İTAAT (Değişim #1)

By CalantheRoss

4.2K 210 319

*Elmaslar Gibi adlı hikayenin güncellenmiş hali* Los Angeles'taki normal hayatını üniversite için geride bıra... More

GİRİŞ
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
YENİ BÖLÜMLER HAKKINDA ÖNEMLİ BİLGİLENDİRME!
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM*
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM*
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM*
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM*
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM*
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM | FİNAL
BONUS BÖLÜM

23. BÖLÜM

30 1 0
By CalantheRoss

New York'a döndüğümüzden beri Nicholas benim için güvenlik önlemlerini arttırmıştı. Biz gelmeden önce Kevin'ı Jason aracılığıyla bazı eğitimlerle Jason gibi daha kalifiyeli bir korumaya dönüştürmeye başlamıştı. Ve elbette Jason'la birlikte yanımdan ayrılmıyorlardı. Henüz sinir bozucu bir boyuta ulaşmamıştı bu durum fakat canımı da sıkmıyor değildi.

Nicholas'ın o büyük davetine bu sefer onun evinde hazırlanmıştım. Benim için bu sefer 1984 sezonundan arkasında dev saten bir kurdelenin olduğu YSL elbise seçmişti. Elbise Marilyn Monroe'nun meşhur pembe elbisesini andırmıştı bana. Takılarım yine eşsiz elmaslarla kendimi Marilyn gibi hissediyordum zaten.

Otoparkta Maybach'a binerken büyükannemle bu gece yüzleşmem gerektiği aklıma gelmişti. Ona haber vermeden bir hafta ortadan kaybolmuştum. Şimdi bir de Nicholas'la olan ilişkime tanık olacaktı. Fotoğrafçılarla dolu bir ortamda bir de bununla uğraşacak olmam korumalarla gezinmemden daha can sıkıcıydı.

Davet alanına yaklaştığımızda bütün o flaşları gördükçe gerilmediğimi fark ettim. Eskiden olduğu gibi stresli hissetmiyordum. Hatta evden çıkmadan önce stresli olacağım düşüncesi de yok olmuştu. Aklımda tek bir soru vardı. Mahkeme yasağının süresinin dolmuş olmasına rağmen neden hâlâ saklanıyordum ki? Nicholas Cooper'la birlikteydim artık. Sürekli kameralardan kaçamayacaktım. Gizliliğe olan ihtiyacım bu bir haftada kaybolmuş sayılırdı. Bu yüzden geçen davette olduğu gibi arabanın dışında bana şemsiyelerden bir kalkan oluşturulunca Jason'a döndüm.

"Şemsiyeleri çekin. Normal bir şekilde gireceğim," dedim. Jason kaşlarını çatarak ciddiyetimi anlamaya çalıştı bir süre. Sonra başıyla onayladı ve diğer korumalara şemsiyeleri kapatıp yolumdan çekilmelerini söyledi.

Uzun bir süre sonra ilk defa kameraların önündeydim. Yıllar boyunca beni deli gibi korkutan flaşları sadece gözümde büyüttüğümü anlıyordum. Birkaç saniye içinde davetin yapıldığı otele girmiştim bile. Bu muydu yıllar boyunca kaçtığım şey?

"Neler oluyor?" diyerek birden yanımda Nicholas belirdi. "Neden şemsiyeler kapalıydı Jason?" Onu incelemeden önce Jason'ın azarlanmaması için araya girmeliydim.

"Ben öyle istedim," dedim elini tutarak. Dışardaki fotoğrafçıların hâlâ bizim fotoğraflarımızı çektiğinin oldukça farkındaydım. Yine de çok iyi hissediyordum açıkçası.

"Ne?" Yüzüne yerleşen saf şaşkınlığa gülümsedim. Lindsey'nin de dediği gibi bizi dünyaya duyurmak istediği çok belliydi. Şimdi beklenmedik bir anda bu dileği gerçekleşince nasıl tepki vereceğini bilememişti.

"Yasağın süresi dolmuş. Daha fazla saklanmama gerek yok. Sevdiklerimle anılarım olsun istiyorum." Samimiyetimi hissedince en güzel gülümsemelerinden birini hediye etti bana.

