Ahu ile Cengiz

By Elyios

178K 13.1K 3.9K

Yazgı kartları karıştırır, biz de oynarız, diyordu Arthur Schopenhauer. Kartları ben dağıtmış, geri çekilmiş... More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
Merhaba
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5
5.6
5.7
5.8
Merhaba
5.9
6.1
6.2
6.3
6.4
6.5

6.0

1.5K 142 43
By Elyios

Vedamız adım adım yaklaşıyor,
hiç yorum atmıyorsunuz :(
Bir daha hangi kurguda görüşeceğiz?

Ahu Özata

Hayırlı bir iş için çıktığım yolun beni getirdiği son duraktaydım. Bu durak el pençe divan durduğum Cengiz'in yengesinin tam karşısıydı ve Timuçin'in patavatsızlığı yüzünden 'kaynana' konumlu otobüse binmiş, yeni bir yolculuğa sürüklenmek zorunda bırakılmıştım.

Acaba annem beni gerçekten şanssız mı doğurmuştu? Ya da annem benden pek haz etmiyor diye tüm anneler mi bana tavırlıydı?

İnsan hayatta bir döngü içerisindedir ve oradan kurtulamaz diye boşuna söylenmemişti herhalde. Yoksa Timuçin 'Selma sultan, sana ta Eskişehir'den gelinini getirdim,' dediğinde "Ne gelini oğlum, gelin ata binmiş ya nasip demiş," diye bir laf işitmezdim.

"Annem biraz kıskançtır Ahu, Özge de yüzük takılana kadar az çekmedi," diyen Kerem abiye gülümsedim, baya bozulmuştum ama mimiklerime yansımasın diye ekstra çaba sarf ediyordum. "Yok estağfurullah, Selma teyze doğru söylüyor. Nasip bu işler."

Tamam nasipti de insanın yüzüne bir anda istenmediğini belli edecek şekilde konuşulur muydu? Cengiz'le aramızdaki ilişki ciddiye bindiği için biraz kırılmıştım.

"Bak şimdi, seni duyan da gelinime kaynanalık yaptım zanneder. Söyle kızım, sana anne mi oldum kaynana mı?" Sorunun muhatabı Özge abla "O nasıl laf Selma anne, beni hep kızın olarak gördün," dediğinde bana göz kırpmıştı ama bunu görmeyen Timuçin yine hiç olmadık yerden söze girdi.

"Kaynana gelin bitti, eltilerin savaşı başladı. Allah yardımcın olsun Cengiz," diyen eküri konuştuğunda bostan korkuluğu olmadığını nihayet gösteren Cengiz konuştu. "Selma sultan kadar annelik bilen biri daha yoktur."

Duyduğum cümle ile gözlerim usulca Cengiz'e döndü, sanırım kaza yaptığımızda kızların tavırları yüzünden ayarlarım bozulmuştu. Tek cümleyle kendime gelmem ve zorlayarak gülümsemeye çalışan dudaklarımın hevesle yukarı doğru kıvrılması saniyeler içinde gerçekleşmişti.

"Canım," diyen Selma teyzenin gözleri dolmaya başladığı an Cengiz yanımdan kalktı ve yengesine doğru yürüdü. "Ohooo, Selma sultan. Yokluğumda iyice sulu göz yapmış bunlar seni," diyerek Kerem abisini işaret ettiğinde mutlulukla karşımdaki tabloya bakıyordum.

Cengiz, Cenk gibi bir belayla uğraşırken bir of bile dememişti, bense neredeyse surat asacaktım. "Sus sen de soytarı," dedi yengesi, "Bir bir terk ediyorsunuz beni, abini bu kız aldı elimden," dedi ve yanındaki Özge ablanın bacağına elinin tersiyle hafifçe vurdu. "Bir de seni gönderemem."

"Selma teyze sen de amma yaptın," diyen Timuçin masada kırılmayı bekleyen taze fasulye kabını eline aldı. "Melek gibi kızları bulmuşsun bunuyorsun; en azından geliyorlar, elini öpüyorlar, seninle tanışıyorlar." Timuçin elindeki fasulyeleri kırmaya başladığında derin bir iç çekti ve "El öpmeyi bırak tanışmak istemeyen hayırsız gelinler de var," dedi. "Haline şükret."

Sanırım buradaki hayırsız gelin Eslem oluyordu.

Timuçin yanımda fasulye kırmaya başladığı için ben de bir işe yarayayım diye düşünerek ona yardım etmeye başladım. "Hadi oradan sen de, bulmuş işi gücü olan hekim kızı, bir de dert yanıyor."

