Raunchy Alpha // larry

By bearschangedmylife

58.2K 5.2K 11.5K

Şımarık bir Alfanın neler yapabileceğini görmek istiyorsanız doğru yerdesiniz! Harry olgun omegayla mühürlene... More

a slice of the future
prolog
one
two
three
four
five
six
seven
eight
nine
ten
eleven
twelve
thirteen
fourteen
fiveteen
sixteen
seventeen
eighteen
nineteen
twenty
twenty-one
twenty-two
twenty-three
twenty-four
twenty-five
twenty-six
twenty-seven
twenty-eight
twenty-nine
thirty
thirty-one
thirty-two
thirty-three
thirty-four
thirty-five
thirty-six
thirty-seven
thirty-eight
thirty-nine
ONE-SHOT
fourty
fourty-one
fourty-two
fourty-three
fourty-four
fourty-five
fourty-six
fourty-seven
fourty-eight
fourty-nine
fifty
fifty-one
🎀fifty-two🎀
fifty-three
fifty-four
fifty-five
fifty-six
fifty-seven
fifty-eight
fifty-nine
sixty
sixty-one
sixty-two
sixty-three
sixty-four
sixty-five
sixty-seven
sixty-eight
sixty-nine
fınal
Special Chapter "🔄"
Special Chapter "24" 1/2
Special Chapter "24" 2/2
Special Chapter "Axel"
Special Chapter 2 "Axel"
Special Chapter 1/2 "Harry or Louis?"
Special Chapter 2/2 "Harry or Louis"
Spacial Chapter "New Groom" 1/2
Special Chapter "New Grooms" 2/2
Special Chapter "Alternative Jobs 1/3"
Speical Chapter "Alternative Jobs 2/3"
Speical Chapter "Alternative Jobs 3/3"
Special Chapter "Wedding Photo"
Special Chapter "Becoming an Alpha"
Special Chapter "Valeria's Alpha" 1/2

sixty-six

264 33 5
By bearschangedmylife

Hey,

Özel bölümümüz beklediğimden daha iyi gidiyor sanki kdjdkdl

Ama daha bitmedi, yarıladım gibi bir şey.

O sırada bu minnoş bölümü okuyun,

İyi okumalar~

×××

Okulun önüne geldiğimizde kayıt gününe kıyasla çok daha kalabalıktı.

"Hazır mısınız çocuklar?"

"Hayır." Diyerek Harry onlardan önce cevapladığında gözlerimi devirdim. Aracı otoparka yer bulma ümidiyle sokup uygun bir yere park etti.

Ben onu umursamadan dönüp çocuklara baktığımda daha çok somurtmuştu. Üçüzler buraya üçüncü gelişimiz olmasından biraz daha rahat görünüyor olsalar da okula girerken gördükleri kalabalık ve bizim yanlarında olmayacağımız gerçeği onları geriyor olmalıydı.

"Uslu olup öğretmenlerinizi dinleyeceksiniz, tamam mı?"

Valeria'nın gözleri dolmak üzere olduğunu anlatacak şekilde parladı. "Babişko da bizimle dursun..."

"Olmaz bebeğim, bunu konuştuk defalarca. Hem arkadaşlarınız da yalnız olacaklar, tanışıp birbirinize destek olacaksınız."

"Alfa arkadaş istemiyor, anneyi istiyor..."

"Axel lütfen. Birlikte çok eğleceksiniz. Hem uslu durunca o oyuncakların hepsiyle oynayabileceksiniz değil mi?"

"Ben kendi oyuncaklarımı istiyorum..."

"Adrius sen yapma en azından..."

Yorgun bir şekilde koltuğa yaslanırken bana surat asan Alfama döndüm.

"Harold..." Dedim sessizce hırlayarak.

Karşılık olarak sessiz kalıp arabadan indiğinde iç çektim. Çocuklar yetmiyor bir de Harry'yle uğraşıyordum. Bana her seferinde asla büyümeyeceğini kanıtlıyordu.

Ben de arabadan inince beklemeden çocukların kapısını açtım ve çözmeye kenardaki Axel'den başladım. Bu sırada Harry çoktan arka kapıyı açmış çözdüğü Valeria'ya sıkı sıkı sarılmıştı. İkisinin vedalaşmasına göz devirip Axel'i indirdiğim gibi Adrius'ı da çözüp indirdim. İkisinin ellerinden tutup kapıyı kalçamla kapatırken iki şımarık sarılmalarını hiç bozmadan bizden uzak bir yerde duruyorlardı.

"Hah..." İkisinin de tiribi çekilmiyordu.

"Hadi bakalım." Otoparktan kalabalık okul bahçesine geçerken çocuklar ellerimi çekiştiriyordu. "Artık kaynaşma vakti."

Göz ucuyla bizi takip eden, neredeyse karşılıklı ağlayacak olan, ikiliye baktım. Kafamı iki yana sallarken bahçeyi doldurup taşırmasalar bile, belli aralıklarla dikildikleri veya binaya girip çıktıkları için yoğun bir kalabalık görüntüsü veren kurtları kısaca süzdüm. Çocukların kimisi üçüzler gibi huysuzluk yapıyor, kimisi sakin ama çekimser duruyor, kimi enerjisini atamayan çocuk da çoktan diğerleriyle kaynaşmış, ortalıkta koşturup duruyordu.

Velilerin özellikle konuştuğu, simasını anımsadığım dişi ya da erkek kurdun öğretmenler olduğunu anlarken okul binasına girmeden önce bahçede bulduğum boş banklardan birine ilerledim. Arkamızdan gelen Harry banka otururken kucağından inip kardeşlerinin yanına geldi Valeria.

"Gördünüz mü?" Dedim banka oturmadan, hafifçe eğilerek. "Bahçede bir sürü yaşıtınız var. Onlar da sizin gibi burada ders görecekler."

Üçüzler yarı asık suratlarıyla ve merakla diğerlerini incelerken dizlerine dirseklerini, ellerine de çenesini yaslamış memnuniyetsizlikle okulu süzen Harry'ye baktım.

"Artık kendine gelir misin?"

Bana kafasını kaldırmadan kısık gözlerle baktı. "Bunu bana söylerken en azından yüzün kızarsın. Ben burada çocuklarımın benden koparılmasını protesto ediyorum."

