Ahu ile Cengiz

By Elyios

175K 13K 3.9K

Yazgı kartları karıştırır, biz de oynarız, diyordu Arthur Schopenhauer. Kartları ben dağıtmış, geri çekilmiş... More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
Merhaba
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5
5.6
5.7
5.8
Merhaba
5.9
6.0
6.1
6.2
6.3
6.4

6.5

2.5K 186 25
By Elyios

Ahu Özata

Şükürler olsun dediğim bir gündü bugün.

En güzel elbisemi giymiş, saçlarımı hafifçe dalgalandırmış, bana en çok yakışan renklerle de makyajımı yapmıştım. Çünkü Cengiz'in yanına gidiyordum.

Manisa'da, o eve dönmeden önce, baş başa geçireceğimiz bir akşam olacaktı. Öyle hevesliydim ve Cengiz'e sarılmayı öyle çok özlemiştim ki resmen içim kaynıyordu. Midemin üst kısmında bir ağrı vardı, bu ağrının bedenime verdiği hissiyat ise baldan tatlıydı.

Cengiz'in ailesi bugün İzmir'e dönmüştü, yarim de yarın gideceği için otelde kalmaya devam ediyordu. Ben de heyecanım biraz daha yatışsın diye yarım saatlik yolu yürümeye karar vermiştim, aklımı dağıtması için de yanık arkadaşımı arayacaktım. Dünkü söyledikleri benim de güncel sorunlarıma ayna tuttuğu için son durumu merak ediyordum.

Telefon birkaç çalıştan sonra açılınca "Nisan?" dedim, o da "Efendim bebeğim," diye karşılık verdi. Sesi iyi gelmişti kulağıma, dünkü kadar agresif değildi sanki. "Dün kapattık ya, aklım sende kaldı."

Arkadaşım "O kadar stresin içinde beni düşünmeyi nasıl başarabildin Ahu? Helal olsun," dediğinde güldüm ve "Düşünürüm ben," dedim. "Anlat bakalım ne yaptın telefonu kapatınca?"

Nisan önce derin bir iç çekti, sonra da "Bardağın dolu tarafından bakmaya karar verdim Ahu," dedi. "Nasıl yani?" diye sordum, bu olayın pozitif tarafı neydi ben de merak etmiştim açıkçası. Cengiz'in başka kızları tatmin etme becerisi kulağıma gelse kıskançlıktan serum yeme potansiyeli görüyordum kendimde.

"Durdum düşündüm," dedi önce. "Ben bu çocukla ciddi düşünüyor gibiyim, yani bu ne demek?" diye beni sohbete dahil etmeye çalıştığında "Evleneceksiniz demek?" tahmininde bulundum. Allah'tan doğruydu da Nisan'dan azar yememiştim. Tersi pisti.

"Evleneceğim insanın beni sürekli tatmin edecek olması, söz geçiremediğim bedenime baya iyi geldi."

"Oha Nisan," dedim, hem şaşırmıştım hem de gülüyordum. "Kızım kıskanmayacak kadar azdın mı gerçekten? Valla şok oluyorum."

Nisan "Hiçbir erkeği kıskanmam Ahu, ilişkide önemli olan ben ve bedenimdir," derken sesinde buram buram yalan vardı. Acaba kendine ne zaman itiraf edecekti?

"Anladım, Batuhan'la konuşmadın değil mi bu konuyu?" diye sorduğumda arkadaşım, "Yoo konuştum," dedi, beni de büyük bir merakın tam orta yerine iteklemiş oldu. Midemin üstündeki tatlı ağrının yerini değişik bir his almış, biraz hafiflemişti sanki. "Harbi mi? Ne söyledi?"

"Günübirlik ilişkilerin çok mu oldu diye sordum," diyen arkadaşım, "Eğer cevabı evet olsaydı terk edecektim bu arada," detayı geçtiğinde "Neden?" demekten kendimi alamamıştım.