Timuçin kırdığı fasulyenin içini ağzına attı, biraz da kızarmıştı. "Ya ne iş ne iş," dedi Timuçin, sonra da benim duyabileceğim bir tonda mırıldandı. "Barda pavyonda etkinlik toplantılarına gidiyor bizimkisi."

Elimdeki fasulyeyi Timuçin'in koluna vurdum, konuşan ise Selma teyze oldu. "Bulmuşsun bunama, ben mesela Cengiz'ime hep hemşire bir gelin istemiştim."

"Ne yapacaksın hemşire gelini? Ahu sana hemşireden bile iyi bakar valla, elleri şifalı bence." diyen Cengiz çaktırmadan da bana göz kırpmıştı. Herkes de benim ayarlarım bozulmasın diye selektör yapar gibi göz kırpıp duruyordu.

Hayır, hiç ama hiç sinirlenmiyordum. Sadece kabın içinde kırılmayı bekleyen fasulyelere odaklıydım çünkü yengesi zor zamanında küçük Cengiz'e kucak açmıştı. Bu gerçeğin görüntüsünü aklımdan çıkarmaya hiç niyetim yoktu. "Tabi tabi, aynen Selma teyze," dedi Timuçin. "Rabbim sağlıkçı gelinlerle seni bir sınarsa görürsün ne olduğunu."

"Oğlum sen de abartma, Eslem böyle konuştuğunu duysa üzülür," dedi Kerem abi, bense fasulyeden kafamı kaldırmış, bakışlarını direkt olarak bana odaklamış olan Cengiz'le göz göze gelmiştim. Dudaklarını oynatıp 'Kusura bakma' dediğinde gözüme o kadar mahçup görünmüştü ki içim bir kez daha cız etti. "Kerem abi, o dua etsin adını her yerde geçirebiliyorum. Tabi Özge abla seni ailesiyle tanıştırmaktan utanmadı, bu duyguyu bir tek yaşayan bilir."

"Bence sen çok abartıyorsun, ne dedi az önce annem?" Kerem abinin sorusu Timuçin tarafından "Ne dedi?" diye yine bir soruyla karşılandığında bu sefer de ben konuştum. "Gelin ata binmiş, ya nasip demiş. Nasibinse elbette seni ailesiyle tanıştıracak, biraz bekleyeceksin sadece."

Timuçin eliyle sırtıma vurdu, "Bak Selma sultan, nasıl da dinliyor seni. On numara gelin bu kız, ben kefilim."

Selma teyze beni şöyle bir baştan aşağı süzdü, sonra da yapmacık bir gülümseme takındı. Cengiz yanımdan kalkıp ona sarılmaya gittiği andan itibaren de elini bırakmamıştı. "Timuçin onları çiğ çiğ yeme oğlum, içeride sarma var. Özge kızım gidip getirsin öyle ye." dediğinde değişen konuyu bu sefer de Cengiz devam ettirdi. "Sen de mi sarma yaptın? Geçen sefer beğendiniz diye Ahu da sarmış sizin için."

Elimdeki kırılmış fasulyeyi hızlıca kabın içine koydum, "Kalabalığız diye kızlar da yardım etti, şimdi onların emeğini söylemeden olmaz."

"Aferin Ahu," diyen Timuçin'in fısıltıdan hallice çıkan sesi ne oldu diye beni düşünmeye ittiği an duyduklarımla sadece itilmemiş, yere de yapışmıştım. "El lezzeti herkeste olmaz, bir öncekiler de annenin sarmalarıydı muhtemelen. Olsun sen de benden öğrenirsin bugün, tarifini veririm."

Dudaklarım O şeklini almamak için direnirken güldüm ve "Çok isterim," dedim. Arkadaşlarımı beceriksiz göstermeyeyim diye doğrucu davut olmak beni baştan beri yalan söylüyor konumuna da düşürmüştü ya, ben artık kendime hiçbir şey söylemiyordum. "Harbiden Ahu, bu konuda Selma teyzem haklı. Elinin hiç lezzeti yok, ama benim Eslemim öyle mi? Parmaklarını yersin."

Cengiz arkasında duran yastığı Timuçin'in ayak dibine fırlattı, ben de elimde tuttuğum çiğ fasulyeden bir ısırık aldım. Bugün bir an evvel bitseydi diyen tarafım, bu ailenin oğlunu seviyorsun, günü kurtarsan ne olacak diyen öteki tarafımla resmen savaş halindeydi. "Herkes kendi yiyeceği yemekle ilgilensin, ben benimkilerden mutluyum."

