Episode 49
"Aşk"
***
Önümüze kattığımız yolları birbir aşarken yürümek ilk defa yorucu bir eylem değildi. Keremlerden çıktıktan sonra Kerem doğup büyüdüğü yerleri bana göstermek istemiş, bu yüzden onun çocukluğunun geçtiği sokaklarda yürümeye başlamıştık.
Kararmaya başlayan hava ortama loş bir hava katarken Keremin elini tutmaya devam ediyordum. Kerem ise geçtiğimiz her kaldırım taşını bile bana anlatıyor, bende büyük bir heyecanla onu dinliyordum.
"Burası," dedi ve elimi bırakmadan ilerideki binayı gösterdi. "Çocukken en sevdiğim yerlerden birisiydi. Oyun oynadıktan sonra buradaki Hatice teyze bize su ve yemek verirdi. Çünkü eve girersek bir daha dışarı çıkmama ihtimalimiz vardı."
Söylediklerine gülümserken hiç böyle anımın olmaması aklıma gelmiş, büyük şehir çocuğu olmanın olumsuz yanlarını yeniden görmüştüm. Yine de saniyelik düşen yüzümü hemen toparlamaya çalışmıştım.
"Annelerimiz kızardı bize ama Hatice teyze bizi savunurdu, bazen balkonuna top kaçırırdık kızardı ama yine de su istediğimiz zaman verirdi."
Heyecanlı heyecanlı anlatışına içim gidiyor, kendi çocukluk anılarıma inmeye çalışıyordum. Annem öğretmen olduğu için tayinimiz çıkıyor, sürekli başka şehirlerde yaşamaya başlıyorduk. Bu yüzden arkadaşım olmamıştı. İçe kapanık birisi olduğum için de çocukluğum yalnız geçmişti. Elifi saymazsak...
"Asel." Keremin ismimi söylemesiyle bakışlarım ona dönerken daldığımı fark etmiştim. İnsan düşünce havuzunun içindeyken zaman algısını yitiriyordu. "Efendim sevgilim?"
Neşeli çıkarmaya çalıştığım sesim oldukça başarılı gelirken Kerem inanmışa benzemiyordu. Adımlarını durdurdu. Tuttuğu elimi bırakmadan beni de kendine doğru çevirdi. "Bir sorun mu var? Sıkıldın mı?"
Son sorduğu soru kaşlarımı çatmamı sağlarken hızla kafamı iki yana salladım. Onun tarafından yanlış anlaşılmak istemiyordum.
"Hayır Kerem, saçmalama. Sıkılmadım." Birkaç saniye durmuş, asıl problemi nasıl dile getireceğimi düşünüyordum. Bunu ona söylersem büyük ihtimalle kendisini suçlayacak ve anlatmayı kesecekti.
"Sorun nedir o zaman güzelim?"
Keremin iyimser sesi ondan bir şeyler saklamamı zorlaştırırken derin bir nefes aldım. "Sen böyle heyecanlı heyecanlı anlatınca kendi çocukluğum aklıma geldi. Benim hiç öyle anım olmadı."
Kerem söylediklerimle duraksarken benden böyle bir yanıt beklemediğini anlamıştım. Kimsenin de aklına gelmezdi muhtemelen. Buruk bir tebessüm ile yeniden dudaklarımı araladım. "Hadi gel anlatmaya devam et. Önemsiz bir şeydi zaten."
Elinden tuttuğum Keremi ilerletmeye başlarken o da sessiz kalmış, yavaşta olsa adım atmaya başlamıştı. İkimiz de sessiz bir şekilde ilerlemeye devam ederken arabanın önüne gelmiş, yine aynı sessizlikte arabaya binmiştik.
Aramızdaki sessizlik canımı sıkarken radyoya uzanmış, rastgele bir kanalda durmuştum. Çalan şarkı arka fonda müzik olurken hissettiğim huzursuzlukla dudaklarımı araladım.
"Kerem," Ona seslenmem ile bakışları bana dönen sevgilim yüzüne bir tebessüm koymuştu. "Ben bu anı bozmak istememiştim, özür dilerim."
Söylediklerimde çok samimiydim. Onun çocukluğunu kıskanmamış, aksine böyle bir çocukluk geçirdiği için mutlu bile olmuştum fakat hissettiğim burukluğu da engelleyemiyordum. Kerem vitesteki elini elime götürmüş, dudaklarıyla elimin üstüne bir öpücük kondurmuştu.
"Biliyorum güzel kızım. Özür dilemene de hiç gerek yok. Zaten Hatice teyzeden sonra bir şey kalmamıştı geriye, bir şeyi bozmadın yani. O düşünceyi kafandan at."
Söyledikleri beni rahatlatmaya yetmezken dediklerine sessiz kaldım. Kerem ise elimi bırakmamış, bir eli elimde arabayı kullanmaya devam etmişti. Arada bir vitesi beraber değiştiriyorduk ve midemdeki kelebeklere söz geçiremiyordum.
Kerem geldiğimiz yolun aksine doğru giderken gözlerim arkadaki yoka kaydı. Ne olduğunu anlamaya çalışan bakışlarım etrafta gezinirken Kerem bir şey olmamış gibi arabayı sürmeye devam ediyordu.
"Nereye gidiyoruz?"
Sorduğum soruyla bakışları bana döndüğünde hızlıca cevap verdi. "Küçük bir işim çıktı, onu halledeceğim hemen."
