FANTOM ETKİSİ doğa dönüyor

By Talkinglibrary

1.1M 40.7K 16.3K

Yaşamı boyunca hiç kimsenin onu "tehlikeli" olarak nitelendireceğini düşünmezdi. Eh, hayat bazen hoş olmayan... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Evreni ve karakterleri tanıyalım
Bölüm 27

İLAHİ BAKIŞ AÇISI

39.2K 1K 192
By Talkinglibrary




'' Gerçekten...'' Hanzeb çok eğlenir gibi güldü. ''Bunca zaman kendini oldukça kıvrak zekalı ve dikkatli biri mi sanıyordun?'' Alessia'nın ifadesi çürümeye yüz tutan bir meyve gibi karardı. Henüz bir zamanlar ölmüş, yeniden dirilmiş ve şimdilerde arzuladığı adam tarafından öldürülmüş olduğu gerçeğini aşmaya çalışıyordu. Üstelik bu uğraşı kulağa tüm gerçeklik kadar saçma gelmişti.

''Defalarca kez farkında olmadan büyü yaptın-'' Hanzeb'in kaşları çatıktı fakat dudakları keyifle kıvrılmıştı. Tanrım... Bu anı ne de çok hayal etmişti. Bir çocuk gibi. Üstelik karanlık bir imparator olmasına rağmen. Başını yana eğdi, gözleri Yaşam Kanı'nın üzerindeydi. ''Büyü yapan herkesi izleyebiliriz, Alessia. Gladyatörlerinden defalarca kurtulmayı başlardın. Bu imkansız. Hiç tanınmadan Merkez'e ve Han'a girdin. Yaptığınız planlardan hasarsız kurtuldunuz...Sence tüm bunlar şans mıydı?'' Hanzeb'in adımları genç kıza yaklaştıkça yaklaştı. İfadesi dahi bir tehditti. Sözleri sivri hançerin ucu.

Alessia başını eğdi ve güldü. Gerçektende öyle sanmıştı. Geriye dönüp baktığında yalnızca Hanzeb'in onu uzaktan izlerken ne kadar eğlendiğini anlıyordu. ''Sarayıma neden kimse giremezken sen buradasın?'' Tam bir salak gibi hissediyordu. Tüm bu sorular...

Artık cevabı biliyordu. ''Ne kadar iyi zaman geçirdiğini anlatmak için beni buraya getirmedin diye umuyorum öyleyse?''

Hanzeb bir çocukla konuşur gibi yüzüne eğildi. Oldukça iriydi. ''Yüzlerce hata, Alessia. Sonu kendi ayaklarınla buraya varman ve beraberinde ihtiyacım olan herkesi getirmenle bitecekti. Nitekim,'' Ellerini iki yana açıp çevresini gösterdi. Turuncu saçlı katilinin ağzı bıçak açmıyor, Merga'nın iniltiler yükseliyordu. ''Öyle de oldu. Bana her zaman istediğimi veriyorsun.''

''Her zaman işine yaradığım için mi beni yalandan bir dünyaya tıktın yoksa yukarıdan baktığın bu Yaşam Kanı'nın tahtını titreteceğinden korktuğun için mi? '' Alessia gözlerini kıstı. ''Eminim ilkidir.''

Hanzeb gülümsemesini bozmadı. Oysa bir çocuk gibi keyfinin hemen kaçacağını düşünmüştü. ''Seni oraya tıktım çünkü varlığın düzen bozuyor Alessia. Düşün bir...Ailem dediğin onca kişi senin yüzünden asla uyanamayacakları bir komada.'' Yüzü sahte bir dehşetle çarpıldı, eli kalbine gitmişti. Alessia anlamaya çalıştı. ''Sen neyden bahsediyorsun?'' Bir anda zihnine nüfus eden görüntüler tüplerdeki insanlara aitti. Labaoratuvar'da bir turşu gibi şişelenmiş çıplak ve hasta bedenler Alessia'nın şimdiye dek anne-baba dediği insanlardı.

Hanzeb bu aydınlanmayı gördü. ''Sana bahşettiğim o kusursuz hayatlarda, her birinde gerçeğin peşine düşmeseydin- Eğer hafızanı tazelemeseydin şimdi yaşıyor olacaklardı. Ah, tabii merak ettiğin buysa. Yarım kalmış bir simülasyon zihinlerini travmatize etti.''

Mümkünmüş gibi omuzları biraz daha düştü. Dolu gözlerini hissizlikle karşısındaki canavara diktiği sırada Müphem ve Merga'nın bir takım sesleri geliyordu. Alessia onların zor kullanılarak götürüldüklerini bakmasa da görebiliyordu. İçinden bir ses arkadaşların için bir şey yapıp yapmayacağını sorguluyordu. Alessia gerekli gücü içinde aradı ama baktığı yer boştu. Sanırım bu sesin geldiği yere vicdan, baktığı boşluğa da yenilgi deniyordu. Hem de düpedüz kendine yenilmişti.

Güçlü ve akıllı olduğuna gerçekten inanmıştı. Ama şimdi yalnızca buna inandırıldığını çok iyi anlıyordu. Sersem diye fısıldadı zihninin içine. ''Nasıl da her şeyi bildiğinizi sandınız, değil mi Alessia?'' Hanzeb'in ezici cümleleri karşında hiç bilmediği bir benliği daha yıkıldı. Zaten bir önemi de yoktu. Tüm benlikleriyle birlikte kaybetmişlerdi bu mücadeleyi.

Bu yüzden Merga ve sevgili katili zindanı boylamak üzere götürülürken itirazda bulunmamıştı. Kalbinde bildiği tüm yalanlardan daha büyük bir yara vardı, o yaranın da turuncu saçları. O saçları birçok kalıbın içine sığdırmıştı. Yutkundu. Tüm bunları düşündüğü her saniye Hanzeb'in keyfi katlanıyordu.