"Günübirlik ilişkiler benim sindirebileceğim işler değil Ahu," Nisan'ın söylediğini anlayabiliyordum, zaten bir sonraki cümlesiyle beynimden geçenleri bir çırpıda okumuştu. "Birine karşı duygularının olması ve ona karşı koyamayıp sevişmek farklı, sırf şehvet için bu işi yapmak ayrı. Tamamen zihniyet meselesi olarak görüyorum, bunu kabullenebilmek de benim adıma fazla zor."

"Katılıyorum," dedim arkadaşıma. "İki kişiye ait olan bu özel anı basite indirgemiş olacak beyninde, bana da ters."

"Aynen, neyse ki ben ona günübirlik ilişkiler hakkındaki tutumumu söylemeden hiç kimseyle günübirlik bir deneyemim olmadı dedi. Hayatına giren kızlarla birlikte olmuş genelde."

Nisan bu açıklamayı bana yaparken biraz modu düşmüştü, ne kadar olumlu tarafından bakıyorum dese de bu onun ilk ilişkisiydi. Kendini Batuhan için sıradan görmesine bile sebebiyet verme ihtimali vardı. "Tedirgin misin?"

Nisan soruma "Ne anlamda?" diye cevap verince tekrar konuştum. "İlişkiniz Batuhan'ın gözünde diğer kızlarla olduğu gibidir, hiçbir farkınız yoktur diye kaygılanıyor musun?"

Nisan bir süre telefonun diğer ucunda sessiz kaldı, "Bilmem," diye yanıt verdiğinde biraz daha beklemiş "Galiba," demişti.

"Ben öyle düşünmüyorum," dedim, hiç beklemeden de karşı çıktım. "Batuhan'ın gerçekten sana aşık olduğunu düşünüyorum ben. Duyguları çok yoğun geliyor bana, aynı yerde staj yaparken beni ne zaman yalnız bulsa senin konunu açıyordu. Ses tonundan, bakışlarından, konuşmasından bile hisleri geçiyordu bana."

Nisan "Bana da geçiyor ama ne bileyim," dedi, "İlişki işleri bir garipmiş Ahu. Öyle anlar geliyor ki yanımda olsa tüm benliğimi hiç düşünmeden teslim ederim diyorsun, sonra en ufak bir olumsuzlukta tüm ilişkiyi gözden geçirmeye kalkıyorsun. Hala alışamadım."

Anladığımı belli edecek şekilde onayladım, bizim ilişkimizde şimdilik çok büyük sorunlar yaşanmamıştı ama Nisan'ın söylediklerine karşı empati yapabiliyordum. "Peki Batuhan'ın yanında hissettiklerin, beynini kurcalayan tüm bu olumsuzluklara katlanmaya değmez mi?"

Tüm bu olumsuzluklar dediğimiz de karşıdaki kişinin geçmişiydi, bana kalırsa birini geçmişiyle yargılamak ilişki açısından sağlıksızdı. Ama insanoğluydu işte, aklına takmadan duramıyordun. "Değer, o yüzden devam ettiriyorum ya. Hatta yarım saat sonra buluşacağız. Beni biraz daha telefonda oyalamaya devam edersen gidemeyeceğim."

Arkadaşımın söylediğine güldüm, "Bil bakalım başka kim buluşmaya gidiyor?" dediğimde Nisan "Ooo, ailelerle takılmaca için fazla heveslisin," karşılığını vermişti. Benim "Baş başayız bu akşam," dememi asla beklemiyordu. "Hadi bakalım çekirge, sakın çok zıplayayım deme."

Yaptığı imaları duymazdan gelerek "Hadi hadi, kapat telefonu," dedim, sonra da vedalaşıp aramayı sonlandırdım. Bu arada neredeyse gelmiştim, kalbim yine hıphızlı çarpmaya, midemin üst kısmı da karıncalanmaya başlamıştı.

Yaklaşık yüz metre kadar daha yürüdüm, yeşilliklerin tam ortasındaki parkın kenarında, elleri ceplerinde beni bekleyen yarimi görünce tüm bedenim heyecanla kasılmıştı. Adımlarımı istemsizce daha çok hızlandırdım ve bana doğru yürüyen sevgilimin kollarına hiç düşünmeden kendimi bıraktım.

