Balın

By eflalhatun

1.2M 73.1K 14.4K

●abi kurgusudur● Dimòniu ismi ilk olarak bu kitapta kullanılmıştır! İblis anlamına gelir. Senelerce kız çocu... More

⋆tanıtım⋆
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
ÖZEL BÖLÜM - 1
ÖZEL BÖLÜM - 2
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
100K !!
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
ÖZEL BÖLÜM - 3
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0

3.1

19.6K 1.2K 296
By eflalhatun

Medya : katil kek Deniz (dimòniu)

!! Mantık hatası üstadı olarak ufak bir düzenleme yapmak istiyorum. Papatya, Agâh ve Balın'dan büyük. Bu kitap 2022 senesinde geçiyor. Balın beş, Agâh on yaşında. Papatya yaşasaydı on iki yaşında olacaktı.

Kafanız buraya kadar karışmadıysa açıklamaya devam ediyorum. Deniz akıl hastanesinden kurtulduğu gece Papatyayı yanına aldı, o zaman on altı yaşında bir çocuktu ve Papatya bir yaşındaydı. Deniz şu an yirmi üç yaşında hesaplara göre Papatyanın yedi yaşında olması gerek fakat hayır. Dediğim gibi Papatya her ikisindende büyük olduğu için on iki yaşında olması gerek.

Sabahtan beri Allah bilir kaç tane böyle mantık hatası yaptığımı düşünüyorum dkjsk. Sırayla Papatya 2011, Agâh 2013 ve Balın 2018 doğumludur. Benim bu mantıksızlığıma alıştınız biliyorum ama görmezden gelin olur mu. Hepsi düzenlenecek. !!

-Sevgilerimle, Mantık hatası üstadınız
Eflâl...

Yazar

"Merhaba Yiğit, seni gördüğüme çok sevindim." Güneş gözlüğünün altından kendinden birkaç yaş küçük olan adama baktı uzunca Deniz. Hemen hemen aynı yaşta olmalarına rağmen, o Yiğidin iki katı gibiydi. Kendinde en sevdiği özelliği buydu, uzun ve yapılı olması gittiği her ortamda ağırlığını belli ediyordu.

Birkaç saniye irkilip toparlanan Yiğit, boya olduğuna emin olduğu beyaz saçlı adama doğru kafasını çevirmeden bakışlarını yumuşattı. Hislerini belli ederse, korktuğunu düşünürdü. Sırf bu yüzden sert görünmeye özen gösterdi fakat Deniz onu kendinden bile iyi tanıyordu.

"Seni korkuttuysam üzgünüm, amacım bu değildi." Ardından kibarca gülümseyerek eldivenli ellerinde hafifçe tuttuğu silahı geriye çekerek oturduğu koltuğun yanına bıraktı. Tatbiki de üzgün değildi. Sadece genç adamı şimdilik korkutmanın bir anlamı yoktu, çünkü öğrendiklerinden sonra zaten korkacaktı.

"Sen..." dedi Yiğit merak dolu sesiyle. Kafasını arkasına çevirerek rahatça ardına yaslanmış adama baktı. "kimsin?" Gözleri geçmişe dalarken, bu adamı daha önce birkaç kez gördüğünü anımsadı. Çoğu zaman bu kadar şık giyinmeyen adamın üstünde hep siyah bir ceket veya kısa bir tişört, beyaz saçlarının üstünde hep siyah bir şapka olurdu. Gözlerinde ince cam bir gözlükle tuhaf ama gündelik duruyordu.

İyi bir gözlemciydi Yiğit. Keskin hafızası, gördüklerini kolay kolay unutturmazdı. Bu özelliği çoğu zaman canını sıksada bazen oldukça işe yarar oluyordu.

Kendisini inceleyen adama izin verdi. Onu hatırlasın istedi ve istediğini elde edene kadar konuşmadı. Aradan geçen bir iki dakikanın sonunda tekrar dudaklarını araladı. "Ailemin etrafında dolaşmanın sebebi, babama veya abime düşman olman mı?"

Aklına başka ihtimallerde geliyordu fakat en büyük ihtimal, asker olan babası ve abisinin peşindeki bir teröristti.

"Ailenle ilgilenmiyorum, Yiğit." İnci gibi dişleri hafif görünecek şekilde gülümsedi. Heykel gibi duruşu, birçok mankenin elenmesine sebep olurdu. Yanağında hafif belirginleşen gamzesi göründü.

Gerçekten eğlendiği aşikardı ama ciddiyete bürünmesi uzun sürmedi. "O halde neden ailemin etrafındasın sürekli?" Tabi ki de biliyordu nedenini, o da tıpkı başkaları gibi Balının peşindeydi. Sadece sormak için sormuştu bu soruyu.

"Sen zeki bir adamsın Yiğit, sebebini bildiğini biliyorum." Kafasını hafifçe yana yatırarak gözlüğünün altından baktı. Masmavi gözleri Balının gözlerine nazaran giriye çalıyordu, yorgun ve ışığı sönmüş gibiydi.

Kardeşinin gözleri ışıl ışıl bakıyordu hep, dakikalar önce gördüğü miniğini özlediğini hissetti. Fakat bu özlemi içinde büyük bir korkuya sebep oldu. Bu adam Balının peşindeyse, onu arayan eski ailesinden biri olabilir miydi?

"Neden?" Sormak istediği birçok soru fakat sadece bir nedene ihtiyacı vardı. "Nedenini öğreneceksin ama önce askeriyenin önünden ayrılalım. Yan koltuğa geç." Deniz soğukkanlılıkla arabadan inmesini bekledi adamın.

"Bunu neden yapayım? Araçtan indiğim gibi kapıdaki askerlere işaret verirsem, seni yaka paça alırlar biliyorsun değil mi?" yüzünden hiç düşmeyen gülümsemesini silerek derin bir nefes bıraktı Deniz. En nefret ettiği şeylerden biri zorla gülümsemek ve bir diğeri ise insanların onu istediği olacağı halde oyalamasıydı.

