Mutsuz

By vaveylam0607

13.1K 700 47

Bir avukat vakası daha🥀 More

1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18.
20.
21.
22.
23.
24.
25.
26.
27.
28
29.
30.
31.

19.

328 23 0
By vaveylam0607

Gece Burak'ı arayıp savaşın nasıl olduğunu sordum ve gayet iyi durumda olduğunu öğrendim. En azından iyiydi.

Sabah uyuyakaldığım koltuktan telefonumun çalmasıyla kalktım ve sehpahadaki telefonu aldım.

"Efendim?" Dedim soğuk bi sesle.

"Gel konuşalım. Kahvaltıya gidiyorum" dedi ve telefonu kapatıp bana restoranın konumunu attı. Savaşla olan saçma tartışmamdan sonra annemi çekmek istediğim son şey bile değil ama gitmek zorunda hissediyorum kendimi. Çünkü eğer ben şimdi oraya gitmezsem anneme olan bu öfkenin hıncını bi daha atamam. İçime atar annemi kendi içimde yine affederim.

O yüzden fazla uzatmadan hazırlanıp direk çıktım evden. Yoldayken dedemle de konuşmuş ve emlakcının bulduğu daireye uğramamı söylemişti bugün. Onu da onaylayıp kapattım telefonu. Restorana geldiğimde annem sessiz sakin  bi köşede oturmuş beni bekliyordu. Karşısına oturup yanındaki garsona kahvaltı siparişi vermesini izledim. Gitmek üzere olan garsonu durdurup sade bi kahve istedim ve kendi kahvaltımı iptal ettirdim

Garson gidince anneme baktım konuş der gibi. Uzun ve sıkıntılı bi nefes aldı. Ardından ellerini birleştirip bana doğru eğildi hafifçe.

"Beklediğin bi özürdür belki, pişmanlıktır. Ama ben pişman değilim seni evden gönderdiğim için. Ya da sana babanın evinde kal dediğim için. "

"Vurduğun için?"

"Ben haksız yere sana asla elimi kaldırmadım. O zaman da öyle olması gerekiyordu ve öyle oldu"

"Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?"

"Evet "

"O zaman konuşmamızın bi anlamı kalmadı anne. "

"Konuşacak çok şeyimiz var Melek. Benim seni maviden ayırdığımı düşünüyorsun ya da onu daha çok sevdiğimi -"

"Onu daha çok sevdiğini falan düşünmüyorum. Sevginden eminim, yani emindim ama ben beni daha farklı yetiştirdiğini düşünüyorum."

"Öyle olmak zorundaydı "

"Neden? Çok mu şımarık olurdum? Ya da çok mu sorun yaşatırdım sana? Az sorun yaşamışız gibi!"

"Bak kızım, sen eğer kendinden ödün veren biri olsaydın seni ezerlerdi. Çünkü senin arkanda benden başka kimse yok. Ben de her zaman şimdi gördüğün gibi güçlü bi kadın değildim zaten. Senin benim kocama karşı bile kesin ve net bi duruşun olmak zorundaydı çünkü onun bile sana karışma hakkı olmadığını, seni eleştirme veya ezme hakkının olmadığını anlamak zorundaydın. Sen ve geri kalan herkes. "

"Tamam hadi ona eyvallah. Anne sen benim gururumu kaç kere kırdın? İstediğin şeyler olmadı diye beni onca kişinin içinde azarlayıp tokat attın. Sence bu affedilebilir veya unutulabilir bi şey mi?" Dediğim sırada masaya servis açılmıştı ve annem bana kırgınca bakmıştı. Bunları söyledim diye bana kırıldıysa benim kendimi öldürmem falan lazım.

Önüme katılan kahveden bi yudum alıp anneme baktım tekrar.

"Korkuyorum kızım. Baban ve çevresindeki herkes eli silahlı adamlar"

"Bizde de var anne silah. Önümüze geleni vuruyoruz ya bizde?!" Dedim alayla.

"Evet biz vurmuyoruz avukatlar olarak ama sen vuruyosun. O savaş denen herifi vurmuşsun, sonra da babanın korumalarını vurup sen de vurulmuşsun!" Dedi annem yine hatırlamış olmanın verdiği sinirle.

"Sen nerden biliyosun bunları?"