Önce bir yabancı sanmıştı turuncu saçları. Sonra Ruh serserisi, bir ihtiras. En son ve en sevdiği 'Turuncu Saçlı' olmuştu. Şimdiyse nihayet gerçekte kim olduğu görebiliyordu. Katildi. Kendi katili.

Hanzeb parmağıyla Alessia'nın omuzundaki dürttü. Ama bu hararet Alessia'ya daha çok yıkılıp yıkılmayacağını ölçmek için yapılmış gibi gelmişti. Üstelik o kadar hassastı ki minik bir dokunuş dahi canını yakmıştı.

''Şimdi ne kazandın peki?'' Onun yaptığı gibi ellerini yana açtı. Gerçekten anlamıyordu. Hanzeb öyle şendi ki tek kazancının Alessia'nın kırık kalbi olduğuna inanmak çok kolay olurdu. ''Dolu üç zindan ve rahat bir uyku mu? Benimle bir anlaşma yaptın, söz cini çağırdın...niye?'' Alessia o anlaşma sonucunda katiline ihanet etmişti. Üstelik işin aslı çok daha farklı olmasına rağmen vicdan azabından az kalsın canını bağışlıyordu.

Hanzeb'in gözlerinden tarifi imkansız bir ışık geçti. Gerçekçi olmak gerekirse tüm zamanların en kötü kötüsü gibi gülüyordu. ''Ah...Meraklı ve genç Alessia.'' Hanzeb elini kaldırıp havada çevirmeye başladı. Durduğu yerden hayali bir ipi parmağına doluyormuş gibi görünüyordu. ''Sen ve ben. Çok daha güzel günler bizi bekliyor.''

Alessia onları bekleyen günlerin kendi açısından güzel olmadığını bilecek kadar akıllıydı. En azından. Bir an sonra Hanzeb hayali ipi eline dolaşmayı bıraktı ve tepkisini görmeden hemen önce son defa Alessia'nın solgun yüzüne baktı. Ah, yüceler. Henüz ne çaresiz, ne savunmasız olduğunu bilmiyordu. Henüz.

Hanzeb hayali ipi aniden çekince öne doğru yalpaladı. Yaşam Kanı neredeyse yüz üstü yere kapaklanacakken son anda avuçları ve dizleri ona kalkan oldu. Yalnızca yere değil aynı zamanda dehşete de düşmüştü. Üstelik bu sefer elleri ve dizleri onu yaralanmaktan kurtaramazdı. Dudakları şaşkınlıkla aralanmış, gözleri korkuyla büyümüşken yere değen saçlarına bakıyordu. ''Eminim şimdi ne kazandığımı iyi görüyorsundur, küçük Alessia. Minicik, ufacık.'' Cümlenin sonuna doğru sesindeki alaycılar arttı. Alessia ruhani varlığının ipleri biraz daha çekildiğinde gerçektende öyle hissetmişti. Minicik. Küçücük.

Hayal meyal ''Götürün onu!'' Dediğini hatırlıyordu. Hiç hesap sormadı. Hatta bu kontrolü ele nasıl geçirdiğini dahi soramadı. Bu evrene düştüğünden beri kaybedecek hiçbir şeyi kalmadığını sanıyordu. Öyleyse bugün burada kaybettikleri de neydi böyle?

Muhafızlar kollarını sıktılar. ''Kıpırda biraz.''

Diğer taraftaki ''Zindana mı?'' Diye sordu. Alessia başka seçenek olduğunu bilmiyordu.

''Hayır, sağ kanat, çatı.''

''Orada hala Betty varmış gibi geliyor.'' Muhafız bunu neredeyse ürpererek söylemişti.

''Taht aşkına! Burası bile yeterince korkunç değilmiş gibi şöyle şeyler zırvalamayı kes,'' diye yükseldi diğer muhafız. Demek gerçekten ürpermişti.

Şimdi ne olacağını bilmiyordu ve planı yoktu. Hiçbir şey düşünmeden evvel hatırladığı bütün aile üyeleri için ağlayacaktı. Onlar için ve Hanzeb onların kılığında kılıç sallarken her birini kesmek zorunda kaldığı için. En çokta ölümle tanıştıkları an hatırladığı yüz ifadeleri için çok fazla ağlayacaktı.


MÜPHEM

Müphem artık ortada bir sır kaldığını sanmıyordu.

Kaldıysa da şimdiden sonra pek önemli değildi. Ağır gelen bir nefes aldı. Bir katil olduğunu hatırladığı andan beri her nefes onu kendinden uzaklaştırıyordu. Merga ile arasına sık parmaklıkların girdiği yeni bir zindana atılalı pek değil, hemen hemen bir saat geçmişti. Belki de yalnızca on dakika olmuştu, Ruh serserisi ikisini birbirinden ayıracak durumda değildi.

''Yine,'' diye başladı cadı. İlk konuşan o olmuştu. ''Yeni ve yeniden pis bir zindanda. Hı?'' Kodes'in duvarları arasında Merga ile geçen günleri biraz olsun anılarından silinmiyordu.

Bir çift kırgın mavi gözün anısıyla yüreği burkuldu. Zincirli elini kalbine götürürken metal şıngırdadı. ''Eğer bu bir döngüyse ve buraya sıkıştıysak,'' Bir an faydalı fikirlerinden birini üretebilecek gibiyse de sonraki an yeniden kamburlaştı. ''Sanırım öyleyse kaderime mahkum olacağım.'' Biraz önce kalbinde olan eli yorgunlukla dizlerinin arasına düştü. Giydirdikleri çelik eldivenler devamlı ses çıkarıyordu. Bu defa zorluk çıkarmamış ve yarı insan muhafızlar onu küçük zindana atarken öylece itaat etmişti. Kendisine yapılan her kötülüğü hak ediyormuş gibi hissediyordu.

Merga parmaklıkların arasından uzanan siyah tırnaklı eli Müphem'in eldivenli eline kaydı. Bu sırada birbirlerine bakmıyordu bile. Parmaklıklar olmasa omuz omuzda sayılırlardı. ''Ambrose bu mağlubiyeti görmekten asla hoşlanmazdı.'' Cadı doğru söylüyordu ama bir şekilde de yanılıyordu.

