KARA GECENİN GÜNÜ AYMAZ | bxb

By Vapsole

67.9K 5.5K 3.3K

Varlıklı ve köklü bir ailede doğan Nedim Akbulut her şeye rağmen onların istedikleri gibi biri olmamıştı. Ail... More

KARA GECENİN GÜNÜ AYMAZ
1. AKBULUT
2. SOHBET
3. ZORLANILAN VEDALAR
4. KORUCU
5. KARAUL
6. SOHBETİMSİ KONUŞMALAR
7. YENİ EV
8. GÜNAYDIN
9. AKŞAM YEMEĞİ
11. OTUZ SANİYE
12. BOMBA
13. KÜPELİ HOCA
14. BİNGÖL OLAYLARI
15. ENDİŞELENEN BİRİ İÇİN
16. YEMEK
17. YILDIZ
18. DOYUMSUZ
19. TOY
20. TATLI SEVDASI
21. KONAK
22. KABUSLARIMDAKİ KİŞİ
23. KAPUT
24. BOZULAN AĞ
25. DÖNÜM NOKTASI
26. BİRBİRİNE KARIŞAN İKİ İNSAN
27. BAKIŞLAR
28. DEDİKODU
29. MAHMUT AĞA
30. MİNNET
31. SOYAD
32. ERKAN

10. DUŞ

1.7K 174 192
By Vapsole

Önceki bölümü okumayı unutmayınız! Ayrıca biraz yorum atarsanız hem ne düşündüğünüzü görürüm hem daha da şevkle yazarım. Ve umarım oy vermeyi unutmazsınız. Çoğu okuyan oy atmıyor gibi yine :) İyi okumalar dilerim.

"Bence koyu bordo ceketini seçmelisin."

Facetime'ı masanın üstüne sabitlemiştim. Duvara dayadığım açıdan dolabın önünde giysilerimi çıkararak fırlatıp duran bedenimi çekerken derin bir iç çektim. Erkan yine söze girdi. "O renk sana siyahtan daha çok yakışıyor bir kere. İlk gün için ideal."

"Erkan, çok ilgi çekmez mi ama? Armani'den bir kere. Pahalı bir marka. Yok ya olmaz... anca düğünlerde falan çıkarırım." Kendi kendime mırıldanıp karar verirken ensemden bir ter aşağıya doğru aktı. Sağ elimde en sevdiğim ceketim dururken diğer elimde daha basit duran siyah bir tane vardı. İşaret parmağımla siyah ceketi tutarken, "Bunu giymeliyim bence." diye homurdandım ve dolabıma bir kez daha göz attım. Erkan telefondan homurdandı.

"Yarım saattir giysi kombinlemeye çalışıyoruz ama çoğu birbirine benziyor zaten. Farklı olmak istiyorsan bordo giymelisin."

"Ben farkımı başka şekilde koyabilirim. Ayrıca bir yarış da yapmıyoruz hocalar arasında. Kendimi öğrencilerime iyi göstermek istiyorum. Sonuçta onlar eninde sonunda öğretmenlerini örnek alacaklar." Arkamı dönüp Erkan'a bakarken ciddi konuşmamı gerçekleştirmiştim. Yatakta yatan adam gözlerini devirdi. Buna tepki vermedim. Öğretmenlik işlerini pek ciddiye almıyordu kendileri.

Erkan hafifçe esnerken, "O zaman onların nereli olduklarını aklında bir tut önce. Çok süslenme. Senin takıları ne kadar çok sevdiğini biliyorum ancak oradaki insanlar için bu..." Yüzünü buruşturduğu bu mesafeden bile fark ettim. İçime sıkıntı çöktü. Aklıma son birkaç günde aldığım değişik bakışlar ve laflardan sonra küpe takmayı azaltmam hatta son dört gündür takmamam geldi.

Oysa çok severdim.

"Biliyorum..." dedim omuzlarım düşerken. Erkekliklerine sığmıyordu bu tür 'karıca' şeyler. Hatta kadınlar takınca da garip bakanları görmüştüm. Yollu diyorlardı.

Aşırı misafirperverlerdi ancak bu yüzlerini görünce bir soğumadım değildi buradaki erkeklerden. Kendine bakan insan başkası için yapmak zorunda değildi. Kendini sevmek çok başka bir şeydi. Oysa bazı tiplere göre bu 'orospucaydı'. Her neyse... düşünmesi bile sinirlendiriyordu.

"Biliyorsan yapmasan iyi olur." dedi Erkan ve bir kez daha esnedi. "Bak akşamın dokuzu olmuş saat. Yarın saat altıda ayakta olacaksın büyük ihtimalle. Daha duş almayacak mıydın sen? O siyah ceketi normal kombinle. Yarın bir de saçını tarayıp parfüm sıkarsan tamamsın işte." Üstsüz haliyle yastığa biraz daha sarılırken konuşmasını sonlandırdı. Oralar hala sıcak olmalıydı. Burada üstsüz yatamıyordum çünkü vücudum kaskatı kesiliyordu.

