DUDAKLARIN KARARACAK

By esrranurcelk

8.4K 1K 339

Ben bu hayattan kaçmıştım, yaşamak istemiştim. Ancak bu kaçışın bütün hayatımın yalanlarıyla ödeneceğini bile... More

Tanıtım
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
FİNAL

36. Bölüm

64 11 0
By esrranurcelk

Oy verir misiniz?:)

Kalbimin rahatsızlanmasını özlemiştim. Vance'nin sağ yanağındaki güzel gamzesini özlemiştim. William'ı özlemiştim. Çiftlik evini, dertleşmeye gittiğim o mezarı, Lewis'leri, her şeyi ama her şeyi özlemiştim. Ben Vance'mi özlemiştim. Bu özlem bana fazlaydı. Boş duvara bakarken düşündüklerim bunlardı, odada hala bir pencerem yoktu çünkü.

Aralık ayına girmiştik. Değişen tek bir şey bile yoktu. Annem benden inciler alıyor, bana karışmıyordu. Bende eskisi gibi itaatkar davranıyordum, eski Perla nasıl ona karşı çıkmadıysa aynı şekil davranıyordum. Annem Chris'e hiç kızmamıştı. Sanırım Chris'in işine yaraması, kızının sözlerinden daha önemliydi. Kırılmak bile bana fazlaydı artık.

Yataktan kalkıp dolabımı açtım ve kalın, koyu kırmızı bir kadife kaşe giyerek odadan çıktım. Kimse ortalıkta görünmüyordu. Dışarıda kar yağıyordu, çıkmama bir şey demezlerdi herhalde. Dış kapıyı açmaya çalıştığımda kilitli olması derin bir nefes vermemi sağladı. Anlaşılan çıkmama, hava almama bile izin yoktu.

"Nereye gidiyorsun?" Chris'in sesini duyunca arkama döndüm. İşaret parmağımla kapıyı gösterdiğimde işaret ettiğim yere baktı. Kendi evimde ona haber vermem çok saçmaydı ama mecbur bırakılmıştım, annem tarafından.

"Dışarı çıkacağım, hava almaya ihtiyacım var. Kapıyı açsana." Kollarını göğsünde bağlayıp tek kaşını alayla havaya kaldırdı,

"Bunu neden yapayım?" Dişlerimi sıktığımda hala bana bakıyordu. Bakışları bir şeyleri tartar gibiydi. Ardından ne olduysa bir anda gelip kapıyı açtı. Bu hareketine anlam veremesem de ters bir bakış attıktan sonra onu ardımda bırakıp dışarı adım attım. Uzun sürenin sonunda dışarıda olmak bana iyi gelmişti. Temiz havayı içime çekerken yağan kar taneleri tek tek yüzüme düşüyordu. Başımı kaldırıp gözlerimi yumarak gülümsedim. Kollarımı kendime dolamıştım çünkü gerçekten soğuktu. Uzun süre sonra huzurlu ve sakin hissediyordum.

"Vance'yle birliktesiniz, değil mi?" Arkamdan gelen sesle gözlerimi açıp arkama döndüm. Bu gereksiz soruyu sevmemiştim zira onu hiç ilgilendirmiyordu.

"Bu soruyu neden sorduğuna bağlı." Mavi gözleri, dalgalı uzun sarı saçları ile William'ı andırıyordu ama tamamen farklı insanlardı. Eğer Chris iyi biri olsaydı, bizimle birlikte yaşayabilirdi. Belki William ile güzel bir hayatları dahi olabilirdi ama seçimler hayatımızı etkilerdi hep. Onun bu hayatı seçmesine hiçbir şekilde üzülmüyorrum. Chris bu yolu seçtiği için yanımda değil, karşımdaydı.

"Sana hiç benim hikayemi anlattı mı?" Bakışlarından birçok duygu geçti, orada hüznü çok çabuk yakaladım. Afallayarak ona baktım.

"Ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum, Chris." Karşı karşıyaydık ve üzerimize kar taneleri düşerken bu anlamsız konuşmanın bitmesini istiyordum. Bitmeliydi ve tek başıma kalmalıydım. Huzurumu bozması hoşuma gitmemişti.

