RUS MAFYASI | texting

By hayalden1gece

10.9K 633 259

hiç sevilmemiş gibisin. More

❝ g i r i ş ❞
──1
──2
──3
──4
──5
──7
──8

──6

863 63 18
By hayalden1gece

Kesme tahtasında hızlıca doğradığım soğanları boş kaseye dökerken zihnim ellerimi takip edemeyecek kadar uzaklardaydı. Bu sabah uyandığımda hissettiğim huzursuzluk ve kalbime çöken kara bulutlar, işe gelirken takip edildiğimi fark etmem ile artmıştı. Tüm tüylerim diken dikendi ve gün boyunca bu huzursuzluğu iş arkadaşlarıma hissettirmeden çalışmak çok zordu. Bir an önce evime gitmek ve güvende hissetmek istiyordum.

Çıkış saatim yaklaştıkça ellerimin hızı arttı, doğradığım domates ve patateslerden sonra sıra biberlere geldiğinde işaret parmağımda hissettiğim ani acıyla bir an irkilerek bıçağı elimden bıraktım. "Hay ben böyle işe," söylene söylene peçete ararken bileklerime doğru akan kanı engellemek için elimi yukarı doğru tutuyordum.

"Elini mi kestin?" Mutfak kapısından bana bakan Emre'ye gözlerimi devirdim. Gördüğü halde sorması ayrı bir komikti. Tezgahın kenarında kalan rulodan büyükçe bir yaprak koparıp parmağıma sardığımda onu görmezden gelme çabamı hiçe sayarak bana doğru yaklaşmıştı. "Yardım edebileceğim bir şey var mı?"

Emre benimle aynı yaşta, iş yerinde benimle aynı konumda fakat sahip olduğumuz cinsiyetlerden ötürü benim çalıştığımın yarısı kadar bile çalışmayıp hak ettiğini sandığı her şeyi elde edebilen biriydi. Onu sevmiyordum, daha çok çalıştığım halde onun yarısı kadar bile takdir kazanamıyordum ve bu öfkelenmeme sebep oluyordu. Belki bu kıskançlık diye adlandırılabilirdi fakat ben öyle görmüyordum, sadece ben de onun gibi çalıştığımın karşılığını almak istiyordum.

Her neyse, Emre'yi sevmemem için bir sürü neden vardı ancak itiraf etmek istemesem de sinir bozucu derecede iyi birisiydi. Ona cevap vermediğim halde "ilk yardım çantasını alıp geliyorum, parmağını biraz kesiğin üstüne bastır." diyerek mutfaktan çıkmıştı. Bu tarz kazalar burada sık sık yaşandığı için artık ne yapmam gerektiğini ezberlemiştim.

Kanın durması için peçeteyle hafifçe kesiğe bastırdığım sırada elinde ilk yardım çantasıyla Emre içeri girmişti. Sakin adımlarla yanıma kadar geldiğinde yüzüne baktım. Üç numaraya vurduğu saçları ve kaşındaki çizikle aşçıdan çok bir serseriye benziyordu. "Önce elini yıkayalım," dedi kapağını açtığı kutuyu tezgaha bırakırken.

Yanlıştı belki ama gıcık olduğum birisinden yardım alma düşüncesi bile dayanılmazdı. Bu yüzden "ben hallederim," diyerek geri çekildiğimde dik bakışlarına maruz kalmıştım. "Saçmalama getir şu elini." Peçeteye sardığım elimi tüm itirazlarıma ve geri çekilmeme karşı kendine doğru çektiğinde en sonunda pes etmiştim. El yıkadığımız lavaboya bileğimden tutarak sürükledi ve kanla iyice ıslanmış peçeteyi çıkararak çöpe attı. Açık hava yaraya çarptığında iyice sızlamıştı. Üniversite zamanlarında bu tarz kazaları çok sık yaşardım ama uzun zaman sonra ilk defa başıma gelmesi hissettiğim acıyı ikiye katlıyordu.

Parmağımı sabunlu suyla yıkadıktan hemen sonra tezgahın üzerine bıraktığı ilk yardım çantasından gazlı bez ve oksijenli su olduğunu tahmin ettiğim küçük bir şişe çıkardı. Kesiğin üzerini güzelce temizleyip etrafını sararken tüm bu süreçte sessizce işini bitirmesini beklemiştim. "İşte oldu." Parmağımı kendime doğru çekerken o da tezgaha bıraktığı eşyaları kutuya yerleştiriyordu. Dudaklarımı birbirine bastırarak bir süre bekledim, hiç istemiyordum ama yardım etmesine izin vermiştim sonuçta ve bunu yapmak zorunda da değildi. "Teşekkür ederim, Emre." Kısık sesimi duyduğunda işini bitirerek başını bana çevirdi.

