DUDAKLARIN KARARACAK

By esrranurcelk

8.3K 1K 339

Ben bu hayattan kaçmıştım, yaşamak istemiştim. Ancak bu kaçışın bütün hayatımın yalanlarıyla ödeneceğini bile... More

Tanıtım
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
FİNAL

37. Bölüm

53 13 2
By esrranurcelk

Oy verir misiniz? :)

Korku, her ne kadar istenmese de duyguları yönetirdi. Korku anında verilen kararlar çoğunlukla doğru olurdu. Bir duygu, diğerini tetiklerdi. Kalbin ritmik vuruşundan öte duygunun vuruşu üstün kılınırdı. İnsanlar ölümü isterdi, ölüm anından delicesine korkarken. İnsanlar yaşamak isterdi, yaşamın getirdiklerini kaldırmaktan korkarken.

İnsan, sadece boşlukta olduğunu bilmeden yaşardı.

Peki ben şu an ne istiyordum? İçimde herhangi bir duygu hissetmemek beni dehşete düşürüyordu. Üstümde bir kabulleniş vardı, bunun getirdiği duygusuzlukta. Şu an basamaklarından indiğim bu sarı ışıkla aydınlanmış bodrum bana bir şey hissettirmiyordu. Etrafta dehşet bir koku vardı, çürük ceset ve yanmış et kokusu. Christian kokuyla öğürürken ben sadece boş gözlerle etrafa bakıyordum.

Odanın tam ortasında ahşap, yer yer aşınmış bir masa vardı. Üzerinde tabaklar ve içinde canlılara ait birer dokular bulunuyordu. Fare gözü, kedi kuyruğu, sincap dişi, at derisi, solucan olduğu üzerinde yazıyordu. Bardaklar vardı ve içerisinde tanımlayamadığım renkte sıvılar vardı. Küçüklü büyüklü bıçaklar, kaşıklar ve fırçalar vardı. Masanın arkasında duran rafları duvara sabitli dolapta boş kavanozlar ve fincanlar bulunuyordu. Duvarlar dökülecek derecede görünüyordu ve ağır bir nem kokusu diğer kokuların yanında kendini belli ediyordu. Odada göze çarpan başka hiçbir şey yoktu.

Annem indikten sonra tahta zeminleri tek tek kapattı. Odada yükselen toz ile Chris söylenip omuzlarına aldığı şalı burnuna bastırdı. Etkilenmiyordum hiçbir şeyden. Sadece buradan çıkmak ve odama dönmek istiyordum. Sadece bugün bitsin istiyordum. Bugünün bitmesini, bir daha günlerin doğmamasını istiyordum. Çıkmak istiyordum. Ölü veya diri.

Çünkü ruhu ölmüş kişinin bedeni de ölmüştür.

Çünkü insanın ruhu bedeninden çıkmadan da ölebilir.

Ölü veya diri.

"Buraya ne için geldik?" Sesimin soğuk hali beni de şaşırttı. Annem beni incelerken yanımdan geçti ve masanın önünde durdu. Elleri masaya dayanıp öne doğru hafifçe eğilirken kızıl saçları öne doğru döküldü. Christian merdivene dayanıp kollarını göğsünde bağlarken ben ortada durmuş ne olduğunu bile anlamaya çalışmıyordum.

"Sanırım yirmi dört olmadan bazı şeyleri konuşmanın zamanı geldi." Kaşımın teki alayla havaya kalktı. Yıllardır yapması gereken konuşmayı şu an mı yapıyordu? Bu muydu yani? Bunu yapması için illa bu bodruma mı gelmem gerekiyordu?

"Öyle mi?" Göz ucuyla bizi izleyen kıza baktım, "Bu konuşma özel olacak sanıyordum. Malum, yıllarım bunun için geçti. Bir yabancının buna tanık olmasına gerek yok." Rol yapmaya bile gücüm yoktu. Fark edip etmemeleri önemli değildi çünkü bu bodrumda çok şey değişecekti.

Hisler yanılırdı. Akıl yanılmazdı. Aklım bu gece benimle kalmayacaktı.

"Doğru," Gözlerini benden bir saniye olsun ayırmıyordu, "Çık Chris." Annemin dediğiyle bozguna uğrayan kız itiraz etmek için dudaklarını aralamıştı ki, "Sadece. Buradan. Çık." Baskın çıkan annemin sesi ile bana öfkeyle bakan kız hırsını merdivenlerden çıkarmak ister gibi ayaklarını vura vura çıktı. Annem hala bana bakıyordu ve ne yapacağımı bilmiyordum. Tahtalar tekrar yerlerine konulduğunda burada sadece ikimiz vardık.

