SAKLI「ʜᴀʀʀʏ ᴊ. ᴘᴏᴛᴛᴇʀ」

By audrisimpavi

62.8K 8.7K 12.7K

Karanlık Lord, 31 Ekim 1981 gecesi Harry Potter'ı öldürüp kehanetten kurtulmaya çok hazırdı. Onun planlarını... More

açılış
karakterler
⚵1 - sonsuzluk anlaşması.
⚵2 - hogwarts, ikinci yıl.
⚵3 - hogwarts, üçüncü yıl.
⚵4 - yuvaya dönüş.
⚵5 - profesör vandeleur.
⚵6 - kazanlar ve itiraflar.
⚵7 - ateş kadehi.
⚵8 - şampiyonlar.
⚵9 - göl kenarı.
⚵10 - ejderhalar.
⚵11 - ilk etap.
⚵ 12 - affettirme çabası.
⚵13 - hogsmeade'de bir gün.
⚵14 - kavalye sorunu.
⚵15 - noel balosu.
⚵16 - harry'nin hatası.
⚵17 - cedric'in teklifi.
⚵18 - üç adam.
⚵19 - alora'nın sevgilisi.
⚵20 - cedric ile hogsmeade.
⚵21 - patronus.
⚵22 - ikinci etap.
⚵ 23 - söylenenler ve gözlemler.
⚵24 - yeni düzen.
⚵ 25 - toplantı sonrası.
⚵ 26 - harry'nin patronusu.
⚵28 - en değerli iki parça.
⚵29 - yaz günleri.
⚵ 30 - yeni arkadaş.
⚵ 31 - müzik odası.
⚵ 32 - fotoğraf.
⚵ 33 - doğum günü.
⚵34 - plan değişikliği.
⚵35 - yılanlar.
⚵36 - pierre ve sirius.
⚵37 - alora'nın kıskançlığı.
⚵38 - tatsız kutlama.
⚵39 - harry'nin gidişi.
⚵40 - claudia.
⚵41 - depresyon.
⚵42 - yanan tren.
⚵43 - mektupların getirisi.
⚵44 - evine hoş geldin.
⚵45 - kartlar açık.
⚵46 - yüzleşme.
⚵47 - pierre'in hayatı.
⚵48 - intikam al.
⚵49 - ortak salona dönüş.
⚵50 - voldemort'un sırrı.
⚵51 - korkak mı cesur mu?

⚵ 27 - üçüncü görev.

846 136 338
By audrisimpavi

Alora, Harry ile paramparça olan ilişkisinin kırıklarına uzun uzun bakmıştı bir süre. Sürekli toparlamaya çalışmış, Harry'yle iletişime geçmeyi denemişti ancak Harry onu iteklemişti her seferinde.

O da bir süreliğine uzak kalmalarının iyi geleceğini düşünmüştü nihayetinde.

Mart başında küsmüşlerdi ve şu an mayıs ayındalardı. Üçüncü görev gittikçe yaklaşıyordu. Dumbledore esasen haziranda yapılacak görevi havaların kötüleştiğini fark edince mayısa çekmişti.

Harry ile küslükleri Alora'yı o denli kötü etkiliyordu ki kız hayattan aldığı keyfi tamamen kaybetmişti.

"Yemek bile yemek istemiyor Harry." dedi Hermione, üçü Kara Göl'ün etrafında dolaşıyordu.

Harry ve Alora'nın bozulmuş arkadaşlığı dördünü de etkilemişti elbette. Alora, Hermione ile bir grup; Harry de Ron ile bir grup olmuştu.

Ara ara Ron, Hermione ve Alora'ya katılıyor ve Hermione de Ron ile Harry'ye katılıyordu ama Harry ve Alora yan yana gelmiyordu.

"Dersleri de kötüleşti zaten." diyerek devam etti Hermione. "Barışın artık, ikiniz de kötüsünüz işte. Sorun neyse çözün."

Nefes verdi Harry. Aralarındaki sorun hızlı çözülecek bir şey değildi çünkü arkadaşlıklarını başka bir konuma koymaya çalışırken ikisi de bocalıyordu. Bu bocalama esnasında da birbirlerini kırıyorlardı.

Harry, Alora'ya kırgındı çünkü her öpücükten sonra ondan uzaklaşıp görmezden gelmesi Harry'yi üzüyordu. Sanki korkunç bir hata yapmış gibi davranılması onu kötü hissettiriyordu.