Bu savaşta tam bir cephe almasa da benim yanımda saf tutan sevgilim devam etti. "Herkesin de eline sağlık, ne Eslem'i ne de Ahu'yu yermeye gerek var. Sen de artık sus kardeşim, Batuhan mesaj attı. Yarım saate sizin evin önünde olurlarmış."

Cengiz resmen Timuçin'i kovuyordu, o da giderse ben ne yapacağım diye hiç düşünmüyordu sağ olsun. "Aa harbi mi? O zaman ben müsaadenizi istiyorum. Düğün için birkaç misafir getirdik, onları da ben ağırlayacağım."

Selma teyze bir anda elini olumsuz anlama gelecek şekilde salladı, "Olur mu öyle şey? Getir hepsini bizde kalsınlar," dediğinde Timuçin "Yok daha neler Selma sultan," dedi. "Sizin de akrabalarınız gelir şimdi, yer daraltmanın alemi yok. Ben sizin elçiniz olarak misafirleri çok güzel ağırlayacağım merak etme."

Selma teyze ayaklanırken ben de kucağımdaki yeşil fasulye kabını koltuğun üstüne bıraktım. "O zaman biraz yemek vereyim, evdekilere götür. Yoldan geldiler yesinler evlatlarım."

Timuçin "Hiç zahmet etme, Sabiha teyze yardıma gelmiş bugün. Babamın da haberi var hem, baya bir yemek yaptırmış. Ziyan olmasın." dediğinde burada daha fazla kalmanın mantıklı olmayacağını düşünerek Timuçin'le beraber ben de ayaklanmıştım. "İyi peki öyle diyorsan."

"Ben de seninle geleyim Timuçin, Cengiz bir daha beni bırakmak için zahmet etmesin," dediğimde bu sefer tam karşımdan kabul etmeme cümlesi duymuştum. "Ne zahmeti Ahu? Ben bırakırım akşam çay içtikten sonra seni."

Gözlerimi Timuçin'e çevirdim, beni sadece onun görebileceği bir konumda durduğumdan bakışlarımı okumasını umuyordum. Yavru köpek misali beni çekip eve götürmesi için resmen yalvarmıştım. "Oğlum ha bir saat erken gelmiş ha bir saat geç, bırak ben arabayla götüreyim işte. Sen de biraz ailenle vakit geçir."

"Evet evet, biz zaten her zaman görüşüyoruz," dedim yengesine bakarak, "Selma teyze seni baya özlemiş, yarın görüşürüz."

Cengiz artık hal ve hareketlerimi mi yorumladı bilmiyorum, rahatsız hissettiğimi fark etmiş olacak ki çok üstelemedi. Normal bir zamanda olsak benimle bir saat geçirmek için zorlardı ama çok şükür "Tamam," diyerek bana da derin bir nefes aldırmıştı. "İyi o zaman biz gidelim, size de bol hasret gidermeler." dedi ve yürümeye başladı Timuçin, "Hadi Ahu," demeyi de ihmal etmemişti.

Herkesle olabildiğince hızlı bir şekilde vedalaşmamızın ardından, Cengiz de bizi yolcu etmek için dışarı çıkacaktı ki Selma teyze "Oğlum bir bakar mısın," diyerek ona kendi çapında engel oldu. "Geliyorum."

Cengiz bahçenin yarısına kadar bile bizimle gelememişti, bana bakıp "İçim böyle hiç rahat etmedi," dediğinde elimi koluna koydum ve aşağı yukarı hareket ettirdim. "Etsin, benim için hiçbir sorun yok. Bekletme, daha sonra konuşuruz zaten."

Cengiz bana olumlu anlama gelecek şekilde kafasını salladı, arkasını dönmeden hemen önce de yanaklarımın üstüne ellerini yerleştirerek saçlarımın üstüne dudaklarını bastırmıştı. "Görüşürüz."

"Görüşürüz," dedim, birbirimize tam tersi yürümeye başladığımızda bu sefer de Timuçin konuştu. "Selma teyze seni hiç sevmedi, ne yaptın sen bu kadına?"

"Timuçin ya," dedim, üzgün bir ses tonu takınmayı engelleyememiştim. "Düzelir mi sence?"

"Valla bence düzelmez," demesiyle elimi kaldırdım ve tersiyle Timuçin'in karnına bir tane yapıştırdım. "Yani kendi kendine düzelmez tabii Ahu, ben halledeceğim. Rahat ol sen," dedi ve güldü. "Beni daha hiç tanımamışsın."

Ben Timuçin'i az çok tanımıştım ama o Selma teyzeyi yeterince tanıyor muydu, işte orası soru işaretiydi.

...