"Meleğim." Dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu. İçeri davetliler girmeye devam ederken biz de kalabalığa karıştık. "Herkes çoktan içeri geçti. Katheryn de geldi." Sesindeki gerginliği duyduğumda elini biraz sıktım. Jason'ı yanına çağırıp bir şeyler söyledikten sonra Jason yanımızdan ayrıldı. "Yemek başlamadan önce yukarıda benim odamda ikinci bir kıyafet giyer misin?" diye sordu tereddüt ederek. Bir gecede iki inanılmaz elbise giymek elbette hoşuma giderdi fakat neden tereddüt içinde olduğunu anlayamadığım için onu rahatlatabilmek adına gülümseyerek başımla onayladım.

Tam bir şey söyleyecekken birisi araya girdi. Gideon Godfrey elindeki şampanya kadehini bana uzattıktan sonra yanağıma bir öpücük kondurdu.

"Dışarda bir olay olmuş sanırım. Birisi gelmiş. Baktın mı?" dedi Nicholas'a. Davetin ev sahiplerinden biri olduğu için her şeyi kontrol etmeleri gerekirdi zaten.

"Elizabeth." Nicholas sadece ismimi söylediği için ona bakmamı istediğini zannetmiştim fakat birkaç saniye içinde dışardaki olayın ben olduğunu anlayabilmiştim. "Bu daveti gündemde tutmak istemiş." Omuz silkerek şampanyadan büyük bir yudum aldım.

"O zaman onu biraz çalayım senden," dedi Gideon eğlenerek. İtiraz etmeden koluna girdim. Aslında bunu yapmamın en önemli nedeni o kalabalığın arasında büyükannemin bakışlarını göz ucuyla görmüş olmamdı. Gideon'la keyifli birkaç dakika beni büyükannemin kontrol manyaklığına hazırlayabilirdi. "Gel seni birkaç kişiyle tanıştırayım."

Gideon geçen davette olduğu gibi beni farklı insanlarla tanıştırıp çevremin oldukça genişlemesini sağladı. Bu sırada artık kameraların önüne çıkmış olsam da özel olarak fotoğraf çekinmek isteyenleri kibarca reddetmeyi tercih ettim. Kameralardan kaçmayacak olmam sınır koymayacağım anlamına gelmiyordu. Belki de bir daha görmeyeceğim insanlarla sonsuza kadar bir karenin içinde olmak mantıklı değildi bana kalırsa.

Bu sırada tanıdığım yüzlerden kaçamayacak kadar onlara yaklaşmaya başlıyordum. Mesela Nicholas'ın ebeveynleri. Onların karşısına bambaşka bir sıfatla çıkacak olmamı düşünmek stresliydi. Yine de bütün gece kaçamazdım sanırım. Yemekte aynı masada olma ihtimalimiz oldukça yüksekti. Bu yüzden Gideon'ın kolunda onların yanına giderken derin bir nefes aldım.

"Elizabeth, hayatım. Çok güzel görünüyorsun," dedi Claire bana sarılırken. Kendisi de simsiyah uzun kollu elbisesiyle ve mücevherleriyle çok zarifti. Nazikçe teşekkür ettikten sonra gülümseyerek Eduardo Cooper ile de tokalaştım. Yanımıza Lindsey içinde harika gözüktüğü Ralph&Russo straplez elbisesiyle geldiğinde hemen birbirimize sarıldık.

"Ben de ne zaman geleceksin diye bekliyordum. Bu YSL elbise nefes kesici!" dedi beni baştan aşağı süzerken.

"Elizabeth." Duyduğum sesle azarlanacağıma emin olarak gerildim. Büyükannemin son zamanlardaki hareketlerimden memnun olmayan suratına gülümsemeye çalıştım.

"Merhaba büyükanne," dedim yanaklarımızı değdirirken. Diğerleriyle de kısaca selamlaştıktan sonra bana döndü tekrar.

"Bir haftadır nerelerdeydin? Seni çok merak ettim," dediğinde bunun kocaman bir yalan olduğunu düşünüyordum sadece. Bu yüzden duruşumu dikleştirip gülümsedim.