"Fazla vaktim yok küçük adam. Ya benimle gelir ve her şeyi öğrenirsin ya da beni işaret verebileceğin askerlere teslim eder, kız kardeşinin ölmesine göz yumarsın. Seçim yapmak için süren yok namlunun ucunda bir hayattan bahsediyorum." Gözleri kısılan Yiğit önüne dönerek araçtan indi.

Ön taraftan dolanarak, yan koltuğa geçti. Yiğidin bu kadar çabuk ikna olması Denizi bu kez sahiden güldürdü. Bu kez kendisi kapısını açarak indi araçtan. Gözündeki gözlüğü düzelterek kameraların olduğu tarafa dönerek bir süre olduğu yerde durdu.

Birkaç askerin dikkatini çekmeyi başarmıştı fakat onlar daha kendilerine ulaşamadan öne binerek aracı çalıştırdı. Aranan bir suçlunun kamera önünde poz kesmesi akıl alır gibi değildi fakat Deniz normal bir suçlu değildi zaten.

"Nereye gidiyoruz?" Yiğit, yanında bulunan adamın yan profiline birkaç saniye bakarak önüne döndü. Gözlerini bir saniye bile yoldan ayırmayan Deniz aracın penceresini açarak bir kolunu dışarıya sarkıttı. "Fazla soru soruyorsun." Kaşları çatılan Yiğit, neden aptallık yaparak adamın sözünü dinlediğini düşündü. Onu orada telsim ederek askerlerle beraber konuşmasını sağlayabilirdi. Kendine okkalı bir küfür sallayarak derin bir nefes aldı, Balın için her şeye katlanırdı.

"Sabırlı bir adam değilim, bana cevap ver!" Yiğidin sinirlenmesine aldırış etmeden önüne bakmaya devam devam etti. İki yaş sendromuna yakalandığını düşündüğü adamı tam şu anda delik deşik edip bir yerlere görmebilirdi. Sakinliğini koruyarak gidene kadar konuşmadı.

Lüks bir lokantanın önünde durduğunda araba, Yiğidin gözleri etrafta gezinti. Arabanın anahtarını kontaktan çıkaran Deniz, avucuna aldığı anahtarı Yiğidin kucağına bırakarak kapıyı açıp aşağı indi. Hiç oyalanmadan inen Yiğitte peşine takılmış, önden giderek en dipteki masalardan birine çökmüş adamın karşısına oturmuştu.

Sahiden, eli silahlı bir adamla lüks bir lokantada yemek yemeye mi gelmişti? Silkelenerek gözlerini çoktan kendisine dikmiş adama çevirdi.

"Hadi, sabahtan beri susuyorum fakat Balına zarar gelmesin diye. Eğer biraz daha uzatırsan hiç iyi olmayacak." sık solukları, karşısındaki beyaz saçlı adamla bir savaşa girmiş ve her iki tarafta sonuç alamadığı için ve nefes nefese kalmış gibiydi. Onu öldürmek istiyordu, fakat nedenini bilmiyordu.

İçinden bir ses, bu beyaz saçlı adamın iyi biri olmadığını ona sert bir şekilde fısıldıyordu.

"Sadece beş dakika daha bekle ufaklık. Bir arkadaşım gelecek." Derken sesi oldukça alaycı ama kibar çıkmaya devam ediyordu. Öyleki, sesindeki alayı karşısındaki adam anlayamamıştı bile. O, kibar bir katildi. Acımasız ve vahşi olabilirdi ama özünde hep nazik, kibar ve oldukça sevecendi. Onu vahşetin kollarına bırakanlar yüzünden böyle olmuştu.

Dudaklarında sahte bir gülümsemeyle, kafasını cam duvara çevirerek gözleriyle dışarıyı taradı. Ellerindeki eldivenleri çıkartmaya niyeti yok gibiydi ama rahatsız olmuyordu. Gözleri avını arayan bir aslan misali etrafı tararken dışarıdan bakan biri için oldukça normal görünüyordu. "Hoş geldiniz efendim." dedi yanlarına sessizce yaklaşan garson. Elindeki dört menüyü her ikisinin önüne koyarken diğerlerini boş sandalyelerin önüne bıraktı.

İkisinden çıt çıkmayınca garson tedirgin bir gülümsemeyle yanlarından ayrılarak tekrar baş başa bıraktı onları. "Bu ne saçmalık böyle, ne yapıyorum ben burada anasını satayım!?" ayağa kalkmaya yeltenen Yiğit masalarına gelen kişilerle şaşkınca yerine çivilendi.

Biri kendisiyle hemen hemen aynı yaşlarda bir adam ve elini tutan ufak bir oğlan çocuğu yanlarına gelmiş, izin istemeden masalarına kurulmuştu. Keyfi yerinde olan Deniz, hiçbir şey demeden biraz önce kalkmış gitmek üzere olan Yiğide alayla bakıyordu.

Yiğidi şaşkına çeviren masalarına gelmiş olamaları değildi, oğlan çocuğunun, küçük bal arasına benziyor oluşuydu. Anormal benzerlik karşısında dilini yutacak dereceye gelen genç adam şaşkınlıkla araladı dudaklarını. İçine sıcak bir şeyler akarken bedeninden bir ürperti geçti.

"Neler oluyor Allah aşkına!" Dudaklarından dökülen cümleler bile kulağına ulaşırken sanki kendisine ait değilmiş dışarıdan öylesine biri söylemiş gibi çok uzaktan ilişti. Cemal başıyla Denizi selamlarken aynı karşılığı aldı. Ufak çocuk dayı! naraları atarak Denizin yanına yaklaşıp kucağına kuruldu.

"Hoş geldin aslanım." Biraz önce kafasına silah dayayan adamla şimdi ufak bir çocuğun saçlarını okşayan adam bir miydi yani!? "Hoş buldum dayı." Öz dayısı olmasada Deniz ufak çocuğa kendini böyle tanıtmıştı. Böyle tanıtmak istemiş, hayatta küçük kız kardeşinden başka dalı olmayan bu çocuğa koca bir çınar olup onu korumak istemişti. Hoş, kardeşinden bile haberi yoktu.