Eşsiz bir duyguydu.

Sanki tüm adımlarımı ona varacağını bilerek atmamışım gibiydi. Beklenmedik anlarda gelen şeyler daha özel olurdu, insanın kalbini bir farklı çarptırırdı. Cengiz'e sarılan kollarım onun bedenine kavuşmak için karıncalanmıştı ama onun kolları da bedenimi sardığı an, o müthiş sevinç içime doluyordu.

Aramıyorken sana ait olanı bulmanın hazzıydı bu, sıradan bir günde Porsuk nehrinin kenarında bunca mutluluğu sana yaşatacak insanla karşılaşmanın sevinciydi.

Onu her gördüğümde de katlanarak büyüyordu.

Cengiz beni yere bıraktı, bırakırken de kafasını yanağıma yaklaştırmış, dudaklarını tenime birkaç defa bastırdıktan sonra derince solumuştu. "Ohh be," dediğini duydum, "Şu kokuya hasret kalmışım."

Yüzünü görebilmek için birkaç adım geriye gittim, göz göze geldiğimiz an ellerini yanaklarımın üstüne koymuş ve "Ne kadar güzel olmuşsun," demişti. Beni tekrar kendine çekip saçlarımın üstüne de dudaklarını bastırdığında hislerimi ona anlatmakla meşguldüm. "Kalbim inanılmaz hızlı atıyor şu an. Yolda bayılacağım sandım."

Cengiz "Seni beklerken ben de aynıydım," dediğinde gülümsedim, bir taraftan da onunla beraber yürümeye başlamıştım. El ele.

"Birinci sınıftan beri böyleyim, seni ne zaman görsem kalbime bir haller oluyor. Sevgili olduktan sonra düzelir sandım ama yok, daha da şiddetli atmaya başladı."

Cengiz, elimi tutmaktan vazgeçip kolunu omzuma yerleştirdi, beni kendine doğru çektiğinde göğsüne yapışık bir halde yürümeye başlamıştık. "Ahu, biraz daha böyle konuşursan seni de benimle birlikte İzmir'e götüreceğim."

"Tamam tamam," dedim gülerek, "Gelmeye ben de baya gönüllüydüm, şimdi bir kaza bela çıkmasın."

"Diyorum ki haftaya ben tekrar mı gelsem?" Cengiz'in teklifiyle kafamı kaldırdım, benden fazlasıyla uzun olduğu için doğru dürüst göz göze gelemiyorduk.

"Gelme," dedim sinsice gülümseyerek, kolunun altından da çıkmış, kenardaki banka oturmuştum. Saçlarım dolaştığı için taramam gerekiyordu. "Nasıl yani?"

Ben bankta otururken tepemde dikilen çocuğa karşı omuz silktim. "Öyle her istediğinde beni göremezsin," Çantamdan çıkarttığım tarakla tutamların üstünden kısaca geçtim, nasıl bir saçım varsa saatte bir sönüyordu. "Görürüm."

"Ben seni her istediğimde görememiştim," dedim ve elimdeki tarağı işaret parmağımmış gibi ona doğrulttum. "Birinci sınıfta neler çektiğimi anlamış olursun böylece."

Karşımda duran Cengiz'in bir anda yüzü düştü, ben tarama işlemini bitirince de "Çok görüşemiyorduk değil mi?" diye sormuştu. "Koca bir yılda sadece dokuz kez görebilmiştim seni, ne kadar zor olduğunu düşünebiliyor musun?"

Cengiz usulca kafasını aşağı yukarı salladı, "Sen böyle konuşunca o günler için mahcup hissediyorum."

"O zaman doğru yoldayım, senin biraz böyle hissetmen şart." Elimdeki tarağı eski yerine tekrar koydum, o sırada ise çantamdaki hafifliği fark etmiş, hızla içini karıştırmaya başlamıştım. Hay ağzına sıçayım ya, cüzdanım yoktu.