Burada iki kişi vardı, anne kız olan.

Yaklaşıp masanın diğer ucunda durdum. Onun aksine pis masayla temas etmezken masadakileri yakından inceledim, büyü malzemeleriydi. Hayvan leşleri burnumu ağrıtıyordu. Elimle bir bardağı ucundan itelediğimde sıvı hareketlenerek bardaktan taştı. Masaya dökülen sıvı dağılmadı, bardağın etrafında halka şeklinde durdu. Bu görüntü beni şaşırttı.

"Etkileyici. Ne büyüsü bu, anne?" Sorumla beraber yüzüme bakmaya devam etti. Ona hiç benzemiyordum. Sahi, annem o muydu?

"Büyücü olmayı reddettin. Öğrenmen gereksiz." Başımı salladım. Sadece konuşsun ve gidelim istiyordum. "Üçüncü kez aşık olmaman için her büyüyü yaptım. Sen," duraksayıp etrafa baktı ve cümlesine devam etti, "Sen ilk defa benim büyülerimi kırmayı başardın. Sen en güçlü büyüleri öldürdün." Kaşları çatıldı ve aldığı küçük bıçakla masaya düzensiz bir desen çizdi. Hayır, bu desen değil bir sayıydı.

Üç.

Her şeyin başlangıcı ve her şeyin sonu olan sayı.

"Sen en güçlü üç büyüyü yıkarak aşık oldun." Gözlerine bakmaya devam ettim. "Oyunumuzda hile yaptın."

"Biliyorsun değil mi, unutmadığımı?" Bir tepki vermediğinde başımı salladım. "Sen her şeyi bilirsin zaten. Sustun çünkü işine geldi, değil mi?" Dişlerimi sıktım, "Beni yönetmekten vazgeç artık!" Hızlı hızlı soluk almaya başladığımda gülmek istedim. Yapmıştım, yapabilmiştim. İçimdeki o çocuğa rağmen bugün, yapabilmiştim.

"Rolünde iyi değildin."

"Haklısın. En iyi sen yaparsın rolleri. En iyi anne rolü sana ait." Elini masaya vurduğunda irkilmedim. Sadece gözlerinin içine bakıyordum.

"Sen sadece," yüzünü buruşturdu, "aptal bir kızsın. Asla fazlası olmadın. Ben olmasam sen bir hiçtin. Şu haline bak!"

"Sen varsın diye ben bir hiç olmak zorundayım, olmadığın altı ay ben hem bir sevgili hemde bir kız kardeş olabildim. Aynı zamanda kaybettiğim birine dost bile oldum." Ellerimi iki yana açarak etrafı gösterdim. "Ama ben bu eve geldim ve şu an bir hiçim. Merak etme, ömrümün geri kalanında hiç olmaya niyetim yok."

"Kaçamazsın bu evden." Histerik bir kahkaha döküldü dudaklarımdan.

"Bir kez yapan bir daha yapar." Sanırım delirmiştim. Aklımda birbiri ardına dönen düşünceler susmuyordu. Bugünün bitmesi için elinden geleni yap, diyordu küçük Perla. Bundan daha fazlası bizim hakkımız, diyordu ergenlik çağındaki Perla. Ya şimdi ya hiç, diyordu genç Perla.

"Seninle laf kalabalığı yapmayacağım. Merak ettiğin soruları sorarsın sanmıştım." Benim bu evden kaçamayacağımı düşünüyordu.

"Babamı bana anlatmayacaksın." Çenesi sinirle kasıldı.

"Baban falan yok, Per!"

"Sahi, hangi kocandan oldum ben? İlk öldürdüğün mü ikincisi mi? Yoksa gerçekten hiç tanımadığın bir adam mı?" Parmağımı çeneme yaslayıp düşündüm. "Bence hiçbiri çünkü sen annem değilsin, kimden çaldın beni?" Bu sözler son damla oldu. Annemin hızla masanın etrafını dolaşıp ellerini boynuma sarması sadece üç saniye aldı. Üç saniye. Elleri boğazımı sıkarken nefessiz kaldığımı hissederken gülüyordum. Arada uğrayan öksürükler gülme sesime karışırken daha fazla sıkıyordu.