"Timuçin Allah var, sende paranın olduğunu hep biliyordum da iki katlı villan olacağını hiç tahmin etmemiştim."

"Harbiden ya, resmen alt katta erkekler mi yatsın kızlar mı onu belirlemeye çalışıyoruz." Önce Batuhan'ın sonra da Sare'nin konuşmasıyla ben de onlara katıldım. "İlçe belediye başkanları bu kadar kazanıyor mu?"

"Ahu," Batuhan adımı söyleyip güldü ve "Bence kazanıyorlardır, hiç karıştırma oraları," dedi.
Timuçin ise göz devirmiş, "Biz dededen zenginiz yenge," demişti. "İzmir'e ilk yerleşenlerdenmişiz, çok toprağımız vardı. Babam da tek kardeş olunca hepsi bize geçti."

Nisan elindeki elmadan ısırdı, biraz daha sinir bozucu bir tonlamayla konuya girdi. "Ne hikmetse bütün siyasi zengin tayfa toprak zengini, hayret valla. Hiç kimse aldığı maaşa göre bir hayat yaşamıyor."

Timuçin "Dedemin tapularını getirtmeyin bana," diye hafif gülmeli bir çıkış yaptı, neyse ki ortam hiç gerilmemiş, eski haline çabucak dönmüştü. "Ee kızlar, nerede yatacaksınız siz şimdi?"

Timuçin'in sorusuna Hankişi, "Baldızlarım ve Sare yukarı katta yatsın, biz aşağıda kalalım," dediğinde Nisan en yakın arkadaşına doğru gülerek yürüdü, yanağından da bir makas almıştı. "Baldızın kurban olsun sana, ağzına ne çok yakışıyor."

Nisan kendince dalga geçiyordu ama Timuçin bir anda sinirlendi ve "Al işte!" diye yükseldi. Ben de dahil hepimiz ona döndüğümüzde "Bu normal mi şimdi?" diye sinirlenmiş, Nisan'ın Hankişi'nin omzunda duran elini işaret etmişti. "Bana ters abi, kim ne derse desin. Erkek ve kız arkadaşlığında mesafe şart."

Batuhan "Oha be kardeşim," deyip ilk tepkisini koyan olurken, zavallım Hankişi kendini Nisan'dan bir adım öteye konumlandırmıştı. "Hangi çağda yaşıyorsun Timuçin, saçmalama ya?"

Sare'yle Batuhan aynı fikrin savunucuları olarak tepkilerini koydular, Nisan ise biraz daha düşünen tarafta kalmıştı. "Şu görüntüyü göreceğime paleozoik çağda yaşamayı tercih ederdim," dedi Timuçin, sonra da fenalaşmış gibi "Mesela Eslem elin adamlarından makas alıyor olsa-"

Ev sahibimiz kendi kendini güç bela durdurdu, düşüncesine bile katlanamıyor gibi "Yapmayın benim yanımda böyle cıvıklıklar, ayarlarımı bozuyorsunuz," diye söylenmeyi de ihmal etmedi.

"Oğlum sen iyice dağ ayısına dönmüşsün Timuçin, Nisan'la Hankişi çocukluktan beri arkadaş." Batuhan hala modern görüşün savunuculuğunu yapıyordu, gel gör ki ev sahimiz bırak yüzyıllar atlamayı, bulunduğu dönemden bir ay bile ileri gidecek gibi değildi.

"Ben ikisi karı koca diye biliyorum," tansiyonu düşmüş gibi suya sarılan Timuçin, kendini de koltuklardan birine attı. "Ya oğlum bel altı vurma, neyin ne olduğunu hepimiz biliyoruz."

Batuhan ve Timuçin aralarında konuşurken dağ ayısı grubuna bir de Hankişi eklendi, nedense ondan beklediğim performansta ilerliyordu. "Yok yok, kardaşım haklı. Ben de bu işe çok sıcak bakmıyorum. Özellikle temasa lüzum yok."

"Ha şöyle kardeşim ya, gel yanıma otur, bir soluklan." Timuçin hemen yanında ayakta dikilen yandaşının koluna asıldı, onu koltuğa oturttuğunda Sare'ye söz sırası geçmişti. "Hankişi bari sen yapma, inanamıyorum şu an. Ayrıca sen de mi öyle düşünüyorsun Nisan, neden hiçbir şey söylemedin?"

Olayı sessiz sedasız dinleyen arkadaşım elindeki elmasının koçanını çöpün içine attı, sonra da omuz silkti. "Susuyordum çünkü bu tezleriniz aşırı saçma," dedi, ben de "Aynen," diyerek arkadaşıma katıldım. İsteyen istediğiyle arkadaş olurdu, isteyen de olmazdı. Arkadaş olanları yargılamak da bize düşmezdi diye düşünüyordum. İnsanların keyfinin kahyası mıydık?