Deniz gülümseyerek kafasını kaldırıp ayakta öylece dikilmiş şaşkın şaşkın kendisine bakan Yiğidi eliyle tekrar masaya davet etti. "Kibar katil." Cemal dudaklarından dökülen fısıltılı alayına kendi kendine gülerken Denizin hiç oralı olmadan bakışlarıyla Yiğidi masaya davet ettiğini gördü.

"Lütfen." Deniz bir kere daha hiç sevmediği ısrarla Yiğidi sabırla bekledi. "Lütfen otur. Sana anlatacaklarım uzun." kafasını tekrar Agah'a çevirerek gülümsedi. Elleri hala ufak çocuğun saçlarını seviyor, ona şefkatini açıkça gösteriyordu.

"Pekâlâ, bu saçmalığa daha fazla katlanmak istemiyorum ne anlatacaksan anlat!" Yiğit yaka paça tekrar oturduğu sandalyeyi sertçe çekerken, çıkan ses restorantta yankılandı. Etraftaki birkaç meraklı bakışın hedefi olmaları pek umutlarında olmamıştı.

"Madem öyle diyorsun, o zaman uzatmanın gereği yok." derin bir nefes vererek sustu. Dudaklarını aralayacağı vakit kucağındaki çocuğun masum bakışlarıyla acıktığını anlaması güç olmamıştı. Onları duygu karmaşasıyla izleyen Yiğit, Denizin yerinde kendini hayal etti. Kucağında ise minik bebeği, Balını vardı.

Çocuk, minik arısına o kadar çok benziyordu ki bir an düş gördüğünü düşündü hatta koluna uzun ve acılı bir çimdik bile attı kimseye belli etmeden. Denizin elini ne ara kaldırıp garsonu çağırdığını, ne ara sessizliğin kol gezdiği masada küçük çocukla bakıştığını anlayamadı bile.

"Bu, Agah. Yanınıza aldığınız küçük kızın öz abisi." Denizin gerçektende cümleleri hiç uzatmadan net bir şekilde yüzüne yüzüne haykıracağını tahmin etmeyen Yiğit bir kez daha yediği şokla geriye yaslandı. Dudaklarından dökülen ise sadece koca bir "Ne!?" olmuş ve sessizliğine kaldığı yerden devam etmişti.

Demek bundan dolayı çok benziyordu Agah, Balın'a.

İdrak etmekte güçlük çekerken, yüreği acıyla kasıldı. Annesi tarafından küçük kıza bırakılan videoda bahsetmişti Zerrin. Bir abisi vardı ama öldüğünü düşünmüşlerdi. Gerçek yüzüne ateş topu gibi çarparken yorgun kalbi atışlarını hızlandırdı.

"Duydun. İstediğin lafı dolandırmadan anlatmamdı ki bende hiç sevmem süslü cümleler. Dinle, benim kim olduğumun bir önemi yok Yiğit. Bu çocuk, yanınıza aldığınız kızla en yakın bağa sahip. Onun öz abisi bu yüzden onları birbirinden ayırmak acımasızca olur. Olurda yıllar sonra karşı karşıya gelirlerse, anlatmak daha güç olacak."

Bunun vebalini boynuna dolamaktan çekindi Yiğit. Belkide biraz korktu, çünkü bal arısına ihanet etme düşüncesi midesini bulandırıyordu. Kafasını bilinçsizce sağa sola sallayarak reddetti. "Baştan! Baştan anlat! Neler döndüğünü her şeyi!" kısa bir an Cemalle göz göze geldiklerinde bu adamında küçük arısıyla akraba çıkmaması için var gücüyle dua etti.

"Abi, önce bir tanışalım. Biliyorum seni, sen adama kendini tanıtmadan kafasına silah dayayarak getirdin buraya kesin. Beti benzi atmış çocuğun yazık." Cemal keyifle önüne gelen kahvesini yudumlarken, Denizin ters bakışlarına maruz kaldı. Açık alanda cinayet işlemeyeceğini bildiğinden rahat tavrından ödün vermeden sırıttı.

Tabi bir yanı diken üstünde, buranın çıkışı olduğunu hatırlatıyordu ona ama Denizi sıkıştırmak oldukça keyifliydi. "Kes sesini zevzek! Sence buraya öylesine sohbet etmeye mi geldik!?" Denizin sakin ama ürkütücü sesi Yiğidi kendine getirdi.

"Benden korkmana gerek yok Yiğit, seni nereden tanıdığımı düşünüyorsan eğer ben bir polisim. Kim olduğunu oldukça iyi biliyorum." dilinin ucunda zehir gibi akan yalanları birbir sıralarken o kadar profesyoneldi ki, Cemal bile bir an olsun polis olduğuna inanacaktı. Takım elbisesinin ceketine sıkıştırdığı polis kartını masanın üstüne bırakarak rahat tavrından ödün vermeden soğukkanlılıkla devam etti. "İsmim Hazan, yanınızda aldığınız küçük kızın annesiyle yakın arkadaştım."

Bu isimden nefret ediyordu Deniz. Bir zamanlar kabusu olan bu ismi ne pahasına olursa olsun bir daha anılmamak üzere hayatında silmişti. Fakat bu gün bu ismin çok işe yarayacağını ölse düşünemezdi. Kendisinin hazan diye tanıtmasının çok büyük bir nedeni vardı. Eğer araştırılmak istenirse, bulunamazdı.

"Balın doğduğu andan itibaren onların gizlice korumalığını yaptım bu zamana kadar. Bu süreçte, Agah benimle kaldı. Tabi diğer ufaklığıda yanıma alacaktım fakat beklenmedik şeyler oldu. Zerrin onu sizin kapınıza bırakıp giderken, beni hesaba katamadı. Yanlış anlama onu sizden almak niyetinde değilim, daha farklı şeyler için karşımdasın."

Duyduğu yalanlara inanmak istesede içindeki şüphe onu büyük bir boşluğa düşürdü. Her duyduğu yalanda bir kez daha ucuna vardığı uçurumdan aşağı düşüyor, bir kabustaymışcasına tekrar başa dönüyordu.