Denemiştim...

Sıkıntıyla telefona yürürken ceketi yatağımın üstüne atmıştım. Siyahı giyecektim. Normal bir beyaz gömlekle kumaş pantolonu geçirdim mi yeterdi. Saçıma fön çekerdim belki. Fazlası değil. Telefonu elime alınca Erkan da yatağında dikleşerek oturdu. Sıkıntıyla oflarken alnıma düşen sarı saçımı geriye ittirdim ve gözlerimi ona diktim. "Erkan, senle de çok konuştuk zaten. Seçtim ben seçeceğimi. Sen de başkalarına yakalanmadan kapat artık aramayı." derken bir an endişeyle ekrana baktım. Her an kapı açılıp dedem içeri girecek, bağırıp çağıracak gibi hissediyordum.

Benimle konuşması yasaktı aslında. Bağı koparmamız gerekiyordu. Zaten şimdiye kadar doğru düzgün mesajlaşmamıştık bile. Dün rüyama girmişti. O yüzden giysi seçmeyi bahane ederek onunla facetime yapmıştım. Erkan anlamıştı belki... biliyordu onları özlediğimi. 

Laf sokup işi bırak demesini beklemiştim tüm konuşma zamanı ancak tek bir laf etmemiş, bana uyum sağlamıştı.

Garip hissediyordum. Bir yanım mutlu olurken başka bir tarafımda ağırlık vardı. İçimdeki o taraf, "Aileni kaybettin bir hayal uğruna. Hiçsin artık." diyip beni pişman olmaya zorluyordu.

İş, ailen için hiç olmaya değer miydi?

Erkan suratımı bir süre daha izledi sessizce ancak kapatmadı. Tam ben kapatacaktım ki sıkıntıyla kafasını kaşıyıp söze girdi. "Akbulut ailesi yeni bir anlaşmaya daha vardı. Artık Manisa'da büyük bir kiraz ağacı alanımız var. Meyveli şaraplar için en iyi kalite olacağını düşünüyoruz." Akbulut ailesi diye başlaması o kadar garip hissettirdi ki nasıl tepki vereceğimi bile kestiremedim. Ailemiz değildi. Akbulut ailesiydi.

Sanki benim onlarla hiç alakam olmamıştı.

Erkan fark etti mi bilmiyorum ancak istifini bozmadan devam etti. "Ayrıca utançla da olsa söylemem gerek... Çelebi ailesi ile manisadaki kiraz bölgesi için anlaşma imzalamak zorunda kaldık çünkü bizden önce onlar zaten orayı satın almıştı. Nasıl aldılar bilinmez fakat ihtiyacımız olduğu için imzaladık." Her kelimesinde gözlerim irileşti. Bu salaklar kafayı mı yemişti?! Onlara güven olmayacağını herkes biliyordu. Sıkıntılı gözlerle bakan Erkan da biliyor gibiydi.

"Onların geçmişini az çok herkes biliyor. Sosyeteye girmek için kullanmışlar resmen! Akbulut ailesinin adıyla kendilerini temize çıkarmalarına izin vermek de ne demek! Para için hem de!" Erkan oflayarak böldü beni. "Nedim, senin düşünmene gerek yok. Biz biliyoruz zaten. Halledeceğiz." demiş ve başka bir yana bakmıştı. Saate baktığını fark ettim. Daha çok edeceğim laf vardı ancak resmen ağzıma dizmişti. Ne yapacağımı bilemediğim için boştaki elimi üstümdeki eşofmana sürterek teri atmaya çalıştım.

O aileden değildim. O aileden değildim. Değildim. Değildim...

"Sen öğrencilerini düşün. Dersleri falan. Sonra konuşalım mı? Aklıma daha bakmayı bitiremediğim dosyalar geldi. Bir de uyumayı düşünüyordum..." Erkan'ın ayağa kalkmasını izlerken burukça gülümsedim ancak neyse ki o göremedi. Kalbim kırılmıştı. Nedenini bilmek istemiyordum. İçten içe bilsem de...

Ailem artık yoktu. Yapayalnızdım.

O olaydan sonra annem ve babam sadece iki kez aramıştı. Son aramaları beş gün önceydi. Hiç mesaj atmamışlardı.

Ne düşündüğümü bende bilmiyordum.

Keşke beni yolçularlarken ve terör olayının olduğu zaman o kadar büyük konuşmasalardı.

"Kapatıyorum o zaman. Çok yorma kendini." dedim. Erkan masasına otururken bana bakmadan başını salladı. Aynı anda kalın meşhur dosyalardan birini çıkarıyordu. "Sen de kendime iyi bak. Duş almayı unutma." Bu beni gülümsetirken kapatmak için hazırladım kendimi. Konuşacak bir şeyimiz kalmamıştı. Zaten pek yok gibiydi... ben zorlamıştım biraz. Özlemiştim iste saf gibi. Unutma Nedim unutma...