"Bir kere kadın gibi yüce bir varlık, neden erkek kişisiyle arkadaş olmak istesin? Aklımızı peynir ekmekle mi yedik? Annnnca bir zorunluluk hali, ne bileyim mücbir neden falan olmalı konuşmak için."

Nisan'ın açıklamasıyla herkes suspus olurken ben de şok olmuş gözlerle arkadaşıma bakıyordum. "Mesela Hankişi'yle ben. Mecburiyetten bir araya geldik ve arkadaş olmak zorunda kaldık. Ne dedikodu yapma yeteneği var ne alışverişten anlar. İyi bol maçtır, siyasettir, saçma sapan işler peşinde."

Ortamdaki büyük sessizliği Batuhan'ın minik alkışı bozarken, Timuçin de ayaklanmış ve "Vaovv," demişti. "İnşallah Eslem de senin gibi, erkekleri arkadaş olmaya layık bile görmüyordur Nisan. Erkekler avcıdır, manitası olan kızlar da sadece sevgilileriyle muhatap olmalıdır."

Hankişi de ayağa kalktı ve Timuçin'in ensesine bir tane patlattı. "Sana da destek verdik suyunu çıkarma," dediğinde Timuçin güldü ve "Aman abi, ver elini öpeyim," dedi. "Sen şimdi Furkan gibi beni de dövdürürsün, düğün arası güzel yüzümden olamam."

Bir anda hepimiz gülmeye başladığımızda kendimi zorla durdurdum ve ofladım. "Açmayın şu olayı ya, her şey benim yüzümden oldu, Hankişi'ye konuş demiştim o da biraz fazla abartmış."

"Yok Ahu yok," Batuhan bana tamamen karşı çıktığı esnada sesi de bir tık yükseldi. "O şerefsiz zaten hak etmişti bunu, dayak kendine getirir biraz."

"Özellikle de Alperen denen gerzeğe çok iyi oldu," Sare'yi herkes onayladığında ben yine kafamı sağa sola salladım. "Bilmiyorum, birini hanımağa gibi dövdürtmüş görünmek hoşuma gitmedi."

"Kabul et çok hoşuna gitti," dedi yanıma ne zaman geldiğini anlamadığım Timuçin, bir taraftan da ellerini omuzlarımın üstüne koymuş ve bedenimi ufak çaplı helal olsun anlamına gelecek derecede sarsmıştı. "Gitmedi desem inanacaksın sanki."

"Yoo," dedi mağara adamı, sonra da "Şoförlerin artık uykusu geldi millet," diye bağırdı. "Erkekler aşağı kata, kızlar da yukarıya. Ev sahibiniz böyle uygun gördü."

"Ahu yukarıya çıkmadan önce biraz benimle yürüse daha iyi olur yavrum," Timuçin'e edilen hitapla kaşlarım yukarı kalktı, sesin sahibinin tam arkamda durduğunu anlar anlamaz da sırtım göğsüne çarpmıştı. "Size iyi uykular, bize de iyi yürümeler."

"Cengiz?" dedim kafamı arkaya çevirmeye çalışıp, ailesiyle birlikte zaman geçireceğini kafamda kodladığım için şaşırmıştım. "Efendim Ahum?"

"Nasıl çıktın evden?" Selma yengesini kastederek sorduğum soruya Timuçin sesli bir şekilde güldü. "Duyan da Cengiz'e o evde işkence yapıyorlar zanneder Ahu, o nasıl soru?"

"Öyle değil ya, ortam biraz gergin gibiydi." Cengiz boynumu çevreleyen kolunu bir tık aşağıya indirdi, eliyle kolumu hafifçe okşadığında "Ben de çareler tükenmez, ortamı yumuşatmasını biliriz," diye de özgüven saçmıştı.

"Hoş geldin ve güle güle Cengiz," dedi Nisan, bir taraftan da esniyordu. Batuhan arkada o önde birbirlerini iterek içeriye doğru yürümeye başladıklarında hepsine teker teker iyi geceler dilemiş, bahçede de bir tek biz kalmıştık. "Burada mı oturalım?"

Cengiz arkamdan çekilmişti, ben hala kolunun altında duruyordum ama sol tarafına geçmiştim. "Bilmem, çok uzaklaşmayız diyorsan biraz yürüyebiliriz?"