Üstelik hem sürekli yanında olup hem de işler değiştiğinde kaçıyor olmasının yarattığı dengesizlik de Harry'yi yormuştu.

Biraz kendi kafasını dinlemesi gerekiyordu, bu esnada Alora da bu dengesizliği aşacaktı, en azından Harry öyle ümit ediyordu.

Alora ise Harry'ye kırgındı çünkü Harry onu anlamaya çalışmıyordu. Ailesi gibi gördüğü Harry bir anda onu öperek tüm dünyasını ters düz etmişti, daha sonra Alora kendi hisleriyle boğuşurken Harry onun uzak durma isteğine saygı göstermeyip üzerine gelerek baskıda bulunmuştu.

Harry yanıt vermeyince Hermione omuzlarını düşürdü. "Siz çok yakın arkadaşsınız, yapmayın böyle."

"Sana hiç neden küstüğümüzle alakalı bir şeyler anlattı mı?" diye sordu Harry merakla. Hermione öpüştüklerini biliyor muydu merak etti.

Başını iki yana salladı kız. "Hayır, hiçbir şey söylemedi." dedi. "Bir keresinde keşke her şey eskisi gibi olsa, Harry'yi çok özlüyorum, demişti."

Harry içinin acıdığını hissetti. Bu ne demekti şimdi? Arkadaşken daha iyi olduklarını mı düşünüyordu? Sevgili olmaktansa arkadaşlığı tercih ediyordu anlaşılan.

Ron detayları bilen kişi olarak Harry'ye üzgün üzgün baktı ve "Hadi, Büyük Salon'a gidelim. Akşam yemeği başlamak üzere." dedi.

Üçü Büyük Salon'un önüne vardıklarında Alora'yı babasıyla konuşurken gördüler. Kız başını yere eğmiş bir şeyler anlatırken Pierre onu dinliyordu dikkatle.

Harry yanlarına gidip ne konuştuklarını öğrenmek istese de özel bir konuşma yapıyor gibi duruyorlardı, o yüzden yanaşmadı. Ron ve Hermione'nin peşinden Büyük Salon'a girerek yerine oturdu.

"Sıkma canını biriciğim." dedi Pierre onun bakır rengi saçlarını narince okşarken. "Yüzünü yere eğme."

Alora dudak büktü. "Ne yapacağımı bilmiyorum baba, kafam çok karışık." dedikten sonra başını kaldırdı ve babasına baktı. "Sence ne yapmalıyım?"

Pierre'e konuyu anlatmamıştı, sadece Harry ile arasının çok bozuk olduğunu ve düzeltemediğini söylemişti. Pierre konunun aşağı yukarı gönül ilişkisiyle bağlantılı olduğunun farkındaydı elbette.

İki arkadaş birbirlerine aşık olmaya başlamışlardı.

"İçinden geldiği gibi hareket et, Harry sana ne kadar kızsa da seni seviyor ve değer veriyor, eminim ki yumuşayacaktır." dedi. "Onunla aran bozuk olduğu için bu kadar yorma kendini, düzelteceksinizdir."

Alora bundan pek emin değildi ancak babasına inanmak istiyordu. Pierre onu neşelendirmek için "Hem, senin yanında ben varım. Harry'yi istediğin zaman cezalandırabilirim." dediğinde Alora hafifçe gülümsedi.

"Sağ ol baba." diye mırıldandıktan sonra ona sımsıkı sarıldı. Pierre de onu kendine çekip sarılmasına karşılık vermişti.

Bu yıl hayatındaki her şey darmaduman olmuş olabilirdi ama Alora tek bir kazanımla bu yılı bitiriyordu, babasını kazanmıştı.

Üçüncü görev vakti gelmişti ve bu görev dev bir labirentin içindeki engelleri aşıp kupaya ulaşmaktı. Eris ilk iki görev kıyaslandığında bu görevin biraz daha kolay olduğunu düşünüyordu.

Görevin sonuna yaklaşmışlardı neredeyse, ilk elenen Fleur olmuştu ve bu durum Alora'yı pek şaşırtmamıştı. Fleur, Cedric ve Viktor'la karşılaştırıldığında en zayıf halkaydı.

Viktor ve Cedric ise hala labirentin içindeydi. Sirius "Cedric kazanacaktır, Krum yavaş tepki veriyor, atik değil." diyerek gözlemlerini paylaştı.

