı.

Yanına vardığımda "İyi iş çıkardın güzel bacaklı küçük kız." diyerek yanağımdan makas alınca şoka girdim.

Pardon, ne?

"Sen, sen.. Ne oluyoruz, pardon?" dediğimde kızardığıma emindim, sinirden.

Keyifle güldü ve ellerini yukarı kaldırdı. Güldüğünde sağ yanağında bir gamze oluşmuştu, sol yanağında yoktu. "Sakin ol küçük ortak, yalancı olman hoşuma gitti, yoksa şu an o muhafızlarla gidebilirdim. Çok suratsızlar öyle değil mi? Her neyse. Benim şu an gitmem gerekiyor, kendine iyi bak ve bacaklarına mükemmel bak küçük." şok içerisinde onu dinledim. Tam gidiyordu ki kolunu tuttum.

Bir şey oldu o an. Korktum, o olmamalıydı. Kalbim hızlı atmamalıydı. Hayır, bu sefer olmasın, saçımı kaybedemem. Elimi hızla çektim ve boğazımı temizledim ve hızlı atan kalbimi duymazdan gelerek sordum:

"Adın ne ve neden kaçıyorsun?"

"İkiside cevap vermeyeceğim sorular kategorisinde ilk sırada, ama bu sefer ikincisini cevaplayacağım ancak adımı söyleyemeyeceğim, kusura bakmazsın artık. İçin rahatlayacaksa suçluyum, küçük kız. Bir hırsızım." Ne, ne, ne? "Al bakalım bu da benden sana hediye" diyerek elime bir ayna bıraktı ve hızla uzaklaştı.

Bunlardan önce birinin beni iteleyip ağaca tırmanışı ve bana muhafızlardan kaçtığını söylediğini gördüm, onun için muhafizlara yalan söylediğimi. On yedi yaşındaki o genç, tamamen o küçük çocuğa ve Vance'ye benziyordu. Sağ yanağındaki gamzesi tam onda olan gibiydi. Odamdaki mavi aynayı o vermişti bana. Gözlerim kocaman açıldı, üç aşk hakkım vardı ve ben her seferinde unutmama rağmen Vance'ye mi aşık olmuştum? Bu nasıl mümkün olurdu?

Kalbim fazlasıyla rahatsızlandı, sonra aniden ferahladı. Annemin ölü bedenine baktım ve o öldükten sonra unuttuğum anılarla baş başa kaldım. Üzgündüm. Chris'e baktım, anılarımda bana yine kötü davranan kıza. İkisi de benim sonumu hazırlamış kişilerdi ama burada, ölü yatıyorlardı. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığımda sırt üstü uzanıp tavana baktım. O lanet olasıca sesin babam olması? Bir ses, belirsiz bir varlık babamdı ve benim neden tam insan olamadığımı açıklıyordu.

Bu odada üç kişi vardı, ikisi geçmişin biri şu anın katili.

Kim daha suçluydu?

---

Sevgilerle*

Continue Reading

You'll Also Like

46.1K 1.2K 31
Osmanlı'nın en keskin döneminde savaş entrika dolu duygusal bir macera... "Bu savaşta ya iktidar olacaksın ya da güç. Seni seçiyorum hatun. Bu sırada...
20K 2K 18
Bedenim tir tir titremeye başlamıştı. Gözlerim dolmuş neredeyse ağlayacaktım. Etrafta yeni yeni fark ettiğim geçmişe ait şeyler vardı. Tabelalar, ara...
Algon By cicek8899

Historical Fiction

30.4K 1.4K 29
iki düşman ailenin arasında filizlenen bir sevda meselesi🌼
101K 3.9K 101
Aksiyon macera dolu bölümlerle sizlerle olacağım . 🦋Düşmanlıkların dostluğa, Arkadaşlığın aşka dönüşeceği bölümler de görüşmek üzere 🌸