Düz bakışlarımı dikkatle üzerinde tuttum. "Eve gidince iş edinir seni döverim Harry. Bana çocukların kötülüğü için uğraşıyormuşum gibi muamele yapma."

"Hıh," dedi yakasında asılı duran güneş gözlüğünü hırsla çıkarıp umursamazca takarken. "..eve, tabi. Artık bundan sonra evde ne kadar vakit geçireceğimiz meçhul."

Asıl karın ağrısı tekrar kendini belli edince tek kaşım havalandı her zamanki gibi. "Bu konuyu da konuşmuştuk." Yüzüne eğildim. "Neredeyse her gün!"

"Bu gerçekleri değiştirmiyor. Beni resmen terkediyorsunuz. Sizin yüzünüzden gün içinde annemlere gitmek zorunda kalacağım."

Kafasını aksi yöne çevirdi. "Yokluğunuzda ev öyle sessiz ve ıssız olacak ki..."

"Harold, beni yorma. Size bir de on beş çocuk eklenecek bundan sonra. En azından evden kafamı dinleyebileyim."

Alayla güldü ve gözlüklerini indirip üzerinden baktı bana. "Bir de o var değil mi? Huysuzluğun yine gün yüzüne çıkacak..."

Bana doğru uzanıp fısıldadı. "En azından beni biraz teşvik edebilirsin."

Ben de ona doğru eğildim. "Bunu yeterince yaptığımı düşünüyorum."

"Biraz daha olsa hiç fena olmaz."

"Bunun için eve dönmemi beklemen gerekecek o halde."

Beni baştan aşağı süzdükten sonra morali ve suratı az da olsa düzelmiş bir şekilde geriye yaslandı. Gülerek kafamı iki yana yasladım ve üçüzlere baktım. Axel'in ifadesi değişmemişken Adrius ve Valeria artık daha ilgiyle bakıyordu etrafa. Onların alışmasını ve velilerin dağılma zamanının gelmesini beklerken Harry tekrar sızlanmaya başlamıştı.

"En azından bugün burada beklesem? Sınıfa girmeme bile gerek yok, bahçede beklerim. Benim burada olduğumu bilirlerse daha rahat olurlar!"

"Bir de sınıfa gir Harry? Olmaz, bu kesinlikle-"

"..doğru bir davranış değil." Diyerek cümlemi tamamlayan kurda çevirdim kafamı.

"Eğer bunu bir kere yaparsanız her seferinde yapmanızı veya daha fazlasını isterler. Ancak ilk günlerinde sınıfa ne kadar alışabilirlerse her gelişlerinde biraz daha kolaylaşacak."

"Bu doğru." Dedim kibar bir gülümsemeyle dikilen dişi kurda.

"Merhaba," dedi küt kızıl saçını yüzünden çekerek. "..ben Ruby Clever." Bize gülümsedikten sonra zarif bir hareketle yere çöküp boyunu çocuklarla eşitledi. "Öğretmeniniz ben olacağım."

Onlar merakla Bayan Clever'ı incelerken hafifçe eğildim göz göze gelebilmek için. "Tanışın bebeklerim."

Önce bir duraksayıp, "Merhaba..." dediler aynı anda.

"Ben Vali."

"Addy!"

"Axel..."

Gülümsedim. "Valeria ve Adrius." Diye düzelttim.

Bayan Clever bana kısaca bakıp onlara gülümsedi. "Memnun oldum Addy, Axel ve Valeria. Birlikte hem eğlenip, hem öğreneceğiz."

Onlara son kez kocaman gülümseyip bizimle tanışmak için doğrulurken üçüzler onunla birlikte kafalarını da kaldırıyor, ben ise kalkması için Harry'yi dürtüyordum.

"Louis," dedim beklemeden. "Louis Styles. Eşim Harry."

Harry kalksa bile elini uzatma ve gözlüğünü çıkarma zahmetinde bulunmadan başını salladı. "Merhaba, memnun oldum."

"Merhaba Bay Styles. Müdüremiz Bayan Johnson sizden bahsettiğinde gerçekten mutlu oldum. Emin olun bu okulu seçtiğinize pişman olmayacaksınız."

Başını eğip onu inceleyen üçüzlere baktı. "Son derece akıllı olan üçüzlerinize en iyi eğitimi vereceğiz."

"Buna sevinirim."

Harry elini belime koyup gözlükleriyle etrafa umursamaz bakışlar atarken ben üçüzlerin öğretmenlerine gülümseyip bir elimi Adrius'ın başına, diğerini de Valeria'nın omzuna koydum.

"Birazdan öğrencilerimizi sınıflarına götürmeye başlayacağız. Bana söylemek istediğiniz bir şey var mı?"

"Sabahtan başlayacaklar ancak bizim düzenimize veya çocukların durumuna göre öğlene geçirebilir miyiz?"

"Elbette. Ancak buna ilk hafta içinde karar verebilirseniz hem biz hem öğrencilerimiz için daha iyi olacaktır."

Gözlerimi üçüzlerde gezdirdim. "Bilmeniz gerekenler arasında onların normalin aksine çekingen davranacak olmaları var. Etraflarında normalde bir kişi dışında yaşıt hiç kurt yok ve biz de zaman geçirmek için sosyal ortamları pek tercih etmeyiz. Üçüz olmalarından dolayı da birbirlerine yetiyorlar ve sosyalleşmek istemeyebilirler. Bu yüzden diğerleriyle kaynaşmalarına yardımcı olursanız sevinirim."

"Hiç merak etmeyin, eminim bütün öğrencilerimiz onlara bayılacaktır. Bense seve seve yardımcı olacağım."

"Teşekkürler. Zamanla onları tanıyacağınıza şüphem yok, ancak yardımcı olmak adına bilmenizi isterim;"

Başındaki elinle betanın saçlarını okşadım. "Adrius çok gürültücüdür, rahat hareket etmeye başlayınca diğer çocukları rahatsız edebilir."

Kıkırdadı Bayan Clever.

Kardeşlerinin arasında kalan alfaya küçük bir bakış attım. "Axel çabuk sinirlenebilir, lütfen onun diğerlerini itip kakmamasına dikkat edin."

Kaşlarını kaldırıp baktı ona. "Tam bir alfayız ha?"

"Alfayım..." Diye homurdanan Axel'e gülmemeye çalıştım.