''Ambrose ikimizi bu yerde görmekten de hoşlanmazdı. Burada yalnız oturmuyorum, biraz endişelendiğini görmek iyi olurdu.'' Merga burnundan güldü. Oğlanın haklı olduğunu biliyordu. ''Ambrose,'' dedi Müphem.

Sanki bu küçük isimle birlikte adamın geçmişteki tüm varlığını yad etmişti. Elbette öyleydi. Müphem için Ambrose kardeşinin bıraktığı yaraya sürdüğü merhem demekti. Bu düşünceyle bir kare daha ne kadar derine battığını hissetti. İçinden bir lanet okudu. Kardeşinin ona olan sevgisi gözünün önünde bir mum gibi eriyip nihayetinde de yok olmuştu. Sanki öyle bir bağ hiç var olmamış gibi.

Oysa kardeşini ne de çok seviyordu. Bir zamanlar- diye düzeltti kendini. Araf Müphem'i seçmeden evvel. Henüz bir Azrail olmadığı günlerde.

''Zor muydu?'' Müphem cadının çekinmeden sorduğu soruyu anlamıştı.

Yaşam kanını öldürmekten bahsediyor.

''Elbette.'' Alessia'nın biricik canını almak kendi kalbini sökmekte farksız hissettirmişti. ''Sayısız bedenin son nefesine şahit olduğumu biliyorsun, Merga.'' Cadının başını salladığını hissetti. Müphem yeniden konuşmadan evvel kısa bir an sırtını dikleştirdi. Eski dostunun duygularının ne kadar gerçek olduğunu görmesini istiyordu. Bir katilin kurbanına duyduğu ihtirasın gerçekliğini.

''Onun son nefesinde yaşamın tüm evrenden çekildiğini hissettim. Bunun yaşam kanı taşımasıyla uzaktan yakından ilgisi yoktu. Her şey bittiğinde fark ettim ki yaşam evrenden çekilmemişti. Bu his benim içimdeydi. Meğer yaşam içimden çekilmişti.'' Kurak bir çöl gibi hissettiği ilk anın acısını tekrar yaşıyordu. Tüm bunlar onu tekrar öldürmek gibiydi.

Gerçeği öğrendiği anda kızın gözlerinden geçen kırgınlığı hatırladığında içinde bir delik açıldı. Bu hatıra dakikada bir elini kalbine götürmesine neden oluyordu.

''Seni affedecek,'' dedi cadı bu defa. Sanki samimiydi.

Ruh Serserisi, Azrail, Müphem ve diğer tüm isimleri taşıyan o yüzünde bir damla yaş çenesine süzüldü. ''Kimse katilini affetmemeli, Merga.'' Her ne sebeple olursa olsun diye düşündü. ''Asla.''

ALESSIA

Onu koydukları odanın kapısının ardından birtakım gürültüler geliyordu. Alessia dizlerini biraz daha kendine çekti. Karmaşık duyguları henüz ağlamasına izin vermemişti. Boğuk ve inatçı ses muhafızlardan geliyordu. Umursamazca yatağın ucuna biraz daha yaslandı. Nanta'nın aksine buranın camları vardı ve baktığında tüm Araf'ı ayaklarının altında hissettiriyordu. Bunun da Hanzeb'in kendini tatmin ettiği oyunlardan biri olduğunu düşünmek zor olmamıştı.

Araf'ın mor sisli uzaklarına baktı. O sırada zihnindeki soru kalabalığını bir düzene koymaya çalışmakta meşguldü. Kaç asır yaşamıştı mesela? Tüm aileleri onu sevmiş miydi? Yaşarken onun gerçek çocukları olmadığını biliyorlar mıydı? Ya da son hatırladığı annesi ve babasının bir oyuncudan fazlası gibi hissettiği olmuş muydu?

Aniden kapı açılında iç sesi bölündü. Elleri oturduğu zemine düştü ve geriledi. Agiel onaylamaz gözlerle onu izliyordu. Muhafızlar kapıları aynı hızda kapattı. Demek bunca zaman duyduğu inatçı ses Agiel'a aitti. Hala bakışıyorlardı. Alessia ne diyeceğini bilmedi. Ağzını açacak gibi olduysa da sözcükler büyük bir yudum gibi boğazına takıldı ve dudakları büküldü.

Agiel bu görüntüyle bir süredir tuttuğu nefesi bıraktı, omuzları hüzünle düştü. ''Yosun kafa,'' Birkaç büyük adımdan sonra Alessia'nın karşısında duruyordu. Dizlerinin önüne çöktü ve onu kollarının arasına aldı. Alessia boğazından kopan bir hıçkırığa engel olamadı. ''Ah, Yosun...'' Sanki Agiel'in kolları içeride bir yerde göz yaşlarını tutan yerin tıpasını çekip çıkarmıştı. ''Şşşşşt...''

Agiel'ın ellerini yeşil saçlarında hissediyordu. ''Tüm göz yaşlarını bir gecede tüket Yaşam Kanı.'' Alessia onun kolları arasında gittikçe küçülüyordu sanki.

Agiel kendi dikenlerinden bile delici hıçkırıklardan sonra onu ellerinden tutarak kalkmasına yardım etti. Agiel'e göre yatağa yatabilecek güçteydi, bu yüzden koca yatağa kendisi bırakıp bir top haline geldiğinde müdahale etmedi. ''İyi olacaksın, Yosun. En azından bundan daha iyi.''

Alessia sanki iyi günleri ona Agiel verebilirmiş gibi ''Lütfen,'' dedi. ''Geçmişteki tüm Alessia'lardan kurtulmalıyım.'' Agiel ipek mendilini çıkarıp kızın akan burnunu sildi. Son cümlesinin sayıklamadan ibaret olduğunu biliyordu.

Alessia uyandığında Agiel'ı göremeyecekti.

