KARA GECENİN GÜNÜ AYMAZ | bxb

By Vapsole

67.8K 5.5K 3.3K

Varlıklı ve köklü bir ailede doğan Nedim Akbulut her şeye rağmen onların istedikleri gibi biri olmamıştı. Ail... More

KARA GECENİN GÜNÜ AYMAZ
1. AKBULUT
2. SOHBET
3. ZORLANILAN VEDALAR
4. KORUCU
5. KARAUL
6. SOHBETİMSİ KONUŞMALAR
7. YENİ EV
8. GÜNAYDIN
9. AKŞAM YEMEĞİ
10. DUŞ
11. OTUZ SANİYE
12. BOMBA
13. KÜPELİ HOCA
15. ENDİŞELENEN BİRİ İÇİN
16. YEMEK
17. YILDIZ
18. DOYUMSUZ
19. TOY
20. TATLI SEVDASI
21. KONAK
22. KABUSLARIMDAKİ KİŞİ
23. KAPUT
24. BOZULAN AĞ
25. DÖNÜM NOKTASI
26. BİRBİRİNE KARIŞAN İKİ İNSAN
27. BAKIŞLAR
28. DEDİKODU
29. MAHMUT AĞA
30. MİNNET
31. SOYAD
32. ERKAN

14. BİNGÖL OLAYLARI

1.5K 160 98
By Vapsole

Aile üyeleri arasında her zaman mükemmel bir ilişki olması mümkün değildi.

Yapım gereği herkesle iyi anlaşabilen biriydim. Çıkarlarını önde tutan aile üyelerim hatta annem ve babam bile iyi anlaşacağı üyeleri seçerdi. Fakat ben hiçbir zaman seçmemiş, herkese aynı oranda iyi davranmıştım. Buna Erkan da dahildi.

Erkan, evlilik dışı bir çocuk olduğu için kabul edilmesi zor bir çocuktu. Zaten çok sonradan soyada sahip olabilmişti. Annem ve babam benim pozisyonumu elimden alma ihtimalinin farkında olduğu için Erkan'ı sevmemişlerdi. Soyadını almasına karşı çıkan gruptalardı hatta.

Şu işe bak, her şeyi bir kenara itip bütün gücü altın tepside Erkan'a sunan bendim. Onların korkularını Erkan değil ben yaşatmıştım.

Vedat Karaul denilen adama bakarken ikili arasındaki ilişkinin kötü olduğunu görebiliyordum. İhsan'ın vücut tepkileri bile her şeyi gösteriyordu.

Vedat bana bakmadı bile. Sadece kuzenine bakarak sırıttı ve, "Seni defalarca aradım kuzen. Bir açsaydın keşke, belki biri öldü?"

İhsan düşmek üzere olan kitabı yerine ittirirken bir adımla Vedat'a yaklaşmıştı. Bir adım geriledim. Elimdeki aşçılıkla ilgili kitabı sıkarken gözlerim ikisi arasında gidip geldi. Kendi ailemden gördüğüm düşmanca bakışlar şimdi ikisinin gözünde körüklenmişti.

Evet, Vedat sırıtsa bile İhsan'dan nefret ettiğini gizlemiyordu.

"Ölebilecek sadece iki kişi var onlar da umurumda değil." diye mırıldandı acımasız bir sesle İhsan. Sözleri anlamlandıramazken aşkınca İhsan'a baktım. Bu kadar acımasız sözleri sarf etmesini beklemiyordum

Ailesini sevmiyordu.

Vedat bu sefer sinirle büktü ağzını. Çenesi gerilmişti. "Saygısız piç. Hep böyleydin! Dedemiz senin adını sayıklayıp duruyor, dediklerine bak!" İhsan'a ettiği küfür sinirimi bozdu. Açık yeşilleri ile İhsan'a olan iğrenç bakışlarını gördükçe daha da sinirlendiğimi hissettim.

İhsan piç deme hakkını nerden buluyordu bu adam?