Yüzünde ufak bir gülümsemeyle başını salladı. "Önemli değil, hadi sen çık artık." Arkamda kalan tezgaha baktığında yarım bıraktığım işle omuzlarım düştü. Aslında devam da edebilirdim ancak saatlerdir ayaktaydım ve çıkmam gereken saati bir saat geçirmiştim, yarın daha rahat bir şekilde çalışacaktım.

Kararsızca etrafıma bakındığımda derdimi anlamış gibi anlayışlı bir şekilde "Sorun yok," demişti. "Buraları ben hallederim Hilay, iyi geceler."

Demiştim işte, sinir bozucu derecede iyi birisiydi.

Hafif bir gülümsemeyle teşekkür ederek onu mutfakta bıraktığımda derin bir nefes vermiştim. Hem çok yorgundum hem de bu yorgunluğun bile bastıramadığı güçlü bir endişe vücudumda geziniyordu. Aklım sabah dikiz aynasından son anda görebildiğim o siyah arabalardaydı. Her şey bitti sanmıştım fakat neden gizlenmeye bile gerek duymadan peşimden geldiklerine anlam veremiyordum.

Önlüğümü çıkarıp günlük kıyafetlerimle odadan çıktığımda koluma astığım çantadan telefonumu bulmaya çalışıyordum. En sonunda bulabildiğimde Sude'den hiçbir mesaj olmaması bıkkın bir nefes vermeme sebep oldu. Okul hayatı çok yoğun olduğu için sıkboğaz etmemeye çalışıyordum ama son zamanlarda eve daha az uğraması dikkatimi çekmişti. Sürekli arkadaşlarında kalmasına da bir yere kadar anlayış gösterebilirdim.

Telefonu çantamın derinliklerine atarak arka kapıdan çıktığımda adımlarım doğrudan park halindeki arabama yönelmişti. Restoranı kapatmak için kalan birkaç çalışan dışında neredeyse hiç kimse yoktu ve bu da koskaca alanın boş olmasının nedeniydi. Keşke sabahları da böyle olsaydı da yarım saat boyunca park yeri aramak zorunda kalmasaydım.

Çantamı yan koltuğa atarak arkama yaslandığımda ne olur ne olmaz diye kapıları kilitlemiştim. Yine de küçük bir ihtimal de olsa her şeyin benim kuruntum olma olasılığı vardı.

Buna rağmen tedbiri elden bırakmayarak olabildiğince işlek caddelerden geçmeye çalışıyordum. Elimde olmadan ara sıra dikiz aynasını kontrol edip beni takip eden herhangi bir araba var mı diye de bakınmıştım.

Olmadığına kanaat getirdiğimde rahat bir nefes vererek hızımı arttırdım. Gece gece herhangi bir problemle baş edebilecek halde değildim, üzerimde hem iş yorgunluğu hem de tüm kaslarımın ağrımasına sebep olan bir gerginlik vardı.

Nihayet mahalleye yaklaştığımda köşeyi yavaşça döndüğüm sırada karşıma çıkan arabanın farlarıyla dudaklarım arasından bir çığlık fırladı. Ani bir frenle durarak şok olmuş ifadeyle ışıklardan hiçbir şeyini göremedeğim arabaya bakakaldım.

"Ne oluyor ya," söylenerek yerimde dikleştiğimde karşımda hiçbir hareketlilik olmaması iyice gerilmeme neden oldu.

Parmaklarım direksiyonda bir ritim tutarken tamamen yolun kapanması sebebiyle geriye doğru bir hamle yapmaya çalıştım. Ama yalnızca çalıştım. Arkamda son anda fark ettiğim ikinci bir arabayla bu sefer gerçekten boku yediğimi hissetmiştim. Kim olduklarını anlamıştım ama benden ne istedikleri konusunda büyük soru işaretlerim vardı.

Arabanın farları söndüğünde korkuyla yerimde dikleştim. Ne yapmalıydım? Polisi mi arasaydım acaba, sembolik de olsa gelirlerdi ve bana zaman kazandırırlardı. Ya da belki savcılığa şikayet eden berberin ortadan kaybolması gibi ben de ortadan kaybolurdum.

