Ahu ile Cengiz

By Elyios

178K 13.1K 3.9K

Yazgı kartları karıştırır, biz de oynarız, diyordu Arthur Schopenhauer. Kartları ben dağıtmış, geri çekilmiş... More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
Merhaba
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5
5.6
5.7
5.8
Merhaba
5.9
6.0
6.2
6.3
6.4
6.5

6.1

1.6K 168 21
By Elyios

Cengiz Asoğlu

Tükenmiştim.

Sabahtan beri her köşeyi dönen, Cengiz diyerek benden bir şeyler istiyordu. Evlenen ben miydim abim mi anlayamıyordum, sanki ben damatmışım gibi her sorunda ilk merci oluvermiştim. Kaybolan dahili bellek bile benden sorulmuş, ilk dans şarkısı neydi sorusunun muhatabı ilan edilmiştim.

E mesele bir evet demekse bunun üstüne deseydik keşke, bu kadar çileyi de boşuna çekmemiş olurdum.

Kimse bana ses etmesin diye köşeden köşeden yürüyordum, Timuçin az önce aramış ve varmak üzere olduklarını söylemişti. Karşılamak için kapıya ulaşmaya çalışıyordum ama tüm dileğim kör kuyularda ışıksız kalmaktı. En azından orada bana seslenmezlerdi, adımdan bile ikrah etmiştim.

Bahçeli salonun tümünü geçtikten sonra büyük kapıya vardım, Timuçin'in arabası biraz ileride durmuş, ön kapısı açılmış ve Eslem inmişti. Gözüm hemen arka kapıya döndü, her şey normaldi.

Ta ki Ahu lila elbisesi ile bana yürüyene kadar.

Arabaya doğru ilerleyen adımlarım durdu, artık Ahu bana yaklaşıyordu. Gözlerimi çevirip diğer misafirlere en azından bir kafa selamı vermem gerekirdi ama hiçbir düşüncemi eyleme dökemiyordum.

Gözlerim sadece onda kalmak istiyordu, gördüğü en güzel şeyden ayrılmaları için onları zorlasam da nafileydi.

"Cengiz," diye seslendi Eslem'den ayrılıp tam karşımda dururken. O an, bıktığım ismimi tekrarlasın istedim. Tüm dünya sussa, sadece Ahu ışıl ışıl gülümserken adımı söylese ve ben başka hiçbir şeye ihtiyaç duymadan yaşayıp gitsem.

Kör bir kuyunun dibinde olsam da olurdu ama tercihim, onu kollarıma aldığım bu kapı önünde kalmaktı.

"Sevgilini gördün, düğün sahibi olduğunu hatırlamak falan hak getire," Ahu benden ayrıldığı anda Timuçin bu dünyadaki en büyük düşmanım olmuştu bile. "Bir hoş geldin falan yok mu, bu kız yoldan geldi yoldan." Eslem'i göstererek konuşuyordu ama onlarda tutmak istediğim gözlerim devamlı yanıma geçmiş kıza kayıyordu.

"Hoş geldiniz," dedim zar zor, Timuçin ne ara arabayı park edip gelmişti fark dahi etmemiştim. Arkadan gelen dörtlü "Kambersiz düğün olmaz," diye bağıran Batuhan'ın sesiyle dikkatimi çekmişti, Timuçin de göz devirdi. "Kambere bak kambere, sen kamber görmemişsin kardeşim."

"Toyunuz kutlu olsun," dedi Hankişi takım elbisesinin ilikli düğmesini açarak. Erkekler standart beyaz gömlek kombinindeydi, benden tek farkları kravatsız olmalarıydı. "Sağ olasınız, buyurun geçelim içeri."

Onlara içeriyi işaret edip bir adım geri çekildim, kendi aralarında gülüşerek yürüdüler. Ahu da arkalarına takılacak gibi adım atmıştı ama elimin içindeki elini kullanıp onu yanımda tuttum. Kaşlarını kaldırmış, ne oluyor der gibi gözlerini de bana dikmişti.

İsmini bilmiş de koymuş olmalıydı ailesi. Aksi takdirde ahu gözlü olmak diye bir deyim olmasa bile onu gördüğümde ahu gözlü diyeceğim gerçeği büyük bir tesadüften ibaret kalırdı.