Gün doğmadığında Alessia'nın kapısı aralandı. Hatırladığı tüm güneşlerin sahte olduğunu bilmesine rağmen o parlaklığı ve sıcaklığı özlemişti.

İki Erinye odasının çift kapılı girişinde belirince yorganı tutan elleri yumruk oldu. ''Ne istiyorsunuz?'' Enselerinden çıkan yılanlar bir kolye gibi boyunlarına dolanmıştı. Hatta bir tasma. Alessia bu iki mutant erkeğinin neden ona yaklaşmakta olduğunu korkuyla merak etti. ''Neler oluyor?'' Dedi tekrar. Cevap sessizlikti. Yatağın iki ucuna geçip aynı anda yorganı Alessia'nın elinden aldılar. İkisininde üstleri çıplak, parlak tenleri göz önündeyken. Alessia bu serginin kimin isteği olduğunu merak etti.

Erinyelerden biri tam kalkacağı sırada kollarından tuttu. ''Çığlık atacağım!'' diye tısladı uyarır gibi. Ama çığlığını duyup yardıma gelecek herhangi birinin bu şatoda yaşayacağını düşünmüyordu. Erinye'nin elleri bacaklarına indi ve baldırından tutup onu yatağın ucuna çekti. Bu sırada küçük bir çığlık atmıştı. Alessia bu yılanlarla haddinden fazla yakın olmaktan korkuyordu. Yılanlı oğlan onu boynundan kulağına kadar koklarken Alessia bir diğer nefesi hemen arkasında, omuzundaki hissetti.

Bu korkunçtu.

Yakınlıklarından kaçınarak onlardan kurtulamaya çalıştı. Savurduğu elleri ara sıra yılanlara değiyordu. ''Uzak dur benden sürüngen!'' O kadar bağırmıştı ki boğazı parçalanırcasına acıyordu. Erinye keskin hareketlerle bakışlarını Alessia'nın yüzüne çevirdi. ''Dinlenmemişsin,'' tüyler ürperten sesi kulağına çok yakındı ve fısıldıyordu. İnce bir parmak ensesini okşamaya başlayınca dirseğini arkaya doğru savurdu. Ne yazık ki Erinye buna hazırlıklıydı ve hamleden zorlanmadan kaçındı.

Alessia bu tacizin hemen bitmesi için dualar ediyordu.

Bir anda üzerindeki kıyafetleri çekiştirmeye başladılar. ''Hayır!'' Diye bağırdı. Sürekli bunu söylüyordu. "Hayır," Üzerindeki elleri ittiriyor ve çığlıklar atıyordu.

''Hayır,'' dedi tekrar. ''Yüceler!''

Yırtılma sesi eşliğinde sağa sola savruldu. Büyüsünü biraz bile hissedemediğini fark etti. Sahi, en ihtiyacı olduğu zaman nereye gitmişti?

Ağlamaklı bir sesle ''Bunu neden yapıyorsunuz?'' Diye sordu.

Sarışın olan gözlerini yüzünden ayırmadan ''İmparator Hanzeb seni hazırlamamızı istedi. Kodes'e layık kıyafetler içinde olman için ricada bulundu.'' Rica kısmına fazlasıyla vurgu yapması Alessia'nın gözünden kaçmamıştı. Tabii ki bunun kibar bir istek gibi görünmediğinin de farkındaydı.

''Öyleyse kendim soyunup kendim giyinebilirim.'' Ellerini öne uzattı. Daha fazla bedenine dokunmalarını istemiyordu ''Bana elbiseleri verirseniz,''

İki Erinye birbirine baktı. Elbette cevap olumlu olmamıştı.

Buraya gelirken üzerinde taşıdığı kıyafetler ayağının ucunda paramparça duruyordu. Tıpkı umutları ve kalbi gibi. Şimdi iffetsiz bir kız gibi iki erkeğin önünde çırılçıplak duruyordu. Onların birer mutant olması hiçbir şeyi değiştirmezdi.

Alessia'nın odanın ortasına götürüp etrafında ellerinde elbiselerle onlarca kez döndüler ve onu baştan aşağı siyahla donatsana kadar durmadılar. Sütyenini, kilodunu ve hatta korsesini bile siyah seçmişlerdi. Her şey bittiğinde aynadaki yansıması Kodes'in karanlığının bir parçası gibi görünüyordu. Saçları dışında. Başındaki siyah tül bile yaşamın rengini görüntüsünden silememişti. Alessia'nın yeşil saçları umutla parlıyordu ama o buna inanmak istemedi ve aynada gördüğü kıza sırtını döndü.

***
İmparator Hanzeb kadife koltuğuna tam anlamıyla kurulmuştu. Erinyeler ona masaj yapıyor, ellerindeki taşları tenine sürüyorlardı. Alessia, Hanzeb'in doğal taşlara olan zaafıyla ilgili birkaç küçük bilgi edinmişti. Her biri taşların gücüne inandığını kanıtlar nitelikte bilgilerdi.

Hanzeb, Yaşam Kanı'nın yaklaştığını görünce başındaki Erinyeleri kovaladı. Gözlerindeki merak Alessia'nın yaklaşmakta olduğu yerden dahi görülüyordu. Hanzeb Araf çocuklarının bu düşkün hallerini en yakından izlemekten, tüm bunlara sebep olmaktan haz duyuyordu. Araf onun gelişiyle gitmişti. Ve şimdi umutlarını da beraberinde sürüklüyordu.

Tiksintiyle imparatora baktı. Son gördüğünden bu yana hala iğrenç biriymiş gibi görünüyordu.

Biraz sonra salonun köşesinde duran iki zincirli tutsağı fark etti. Ruh serseri biraz sonra dolaba kaldırılacak kışlık kıyafet gibi sarıp sarmalanmıştı. Kışlıklara farkla zincirlerle. Nedense bu hali için üzülemiyordu. Bu yüzden duygudan arındırdığı bakışlarını Merga'ya kaydırdı. O yalnızca bileklerini saran birkaç santimlik metalle baş etmek zorundaydı. Teninin solgunluğu büyüden yoksunluğunun kanıtı niteliğindeydi. Bakışları kesişince göz kapaklarını telkin edercesine sıktı. Kendisi burada kalacaksa da Ophelia ve Merga için bir çıkış yolu bulması gerekecekti. Tamamıyla Hanzeb'in pençesine düşmeden evvel bu kadarını yapmalıydı.