"Seni ben doğurdum çünkü kahrolası sen bana lazımdın! Aptal bir kız olmasaydın büyü öğrenir, aşık olmaz ve bu evde huzurlu yaşardın!" Artık rengimin gittiğini gördüğünde elleriyle sanki bir pislikmişim gibi geriye iteledi beni. Belim masanın kenarına çarparken acı iniltimi zorlukla durdurdum. Bir müddet daha öksürük beni bırakmadı ve en sonunda rahatladığımda gülmeye başladım.

"Senin," Kahkaha attım, "huzurlu hayat anlayışın bu mu?" Ellerim boynumu ovalarken daha çok güldüğümde annem yumrukları sıktı. "Sen huzurlu hayat yaşamamış bir kadından fazlası değilsin. Annem olsan bile geçmişini bilmemem bir şeyi değiştirmez." Hızlı adımlarla gelip siyah saçlarımı elinde topladı ve bir kolumu arkama sabitledi. "Geçmişinin acısını kızından çıkaran acizsin gözümde." Saçlarımı tutarak beni tekrar öne doğru fırlattığında ayaklarım birbirine dolandı ve raflara doğru çarptım. Raftaki kavanoz ve fincanlar kaydı. Şakağımdan akan kan net bir şekilde hissedilirken başım zonkluyordu.

Burada iki kişi vardı, iki yabancı, iki tanınmaz.

"O kargalar senden nefret ediyor çünkü lanet olası güzelliğin için yaptığım büyüde onlardan yüzlercesini yaktım!" Elim şakağımda donarken gülüşüm silindi. "Güzel bir kız olman için yaktım o kargaları! İşime yarayan erkeklerden bedava mal alabilmen içindi ama sen sadece aptal bir kız oldun!" Göğsü verdiği hızlı nefeslerle inip kalkıyordu. "O kargalara baktın mı hiç? Onların tüyleri kadar siyah olan gözlerine ve saçlarına baktın mı?"

"Bu.. bu saçmalık!" Beni kullanmak için doğurduğunu söylemişti, bunu bana söylemesi iyi bir şey miydi? O zaman neden iyi hissetmiyordum?

"Onlar senden nefret ediyor çünkü üzerinde onların kokusu var!" Yerimde sendelerken raftan bir kavanoz yeri boyladı. Elim yumruk şeklini aldı ve kaşlarım çatıldı.

"Neden normal insanlar gibi tek bir özelliğim bile yok?"

"Sen sadece bir büyüsün," yüzünü tekrar tekrar buruşturdu,bana bakmaktan iğreniyordu. "Bir hiçsin."

Ölmeli. Ölmeli. Ölmeli. Bugün biri ölmeli.

Kalp atışımın durduğunu hissettim. Etraf dönüyordu ve düşüncelerim birbirine giriyordu. Zar zor gözlerimi aralık tutmaya çalıştığımda annemin dudaklarını oynattığını gördüm, o an anladım bana bir çeşit büyü yaptığını. Zorlukla elimi kaldırdığımda nefes almak zor olmuştu artık. Elim bir fincanı tuttuğunda kendimde bulduğum son güçle anneme doğru fırlattım. Atışlarımın asla sekmemesi, annemden gelen acı çığlık ile belli oluyordu. Çıglığından sonra anında kendimi toparlandığımda gözlerim tamamen açıldı ve bakışlarım gözünü tutan annemi buldu.

Gözünün altından bir kan akıyordu, ben yapmıştım. "Bana bir daha büyü yapma!" Bağırmam ile daha çok sinirlenmişti. Bana doğru bir adım attığını görünce elim tekrar rafa gitti ve o yaklaşmadan bir fincanı avucumda sıkıca tuttum.

"Ben senden sadece incileri istedim." Tam önümde duruyordu, sinirliydi. "Hiçbir şey yapamadığını gördüğüm an sadece bana o incileri ver istedim çünkü büyü yaparken bana acı çektirmiyordu. Bana bunu bile yapmadın." Kolumda keskin bir sızı hissedince az önce attığım fincan parçasıyla çizdiğini anladım. Elim yarayı tutarken cam parçasını duvara fırlattı. Lakin benim korkmamam onu daha çok delirtiyordu.

"Bırak şu an gideyim," Gözlerine bakarak söylediğim sözler ona etki etmiyordu, "bu günün sonu kötü bitecek. Zaman varken bırak."

"Tehdit mi bu?"