"Sen... Nasıl? Daha önce neden çıkmadın karşımızda? Uzaktan izlemekte neyin nesi! Ayrıca hangi polis bir suçlu gibi arabalara gizlice girerek masum birinin kafasına silah dayar!? " sormak istediği asıl soru bu değildi. Kafasında dört dönen tilkiler başını döndürdüğünden papağan gibi aynı şeyleri tekrar etmek zorunda kalıyordu. "Sakin ol ufaklık, beni sinirlendirmek istemezsin. O mesele için kusura bakma, havalı girişleri seviyorum sadece." içeriye sızan gün ışığı doğrudan Denizin yan profiline vuruyor, kusursuz yüzününün bir kısmını saklıyordu.

Polis değilde daha çok bir katili anımsatıyordu yüzü.

Deniz, her geçen dakika uydurduğu yalanlarını önce kendisine ardından karşısındaki adama inandırmayı kafasına koymuştu. Başarılı oluyordu, istediği şey Yiğidi duyduğu yalanlara inandırmak ve aileden biriyle iletişim halinde olmaktı. Başarılı olduğu için kendisiyle gurur duysada yüzüne hiçbir mimik yoktu.

"Mardin'de köklü bir aşiret vardı. Mutlaka Zerrinin Balına bıraktığı videoyu izlemişsindir ama yinede özet geçeceğim. Bu aşiretin en büyük oğluna, Ruhşan adında bir kız gelin gitti. Berzan... Doyumsuz ve ödlek herifin teki! Ruhşan denilen kadından bir kızı oldu. İsmi Papatya. Yaşanılan sözde ihanet oyunundan dolayı genç kadını ve kızı öldürdüler." Denizin sesi istemsiz titrerken gözlerini sıkı sıkı yummamak için zor duruyordu. Masanın üstünde duran eldivenli elini aşağıya indirerek sıkı bir yumruk haline getirdi.

Ablasından başka biri gibi söz etmek, ciğerini dağlıyorlarmış gibi yanık bir acı bırakırken kalbi tekledi. Seneler geçsede alışamadığı ölümleri onu mahvediyordu. Şimdi ise bundan basitçe bahsetmek onu bozguna uğrattı. "Üvey ablaları Papatya, bir yaşında öldürüldü. Her neyse... Ardından Berzanın adi bir herif olan babası daha kimse iki ölümü hazmedemeden oğlunun uçkuruna bir gelin daha getirdi."

Zerrin...

Yiğit beyninde yankılanan isimle ağlayacak hale gelmişti. Duydukları, karşısındaki insanlar, ona merakla bakan Agâh her şey resmen üstüne üstüne geliyordu. Buna daha ne kadar dayanabilirdi bilinmez, fakat sonunda kriz geçireceği kesindi. Deniz konuştuğu müddetçe hiçbir şekilde konuşup bölmedi. Zangır zangır titreyen vücuduna inat dik başı Denizi gururlandırıyordu.

"Zerrin, konağın ikinci gelini oldu. Geldiği iki sene boyunca çocuğu olmadı. Bu süreçte sürekli aşağılanıp hor görüldü ama sonunda hamile kaldığını, üstelik bir erkek çocuk olduğunu öğrendiler." büyük bir başarıymış gibi kutlama yapılıp şenlik verildiğini duyunca gidip hepsini öldürmek istemişti. Alt tarafı erkek cinsiyetli bir bireyin doğumu gerçekleşecekti. Sağlıklı olmasındansa cinsiyetine önem veren bu insanlar gözünde aşağılık birer böcekten farksızdı.

"O çocuk, Agâh." eliyle iştahla kucağında yemek yiyen çocuğu işaret ederek ufakça günümsedi. Her şeye rağmen... "Doğar doğmaz el kadar annesinden koparılıp Azerbaycana götürüldü. Uzunca müddet orada yaşadı dedesiyle beraber." konuşma ihtiyacı duyarak öne doğru hafifçe eğilen Yiğitle konuşmasını yarıda kesti. "Dedesi derken? Şu büyük abi denilen it mi?" Deniz kafasını belli belirsiz sallayarak onay verdi.

"Evet, o. Baş belası çocuklarıyla beraber şu sıralar Balının peşindeler. Anlatmak istediğim mesele buydu ama önce her şeyi bilmelisin. Agâh annesini hiç tanımadı, Zerrin beş sene boyunca hiç hamile kalmadı fakat beş senenin sonunda bir çocuğu daha olacağını öğrendi. Küçük Balın rahmine düşer düşmez yobaz dedesi tarafından öldürülecekti. Çünkü annesinin onlara ihanet ettiği sanılıyordu." Deniz acıyla gülümsedi.

"İlk gelin gibi, Ruhşan gibi..." Yiğit hayretle bakışlarını tavana kaldırıp bir süre sakinleşmeyi denedi. "Bu soysuzlar kız çocuk olacak diye iftira atıp ölüm fermanı mı yazıyor!" kırık gülümsemesi dudaklarında intihar ederken, Deniz masanın üstünden bir peçete alarak kucağındaki çocuğun dudaklarını sildi. Yaşıtlarına göre zayıf ve kısa vücudu oldukça tatlı ve çelimsizdi. Onu el bebek gül bebek büyütmek için her şeyini verirdi fakat Agahında tıpkı Balın gibi bir aileye, bir anne şefkatine ihtiyacı vardı.

Denizin bir yaşamı yoktu. Üstelik bir katildi. Gecesi gündüzü birbirine girmiş eli kanlı bir adamın yanı bu ufaklık için son derece tehlikeliydi.

"Ne Ruhşan ve kızı ne de Zerrin şu an hayatta değiller, eğer Balını alırlarsa o da ölür." acımasız sözleri Yiğidi yaralarken gözleri hırsla parladı. "Bunları babamla konuşman daha doğru değil miydi Hazan? Ben elimden ne gelirse yaparım fakat onlar benden daha fazlasını yaparlar." Hazan ismini duyan kulakları uğuldadı.