"Bak, benim de kolay bir hayatım olmadı. Bu yaşa gelirken iki kız kardeşimi kaybettim. Oradan kaçtığımda bile bir boşluktaydım." Cümlesini aniden kesti ve duraksadı. Bunu neden bana anlattığını bilmediğim gibi o da bunu neden anlattığını bilmiyordu. Buna rağmen devam etti. "Her ne kadar öyle görünmese de, kardeşlerimin ölmesinin sebebi bir nevi Vance." Kaşlarımı çattım, ne saçmalıyordu şu an? Vance'yi kurban mı seçmişti kendince?

"Hatırlatırım, o da senin kardeşin! Onun ne gibi bir suçu olabilir?" Bana bakan maviler şimdi duygusuzdu. Sadece bir duygu varsa da, o kaybettiği iki kız kardeşinin acısıydı. Onları çok seviyor olmalıydı ama onun iki kardeşi daha vardı, Vance ve Bert. Bu şekilde onları yok sayamazdı.

"Benim sadece iki kardeşim vardı, o dilsiz ve hırsız benim hiçbir şeyim değil. Doğru ya, dilsiz de öldü değil mi? Yazık, ne diyebilirim ki? Tanrı ona huzur versin." Ona doğru sinirli bir adım attığımda, "Sadece dinle, bir kere." Olduğum yerde durdum. Söyledikleri sinirimi bozsa da şu an annemin burada olduğunu biliyordum, aksi bir şey yapamazdım. Ellerim yumruk şeklini alırken kendimi zor durdurdum.

"Çok mutlu bir hayatımız vardı. İkiz kız kardeşlerim," sorgularcasına baktım, ikiz olduklarını bilmiyordum, "aynı Bert gibi, açık kahve saçları vardı. Zaten sadece ben anneme benziyordum." Soğuk bir rüzgar estiğinde kısa siyah saçlarım yüzüme savruldu. "Saray hayatını kaybetmeme neden olan o konuşmayı duydum, annemi ve babamı duydum ben! Babamın ona gayrimeşru bir oğlundan bahsettiğini, kızları ortadan kaldırırsa oğlanın onun olabileceğini söylediğini duydum." Elim saçımı kulağımın arkasına sıkıştırırken dondu. Chris, gördüğüm kadarıyla yalan söylemiyordu ve onu ilk defa samimi görüyordum.

"Eğer o doğmasaydı, şu an sarayda bir aristokrat ile dans ediyor olabilirdim veya eğlencelerde içkiler içip kız kardeşlerimle gülüşüyor olurdum. O doğmasaydı bir hizmetçi bu dağılmış saçlarımı güzelce tarıyor olabilirdi. Eğer o doğmasaydı güzel bir hayatım olacaktı ama kimse bu ihtimali gözetmiyor!" Sesi gitgide yükselirken devam etti, "Herkesin dilinde sadece kayıp varis var ama üç kız kardeşe ne olduğu umurlarında dahi değil!" Sonlara doğru gözleri dolmuştu ama hala gururu yerli yerindeydi. Bir yönden haklı olsa da burada hala Vance'nin bir suçu yoktu.

"Doğmayı Vance seçmedi, hatırlatırım, bu seçim annesine ve krala aitti." Bu dediklerim onu mutlu etmemişti. Dişlerini sıkmaya başlaması bunu gösteriyordu.

"Kendini öldürebilirdi. Bunu yaparak bizi rahata kavuşturabilirdi." Sinirlerim ciddi anlamda bozuluyordu. Yinede sabırlı durmak zorundaydım.

"Saçmalıyorsun ve seni duymak istemiyorum." Tam gidiyordum ki dedikleriyle durdum.

"Bu hale gelmeyi ben seçmedim!" Tekrar ona baktığımda sarı saçları karla dolmuştu. "Bu kişi olmayı ben değil, koşullar seçti! Bu kızı ben istemedim! Anla artık şunu, güçlü olmak istemedim güçlü olmak zorunda kaldım!" Hala anlamıyordum, bunlar mantıklı sebepler değildi çünkü.