Üç Büyücülük Turnuvası'nın en son görevini izlemek için dışarıdan insanlar da gelmişti. Ron'un ailesi buradaydı, Sirius buradaydı, Sihir Bakanı ve Spor Dairesi Başkanı da buradaydı.

"Umarım Cedric kazanır." dedi Alora da. Sirius'un bir yanında o diğer yanında Harry oturuyordu ve dediklerini duyduğu anda öne eğilip Alora'ya bakmıştı.

Alora onunla göz göze geldiği anda "Hogwarts'ın şampiyon olmasını hepimiz istiyoruz bence." diyerek kendini açıkladı.

Harry bir şey söylemeden yerinde doğrulurken Alora iç çekti, yanlış anlıyordu kendisini.

Pierre, Alora'nın diğer yanında otururken "Muhtemelen o kazanacak zaten, yetenekli çocuk." dedi. "Hogwarts'ın en iyilerinden."

Harry, Pierre'in dediklerini duyunca homurdanmadan edemedi. Sirius'un gözleri ise istemsizce konuşan Pierre'e kaymıştı. Onun yan profiline baktı birkaç saniye.

Dalgalı siyah saçlarını geriye doğru taramıştı, kemersiz burnu dümdüz iniyordu aşağıya ve kalın dudaklarının üzerine gölge oluşturuyordu.

Koyu mavi gözlerini çevreleyen siyah kirpikler o kadar gür ve uzundu ki Sirius onların eskiden de böyle olduğunu hatırlıyordu.

Pierre'i incelerken gözlerinin daldığını fark edince telaşlanıp kirpiklerini kırpıştırdı ve önüne döndü. Bunu yapmamalıydı, yapamazdı.

Görevin bitmesi beklenirken bir anda kara bir dumanın Quidditch sahasının ortasında belirmesiyle Sirius yerinde doğruldu, o dumanın ne olduğunu anında fark etmişti çünkü.

Ölüm Yiyenler.

Dumanlar artarak etrafta dolanmış ve teker teker sahaya inerek kendilerini göstermişti. Sirius asasını çekip "Pierre, Alora ve Harry'yi götür!" diye bağırarak oturduğu yerden atlaya atlaya etrafa büyüler atmaya başlayan Ölüm Yiyenlerin peşinden gitmişti.

Ortalık bir anda karışmıştı, Ölüm Yiyenler gördükleri herkese lanetler yağdırırken öğrencilerin hepsi kaçıyor, yetişkin büyücüler ise Ölüm Yiyenler ile düello etmek için sahaya koşuyorlardı.

"Sirius!" diye bağırarak vaftiz babasının peşinden koştu Harry, Pierre'in onu tutarak engel olmasına müsaade bile etmemişti. Pierre "Harry!" diye haykırarak ardından giderken "Alora, şatoya!" demeyi ihmal etmemişti.

Fakat Alora'nın onu dinlemeyeceği barizdi, Harry ve Sirius için duyduğu telaşla elinde asası Ölüm Yiyenlerin arasına dalarken uçuşan büyülerden kaçınmaya çalışıyordu.

Onların buraya nasıl geldiğini anlamamıştı ancak şu an önemli olan bu değildi, önemli olan Harry'yi tehlikeden korumaktı.

"Expelliarmus!" diye bağırdı bir Ölüm Yiyen'e karşı ve karşısındaki kişiyle ettiği düellodan ötürü Alora'yı göremeyen maskeli büyücü asasını düşürdü.

Alora hemen ardından "Petrificus Totalus." dese de Ölüm Yiyen onu çoktan fark ettiği için saldırısını hızlıca def etmiş, üstelik bir lanet yollamıştı.

Laneti karşılamaya hazır bir şekilde bekleyen Alora'yı önüne atlayıp onu büyüden koruyan Bill oldu. "Şatoya git!" dedi ona Bill karşısındaki Ölüm Yiyen'i etkisiz hale getirirken.

"Harry burada bir yerde!" Alora telaşla etrafına bakındı, onu arıyordu. "Onu bulmadan gidemem."

Bill de etrafı gözledi ancak Harry'ye benzeyen kimseyi görmemişti. Gerçi bu kargaşada nasıl görecekti ki?