"Sende fazlasını yapabilirsin Yiğit. Hemde çok fazlasını. Sana anlatmamın en önemli nedeni, Balının şüphesiz en çok bağlandığı kişi olman. Sen mantıklı hareket edebilirsin ama ne baban ne de abilerin onları öldürmeden durmazlar. Senden istediğim şey, intikamını alabilmesi için bu iki küçük çocuğa yardım edebilmen. Zamanı geldiğinde öz babalarıyla tanışsınlar. Annelerini öldüren adamın canını yaksınlar, o adam ölürse, Zerrinin videosu onları çok yıpratır. En azından intikam alabilsinler."

Telefonuyla meşgul olan Cemal kafasını kaldırarak suyunu içen ufak çocuğa baktı. "Yavaş iç boğulacaksın!" elindeki kristal bardağı çekerek derin bir nefes aldı. "Deni- Hazan haklı. Onlara en azından bu hakkı tanımalısın. Onlar zeki çocuklar, eğer saklanırsa er yada geç öğrenirler, bu da gizlediğiniz için sizden soğumalarına sebep olur."

Balının onlardan soğuma, uzaklaşma düşüncesi beyninde şimşekler çakmasına sebep oldu. Böyle bir şeyin söyleşisine bile katlanamazken gerçekten olma düşüncesi diri diri mezara sokardı insanı.

"Tamam, tamam. Balın için her şeyi yaparım ve... Onun için de." kafasıyla küçük çocuğu işaret ederken kucağına alıp doya doya sevesi geldi. "Aferim, duygularını ve aklını kontrol etmeyi bilmen çok güzel. Fakat ufak bir tavsiye vermek isterim." derin bir nefes alarak kafasını cam duvara çevirdi. "Ne olursa olsun kimseye fazla bağlanma. Her şeyin fazlası zarar, özellikle kalbin için." Kaşları çatılan Yiğit sessizliğini sürdürdü fakat aklı bulanmıştı. Bu herif kalp hastası olduğunu nereden biliyordu? Kafasını sağa sola sallayarak aptallığına güldü. Emindi ki, adam dinlediği son şarkıyı bile biliyordu ama bu durum onu korkutmuyordu.

Namlunun ucundaki hayat, minik arısına aitti.

Ve o ne pahasına olursa olsun, şeytanla anlaşmaya hazırdı.

•••

Yazar

"Kuran çarpsın var ya seni tanıdığım güne lanet olsun ya, ulan bir türlü seni mutlu edemedik ne yaptık ne ettik keman çaldık yok! Zurna çaldık yo-" Ege elindeki buz parmak dondurmasını ısırırken kafasına çarpan sert bir cisim yüzünden kısa süreli ufak bir hafıza kaybı geçirdi. "Ne saçmalıyorsun aptal herif!" Kaşları çatık çatık gezen Arat eğilerek ağlayan ufak kızı kucağına alıp silahını sandalyenin üstüne bırakarak gülümsedi.

Sarı kıvır kıvır saçlarını özenle geriye doğru tarayarak kızarık yüzüne eliyle yelpaze yapıp ağlayışının dinmesini bekledi.

"Abi beynim gözümle beraber düştü, önce gözüm düştü sonra beynim düştü. İkisi birden düşt-" hızla çocuğun ağzına buzu sokarak geriye çekildi. "Kes sesini abicim, rica ederim beş dakika sus!" Balın kıpkırmızı olmuş suratıyla kahkaha atarak kafasını Aratın omuzuna yasladı. Hem ağlıyor hemde yaşanılan arbedeye yüksek yüksek kahkaha atmayı unutmuyordu.

yn/ Ege'm kurban olsunlar çok üzülüyorum sana annecim o efsane ayak kokun hala burnumun ucunda ama olsun ben seni her halinle seviyorum.

"Küçüğüm? Neden ağlıyorsun sen Ege sana bir şey mi söyledi yine?" siyah parmaksız eldivenli sol eliyle ufak kızın gözlerini silerek alnını öptü uzun uzun. "İlk kez masumca gülümseyen kız, titreyen dudaklarına hakim olamıyordu. Bir saat kadar önce Göktuğ Yüzbaşı rütbesini almıştı, fakat ne Yiğit vardı ne de Atakan. Zaten birinden uzun süre ayrı kalmışken birden bire Yiğidin ortalıktan kaybolması ve öncesinde yaşanılanlardan dolayı sinirleri yıpranmıştı.

Yiğit onun ikinci yuvasıydı.

Ondan ayrı kalınca, onu götüren kötü adamların tekrar geleceğini düşünüyordu ister istemez. Bu da yüreğine derince bir korku salıyor, aklının kaçırmasına neden olacak kadar korkutuyordu.

"Yilit neyde? Noluy gelşin!" harabelere ev sahipliği yapan gözlerinden patır patır akan gözyaşları Egeyi bile hüzün denizlerinde boğmuştu. Yapayalnız hissediyordu. Etrafında bir sürü adam vardı, Eray babası, Bade annesi, amcaları, abileri... Fakat hiçbiri bir Yiğit etmiyordu neticede.

"Sen bunun için mi ağlıyorsun birtanem. Yiğit abin sana pamuk şeker almaya gitti ama sürpriz yapacağı için sana söylememizi istemedi. Geldiğinde sürprizi bildiğini sakın belli etme cadı." Krizleri iyi yöneten Arat kızın minik burnunu sıkarak yanağından öptü. "Gelçekten mi! Şarı alşın lüften!" aniden gözyaşlarını kesen Balına hüzünle bakan Ege elindeki buz parmağı ısırarak ters ters baktı bu kez. "Seni çabuk üzerler abisi, hemen de kandı enayi!"

"Ayatçım mana küfüy diyo! Vuray mısın onu!" Balın sol gözünü kaşıyarak diğer elinin işaret parmağıyla Aratın tüfeğini işaret ederek bağırdı. Onu vurmalıydı, Çüktusu olsa hemen vururdu çünkü.