"Bahar tatilimi Nicholas'la Aspen'de geçirdim. Haber veremediğim için kusura bakma." Söylediklerime karşılık kaşları şaşkınlıkla kalktı.

"Nicholas mı?" dedi Claire. Sesindeki şaşkınlık büyükanneminki gibi olmadığı için ona baktım sevecen bir ifadeyle.

"Evet, Nicholas'la bir süredir birlikteyiz," dedim bu haberi yeni öğrenen üç kişinin suratında gözlerimi gezdirerek. Nicholas'ın ebeveynleri bu duruma oldukça sevinmiş gibi gözüküyordu. Aynı şeyi büyükannem için söyleyemeyecektim. Onun onayını almadan yeni bir ilişki yapmış olmam onu memnun etmemişti.

"Benden mi bahsediyorsunuz?" Nicholas'ın sesiyle gülümseyerek ona baktım. Lindsey biraz yana kayıp ona yanımda yer açtı. Dudaklarında tatlı bir gülümsemeyle belimden tutarak beni vücuduna bastırdığında kalbim sıcacık olmuştu bile.

"Birlikteyiz derken ne demek istedin?" dedi büyükannem. Kaşlarını çatmış olması Nicholas'ı gerdiği için öfkeyle doldum birden. Enerjimizi düşürmeye hakkı yoktu.

"Erkek arkadaşım." Sert ses tonumu herkes anlayamazdı fakat Nicholas anlamıştı. İkimizi de rahatlatmak için belimdeki elini hafifçe sıktı.

"Bu uygunsuz bir durum." Söylediği karşısında utanmıştım onun adına. Belli ki geçmişte olduğu gibi kontrol edemediği sevgiler onu çok rahatsız ediyordu.

"Yetişkin bireylerin rızaya dayalı ilişkilerinde uygunsuz olan nedir?" diye sordum gerçekten bir cevap bekleyerek. Ama büyükannem onun yerine bu konuları özel bir yerde konuşacağız der gibi baktı. Sanmıyorum anlamında dudaklarımı büzüp omuz silktim.

"İzninizle," diyerek yanımızdan ayrıldı. O gittikten sonra bıraktığı gergin hava tam ortada asılı kalmıştı sanki.

"İlişkinizi tebrik ederim." Eduardo o gergin havayı dağıtmak isteyerek içkisini şerefimize kaldırdı. Gözlerindeki sevecenlik büyükannemin davranışlarından sonra hepimize çok iyi gelmişti kesinlikle. Hepimiz elimizdeki kadehleri havaya kaldırıp birer yudum aldık.

"Nicholas, demek buradasın." Jennifer sesini duyunca başımı uzatıp onu görmeye çalıştım. Bu sefer Michael Kors tasarımı ten rengi dantel elbise giymişti. Bu elbise benim giysi odama da gelmişti fakat benim ten rengime uyacağını düşünmediğim için hiç giymemiştim. Jennifer harika gözüküyordu. "Elizabeth!" dedi beni fark edince. Selamlaşmak için yanaklarımızı değdirirken "İçime spanx giydim," diye fısıldadı kulağıma. Demek ki hâlâ kimseye söylememişti.

"Sen de ikisinin birlikte olduğunu biliyor muydun?" diye sordu Claire. Henüz ilişki haberini atlamamış gibi bir hali vardı. Jennifer başıyla onaylayınca Claire içkisinden bir yudum daha aldı. "Yani, harika bir haber bu fakat en son bizim öğrenmemiz üzücü. Katheryn neden bu duruma sevinmedi peki?"

"Büyükannemin benim için başka planları vardı senelerdir." Claire'ın kafası karıştığında devam ettim. "Ryan'la olmamı istiyordu," dedim bu düşünceden rahatsız olarak.

"Ah, Ryan!" Claire elini arkamızda bir yere uzatınca oraya döndüm. En iyi arkadaşım elinde palaroid fotoğraf makinesiyle yanımıza geliyordu.

Claire'a samimi bir kucaklama verdikten sonra "Merhaba," dedi herkese tatlılıkla.

"Bu çok saçma. İkinizin kardeş gibi olduğu çok belli," dedi Lindsey kaşlarını çatarak.