"Bi mail geldi bana. Araştırıyorum kimden olduğunu. Ama anlaşılan pek iyi niyetli biri değil. Bunların doğru olup olmadığını sordum babana. Utanmadan bi de doğru diyo! Orda kalmana izin veremezdim!"

"Verdin ama?"

"Melek.."

"Siktir et deli gibi pişmansın ve nasıl özür dileyeceğini bilmediğin için sürekli bahane üretiyorsun!"

"Ben sana haklısın dedim!"

"Haklı olmam bi şeyi değiştirmiyo!"

"Özür dilerim" dedi dolan gözleriyle.

"Önemli" dedim gözlerine bakarak

"Biliyorum senin için de benim için de çok önemli." Dedi iç çekerek

Ardından konuyu tamamen değiştirip baro hakkında konusmaya başladı ve ben nerdeyse yarım saat boyunca hiçbir şey demeden annemi dinledim.

"Melek?" Dedi hiç dokunmadığı kahvaltısında olan gözleri bana dönünce

"Efendim?"

"Bugüne kadar kalbini kırmayı hiç istemedim. Ama biliyorum kırdığım çok oldu. Beni affet olur mu?"

"Bu ne anne veda eder gibi?"

"Anneler veda etmez kızım. Edemez."

"Kalkalım mı artık? Ben çok sıkıldım bu muhabbetten" dedim ve bi şey demesini beklemeden ayağa kalkıp hesabı ödemeye gittim.

İçime oturan huzursuzluk beni tedirgin ederken derin bi nefes aldım ve masaya geri döndüm. Annem çantasını aldıktan sonra birlikte çıkışa ilerledik.

"Ben gidiyorum" dedim ve anneme bi daha bakmadan bikac adım attım. Ardından dönüp anneme baktım ve ona doğru yürüyüp sıkıca sarıldım. Sanki benim geri döneceğimi biliyomuş gibi gülümseyerek bakıyordu bana

Ayrıldıktan sonra karşı caddede park halinde duran arabama doğru yürüdüm.

"Melek!" Diye bağırdı annem arabanın kapısını açtığım sırada. Omzumun üzerinden ona baktığımda bana doğru yürüdüğünü gördüm elinde benim gözlüğümle.

Ama asla ihtimal dahi vermiceğim bi şey oldu. Gözlerimin önünde annem bana doğru yürürken acı bi fren sesi duydum önce. Bi fren sesinin bu denli canımı yakacağını bilmeden. Araba gözlerimin önünde anneme caprti ve annem arabanın üzerinde takla atarak arka tarafına düştü.

Bikaç saniye ne olduğunu anlamaya çalışırken etraf kalabalıklaştı. Apar topar koşarak annemin yanına gittim ve bu sırada bikac kişiyi itmek zorunda kaldım. Annemin yerde kanlar içinde kalan yüzünü görünce kalbimde öyle bi sızı oluştu ki bunun tarifi asla olamaz. Ağlayarak yanına çöktüğümde cansız gibi yerde duran elini sımsıkı tuttum. Ambulans gelene kadar ağladım ve o eli hiç bırakmadım.

Ambulansa bindiğimizde, hastaneye geldiğimizde, ameliyathaneye girerken... Bunlar hangi ara oldu anlayamazken kendimi koridordaki sandalyelerden birinde oturmuş ellerimdeki kana bakarken buldum.

Orda ne kadar oturdum bilmiyorum birisi yanıma annemin eşyalarının içinde olduğu bi poşet bıraktı ve o poşetin içindeki telefon durmadan çalmaya başladı. Kanın her yere bulaşacağını umursamadan telefonu çıkardım.

Arayan Kenan abiydi.

"Efendim?" Dedim çatlayan sesimle.

"Melek? Sen misin? Anneni aradım kaç kere ama açmadı. Uyuyo mu? Uyumaz o bu saatte" dedi korkuyla

"Kenan abi" dedim ama devamını getiremeden ağlamaya başladım.

"Melek... Melek noldu?"

"Abi anneme araba çarptı. Hastanedeyiz şimdi. Kimse yok yanimda haber veremedim kimseye. Abi çok kötüydü" dedim ağlamaya devam ederken

"Melek! Sen ne diyosun! Niye haber vermiyosun! Kapat ben geliyorum!" Onun buraya gelmesi hiç degilse 8 saati bulur. O zamana anneme bi şey olursa ben bunu kaldıramam.