Söylediği şeyi kafamla onaylarken bakışlarım camdan dışarıya kaymıştı. Uzun sayılabilecek ağaçlar yolun kenarında sıralanmış, iki yolu birbirinden ayırma görevi üstlenmişlerdi. Şeritler ve yollar bir bir arkamızda kalıyordu. Yavaş yavaş tamamen kararan hava ile sokak lambaları da açılmış, yolu aydınlatmıştı.
Sessiz geçen yolculuğumuzu bozan şey şarkıydı. Radyodan duyulmaya başlayan tanıdık melodi ile bakışlarım Kerem'e dönerken onun da bakışları beni bulmuştu. İkimiz de yüzümüzdeki gülümsemeler ile birbirimize bakarken Kerem kaza yapmamak adına yeniden yola dönmüştü.
"İnsan yalnız doğar da, yalnız ölmezmiş naber.."
Mırıldanmaya başladığım şarkıya Kerem de katılırken az önceki sessiz yolculuğun aksine yolculuğumuz hareketlenmişti.
"Sanırım tüm hayatım boyunca bu şarkının hep bir anısı olacak." Keremin söyledikleri ile şarkı söylemeye ara verirken ortamı yumuşatmak için ona takılmaya karar vermiştim.
"Dürüst ol; bu şarkı sana İcardiyi mi yoksa beni mi hatırlatacak?"
Sorduğum soruya Kerem bir kahkaha atarken bende gülmüş, merakla cevap beklemeye başlamıştım. Devam eden şarkıya karışan kahkaha sesleri durduğunda Kerem bana bakıp dudaklarını araladı.
"Taraftarımıza İcardiyi hatırlatır ama bana senden başkasını hatırlatmaz."
Söylediği şey ile karnımdaki kelebekler yeniden hareketlenirken gülümsedim. Dalga geçtiğimi bilmesine rağmen ciddiyetle cevap vermesi hoşuma gitmişti. "Yazık çok aşıksın bana."
Kerem elime uzanıp elimin üstüne yeniden bir öpücük kondurduğunda bakışlarını yoldan ayırmamıştı. "Çok aşığım."
Bu zamana kadar birbirimize seni seviyorum demiştik ama aşkın çok başka olduğunun da farkındaydım. Keremin bana aşık olduğunu itiraf etmesi kendi hislerimi düşündürmüştü. Onun yanında hissettiklerimi basit bir sevgi seli olarak geçiştiremezdim. Bu yüzden kendimden emin bir sesle dudaklarımı araladım.
"Neyse ki karşılıklı hisler bunlar."
Kerem söylediğime bir gülümseme ile cevap verirken parmaklarımızı birbirine geçirmişti. Akıp giden yol bir lunaparkın önünde durduğunda bakışlarım Kereme döndü. Kerem arabayı park etmek için bir yer bakınmış, bulmasıyla da arabayı oraya sürmüştü.
Kerem arabayı park ettiğinde ne olduğunu anlamamış bir şekilde Kereme bakıyor içinde bulunduğumuz anı sorguluyordum. Arabanın camlarını kapatan Keremle sonunda bakışlarımız birleşmişti.
"Hadi." diyerek arabadan indiğinde anlamamış bir şekilde sadece onun söylediğini yapıyordum. Telefonum ve çantamı alarak arabadan indiğimde Kerem de benim bulunduğum tarafa gelmişti. Uzattığı elini tutarken hâlâ anlayamamış bir şekilde ona ayak uyduruyordum.
"Senin işin yok muydu?" diye sordum. Kerem ise gülümsemiş, bana bakmadan ilerlemeye devam etmişti. "Şu an işimi hallediyorum zaten."
Lunaparkın giriş kapısının önüne geldiğimizde Kerem durmuş, bana bakmıştı. İki elimi de tuttuğunda yavaş yavaş zihnim neler olduğunu anlamaya başlamış gibiydi.
"Sen öyle söyleyince elimden bir şey gelsin istedim. Gecenin bir körü zile bas kaç oynayamayacağımızdan, Hatice teyzeyi de mezarından kaldıramayacağımdan yapılacak tek şey seni bir lunaparka götürmekti."
Söylediği cümleler ile gözlerim dolmuş, bunun aksine dudaklarımda büyük bir gülümseme peydahlanmıştı. Bu kadar ince düşünmesi hıçkırarak ağlama isteği uyandırıyordu bende. Kollarımı hızla boynuna doladığımda o da ellerini belime sarmıştı.
"Sana çok aşığım."
Dudaklarımın arasından çıkan sözler Keremin ellerini daha da sıkılaştırmasını sağlarken ağlamamak için ondan ayrıldım. Söylediğim her kelimenin de arkasındaydım. Ona olan sevgimin adı artık aşktı ve bundan çok emindim.
"Hadi," dedi Kerem ve elimi tuttu. "Yaşaman gereken bir çocukluk var."
***
AAAAŞKKK SENİ YAZIYORMUUUŞ, BİLMEDEEEN KADERİME KAZIYORMUUUŞ, HEP SENİ ÇİZİYORMUŞŞ SAYFALARCAAA SEN GELMEDEN SEVMEDEENN
Ağlayarak yazdığım bir bölüm olduğu doğrudur, napsaydım ağlamasa mıydım 🥹 İnstagram da olanlar konudan haberdar ama beni buradan takip edenler için bir özet geçeyim. Arkadaşlar köye geldim ve internetin çektiği anlarda bölüm yazıyorum. Bu yüzden şu sıralar aktifliğim İrana kaçmış durumda hepinizden çok özür dilerim ama elimden geldiğince halletmeye çalışıyorum, şimdiden kusura bakmayın.
Sizi çook seviyorum, yıldızı parlatmayı ve boool boool yorum yapmayı unutmayın ❤️💛🦁
🪄 FİNALE SON 1! 🪄