"Kes sesini Vedat! Dua et yalnız değilim yoksa çoktan kırmıştım o çeneni. Eğer yine benden dayak yemek istemiyorsan siktir git şuradan!"

İhsan bir eliyle onu geri ittirirken tehditkar bir biçimde konuşmuştu. Vedat geriye sendelerken İhsan'ın ettiği laflara gözlerini kıstı. Bakışları bana kayarken yeni fark etmiş gibi duruyordu. Baştan ayağı incelemesini rahatsızca kıpırdanarak izledim. Yargılayıcı bakışlarını oymak istiyordum.

Ağzının içinde kürtçe bir şeyler mırıldandı. Kaşlarım çatık onu izlerken İhsan onu yakasından kavradı ve, "Düzgün konuş!" diye tehdit etti onu sarsarak. Vedat, ondan daha sıska kaldığı için kum çuvalı gibi bir o yana bir bu yana sallayabiliyordu İhsan. Bana ne dediğini bilmiyordum ama kötü hissettirdi. İhsan aşırı öfkeli duruyordu.

"Şimdi de gavurlarla mı arkadaşlık ediyorsun İhsan efendi? Korucu olman yetmedi bir de yabancılarla takılıyorsun! Utanmaz herif, bir dedeme anlatamadık ne halt olduğunu." derken o kadar iğrenç bakıyordu ki İhsan'a, araya girip gözüne bir tane çakasım geldi. Sanki dünyadaki en büyük suçu işleyen İhsandı. Korucu olmasını suç olarak sayması ilgimi çekerken bu Karaul ailesinin nasıl bir aile olduğunu ilk kez merak ettim.

"Yalnız ben öğretmenim." diye araya girdim. Kendimi tutamadım. Bu vasıfsızdan daha önemli biri olduğumu düşünüyordum. Hakaret etmesine izin veremezdim. Yakası İhsan tarafından tutulan adama bir adım yaklaşırken çenemi dikerek devam ettim. "Ayrıca Türküm beyefendi. Gavur olsam bile sizi ilgilendirmezdi. Bir daha benim hakkımda ileri geri konuşup hakaret ederseniz resmi mercilere başvururum. Sizin için iyi olmaz." derken daha önce hakaret davası açmanın verdiği rahatlığı yaşıyordum.

Benim sevenim kadar sevmeyenim de olurdu. Hayır, yanlış bir hareketimden dolayı değildi bu...

Fazla iyiymişim bazılarına göre.

Ve bu onların sinirini bozuyormuş.

Yüzüme bağırarak hakaretler ve iğrenç yakıştırmaları daha dün gibi hatırlıyordum. Öyle ki üstüme yürülmüştü defalarca. Benden birkaç kat iri adamlar kız arkadaşlarının bana bakmasına bile kıl olmuş ve suçu bende bularak dövmek istemişlerdi. Korumalarım olduğu için şanslıydım ancak bunu yanlarına bırakmak istememiştim. Bir kere benim gururum vardı ve o kötü lafları hatırladıkça yanlarına bırakmak istememiştim. Onlarca insanın ortasında beni kötü şeylerle itham etmişler, hatta ibne gibi laflar kullanarak akıllarınca ezmek istemişlerdi.

O anlarda çok garip hisler yaşamıştım.

İlki, ben gerçekten bir 'ibne' sayılırdım. Erkekle ilişkim olmuştu. Ama bu bilinmiyordu, gizliydi. Başkasının bilme ihtimali beni çok korkutmuştu. Ülkemizde böyle durumlar teröristlikle aynı oranda suç olarak görülüyordu bazı kesimlerde. Benim çevremde olmasa bile gözlerde beliren aşağılamayı görüyordum. Her yerdelerdi.

O yüzden korkmuştum. Başkaları da beni aşağılar, dışlarlar diye.

Neyse ki sadece hakaret amaçlı kullandığı kelimelerdendi.