"Valeria ise..." Minik omzunu sıktım hafifçe. "..biraz mızıkçıdır. Şımarıklığından geliyor."

Cümlemi Harry'ye bakarak bitirince kafasını öte yana çevirmişti Alfa. Öğretmen ise güldü yeniden. "Tek kız çocuklarının babaları tarafından şımartılmasına alışkınız."

Gülümsedim ben de. "Kötü yönlerini söyledim ki, hazırlıklı olun. Ama endişeniz de olmasın, çünkü size saygı duymaya başladıkları andan itibaren bir sözünüzü iki etmeyeceklerdir."

"Onları iyi eğittiğinize şüphe yok. Yanlış bilmiyorsam siz de öğretmendiniz değil mi?"

"Evet, ilkokul öğretmeniyim."

"O halde hem biz hem de üçüzler çok şanslılar. Bilinçli ebeveynlere her zaman ihtiyacımız var."

Gülümsedim. "Teşekkürler." Üçüzlere baktım. "Üstelerinden geleceğimize eminim."

"Ben de öyle." Dedi kızıl öğretmen de gülerek. "O halde artık vedalaşalım mı?"

Cümlesi istemsizce içimin sızlamasına neden olsa da buruk bir gülümsemeyle çöktüm üçüzlerin arkasına. Anında bana döndüklerinde Axel'in dudakları titriyordu.

"Bebeklerim." Konuşmaya devam edemeden boynuma atılan Axel'le dudaklarımı birbirine bastırıp diğerlerine baktım. "Biz şimdi gideceğiz ancak babanız sizi almaya gelecek. Sadece beş saat ayrı kalacağız, tamam mı? Sayılarda beşe gelmiştik, biliyorsunuz değil mi?"

"Beş çok..."

"Beş kötü..."

"Anne de kalsın..."

"Yapmayın böyle." Axel'i uzaklaştırıp üçünün de birer elini yakalayıp birleştirdim. "Sizin yapamayacağınız şey yok. En iyi kurtlar olmak istemiyor musun? En iyi alfa, en iyi beta ve en iyi omega? Hm?"

"Biz en iyiyiz..."

"Öylesiniz. Bu yüzden herkese kendinizi sevdirecek ve sabırlı olacaksınız. Söz bugünü uslu bir şekilde geçirirseniz babanız sizi büyük bir kurt parkına götürecek."

Üçünün elini de üst üste koyup bir elimi altlarına, diğerini üstlerine koydum. "En iyi Styles'lar kim?"

"Biziz..."

"Axel?"

Küçük alfa kardeşlerine bakıp bana döndü. "En iyi biziz..."

"Aferin bebeklerim." Üçünün de yanaklarını ve üst üste duran ellerini öpüp doğruldum. Anında birbirlerinin ellerini tuttuklarında gülümsedim. Harry hepsinin başını öpüp Valeria'nın başını okşadı.

"Beni bekleyin, geleceğim."

"Babişko...."

Sesi titreyen Valeria'ya daha fazla bakamadan arkama geçen Harry ile üçüzlere gülümseyerek baktım.

"Hadi bakalım," Öğretmen iki yandan omuzlarına ellerini koyduğunda boğazımın düğümlendiğini hissetmem normal olsa gerekti. "..anne ve babaya el sallayalım ve okulumuza girelim?"

Valeria ve Adrius ellerini güçlükle kaldırıp yavaşça sallarken Axel onlardan güç alır gibi ikisinin de ellerini sıkıca tutuyordu.

"Gelin."

Bayan Clever onlara yön verirken el mahkum döndüler ama gözleri sürekli bizdeydi. Onlar arkasını dönünce ben de el salladım.

"Saklanarak dursam da mı olmaz...?" Diye mırıldanan Harry'ye bakmadan ve ifademi değiştirmeden, "Hissederler Harry, olmaz." diye fısıldadım.

Okula yaklaştıkça yavaşlıyorlardı. Geriye koşmamak için zor duruyor gibilerdi. Omuzlarının üstünden baktıklarında güven verici bir öpücük attım onlara. Omuzları düşük ve yavaş adımlarla okula girdiklerinde derin bir nefes verdim. Neyseki evdeyken eğer ağlayıp itiraz edecek olurlarsa diğerlerinin onlara güleceğini söylemiştim.

Yaş kaç olursa olsun Styles kanı rezil olma ihtimalini kaldıramıyordu.

Şimdi de daha fazla duramayarak arabaya geçmiş dönüyorduk. Ancak arabayı ben kullanıyordum.

"Artık yalnızız, pek de işe yaramayan gözlüklerini çıkarabilirsin Harry." Gözlerimi kısaca çevirdim yüzüne. "Kızarık burnun her şeyi ele veriyor."

"Sus." Dedi titreyen sesiyle. "Ağlamamı görüp de ağlamalarını istemedim."

"Aynen, eminim üçüzlerden saklanıyordun. Kesinlikle bahçedeki velilerin seni tanıyıp etrafa 'Ağlak Model Harry Styles' diye yaymalarından korkuna yapmadın."

"SÖZ KONUSU BENİM MİNİKLERİM!"

"Elbette öyle Harold, bence de öyle."

Malikaneye yaklaştıkça mızırdanmaları artıyordu. Hiç girmeden okula geçmek istesem de onu böyle bırakmak da istemiyordum. O yüzden aracı bahçeye soktum ve bizi farkettiği gibi dışarı çıkan annemin önümde durdum. Durduğum gibi arabadan atladı ve annesinin kollarına koştu. İç çekerek arabadan indim, kapıyı kapatma ihtiyacı duymadan yanlarına geçtim.

"Ow benim bebeğim... Sakin ol, eminim iyi olacaklar."

"B-ben olmayacağım..."

Omuzları sarsıla sarsıla ağlayan Harry'ye ve kolları arasında kaybolmuş olan anneme derin bir nefes vererek baktım.

"Lütfen Harry, işimi zorlaştırıyorsun. Gitmem gerekiyor..."

"Git..." Dedi kırılan sesiyle bana bakarak. "Sen de git! Beni yalnız bırakın!"

Islak suratına bakıp ofladım.

"Tamam güzelim," Bana doğru elini kaldırdı Anne annem. "..ben onunla ilgileneceğim, sen geç kalma."

"Peki... Küsüp de bana yazmayacak olursa sen beni haber edersin."

"Tamam tatlım."