Alora başka yöne giderken karşısına çıkan iki Ölüm Yiyen ile durakladı. Sanki onun kim olduğunu biliyormuş gibi Ölüm Yiyenler pis pis gülerken Alora "Sersemlet!" diye bağırdı ancak ikisine karşı pek de işe yaramadı.

Gelen bir laneti Kalkan ile kendinden uzaklaştırmayı başarıyla sağlamış olsa bile sonra gelen büyüye karşı hiçbir şey yapamadı, kendini ciğerlerinden nefes çıkmaz bir şekilde yerde bulmuştu bile.

"Sirius!" Pierre, Sirius'a arkadan saldıran Ölüm Yiyen'i gördüğü anda Ölüm Yiyen'i lanetleyerek bayılttıktan sonra ona koştu. "İyi misin?"

Sirius başını sallayıp etrafa bakındı. "Harry ve Alora şatoda, değil mi?" Uzaktaki bir Ölüm Yiyen'e sersemletme yollarken Pierre'in cevabını bekliyordu.

"Yani... Pek sayılmaz." dedi Pierre. "Harry senin peşinden fırladı, tutamadım."

Gri gözler şok içinde ona döndü. "Ne?!" dedi. "Senden tek bir şey istedim onu da beceremedin mi?!"

Pierre kendilerine gelen Ölüm Yiyen'e vücut dondurma büyüsü atarken "Ne yapayım, James'in oğlu! Bela nerede Potterlar orada!" diyerek kendini savundu.

Sirius küfrederek Pierre'i orada tek bıraktı ve Harry'yi aramak için koşarak gözden kayboldu.

Harry ise önüne gelen Ölüm Yiyen'e Sirius'un öğrettiği lanetleri atarken ayağının bir şeye çarpmasıyla durmuş ve yerdeki parlayan kupaya bakmıştı. Şampiyonun kupası olmalıydı.

Fakat kupanın yanında duran şey dikkatini daha çok çekmişti. Cedric Diggory, gözleri kapalı öylece yerde yatıyordu.

Endişeyle ona doğru eğildi Harry ve "Cedric!" diyerek nabzını kontrol etmeye başladı fakat hiçbir şey duyulmuyordu. "Cedric!" Harry gerginliği gittikçe artarken Cedric'in ölmediğini düşünmeye çalışıyordu.

Fakat ölmüştü, nabzını duyamıyordu Harry. "Kahretsin!" dedi korkuyla. Aklını kaçıracak gibi duruyordu ancak sırtından yediği büyüyle yüzüstü düştüğü için Cedric tamamen aklından çıkmıştı.

Çığlıklar daha da yükseldi, kaçmaya çalışanların sayısı artmıştı.

"Saklanan Çocuk." diyen soğuk, tiz sesi duyduğu gibi Harry düştüğü yerde arkasını dönüp karşısındaki kişiye baktı ve kalbi korkuyla sıkıştı.

Lord Voldemort.

Müritleri arkasına dizilmişti ve hepsi Harry'ye bakıyordu. Voldemort'un kırmızı gözleri parlak bir hazineyi bulmuş gibi zaferle doluyken elindeki asasını kaldırdı. "Ölümüne hoş geldin."

"Burada! O burada!" diye haykıran birilerini duyunca Sirius telaşla etrafa bakındı. 

"Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen!" diye bağırdı bir kişi daha ve Sirius korkuyla karışık adrenalin ile herkesin kaçtığı yöne doğru koşmaya başladı.

Harry düştüğü yerden kalkıp asasını karşısındakine doğrulturken Voldemort'un arkasındakiler güldü, sanki Saklanan Çocuk oyuncakla tehdit ediyordu Karanlık Lord'u.

"Basit dördüncü sınıf düzeyi büyülerin bana işlemez Harry Potter." dedi Voldemort. Fakat Harry asasını indirmemişti, hala ona bakıyordu.

İlk kez Voldemort ile karşılaşıyordu Harry. Annesinin ve babasının katiliyle... Fakat içinde korkudan çok nefret vardı, onu nefreti ayakta tutuyordu.

"Tüm yıl bunu bekledim, nihayet... Karşımdasın, Saklanan Çocuk." dedi Voldemort. "Artık saklanamıyorsun."

Harry yutkundu. "Saklanmaya çalışmıyorum." dedi. "Saklansam beni asla bulamazdın."