"Ryan kendini sevdirmek konusunda çok başarılıdır. Büyükanneme biraz fazla sevdirmiş olmalı." Herkes söylediğimi katılınca Ryan gülümsedi.

"Cooper, kapıda bir kadın seni inatla görmek istiyor," dedi birden aklına gelmiş gibi.

"Tanrım, evet! Ben de seni o yüzden bulmaya çalışıyordum. Maureen davetli olmadığına inanmıyor," dedi Jennifer gözlerini devirerek.

"Maureen davetli değil mi?" Claire bu gece her şeye şaşırıyor gibiydi.

"Sınırlarını bilmiyor olması rahatsız edici bir durumdu. Ben de bu rahatsız edici durumu ortadan kaldırdım. Gideon sen ilgilenir misin?" Nicholas oraya gitme gereği görmemesi içimde kabarmayı bekleyen kıskançlığın başını okşayıp sakinleştirmişti sanki. Gideon yanımızdan yüzünde hafif bir tebessümle ayrıldıktan sonra Claire'ın açık kalan ağzına baktım. Oğlundan beklemediği davranışları görünce şaşırması çok doğal geliyordu aslında.

"Babası bu duruma ne diyor?" diye sordu Eduardo samimi bir merakla.

"Babasını kullanarak sınırlarımızı aşıyordu zaten. Bu sebeple önce babasıyla iş ilişkimi bitirdim. Dürüst olmak gerekirse biraz bozuldu tabii. Fakat kızına hayır demeyi öğrenmiş olsaydı hâlâ benimle çalışıyor olabilirdi. Kendi tercihlerinin sonucunu yaşıyor sadece," diyerek omuz silkti.

"Bu tamamen senin eserin, Elizabeth hayatım. Bana şimdiden yeni bir oğul verdin resmen." Claire elini kalbine koyup gülümsedi. Karşılık olarak gülümsedim fakat söylediklerine katılmıyordum. Bence Nicholas sadece daha önce gerçek kişiliğini dış dünyaya açma gereği duymamıştı. Onun gerçekte kim olduğunu öğrenmek insanları afallatacaktı elbette.

O kusursuz yüzüne baktığımda benim gördüğüm adamı herkesin tertemiz bir okyanusun dibine bakar gibi göremeyeceğini biliyordum. Ruhumu gören gözlerindeki sevgiyi herkesin hissedebilmesi mümkün değildi. Yine de ona karşı bu kadar inançsız olmaları can sıkıcıydı. Ne kadar sevgi dolu ve tutkulu olduğunu neden birazcık bile göremiyorlardı? Ben sevdikleri için yapabileceklerinin sınırı olmadığına eminken hem de.

Ben onun güzelliğine dalmışken belimdeki elini beni şu ana çekmek için sıktı ve "Gerçek beni dünyaya gösterme arzum yok," diye fısıldadı şakağıma bir öpücük kondurmadan önce. Bu inanılmaz bağımız bugün daha fazla hoşuma gidiyordu nedense.

"Ah, kalbim dayanamayacak. Biraz oturacağım ben." Claire eli kalbinde yanımızdan ayrılınca Eduardo da eğlenerek onun peşinden gitti.

"Annem ne zaman bu kadar dramatikleşti?" diye sordu Lindsey. Jennifer'la ikisi de ebeveynlerinin peşlerinden gittiler.

"Bay Cooper." Bir sesle başımı çevirip gelen kişiye baktım. Bu bana özel mücevher tasarlayacak tasarımcıydı. Fakat bu gece Nicholas'ın yolladığı takılar vardı üstümde. "Merhaba, Bayan Landers. Nefes kesici görünüyorsunuz," dediğinde gülümseyip başımla selam verdim. İsmini unutmuş olmam üzücüydü.

"Nora." Ryan'la sarılarak selamlaştıklarında kafa karışıklığıyla baktım onlara.

"Odanızda her şey ayarlandı, ben orada olacağım." Nicholas başıyla onaylayınca başka bir şey demeden yanımızdan ayrıldı.

"Nora'nın tasarımı mücevher inanılmaz güzel oldu. Acilen hazırlanman lazım!" dedi Ryan neşeyle.