Arabanın otomatik kapısı açılmaya başladığında yemin ederim korkudan ellerim titriyordu. Belli etmek istemiyordum fakat karşımdakilerin normal olmadıklarını bilmek bile yetiyordu bu korkunun büyümesine.

İki kişi arabadan indiğinde bir süre ayakta bekleyerek bana doğru, muhtemelen korkudan bembeyaz kesilmiş yüzüme baktılar. Önde duran adam kapıma gelip telefonumdan numarayı silen adamdı ama arkadakini tam olarak göremiyordum. Sadece karanlıkta bile iyice belli olan keskin bir çene hattı vardı.

Öndeki adam kenara çekildiğinde ise yüzünün tamamını görebilmiştim. Diğer adamlar gibi kel değildi, aksine düzgünce sabitlenmiş saçlarından birkaç tutam anlına doğru dökülmüştü. Fakat en dikkat çekici yanı gözleriydi. En azından korkudan ellerim bile titrerken gözlerine bakmaktan kendimi alamamıştım. Çok değişik bir rengi vardı, karanlık yüzünden tam olarak göremiyordum ama kahvenin değişik bir tonuydu ve parlıyordu resmen.

Bedeni hareketlendiğinde ve bana doğru adımladığında ceketinin önündeki düğmeyi açarak geniş göğsünü saran siyah gömleği açığa çıkarmıştı. Pekala. Aklımı korku ve gerginlikten uzaklaştırmak için biraz saçmalıyordum.

Mesela yaklaştıkça kıstığı gözlerinden gür kirpiklerini iyice görebilmiştim. Yanıma kadar geldiğinde ise gözlerim yüzünden ayrılmamıştı, muhtemelen bir aptal gibi görünüyordum ama kimin umurundaydı ki, bir daha görmeyecektim nasılsa. Yani, umarım.

Gözünün hemen altındaki küçük bene bakarken sert bakışlarıyla irkilerek geri çekildim. Ellerim hala direksiyon üzerinde sıkıca tutunmuş, işe yarayacakmış gibi güç almaya çalışıyordum.

Parmağıyla sert ve kısa bir şekilde cama vurduğunda açmamı istercesine de ufak bir çene hareketi yapmıştı. Derin bir nefes alarak hızla atan kalbim eşliğinde dediğini yaptım ve çok abartmadan camı yarıya kadar indirdim. Sanki bir şey yapacak olsalar kilitlediğim arabayla korunabilecekmişim gibi.

Araladığım camın ardından yüzüne bakmaya çekinirken gözlerim çenesinde, konuşmasını bekliyordum. Bir süre ses vermeden öylece durdu ve ben de bu sırada gerginlikten nefes almayı kestim. Hatta tam şuan kalp çarpıntısından ölebilirdim.

Kirpiklerimin arasından yüzüne kısa bir bakış attığımda bir şey söylemeden hızla arkasını döndüğü gibi arabaya ilerlemeye başladı. "Ne?"

Dudaklarım aralıkken şaşkınca olan biteni izliyordum. Arabaya bindi, kapı kapandı ve farlar yanıp söndüğünde arkamdaki arabayla eş zamanlı olarak geri gitmeye başladı.

Önümdeki yol açıldığında ellerim direksiyonda öylece kalakalmıştım.

ilk yardım hakkında hiçbir şey bilmediğimi daha fazla belli edemezdim HSNXDORBDMSM

neysebenemreyiseviyorum ve o kadar betimlemeden sonra adamımız da geldi sonunda ŞÜKÜR🙏🏻

bb ‹𝟹

Continue Reading

You'll Also Like

91.2K 4.3K 28
"Ne bekliyordun?" "Hiçbir şey beklemiyordu-." Cümlemi tamamlamama izin vermedi. "İki güzel söz, bir güzel bakış, iki sarılış. Başka! Başka ne oldu! N...
17.3K 1K 42
Herkese Merhaba Arkadaşlar Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları VIP katından selam ve sevgi ile...
13.4K 693 17
- Sizin askerlere ait bir toplantı salonunda ne işiniz var hanımefendi? Son sözcüğü bastırarak söylemişti. Sesi sertti, bağırmasa da gür sesi beklenm...
yirmi By ilayda

Short Story

683K 51.3K 67
hazar biraz duyarsız, biraz da sinir bozucu birisi boyxboy ve texting