Tüm Ölüm Yiyenler, Harry'nin bu dediklerine gülünç bir şakaya gülüyorlarmış gibi güldüler.

"Sen Karanlık Lord'un gücünü hafife mi alıyorsun çocuk? Karşında tüm zamanların en güçlü büyücüsü var!" dedi birisi. Bir kadın sesiydi bu ve oldukça sinir bozucu bir tınısı vardı.

"Şşşt." dedi Voldemort hızlıca ve konuşan kadın sustu ancak bu sefer de Harry konuştu. "Tüm zamanların en güçlü büyücüsü sen değilsin, Dumbledore."

Voldemort'un yüzünde bunu duyduğu anda korkunç bir ifade oluştu ve asasını kaldırıp "Crucio!" diye haykırdı.

Harry kendisine çarpan büyüyle bedeninde katlanılması güç bir acıyla iki büklüm olarak acının etkisiyle bağırdı.

Onu kurtaran ise beklemediği bir kişi oldu, Pierre attığı bir büyüyle Voldemort'un dikkatini dağıtarak Harry'yi İşkence Lanetinden kurtardı ve önüne geçti.

"Sana şatoya gitmeni söylemiştim." dedi Pierre, Harry'ye. Harry güçlükle yerinde doğrulup ayağa kalkarken Voldemort, Pierre'e Öldüren Lanet'le saldırmıştı. Eğer adam hızla büyüden kaçmasaydı yeşil ışık onu bulacaktı.

"Kaçmanın anlamı yok Saklanan Çocuk, daha kaç kişi seni korurken ölecek? Annenle baban yetmedi mi?"

Pierre, James ve Lily'nin ölümü anılınca hınçla Voldemort'a lanet fırlatırken Harry de aynı anda bir lanetle saldırmıştı. 

Ölüm Yiyenler iki koldan Lordlarına saldıran kişileri görünce asalarını doğrultup saldırıya başlayacakken bir anda etraflarında toplanan kişilerle neye uğradıklarını şaşırdılar.

Sirius, Remus, Bill, Arthur, McGonagall, Flitwick, Sprout ve Bakanlık'ta çalışan ama son görevi izlemek için Hogwarts'ta bulunan birkaç Seherbaz gelmiş, hepsi Pierre'in yanında yerlerini alarak Harry'nin önüne kalkan olmuşlardı.

Sert bir düello taraflar arasında bir kez daha başladığında Harry yardım etmek için kafasını uzattığı her anda birileri onun önüne geçiyor ve kendisine siper oluyordu.

Fakat aradan attığı büyülerle elinden geldiğince yardım ediyordu Harry.

Aralarına bembeyaz bir ışık belirdiğinde herkesin gözü kamaştı. Bu ışık Dumbledore'un gelişinin habercisiydi.

"Dumbledore!" dedi Voldemort kinle, onu tam karşısında görünce asasını sallamıştı ancak Dumbledore zahmetsiz bir hareketle onun büyüsünü engellemişti.

"Tom, okuluna dönmek için ne kadar da nahoş bir yöntem bu böyle." Dumbledore karşısında dimdik durarak ona bakarken Dumbledore'un gelişiyle Ölüm Yiyenlerden birkaçı toz olmuştu bile.

Voldemort'un arkasında yalnızca ona en sadık olan müritleri kalmıştı.

"Çocuğu bana yıllar önce verseydin bu hiç yaşanmazdı."

Dumbledore sahte bir üzüntüyle "Bunu yapmayacağımı en iyi senin biliyor olman gerekirdi." dedi. "Buradan bir an önce gitmeni öneriyorum, yoksa hoş olmayan şeyler yaşanacak."

Voldemort hınçla gülerek "Asla." dedikten sonra asasını kaldırdı ve Dumbledore'un kendini savunmaya almasıyla düello başlamış oldu.

Sirius düelloda kalmak istese de ilk önceliği Harry olduğu için ona doğru yaklaşıp "Şatoya." dedi ve çocuğu kolundan kavrayıp koşmaya başladı.

"Ama Dumbledore-"

"Dumbledore halleder." dedi Sirius. "Seni güvene almak zorundayız."

Harry, Sirius'un hızına ayak uydurmaya çalışırken "Alora nerede?" diye sordu.

Sirius bilmiyordu, şatoda olduğunu düşünmek istiyordu. Sahada onu aramış ama hiçbir yerde bulamamıştı, bu da şatoda olduğu ihtimalini güçlendiriyordu.