"Off," diye söylendim, "Ne oldu?" diyen sevgilim çantanın içine doğru eğildiğinde bir de ona sormuştum. "Cüzdanımı görüyor musun?"

Cengiz çantayı elimden aldı, içini kurcalayıp "Yok," dediğinde gözlerimi kısa süreliğine kapattım ve aptallığım için ya sabır çektim. "Kimliğim içindeydi."

"Hadi ya," dedi Cengiz, ben ise geldiğim yola bakıp açıklama yaptım. "Gidip almamız gerekecek şimdi, yoksa akşam için ayarladığım mekana giremeyiz."

"Kaç saat var?" Cengiz kolundaki saate baktı, "Sekiz gibi demiştin dün, üç saatimiz var daha."

Yaptığım rezervasyonu bozmak istemiyordum, bu yüzden seçimi Cengiz'e bıraktım. "Şimdi mi gidip alalım, yoksa biraz daha gezip öyle mi eve geçelim?"

"Gidip alalım, aklımızdan çıksın bir kere," dedi sevgilim, ben de aynı düşündüğümden ayaklandım ve az önceki yürüyüş pozisyonumuza tekrar döndük. "Allah'tan Cenk evde değil, aksi olsaydı rezervasyonu iptal ederdim."

Cengiz söylediğime güldü, "Ben de iptal etmene hayır demezdim Ahu," deyince bir süre sessiz kaldık. Seven sevdiğiyle konuşmalıydı ama bazen susup sessiz kalmak, sadece kokusuna odaklanıp yürümek çok hoş geliyordu.

Gerçi bana onun içinde bulunduğu her şey hoştu, bahane aramaya da bulmaya da pek ihtiyacım yoktu.

...

"Geç bakalım," dedim, kapıyı ardına kadar aralamıştım. "Eminsin değil mi, evde kimse yok?"

Cengiz dün nasıl gerildiyse evin her köşesini daha içeri girmeden gözüyle taramıştı. "Yok dedim ya bebeğim," dedim sırf nasıl bir tepki verecek diye, kafasını çevirip tatlı tatlı güldüğünü görünce de eli arttırmıştım. "Biri varken seni eve atacak halim yok, baş başayız."

"Sen nasıl konuşuyorsun öyle?" dedi Cengiz ve kolunu belime yerleştirdikten sonra beni kapının önünden çekti. Kapıyı kapattığında kollarımı direkt Cengiz'in boynuna dolamıştım, gözlerimde sadece dudaklarındaydı. "Güzel güzel konuşuyorum işte, ev boş değil mi?"

Cengiz'in gözlerinin dudaklarıma doğru kaydığını hissedebiliyordum. Böyle şeyler söylediğimde beni tutuşu hemen sıkılaşıyordu. "Nabzımı yükseltme," dedi, sonra da yanağıma dudaklarını bastırıp kollarımdan bir çırpıda kurtuldu.

"Üf iyi tamam, yükselse ne olacaktı sanki." diye söylendim, sonra da el mahkum, "Bir kahve yapayım mı sana?" demek zorunda kalmıştım.

Cengiz hiç düşünmeden "Olur," dedi, kendini de salondaki koltuğa atmıştı. "Annenler neredeydi bu arada?" diye sorduğu esnada ben de vestiyerin üstüne koyduğum cüzdanımı çantanın içine atmıştım. "Teyzemlerin köye gittiler, Cenk de İzmir'e arkadaşlarının yazlığına geçti."

"E sen evde tek mi kalacaksın?" Ben mutfağa geçer geçmez Cengiz de oturduğu yerden kalktı ve peşimden gelip sandalyelerden birine oturdu. "Bugün tek kalacağım ama yarın teyzemlerin yanına geçerim."

"Anladım," dedi Cengiz, sonra da o mutfağı süzerken beni kahve yapma işlemiyle baş başa bıraktı. "Evinizin en güzel yeri burası," dediğinde hiç düşünmeden onaylamıştım. "Çok ferah değil mi? Bir de dizaynı baya güzel."