Alessia Hanzeb'in geniş gülümsemesini görüp büyüsünü yokladı, bulduğu tek şey derin bir boşluktu. Yine. Gücünün kadife duvarları endişe verici bir süredir hareketsiz ve sessizdi. Alessia bunu strese bağlamayı seçti.

''Onları metalle süslediğimde oldukça dekoratif görünüyorlar,'' Hanzeb'in tutsaklara uzaktan bakar gibi yaptı. ''Kesinlikle! Değil mi?''

Alessia son nefesi olabilir gibi havayı içine çekti ve iki yanında bir korkuluk gibi dikilen Erinyeleri göstererek '' Bunu neden yaptın?'' Dedi. Gerçekten de mercek ediyordu.

Kollarını koltuğunun başlığına yasladı. ''Neyden bahsettiğini bilmiyorum.''

Alessia bir adım öne gelince Erinyelerden biri koluna yapıştı. Erinye'nin yüzündeki uyarı ifadesini es geçip fevri tavrını korudu.''Hayır biliyorsun! Beni bir fahişe gibi soydular ve bir bebek gibi giydirdiler. Bunu kendimde yapabilirdim, yoksa amacın ne kadar alçalabileceğini göstermek mi?eğer öyleyse çok ucuz bir numaraydı.''

Hanzeb'in kahkahası odayı doldurdu. Gülerken arkaya attığı başı sayesinde Alessia altın ve elmas dişlerini görmüştü. Tanrım, halk sefalet içinde.

''Öyleyse bir sonraki hamlemi bekle.''

''Sonrakinde tecavüze uğrayacaksam bunu önceden bilmek isterim.'' Alessia dişlerini sıkıyordu. Müphem'in yüzüne bakmamıştı fakat olduğu yönden gelen derin bir hırıltı duydu.

Hanzeb gözlerini kıstı. ''Bu çok alçakça olurdu.'' Pek bunu sorun etmezmiş gibi söylenmişti.

''Tam senden beklendiği gibi.''

İmparatorun parmakları kadife koltuğun altın kenarlarında ritim tutunmaya başlamıştı. ''Canımı sıktığını mı sanıyorsun, Alessia? Lütfen nefesini boşuna tüketme,'' hızla ayaklandı ve cübbesini düzeltti. ''Çünkü sıra bende.''

''Ne zaman bir başkasına geçiyor ki?''

Tek kaşı havalandı. ''Hiç.''

Alessia bu dürüst cevaptan her zaman korkabilirdi. Belki de yutkunduğu esnada bunu ele vermişti. Hanzeb baş parmağıyla turuncu saçlı tutsağı işaret etti. ''Onu bu şekilde sevebilirim. Ya sen?''

Tutsağa bakmadı. Baksa bile cevap değişmeyecekti ama bir çift gözün yüzünü izlediğini hissedebiliyordu. ''Hayır.'' Sesi tok çıktığı için rahatladı. Gerçekten de onun çekim alnına bir daha girmemeyi umut ediyordu. Bu tuzağa ancak bir Stockholm sendromlu düşerdi. Alessia annesinden -hatırladığı son annesinden kalan bir hatırayı anımsadı.

Ona aşkla ilgili verdiği bilgiler o zamanlar için yersiz geliyordu. Küçüktü ve aşk denilen şeyi yalnızca annesinin kitaplarında görüyordu. Annesine göre aşkın üç aşaması vardı. Bu aşamaların hepsi başka insanlarla yaşanır başka izler bırakırdı. ''İlki,'' dedi annesi biraz önce örmüş olduğu saçı kızın omuzuna attı ve diğerine geçti. ''Hissedebileceğin en yoğun duyguları hissettirir. Taze ve saf olanlar. Tıpkı diğerleri gibi benzersiz bir deneyim.''

Alessia ''Öyleyse neden ikinci ve üçüncüye gerek duyulur?'' Diye sordu.

Annesi kıkırdadı ve gülerken yavaşça başına vurdu. Henüz lafı bitmemişti. ''İkincisi günahkârdır. İlkinde sınırladığı tüm arzuların dışa vurumudur. O hisse bir ihtiyaç gibi bakmaya başlarsın ve sonsuza kadar sürmesi o an için çok caziptir.''

Arzu kelimesini yalnızca annesinin kenarlarından şurubu akan krepleri için kullanırdı. Ama sustu ve devam etmesini bekledi. Saçlarıyla oynanması uykusunu getirmişti ve annesinin melodik sesi ruhunda muhteşem bir dinginlik sağlıyordu. Hiç ilgilenmediği bir konudan bahsediyor olsa bile.

''Ve üçüncü...'' dedi nihayet. Duraksamıştı. Alessia o duraksama sırasında bir hatanın anımsandığını şimdi anlıyordu. Annelerde bir zamanlar hata yapan genç kızlar olurdu, değil mi?

''Tehlikelidir.'' Bir an devamı gelmeyecek sanmıştı ama... ''Bu korkusuzluğunla yaşadığın bir duygudur, Alessia. O eşsiz bir elmas gibi avucunda parlar. Üstelik son olmasının sebebi de karşılık bulmandır. Seni yaşatabilir ama öldürebilirde, sevgili kızım.'' Diye bitirdi.

Diğer örgüsü de omuzuna düşünce yüzünü annesine döndü. ''Anne? Belki de bunlara ihtiyacım olması gereken yaşta erkeklerin nesli tükenenecektir.''

Annesi kaşlarını çattı ve fındık burnuna bir fiske vurdu ''Bu kadar karamsar olmanı istemiyorum, seni sincap.''