"Şimdi mi?" diye sordum şaşırarak.

"Birazdan yemek için masalara geçilecek," dedi Nicholas.

"Önce bir fotoğrafınızı çekeyim." Ryan elindeki fotoğraf makinesini kaldırdı ve poz vermemizi bekledi. Ben de elbisemin arkasındaki güzel kurdelenin tam çıkabilmesi için dönüp omzumun üzerinden gülümsedim. "Süper oldu. Hadi gidelim."

"Bana odadan çıkmadan önce haber verin." Nicholas'ın Ryan'a emri kesindi. Ryan ise tepki vermeden davet salonundan çıkmak üzere arkasını dönüp gitti. Ben de Nicholas'ın dudaklarına bir öpücük kondurup elimdeki kadehi de ona verdikten sonra Ryan'a hızlı adımlarla yetişmeye çalıştım.

Asansörle çatı katı süitine çıktıktan sonra orada beni bekleyen güzellik ekibimi de gördüm. Ryan elimden tutarak beni süitin yatak odasına götürünce yatağa serilmiş olan elbise karşısında birkaç saniye boyunca ağzım açık kaldı.

"Christian Dior ikonik Venüs elbisesini senin için yeniden yaptı. Bunu sana söylememek için iki haftadır nasıl acılar çektim ben!" dedi Ryan dramatik bir şekilde. Bu elbisenin daha önce gri ve pembe rengini görmüştüm. Yatakta serili olan bu elbise ise bembeyazdı. Nicholas sayesinde bu couture elbiseyi bir kere bile denemem gerekmeden direkt olarak benim için dikilmişti. Ryan'a baktım şaşkınlık içinde. "Cooper gücü." Sırıtarak dile getirmediğim cümlelerimi onayladı. "Önce saçın ve makyajın yapılsın sonra elbiseyi giyersin. Hadi gel." Elimden tutarak beni süitin salonuna götürdü yeniden.

"Bay Cooper ve Ryan'la irtibat içinde olup elbisenize uygun olacak 1970'lerde yapılmış saç mücevheratından ilham alarak tasarladım. Elmasların sizin zarif tarzınızı yansıttığına inanıyorum." Nora'nın açtığı kutudaki uzun bir yılan gibi kıvrılmış inanılmaz elmas saç aksesuarına baktım. Saçımda nasıl gözükecekti hiçbir fikrim yoktu fakat kutudaki hali bile umut vericiydi.

"Çok güzel. Teşekkür ederim," dediğimde utanarak gülümsedi.

"Ben teşekkür ederim ismi henüz duyulmamış bir tasarımcıyla çalışma cesareti gösterdiğiniz için. Benim için bir gurur."

"Hadi hazırlayalım seni." Ryan'ın talimatıyla beni büyük pencerenin önüne ayarlanmış ışıklı güzellik köşesine oturttular.

Makyajımda değiştirilen çok fazla bir şey olmamıştı fakat saçım neredeyse tekrar baştan yapılmıştı. Ensede elmasların içinden geçtiği dağınık bir topuz yapılmıştı. Elbiseye uyumlu olması açısından topuz ne çok salaş ne de çok sıkıydı. Elmaslar oldukça net bir şekilde görülüyordu. Sonrasında elbisemi ve altına taşlı çok zarif açık Louboutin ayakkabıları giydim. Aynada kendime baktığımda sanki taç giyme törenine çıkacakmış gibi hissediyordum. Yatak odasından çıktığımda süite Nicholas girdi.

"Meleğim," dediğinde bana bakarken gözleri ışıldıyordu. İlgisinden hayatım boyunca bıkacağımı düşünmüyordum. "Bir şey eksik." Cebinden kadife bir kutu çıkardı. Kutuyu açtığında bir yüzük göreceğim asla aklıma bile gelmezdi. İnce bir tam turun üstünde kocaman elmas bir kalp vardı. "Bunu hep takmanı istiyorum. Bağımızın bir simgesi olsun. Bir söz. Ömrümün sonuna kadar seni her zerremle seveceğime dair." Söyledikleri karşısında içim korkuyla doldu. Ondan bir adım gerilediğimde kaşlarını çattı hemen. Ruhumu gördüğü için kelimelerinin bana fazla gelmediğini de biliyordu. O yüzüğü takmaya fazla hevesli olmam beni çok korkutuyordu sadece. Çok kısa sürede çok hızlı bir şekilde bu noktaya gelmiştim sanki. Bu Los Angeles'taki Elizabeth'ten de başka bir Elizabeth'ti. Yabancılık çekmiyordum bu Elizabeth'e. Ama yine de korkuyordum. Neden yeni karşılaştığım bu kişiliğim bana yabancı değildi?