Sıkıca annesine sarılan Harry'ye son bir bakış atıp anneme el salladım ve arabaya geçmek için döndüm.

"O-Omegam!"

Ben daha dönemeden üzerime çullanan Harry ile sendeledim. "Omegam!"

Zorlukla kollarını gevşetip döndüm. Hızla kollarını sırtıma doladığında ellerimi kaldırıp yanaklarını sildim.

"Sakinleş ve anneni de yorma artık. Lütfen, Harold."

"Omegam... Üçüzler... Çocuklarımız!"

Hıçkırdığında dudaklarımı birbirine bastırdım. Kafasını boynuma gömdüğünde saçlarını okşadım. "Biliyorum, eksikliklerini hissedeceğiz. Ama onlar gibi biz de alışmak zorundayız."

"İstemiyorum..."

"Hah... Üçüzlerden daha zorsun Harold." Kafasını uzaklaştırıp çenesinin altını sevdim. "Tenefüslerde sana yazacağım, tamam mı Alfam?"

Kafasını yavaşça sallayıp burnunu çekti. "Uslu bir Alfa olup öğlene kadar bekleyeceksin ve miniklerimizi alıp evimize geçeceksin."

Bir kez daha başını salladı dinen ağlamasıyla. "Aferin Alfam."

Yüzünü sevip saçlarını düzelttim. Uzanıp yanağını öptüm ve omuzlarını tuttum. "Şimdi gideceğim, söylediklerimi unutma ve uygula."

Kafasını sallayıp eğildi ve beni öptü. Gülümseyerek geri çekildim ve kapının arkasına geçip ikisine el salladım. Aracı çalıştırıp çevirirken son kez el salladığımda somurtarak bana geri el salladığını gördüm.

Hepimiz için zor bir gün olacaktı...

"Aman Tanrım... Louis... Seni buralarda hiç görmeyeceğimi düşünmeye başlamıştım..."

Arthur, ikinci Harry gibi, ağlak bir suratla kollarını açtığında göz devirdim. Kısaca sarılmasına izin verip ittirdiğimde gözlerini siler gibi yapıyordu. "Seni yine bu okulun sınırları içinde gördüğüm için çok mutluyum..."

"Ben de, ben de..."

Onunla birlikte okulun giriş merdivenlerini çıkarken hissettiğim rahatsızlıkla kafamı yana çevirdim. Üzerime dikilen bakışların yıllar önce yerime alınan alfa Raphael Miller'a ait olduğunu görünce kaşlarım çatıldı. Dikkatli bakışları benimkilerle buluşunca gülümseyip baş selamı verdi, ben ise kafamı kısaca oynatıp önüme döndüm.

"Bu Raphael hâlâ burada?" Dedim ondan bahsettiğimi görüp, düşünmesin diye okula girmeyi bekleyip.

"Evet. Sen yokken kadro değişti ve eksildi. Açık olunca da onu çıkarma ihtiyacı duymadılar, bu yüzden kalıcı olarak kadroya girdi."

"Hmm."

"Ne oldu? Bir sorun mu var? Söyle Omegam, bir telefonuma bakar."

Kaşlarımı çattım anlamamış bir şekilde. "Telefon? Senin öyle bir arkan yok ki?"

Tam cevap verecekken durup bana kırgın bir bakış attı. "Yüzüme karşı söyleme bari... Sen... Evlendikten sonra çok değiştin Louis..."

Gülerek göz devirdim ve elimi sallayarak devam etmesini söyledim.

"Kim olacak Harry'ye söyleyeceğim tabii ki! Sonra da el ense yapar, ortalığı birbirine katmasını izlerim."

"Hah... Bugün bize hiç bulaşma Arthur. Keyfimiz hiç yerinde değil."

"Oh...? Oh! Tabii ya! Miniklerle ayrı kaldığınız ilk gün! Gün saymanız için bir taş duvar yaptırayım mı size? Böyle acı acı çizik atarsınız. Dur! Ben onu üçüzlere göndereyim! Hem sayı saymayı öğrenirler. Of yine mükemmel ben ve zekam!"

"Yokluğumda şu çocuklardan hâlâ bir şey öğrenememişsin Arthur..."

"Kalbimin sesini duyuyor musun? Tabi ki hayır, çünkü kırılmaktan tuzla buz oldu!"

Onu daha fazla çekemeyeceğimi anlayınca hâlâ kadroda olan tanıdık yüzlere selam verip müdürün odasına ilerledim.

"Bay Smith? Müsait miydiniz?"

"Oh! Hoşgeldiniz Bay Tomlinson-ah, artık Bay Styles demeliyim değil mi?"

"Öyle olacak gibi görünüyor."

Gülerek beni odaya davet ettiğinde Arthur izin bile istemeden arkamdan girmişti. Masanın diğer tarafına karşılıklı oturduğumuzda müdür gülümseyerek masasına yaslandı.

"Sizi tekrar kadromuzda gördüğümüz için çok memnunum Bay Styles." Garipseyerek durdu. "Buna alışmam biraz zaman alacak."

"Dilerseniz kendi soyadımı kullanarak devam edebilirsiniz."

"Sanırım öyle daha iyi." Ellerini birleştirdi. "Okulumuzda kayda değer bir düzen değişikliği yapılmadı, ufak tefek şeyleri gördükçe anlarsınız zaten."

İç çekerek baktı Arthur'a. "Yokluğunuzda başımızdan atamadığımız, bir tatil bile veremediğimiz Bay Marshmallow sizi aydınlatacaktır."

Kafasını iki yana salladı yavaşça. "Sayenizde artık son derece kalpsiz bir insanım müdürüm. Tuzla buz ettiniz ve buharlaştırdınız bu minnoş kalbimi. Ama yine de ne Louis yokken meydanı boş bırakmaya, ne de sizi geride bırakmaya olmayan kalbim el vermedi..."

"Bırakın, Bay Marshmallow." Düz bir ifadeyle Arthur'a doğru eğilirken ben gülmemeye çalışıyordum. "Bırakın artık beni. Laf cambazlığına kafa yorduğunuz kadar çocuklara düzgün bir örnek olsanız sizinle bir sorunum bile yok oysaki."

"Ne? Öğrencileriniz benim sayemde aydınlanıyor!"

"Onlara kaba davranıyorsunuz!"