"Çok güzelsin," dedim kulağına hafifçe eğilip. Ne cümleleri süslemiştim ne de kokusunu solumaktan başka bir şey yapmıştım. Ahu yanımdaki konumu değiştirip tam karşıma geçti. "Beğendin mi gerçekten?" demişti tatlı tatlı.

Seni beğenmeyen ölsün demek isteyen tarafımı medeni yanım bastırdı, ben de gülümsedim. "Çok beğendim," Elimi beline atacağım sırada bir adım geriye atarak kaçtı. "Misafirler gelip gidiyor ya Cengiz," dedi zorla gülümsüyor ifadesiyle.

"Gelsinler," Ona doğru bir adım attım. "Gitsinler," Aramızdaki mesafe iyice kapanmıştı. "Ne önemi var?"

"Annem ve babam da az sonra burada olacak, bu cesaretini o zaman da beklerim."

Gerisin geri eski yerime döndüm. Boğazımı temizleyip şöyle bir çevreyi kolaçan ettim, şükür ki temizdi. "Güzele bakmak sevaptır derler, ben şöyle bir sağ meleğimi bir iki dakika çalıştırıp kaçacağım Ahu hanım. Fazlasında gözümüz yok."

Kollarını göğsünde birleştirdi, bu savaş moduydu ve söyleyeceği şeye kendimi hazırlamak adına gardımı aldım. "Ahu hanım demek? Dün Melike hanım demiyordunuz ama Cengiz bey?"

Hakkını yemeyeyim, bu laf sokma işinde hiç fena değildi. "Güzel bir akşam, sen bu akşamdan da daha güzelsin. Ne Melikesi Ahu ya?" Bilmem der gibi omuz silkti. "Aradığında davet etseydin bu güzel akşama, eksik kalmasaydı? Kaza parasını da damada takardı, paradan da olmazdınız?"

Gülme Cengiz, sakın gülme.

Gülersen seni buraya gömer, sakın gülme.

"Güzelim," dedim ama devam edemeden "Şirinlik yapma," cevabını almıştım. "Güzele de güzel diyemiyoruz, üstelik güzel de benim." İsyanım onda karşılık bulmuş olacak ki saniyelik gülümsedi, kalbim dakikalardır gördüğü kızın dudağı yukarı doğru hareketlendi diye anlık teklemişti.

Bu aşıklar, maşuklarına bu yüzden mi kavuşamıyordu acaba? Kalp hastası ederdi bu his, yine de tek bir an bile kaçayım da taşikardiden kurtulayım diyemiyordun.

"Aklımı çelme," dedi yüz ifadesini hemen düzeltip. Kolumu ona doğru uzatmıştım. "Tamam, uslu uslu size eşlik edeyim. Malum, İzmir erkeği edebiyle meşhur değildir. Kolumda giriş yap da ayaklarını denk alsınlar."

Koluma girmiş, hatta iki üç adım da atmıştı ama yine de laf sokmaktan çekinmedi. "Koluna girmekle çözülüyor muydu o ya? Söyleseydin, ben de kaza mahalinde girerdim koluna da gecenin ikisinde aranmazdın."

"Hay o telefonu açan parmağım kırılsaydı ya," dedim pişman bir sesle. "Tövbe de," Şaşkınlıkla Ahu'ya baktım, parmağımı versem kıracak gibiydi ama hala tövbe de diyordu. "İptal et, hadi Cengiz."

"Tövbe," diye mırıldandım. Ahu da "İptal, iptal, iptal." demişti kendi kendine. Söylediğim sözden bile beni korumaya çalışan şirin sevgilimi kollarıma alsaydım da hiç bırakmasaydım keşke.

Hem sarılırken yüzü falan da görünmezdi, çıktığımız bahçede ona dönen bakışları görmezden gelmek çok zordu çünkü.

"Sen annenlerle mi oturacaksın bizimkilerle mi?" diye sorduğumda çevreye şöyle bir göz attı. "Annemler biraz geç kalacak sanırım, onlar gelene kadar bizimkilerin yanında takılırım."