"Vuralım güzelim, sağ bacak mı sol bacak mı?" Balın gülümseyerek arkasından gelen sese döndü Aratla beraber. Göktuğ üstüne oldukça yakışan kamuflajıyla hızlı adımlarla kendilerine doğru geliyor gözleriyle Balın'ın yüzünü inceliyordu. "Ama önce söyle bakalım abiye, ağladı mı benim küçüğüm?" Aratın kucağından minik kardeşini çekip alırken silahını Arata teslim etti. Saatlerdir tören alanı dışına göremediği Göktuğ ona ilaç gibi gelmişti. "Nah vurarsın nah!" Egenin sessiz haykırışını duyan olmadı. Oturduğu yerde yayılmış sıcak yüzünden kafayı sıyırmak üzereydi.

"Yoo!" sırıtarak Göktuğ'un kulağına eğildi, sır verir gibi tüm koridoru inleten sesiyle şakıdı birden. "Yilit mana Damuk çekel alıyo!" İnci gibi dişlerini göstererek gülen Göktuğ ufak kıza cevap veremeden, karşıdan kendilerine doğru gelen Alsancak timiyle ufak bir selamlaşma yaşadı. Kendisinden kıdemli olan Yüzbaşı Fermanın timiydi. Kayıp Yüzbaşı bulunmuştu fakat tedavi için uzun bir müddet hastanede kalması gerekiyordu. Bu sürede kendisi Alsancak timine önderlik edecek, tim komutanı olarak görev yapacaktı.

"Komutanım! Hayırlı olsun. Arat komiserim!" aralarından sıyrılarak geçen üsteğmen Batur iki adamada selam vererek kucağında Balın olmasına rağmen sıkıca sarıldı Göktuğ'a. Küçük kızla zaten sabah tanışmış ve kendisine aşık olduğunu söylemiş olduğu için böyle sarılmakta sorun görmemişti.

"Batuycum, meni ösledin mi?" Balın cilveli cilveli gülümseyerek kendisine çatık kaşla bakan abisini umursamadı. Arat ufak kızın bu hallerini aşırı tatlı bulduğu için asla karışmıyor, yaptığı şaklabanlığı izliyordu köşeden. Etrafta yükselen gülüş seslerine aldırış etmeden kollarının açıp üsteğmenin kucağına gitmek istediğini belli ederek gülümsemeye devam etti.

"Çüktuu! Men batuylan evlencem!" Kendisine herkesin içinde Çüktu demesi her ne kadar utanç verici olsada gülüşünü kırmadan küçük kızını Baturun kolları arasına bıraktı. Aşırı kıskanç olabilirdi ama Balını kısıtlamak istemiyordu. Buna hakkı yoktu ve hak falan da asla iddia etmeyecekti.

"Abim, Batur abin evli zaten. Sen benime evlensen olmaz mı?" Balının yüzü düşerken aldırış etmeyip kafasını kucağında olduğu adama doğru kaldırdı. Kumral kafalı adam oldukça karizmatik ve çapkın duruyordu. "Komutanım, benim niye haberim yok bundan?" Batur saf saf sahiden sorduğu soruyla timi bir kez daha kahkahaya boğarken kendisine yapılan alayı fark etmesi uzun sürmedi. "Batuycum, menimlen evlen. Men sana biyyy sürü damuk çekel alarım! (alırım)"

"Bu teklifi geri çeviremem, damuk çekel diyor komutanım! Allahın emri, peygamberin kav-" Göktuğ Aratın elinden aldığı tüfeğini hızla kendisine doğrultunca yutkunarak sustu. "Devam et! Devam etsene koçum?" Derince yutkunarak küçük kızı oyuncak bebek gibi yanındaki Karacaya uzatan Batur hız kesmeden selam verip tören alanına doğru koşmaya başladı. "Bu çocuk tam kafadan bitik komutanım. Ama inanıyorum siz yola getirirsiniz bu çocuğu."

Karaca dalga geçerek küçük kızın yanaklarını sıkıp geri bıraktı. Kendisine kötü kötü bakıp kurtulmaya çalışan ufak kızı takmadan yanaklarını sevmeye devam etti üsteğmen Karaca. "Duyduğuma göre benim yerimede, Yüzbaşı Yıldırım bakıyormuş. Hani şu bombacı yüzbaşı. Çaktın mı Karaca? Allah diyorum bol sabır versin ben yokken." Gözleri sonuna kadar açılan Karaca bir süre öleceğini hissedene kadar tutmuştu nefesini. "Ne demek Yıldırım, bildiğimiz Kürşat Yıldırım mı yoksa Kürşat olmayan Yıldırım mı?"

"Kürşat olan Yıldırım Üsteğmenim, geçmiş olsun." Göktuğ gülerek Balını kucağına aldı tekrar. Arata baş hareketiyle peşlerinden gelmesini söylerken koridordaki kalabalık dağılmış, Ege, Karaca, Balın, Göktuğ ve Arat çıkışa gelmişlerdi bile. "Komutanım bana müsaade, malum benim hanım biraz sinirli." Göktuğ kafasını omzuna yaslayan Balının sırtındaki elini kaldırarak, Karaca'nın omzuna vurup iki kez pat patladı.

"Bilmez miyiz Karaca, geçen canım erik çekti diye sen görevdeyken bizim çocuklara kök söktürmüş. Yazık çocuklar nereden bilsin deli üsteğmenin karısı olduğunu." üçlü kahkaha atarken, Karaca birden hüzünle derin bir nefes bıraktı. "Sağ selamet gelsin artık şu zibidi kendimize gelelim." Karacanın eşi sekizinci ayında bir erkek bebeğe hamileydi. Karargahta birkaç kişi dışında kimse ne evli olduğunu biliyordu ne de çocuğu olacağını. Güvenlik açısından onları askeri dosyasına bile kaydettirmemişti.

"Hadi bana müsaade, hatun bizi vurmadan gidelim. Tekrar hayırlı olsun komutanım!" Balın'ın izin verdiği kadarıyla sarılarak ayrılıp küçük kızın yanağını sıktı. Arata tokalaşırken Egenin yanağına bir kez babacan tavırla vurup ana karargahı terk etmişti.

"Babamları gördün mü Ege? Yiğit ve Şahin ortalıkta yok ne zamandır nerede bu çapsızlar?" Gözleri Egenin buz parmak yerken kendinden geçen suratında karış karış gezdi. Sözün yeniden kendisinde olması aşırı gericiyken iki seri katil tipli herifin kendisine bakması daha bir gericiydi. "Bilmiyorum ben abi, aramayı deneseniz? Hani telefon, Graham Bell, alo?"