"Onları eğlendiriyorum, ayrıca da gerçek hayata hazırlıyorum! Buradan çıktıklarında herkesin sadece onların pehpehleyip bir şeyler vereceğini zannetmesinler! Güçlü dursunlar, her şeye göğüs gerebilsinler ve hak edene de lafı yapıştırsınlar diye bütün çabam!"

"Tek yapmanız gereken şey onlara dans etmeyi öğretmek."

Püskürmek üzere olan gülüşümü yumruğumla ve sahte öksürüğümle tutmaya çalıştım. Bay Smith ise bir parça akıllanma belirtisi göstermeyen Arthur'a bakmayı bırakmış ve burun kemerini sıkıştırmıştı parmaklarıyla.

"Bay Tomlinson, sizin sınıfınızı Bay Miller'a verdikten sonra kalıcı olarak da orada ders vermeye devam etti. Size onun karşısındaki sınıfı vermeyi düşünüyordum ama dilerseniz o sınıfı geri almayı talep edebilirsiniz."

"Problem değil, bir sorun olursa da değişiklik talep ederim."

"Pekâlâ, o halde sizi okulumuzla ve yeni öğrencilerimizle baş başa bırakıyorum. Umarım oldukça başarılı yeni dönemler geçiririz."

Kalkmadan elini uzattı ve ben de ayaklanıp sıktıktan sonra, geri çekerek Arthur'un yeltenmesine izin vermeden elinin tersiyle kışkışladı. Biz odanın kapısını arkamızdan kapatırken sesli gülüşüme engel olamadım.

"Hiçbir değişme olmamış ilişkinizde."

"Sana söylüyorum Omegam, bu kurt beni anlamıyor. Anlamıyor ya! İyi niyetimi görmüyor adam!"

Kafamı iki yana sallayıp dersten önce öğretmenler odasına girdim, yeni kadroyla tanışıp eskileriyle kısa sohbetler ettim ve bana ayrılan dolaptan gerekli ders kitaplarını alıp sınıfımın yolunu tuttum. Tam sınıfa girecekken eski sınıfımdan, kapıyı kapatmak için, çıkan Raphael'le karşılaştım.

Beni gördüğünde kapıyı kapatmaktan vazgeçip durunca ben de durmak zorunda kaldım.

"Bay Tomlinson, girişte hoşgeldin deme fırsatı bulamamıştım. Okulunuza hoşgeldiniz."

"Styles." Dedim önce. "Eşimin soyadını kullanmanızı tercih ederim, teşekkürler. Hoşbuldum, Bay Miller."

"Ah," diye mırıldandı bir anda garip bir şekilde yüzünde güller açarak. "..adımı unutmamışsınız. Siz nasıl isterseniz öyle olsun Bay Styles. Nasılsınız?"

"Hafızam kuvvetlidir." Hislerim de öyle... "İyiyim teşekkürler, ama şimdi öğrencilerimi bekletmesem iyi olur. İyi dersler."

"Size de iyi dersler Bay Styles. Öğle arasında size yemek ısmarlamak isterim."

Kapımı tutup ona sahte, küçük bir gülümseme verdikten sonra cevapsız bırakarak kapattım. Dertsiz başıma dert açacak bir tipi vardı. Kafamı tamamen boşaltıp merakla bana bakan birinci sınıf kurtlara döndüm.

"Merhaba küçük kurtlar." Çantamı bırakıp sınıfın ortasına geçerken hâlâ merakla bana bakıyorlardı. "Ben Louis Styles, sizin öğretmeninizim."

Sessiz kalanlar dışında kendi kendilerine veya çoşkuyla, "Merhaba!" diyerek karşılık verenlerin sesleri dinince gülümsedim ve ellerimi birleştirdim önümde.

"Kreşe veya anasınıfa gitmeyen var mı? Bu, okuldaki ilk seferi olanlar kimler? Elinizi kaldırın lütfen."

Sınıfın üçte biri çekimserce elini kaldırdığında başımı salladım. "Korkmanıza veya çekinmenize gerek yok. Diğer arkadaşlarınız daha tecrübeli olduklarından benimle birlikte size arkadaş edinmenizde yardımcı olacaklardır."

Dikkatle baktım diğerlerine. "Değil mi?"

"Evet!"

"Coşkunuzu sevdim. Zamanla beni tanıyacaksınız zaten, bu yüzden bilmeniz gereken kuralları yavaş yavaş anlatacağım. O halde..." Masama yönelip kalçamı köşesine yasladım ve dizimi iki elimle tutarak gülümsedim. "..tanışmaya nereden başlıyoruz."

×××

Saat 12:00 olana kadarki süreçte Louis gibi sınıfıyla kaynaşmaya çalışan Ruby ilk ikinci molalarından sonra sınıfının toplanmasını bekliyordu girişte. Son öğrencisi de içeri girdiğinde iki tenefüs boyunca yerlerinden hiç kalkmadan yan yana oturan üçüzlere bakarak kapıyı kapattı.

"Teneffüsünüz nasıldı? Diğer arkadaşlarınızla oynadınız mı?"

"Evet!"

"Kaydıraktan kaydık!"

"Ben bir çocuğu ittim!"

"Chris? Neden böyle bir şey yaptın?"

"Önce o itti!"

"Bir daha olursa onu yapmaması için uyar ve gelip bize söyle olur mu?"

"Olur!"

"Şimdi, bu dersimizde biraz değişiklik yapalım mı?"

Çocukların dikkatini kendine çektiğinde ellerini kaldırdı. "Hepimiz ayağa kalkalım hadi."

Minik sandalyelerinden kalkıp öğretmenlerini taklit ederlerken Ruby beklentiyle üçüzlere baktı. Önce Adrius, diğerlerinden iki saniye farkla, kalkmıştı. Axel'le aralarına aldıkları Valeria'yı kaldırmak için elini tutarken alfanın da kalkmasını bekledi.

"Harika!" Dedi Ruby. "Herkes kalktığına göre masalarımızı değiştirebiliriz. İki ders boyunca yan yana oturduğumuz arkadaşlarımızı tanıdığımıza göre, yer değiştirip sınıftaki diğer arkadaşlarımızı da tanıyabiliriz!"

Beş masaya üçer kişiden dağılan on beş kişilik sınıfını masalarından uzaklaştırdı. Önce beş masaya da birer minik koydu ve gözlerini üçüzlere çevirdi.