Cengiz "Aynen," dedi, "İnsanın içini açıyor."

"E çok beğendiysen evlendikten sonra burada yaşayalım? Ben konuşurum annemle, bize bir oda verir?" Cengiz'e arkam dönüktü ama güldüğünü duyabiliyordum. "Zaten bir ay onlar gelecekmiş, iki ay da biz burada kalacakmışız Ahu. Yetmez mi?"

Allah korusun.

"Gelmeyiz değil mi Cengiz?" diye sordum telaşla, arkamı döner dönmez sevdiceğimin eğlenen suratını görmüştüm. "Bana kalsa geliriz de Cenk kabul eder mi bilemedim."

Dünkü yaşadıklarımız aklıma gelince utançtan kısa bir süreliğine gözlerimi yumdum. "Maalesef çok terbiyesiz biri," dedim, "Sana söyledikleri için tekrar özür diliyorum, tüm gece susmadı."

Cengiz "Terbiyesiz olduğu doğru ama komik çocuk bence," dedi. "İnsan kızamıyor."

"Ben senin yerine kızarım merak etme," Cengiz söylediğimi onaylamak istemiyor gibi baktı önce, sonra da aklına gelen olayla "En iyisi kızmak aslında," dedi. "Sen azıcık yüz versen anında başkalarıyla baş göz edecek. Dün elinde telefon sana birini ayarlamaya çalıştığını görünce nevrim döndü."

"Bir de o vardı değil mi?" dedim, kardeşimin yerine tekrar utanmıştım, çilem bitmiyordu. "Sırf Manisa'dan gideceğim diye böyle yapıyor, ben yokken hiçbir işini beceremediği için kölesine ihtiyaç duyuyor tabii."

Cengiz bu konuyu açmak istemiyor muydu bilmiyorum ama konuşacak gibi mırıldandı, sonra ise hiçbir kelime etmedi. Kararsız kaldığı birkaç saniye sonunda "Ailenizin dinamiği çok farklı," diye itirafta bulunmuştu. Neyi kastettiğini gayet net anlamıştım.

"Bence de," dedim onu onaylayarak, "Alışması zaman alıyor, benim için de baya sancılıydı. İnsan annesi tarafından bu kadar hor görülünce başlarda ne yapacağını baya bir şaşırıyor açıkçası."

Cengiz'in kahvesini masanın üstüne bıraktım ve kendime de su doldurdum. Yanına oturduğum an Cengiz elini bacağımın üstüne koymuş ve aşağı yukarı hareket ettirmişti. "Annen her zaman mı böyleydi?" sorusuna karşılık "Bilmem," dedim, "Hep böyleydi ama liseden beri davranışları giderek şiddetlendi. Gün geçtikçe daha kötü bir hal alıyor bence."

"Sence bir nedeni var mı?" Bu konu hakkında ben de uzun uzadıya düşünmüştüm, sırf nedenini anlayabilmek için annemle bile isteye kavga ettiğim, sonra da olayları analiz ettiğim günlerim olmuştu. "Bence mantıklı bir sebebi yok. Sanırım Cenk'le aramızda bir yaş olduğu için beni evlattan sayamadı. Zaten hep erkek çocuğu olsun istiyormuş, sen doğduğunda kabullenmesi aylar aldı diyordu babam. Sağ olsun bana hep eski komşumuz Hacer teyze bakmış."

Cengiz bacağımda duran elini yanağıma götürdü, tenimi okşadıktan sonra da konuştu. "Bu kadar rahat anlatabilmene şaşırıyorum." Sesinde gururlu bir tonlama vardı ve gözlerime büyülenmiş gibi bakıyordu. "Ben istenmemeyle senin kadar iyi baş edemiyorum, hiçbir zaman da edemedim."

Ortamın havası giderek kasvetli bir hal alıyordu, bugün bizim Manisa'daki son günümüz olduğu için "Ben seni baya istiyorum bu arada," dedim. Amacım biraz ortamı şenlendirmek, günü ne onu ne de kendimi üzerek bitirmekti.