''Karamsar değilim sadece umut ediyorum.'' Annesi neşeli bir kahkaha attı. Alessia o zamanlarda yalnızca bir taş bebeğe ihtiyaç duyar, hayatını peluş bir ayıya adamayı hayal ederdi. Bu henüz tırnaklarının arası bahçedeki oyunlarından dolayı toprakla dolduğu zamanlardı. Geride kalmıştı. Alessia o yaşı kim bilir kaç defa yaşamıştı...

Alessia düşüncelerinden sıyrılıp Hanzeb'in şatosuna döndü. O salona ve turuncu saçlı tutsağın gözlerine. Son bakışmış gibi kendine izin veriyordu. Baktı ve düşündü hissettiği tüm duygular aynı adama ait olmuştu. Onu hiç tanımadığını düşündüğünde bile o his orada, içindeydi. Şimdi o hissin yerine ne koyması gerektiğinden emin bile değildi.

Hanzeb ayaklandı. ''Demek 'hayır' ?'' Şaşırır gibi dudağını büküp başını salladı. ''Öyleyse bugün olacaklar için bir itirazda bulunacağını zannetmiyorum.'' Alessia bir açıklama beklediyse de gelmedi.

''Burası açıklaman gereken kısım.''

''Ah, yine de merak ediyorsun demek.'' Kollarını bağladı. ''Peki öyleyse...'' Alessia gözlerinin tutsağa kaymasına engel olmadı. Onun yüzündeyse korkunun esamesi dahi okunmuyordu. Tüm uzuvları etkisiz hale getirilmiş ve çenesine bir köpek gibi ağızlık takılmıştı. Bu sırada gözüne Merga'nın hızla iki yana sallanan başı takıldı. Dudaklarını oynatarak ''Ona yardım etmelisin!'' Diyordu. ''Son olur, sonu olur. Yardım et.'' Muhafız Merga'yı çekiştirince sessizleşmek zorunda kaldıysa da bakışlarıyla konuşmaya devam ediyordu.

Alessia öksürerek önüne döndü. Döndüğünde Hanzeb'in dudaklarına geniş bir sırıtma yerleştiğini görünce sinirlerini hoplatmıştı. Parmağını doğrulttu. ''Sen, Alessia. Sana seçenek sunacağım. Bu defa şans senden yana.'' Hanzeb kahve koyusu saçlarını omuzundan geriye attı. O saçlar ne çabuk uzamıştı böyle...

Alessia ağırlığını bir ayağından diğerine verdi. Bu iyi niyetten yoksun şeytanın aklında neler döndüğünü merak ediyordu.

Hanzeb ellerini arkasında birleştirdi ve göğsünü kabarttı. ''Kodes'e ait olabilir, gerçeklikte kalabilirsin. Ya da-'' Avucunu yukarı kaldırıp görmesini sağladı. Elinin tam ortasında bir portal deliği duruyordu. Alessia bu kadarını yapabildiğini bilmiyordu. Ne yani istediği her yere portal açabilir miydi? Öyleyse neden kimsenin önünde yapmamıştı? '' Ya da sana yeni bir hayat sağlayabilirim.'' Böyle söylediğini duyan biri Alessia'nın dünyanın en iyi adamıyla sohbet ettiğini sanabilirdi. Ama o gerçeğin en karanlık yüzünü biliyordu.

Merga yine fısıldıyordu.

''Hafızamı sileceksin,'' sona doğru sesi kısılmıştı.

Hanzeb gülümsedi. ''Hiç kuşkun olmasın.''

''Bu defa beni öldürmeyeceğini nereden bileceğim?'' Adam parmağındaki yüzüğü çevirirken cevapladı. '' Yaşam kanını öldüremezsin. Bunu sevgilin denedi, pek sevgili ve derin bilgili Alessia. Yapabiliyor olsaydım şimdiye bir toz bulutuydun hayatım.''

Alessia yüzünü buruşturdu. Bu mantıklıydı, öyle bir ihtimal olsaydı Hanzeb ondan çok dah önce kurtulurdu. Yine de... Yeniden bir yalanın içine sığınamazdı. Katilini ve Nanta'yı, bir gün bir çıkış yolu gösterme fırsatı yakalayabileceği Araf halkını unutmazdı. Artık aynı tarafta durmuyor olsalar bile. ''Öyleyse kalıcıyım.'' Sesin kendine ait olduğuna emin olamadı.

''Öyleyse vakti geldiğinde bir Asphodel olabileceğini kanıtlaman gerekecek.''

Alessia yaşam kanının durduğunu hissediyordu.

Merga'nın bir küfür savurduğunu duydu.

''Bir Asphodel olmak istemiyorum. Asla.'' Aniden öfkeden köpürmek üzereydi.

Hanzeb neşeli tavrını bir kez olsun bozmadan adım adım yaklaştı. Çenesini tutmak için elini kaldırdığında Alessia yine kontrolünü kaybedeceğini sandı. İmparatorun gözlerinde bir çöpün yansıması var gibiydi. Alessia yine büyüsünü bulamadı. ''Boş yere arıyorsun.'' Dedi sebebini bildiğini belli ederek. ''İçinde iyiliğe hizmet edecek türden bir parça kalmayana dek seni törpüleyeceğim Alessia. Seni deneyeceğim. Bir Asphodel olduğunda ise sana yaptıklarım yüzünden iyiliğe dönecek yüzün kalmayacak. Buraya, karanlığa... yani bana mecbur kalacaksın.''

Sözleriyle titredi. Alessia uzunca gözlerine bakmaya devam ederken imparator devam etti. ''Şimdi söyle bana, bu her şeyi unutmaktan daha mı iyi?'' Elini çenesinden çeker çekmez cübbesine sildi.

Yaşam kanı gözlerini kırpıştırarak gerçeklikte boğulmamaya çalıştı ama bu çok zordu.

Zorlukla ''Daha iyi.'' Diyebildi.

Geçmişini bilmesi her zaman çok daha iyiydi. Bir geleceği olmasa bile.