"Bunu neden bana söylüyorsun?" Sinirle ellerini saçlarının arasından geçirip eliyle beni işaret etti. Gözlerinin içine kıpkırmızı olmuştu ve titriyordu.

"Seni deli gibi kıskanıyorum çünkü! Bir evin var, annen var, halk seni sevmiyor ama buna rağmen ayaktasın." Göğsü aldığı soluklarla hızla inip kalkıyordu. "Sen güçlüsün ve ben çabalara rağmen bu güce ulaşamıyorum. Her şeye rağmen seni geçemiyorum!"

"Christ-" Elleri saçlarını bulup çekiştirirken başını hızla sağa sola salladı.

"Anlamıyorsun! Kimse beni anlamıyor!" Titremesi artmıştı, gözlerinden yaşlar süzülüyordu. "Her şeyinle benden hala öndesin."

"Bu doğru değil, istediğin hayatı yaşamıyor olabilirsin," karşımda ağlayan kıza bakarken iç çektim, "ama istediğin seçimleri yapıyorsun. Eğer Vance'ye kardeşin gibi davransaydın, seni beni koruduğu gibi korurdu. Seni her şeye rağmen, bütün kötülüklerine rağmen severdi. Bu kişiyi sen seçtin." Asıl anlaması gereken o iken benden onu anlamamı bekliyordu. Bu nankörlükten başka bir şey değildi, ben merkezci olmayı bırakmalıydı.

"Seçmedim diyorum, seçmedim! Bir kendine bak bir de bana. Sen benden güzelsin." Kaşlarım hayretle havaya kalktı.

"Bu mu yani benden nefret etme sebebin?" Başını hızlı hızlı salladı.

"Bu! Bütün her şeyinle senden nefret ediyorum! Vance ve yanındaki o sarı şey bile seni seçti, kimse bu hayatta beni seçmedi." Titremesi devam ederken dişleri öfkeyle takırdıyordu, "Herkes seni seviyor ama beni seven kimse yok!" Dudağımın kenarı burukça kıvrıldı.

"Maalesef ki kimse göründüğü gibi değildir," Hüzünle eve baktım, "bu ev sana nimet gibi görünse de bana cehennem. Kimsenin kolay bir hayatı olmadı, kimse en kötüsünü ben yaşadım diye anlatmadı. Geçmiş asla peşimizi bırakmadı, herkesin buruk bir yanını oluşturan yaşanmışlığı var," Derin bir nefes verdim, "Kendini kandırmayı bırak Chris. İsteseydin seninle arkadaş bile olurdum, çünkü senin düşündüğünün aksine ben yalnızdım." Yüzümü buruşturdum, "Senin yanındaki o sahte arkadaşlarının aksine sana gerçekten arkadaş olurdum. Seçim senindi,her şeyiyle hemde." Onu arkamda bırakıp eve girdiğimde hıçkıra hıçkıra ağlıyordu, umursamadım. İçeri girip kapıyı kapattığımda kapıya yaslandım. Bugün bir an önce bitmeliydi çünkü çok yorulmuştum.

"Çok üzücü değil mi?" Karşımda duran anneme baktım. Chris'in şans olarak gördüğü ama benim için tamamen kötü kader olan anneme. Herkesin gözünde farklı bir kıymeti olan anneme.

Bakış açısı, değerini değiştirir.

"Umurumda değil, anne." Kapıdan ayrılıp odamın içine gitmeye çalıştığımda kolumu tuttu. Eline baktıktan sonra bakışlarımı yüzüne çevirdim. "Sorun nedir?" Sorumla beraber yüzüme bakmaya devam etti. Bugün yüzümde ne vardı bilmiyorum ama sürekli bana bakmaları sinir bozucuydu.

"Hiç üzülmedin mi Chris'e?" Elini tutarak kolumdan indirdim. Bugün sadece huzurlu olmak istemiştim ama görünen o ki odamdan çıkmamak benim için daha huzurluydu. İçimde bir şeyler ölmüş gibiydi, belki de ölmüştü.