Göktuğ umutsuz bakışlarını Arat'a çevirerek kafasını sağa sola salladı. "Bazen bu çocuğu fazla serbest bıraktık diye düşünüyorum. On yedi değil beş yaşında sanki." onu onaylayarak elindeki dondurmayı iştahla yiyen çocuğa ufakça gülüp eliyle saçlarını dağıtarak Albayın odasına doğru kucağındaki Balınla ilerlemeye başladı. "Sizde ne yapsak yaranamıyoruz he bir kere buz parmak yedim diye neden beş yaşında oluyorum şu an? Hayırdır yani pakedin üstünde Egeler ve on yedi yaşındakiler yiyemez mi yazıyor? Yiyince karizmam mı kayboluyor bilader?" kısık sesi meydan okurcasına çıkarken ne Arat duymuştu ne Göktuğ. Hoş, duysalar muhtemelen ufak bir törende Ege için kurtulurdu bugün.

Cenaze töreni. "Uf aman ya, kasıntı herifler." söylene söylene Albayın odasına vardıklarında birden açılan kapı sertçe duvara çarpmış, Şahin'in hissetmiş gibi geldikleri an kapıyı açması, açar açmaz Balın'ı kucağına alıp deli gibi öpmesi hepsini şoka sokmaya yetmişti. Göktuğ kardeşinin ne zaman Balını kucağından aldığını anlamamıştı bile.

"Sabır ey güzel Allahım!" Daha fazla küçük kızını öpen adama bakmamak için içeriye girerek, önce Albayı, ardından babasını selamladı. "Deniz anaları bile beyinsiz yolunu buluyor bu beyinsiz nasıl bu kadar sene yaşadı inanılır gibi değil. Rezil!"

Ege onaylamaz bakışlarını Şahinin üstünde gezdirerek biten dondurma çubuğunu çöpe atıp içeriye geçti. "Senin beynin var mıydı antilop? Hayırdır sen bir yüreklenmişsin?" Şahin ayağıyla biraz önce oturduğu koltuğa yayılan Egeyi dürterek kendisine bakmasını sağladı. "Beynin yerine saman balyası koysak daha çok faydan olurdu Şahin hala gelmiş laf yetiştiriyor. Hadi abicim sen git köşede soğuk suyunu iç geri gel ama bak yolu kaybedersin sen beyinsizsin ya malum birine sor gelirken."

Ege laf sokmanın verdiği hazla iyice gevşerken babası tarafından sağlam bir şaplak yedi ense köküne. Gözleri artık ateş saçmayalı çok olduğu için sen iflah olmaz bir çocuksun bakışlarına maruz kalmıştı. "Ya baba, amcam da Albay kendi çocuklarını bu kadar savunmuyor kurban olayım ya. İki güldük hevesimi hemen kursağımda bırak zaten." sahici bir alınganlıkla ayağa kalkarak geldiği gibi geri çıkan çocukla tüm aile fertleri ne olduğuna bir türlü anlam veremedi.

Ege şımarık bir çocuk değildi fakat diğer beylerden daha farklıydı. Eğlence düşkünü, gülümsemeyi seven hayat doluydu. Balının kaçırılması üstünde travma etkisi yarattığı için kendini sürekli küçük kızın yanında buluyor diğerleri gibi üstüne düşmek yerine onu eğlendirmeye çalışıyordu.

Fakat artık ne yaparsa yapsın sürekli olarak birileri tarafından yargılanmak, nefes alsa dahi burnunda fitil fitil getirildiği için canına tak etmişti. Buna rağmen babasına karşı hala saygılı oluşu odayı terk ederken bile sessiz sakin gidişi ne kadar efendi biri olduğunu bağırıyordu. "Çok gidiyorsunuz üstüne çocuğun, bırakın az nefes alsın yahu!" Bade hanım gözlerini biraz önce kapanan kapıdan çekip kızına değdirdi.

"Sahiden biraz fazla sıkıyorsun gibi baba, azıcık ılımlı ol. Şahin kendisine terbiyesizlik yapıldığını bilse zaten susturur Egeyi. Tamam bazı yerlerde ağzının ayarı yok çapsızın ama biz onu böyle kabul edeli on yedi sene oluyor." Cengiz herkese gülümseyip veda ederek kardeşinin peşinden çıktı hızla. Bir an önce Atakanla konuşup Ege için psikolojik tedavi talebinde bulunacaktı. Annelerinin kaybı hala taze birer yarayken o yarasının kabuk tutmayışı, defalarca kez kanayışına şahitlik etmek artık çok yorucuydu.

Giden birini geri getirmek ne kadar imkansızsa, eski Egeyi getirmekte o kadar imkansızdı ama denemekten başka çareleri yoktu. "Ege! Oğlum dur!" çıkışa doğru hırslı hırslı yürüyen kardeşinin peşinden koşup kolundan yakalayarak kendine çekti. Sol kolu, göğsüne sığınan kardeşini sıkı sıkı sarmalarken yüreği sızladı.

"Acılarını gizleme, seni çok kez uyardım sakın içine atma diye! Senin abin araba süsü mü oğlum, ne diye gelmiyorsun bana? Biz o yaraları beraber aldık, beraber sarabiliriz abim."

Ege sessiz kaldı. Kelimelerin gereksiz kalacağını bildiği için sessiz kalmak onun en iyi yaptığı şeydi. Ne de olsa abisi anlardı onu.

•••

Şahin Koroğlu

Kapıdan çıkıp giden Egeden sonra odada tek bir çıt bile çıkmıyordu. Kucağımda Balınla hala ayakta biraz önce yaşanan şeyin gerçekliğini kavramaya çalıştım.

Sahiden, ne olmuştu öyle?

Egenin hassas bir çocuk olduğunu bildiğimden hep sataşır, içine kapanmasın diye onunla kelime yarışına girmekten asla kaçmazdım. Kaybedeceğimi bilsem bile...