Ben de kayıtlara dayanarak bir güzel davamı açmıştım. Tekte kazanmış ve bir sürü tazminat almıştım.

Çoğunu hayvanlar için çalışan derneklere ve barınaklara bağışlamıştım. Kalanıyla ise rasgele dondurma almalarını ve yoldan geçen insanlara dağıtmalarını söylemiştim. Tam üç gün boyunca dondurma alıp dağıtmak zorunda kalmışlardı.

Eğlenmiştim yalan yok.

Ancak şuan dava açacağımı söylesem bile elimde kanıt yoktu. Biraz götümden atmıştım. Vedat, zeki birine benzemiyordu. Belki biraz korkardı.

Bıyıklı adam yakasını İhsandan kurtarıp birkaç adım gerilerken yüzünü buruşturmuştu. "Öğretmenler bir de tehdit eder mi olmuş? Dünya tersine dönüyor..." Kürtçe bir şey mırıldandı. Kaşlarım daha da çatıldı. Eskiden onlar mı öğretmenleri tehdit ediyordu yani? Bu ne biçim cümleydi? İçimden buz gibi bir his geçti.

"Vedat," dedi ölümcül bir sinirle İhsan. Vedat biraz sinirli biraz korkak bir bakışla İhsan'a baktı. Korkak bakışlarını görünce keyfim yerine geldi. Aptal zargana, İhsan'dan korkuyordu aslında. "Eğer bir daha saçma sapan konuşursan senin dilini keserim. O eve adım atmayacağım demiştim. Siktir git şimdi. Beklemesinler beni. Hem ayrıca," Aklına bir şey gelmiş gibi bir adımla Vedat'ın dinine girip eliyle omzunu tuttu. 

Vedat canı acımış gibi yüzünü buruştururken omzunu tutan ele elini koyup, "Senin ve işbirlikçilerinin etrafta benim hakkımda saçma sapan konuştuğunu bilmediğimi sanmayın." demiş ve sertçe adamın cılız bedenini sallamıştı. Vedat'ın gözleri irileşti İhsanı duyunca. Anında, "Artık iftira da mı-" demişti ancak İhsan sinirle onu geriye ittirdi ve duvara çarptırdı sırtını. Yerimde sıçradım. O kadar sert çarpmıştı ki adamı, Vedat acıyla inlemişti. Titreyen eliyle İhsan'ın bileğini tutmak dışında bir şey yapamadı. "İftira miftira bilmem ben Vedat. Ortaya bir laf atıyorsunuz, beni sevmeyen herkes sahiplenip yayıyor etrafa. Bilmiyorum mu sanıyordun? Normale umrumda olmazdı ancak sinir bozucu bir duruma geldiğini fark ettim..." Derince yutkunarak İhsan'ın sırtına baktım. Aklım karışmıştı. Benim inanmamdan dolayı mıydı? "Eğer bir kez daha yalan yanlış şeyler duyarsam kaldığın evi basarım. Anladın mı?...." Sonda İhsan kürtçe bir şeyler dedi ve Vedat'ı kendine çekip bir kez daha duvara yapıştırdı. Onları kaskatı bir halde izlemeye devam ettim.

Vedat ona kürtçe cevap verdi. İkisi birkaç cümle söylediler ancak bir tane kelime bile anlayamadım. Sonra Vedat hızla onu ittirdikten sonra bana bir kez daha bakmadan aşağıya inmeye başladı. Bağırarak dediği bir lafı duyabildim.

İhsan küfretti.

Kolunu dolaplardan birine dayayıp nefeslenmesini izledim. Aşırı sinirliydi. Kırmızılaşmış boğazına bakarken yanına gidip sakinleştirmekle uzak durup durulmasını beklemek arasında kaldım. 

Beklesem daha iyi gibiydi.

Elime iki tane istediğim edebiyat kitabıyla aşçılık kitabını alırken yandan İhsanı izlemeye devam ettim. Vedat denen aptal adam cidden sinir bozucuydu. Nereden gelmişti ki? Dayağını yiyip gitmişti zaten.