Yalvarırcasına "Nicholas," dedim en iyi bildiğim şeyden, aramıza kalın duvarlar örmekten, beni alıkoyması için.

"Biliyorum," diyerek beni kollarının arasına aldı. Yüzünü incelediğimde onun da korkudan altına sıçtığını gördüm. Bu duvarlar örsem bile o da ördüğüm duvarın tam dibinde benim yanımda olduğunu gösteriyordu. Orada olduğunu bile bilmediğim yalnızlığım benden uzaklaşıyordu ona baktıkça.

Yavaşça dudaklarıma yaklaşıp orada duraksadı. Burunlarımızın uçlarını birbirine değdirdi. Dudaklarımızı birleştirene kadar heyecandan bayılacak gibi hissediyordum. Bu yüzden beni sanki dünyanın bütün kötülüklerinden korumaya çalışan kollarına kendimi tamamen bıraktım. Ona kendimi tam anlamıyla verdiğimde içimdeki huzurlu coşkuyu anlatabilmeme kelimeler yetmiyordu.

Dudaklarında can buluyordum adeta. Ölmüş, çürümüş veya hasta olan tüm hücrelerim yeşerip çiçek açıyordu. Böylesine bir mutluluğun var olabileceğini hiç düşünmemiştim hayatım boyunca.

Geri çekilip sol elimi yüzüne doğru kaldırdım. Gülümseyerek yüzüğü kutusundan çıkarıp parmağıma taktı.

"Çok güzel," dedim yüzüğe bakarak. Bir elini yüzüme koyarak alınlarımızı birbirine dayadı.

"Kısa bir konuşma yapmam gerekiyor. Aşağıda görüşürüz," diye fısıldadı ve dudaklarıma uzun bir öpücük kondurdu. Süitten çıkmasını izledikten sonra Ryan yanıma geldi ve elimi tutup yüzüğe baktı.

"Bu adam şu görüntüne milyonlar harcadığına eminim! Siktir! Şu elmas kalbin büyüklüğüne bak!" Heyecanlı sesi ve söyledikleri beni utandırmıştı. Gerçekten kendimi Nicholas tarafından şımartılmaya o kadar kaptırmıştım ki gerçekleri görmemi engelleyen bir perde inmişti gözüme. Gerçekler derken benim için aşırı para harcama alışkanlığı. Servetini tam olarak bilmiyordum elbette ama sadece bu harcadıklarının onu sarsmadığına emindim. Yine de üzerimdeki her şey ağırlık yapmaya başlamıştı bile. Bir de bu halde aşağı inip o kalabalığın arasında olmam gerekiyordu şimdi. "Bebeğim! Harika gözüküyorsun. Düşünmen gereken tek şey bu," dedi elimin üstüne bir öpücük kondurarak.

"Ben aşağı ineyim," dedi Nora.

"Tamamdır. Ben sana fotoğrafı sosyal medya hesaplarında paylaşabilmen için yollayacağım." Ryan beni güzel ışığın ve arka planın olduğu bir noktaya çekiştirirken Nora odadan çıkmıştı. "Artık fotoğraflarını çekebilecek olmam çok güzel bir şey." Söylediğinde samimiydi.

Senelerdir dijital ortamda tek kare fotoğrafım bilinçli bir şekilde çekilmemişti. Belki başka insanların fotoğraflarının arkasında çıkmış olabilirdim fakat onu da kontrol edemezdim elbette. Bu kadar uzun süredir kameralardan kaçtığım için şimdi garip hissediyordum. Palaroid fotoğraflarla veya davet alanına girmeden önce fotoğrafçıların önünden birkaç saniyeliğine yürümemle eş değer değildi bu. Garip hissettiriyordu sadece.