"Ha bu arada!" dedi Erkan dosyayı masaya bırakırken. Birden sesi yükseldiği için şaşkınca ona baktım. Yerimden tam kalkarken dediği için dizlerimin bağı çözüldü. Korkutmuştu beni ya. "Ne bağırıyorsun?" diyebildim yüzümü buruştururken. Çekmeceyi karıştıran beden ses tonumu pek takmadı ve oradan bir şey çıkardı. Araba anahtarı.

Benim arabam... "Bak seninkinin anahtarını alabildim. Bana verdi deden." derken kocaman sırıtıyordu. Bu kadar çabuk alabilmesi beni şoka sokarken, "Nasıl ya... vermezdi o kimseye kolay kolay bir şeyler..." Ben hariç. Ben hariç kimseye toleranslı olmazdı. Ancak bu değişmiş gibiydi. Erkan anahtarı sallarken kocaman sırıtmaya devam etti. Anahtarımın demir tarafı ışık yüzünden parladı. Hala taktığım o gümüş süs duruyordu.

"Senden sonra bana iyi davranıyor artık. Tek umudu falanım ya. Dün istedim bana ver diye mırın kırın etti ama verdi. Herhalde beğendiğim için aldığımı düşünüyor. Bir şey demeyeceğim, salak falan demem yani yaşlı adam ancak zevkim bile değil nasıl inandı acaba ahahahah..." Sona doğru zevkle kahkaha atan adama kafamı iki yana sallayarak cevap verdim. Değişmeyen tek şey Erkan'ın dedeme karşı olan soğukluğuydu. Nefret demek içimden gelmiyordu ancak Erkan onu hiç sevmezdi... Yine de benim için arabamı alması duygulandırmıştı.

"Senin üzerinde hala bu arada. Büyük ihtimalle almak isteyeceğini düşünmedi. Yine de bir ay burada kalsın. İlgi çekmediği zaman getiririm. Hem seni de görmüş olurum." derken göz kırpmış ve araba anahtarlarımı masaya atmıştı. Kocaman gülümserken içim yeniden sıcacık oldu. Annem ve babam bile bunu düşünmezken o düşünüyordu. Şöyle ki onun başarısının önünde duran tek kişi benken bile asla soğuk davranmamıştı. Çelme takmaya çalışmamış, başarılarımı çekememezlik de yapmamıştı. Aksine bundan döndürmeye çalışmıştı.

İçten içe eve ilk geldiği andan beri iyi davranan tek insan ben olduğum için bana böyle davrandığını biliyordum. O nankör biri değildi. Hiçbir zaman da olmamıştı.

Şanslıydım.

"Tamamdır." dedim. "Sen çalış ben de kombinimi ayarlayıp duşumu alayım. Hadi iyi geceler." demiştim. O da aynı cevabı verirken karşılıklı olarak kapattık.

Telefonumu kenara koyarken basit kombinime baktım. "Dayanmam gerek. Alışacağım." derken kendimi kısıtlamam gerektiği yine yüzüme çarpmıştı. Batılı hoca demeleri sinirimi bozardı ancak haklılardı da. Diğer hocalar bir şekilde buraya uyum sağlamışken aralarında çok sırıtıyor gibi hissediyordum. Bana hala buraya gelen yabancıymışım gibi davrananlar vardı. Sanki ben turisttim ve hizmet edilmesi gereken, araya mesafe konulması gereken o kişiydim.

Onlardan biri olmalıydım.

"Daha başlangıçtayız. Üç hafta oldu..." derken askılığa dizmiştim giyeceklerimi. Sonra duştan sonra giyeceklerimi kenara ayırıp duşa yöneldim.

Burada birkaç kez duş almıştım. Sıcak su geç geliyordu. Pek kaliteli değildi aynı zamanda küvet yoktu yani jakuzili dönemlerime veda etmiştim. İş görüyordu ya o yeterdi.

Giysilerimi çamaşır makinesinin üstüne koyarken kovayı ortaya çektim ve suyu açtım.

Ancak garip bir ses gelse de su gelmedi.

Kaşlarım çatıldı ve birkaç kez açıp kapadım. Açık da bıraktım. Oraya buraya çevirdim ancak bir gıdım su gelmedi. Sesten anlıyordum ki gelmek istiyordu ancak bir şey yüzünden gelemiyordu?

Boru mu bozulmuştu?

Boru bozulur muydu ki?

Hemen lavabo musluğu çalışıyor mu diye baktım. Su geldi. "Neden duş gelmiyor o zaman?!" derken sinirle duşa bakmıştım. Sanki beni anlayacaktı. Gelen tek tepki garip su sesiydi. 

Ben iki gündür duş almıyordum. Terlemiştim ve kokuyordum. Akşam dokuz olmuştu saat. Hatta ona geliyordu! Şimdi bozulası tutmuştu. Hamam falan da yoktu buralarda. Zaten kapalı olurdu ama neyse. Tanıdığım da yoktu. Tamirci desem... gelir miydi? Arasam 'Ya hoca bu saatte ne tamiri siktir git' derler ve yüzüme kapatırlardı. Ağlamamla kalırdım.