Ayrıca dediği cümleler çok şüpheliydi. Karaul ailesinin zaten merak ediyordum ancak içimde kötü bir his yoktu. Vedat'ı gördükten sona merakım artmış ama hislerim kötü yöne doğru evrilmişti.

İhsanın görüşmek istemediği aile ne kadar iyi olabilirdi ki sanki?

"Aşağı inelim de kitapları al. Seni eve bırakacağım."

İhsanın ani konuşmasıyla irkildim. Yerinde dikleşmiş düz bir ifade ile bana bakıyordu. Bu ifade içime sıkıntı soktu. On dakika önce nasıldı şimdi nasıl...

Yine de üstüne gitmek istemedim.

Elimdekileri daha çok sıkarken, "Elimdekilerden başka yok." diye mırıldandım. İhsan kitaplarıma kısa bir göz atıp başıyla onayladı ve önden gitmemi işaret ederken, "Gidelim." dedi.

Sessizce aşağıya indik. Biraz daha azalmıştı kalabalık. Banka kartımla kitapları alırken Ruhsal'ın İhsan'a yönelttiği endişeli bakışları gördüm. Etraftaki insanlar da göz ucuyla bize bakıp bir şeyler fısıldaşıyorlardı.

Bingöl küçük bir şehirdi. İhsan ve Vedat da popüler bir aileden gibi duruyorlardı. Herkes onlar dedikodusunu yapacak gibiydi.

İhsan arkamda koruma gibi dikilirken poşetle fişi aldım. Ona doğru dönerken, "Bu kadardı." diye mırıldanabildim. Üstten bana bakıp elimdeki poşete bakış atarken, "Unuttuğun bir şey yok değil mi?" diye sordu. Dudağımı ısırırken etrafa öylesine bir bakış attım ve, "Yok." diye fısıldadım. Gerilmiştim. İhsanın ruh hali hiç iyi durmuyordu.

Yeşil gözlerini suratımdan çekmezken, "Tamam." diye mırıldandı. Ruhsal'a döndürdü gözlerini, "Sana da hayırlı işler." demiş ve elini belime atarken çıkışa doğru harekete geçmemi belirtmişti. Anında önden yürümeye başladım. Ruhsal teşekkürler gibi bir şey dedi ancak duyamadım.

Araca binerken haddinden fazla insanın araca baktığını fark ettim. 

Yeni mi fark ediyordum yoksa onlar mı yeni bakmaya başlamıştı?

İhsan hızla arabayı çalıştırıp hareket ettirirken radyodan klasik bir türkü açmıştı. Kısık sesle söylenen türküyü dinlerken gözlerimi dışarı çevirdim.

Başım ağrıyordu.

***

Elimdeki son öğrencinin de bilgilerini sıralarken ağrıyan kolumu ovuşturdum. Dosyaları tek tek inceleyip öğrencilerim hakkında bilmem gerekenleri bir word dosyasına yazıyordum. Bunlar spesifik şeylerdi. Anne baba yaşıyor mu, işleri nedir, gelir durumu ne durumda, sınıfta kalmış mı, eski yıllar not ortalamaları ve ders dağılımları, disiplin olayları falandı.

İleride kompozisyon ödevleri vereceğim için onları rahatsız edecek şeyleri vermek istemiyordum. Ayrıca hangisi geçmişte ne yapmış bilmem gerekiyordu. Disiplinlik olan sadece iki çocuk vardı ve ikisi de erkekti. Garip olan ise biri Kadir'di. İlk günümde aşırı düşünceli hareketi yapan da oydu. Orta okulda neye bulaştığını bilmiyordum ama uzaklaştırma almıştı.

Rehber hocası değildim ama zaten okulda bir tane rehber hocası vardı ve dün bile görememiştim. Tatilden gelmediğini söylemişti diğer hocalar. Müdürde bazı işleri rehber hocasından çok biz ilgileneceğimi söylemişti. Sadece bir tane rehberlik dersi vardı ve asla süre yetmezdi ancak öncelikli çocukları belirleyip ona göre hareket edebilirdim.