Elindeki profesyonel fotoğraf makinesine söylediği gibi pozlar verdim. Dakikalar boyunca doğru açı, ışık ve poz kombinasyonunu bulmaya çalıştık. Pratikle daha rahatlayacağıma da emindim ayrıca.

Sonunda fotoğraflardan birkaçı Ryan'ı tatmin ettiğinde makineyi orada bırakıp asansörle aşağı indik. Güzellik ekibi bizim fotoğraf çekme merasimimiz sırasında çoktan toplanıp gitmişti.

Ryan bana garsonların birinden bir kadeh şampanya aldı. Eşyalarım ise elindeki beyaz saten Prada el çantasındaydı. Elimde sadece şampanya kadehiyle sahnedeki Nicholas'ı ayakta izleyen kalabalığın bana yol vermesiyle yürüdüm. Sahnenin önüne gelince bir an konuşmayı kesti ve bana baktı. Çok uzun süre bakışmışız gibi gelmişti fakat bizden başka kimsenin fark edemeyeceği kadar kısaydı aslında. Ağzından çıkan kelimelere ise odaklanamıyordum. Sadece içimi ısıtan sesiyle orada duruyor gibiydi. Onu işinde destekleyebilmek için söylediklerine kulak verebilmeyi dilerdim. Bunun mümkün olmadığını fark ettiğim için de pes etme kararı vermek en mantıklısıydı.

Konuşmasını bitirdiğinde herkes alkışlarken sahneden iner inmez yanıma geldi. Hâlâ kelimeler yoktu zihnimde. Sadece sesler bir uğultu şeklinde yankılanıyordu. Bunun en önemli sebebi de ondan gözlerimi bir an bile ayıramamam olabilirdi. Ben karşısında bir büyünün etkisi altındaymışım gibi dikilirken elimden tuttu ve insanların önümüzden çekilerek açtığı yolda masamıza doğru götürdü bizi. Elimi bırakmadan benim için sandalyeyi çekti. Arkamdan sandalyeyi itlerken kulağıma fısıldadı.

"Meleğim, bana öyle bakmaya devam edersen süite çıkmak zorunda kalırız." Birkaç dakikadır ilk defa kelimeleri duyabilmemin sevincine herkesin içinde açık anılarımızı hatırladığım için utanmam da eklenmişti. Sol tarafımdaki sandalyeye yerleştiğinde hâlâ elimde olan şampanyamdan bir yudum aldım.

Büyükannemi masanın tam karşımdaki sandalyesinde otururken gördüm. Dayım Ben ile bir şeyler konuşuyor masaya gelenlere selam bile vermiyordu. Benim aşk hayatımda olanlardansa kontrol edemediği bir durumda hemen böyle bir saygısızlık yapması asıl hoş olmayandı. Bütün yemek boyunca böyle davranacak olması canımı çoktan sıkmıştı. Bu masadaki insanlar bu muameleyi hak etmiyordu.

Ben dayımın yanına Gideon yerleşirken Nicholas'a başını salladı. Bakışlarımı Nicholas'a çevirdiğimde son dakika bir oturma düzeni değişikliği yapmış olduğunu gördüm. Masa içinde gerginliği minimum düzeyde tutulabilmesi için bir ihtiyaçtı bu.

Benim yanıma Jennifer biraz geç kalarak oturunca göz göze geldik. "Yarın akşam yemeğine sen de gel. Malum haberi vereceğim," diye fısıldadı kulağıma. Ona cesaret verebilmek için gülümseyerek başımla onayladım.

Bu sefer menüde risksiz ama yine de gösterişli yemekler vardı. Jennifer'ın yine bu menüyle bizzat ilgilendiğine emindim. Ağır bir koku olmamasına rağmen tabağındakilerden çok az yemişti tedbir amaçlı. Alkol almıyor olmasının da kimsenin dikkatini çekmediğini fark edebiliyordum.