Titreyen ellerime bakıp kendi telefonumu çıkardım. Savaşı aradım ama açmadı. Bi daha aradım. Ama sonuç değişmedi. Tam beş kere aradım ama hiçbirinde açmadı. Ağlayarak Leyla'yı aradım. Hastaneyi söyleyip kapattım. Yanıma ne doktor geldi ne de başka biri. Leyla'nın maviyi de getireceğini bildiğimden kalkıp lavaboya girdim ve ellerimi kurumuş kanlardan arındırdım.

Yüzümü de yıkayıp çıktım lavabodan. Koridorda yürürken akan göz yaşlarımı silmekle mesguldüm. Koridorun başında babamı görünce onun hızlı adımlarına ayak uydurarak hızlıca yanına gittim ve sıkıca sarıldım ona. Benden bu tepkiyi beklemeyen babam şaşkınlıkla kalakalırken bi süre sonra o da bana sarıldı.

"Baba! Anneme bi şey olmasın.. nolur bi şey olmasın " diye ağladım omzunda ne kadar bilmiyorum.

Ben ondan ayrılınca gördüm yanında ağlayarak bana bakan Nesrin hanımı. Babam nerden öğrendi veya burda olduğumuzu nerden biliyor asla bilmiyorum ama şuan burda olması bana güç veriyor.

Çok geçmeden koridor dolmaya başlamıştı. Mavi gelir gelmez bana sarılarak ağlamıştı ve ağlamaları artınca hamile olduğunu soyleyip bi sakinleştirici yapmalarını rica etmiştim bi hemşireden. Gelen tanidiklarla Yasin ve Leyla ilgilenirken ben çokça ağlamış, koridor boyu yürüyüp durmuş, ancak annemden bi türlü haber alamamıştım

Abim yanıma geldiğinde bana sarılmıştı ama ben ona karşılık vermemistim. Niye bilmiyorum ama içimden gelmemişti.

Ondan şüpheleniyorum.

En sonunda kapılar tam üç buçuk saat sonra açılınca iki hemşire ve doktor çıktı içerden. Hemşirelerden biri giderken biri doktorun yanında kaldı. Bonesini çıkaran doktor bize umutsuz birer bakış attı.

"Hastanın yakınları siz misiniz?"

"Evet, ben kızıyım" dedim direkt beni muhattap almasını isteyerek

Önce kızaran gözlerime ve muhtemelen ağlamaktan berbat hale gelen suratıma baktı. Sonra üzerimdeki kan lekelerine..

"Durum pek iç açıcı değil. Kaburgalarda çok fazla kırık var ve bunlar Hayati rist taşıyor. Ciğerlere batmış olması nedeniyle şimdiye kadar nefes alabiliyo oluşu bile  mucize. Vücudunda çok fazla kırık var. Şuan iç kanamayı durdurduk ama bu demek değil ki risk geçti. Bu sizin için de onun için de zorlu bi savaş olacak. Umalım ki bu savaşı kazansın. Kendinizi yine de her şeye hazırlayın " dedi ve yanımızdan ayrıldı. Düşen omuzlarıma inat dik tuttuğum başımdan utandım. Gözlerimden yaşlar birer kere daha akarken Leyla bana sıkıca sarıldı.

Çok geçmeden önümdeki kapı tekrar açıldı ve annemin sargılar içindeki bedeni çıktı bi sedyenin üzerinde.

Bi insanın annesini kaybetme korkusunu yaşaması neymiş, 24 yaşımda anladım

Keşke de anlamasaymışım...

Continue Reading

You'll Also Like

63.1K 4.7K 8
Annesinin bir gece ailesin ayırdığı küçük kız. Her şeyden soyutlanmış sadece annesi ile olan sohbetleri ve geceleri odasına kapanan bir kız. Eskiden...
4.6M 338K 58
"Bu kitap babası tarafından sevilmeyen ve hiç bir zaman sevilmeyeceğini düşünen kızlara ithafen yazılmıştır..." (Haziran-Temmuz ayları arasında kitap...
568K 19K 39
Klasik bir aile hikayesi , hastanede karışan küçük, masum bir bebek ve zor hayatı , kendini bulma mücadelesi. Ve yeni ailesinin mafya olması...
127K 7.4K 17
" Gerçekten bir metresin kızına bakacak kadar aptal mısın?" Burnundan alaylı bir ses çıkardı ve hafifte gülüp devam etti. "Aileni bozan bir metresin...