Cengiz tam kahvesini yudumlayacakken konuştuğum için bir anda dikkati dağıldı, ben de imalı bir gülümseyişle "Yetmez mi?" diye sordum, biraz da ona doğru eğilmiştim.

Onunla böyle içimden geldiği gibi konuşmaya bayılıyordum; insanın hiçbir düşüncesini filtrelemek zorunda kalmaması, aklına estiği gibi davranabilmesi ilişkinin en çok sevdiğim dinamiklerden biriydi.

"Bilmem," dedi Cengiz, dudaklarına götürdüğü kahveyi de içmeden masaya geri bırakmıştı. Elimden tutup beni kendine doğru çektiği için sandalyeden kalkmak zorunda kaldım, yönlendirmesiyle de oturduğum yeni yer tek bacağının üstü olmuştu. "Bir dene bakalım, yeterli gelecek mi?"

"Fazla cüretkarsınız Cengiz Bey," dedim, kollarımı boynuna doladığım esnada sevgilim açıkta kalan bileğime dudaklarını bastırmıştı. "Bu halleriniz pek inandırıcı gelmiyor."

Cengiz kaşlarını kaldırdı, ona her yaklaştığımda ilk duran kendisi değilmiş gibi bakıyordu yüzüme. "Hiç bana öyle bakma," dedim, "Bu ilişkide hislerine karşı koyamayan biri varsa o da benim. Sen gayet kontrollü takılıyorsun."

Cengiz "Tabi," dedi ama beni dinliyor gibi gözükmüyordu, eli bacağımın açıkta kalan kısmını okşamakla meşguldü ve ben bu hisse daha fazla dayanabileceğimi sanmıyordum. İradesizdim, daha da kötüsü o bana dokunduğu an dudaklarımızı buluşturma isteğiyle ölüyordum.

Ölmemek için de daha fazla bekleyemedim, gerekeni hiç düşünmeden yapmıştım.

Dudaklarım Cengizinkilerle buluşur buluşmaz bedenim de büyük bir istekle kasılmıştı sanki, midemin üst kısmındaki o hareketlilik bile on kat daha yoğundu. Biri kalp atışlarımı kontrol etse dakikada iki yüzden fazla çıkacağına emindim ve bu his başımı döndürüyordu.

Cengiz'in her zamanki gibi üst dudağı benimkilerin arasında hareket ediyordu, çoğu hareketimiz rutine uygundu fakat bu sefer ben aynı ben değildim. İçimdeki şehvet duygusu bazı zamanlar öyle yoğun oluyordu ki, kendime yakıştıramadığım hareketler içine giriyordum. Tüm düşüncem onunla olmaya indeksleniyordu ve bu fikirler beynimi kemirmek ister gibi zihnimde oradan oraya koşuşturup duruyordu.

Dudaklarımızın hareketine onun da beklemediği bir anda dilimi dahil ettiğim an, Cengiz'in bacağımın üstünde hareket eden eli durdu. Beni hala öpmeye devam ediyordu ama bir kez daha dilimi kullandığımda boğazından hafif bir inilti kaçmış, bacağımda duran eli de eteğimin hizasını çoktan geçmişti.

Bacaklarımdan kalçalarıma doğru yol aldığını hissettiğim eliyle zaten sıcak olan vücudum daha da harlanmış gibi hissediyordum. Dilinin dudaklarımın arasındaki varlığı ise beni çoktan yoldan çıkarmıştı. Bilmediğim o yerlerde gezerken öyle mutluydum ki, iyi ki yoldan çıkmışım diye düşünmeden edemiyordum.

İnsanın sevdiğinde kaybolması ne güzel histi.

Cengiz'in kalçama ulaşan eli, beni öpüşüyle aynı ritimde hareket ederken dudağını dişlerimin arasına aldım. Onun da etkiye tepkiymiş gibi kalçamı avuçlaması beklenmedik olmuştu. "Cengiz," dedim adıyla inleyerek, o ise konuştuğum için onunkilerden uzaklaşan dudaklarımın yerini boynumla doldurdu.