Küçük bir orkestra eşliğinde masanın öteki tarafıyla iletişime geçmeden yemeğin tatlı kısmına geçmiştik bile. Herkes birileriyle muhabbet ederken ben ise yemeğimi yerken sadece Nicholas'ın elimde olan dokunuşlarının tadını çıkarıyordum. Birden Nicholas elimi bırakıp ayaklandı. Şaşkınlıkla ona bakarken elini uzattığında ne yapmaya çalıştığını anladım. Beni dansa kaldırıyordu. Onu daha fazla eli havada bekletmek istemediğim için utanarak elimi elinin içine bıraktım. Küçük orkestra şimdi canlı bir şekilde Swayşarkısını çalıyordu.

"Çok iyi dans edemediğini zannediyordum," dedim beni sahnenin önünde kollarının arasına çekerken.

"Rezil olabileceğimiz için şarkının sonunda davetten ayrılacağız," dedi gülümseyerek. Benimle şarkının ritmine uygun sallanırken kaşlarımı kaldırdım. "Biraz sonra zaten yanımıza başka çiftler gelecek. Sadece seninle biraz göz önünde olmak istedim." Tatlığı karşısında ağzım kulaklarımdaydı.

Beni birkaç kere havalı bir şekilde döndürdü. Yanımıza Claire ve Eduardo gelene kadar bütün davetliler bizi nefessiz bir şekilde izliyordu. Onlara çok dikkatimi vermemeye çalışıyordum. Fakat yavaş yavaş boğulduğumu hissetmeye başladığımı da inkâr edemezdim. Bu yüzden sahnenin daha da kalabalıklaşması tam zamanında gerçekleşmişti. Bizi izlemeye çalışanlar kendilerini oturduğu yerlerde zorluyor olmalılardı artık. Şarkı bittiğinde biz hariç herkes alkışlar eşliğinde masalarına döndüler. Biz ise çıkışa yönelmiştik bile. Ryan hızlı adımlarla gelip çantamı uzattı. Benim yerime Nicholas eline aldı hemen. Ryan'la vedalaşmamdan hemen sonra Nicholas elimden tuttu ve dışarı çıktık.

Gelişim yeterince olay yaratmadıysa bile şu an fotoğrafçıların bağırışından olay yarattığımızın farkındaydım. Beni ilk defa görüntülemelerine ek olarak bir de Nicholas Cooper'la el ele ilk defa görüntülüyorlardı. Yarın haberlerde nasıl yer alacağımızı düşünmek istemiyordum şu an. Jason bizim için Maybach'ın kapısını açıp hemen direksiyon başına geçti. Nicholas beni açık kapıdan arabaya bindirip elbisemin bir yere sıkışmadığından emin olduğunda kapımı kapattı. Bu kesintisiz çekilen fotoğraflar onu tamamen âşık gibi gösterecekti kesinlikle. Âşık gibi değil de direkt öyle olduğu için de olabilirdi belki. O da diğer taraftan arabaya bindiğinde Jason vakit kaybetmeden yola çıktı.

"Geçen davette bir haber çıkmıştı. Onu nasıl kaldırttın?" diye sordum birden. Kafası karışarak baktı bana.

"Parayla." Dürüst cevabı karşısında güldüm.

"Bir daha bu konuda para harcamana gerek kalmadı." Başımı geriye bırakarak gözlerimi kapattım. Elimde elini hissettiğimde neredeyse yorgunluktan uyuyakalacaktım.

---

Elizabeth'in giydiği kıyafetler için Instagram hesabıma göz atabilirsiniz!

Instagram: calantheross

Continue Reading

You'll Also Like

1.9M 132K 30
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
2.4M 104K 70
Bu imkansızdı işte ... "" Sözlüyüm ben ."" Dedi Havin . Cesur'un ise Havin'in bu tavrı hoşuna gitmişti. Her ne kadar ondan uzakta yaşamış olsa da Hav...
4M 248K 81
* Siz: Ay acaba lamalar uçsa nasıl olurdu? Siz: Düşünsene, kafana tıpkı martının sıçması gibi tükürüyorlar. Siz: Çok komik olmaz mıydı? ÜSĞĞDDĞSPDĞPF...
1K 188 9
Suç ve ceza. Kızıl bir taş. Farklı evrenlerden birbirine mühürlenen iki kişi. Birinin gecesi, diğerinin gündüzü. & "Bu mühürden kurtulmak için tek...