Kalabalık masaya geldiğimizde Timuçin'in hinlik dolu gözleri anında bizi bulmuş "Oo gençler, gelmeyeceksiniz sandık?" diye de sataşmayı ihmal etmemişti. Bu çocuğa yardım ve yataklık ettiğim her an için yazıklar olsun demek istiyordum gerçekten.

"Misafir karşılıyoruz kardeşim, oturmaya mı geldik senin gibi?" Alınmış gibi dudaklarını büzdü. "İste canımı vereyim gülüm, ayıp ediyorsun. Öyle oturacak faydasız adam mıyız biz?"

"Ne faydanı göreceğiz?" diye sordu Nisan meraklı bir ifadeyle. "Pisti dolduracağım," dedi kendinden emin bir ifadeyle. "Tek saniye boşluk olmayacak, güvenin bana."

"Vay be," dedi Batuhan etkilenmiş gibi yaparak. "Sen olmasan nasıl olacaktı bu düğün, koca yürekli oynak kardeşim benim!"

"Ağzını topla ağzını," diye çıkıştı Timuçin. "Biz sana diyor muyuz sevgilinin en yakın arkadaşlarından biri erkek diye?"

"Desen ne olacak?" Eslem kaşlarını kaldırıp sorduğunda, en yakın arkadaşım bıkkın bir nefes koyuverdi. "Bir şey olmayacak gülüm, bir şey olmayacak hayatımın anlamı ama hoş mu şimdi? Erkekler kadınların yanında, el kol falan yapıyorlar, hoş mu?"

"Yavrum sevgililerimizi yanına bırakamayacak mıyız senin?"

Çıkışım Timuçin'i kendine getirir diye umuyordum, öyle de oldu. Bir an duraksadı. "Estağfurullah, o nasıl söz?" Kafasını iki yana salladı. "Duymadım sayarım, bacılarımın yanında,"

"E gardaş Nisan, Eslem benim neyim?"

"Empati yaptırmayın," Tripli tripli kollarını göğsünde birleştirdi. "Lafım meclisten dışarı, oldu mu? Ben Eslem'in bar pavyon gezen zırtapoz kankalarından bahsediyorum."

"Bir tane de öyle tanıdığım yok," dedi Eslem göz devirip. "Yarın bir gün öyle mekanlara gitmeyecekleri ne belli?" Müthiş saçma argümanına karşılık herkes gülmüştü ama Timuçin kendinden emin ifadesini bozmadı. "Senin gitmeyeceğin de belli değil hayatım, ne yapayım? Senden de ayrılayım mı?"

Eslem'in asabı bozuk sorusu, Timuçin'in canhıraş masaya vurarak "Allah korusun," nidaları atmasına sebep olmuştu. Ahu, Nisan'ın yanına çoktan yerleşmişti. Saçlarına küçük bir öpücük kondurup "Ben gelenlere hoş geldin diyeyim, bir isteğiniz olursa arayın," demiştim.

Herkesten onay ifadeleri yükselmiş, Ahu'dan da minik bir onaylama gülümsemesi almıştım. Rahat rahat kapıya döndüğümde bizimkilerin de ip gibi dizilip hoş geldin safhasına başladığını görmüştüm. "Bana da bir hoş geldin yok mu?" dediğimde Özge ablanın annesi Tülay teyze güldü. "Hoşgeldin tabi oğlum, ev sahibine de hoşgeldin demek olur mu?"

"Sağ olasın Tülay teyzem," dedim gülümserken. Aynı anda da Selma sultanı dürtmüştüm. "Şu kadar savunmadın beni Sultanım, aşk olsun."

"Nerede savunmadım oğlum?"

"E Ahu'nun yanında? Demedin ki sende bir gelinsin, kırdın şu oğlunun kalbini. Ahu ile evlenemezsem ya Mecnun gibi çöle düşerim ya da Ferhat olur İzmir Manisa tünelini açarım, haberin olsun."

"Tövbe estağfurullah," dedi Selma Sultan. "Nasip dedim oğlum, hayırlısı ise vaktince sizin de görürüz mürvetinizi. Ağzını hayra aç bak."

"Ben bilmem," dedim nazlanarak. "Sevdamdan yataklara düşersem sen bakarsın bak yine."