Nasıl endişelendirdiysem kendimi gözümden bir damla aktı. Felaket senaryoları aklıma doluştu bile. 

Herkes benden iğrenecekti. Hoca olarak ciddiye bile almayacaklardı ve kokarca diye adım çıkacaktı!

"Çalışsana be!" diyerek tekmelemeden duramadım. Ayağım o kadar acıdı ki bağırarak yere kapaklandım. Sırtım da fayansa çarpınca acıdan birkaç damla daha aktı gözlerimden.

Aptal Nedim aptal! Niye kontrol etmedin duşu ha! Neden geçe bıraktın ki! Zengin evinde değilsin artık!

Bir dakika... Hoteller?

Anında yerden kalkıp içeri koşturdum. Şarjı az kalmış telefonumla önceki hotelimi arayıp oda sorarken full cevabını almam yatağın kenarına çökmeme neden oldu.

"Nasıl full?" dedim inanamazken. Bingölde bir otel nasıl full olurdu? Neden gelmişti ki herkes bu şehre? Hem de tam benim bir odaya ihtiyacım varken. Dünyanın benimle bir zoru vardı.

"Yarın okullar açılıyor ya... bazı akrabalar şehir dışından gelmiş. Ayrıca askeri tören de var. Aileler bütün otelleri doldurdu Nedim Bey."

Bu cevap omuzlarımın çökmesine sebep oldu. Niye ben...

"Anlıyorum." diyebildim. Keşke anlamasaydım.

Karşılıklı kapattık. Buraya yakın iki oteli daha arayıp red yedim. İlk kez otellerden red yiyordum. Tanrı beni sevmiyordu.

Şimdi Kader'e diyemezdim evinin duşunu kullanabilir miyim diye... sözlüydü bir kere. Rahatsız da olabilirdi. Başka yakın olduğum arkadaşım da yoktu. Kızlarla arkadaş olmuştum hep.

Ağlarken telefonu yumuşak halıya attım. İlk çıkmazımda ağlamaya başlamıştım yine. Zaten bembeyazdım. Kızaracaktım. Yarın da mor göz altlarıyla giderdim artık okula.

O yüzden ağlamamı durdururken soğuk suyla yüzümü yıkamak için lavaboya gittim. Üç beş kere yüzüme buz gibi suyu çarparken, "Parfüm sıkarım..." diye düşünerek kendimi telkin ettim.

Parfüm ya... yağlı saça birebir.

Yüzümü kurulamadan balkona adımladım. Arka tarafa bakıyordu o yüzden karşımda bina vardı sadece. Arada ağaçlar vardı. Bu tarafa kimse uğramadığı için (karşı binada da bu tarafa bakan yatak odaları vardı. İnsanlar uyumadan uyumaya geldiği için boştu yani.) balkondaki tabureye oturarak geçen ne olur ne olmaz diye aldığım sigarayı çıkardım.

Sigara bağımlısı değildim ancak streslendiğimde içerdim. Şimdi de içmem gerekiyordu.

Ağlayarak sigara... harika.

Ağlamıyordum aslında ancak gözlerim acıyordu. Soğuk suyu da çarpınca kıpkırmızı olmuştum kesin. Bir dalı dudağımda sabitlerken burnumu çektim. Burnumu çekerken kenara koyduğum çakmağı alıp yakmaya çalıştım. Lanet şey zar zor yandı. Derin bir nefes alırken kırmızı gözlerle hiç ışık yanmayan binaya ve ağaçlara baktım.

Çok şansızdım. Bu benim suçummuş gibi hissediyordum. Daha önce kontrol etmeliydim ancak hiç aklıma gelmemişti ki bozulma ihtimali... Kimin gelirdi ki? Bir bakayım bozulmuş mu belki duş alamam falan?

Burnumu bir kez daha çekerken derin bir nefes daha aldım. Bırakırken hafifçe öksürdüm. Uzun zamandır içmiyordum bu şeyi de. Ayaklanıp kollarımı demirlere dayarken sigara dudaklarımdayken ağzım aşağıya büküldü. Lanet.

Ya neden ya?

"Malım ben." diye mırıldandım sigara dudaklarımdayken.

"Hiç sanmıyorum." Yukarıdan kalın bir erkek seni bana cevap verdi. Şaşkınlıkla yukarı bakarken sigaramdan çıkan duman gözümü acıttı. Kısık gözlerle elinde sigarayla bana bakan adama baktım.

İhsan.

"Ne?" diyebildim eğilmiş bana bakan adama. Gözlerinde eğlenen bir ifade vardı ancak suratımı inceleyince kaşları çatıldı. Gözlerimi panikle irileştirmemek için zor tuttum kendimi. Kırmızılığı görmüş müydü?

Umarım sorgulamazdı. Cevap da veremezdim. Rezillikti.