"Valeria? Kate'in yanına gelir misin lütfen?"

"Hayır..." Diyerek kısık bir şekilde mırıldanırken kardeşlerine baktı.

"Hadi Vali." Dedi bu kez de Ruby.

Ellerinden tutan erkek kardeşleri Ruby'ye kötü bakışlar atsa da öğretmenlerinin durmaya niyeti yoktu.

"Endişelenmeyin." Yanlarına gidip bir eliyle dizinden destek alırken diğerini küçük omegaya uzattı. "Kardeşlerin oturduğun yerden seni görebilecek. Gel ve deneyelim hadi."

Sevecen bir gülümsemeye sahip kırmızı saçlı öğretmenlerine bakarken kararsız kaldı Valeria. Ruby bir kez daha ısrar edince elini tuttu ve iki atkuyruğuyla birlikte yeni masasına yürüdü. Sandalyesine oturduğu gibi de dönüp beta ve alfaya bakmıştı.

"Şimdi de Adrius gelsin mi?"

Omeganın oturduğu masa ortadaki masaydı. O masanın sağ arkasına Adrius'ı ve sol arkasına da Axel'i oturtmayı düşünüyordu. Beta çok nazlanmadan yerine geçerken Ruby de alfayı alıp masasına götürmüştü. Sakin bir şekilde herkesi yerleştirdiğinde rahatlayarak dikildi masasının yanında. O sırada Adrius ve Axel önce birbirlerine, sonra da kız kardeşlerine bakmışlardı. Valeria da saçlarının bir öteye bir beriye savrulmasını umursamadan sırayla ikisine de bakmıştı, oturduğu iki kızın arasından.

"Çok güzel oldu, değil mi? Bundan sonra her gün bir kere yerimizi değiştireceğiz ve bütün sınıf arkadaşlarımızı yakından tanıyacağız."

Sınıfını gülümseyerek süzdükten sonra eline kağıtlar ve üç santim genişliğe sahip yeşil üçgen, mavi kare ve kırmızı daire baskısı veren keçeli kalemleri aldı.

"Şimdi bugünün hatırası olarak hepinizin anne ve babasına hediyeler yapmasını istiyorum."

Üçüzlerin dikkati hızla Harry ve Louis'ye kaydı.

"Onlara bu boya kalemleriyle nasıl bir hediye yapacağınızı düşünün bakalım. Şimdi kağıtlarınızı dağıtacağım ve kalemleri nasıl kullanacağınızı anlatacağım. Canınız ne istiyorsa, ailenize ne hediye etmek istiyorsanız onu yapabilirsiniz."

Kağıtları hepsinin önüne koyduktan sonra ve kalemleri dağıtmadan önce kendi deneme tahtasını aldı. Hepsinin göreceği şekilde kaldırdı ve kalemlerin kapaklarını açtı.

"Çok kolay, ama benim yaptığım gibi yapmak zorundasınız. Kalemi böyle düz tutun ve yavaşça kağıda değdirin. Sonra da çekin."

Kırmızıyı tahta bastırıp çektiğinde düz bir daire elde etti ve çocuklara dikkatle baktı. "Gördünüz mü? Mesela ben..."

Kareyi düzgünce bastırdıktan sonra üçgeni de üstüne bastırdı ve ortaya çıkan şekli çocuklara gösterdi. "..bir tane ev, yukarıya da güneş yaptım. Siz de bu kalemlerle ne isterseniz yapabilirsiniz. Bu şekillerin ne olduğunu bilen var mı? Veya hangisinin ne renk olduğunu?"

"Yuvarlak!"

"Hangisi yuvarlak?"

Başka bir tanesi, "Kırmızı olan!" dediğinde memnuniyetle gülümsedi Ruby. Tabii bu sırada üçüzlerin içlerinden hangisinin hangi renk olduğunu sırayla söylediklerini bilmiyordu.

Çünkü babaları onlara bunu çoktan öğretmişti.

"Siz çok akıllı birer kurtsunuz. Resimlerinize geçebilirsiniz o halde. Masanıza bu kalemlerden birer tane koyacağım. Hangisini kullanmak istiyorsanız onu sırayla kullanacaksınız. Paylaşmayı öğrenin."

Bir yandan kalemleri dağıtırken devam etti konuşmaya. "Eğer kullanmayı istediğiniz kalem arkadaşınızdaysa güzelce isteyin veya işinin bitmesini bekleyin."

Dağıtım işi bitince tekrar karşılarına geçip hepsini inceledi. "Eminim çok güzel resimler yapacaksınız. Bu kalemlerle işiniz bitince size başka kalemler de vereceğim ve eğer isterseniz üzerine başka şeyler de çizebilirsiniz. Yanlış yaparsanız üzülmeyin, size yeni kağıt vereceğim. Hediyelerinizi bitirdiğinizde de onları yaptığım çerçevelere koyacağız ve hatta çerçeveleri de süsleyeceğiz, tamam mı?"

"Tamam!"

"O halde başlayabilirsiniz."

Çocukların hepsi kalemlere saldırdığında üçüzler düşünmeye başlamıştı. Nasıl hediyeler yapabilirlerdi ki?

Axel düşündü, bir yanda da kalemlere baktı. Kırmızı, yeşil ve mavi. Mavi...

Annesinin gözleri maviydi.

Sonra açıkta kalan mavi kalemi eline aldı. Çevirip boyalı yerine baktı, sonra da öğretmenin görmeleri için astığı örnek resime baktı. Kağıdını yan çevirdi ve kalemi önce sağa, sonra sola bastırarak iki mavi kare elde etti. Kalemi bıraktı. Kağıda uzun süre sadece baktı ve o düz iki mavi karede annesinin parlak mavilerini görmeye başlayıp gülümsedi.

Annesine en güzel hediyeyi verecekti.

Valeria dudaklarını büzerek en sevdiği şeyleri düşündü. En çok neyi seviyordu?

Yani babasından sonra.

Aklına dolanan şeyle durup kağıdına baktı. Yanındaki kurtlar üçgen ve kareyi kullanıyordu. Masada duran kırmızıyı aldı ve öğretmeni gibi kağıdın ortasına bastırdı. Bir dairesi olmuştu. Sonra da elinde üçgeni tutan kıza döndü. Bakışlarını hisseden kız da ona baktı. Bir süre sadece bakıştılar. Omeganın gözleri elindeki kaleme dönünce kız da ona baktı. Sonra kız kalemi uzatırken boştaki elini de uzattı. Valeria da istediği kalemi alıp kendi elindekini uzattı.