Dosyaları yavaşça kenara koyarken dinlendirici gözlüğümü gözümden çıkardım. Pek bozuk değildi ancak çok odaklanınca aşırı ağrıyorlardı. O yüzden doktora gidip böyle bir şey almıştım.

Koltuktan kalkıp mutfağa giderken kafamı kaşıdım. Saate göz atınca çoktan on ikiyi geçtiğini fark ettim. Bir kulağım hep dışarıda olduğu için bir motor sesi, merdivenlerden çıkma sesi beklemiştim ancak yoktu.

İhsan beni evime bırakmış ve anında aracıyla ayrılmıştı. Sabahki olaydan dolayı işi olduğunu biliyordum ama belki eve uğrar diye düşünmüştüm. Uğramamıştı.

İçimde garip bir hayal kırıklığı oldu. Sanki adam benim evime gelecekti, neydi bu tavırlarım bende bilmiyordum. Çay bardağını yeniden doldururken burnumu çektim. Onu merak ediyordum...

Bugün eve gelince tamirci ile konuşmuştum. Yarın akşam anca gelirdi dediğine göre. Belki bunu bahane edip İhsan'ı da çağırabilirdim. Çayımın içine şeker atarken farkındalıkla duraksadım.

Bende numarası yoktu.

"Nasıl ya..." dedim kendi kendime şaşkınca. "Adamdan o kadar hoşlandım ama numarasını alamadım mı?"

Normalde ben her sevdiğim insandan anında numarasını falan alırdım. İhsan'ın yanında kalbim hızlanıyordu bir de! Nasıl aklıma gelmemişti?

Dudaklarımı kemirirken çay bardağımı salona götürmeye başladım. Gözlerim telefonuma kayarken bardağımı yavaşça koyup koltuğa oturdum. İnstagramını mı arasaydım?

Elimle telefonumu aldığı gibi instagrama girdim. Bildirimleri görmezden gelirken arama yerine kaydırdım elimi.

İhsan Karaul.

Birkaç tane profil çıktı önüme. Profil resimlerine dikkatle bakarken ilkine girdim. Fotoğrafta İhsan'a benzemeyen başka bir İhsan vardı.

Anında çıktım ve diğerine girdim. İlyas'a döndü isim ve soy isimde Karayel yazıyordu. Bu da değil.

Bulamadım resmen.

Kader'le ve diğer hocalarla takipleştiğimiz için Kader'in takipçilerine bakmak dışında bir seçeneğim yoktu.

Abartmıyorum, on beş dakika takipçilerine baktım.

Sonunda isimlere değil resimlere bakmayı akıl ederken İhsan'ı bulabildim.

Adamın kullanıcı adında kendi ismi yoktu ya.

İ.Karaul'a tıklarken profilde sivil hali bulunan İhsan'a baktım. Aşırı yakışıklıydı, boğazda çekilmişti fotoğrafı. İstanbul'du burası çok iyi bilirdim. Gün batımında çekilmişti. Aşırı iyi görünüyordu. Üstünde siyah bir gömlek vardı.

Dört tane ortak arkadaşımız vardı. 420 takipçisi olan profil tabi ki de kilitliydi.

Takip isteği atsa mıydım?

Benim yedi binden fazla takipçim vardı çünkü hesabım kilitli değildi. Aslında yakınlarımı alacağım bir hesap açmayı düşünüyordum ancak şimdi elimde yoktu bir tane o yüzden bu hesabımdan atabilirdim sadece... 