"Allah korusun de," Kolumu cimciklediğinde güldüm, o da benimle gülmüştü. "Deli çocuk seni," diye şefkatle bana sarıldığında onu kendime bastırdım. "Bu güzellikle amcamı dertlere gark etmişsin yine, gamlı gamlı bakınıyordu."

İçten bir kahkaha attı, "Sen yok musun sen," derken aynı anda da kolumdan çıkmıştı. Gelen misafirlere kafa selamı vermekten arabaların arkasındaki başı hareket eden köpeklere dönmeme ramak kalmıştı ki amcam teşrif etti. "Geçelim artık içeri, çocuklar gelmek üzere."

Aileler en önden ayrılmış masaya ilerlerken hemen arkalarına denk gelen masaya da ben yöneldim, Ahu'nun yanına oturduğumda elini hemen elimin içine almıştım. "Etraf aile dostlarınız ve akrabalarınız dolu Cengiz."

"Yani?" dedim masaya konulmuş ikramlardan birini hızlıca ağzıma atıp. "Hoş mu?" diye ellerimizi göstermişti ama ilgisi çabuk dağıldı. "Sen sabahtan beri bir şey yemedin mi yoksa?"

"Vakit mi oldu be yavrum," Kendini acındırmak şu an için en geçerli karttı çünkü Ahu demek ellili kilolarda bir anaçlık hüzmesi demekti. "Saatlerdir ilk lokmamı az önce yedim."

"Söyleseydin bir şeyler yaptırırdık," Gözleri hemen etrafta dolaşmıştı. "Timuçin'e söyleyeyim mi, sana ekmek arası bir şeyler alıp gelelim?"

"Yok yok, pasta falan atıştırırım. Sen takılma buna."

İkna olmamış gibiydi ama çalmaya başlayan müzik ve kapıda görülen çift ile ilgisini bir anlığına kaybetti. Ben de o tarafa döndüm, alkışlarken değişik bir duygu ile bakıyordum sahneye.

Sanki gelin tarafıydım anasını satayım, utanmasam oturup ağlardım da herhalde ben.

Yine de evlerine geldiğim ilk andan itibaren bana canla başla abilik yapan adama baktım, aşkla baktığı kadın ile birlikte hafifçe sallanırken öyle mutlu görünüyordu ki, kendimi şükür ederken buldum.

Şükürler olsun bu aile mutluydu, beni hiç yadırgamadan bir ferdi yapmış bu insanların gözlerindeki ışıltı için canımı vermem gerekse düşünmezdim, mutlulukları ise kendi mutluluğum gibiydi.

"Çiftlerimizi bekliyoruz," Anonsu ile ayağa kalktım ve üstüme hemencecik çekidüzen verdim. Etrafa da hızlı bir bakış atmış, Ahu'nun ailesinin hala gelmediğinden emin olunca da elimi ona uzatmıştım.

"Bu dansı bana lütfeder misiniz?"

Masadan yükselen "Oo," nidaları eşliğinde Ahu elini elimin içine koyup ayaklandı. Gülümsese de kısık bir sesle "Sen dua et insanların ortasında reddedemiyorum seni," demeyi ihmal etmemişti.

"Reddetsen de canın sağ olsun senin," Elimi beline yerleştirdim, o da bir eli elimin içindeyken diğer elini omzuma doğru koydu. "Bu topuklu işine alışsam mı ben ya, baksana uzansam-" Gözleri saniyelik dudaklarıma kaymıştı ama aniden sustu. "Ee uzansan?" diye bastırdım kastettiğini anladığım için ama aldığım çatık kaşlar olmuştu. "Yüzüne kolaylıkla bir tokat geçirebilirim."

Bu da gol değildi belli ki.

"Kameralar dönüp duruyor etrafımızda, sesin kayda girerse görürüm seni." Söylediğimi teyit etmek için bir an etrafa bakmış, sonra hemen bana dönüp "Bir de dalga geçiyorsun," diye tekrar azarlamıştı.

Bu azarların bir paketi var mıydı acaba? Bir paketi alsam da topluca yesem daha kolay olacaktı.