"Kendi kendine mırıldanıyordun da ona cevap verdim." dedi çektiği dumanı dışarı salarken. Dikkatlice yüzümü incelemeye devam ediyordu. Biraz ışıktan kaçındım beni göremesin diye. Rahatsız olmuştum. "Sizi rahatsız ettim galiba. Kusura bakmayın." derken küllükte yarısına geldiğim sigaramı söndürmüştüm. İçeri girmem gerekiyordu.

İhsan ben içeri giremeden yeniden konuşmasa girmiştim bile. "Gözlerin kızarmış. Bir şey mi oldu? Sıkıntı falan?" derken sesi ciddiydi. Merak ettiğini fark edince durdum ve yukarı çevirdim başımı. Sigarasının külü o kadar uzamıştı ki kendi yere düşecekti artık. Alnına düşen koyu tutamlar gözlerine ulaşamamıştı. Hareketlerinden gerçekten merak ettiğini anlayınca ağzım açıp kapandı. Söylese miydim?

Az önce asla söylemem derken tek cümlesiyle bu hale gelmem benim ezikliğimdi.

"Yok bir şey." dedim boğazımı temizlerken. Küçüklükten beri çok gerekmedikçe yardım almamam öğütlenmişti. Şimdi de çok gerekmiyor olarak kodladım kafamda. Aslında öyle değildi ancak bu karşımda bana merakla bakan adama sorunumu söylemek istemiyordum. Kafasında oluşacak düşüncelere hazır değildim.

'Küçük bir şeyde bile ağlayan aptal velet.'

Kafamda yankılana ses yutkunmamı sağladı. İhsan sigarasını seri hareketlerle söndürürken ciddi bakışlarını benden ayırmadı. "Nedim hoca, kıpkırmızı olmuşsun. Bir sorun olduğu açık. Biri size bir şey mi dedi?"

Bunu beklemediğim için duraksadım. Hemen bu kanaate varacağını düşünmemiştim. Birinin beni rahatsız ettiğini sanmıştı. Demirleri daha sıkı tutan ellerine bakarken ne cevap vereceğimi kestiremedim. Demirleri sert tuttuğu elinin üstünden fırlayan damardan belliydi.

Çok yanlış anlamıştı.

"Yok yok..." dedim panikle. İstemsizce gözlerimi ovarken daha da çatılan kaşların sahibine utanarak baktım. "Biri yapmadı bir şey. Ben kendime yaptım. Ya da banyom bana... Gerçekten bilmiyorum ya. İçeri geçsem iyi olacak." Sona doğru batırdığımı fark edince anlamazca bana bakan adama bakarak durakladım. Ucundan sorunu söylemiştim salak gibi. Kaşları yavaş yavaş havalanınca, "Ben gideyim içeri. Size iyi geceler." dediğim gibi içeri fırladım.

Koşa koşa salona giderken kalbim deli gibi hızlı atıyordu. Adama sorunum banyoyla demiştim resmen.

Beni banyo ağlattı bir insan değil demiştim.

Kendimi koltuğa resmen fırlatırken kafamı yastığa gömdüğüm gibi çığlık attım. Evet, resmen çığlık attım!  

Ne yapıyorsam ben kendime yapıyordum! Gerçekten kendimin düşmanı bendim resmen. Kimse değildi!

Sırt üstü koltuğa uzanıp nefes nefese tavana bakarken ışık yüzünden gözümün önünde renkli renkli lekeler oluştu. Salak gibi gözümle yeşil lekeyi takip ederken, "Hem salağım hem kokuşmuş." diye mırıldandım. Üstüm göğsüme kadar çıkmıştı ve sanki maraton koşmuşum gibi nefes nefeseydim. Bir elim karnımın üstünde dinlenirken yüzümü buruşturarak elimle suratımı kapattım.

İhsan içeri girince kendimi havalandırsam iyi olurdu. Koku varsa giderdi belki.

Elimle yüzümü kapatmaya devam ederken kapı çaldı. Hiç beklemediğim için yerimden doğrularak kapının olduğu yere bakış attım. Gece gece kim rahatsız ediyordu beni?

Hiç kalkasım yoktu. Bok gibi görünüyor olmalıydım ancak kapıdaki gitmemekte ısrarcıydı. Yine çaldı kapıyı. Hatta bir iki kere vurdu. Sıkıntıyla oflayarak kafamı geriye atıp tavana baktım. Lütfen kurtulayım şu günden artık lütfen!

Yine kapıdaki gitmediği için sürüne sürüne gidip kapıyı açtım. Keşke açmasaydım.

Refleksle kapatmak için kapıyı ittirsem de İhsan eliyle kapıyı tutup, "Hop hop ağır ol biraz..." dedi. Diğer elinde tamircilerin kullandığı kutudan vardı. Lanet olsun!

"Akşam akşam bir şey mi oldu?" dedim kibar gülümsememi takınmaya çalışarak ancak beceremedim. Adam sıkıntımı tekte anlamıştı bir de tamirci çantasıyla gelmişti. O kadar mı ezik duruyordum? 