Cengiz kendiyle beraber beni de yürütmeye başlayınca adımlarımı hemen ona uydurdum. Hala birbirine yapışık ikizler gibi dip dibeydik, ayrılmaya niyetimiz yok gibi de görünüyorduk. "Ahu bugün için kusura bakma, Selma yengem fazla abarttı farkındayım."

Derin bir nefes aldım, içimde bir yerlerde gelin olmayı sevmeyen kız mı vardı bilmiyorum ama bravo, en azından abarttığını fark etmiş diye söylendiğini duyuyordum. Neyse ki öteki tarafım biraz daha duyarlıydı da dilime hükmedebiliyordu. "Sorun değil, benim hoşuma bile gitti. Seni bu kadar benimsemesi takdir edilesi."

Cengiz daha ben cümlemin ortasındayken bedenimi kendine doğru iyice çekmişti, bitirdiğim anda da saçlarımın üstüne dudaklarını bastırdı. Ben tam tepkisi bitti diye düşünürken "Yok yetmiyor böyle," deyip tam karşıma geçti ve düzgünce sarılmamızı sağladı. Gerçi biraz ayarı kaçırmıştı yine, öyle çok sıkıyordu ki bedenimi hem nefes alamıyordum hem de boyum kısa diye daha rahat sarılması için Cengiz tarafından ayaklarım yerden kesilmişti.

"Yetti-" deyip güçlükle nefes aldım ve "Yetti mi?" diye nihayet sorabildim. Cengiz'e kalsa sağa sola sallanan bedenimi hamur sanmasından yetmediği gayet belliydi. "Yetmedi de senin sesin biraz boğuk çıkıyor gibi geldi," dedi, sonra da beni hiç sarsmamış gibi yere bıraktı.

"Yok canım," dedim birbirine yapışan kemiklerimi derince soluklanarak ayırmaya çalışırken. "Ne boğuk çıkması? Alt tarafı biraz preslendim, olur o kadar."

Cengiz "Olur olur," dedi, sonra da ellerini saçlarımın üstünden aşağıya doğru kaydırarak dağılan tutamlarını düzeltti. "Sen alıştın artık buna, aslan gibisin."

Bazen sevgiliden asker arkadaşı moduna bağlıyordu, bu da tam olarak şöyle oluyordu: Tutamları düzeltmek için saçlarımdan aşağıda doğru kaydırdığı elleri omzuma yerleşiyor, bir iki kere de sırtımı pat patlayıveriyordu. İlk başlarda garipsiyordum ama Cengiz'in de seviş tarzı böyleydi, beni evirip çevirmeyi ve dokunurken biraz da mıncırmaya bayılıyordu.

"Bazen ne düşünüyorum biliyor musun?" dedim Cengiz'in vurduğu omzuma bakarken. "Acaba önce arkadaş olduk, sonra da bir ilişkiye başladık ya. Kafan ilk zamanlara mı gidiyor?"

Cengiz söylediğime sırıttı, tam arkama geçip omuzlarıma bu sefer de ufak çaplı bir sıkma şöleni gerçekleştirdiğinde kendince masaj yaptığından emindi, bense etlerimin elleri arasında ezildiğinden emindim. "Hayır, böyle hoşuma gidiyor. Tabi sen memnun değilsen bir daha yapmam?"

Elinin hareketleri hemen durdu, aslında ben de incinmiyordum. Çevremdeki çiftler birbiriyle bu şekilde bir temas kurmadığı için garipsiyordum sadece. Hoşlanmadığımdan değildi asla. Bu yüzden söylediğine güldüm ve "Saçmalama," dedim. "Gayet hoşuma gidiyor ama şu masaj işini yapmasan mı? Elin vallahi çok ağır."

Cengiz "Söylesenize Ahu hanım," dedi, önüme doğru olan saçlarımı da arkaya atıp sırtımın kapanmasını sağladı. "Masaj iptal ama dövüşe devam değil mi?"

Evet, bir de böyle bir şey vardı. Dövüş dediği de şöyleydi: Beni yalnız bulduğu bir anda hiç beklemeden kucaklıyor, hatta nasıl yaptığını anlamadığım bir şekilde sırtına falan çıkartıyordu. Elinde oyuncak oldum derlerdi ya, aynı öyleydim. Ama Allah var efsane becerikliydi, şimdiye kadar bir kere bile beni düşürmemiş, kolunun altına sıkıştırarak taşıdığı bile olmuştu. "Devam devam, sadece bir kere beni ters çevirmiştin ya." dedim ona yaptığı unutulmaz hareketi hatırlatırken, "Hani kafam yere değiyordu da Cengiz bırak ya diye bağırıyordum?"