Dansımız müzikle birlikte son bulduğunda Ahu masaya dönmüş, ben ise çalmaya başlayan Ankara havasında abimin karşısına geçivermiştim. Damadın kardeşi olmak da ciddi bir işti, ortalıktan birkaç saniye yok olsan peşine düşülüyordu.

Başlayan şarkı ile Timuçin yanımda bitmiş, iki yana açtığı kolları ile "Ha babam ha," diye bağırıyordu. Onunla birlikte tüm grup sahneye çıkmış, hep bir ağızdan "Ooy ooy," derken bulmuştuk kendimizi.

Timuçin yanıma kadar gelip omuzlarımızı tokuşturmaya çalıştığında ona uydum, Ankaralıları aratmayacak bir performansla birkaç tur döndük. Bizimkiler de çevremizde bir çember oluşturmuş, alkışlıyordu.

Ben Ahu'ya, Timuçin de Eslem'e doğru yöneldi. Ona doğru gittiğimi görünce gülümsemiş, alkışlamayı bırakıp parmaklarını şıklatarak bana eşlik etmeye başlamıştı. Bir insan oyun havasını bile güzelleştirebilir mi sorusunun cevabı Ahu'ydu, iyice emin olmuştum.

Bir başka emin olduğum şey ise bizim düğünümüz için çok sabırsız olmamdı.

"Ahu," dedim ona hafifçe yaklaşıp. O da bana doğru kulağını uzatmıştı. "Biz ne zaman evleniriz tahmini?"

"Ne?"

Boş bulunduğunu gösterircesine öylece suratıma bakıyordu, bu haline güldüm. "E bir düğün tecrübe ettik, alıştırmamız da var. Kıymaz mıyız bir nikah?"

"Cengiz," dedi uyarır bir tonda. "Benimle dalga geçmeyi bırak."

"Sen beni hiç tanımamışsın," Kafamı iki yana sallayarak onu kınadım. "Çiçeği kapmaya bak, bir sonraki düğün bizimki olmazsa olay çıkar."

Bana cevap vereceği sırada erkek grubunun bana doğru gelmesiyle onlara doğru döndüm, şaşkın Ahu'yu da gerimde bırakmıştım.

Kaç şarkı geçtiğini sayamıyordum artık, oynamaktan yorulan soluklanıp geliyordu ve eğlence kaldığı yerden devam ediyordu. Takı töreni anonsu gelene kadar sahnenin tozunu baya attırmıştık.

Çiftimiz ortaya geçti, ben abimin yanına geçtim. Bu manasız konumda ne işim vardı bilmiyordum ama Selma Sultan tarafından bizzat buraya yalı kazığı gibi dikilmiştim. İlk aileler takılarını taktı, bileziklere bakarken abimi dürtmüş "Bir araba parası var mı burada?" dedikten sonra da güldüğünü duymuştum.

"Düğün salonları araba parası olmuş, karıştırma oraları."

Büyüklerin elleri öpüldükten sonra sıradan diğer misafirler takılarını takmak üzere sıra olmuştu. Mekan ne kadar elit görünürse görünsün her Türk düğünü bu sıraya bağlanıyordu herhalde.

Sırada bizimkileri gördüm, hepsi aralarında fısıldaşarak buraya doğru geliyordu. Heyecanlı ve acemi hareketlerine gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

Açılışı Batuhan yapmış, gram altını Kerem abimin kırmızı kurdelesine iliştirip tebrik etmişti. "Hayırlı olsun," diyerek elimi sıktı, "Eyvallah kardeşim," dedikten sonra sıraya girmiş sevdiceğim elindeki çeyrek altını takmıştı.

"Tebrikler Kerem abi," dedi içten bir gülümseme ile, yanımdan geçmeden önce de bana ufak bir göz kırpma bahşetmişti. Şu her anı çeken kameralar olmasaydı keşke, aklımdan çeşitli senaryolar geçiyordu çünkü.

Sare de aynı şekilde Kerem abime para takmış, ardından gelen Hankişi ise elindeki kutuyu açarak bir bilezik çıkarmıştı.

"Oğlum ne yaptın?" dedim şaşkınlıkla, o ise zerre beni umursamadan Özge ablanın bileğine halkayı geçiriverdi. "Toyunuz kutlu olsun, oğlunuz devlet kursun kızınız ile yurdunuz olsun."