''Öyleyse kalabilirsin. Umalımda iyi bir karar vermiş ol, Alessia.''

Alessia'nın cevap vermesine kalmadan salonun çift kanatlı kapısı gürültüyle açıldı. Üç kişilik bir komite içeri girdiği sırada kapıdaki muhafız. ''Moria Kardeşler!'' Diye bağırdı. Eş zamanlı olarak Hanzeb tek elini kaldırdı. Tam o sırada ''işte,'' dedi sadece Alessia'nın duyabileceği bir tonda. ''Bugün için merakını giderecek kardeşler de geldi.''

Alessia yavaşça Merga'ya baktı. Cadının gözleri kocaman olmuş gelen misafirleri izliyordu. Böylelikle büyük bir şeylerin ters gitmek üzere olduğunu anladı.

Erinye grubu eğilerek Moria kardeşlere tepsideki kadehlerden sunarken kardeşlerin pelerini dalgalandı ve hizmetlileri geride bıraktı. Her açıdan askıdaki bir çarşaf gibi görünüyorlardı. Bir karartı gibi. Alessia'nın bakışları Hanzeb ve Moria kardeşler arasında gidip geldi. Yüzleri, elleri ya da kumaşın altında biri olduğunu ispatlayacak herhangi bir et parçası bulmaya çalıştıysa da başarılı olamadı.

Hanzeb yüzüne yerleştirdiği sahte kontrolü bir saniyeliğine kenara bırakıp kenara çekilmesi için işaret etti. Bu gözleriyle yaptığı küçücük bir ifadeydi. Kaşları çattıldı. Olacaklar hakkında en ufak bir fikri dahi yoktu.

Yalnızca kardeşlerin varlığı hakkında endişe ve kafa karışıklığı.

Erinyeler onu kollarından tutarak diğer iki tutsağın yanına sürüklediği esnada gözlerinin kontrolünü kaybetti. Doğrudan ona bakıyordu. Turuncu buklelerinin altında Alessia'ya kitlediği bakışları karanlıktı. Bir şekilde ona hepsinin sorumlusu gibi hissettiriyordu. Alessia bunu söylemeye hakkın yok diye bağırmak istedi. Oysa zaten söylemiyordu, katili onunla konuşmuyordu. İyi. Dedi. Tam olarak böyle olması gerekiyor. Müphem'in bakışlarının esiri olduğu o an sonrasında sadakatsiz bir ritim göğsünü dövmeye devam etmişti.

O kısacık an. Bazı görüntülere ışık tutmak için bir anahtar görevi görmüştü. Dudaklarının onunkiler üzerindeki baskısını, teninde gezen kabustan ve ölümden dokunuşunu, parmağına doladığı en dalgalı kısa buklesini. Artık neredeyse yanyana duruyorlarken zihni patlamak üzereydi. Yapması gerekenin gözünü ve kulaklarını iyi açmak olduğunu farkındayken bu yaptığı... o ise aralarında yalnızca Merga varken öldürüldüğü anın hatırasını göz ardı ederek onun dokunuşunu arzuluyordu. Kendine inanamayarak burnundan güldü. Güldü ve aniden bunu hareketin uluorta ve yersiz hissiyle düşüncelerimden sıyrıldı. Artık üzerinde birden fazla göz geziyordu. Muhafızların azarlayıcı gözleri. Eminim herkes komik olan şeyi öğrenmek isterdi.

''Mahvolduk.'' Sesiyle Merga'ya döndü. Bakışları kardeşlerin üzerindeydi.

Kardeşlerden biri konuşmadan evvel oda ağırlaştı. ''Yıldüğümü geldi, Asphodel.''

Alessia onun ne demek olduğunu bilmiyordu. Dinlemeye devam etti.

Hanzeb çenesinin altında kenetlediği parmaklarını ayırarak ellerini iki yana açtı. ''Her şey anlaştığımız gibi. Tam yirmi iki yıldüğümü önce. Ve bugün, ekstralarla buradayım.'' İmparator göz ucuyla Ruh serserisine baktı.

''Topraklarını gezdik. Büyüye rastlamadık lakin izine rastladık. Biliyorsun Asphodel, ülkende büyü yasak.'' Kardeşler konuşurken üçken şekilde konumlanmışlardı. Sanki varlıkları odayı karatıyor, şatonun tebaasını uzaklara itiyordu. Çünkü içerisi beş dakikaya oranla fazla sessizdi. Öyle ki Alessia imparatorun nefesini duyabiliyorsun.

''Sizden ricam kulaklarınızı iyi açmanız. Belli ki yirmi iki yıl önce yıldüğümünde verilen karar öyle yerindeymiş ki bugün bu söylediğinize günler önceden hazırlıklıyım, Kardeş Lakhesis.'' Hanzeb'in Moira kardeşlerin ona hitap şekilini kopyalaması Alessia'nın gözünden kaçmadı. ''Hükmüm cehennem kapılarını zorladı ve aştı. Bilirsiniz ki ben aza kanaat etmem ve şimdi sizin için bir hediyem var.''

Hanzeb'in işaret parmağının hareketiyle muhafız Ruh serserisini kardeşlerin önüne attı. Kim bilir, belki de eski ölüm prensi ağızlığının altında dişlerini sıkıyordu.

''Bir şeyler yap.''

Alessia kaşlarını çattı ve yüzünü Merga'ya döndü. ''Anlamadım?''

''Bir şeyler yap yoksa bu an onun sonu olacak.''

Alessia tekrar Müphem'e baktı.

Hanzeb ayaklandı. ''işte,'' dedi. Coşkusu aza indirgenecek türden değildi. ''Azrail'i aradığını biliyorum. Onu buldum, size sunuyorum.''