"Üzülmedim çünkü insan çocukluğunun katiline üzülmez." Tek cümle, çift anlam. Söylediğim cümlede iki çıkarım vardı ve bunu anlasa da belli etmedi. Bir tarafta çocukluğumu evde bana zehir eden, diğer tarafta dışarıda arkadaşlık kurmamı engelleyen. Onlara üzülmem mümkün müydü, değildi.

"Çocukluğun çok güzel geçti, Per. Nankörlük yapıyorsun." Acıyla gülümsedim. Bana bir adım gelse on adım gideceğim kişiler, beni dibe çekerken onlara minnet duymamı bekliyordu. Dış kapı açılıp kapandı. Göz ucuyla baktığımda gözleri şişmiş ve saçları karışmış kız bize bakmadan banyoya girdi. Tekrar anneme döndüm.

"Sen üzülüyor musun ona?" Gözlerini kıstı, bunu bu sıralar çok yapıyordu.

"Hayır üzülmüyorum. Acınası olması onun suçu, aptal bir ergen gibi ağlamayı kesmeli." dediğiyle sadece ona baktım, şaşırmamam gerekirdi. "O zaman bana sorman mantıksız anne." Başını onaylayarak salladı. Chris banyodan çıktığında saçları toplanmıştı ve yüzünde bir gülümseme vardı. Annem ona bakıp ardından bana döndü.

"Daha önce bodrumu gördün mü, Per?" Kaşlarımı çattım. Bu evde bir bodrum mu vardı? Bundan daha yeni haberim oluyordu.

"Hayır, evimizde bir bodrum mu var?" Annem alayla kahkaha attı ve belimden yönlendirerek beni şöminenin önünde durdurdu. Ben ne yaptığını anlamazken Christian az önceki halinden eser kalmamış şekilde bana alaycı bir bakış atıp yerdeki halıyı kaldırdı. Hala bir şey göremiyordum. Yerdeki zemine bir ucundan sertçe ayağını bastırdığında tahta zemin diğer taraftan havaya kalktı. Yutkunduğumda tek tek beş tahta parçası kaldırıldı ve aşağı doğru inen bir merdiven göründü. Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalkarken, Chris yine eğilerek altta elini bir şeylerle değdirdikten sonra karanlık bodrum sarı bir ışıkla aydınlandı. Toz parçaları havada uçuşurken aşağıda ne olduğuna dair bir fikrim yoktu.

"Sana bodrumu göstermek istiyorum, hiç görmediğin için ilk girdiğinde şaşırabilisin." Annemin sesiyle ona döndüğümde kesinlikle ama kesinlikle buraya inmek istemiyordum, hatta inmemeliydim. Israrcı tavrı beni şüpheye düşürürken ilk önce Christian indi. Annem beni beklerken yavaşça kaşları çatılıyordu. İçimden bir ses bağırarak inmememi söylüyordu. Derin bir nefes aldım ve oturduktan sonra ayağım merdiveni buldu. Aşağıda beni ne bekliyordu, bilmiyordum.

Sanırım inip görecektim.

---

Sevgilerle*

Continue Reading

You'll Also Like

7.2M 644K 72
Elzem Akay'ın sıradan ama güzel bir hayatı vardı. En iyi okullarda okumuş, en güzel oyuncaklara ve kıyafetlere sahip olmuştu. En değerli mücevherler...
300K 26.1K 47
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
FATİH'İN MÜNECCİMİ By Su

Historical Fiction

8.3K 639 14
Biraz daha yasasaydi Hazreti Fatih Ne Venedik kalacakti, ne Floransa... Ya sonra ? Fatih hayranı genç bir tarih öğrencisi kendini 2. Mehmet'in devrin...
2.4M 204K 49
Bir kız... Bir de ses... Hayalet bir ses... Ama gerçek. Biraz da doğa üstü... 《Korku kitabı değildir.》 Derin, sürekli derinlerden duyuyordu ismini...