Yanıt alamayan Harry "Alora nerede?" diye sordu bir kez daha. "Sirius?!"

"Şatodadır Harry."

Kaşlarını çattı çocuk. "Onu görmedin mi?" Sirius yine yanıt vermeyince Harry kolunu ondan kurtarmak için çabalamaya başladı. "Alora'yı bulmam gerek."

"Seni şatoya bıraktıktan sonra onu bulacağım!" dedi Sirius kaçmasını engellemek için kolunu daha sıkı tutarken. "Ama senin güvende olman lazım."

"Alora'yı bulmalıyız! Onun iyi olduğunu bilmeliyim."

Sirius onu zorla çekiştirerek Hastane Kanadı'na götürdü, karmaşa esnasında yaralananları buraya getirmişlerdi ve Madam Pomfrey hepsiyle ilgileniyordu.

"Kal burada!" dedi Sirius sert bir sesle. Arkasını dönüp tekrar Quidditch sahasına gidecekken "Alora!" diyen Harry'nin sesi yükseldi ve Sirius durup arkasına baktı.

Harry bir sedyeye doğru gidiyordu ve o sedyede biri yatıyordu. Sirius telaşla o yöne ilerlerken etrafta koşturan Şifacılara ve yaralılara çarpmamaya çalışıyordu.

Harry, Alora'yı yatakta gözleri yarı açık yatarken görünce dünyasının ayaklarının altından kaydığını hissetti. Ona nasıl ulaştığını nasıl ellerini yüzüne sardığını anlamadı. "Alora, ne oldu sana?"

Alora, Harry'nin yüzünü kavramış elinin birinin bileğini tuttu ve "Harry..." diye mırıldandı, konuşurken bile canı acıyordu. "İyisin."

"Sen kötüsün, ne oldu?"

Konuşabilecek kadar iyi hissetmiyordu kendini Alora, başını iki yana salladı. Harry ona bakarken kalbinin acıyla sıkıştığını fark etti. Alora'nın çektiği acı onun da canını yakıyordu, ona zarar verenleri yok etmek istiyordu.

Sirius "Alora!" diyerek yanlarına vardığı anda Harry kızı bırakıp kenara çekildi ve Alora'ya bakması için Sirius'a yer açtı. "Tatlı Alora'm, şatoya gitmeni söylemiştim."

"Harry'yi bulmak istedim." dedi Alora ve Harry suçlulukla gözlerini kaçırdı. "Ölüm Yiyenler biraz zarar verdi ama Madam iyi olacağımı söyledi."

Onun saçlarını okşadı Sirius. "Yorma kendini şu an, dinlenmeye çalış." dedi.

"Babam nerede?"

Voldemort ve Ölüm Yiyenlerin arasında bıraktığı Remus ve Pierre aklına gelince Sirius "Siktir." dedi kendi kendine. Onların yanına gitmeliydi. "Harry, burada Alora ile kal. Ben hemen geliyorum." 

Harry bir şey demeye fırsat bulamadan Sirius koşarak Hastane Kanadı'ndan çıktı. 

Alora'nın elini tuttu Harry. Alora gülümseyerek onun tutuşuna karşılık vermişti. "Peşimden gelmemeliydin."

"Bunun yaşanmayacağını ikimiz de biliyoruz bence." dedi Alora, nefesleri bıçak gibi batmıştı ciğerlerine. "Senin yanında olmalıydım."

Harry ona bakarken ne kadar güzel olduğunu bir kez daha gördü ve nasıl bu hale geldiklerini sorguladı. Nasıl aylarca konuşmaz hale gelmişlerdi? "Biliyor musun, bence aramızda geçen her şeyi unutalım." dedi bir anda.

Alora kaşlarını çattı Harry'nin söyledikleriyle. "Eski halimize dönelim, iki yakın arkadaş olduğumuz halimize. Böylesi bizim için daha iyi. Öteki türlüsünü başaramıyoruz çünkü."

Alora'yı kaybetmekten çok korkuyordu Harry, üstelik bu gece olanlardan sonra bu korkusu daha da perçinlenmişti. Dost olarak olsa bile onu yanında tutabilecekse dostu olmaya razıydı, tüm hislerini bir kenara atabilirdi.

Alora'nın yanında olmasından önemli değildi hiçbir şey.