İhsan tek kaşını kaldırırken sırıttı. "Allah allah ne oldu da tamirci çantasıyla uğradım kapına acaba?" derken içeri bir bakış atmıştı. Girmemesi için kapıyı hafifçe daralttım ve duvar gibi önünde durdum. Adam dalga geçiyordu bir de ya. Kendimi daha da kötü hissettim.

Moralim daha da bozulduğu için yüzüm düştü. Ona alttan alttan bakarken kısık sesle konuştum bu sefer. "İhsan bey valla bir sorun yok. Siz dönün dairenize. Bak yine rahatsız etmeyelim insanları." diye mırıldanırken ikna etmek için yine gülümsemiştim. Son kalan karizma kalsındı bari elimde. Öğretmenden çok her şey gibi duruyordum büyük ihtimalle.

İhsan suratıma bakarak sırıtışını sildi ve ciddi bir ifade takıntı. Üstünde siyah bir eşofman altı ve gri bir tişört vardı. Ayağına ise plastik terliklerden giymişti. Bir an buna gülesim geldi. Dağınık saçlarına bakınca rahatını bozduğum çok  belli oluyordu ancak gel yardım et diye yalvarmamıştım yani... 

"Nedim bey..." dedi ve eliyle yüzümü gösterdi. Biraz fazla yaklaşınca gözle görülür şekilde irkildim. Fark ettiği an eli durdu ve yavaşça aşağıya indi. Mavi gözlerimi ona çıkarırken o boğazını temizleyerek sözüne devam etti. "Gözleriniz kızarmış. Sizin için büyük bir sıkıntı olduğu aşikar. Bakmama izin verin. Çocukken hem sanayide hem de tesisatta çok çalıştım." derken temkinliydi. Her an kapıyı yüzüne kapatacağımı anlamış olmalıydı.

"Neden..." diyebildim. Yahu bu kadar iyi insan olması daha da utanmamı sağlıyordu. Oysa onun hakkında hiç de olumlu düşüncelerim yoktu. İçimi görüyor gibi bakınca daha da utandım. Yanaklarımda bir yanma hissettim. Kafasını sağa eğerken dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı. Yeşilleri de aynı oranda yukarı kıvrılırken gözlerinde kendi dağılmış yansımamı gördüm. "Neden olmasın demeniz benim için daha doğru olur. Elim yoruldu. İçeri girmeme izin ver." demiş ve kaşlarıyla içeri işaret etmişti. Hipnoz olmuş gibi geri çekilirken ona yol verdim.

Karşı çıkmak istememiştim.

Terliğini çıkarıp içeri girerken hemen panikle dolaptan fazladan aldığım yeni erkek terliğini çıkarıp önüne fırlattım. Evet, fırlattım resmen. İhsan kapıyı yavaşça kapatırken önüne atılan terliklere baktı. Niye fırlattığımı bende bilmiyordum. Ayağı çıplaktı, fayansın üzerinde durup midesini bozmasın istemiştim aslında ancak atmak kaba olmuştu. 

Dudağımı panikle dişlerken dilim damağıma kaçtığı için bir şey diyemedim. İhsan bir süre duraksadı. Sonra dudaklarını birbirine bastırırken etiketi yanından sarkan terliği giyerek banyoma doğru yürümeye başladı. Önümden giden adamın iri sırtına bakarken bir an titrediğini gördüm. Kaçıncı rezilliğimdi bu?

Evler aynı olduğu için banyoya girdi. Çamaşır makinesinin üstünde duran giysilerimi ve donumu görünce, "Has- Bir dakika." dediğim gibi giysileri kaptım. Görmüştü bile. Hızla içeri girdiğim için vücudum ona çarptı ancak ne ben bir şey olmuş gibi ses ettim ne o. Kibarca ona gülümserken sanki neredeyse küfür edecek olan ben değilmişim gibi, "Duş musluğu orada. Bakarsın. Geliyorum hemen." diyerek arkamı döndüğüm gibi hızlı adımlarla banyodan çıktım. Bunları da ne diye orada bıraktıysam!

Odamdaki yatağa fırlattığım gibi nefeslendim biraz. Ellerimi belimin iki yanına koyarken derin derin nefes alıp verdim. Kendime gelsem iyi olurdu. Acilen!

Aynada tipime baktım. Aniden bakınca bir de kendimden irkildim. Harika! Kırmızı gözler. Hafif kızarık yanaklar. Yiyip durduğum için soyulmuş bir adet alt dudak. Dağınık saçlar. Bıkkın gözler. Üstüm başım zaten dağınık. Saçlarım da parlıyordu ama altından olduğu için değil. Yağdan!

Belki de en kötüsünü düşündüğüm için abartıyordum ancak şuan hayatımdaki en çirkin halimdeydim ve İhsan bunu görmüştü. Bir yabancı!

O adamdan da utanacak çok az şeyim kalmıştı. O yüzden sürüne sürüne banyoya döndüm.

İhsan çoktan musluğu incelemeye başlamıştı. Aldığı ingiliz anahtarını kenara koyarken bir kez daha musluğu açtı. Su sesi vardı ancak su yoktu. "Lavabo çalışıyor ancak bunda tık yok. Tıkanmış mı?" derken kendi kendine mırıldandığı belliydi.