Ailem nüfuslu olduğu için çok takip almıştım zaten. Bir de beni yakışıklı buluyorlardı. Hem zengin hem yakışıklı diye takipleyip yorum atıyorlardı. Hepi topu on iki tane gönderim vardı max yedisi benim resmimdi. Her resim farklı ülkedendi resmen, gittiğim yerlerde çekilip atmayı seviyordum sadece. Bir de kedimin resmi vardı. Aile resmimiz birkaç taneydi. Toplu gönderimde varlardı. Genelde hikaye atardım. Son zamanlarda sadece güzel gördüğüm bir çiçek bahçesini atmıştım. Arkadaşlarımın bazıları yeni işimde iyi şanslar dilemişti. Bir tek buna sevinmiştim.

Neyse, İhsan'ın profiline bakarken içimden gelen ani cesaretle istek attım. Ne olacaktı sanki? Ayıp bir şey yapmıyordum.

Yine de utandığım için anında instagramdan çıktım.

Telefonu kenara fırlatırken çayımı elime alıp büyük bir yudum aldım. Ilıklaşmıştı.

İhsan'a istek atmıştım.

Çayı kenara bıraktığım gibi utançla suratımı kapattım. "Offfff!" derken dudaklarımı deli gibi ısırıyordum.

En son lisede bu hallere düşmüştüm ben!

"Ondan gerçekten hoşlanıyorsun." İç sesim durumuma açıklık getirince irkildim. Ay, bu da son zamanlarda çok fazla ortaya çıkıyordu. Yalnızlık çekmeye başladığımdan beri kafamda bir köşede duruyordu. Psikolog falan araştırmıştım aslında ancak çevreden garip tepkiler almamak için askıya aldım.

Burada psikologlar deli doktoru olarak görülüyordu ve ben deli olarak görünmek istemiyordum.

Moralim bozulduğu için boş boş halıya baktım. Desenleri güzeldi.

Sıkıldığım için yanıma getirdiğim kağıt yığınını elime alırken bir şeyin arasından not kağıdı yere düştü. Koltuğa bıraktım yeniden o yığını ve yere eğilip kağıdı elime aldım.

2010, 10 Mayıs.

Ah! Bu benim Bingöl'e ilk ayak bastığımda not aldığım tarihti. Tamamen unutmuştum. Bir de bunu araştıracaktım. Gerçi, 10 mayısı neden yazdığımı hatırlamıyordum ama neyse...

Saate bakınca 00.30 olduğunu fark ettim. Erken kalkacaktım ama pek uykum yoktu şuan. O yüzden televizyondan haber kanalını arka planda ses olsun diye açarken bilgisayarımı kucağıma aldım. Kısa bir araştırmadan zarar gelmezdi.

İlk önce arama motoruna "2010 yılında Bingölde olan olaylar" yazdım ve arattım. Bazı kutlama fotoları falan geldi. Baharda köylülerin kutlamalarından karelere bakarken hızla geçtim. Hıdırellezdi.

Başka... Hm. Çiftçilerin röportajı vardı. Hasatlardan bahsediyorlardı. O yıl devletin yaptığı yardım fazla iyi miymiş ne... Başka...

Haberleri aradım aradım da farklı bir şey bulamadım. Yanlış aratmış olabilirdim.

Bir terör olayı gibi bir şey bulmayı bekliyordum çünkü oradaki insanlar 'yine oluyor' demişti. Niye hiçbir şey yoktu?

O yüzden aramamı değiştirip, "Bingölde olan bomba ve terör olayı" diye değiştirdim.

İki sene öncesine ait bir haber sayfasına girdim. Şırnaktan kaçan bir teröristin Bingölde yakalandığını anlatan bir haberdi bu. Onu kenarda bırakırken araştırmaya devam ettim. Bombalı bir şeyler... Hm? 

Bir sayfaya girerken bunun haber sitesi değil de insanların konuştuğu bir forum olduğunu fark ettim.

Forum Türkiye'ydi. Bu sayfada 1999 yılında bile yazılan entry gördüğümden beri ne kadar çok insanın uğradığını fark etmiştim. İçimizden herhangi bir insan girip olaylar hakkında bir şeyler yazabiliyordu ancak galiba başlık açılamıyordu.