"Hayır, sadece aklımın galip gelmesine çok az kaldı." Bana delirmişim gibi bakıyordu. Hiçbir şey hissetmiyordum ve kolumdan yayılan sızı bile varlığını kaybetmişti. Sadece şu an vardı, olacaklar vardı.

Burada iki kişi vardı artık, katil ve kurban.

"Asla gerçekleri bilmeden öleceksin. Sana anlatmak istedim ama-"

"Hiçbirini merak etmiyorum. Babamı da, geçmişini de, böyle olma sebebimi de." Derin bir nefes aldım. "Lanet olasıca her şey geçmişte yaşandı ve bitti. Kurcalamak bana yirmi üç yılımı geri vermeyecek. Eskiye dönüp çocuk olmamı sağlamayacak. Geçmiin bana bıraktığı yaralar kabuk bağladı çoktan, deşmeye niyetim yok."

"İstediğin bu sanıyordum." Yüzüne sahte bir şaşkınlık yayıldı.

"Sen bana dair hiçbir şeyi bilmediğin gibi bu konuda da yanıldın. Şaşırma rolü yapmana da gerek yok."

Bodrumda yankılanan tok ses ile başım sağ tarafima düştü. Tokat atmak onu kesmemiş olacak ki bir kez daha vurdu, bir kez daha. Ardından yaraladığı koluma elini bastırınca sessiz bir inilti çıktı dudaklarımdan. Kalbim olacaklar için daha yeni farkına varıp hızlı hızlı atarken korktuğum kişi annem değildi. Ben kendimden korkuyordum.

İnsan, kendinden korktuğu an biterdi.

Titreyen ellerim onun göğsünü bulduğunda onu iteledim. Masaya çarpınca gözleri kapandı ve onu bir kez daha iteledim. Ardından yanına geçip masayı altından tuttuğum gibi yere devirdiğimde o tökezlerken masadaki her şey bir kenara fırladı. Sıvılar hala inatla bardak kenarında durmuştu. Hayvan dokuları yere saçıldığında kokusu daha keskin bir şekilde hissedildi. Masadan düşen bıçaklar tok bir sesle zemine çarptı. Ellerim titremeye devam ederken anneme baktım. Şok olmuştu, benden beklemiyordu. Bu onun büyüttüğünü sandığı Per değildi, bu bendim. Perla'ydım.

"Sana beni bırakmanı söyledim!" Sesim gittikçe yükselirken ona bir adım yaklaştığımda geriye bir adım attı. Bu onun gördüğüm ilk geri adımıydı. Bu onun ilk korkusu, ilk vazgeçişi ve ilk yenilgisiydi. Benim yıllardır yaşadığımı yirmi üç yılda ilk kez ondan görüyordum. Dudaklarım kıvrılırken aklımın kazandığını anlamıştım.

Ölmeli. Ölmeli. Ölmeli. Bugün biri ölmeli.

Zihnimde beliren anılar bir bir bana akın ederken elimdeki fincanı daha çok sıktım. Çenesini tuttuğumda korkmuş olmasına rağmen gururu gözlerinde hala yer buluyordu kendine. Onu bitiren şey gururuydu ve o son an bile bundan vazgeçmiyordu. "Bugün biri ölmeli ama kesinlikle ben değil." Fincanı tuttuğum gibi ensesinde kırdığımda gözleri kapandı ve ayaklarımın önünde yere serildi.

"Her şey bitti ve bu sonu sen hazırladın, anne. Beni sen delirttin." Taraflar belirlenmişti, kurbanın ve katilin kim olduğu belliydi artık.

Ölü veya diri.
 

---

DK, son dokuz.

Sevgilerle*

Continue Reading

You'll Also Like

10.9K 1.2K 13
Yalnızca kendisine gelen kargoyu açarak acılı bir geçmişe sahip kadınla yüzleşmek zorundaydı Yavuz Agâh. Tek suçu pembe kaplı defteri alıp okumasıyd...
920 120 31
gerçek bir hikayedir genç bir kadının çocukluğundan 25yaşına kadar yaşadıklarına şahit olacaksınız okurken peçeteleriniz yanınızda olsun :)
Algon By cicek8899

Historical Fiction

31.2K 1.4K 29
iki düşman ailenin arasında filizlenen bir sevda meselesi🌼
67.7K 3.8K 20
Aşk, nefret ve intikam hırsıyla dolu kalplerde yer edebilir miydi? İskoçya ve İngiltere arasında yaşanan en kanlı savaşın ardından bir anlaşma yapıld...