"İçine bir şey sokmadım ki." derken boşluğuma gelmişti soru. Bana bile sormuyordu!

Aniden konuştuğum içi çöktüğü yerden bana baktı. Ne yapacağımı bilemeyerek ona baktım. Dediğim ona komik gelse gerek dudağının kenarı yukarı kıvrıldı ve yine önüne dönerken, "Elinin oraya yetişeceğini hiç sanmıyorum hoca bey." dedi.

Of, nasıl içine sokabilirdim ki zaten? Daracık şeydi.

O bir şeyleri sökmeye başlarken, "Su falan içecek ister misin?" diye sordum. Filmlerde dizilerde hep böyle soruyorlardı o yüzden demiştim. Gerçi beş dakika bile olmamıştı ama neyse.

Odaklandığı şeyden gözlerini ayırmadan, "Gerek yok hoca." demiş ve koca parçayı kenara koymuştu. Musluğun çalışacağı varsa da bu saatten sonra çalışmazdı zaten. Paslı şeylerin kirleri bütün duşakabine dağıldı. Terliği iyi ki vermişim diye düşünmeden edemedim. Bu kire çıplak ayak basmasını istemezdim. Ki ne diye yardıma geldiğini de anlamamıştım zaten. Büyük ihtimalle para falan vermek istesem almazdı. Hatta sinirlenebilirdi. En azından insanlar yardıma böyle tepki verdiğimde hep kızmıştı.

Ben sessizce olanları izlerken, "Sıkıntı boruda değil miymiş?" dedim hala su sesi gelmesine rağmen su gelmeyen yere bakarken. İhsan'ın da kaşları çatılmıştı. Paslanmış bir parçayı zar zor söküp çıkarırken tişörtünün altından kasılan kasları ilgimi çekti. Bu kadar kaslı olmasını beklemiyordum. Gözlerim dalmış gibi kol hareketini izlerken, "Uzaklaş." dedi bana. Gözlerimi anında ordan çekip adama baktım. Bana bakmıyordu. "Ne?" derken hazırlıksız yakalanmıştım. Görmüş müydü beni? Umarım görmemiştir. Bir sapıklığım eksik olurdu.

Tedirgince ona bakarken, "Çabuk." dedi birden bire. Anında iki adım geri çekilirken o bir şeyi çevirdi ve su fışkırmaya başladı. İhsan'ın üstü başı anında su olurken bana kadar gelen damlalar karşısında şoka girdim. İhsan iri eliyle su çıkan yeri kapamaya çalışırken, "Hayda! Siktir, vanayı kapat!" dedi bağırarak. O kadar çok ıslanmıştı ki anında dediğini yaparak koştum ve dış kapıyı operasyona giden asker gibi açarak vanaların olduğu yere gidip su vanasını kapamaya çalıştım.

Çalıştım çünkü o kadar paslıydı ki kapamaya gücüm yetmedi bir an. İçeride ıslanan İhsan aklıma gelince, "Kapan be kapan..." diyerek zar zor ilerlettim. İhsan içeriden, "Kapasana suyu!" diye bağırınca apartmanda yankılanacağını bile bile, "Tamam!" diye bağırdım. Sesim boş apartmanda yankılanıp bana döndü resmen. Utançtan kıpkırmızı olurken vanayı deli gücüyle kapattım. Su sesi de aynı anda kesildi.

Ayağa kalkarken alnımda biriken terleri elimin tersiyle sildim. Anın heyecanından dolayı nefes nefese kalmıştım. Yavaşça içeri girerken kapıyı bu sefer sessizce kapattım. 

Banyoma yürürken suların taa buralara kadar aktığını fark ettim. Çok değildi, İhsan sağolsun. Gerçi patlatan da oydu sanki... Dememiş miydi ben tesisatçılık da yaptım diye o?

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken banyonun dışından, ıslak ıslak bana bakan adama baktım. "Olmadı galiba?" derken sesimden gülmek istediğim belli olmalıydı. İhsan ıslak saçlarını geri atarken güldü. Bu beni rahatlattı. "Senin almak istediğin duşu ben aldım. Özür dilerim." derken çöktüğü yerden kafasını bir köpek gibi iki yana sallamıştı. Bu beni daha da güldürmüştü. Bir saat önceki kötü halim uçup gitti onu bu halde görünce. Resmen enerjim artmıştı ya. Bu halime bir an kendim de inanamadım. İkimiz de berbat görünüyorduk ve umursamıyorduk. Normalde yabancılar bunu umursardı. Umursamalıydı. Bana öğretilen buydu en azından. Bu haller zayıflığımızı gösterirdi. Ben kendi ailemin karşısında bile böyle olmamıştım.