Cengiz anladığını belli edecek şekilde ses çıkarttı, ben de "Bir ondan memnun değilim, o iptal," dedim. Bu isteğime karşılık biraz yüzü düşmüştü ama "Peki madem," dedi. "O da olmasın."

"Allah razı olsun, ne kadar bonkörsün bu gece." Cengiz söylediğime güldü, "Nolur bir kere daha beni omzuna al diye peşimde dolaştığın günleri unutmadık Ahu hanım."

Evet, dolaşmıştım.

Çünkü çok eğlenceliydi?

"Oraları karıştırma şimdi," dedim, biraz rüzgar estiği için de ürpermemi engelleyemedim. "Üşüdün mü?"

Söylediğine tam evet diyecektim ki benim sözümü onun çalan telefonu kesti. Kendisi de şaşırmış gibi kaşlarını kaldırmıştı, "Bir saniye, Kerem abimdir herhalde."

Kendi kendine analiz yapıp telefonunu nihayet cebinden çıkarttığında ben de istemsizce ekrana baktım. "Sadece numara var?"

Cengiz de "Allah Allah," deyip önce bana sonra da telefona baktı ve bir kez daha çalmasına izin vermeden açtı. "Alo?" dedi önce, benim de kulağıma karşı taraftan "Alo Cengiz?" diyen bir kız sesi ilişmişti. "Kusura bakmayın tanımayamadım, kimdiniz?"

İstemsizce Cengiz'in karşısında durmayı bırakmıştım, tam yanına geçmiştim ve kolundan destek alarak parmak uçlarımda yükselmiş bir vaziyette telefondan gelen sesi duymaya çalışıyordum. "Bugün arkadaşının arabasına çarpmıştım, iletişim için de numaralaşmıştık. Melike ben."

Duyduklarımı sindirmem biraz zaman alacağa benziyordu çünkü kızın o yayvan sesini duyar duymaz cinlerim tepeme gelmişti. "Aa evet, tanıdım. Buyur Melike?"

Buyur Melike mi?

Buyurun Melike hanım demek varken buyur Melike ne alakaydı şimdi anasını satayım?

Bana bile ara ara Ahu hanım diyordu bu çocuk, elin kızları neden hanım olmuyordu?

Cengiz'in kolundan destek almayı bıraktım, biraz uzaklaşmıştım ama kızın hala vikvik çıkan sesi kulağıma geliyordu. "Parayı yarın yatıracaktım da onu haber vereyim dedim, elden vermem lazım. Seninle ortak bir mekanda buluşabilir miyiz?"

Sakin ol Ahu.

Sakin.

Derince bir nefes aldım, gözlerim de Cengiz'in üstündeydi. Telefondaki kızın söylediklerinden daha çok canımı sıkan ise Cengiz'in "Tabi tabi olur ben Timuçin'e haber veririm," demesi olmuştu. "Ona numaranı verdiğimde, siz iletişimi sağlarsınız."

Gecenin yaklaşık iki buçuğunda yapılan telefon konuşması ve öğlen aldığı yüzle buluşmak için randevulaşmaya çalışan kız tüm dengemi alt üst etmişti. Hep Cengiz yüzünden oluyordu bunlar, insanlara nasıl davranacağını asla bilemiyordu. "Sen de gelirsin değil mi parayı almaya?"

"Gelir gelir," dedim kendi kendime mırıldanarak, sonra da o telefonda hala konuşmaya devam ederken arkamı döndüm. "Cehennemde buluşursunuz inşallah."

Mırıldanma seansım ve geldiğimiz yolu dümdüz yürümeye başlamam aynı anda gerçekleşirken, pişman olup "Tövbe Allahım tövbe, iptal iptal iptal," demem de hemen arkasından gelmişti.

"Ahu!"

Cengiz'in bana seslendiğini duyuyordum ama hiç aldırmadım, aldırasım da yoktu. "Kıza bak ya, hem arabaya çarpıyor hem para ayağına numara alıyor hem de gecenin ikisinde arayıp buluşma organize ediyor."

"Ahu! Ne yapıyorsun ya? Beklesene!" Cengiz'in koşar adım gelen seslerini duydum, yine de hızla yürümeye devam ettim. O tam karşıma geçip kolumu tutana kadar da durmamıştım. "Cengiz çekil git ya, ağzımdan her an küfür çıkabilir."

Cengiz sanki sülalesine saydırmışım gibi bana baktı, bir de "Sen ciddi misin?" diye sordu. "Telefonla konuştuğum için mi sinirlendin, ne oldu anlamadım ben?"

Salak insan tanımıştım da böylesi bir malı ilk defa görüyordum. "Sen aptal mısın?" diye sordum sinirle, sesim de yükselmişti. "Bir de ne olduğunu soruyor musun?"