"Ama-"

Alora konuşamadan biri "Harry!" diye seslenince Harry "Gitmeliyim, gelirim hemen." deyip onu bırakmış ve gözden kaybolmuştu.

Sirius, Quidditch sahasına geldiğinde çoktan ortalık sakinlemiş, Ölüm Yiyenler ve Voldemort toz olmuştu.

Dumbledore'un geldiğini görünce bunun olacağını biliyordu Sirius zaten. Voldemort, Dumbledore'a kafa tutacak cesarete sahip değildi. Korkağın tekiydi.

Etrafa bakınırken uzakta konuşan Pierre, Remus ve McGonagall'ı gördü. Koşarak onların yanına gitti.

Adım seslerini ilk duyan Pierre olmuştu, Sirius'a döndüğünde diğerleri de onun baktığı yöne baktı. Sirius hızlıca Remus'a atılıp ona sarılmıştı. "İyisin değil mi?"

Remus onu sıkı sıkı sararken "İyiyim, sen?" diye sordu.

Sirius mırıldanarak iyi olduğunu ifade ederken Remus'tan uzaklaşıp McGonagall'a baktı. "Profesör, her zamanki gibi ışıldıyorsunuz." dediğinde McGonagall gözlerini devirdi.

En son Pierre'e döndü Sirius. Onun yanağındaki kesiği gördüğünde dişlerini sıktı. "İyi misin?" diye sordu.

"Alora'yı gördün mü?" diye sordu Pierre kendisine yöneltilen soruyu umursamadan.

Sirius kaşlarını çattı, Pierre soğuk ve ters duruyordu, konuşması da bu yöndeydi. Ne olduğuna anlam verememiş olsa bile "Evet, Hastane Kanadı'nda. Yanında Harry var, yaralanmış ama iyi gözüküyor." dedi.

Pierre'in bakışları değişti, yüz ifadesinde korkutucu bir bakış oluştu. "Nasıl yaralanmış?" dedikten sonra arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Adımları hızlı ve seriydi. Kızı için korkuyordu.

Arkasından ilerlemeye başladı Sirius. "Kötü bir şeyi yok." 

"Bunu bilemezsin!" dedi Pierre sinirle ve adımlarını hızlandırdı. Elinde hala asası duruyordu, her an yeni bir saldırı olacakmış gibi hazırlıklı duruyordu.

"Pierre!" Sirius'un adını söylemesiyle Pierre duraklayıp ona döndü. Kollarını iki yana açtı Sirius. "Ne oluyor, bu tavrın ne?"

"Tavrımda bir şey yok Sirius." Pierre tekrar yürümeye başladı. "Alora için endişeliyim, senin aksine."

"Bu ne demek oluyor şimdi?" dedi Sirius sinirlenerek. "Alora için ben de endişelendim elbette ama söylüyorum ya, iyiydi!"

Pierre sert bir nefes vererek "Konuşma, tamam mı? Hatta Lupin'in yanına dön, Alora'ya ben yeterim." dedi.

O an Sirius, Pierre'in kıskançlık yaptığını anladı. Remus koştuğu ilk kişi olduğu için kıskanmış hatta belki üzülmüştü. Haksız bir üzülmeydi, sonuçta Remus onun sevgilisiydi ama yine de üzülmüş olmalıydı.

"Alora benim de kızım." dedi Sirius hala yürümeye devam ederken.

"Biliyorum." Pierre nefes verdi. "Amacım da oydu zaten."

Sirius onun söyledikleriyle kaşlarını çattı ancak Pierre'e bunun ne anlama geldiğini sormasına fırsat kalmadan Pierre koşar adımlarla yürüyerek Hastane Kanadı'na doğru yol aldı.

-

-

-

Geldi gelmekte olan

Ama sizin istediğiniz şekilde değil ahhahshdbahdhs

Sonraki bölüm Ölüm Yiyenlerin nasıl Hogwartsa geldiğini anlatacağım, cevapsız kalmayacak merak etmeyin

Cedric öldü, tam da en ihtiyaç olmayan zamanda öldü çocuk yazık günah ya

Ortalık kaos yeri ve bu esnada ortama giren Harry/Alora draması ve Pierrein kıskançlığı: 🤡🤡

Öpüyorum hepinizi, oy ve yorumları unutmayınnnn

06.07.2023









Continue Reading