Sessizce meseleyi çözdüklerinde Valeria üçgeni alıp kağıda bastırdı, ancak çektiğinde istediği sonucu alamamıştı.

Huysuzlanıp masaya vurduğunda öğretmeni hızla tepesine gelmişti. "Vali?" diye seslenmişti onun gibi. "Sorun ne tatlım?"

Valeria başını geriye atıp arkasındaki Ruby'ye baktı. "Olmadı..."

Gülümsedi öğretmeni. "Bekle tatlım, sana yeni kağıt getireyim."

Masasına gidip kısa sürede döndüğünde önündeki kağıdı alıp yenisini verdi. O da teşekkür manasıyla ona kirpiklerinin altından baktı ve yaptığı şeyleri tekrarladı. Dairesini yaptı ve üçgeni ikinci defada istediği yönde bastırdı. Sevinçle küçük bir çığlık atıp diğer tarafa da bastırdı. Sıra kareye gelip, tekrar üçgeni aldığında resmi tamamlanmıştı.

Sırıtarak şekillerden yaptığı kedisine baktı.

Vali de babişko da kedileri çok severdi!

Adrius ise sadece şekilleri kağıda basmayı çok sevmişti.

Birkaç tane üçgen, birkaç tane kare ve biraz da daire. Sonuç; harika! Kağıdı tutup kaldırdı ve görüntüsüne gülümsedi.

Kağıdın her yerini doldurmuştu!

Ders saatinin sonlarına doğru çizimler tamamen bitmiş, Ruby'nin arka plan ve önüne de kahverengi fon kağıttan çerçeve yapıştırdığı şeffaf dosyalara çalışmalarını koymuş ve de birbirinden farklı stickerı yapıştırmaları için önce gösterip, sonra da önlerine bırakmıştı. Dersi bitip zilleri çaldığında, çocukları teneffüs yapmaları için kendi hallerine bırakarak çıkmıştı sınıftan.

"Saçların güzel."

Valeria yanındaki kızın iltifatıyla ona baktı. "Çünkü Vali'nin saçını babişko yaptı."

"Vali?"

"Benim adım Kitty." Dedi öğretmenlerinin Kate olarak tanıttığı küçük omega.

"Kitty mi?" Valeria'nın dikkatini çekmeyi başarmıştı. "Sen kedicik misin?"

"Annem bana hep Kitty der. Ben onun küçük Kitty'siyim!"

"Tatlı~."

"Babişko da Vali'ye Prenses der."

"Oh~, Pamuk Prenses gibi mi?"

"Ya da uyuyan güzel?"

"Ben Styles Krallığının Prensesiyim."

"OOO~!"

"Vali."

Omega kendisiyle övünürken arkasından gelen sesle kafasını çevirdi. Axel ona ve diğer kızlara tuhaf tuhaf bakıyordu.

"Dışarıya çıkalım!" Diyen Adrius'a döndü sonra da.

"Waa! Aynılar!"

"İki tane var!"

Kızlar parmakla onları gösterdiğinde sanki Vali de ilk defa görüyormuş gibi bir ona, bir diğerine baktı. Sonra da kızlara dönüp ellerini ikisine de uzattı.

"Biz kardeşiz!"

Kızlar yüz benzerliğini tam olarak çözümleyecek yaşta olmadıkları için saçları da aynı olan Adrius ve Axel'i bir, Valeria'yı ise ayrı tutmuşlardı.

"O Addy, o Ax."

"Aynılar, sen değilsin?"

"Sen farklısın! Kardeşleri değil misin?"

"Biz..." Dedi bu kez kararsız bir şekilde erkek kardeşlerine bakarken. "..kardeşiz..."

Valeria'nın güvensiz sesine ve büzülen dudaklarına bakarak çekiştirdiler onu. "Vali, dışarıya çıkalım!"

Kızları orada bırakıp sınıftan, sonra da okuldan bahçeye çıktılar. Koridorda olduğu gibi bahçede de onları gözeten başka bir büyük kurda rastladılar. Nöbetçi öğretmen ise onlara gülümseyerek bahçeyi izlemeye devam etti. Üçüzler farklı farklı oyun alanlarında oynayan çocuklara bakıp oldukları yerde durdular. Adrius'ın gözü salıncakta, Valeria'nınki seksekte, Axel'inki ise dışarıdaydı.

"Anneye kaçalım..."

"Hm?"

"Eve gidelim mi?"

"Eve? Nasıl? Arabamız yok ki?"

Adrius'ın gözünde babasının aldığı akülü araba canlandı.

"Keşke onu da getirseydik..."

"Dönüşelim."

Beta ve omega gözü kararan alfaya döndüler. "Ama yasak..."

"Babacık çok kızıyor."

"Okulda dönüşürsek bir daha dönüşmemize izin vermezmiş."

Axel'in kararlı omuzları hızla düştü. Onlar kaçış planı yaparlarken arkalarındaki nöbetçi öğretmenin onları duyabildiğinden ve sesli gülmemek için zor durduğundan haberleri yoktu. Onlar plana karar veremeden zil çalıp öğretmenler herkesi sınıfına götürmeye başlayınca bütün kaçış planları da suya düşmüş oldu.

Neyseki buna gerek kalmadan iki saat de hemen geçmiş ve Harry saat on ikiden tam on beş dakika önce kapılarına dayanmıştı.

"B-babişko!"

Son dakikaya kadar durabilmiş olan Valeria babasının yüzünü gördüğü gibi ağlamaya başlayıp ona koşmuştu. Kardeşleri de beklemeden koşmaya başlayınca Alfa kollarını açabildiği kadar açmış ve üçünü birden kucaklayarak kalkmıştı.

"Oh, benim bebeklerim! Nasıl özlemişim sizi!"

Harry üçünü de bol bol öpüp arabalarına ilerlerken gidip de çocuklarının ilk gününü öğretmenleriyle konuşmak aklının ucundan bile geçmemişti. Hızla çocukları yerleştirip, öncesinde de birer öpücük vermişti, yerine oturmuştu heyecanla.

"Nasılsınız güzellerim? Oh? O elinizdekiler de ne?"