Eskiden böyle miydi emin değildim. 2010 yılında açılmış, 'bingöldeki eylem' adındaki bir başlıktı ve açanın açıklaması yoktu.

Nasıl yani? Normalde başlığı açanlar açıklama yapardı ancak bir şey yoktu. İlk entryde şu yazıyordu.

"haber yapmalarına izin vermiyorlar. insanlar ancak buralara yazabiliyor ama kim görecek sanki? kendinize dikkat edin."

Kaşlarım çatıldı. Bu sanki birine cevap verilmiş gibiydi. Yani aslında bir şeyler yazılmıştı ama sonradan silinmişti. Entry tarihine bakınca daha da odaklandım.

6 Mayıs 2010.

"Kafamdan attığım tarihe ne kadar yakın bir tarih." diye mırıldanmadan edemedim. Garip bir tesadüftü. Başlığı biraz daha incelerken sadece 10 tane entry olduğunu fark ettim. Hepsinde o zamanki hükümete bir eleştiri vardı.

"sussunlar diye bilerek bomba patlattılar bir saat önce. halkı kötü gösterecekler. ölen varmış. o kızın kanı yerde kalacak. savcılar o vali denen adama çalışıyor. ailesi fakir zaten. para alır susar. olan on iki yaşındaki kızcağıza oldu. yazık."

10 Mayıs 2010, 22.45.

Hangi kızdan bahsediyorlardı?

Bingölde bomba yazınca tek bir haber bile çıkmamıştı. Ayrıca bu yazan doğruysa büyük çaplı bir eylem olmuş olmalıydı. Eski haberin olmaması o kadar saçmaydı ki! Her şey kayıt altına alınırdı!

Ben yanlış araştırıyor olmalıydım.

Son entrye baktım.

"vali teröristlerle çalışıyor. hükümetin ne halt olduğu belli. geçen bizzat ben şırnaktan kaçan teröristin elini kolunu sallaya sallaya sokakta dolaştığını gördüm. hani kırmızı bültenle aranıyorlardı? o kıza bunu yapanlar kesin teröristlerdendi. vali bilerek saklıyor."

Bu başlığın linkini kopyalayıp kaydederken buz kesmiş ellerimle o yıldaki Bingöl valisine baktım. Kaya Kurul. Bu adam Barışçıl Türkiye Partisinin yönettiği zaman atanmış biriydi. Sonra 2012 seçimleri olmuş ve BTP devrilmişti. Ondan sonra çıkan olaylar ve yargılanmaları hala hatırlıyordum. Korkunç günlerdi.

İsmi aratınca hükümet devrildiği anda yargılanan isimlerden biri olduğunu fark ettim. Haber sitelerine baktım biraz. Onun yargılanma nedeninde yolsuzluk vardı sadece.

Peki bu entrylerde söylenenler neydi? Teröriste yardım, bomba patlatma, yazık olan kız? 

"Cumhurbaşkanı Sayın Gürsoy'un imzaladığı yeni yasaya göre artık sosyal medyada yalan haber yaymanın suçu 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası olarak geçiyor."

Gözlerim öylesine açtığım haber kanalına kaydı. Kadın, önündeki promteri sabit bir yüzle okurken gözlerime bakıyormuş gibi hissettim. "Bu yasa mecliste oyların 3'de 2'sini alarak geçmişti. İnsanlar artık, sosyal medyada insanları yalan haberlerle kışkırtan hesaplara ciddi bir karşılık verileceğini umuyor."

İnsanlar bunu mu umuyordu? Şaşkınca bir haber spikerinin bütün millet adına yorum yapmasını izlerken yüzümü buruşturmadan edemedim. Nerede meslek etiği? Gerçi, uzun zamandır haber falan izlemiyordum. Normal konuşma bu muydu?