Vay anasını.

Hankişi tam geçip gidecekken kolundan tuttum ve bileziği işaret ettim. "Bize de bi Trabzon burması takarsın herhalde," dediğimde güldü ve birkaç kez omzuma vurdu. "Baldızımın yüzünü güldür, dile benden ne dilersen be Cengiz."

Bu çocukla arkadaşlığı kesmemek lazımdı, insanın hayatında kaç tane Azerbaycan'ın sayılı zenginlerinden biri oluyordu ki?

"Kaç senedir arkadaşız ben bile tam altın takıyorum, bilezik de biraz şov be Hankişi," diyen Timuçin somurtkan bir ifadeyle altınını taktı. "Al işte, beni gölgede bıraktı." Kerem abim güldü ve omzuna birkaç kez vurdu. "Gelmen yeter senin Timuçin'im, takılma bunlara."

"Onurum ayaklar altına alındı Kerem başkan," Kafasını iki yana salladı. "İzindeyiz bu arada," dedikten sonra da her ikisine de sarılıp benim önüme geçmişti. "En yakın arkadaşlık kontenjanım tehlikede mi?"

"Valla bilemem yavrum, ben bile bilezik takmışken bilezik taktı adam."

"Paranın köpeği olmuşsun, yazıklar olsun." Kerem abimi gösterdi. "Canım abim kıymet bilir ama sen gibi değil," Cık cıklayarak yürümeye devam etti. Eslem de sakince gram altınını takmış, onların düğününde takılacak bileziği garanti altına almıştı.

Nisan diğerlerinden farklı olarak Özge ablaya yönelip yarım altınını ona taktı, sonra da Kerem abime "Kusura bakmayın, erkek tarafı olmayı hazemedemedim de," açıklaması geçmişti. Hep beraber güldük, o da gülümseyerek sıradan çıkarken bana kısaca kafa selamı vermişti.

Ne iyi dostlar biriktirmiştim ya, en az bir elli bin Türk lirası ederleri vardı.

Takı töreni biter bitmez damat ve gelin, aileleri ile birlikte gelin odasına geçmişti, Selma Sultan ben oraya doğru yürürken "Ahu'nun ailesi geldi, biz ayaküstü muhabbet ettik ama seni görememişler. Git bir selam ver," diyerek yönümü değiştirmişti.

Üstümdeki gömleği düzelttim, boğazımı temizledim ve güzelce gülümsedim. Ahu'nun ailesi aşılması gereken son kaleydi, orayı da fethedersem önüm açık görünüyordu.

Gazam mübarek olsun diyerek etrafı tarafım ve gözüme takılan Ahu ile o masaya yöneldim. İlk olarak annesi ile göz göze gelmiş "Asuman teyze," dedikten sonra da elini öpmek için eğilmiştim. "Hoş geldiniz."

"Hoş bulduk Cengiz oğlum," dedi oğlum kelimesini bastırarak. Memnuniyetle gülümsedim, Asuman teyze her ne kadar Ahu'ya çektirse de bana insaf edecek gibi duruyordu. "Cemal amca," Onun da elini öptüm, daha sonra da "Cengiz abi," diyip kucağıma atlayan Cem'e "Naber yakışıklı," demiştim.

Cenk pek bana bakmadığı için ortaya konuşmak zorunda kalıp "Hepiniz hoş geldiniz," demiş, Ahu'nun dürtmesiyle de yarım ağız bir "Hoş bulduk hoş bulduk," ikilemesi almıştım.

"Hayırlı olsun Cengiz," Kucağımda bu ailede beni sevdiğine emin olduğum Cem ile birlikte söze giren Cemal amcaya döndüm. "Ailenle de tanıştık, çok da memnun olduk."

"Asıl biz çok memnun olduk," dedim saygıdan ölmek üzere bir halde. Sanki mutlaka bekliyoruz diye birkaç defa darlamamışım gibi nezaket gösteriyordu bir de, tam da baba demek isteyeceğim adamdı.

Babacığım diye boynuna atlayıp herkesi şok ettikten sonra soluğu da evlendirme dairesinde alsam ne hoş olurdu.