Ona kuzeni olarak değil abisi olarak yaklaşmak benim için çok özel bir duyguydu. Cihan ve Yiğitten sonra belkide en çok sevdiğim erkek kardeşimdi Ege. Bu yüzden aldığı her yaranın bende de sancıları vardı.

"Her neyse, biz Balımla gezmelere gidiyoruz son günümüz malum. Yiğit gelirse beni mutlaka arasın prensesimin pamuk şekerlerini getirecekti." öpe öpe odadan çıkardığım Balım kafasını göğsüme yaslayarak sırıtmaya başladı. "Sen niye öyle gülüyorsun cadı? Nerede görsem tanırım bu gülüşü sen kesin yine aşık oldun!"

Dehşete düşmüş gibi çıkan sesimle kahkaha atarak kafasını aşağı yukarı salladı. "Çok yaşı- yaşlıkşıklı, yaşıkıklıydı!" kalbim güm güm atarken hala koridorda ilerliyorduk. Yamuk yumuk Türkçesiyle peltek peltek konuşmasına içim gidiyordu. Etrafta birkaç bordo bereli askerin sohbet ederek merdivenleri inmesine takıldı gözüm. Bu ne biçim karargahtı böyle, tamam anladık ana karargah ama şirket mi kurdunuz anlamadık.

"Bu sefer kime aşık oldun?" uzun bir müddet düşünceli yüzüyle bekledi. Sanırım aşık olduğu şahsiyetin adı aklına gelmiyor olacak ki düşünmeyi sürdürdü. Eh be yavrum o kadar çok kişiye aşık oluyorsun ki isimlerini bile unutuyorsun gün sonunda.

Yanağından kocaman bir ısırık alarak sevimliliğine daha fazla kayıtsız kalamadım. "Ya tayinn! Ama acıyol!" hırçınca sarfettiği sözler bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyordu. "Demek Tayin hee! O zaman sende bal peteğisin!" gülüşü birden duraksarken meraklı gözleri yüzüme kaydı. Evet, bu bakış... Bir soru geliyor.

"Bay petekisi ne tayin?" dudaklarımdan ufak bir gülüş firar ederken birkaç erin bakışı bize döndü. Onları umursamadan çoktan ulaştığımız çıkış kapısından geçerek merdivenleri indik. "Bay değil Bal güzelim. Tıpkı senin gibi tatlı mı tatlı balları yiyelim diye arılar petek yapar bize." anlayacağı şekilde ama benimde asla anlamadığım açıklamamla gözleri ışıl ışıl oldu.

Hayır, yine mi!

"O zamann arıcıklara aşkık olabiler miyim noluuy!" Ayran gönlüne yandığım, bir soluklan abisinin gülü. Hala ışıl ışıl gözleriyle bakarken nasıl hayır diyebilirdim ki? Neyse ki en azından arılar insanlardan daha az tehlike arz ediyordu. "Arıları tutup yemediğin sürece aşık olabilirsin güzelim." Birkaç saniye sevinç naraları atarken, komple karargahtan ayrıldık. Burası okuduğum şehir olduğu için bende başka kimse daha iyi tanıyamazdı. Dört senem geçmişti dile kolay.

Arabamın kapısını açarken kaşları birden çatılan güzelim hızla kafasını yine bana doğru çevirdi. Katil bebek chucky bile bu kadar korktucu değildi şu an. Mavi gözleri ölüm ölüm diye haykırıyordu resmen. "Niyeden öyle diyolsun! Ben biy kere hiç yemem!" arka kapıyı açarak çocuk kısmına oturtup kemerini taktım. "Rizede çay yaprağı yerken pek bir iştahlıydın güzelim?"

Sinirle gözlerini kısarak, önleri hafif uzamış saçlarımı tutmaya çalıştı. Tutup koparana kadar çekeceğini bildiğimden hemen geriye kaçtım. Hastanede yolduğu kadını hala unutmak mümkün değildi.

"Bebeğim, çok ayıp. Abini öpmek yerine öldürmek hiç doğru bir seçim değil." yanağını hızla sert bir şekilde öpüp geriye kaçarken arabayı kapatmadan çığlıkları tüm alanda yankı yaptı. Beni ne kadar da seviyor öyle, abisinin bal peteği.

"Hiştt, başımıza milleti toplama yer cücesi seni kaçırıyorum sanacaklar." ön koltuğa yerleşirken arabayı en son annemin kullanmış olmasından dolayı sığamayışım beni hüsrana uğrattı. Bu kadın bu kadar küçük değildi ki neden öne çekip duruyor bu koltuğu? Yerime yerleşip dikiz aynasını ufaklığıma göre ayarlayıp anahtarı yerine yerleştirdim. "Kaçırıyolsun!" dehşetle kafam arkaya dönerken bana sırıtan küçük kızın bir anlığına ne kadar şeytan olduğunu unutmuştum. Tatlı şeytan!

"İstikamet, prenses Balın için pamuk şeker dükkanı!" koltuğun izin verdiği kadarıyla reverans yaparak önüme dönüm hemen yelkenleri suya indirip kıkır kıkır gülmeye başlamıştı bile. Bize asla küs kalamayışı şu hayatta en sevdiğim şeylerden olabilirdi. Ha birde pamuk şeker aşkı!

🛐

▪️Şeytanla anlaşmaya hazır mısınız? skshdjs hadi bakalım oylar verilsin hepinizi çok seviyorum görüşürüz.

Şahin ve Agâh...
Çok yakında çok...

Continue Reading

You'll Also Like

Eftalya By esmaa

Teen Fiction

443K 22K 24
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.
2.3M 141K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
149K 6.5K 24
~Yeşim Deniz ~ Kendisi hayatını yaşıyor sanarken daha gerçek hayattı ile bile tanışmaması gerçeği fakat hayatı olan adam Alaz Karadağ onu 7 yıldır ta...
308K 18.7K 40
17 yıl önce annesi tarafından ölü olarak bildirilen Neva... Yıllardır onun hasretiyle yanıp tutuşan Akay ailesi... Ama... Ortada bir sorun vardı.Neva...