Başından beri köşelerinden tuttukları hediyeleri kaldırdılar. "Size hediye!"

"Oww..." Diye başlasa da duygulandığından konuşamadı Harry. Burnunu çekip dudaklarını birbirine bastırdı.

"Bebeklerim büyümüş, bir de okullarının ilk gününde bize hediye yapmışlar... Tanrım..."

Arabayı çalıştırıp yola koyulduğundan ani bir fikirle aynadan çocuklarına baktı. "Hey Styles'ların Gözdeleri, gidip babanızın okulunu basalım ve ona sürpriz yapalım mı?"

"Anneye!" Axel sessizliğini bozup yükseldi hızla. "Lütfen baba, anneye gidelim!"

"Hay hay, minik alfa. O halde rotamız annenin okulu!"

"YEY!"

Louis öğle arasına girdikleri andan itibaren telefonuna sarıldı sınıftan bile çıkmadan. Harry'nin çocukları alması gerekiyordu. Numarayı çevirip telefonu kulağına yasladığı gibi sabırsız bir şekilde ayağını oynattı.

"Omegam!"

Harry'nin sesi iyi geldiğine göre çocukları almış olmalıydı.

"Ne yapıyorsun? Kreşe gittin değil mi?"

"Gittim de dönüyorum bile! Değil mi çocuklar?"

"EVET!"

"ANNEYE GE-"

"ÖHÖ-öhöm. Yoldayız Omegam, şimdi kapatıp eve gidince arayayım mı?"

"Olur Harold, bekliyorum."

"Tamamdır. Aç bırakma kendini."

"Tamam tamam."

Telefonu kapatmasının ardından kalktı ve çantasını da alarak sınıftan çıktı, koridorda onu bekleyen Raphael'in olduğunu bilmeden.

"Bay Styles, gidip birlikte yemek yiyelim mi?"

"Bunu yapabileceğimi sanmıyorum Bay Miller." Dedi onu geçip sakin adımlarla yürürken.

"Ah, sizden birkaç ipucu alabileceğimi düşünmüştüm oysaki, gerçekten hayranınızım. Neden yapamazsınız peki? Evli olduğunuz için mi?"

"Hayır," dedi durup onu takip eden alfaya. "..bunu yapmayı hiç istemediğim için yapamam."

Cevap beklemeden, onu orada bırakıp yürüdü ve okuldan çıktı. Öğretmenler odasına girip Arthur'a bakmayı düşünüyordu ama daha çok okulda oyalanmak istemediğim için yapmamıştı. Büyük ihtimalle Arthur da Elish'in kollarına atlamış ve yemeğe birlikte gitmişlerdi.

Evlenmeye karşı olan çift...

Gözlerini devirip bahçeye çıktı. Nereye gideceğine karar vermeye çalışırken yarı kalabalık bahçenin girişine dönük bedenlerin merakıyla o da oraya döndü ve bahçenin ortasında kalakaldı.

"Aman Tanrım..."

Harry üçüzleri önüne, arabayı da arkasına almış, okul bahçesinin girişini kapatmış bir şekilde ona sırıtıyor, çocuklar ise ellerindeki resimleri kaldırmış  sallana sallana ona bakıyorlardı.

"ANNE!"

Louis avazı çıktığı kadar bağıran Axel ile tekrar adımlamaya ve beklemeden hızlanmaya başlayıp onlara doğru ilerledi.

"Size inanamıyorum."

"SÜP-RİZ!"

"Sana sürpriz yapacaklarını duyunca çok heyecanlandılar."

Çantasını koluna takıp sırtına doğru attığı gibi üçüzlerin önlerine çömdü ve Axel önceliğinde ona sarılmalarını bekledi. "Bebeklerim, hoşgeldiniz..."

"Çok özledik babacık."

"Ben de öyle Vali."

"Hediyeler!"

Adrius'ın yüksek sesiyle onları son kez öpüp geri çekildi. Ancak betadan önce Axel resmini kaldırmıştı. "Anneye..."

Louis gülümseyerek resmi alıp incelerken Axel tepkisini kaçırmamak için dikkatle yüzüne bakıyordu. "Annenin gözleri..."

Louis resmi indirip ona duygu youğunluğuyla baktıktan sonra resmi tek eline alıp onu yakaladığı gibi kucakladı.

"Bana mı bu? Hm?"

"Evet, hediye..."

"Seni tek başıma almaya geldiğim günler geride kaldı. Artık daha kalabalık geliyoruz."

Omega eğilip onun yanaklarını ve mis kokulu boynunu öperken oğluyla birlikte kıkırdamıştı Alfasına. Onun gibi Valeria da kedisini babasına verirken Harry ağlamamak için bir süre beklemek zorunda kalmıştı. Adrius da kollarını kaldırınca Harry beta ve omegayı birer koluna alıp eşinin yanağını öpmüştü.

"Gidip yemek yiyelim mi?"

Louis alfayı kucağında zıplatıp kafasını çevirdi ve Harry ile burun buruna gelerek gülümsedi.

"Olur Alfam, yiyelim."

Onlar birbirlerine gülümseyip, mutlu aile tablolarını sürdürürlerken okul girişindeki alfa onları dikkatle izliyordu.

Sonuçta herkesin özeneceği bir aile olmuşlardı artık.

×××

Fazla trajikomik bir bölüm oldu ya,

Umarım beğenmişsinizdir,

Çok değerlisiniz,

-Hazel Arthur

Continue Reading

You'll Also Like

150K 10.4K 51
Bilinmeyen: Keşke beni de o ok kılıfını sevdiğin kadar sevseydin.
3.7K 285 18
Hayatının en kötü günlerini rehabilitasyon merkezinde yaşamış olabilirdi.. Aynı zamanda en güzel günlerini de geçirmişti.. Nasıl mı..? Keyifli okuma...
431 59 6
Her şey Chanyeol'un Boğa burcuna olan nefretini Twitter Platformunda belirtmesiyle ve kısa sürede tt olmasıyla başladı. Yay Burçları Yok Olsun @yayb...
12.2K 2.3K 170
TAMAMLANDI ✓ Jinhai Şehri Kamu Güvenliği Bürosuna yeni gelen Wu Yu, uysal ve yumuşak huylu, az konuşan bir adam ve katı patronu tarafından önüne konu...