Hayaller işte, ucu bucağı olmuyordu.

"Pek de kalabalık düğününüz," diyen Asuman hanımı Ahu böldü. "Anneciğim," Uyarır ses tonuna çatık kaşlar ile cevap geldi. "Ne dedik sanki? Sevilen bir aileler belli, geleni gideni çok olandan korkmamak lazım."

"Sağ olsunlar yalnız bırakmadılar bizi."

Ahu ile annesinin ikili diyaloğu devam etmesin diye araya girip kısa bir an tampon bölge olmuştum ve karşılığında kocaman bir gülümseme almıştım. Keşke sevdiceğim her hareketimi böyle ödüllendirseydi, hayat bayram oluverirdi.

"Yalnız böyle bakışma etme," Cenk Ahu'ya doğru eğilerek bakış açıma girmişti. "Hoş mu birader? Ailesi burada kızın, bu saygısızlıkların görülmüyor sanıyorsun herhalde."

"Cenk!" uyarısı bu sefer hem Asuman hanımdan hem de Ahu'dan aynı anda gelmişti. Savunulmanın verdiği rahatlıkla derin bir oh çektim, şimdi Cemal amcanın gözünde kötü duruma düşüp her şeyi mahvetmenin anlamı yoktu.

"Seni bize de bekliyoruz Cengiz oğlum," dedi Asuman hanım. "Değil mi Cemal bey?"

"Evet evet, son ziyaretin çok kısaydı. Ailenle birlikte Manisa'ya buyurun gelin, misafirimiz olun. Zor günümüzde yanımızda oldun, bize de ağırlamak nasip olsun."

Cemal amca alalede bir arkadaşmışım gibi tavır alacağa benziyordu, ben de bozmadan devam ettirdim çünkü o ne dilerse öyle olurdu. Kızının erkek arkadaşı sıfatı hoşuna gitmediyse kızının evcil hayvanı olmaya bile tamam olabilirdim bazı noktalarda. "Çok teşekkür ederim, nasip olursa gelelim."

"Ben Selma hanımdan sözü aldım, bekliyorum valla."

Vay, gelin ata binmiş diyen Selma sultan kendisi Manisa yollarına düşmüştü demek. Çakma kaynana seni diye yanaklarını sevmek istiyordum. "Çok isteriz, en yakın zamanda."

"Cengiz!" diye seslenen Mine teyzeye doğru döndüm. "Oğlum bir gel," dediğinde de ise kafamı sallayıp onaylamıştım. Benim için düğünün en önemli masasına geri dönmüştüm hemen. "Ben bir bakayım, tekrar uğrarım yanınıza."

"Gel ama tamam mı?" Kucağımdaki Cem'in yanağını öptüm. "Gelirim tabi aslan parçası, az sonra zeybek de oynayacağız. İyi izle tamam mı, sana da öğreteceğim sonra."

"Gerçekten mi?" deyip Ahu'ya döndü. "Güzel olur," onayını da aldıktan sonra mutlu mutlu yere indi, ben de sevdiceğime gayet mesafeli bir gülücük atıp gelin odasına doğru yol aldım.

Eh, nikahta keramet var diye boşa demiyorlardı işte. Kerem abinin düğünü benim evliliğime temel atmıştı belki de haberimiz yoktu.

...

Oy vermeyi unutmayın lütfen, bir sonraki bölümde görüşürüz ;) ♥️♥️

Continue Reading

You'll Also Like

138K 10.8K 11
Tesis'te başarılı bir ajan olan Magenta Mavi Mibalva'nın, Venator ekibine transferi gerçekleşir. Görevler, kaçışlar, aksiyonlar ve rakipler. Aşk, deh...
378K 21.9K 44
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
ALACAKAN By Yazal

Teen Fiction

382K 26K 9
Kalbini savaş meydanında bırakmış bir asker, o intikamı elbet bir gün alır. ... Alakurt lakâbıyla bilinen Kurter Alacakan, ülkesinin en başarılı aske...
105K 10.9K 36
053*: Senin kedin mi bu? Doğuhan: Evet, rica etsem atacağım konuma getirebilir misin? Ya da sen at ben geleyim. 053*: İşte o imkansız. Doğuhan: Ne...