Şaşkınca haberi dinlerken yurt dışına geçmelerini izledim. Fransadaki fare sorunundan bahsetmeye başlamışlardı şimdi de. Baş ağrım artınca televizyonu kapattım. Bilgisayarıma bakarken saatin 01.12 olduğunu gördüm. Of, beklediğimden daha uzun süre araştırma yapmıştım.

Siteleri tek tek kaydederken devam edeceğim için kaldığım yerlere bir kez daha baktım. BTP'nin döneminde olanlara yeniden bakıp şu bahsedilen kızın olayını bulmalıydım. Orada yazılanlara göre gerçekten bomba patlamıştı Bingölde. Hem de benim kafadan attığım tarihte. Elimle alnımı ovarken üzümü buruşturdum. Neden o tarih? O gün bir şey mi olmuştu benim yaşadığım? İstanbul'daydım gerçi, ne olmuş olabilirdi? 14 yaşındaydım o zamanlar.

2012'de devrilen BTP ve yerine cumhurbaşkanı olarak gelen Seyfi Koru'ya da bakmam gerektiğini not aldım. Gerçi cumhurbaşkanımız şimdi Şerif Gürsoy'du. Ama aynı partidenlerdi. İkisi de LTP'liydi. Laik Türkiye Partisi. Yargılanma zamanlarında Seyfi'den çok Şerif Gürsoy'un ismi geçerdi... Halk kahramanı adını da Şerif Gürsoy almıştı zaten. Neyse sonra bakacaktım.

Eşyalarımı toplayıp yatak odama geçerken kafa karışıklığımı kenara atmaya çalıştım. Çok düşünürsem uyuyamazdım ve yarın yarı ölü olarak giderdim okula. Bu araştırmam gerçek hayatta beni etkilememeliydi. Yarın yanımda götüreceğim kitabı kenara koyarken bilgisayar çantama yerleştirdim dosyaları. Aptal müdür laf yapmasın diye unutmamalıydım. Aşırı kıl olmuştum herife.

Hızla üstüme pijamalarımı geçirdim ve dişlerimi fırçaladım. Kendimi iyice temizlerken hala her siteyi kaydedip kaydetmediğimi düşündüğümü fark ettim. Zaten geçmişte varlardı da neyse... Yüzüme soğuk suyu çarptım kendime gelmek için.

Bardak suyu komodinin üstüne bırakırken kendimi yatağa attım. Telefonum hemen yanımda şarjdaydı. Işığı da kapatmıştım. Perde zaten kapalıydı. Uyumaya hazırdım artık.

Yatmadan önce son kez bildirim var mı diye bakmak için telefonu açtım. Titreşime alsam da yine de kontrol etmek istemiştim.

Hiçbir şey yoktu. Saat 01.30'du.

Tam uyku moduna alacaktım ki ekrana bir bildirim düştü. 

İ.Karaul takip isteğinizi kabul etti.

☾★☾★☾★☾★☾

Nedim notu hatırladı sonunda... Biraz işler karışabilir.

İhsan, Vedat Karaul'la konuştu. Gördüğünüz gibi nefret ediyor. Ailesini de pek sevmiyor. Sizce neden?

Sonda bizimki üstten bir araştırma yaptı. 2010 yılındaki olaylara benzetmişlerdi birkaç kişi Nedim şehre ilk geldiğinde. O yüzden bakıyor. Bu arada bu evren Gölge Bataklığı kitabımın evreni yani tamamen kendi dizaynım. Parti isimlerini ben buldum, gerçekte yoktur büyük ihtimalle. Varsa da tesadüf dsgsgds. O kitapla bağlantılı bir isim vs olursa açıklayacağımı yeniden belirtmek isterim.

Bu araştırmaları Nedim'i nereye götürür sizce? Kendi çapında yapıyor ancak sonu nasıl olacak hep birlikte göreceğiz.

Sonra görüşürüz :) Kendinize iyi bakın.

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 24.8K 14
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, psikolojik ve fiziksel şiddet gibi r...
25.5M 908K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
1.9M 71.2K 59
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
6.1M 197K 99
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...