Karşımda diz çökmüş, elinde ingiliz anahtarıyla sırılsıklam duran ve bana gülerek bakan adama bakarken bütün öğretiler zihnimden uçup gitti. Yeni bir havluyu aldığım gibi adama yaklaştım. Saçının üstüne bırakırken, "Sana nasipmiş." diye şaka yapmadan da edemedim. Gerçi bende biraz ıslanmıştım ama neyse. Bana da nasip olmuştu biraz. Kocaman gülümserken gözlerimin parladığından emindim. İhsan bu haliyle bile beni aşırı mutlu etmişti.

O, havlunun altında garipçe bana bakarken dudaklarındaki gülümseme dondu bir an. Kendimi geri çekerken yanlış bir şey yapıp yapmadığımı düşündüm. İhsan havluyla yüzünü kapatırken ingiliz anahtarını kenara bıraktı. Sessiz kalması beni endişelendirdi. Ne oluyordu ya?

Hafifçe saçını kurularken onu izleyebildim. Kısa süre sonra havluyu yüzünden çekti ve yine yüzünü görebildim. Daha stabil bir ifade vardı yüzünde. Sanki az önce bakışıp gülüşen biz değildik. Bu hali beni o kadar gerdi ki bir adım geriledim. Yüzümde kim bilir nasıl bir ifade oluşmuştu yine. Bana bakınca ne gördüyse yüzü kasıldı.

Bu adamın ciddi ciddi bipolar olduğunu düşünüyordum.

Havluyu kenara bıraktı ve eşyalarını kutuya atarken, "Ana kısım bozulmuş. Yarın tamirci çağırman gerek. Ben sana bir numara veririm. O bilir bunu. Çürümüş burası artık. Bu arada, daha da dağıttım burayı. Kusura bakma." derken çömeldiği yerden kalkmıştı. Gözümde devleşirken ona kafamı kaldırarak baktım. Islak kirpikleri ardından anlamlandıramadığım bakışlarla bana bakıyordu. Yüzüm düştü. Evet, halledememiştik. Ayrıca vanayı da açamazdım çünkü anına su fışkırırdı. Yani elimi yüzümü bile yıkayamayacaktım.

Harika.

Sinirlenmem mi gerekiyordu? Ona bakarken sinirlenemedim. İçimde garip bir boşluk oluştu. Bundan çok aniden değişmesi garip hissettirmişti beni. Cidden sorun bu değildi şuan. 

"Verirsin. Islandın. Gidip üstünü değiştirsen iyi olur." derken banyodan bir adım daha dışarı atmıştım. Olan moralim de yerlerde sürünüyordu. İhsan eline aldı tamirci kutusunu ve benimle dışarı adımlarken, "Değiştiririm." dedi. Demese de olurdu. Biliyordum değiştireceğini zaten. Şimdi de sinirlenmeye başladım. Harika. Ben de onunla bipolar oluyordum.

Ben dış kapıya onu yolçulamak için yürürken, "Teşekkürler." dedim. O da aynı anda, "Benim evime gelip duş alsana." dedi.

Şokla gözlerim irileşirken olduğum yerde çakılı kaldım.

Ne demişti o?

Manyak herif birden bire ne dediğini biliyor muydu? Doğru düzgün ortayı açmadan aniden teklif ettiği şeyin farkında mıydı?

Kafamla birlikte bedenimi arkaya çevirip şaşkınca ona baktım. Dumura uğradığımı görsün diye bütün şeffaflığımla tepkimi ona gösterdim. Islak ıslak duran adam bana düz bir ifadeyle bakmaya devam ediyordu.

Bu herif benim sonum olacaktı.

***

İhsan: Gel benim evde duş al.

Nedim: Ne?

İhsan: Birlikte alalım dedim sanki amına koyayım gel buraya.

Nasılsınız gençler? Bugün ayt sınavı da bitti. Girenlerin yks harika geçmiştir umarım. Geçmediyse de sıkıntı yok, benim de geçmemişti ancak yolumuzu bulduk herkes gibi odhfgsdg.

Bu bölümde ilk başta aile ile ilerleyen ilişkilerini anlatmak istedim. Nedim aileden soyutlanacak derken dedesi şaka yapmıyordu bu arada. Şuan Nedim yavaş yavaş hissetmeye başladı. İleride ne kadar ilerler bilemem.

Sonra duş sorunu çıktı. Neyse ki kurtarıcımız vardı... ya da var mıydı? Kurtaramadı sanki. Ah be İhsan hemen çantayı kapıp geldin bir de adfgsdgdsg.

Biraz davar mı bipolar mı ben de emin değilim valla. İhsan vallahi en garip karakterlerimden olacaksın. Ama tatlısın, seviyorum seni <3

Diğer bölüm ne olacak sizce?

Sonra görüşürüz!!

Continue Reading

You'll Also Like

818K 37K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
2M 118K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
399K 24.1K 44
17 yıl önce annesi tarafından ölü olarak bildirilen Neva... Yıllardır onun hasretiyle yanıp tutuşan Akay ailesi... Ama... Ortada bir sorun vardı.Neva...
1.1M 24.8K 14
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, psikolojik ve fiziksel şiddet gibi r...