Adıyla inlememden mi yükselmişti bilmiyorum, oturduğu yerden bedenimi kucaklayarak kalktı. Beni masanın üstüne oturttuğunda bir eli hala eteğimin içindeydi, diğeri ise boynumun öpmediği kısmındaydı, başparmağıyla tenimi koşuyordu.

Boynumdaki dudaklarının varlığı nihayet kuru öpücükler bırakmaktan vazgeçmiş, ıslak bir şekilde emmeye doğru yol almıştı. Ben de bacaklarımın arasındaki varlığını daha iyi hissedebilmek için onu kendime doğru çekmiştim. Boşta kalan elim saçlarının üstündeydi ve o tenimi emdikçe memnuniyetimi göstermek adına tutamlarını çekiştiriyordu.

Kafası boynumdayken tekrar yukarıya doğru çıkacaktı ki nefeslenmek için durduğunu fark ettim. O durduğu anda da bacaklarımı beline dolamış, oturduğum masada öne doğru kaymıştım.

Ne zaman çıkardığımı bilmediğim ceketim yere düşünce Cengiz aşağıya eğdi kafasını, sonra da nefesi göğüslerime değecek şekilde orada soluklandı.

Beni ise soluksuz bıraktığının farkında değildi.

Bakışları haddinden fazla eğik durmaya başladığı için tam hareketlenmek üzereydim ki Cengiz boynumun daha aşağısını öptü bu sefer. Sonra biraz daha aşağısına bastırdı dudaklarını. Kalçamın üstünde duran eli, tenime tatlı bir acı verecek şekilde etimi kavramıştı ve sıkmasından keyfiyet duyarak ben de omuzlarına tutunmuştum.

Cengiz kuru öpücüklerine dilini de ekledi, bu sayede elbisemin açıkta kalan kısmında öpülmemiş bir yer bırakmadığını düşünüyordum. Kendisi de böyle düşünüyordu sanırım, boynumda duran diğer eliyle elbisemin ip askısına dokunmuş, düştüğü anda gevşeyen kumaş parçasını da dişleriyle daha aşağıya çekiştirmişti.

Her zaman yaptığı gibi bu sefer de dursun istemiyordum, bu yüzden elimi eğik duran ensesine götürdüm ve açıkta kalan göğsümün üst kısmına kafasını bastırdım. Mesajın yerine ulaştığını düşünüyordum, çünkü Cengiz az önce yavaşlayan hareketlerini hızlandırmış, neredeyse dişlerinin arasına alarak emdiği göğsüme gönüllü olduğum o işkenceyi çektirmeye başlamıştı.

Şu an tek bir isteğim vardı: Üstümdeki sütyenden kurtulmak ve göğüs ucumun onun dudakları arasında ezilmesini hissetmek.

Ama yapamadım.

Daha doğrusu ne o yaptı ne de ben.

Her seferinde bir adım daha ileri gidiyorduk belki ama başladığımız işin sonu hep onun kollarını belime dolaması, benim de kafamı göğsüne gömmemle son buluyordu.

Bizim doğru zamanımız ne zamandı, bilmiyordum ama attığımız her adımdan sonra en az benimki kadar hızlı çarpan kalbini duymak iyi geliyordu.

Onu istiyordum, onun tarafından isteniyordum.

Şimdilik bu kadarı gayet yeterliydi.

...

Gönül isterdi ki şurada bi +18 yetenekleri konuşsun ama kitap müsait değil. Siz o yüzden çıkın "Dip"e gelin, orası daha uygun.

Oy vermeyi de unutmayınnnn ♥️♥️

Continue Reading

You'll Also Like

YUVA By _twclr

Teen Fiction

713K 35.2K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
75.6K 4.1K 32
Size bir gün gelip on yedi yılınızın çöp olduğunu ve çektiğiniz acıların boşa olduğunu söylüyorlar. Ne yapardınız? Kendimce en mantıklı olanı yaptım...
849K 58.6K 35
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
239K 8.4K 45
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...