"Soruyorum çünkü çok saçma," dedi Cengiz, benim aksime aşırı sakindi. Hiç yükselmemişti ama çok şaşkın gözüküyordu. "Cengiz kız arabaya çarptı, sana ay ne tatlı çocuk dedi bir şey demedim. Numaranı aldı, ona azıcık söylendim ama sence şu an içinde bulunduğumuz durum neye sinirlendiğimi anlayamayacağın kadar normal bir olay mı?"

Cengiz beni çok dikkatle dinliyordu, ben konuştukça kafasını da onaylar anlamda sallamıştı. "Tamam haklısın ama araba kazalarında polis çağırmayınca paraya bir daha ulaşamıyorsun. Ödeyeceğim deyince hemen onayladım, hem kendim gitmeyeceğim. Timuçin'i yollamayı düşünüyordum kabul ederken."

Yüzümü buruşturdum, "Ya kız seni saatler torbaya girmiş gibi gecenin iki buçuğunda aradı sen farkında mısın? Hala para mı diyorsun bana?"

"Sen baya sinirlendin anlıyorum ama o an saat aklıma gelmedi ki. Modum yüksek diye enerjim tavandı, açıverdim işte." Hala daha mal mal konuşuyordu, erkeklere gerçekten güven olmuyordu. Nisan geçen bizi karşısına alıp, bakın kızlar sevgili yaptık ama bu erkekler şerefsizdir kategorisini unutmayın dersi verirken bir de arkadaşımı ti ye almıştım. Aptal olan Cengiz değil de bendim muhtemelen.

"Yok ya ben malım cidden," dedim ve karşımdaki Cengiz'i elimle itekleyip yürüdüm. "Erkekler kim beyni olmak kim? Hepsi güvenilmez, hepsi potansiyel tehlike."

"Ahu biraz abartmıyor musun?" Arkamdan yürümeye devam ediyordu ama bana yetişmek gibi bir derdi yoktu bu sefer. "Aynen, kesin ben abartıyorumdur. Sen kıza yüz vermemişsindir, aynen."

"Ne yüz vermesi ya? Timuçin'e numarasını vereceğim o kadar."

"Sen gelmeden parayı falan da vermez o kız, yarın da dersin Ahu gidivereyim diye." Derdi, erkekti. Bekleyecektin her şeyi çünkü beklemeyince böyle oluyordu. "Çok istiyorsa seninle gideriz, hanımım olmadan tek adım atamam."

"Tatlılık falan yapma," Sinirden o kadar hızlı yürümüştüm ki sık sık nefesler alıyordum, bahçe kapısına da çabucak varmıştım. Açtığım kapıyı Cengiz içeri girmeden kapattım. "İyi geceler Cengiz."

"Ahu ya, yapma şöyle." Bahçe kapısını elini uzatacağı anda öyle bir bakış attım ki duraksadı. "Hadi evine, bak bakalım Melike mesaj atmış mı?"

"Ya hay dilim kopsaydı."

"İnşallah," dedim tripli tripli ona arkamı dönmeden önce. Görüş açımdan çıktığı andan itibaren de "Tövbe tövbe tövbe," seansım tekrar başlamıştı.

Ağzımdan çıkan dua sayılıp kabul olacak diye dilimi mühürlemiş, tövbeden başka hiçbir şey demeyerek yatağıma geri dönmüştüm.

Rüyamda Melike'yi yolacağıma emindim, sabırsızlıkla da bekliyordum.

...

Oy vermeyi unutmayın olur muuuu 🫶🏻

Continue Reading

You'll Also Like

204K 8.7K 59
Köyde geçen bir aşk hikayesi... O bir inci tanesiydi; Dışı dillere destan bir güzel... Naîf kırılgan ve nârin... Köy kurgusu ve abimin arkadasşı konu...
570K 24.1K 22
Kardeşi Mert için gittiği bir barda seçtiği bir adamdan hamile kalmayı planlayan Duru'nun tek amacı doğacak olan bebeğinin kardeşine nefes olmasıdır...
52.7K 3.7K 18
"Bir adam ile yara bandının hikâyesini hiç duydun mu?" diye sordum meraksız bir tonda. Çünkü anlatmak istediğim sıradan bir hikâye değildi, kendi yaz...
ALACAKAN By Yazal

Teen Fiction

384K 26.1K 9
Kalbini savaş meydanında bırakmış bir asker, o intikamı elbet bir gün alır. ... Alakurt lakâbıyla bilinen Kurter Alacakan, ülkesinin en başarılı aske...