''Lütfen bir şeyler yap, Alessia. Lütfen.'' Merga kelimelerini sessizce ardı ardına sıralıyordu. Alessia'nın gözleri aniden bir mucizeye çarpacakmış gibi odanın her yerinde geziyordu. ''Ne yapacağımı bilmiyorum,'' ellerine baktı. ''Büyüm yok.'' Ruh serserisi - Azrail sırtını dikleştirdi. Ağızlığından dolayı konuşamıyordu. Alessia o an katilinin kaderi için endişelendiğinde fark etti.

Hanzeb'in gülüşü ağır çekimde genişledi.

Merga'nın fısıldayarak ettiği küfürler Alessia'nın korkularını körükledi.

''Onu ne karşılığında bize veriyorsun, Asphodel.'' Kardeşin sesindeki tonlama memnuniyetlerini gizleyemiyordu.

Hanzeb koltuğundan uzaklaştı ve Müphem'in tam arkasında durdu. ''O Araf'ın özünden doğdu, kabul görüldü ve saf büyüyü bedeninde taşıdı. Paylaştırdığınız gücü taşıyabilecek en güçlü varlık olurdu.'' Ama sanki hepsi bu kadar değildi.

''Fakat, saygıdeğer Moira'lar...'' Hanzeb başını eğdi. ''Yeniden yeryüzüne inebilmek için mührümün kalkmasına ihtiyacım var-''

Mümkünmüş gibi kalp atışları daha da hızlandı. ''Onu satamazsın!'' Alessia başta emin olamamıştı ama sesin sahibi kendisiydi. İradesini yeniden toplamak için gözlerini kırpıştırdı. Bu sırada pelerinlerin altında yüz olması gereken yerdeki karanlık ve Hanzeb ona dönmüştü.

''Sana itirazın olup olmadığını sormuştum, fikrini belirtmek için çok geç.'' Alessia tam zamında söylemiş olsa bile Hanzeb'in onu dinlemeyeceğini biliyordu. ''Bana neyden bahsettiğini bile söylemedin!''

Hanzeb kardeşlere dönüp özür diler gibi gülümsedi. Muhafızlarına içeçek ikramlarında bulunmalarını söyledikten sonra aniden onun yanında bitmişti. Kulağına eğildi. ''Yani şimdi umurunda mı? Katilinin başına ne geleceği.'' Alessia imparatorun omuzlunun ardından dolu gözlerle katiline baktı. ''Üstelik sana bunu yalnızca büyüsünü elinde tutabilmek için bir an bile tereddüt duymadan yapan biri için.''

Alessia sessiz kaldı.

İmparator gülümsedi. ''Ben de öyle düşünmüştüm.''

Merga tükürdü. ''Umarım ouroboros gibi ölürsün. Acılı ve yavaş.'' Hanzeb konuşmasına dönmek için hareketlendiği sırada Merga'nın nefret saçan kelimeleri bu defa Alessia'nın içine su serpmedi. Bir daha katilinin gözlerine bakacak cesareti bulamadı.

Kardeşler Hanzeb eşliğinde odadan ayrıldığı sırada arkalarından yürütülen Müphem'in zincirleri şakırdıyordu. İçinden bir ses onu son görüşü olabileceğini söylerken o sesi yutabilirmiş gibi defalarca yutkundu. Aslında nedendir bilinmez boğazı acıyor ve gözleri yanıyordu.

Ve genç adam. Azrail. Ruh serserisi. Müphem. O giderken bir kere bile yardım istememişti. Gözden kaybolana kadar ardına bakmamış ölümsüzlük timsali maskesini bir an olsun indirmemişti.

Alessia, Merga ile birlikte tutsak oldukları odalarına götürülürken taze anılara gömülüyordu. Bir su damlası Merga'nın çenesinden ayak ucuna düştü. Cadı'nın ağladığını yeni fark ediyordu. Kendi gözleri taşmadan evvel ''Ona ne yapacaklar, Merga?'' Diye sorabildi. Ağlaması yersiz olurdu. Oğlan hayattaydı, yaşıyordu. Sevdiği kadın tarafından öldürülmemişti.

Cadı yenilgiyle omuzlarını serbest bıraktı. ''Geri dönülmez şeyler,'' dedi. Biraz sonra yolları ayrılacaktı. ''Asırlardır kaçtığı bedene koyacaklar. Onun izini buradan silecekler.'' Alessia bunların ne anlama geldiğini bilmiyordu. Tek bildiği artık cadının da büyü yapamadığıydı. Yapabilseydi eğer katili hala şatoda ya da Araf'ta olabilirdi.

Yolları ayrılırken cadı Alessia'ya bakamayacak kadar dalgındı. Belki de kendi sonunu düşünüyordu.

O sırada bir omuz Alessia'nın omuzuna çarptı. ''Devam et!'' Diye bağırdı muhafız.

Omuzunu ovalarken bakışları bağcıklı botlardan yukarı tırmandı. Çekik gözleri ve kahve rengi saçları... Alessia bir an kusacak gibi oldu.

''Sosha?''



⚠️BÖLÜM SONU DEDİKODUSU! DÖKÜLÜN.?!⚠️

Sizce ilahi bakış açısıyla hikaye nasıl? Bana fikrinizi söyleyin!🤍

Minik yıldıza dokunmak vereceğiniz en faydalı destek olacaktır. Burada olduğunuz için teşekkürler ♥️♥️♥️

Continue Reading

You'll Also Like

37.2K 1.5K 12
"Seni çok seviyorum Çavê Şîn. Seninle gözlerimi açıp kapatacak kadar. Seninle doğup ölecek kadar. En çokta o mavi gözlerine aşık oldum."
153K 9.8K 53
~Fantastik~ "Öfkenin ve dansın zarafeti, olacak her şeyin sebebi... ~ Yaratıkların kol gezdiği, tehlikenin hüküm sürdüğü dünyada; onları avlamak için...
127K 9K 14
Tüm diyar, doğudaki savaş yüzünden kaosa sürüklenmiştir. İmparatorluğu ayakta tutmanın ve Wisteria'yı kurtarmanın tek yolu ise Saige Nerth ve Zaiden...
144K 10.6K 28
Kim daha canavar, insanlar mı yoksa sen mi?